Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  SONY Akio MORİTA
 

akio morita sözleri ile ilgili görsel sonucu












 İlgili resim

 

Pilav tenceresi ile başladı imparator oldu

Sony İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun mi­ma­rı, sa­yı­sız ha­yal kı­rık­lığı ya­şar ama as­la yı­kıl­maz. Dar bo­ğaz­la­rı sa­bır­la aşar. Netice mi? Ortada...

 

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 

 

SONY’NİN PAT­RO­NU AKİ­O MO­Rİ­TA (1921- 1999)

 

Sony İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun mi­ma­rı, sa­yı­sız ha­yal kı­rık­lığı ya­şar ama as­la yı­kıl­maz. Dar bo­ğaz­la­rı sa­bır­la aşar, her gü­ne ye­ni bir he­ye­can­la baş­lar. Netice mi? Ortada...

Mo­ri­ta’lar, sa­ki (pi­rinç ra­kı­sı) ya­pıp sa­tan taş­ra­lı bir ai­le­dir. An­cak oğul­la­rı Aki­o meş­ru­ba­ta, müs­ki­ra­ta de­ğil, elek­tri­ğe elek­tro­ni­ğe me­rak sa­lar.
2. Ci­han Har­bi­nin sür­dü­ğü yıl­lar­dır, Ja­pon­ya ca­yır ca­yır yanar.
Ha­yat on­lar için de zor­dur, Aki­o, bu­na rağ­men Osa­ka’ya gi­der, tah­si­li­ni ta­mam­lar. Ar­ka­da­şı Ma­sa­ru İbu­ka ile bir­lik­te Tok­yo’ya ge­lir, “Tsu­şin Kog­yo Ka­bu­şi­ki Kai­şa” ad­lı bir şir­ket ku­rar (1946). Ser­ma­ye­le­ri gü­lünç de­ne­cek ka­dar az­dır ama ha­yal­le­ri­ni bü­yük tu­tar­lar. Bir sü­re ci­haz ta­mi­ra­tıy­la fi­lan oya­la­nır, ni­ha­yet start alır­lar.
İlk ürün­le­ri “oto­ma­tik pi­lav pi­şi­ren” bir ten­ce­re olur, an­cak in­san­lar alış­kan­lık­la­rı­nı ko­lay bı­rak­maz­lar. Ama eğ­len­ce den­di mi iş de­ği­şir, pa­muk el­ler anın­da ce­be ka­yar.

Aki­o bu in­ce­li­ği iyi ya­ka­lar. Elin­de avu­cun­da ne var­sa (25 bin do­lar) ve­rir, tran­sis­tö­rün pa­ten­ti­ni alır, bu sa­ye­de ba­tar­ya­lı (pil­li) rad­yo­lar ya­par. Va­tan­da­şı san­dık iri­li­ğin­de­ki lam­ba­lı ala­met­ler­den, ça­ma­şır ipi­ni an­dı­ran an­ten­ler­den kur­ta­rır ve ye­ni bir çı­ğır açar.

ASLANIN AĞZINDA
Ar­dın­dan Ja­pon­ya’nın ilk tey­bi­ni üre­tir­ler ama pa­zar­la­mak­ta hay­li zor­la­nır­lar. Evet ses alan bir ci­haz her­ke­se en­te­re­san ge­lir ama iş pa­ra ver­me­ye ge­lin­ce yo­kuş ya­par­lar. Aki­o tey­bi­ni sat­mak­ta ka­rar­lı­dır, bı­kıp usan­ma­dan bü­ro­la­ra gi­rer çı­kar, be­le­di­ye­le­rin, üni­ver­si­te­le­rin ka­pı­sı­nı ça­lar. Tam ümit­siz­li­ğe ka­pı­lı­yor­dur ki mah­ke­me­ler­den iş çık­ma­ya baş­lar. Öy­le ya ifa­de alıp dos­ya­la­mak­tan­sa zanlı ve şa­hit­le­rin ses­le­ri­ni kay­det­mek da­ha man­tık­lı­dır ica­bın­da. Bu ara­da li­san mu­al­lim­le­ri ci­ha­zı ders­ler­de de­ner ve fev­ka­la­de fa­ide­li bu­lur­lar.

Ta­bii bü­tün bun­lar bir te­si­si ayak­ta tut­ma­ya yet­mez, bir an ön­ce ulus­lar ara­sı su­la­ra açıl­ma­lı­dır­lar.
Aki­o bir yol ayı­rı­mı­na gel­dik­le­ri­ni his­se­der, üre­ti­mi İbu­ko’ya bı­ra­kır, ken­di sa­tış tak­tik­le­ri üze­rin­de ka­fa yo­rar. Ül­ke ül­ke do­la­nır, ön­ce­lik­le Ba­tı dün­ya­sın­da yer edin­me­ye ba­kar. Tak­dir eder­si­niz ki bir ürün ne ka­dar ka­li­te­li olur­sa ol­sun “Tsu­şin Kog­yo Ka­bu­şi­ki Kai­şa” gi­bi bir mar­ka ta­şı­yor­sa şan­sı ol­maz. Fir­ma­ya “Sony” gi­bi ku­la­ğa hoş ge­len bir isim ta­kar, La­tin­ce so­nus (ses) ke­li­me­si­ne de atıf­ta bu­lu­nur­lar.

KÂĞIT ŞEMSİYE
Aki­o, ra­kip­le­ri­ni dik­kat­le iz­ler. Hat­ta bir tu­rist ka­fi­le­si­ne ka­tı­lıp Phi­lips te­sis­le­ri­ni do­la­nır, ta­bi­ri ca­iz­se ca­sus­luk ya­par. Ken­di ima­lat­ha­ne­si bu­nun ya­nın­da ge­ce­kon­du ka­lır ama far­kı ka­pat­ma­ya ka­rar­lı­dır, yei­se düş­mez, ak­si­ne hır­sı ar­tar.
Ka­fi­le bir ara ne­hir kı­yı­sın­da­ki pas­ta­ne­ler­den bi­rin­de mo­la ve­rir, hep bir­lik­te don­dur­ma alır­lar. Ka­de­hi an­dı­ran ka­se­le­rin üze­ri­ne Ja­pon ma­lı ka­ğıt şem­si­ye­ler sap­lan­mış­tır. Gar­son ta­bak­la­rı top­lar­ken “şem­si­ye­le­ri be­ğen­di­niz mi” di­ye so­rar, ce­va­bı bek­le­me­den “Ja­pon iş­te, baş­ka ne ya­pa­bi­lir ki” der ak­lın­ca laf so­kar.
Doğ­ru­su Ba­tı­lı­lar kar­şı­sın­da komp­lek­se ka­pıl­mış­tır­lar, Aki­o ül­ke­si­nin uy­du­ruk mal­la­rın­dan utanç du­yar. “Ja­pon ma­lı ta­pon ma­lı” te­ker­le­me­si­nin sık­ça söy­len­di­ği yıl­lar­da ıs­rar­la ka­li­te­ye oy­nar ve bu yaf­ta­dan kur­tul­ma­ya ba­kar. İna­dı­na tek­no­lo­ji ko­va­lar, pa­tent ofi­si gi­bi ça­lı­şır­lar.

Sony, 60’lı yıl­lar­dan iti­ba­ren ABD pa­za­rı­nı zor­la­ma­ya baş­lar ve Av­ru­pa’ya ise İs­viç­re üze­rin­den sı­zar. Tri­nit­ron yep­ye­ni bir tek­no­lo­ji­dir, si­yah-be­yaz TV’le­rin pa­pu­cu­nu da­ma atar. Dü­şü­ne­bi­li­yor mu­su­nuz el ka­dar ek­ran­da renk­li ve can­lı re­sim­ler, cam gi­bi de­tay­lar... Ni­te­kim bu ham­le ile sı­nıf at­lar­lar.
Aki­o, mad­de ba­ğım­lı­lı­ğın­dan kur­tul­ma­ya da ka­rar­lı­dır, zor olur ama ken­di kim­ya fab­ri­ka­sı­nı ku­rar.

KIRAN KIRANA
Sony çok ol­ma­ya baş­la­mış­tır, Ame­ri­ka­lı­lar onu da­va bom­bar­dı­ma­nı­na tu­ta­rak boğ­ma­ya kal­kar­lar­sa da “acı­ma­sız re­ka­bet” Aki­o’yu yıl­dı­ra­maz. Adım adım iler­ler ve gün ge­lir ses-gö­rün­tü sis­tem­le­rin­de li­der­li­ği oy­nar. Tran­sis­tör­lü te­le­viz­yo­nun ar­dın­dan ilk vi­de­o tey­bi de pi­ya­sa­ya su­nar. Be­ta­max, Be­ta­cam, V8, Hi8, DV gi­bi her de­ği­şen vi­de­o sis­te­mi on­la­ra ya­rar. Ka­me­ra­lar, ka­set­ler ve vi­de­o oku­yu­cu­lar­la kal­maz, mon­taj ci­haz­la­rın­da da as­lan pa­yı­nı ka­par­lar.

PASLAŞ, PAYLAŞ
Son­ra di­ji­tal sis­tem­le­re ve la­zer tek­no­lo­ji­si­ne yö­ne­lir, ade­ta tek ka­le maç ya­par­lar. Mik­ro floppy disk­ler, CD oy­na­tı­cı­lar, ama­tör ka­me­ra­lar, pleys­tey­şın­lar, DVD’ler, oto mü­zik sis­tem­le­ri der­ken rad­yo ve tv ya­yın­cı­lı­ğı­na da el atar­lar. Me­di­kal gö­rün­tü­le­me, gü­ven­lik ka­me­ra­la­rı, vi­de­o kon­fe­rans­lar ve pro­jek­si­yon ci­haz­la­rı üze­rin­de ça­lı­şır, um­duk­la­rı­nı faz­la­sıy­la bu­lur­lar.
Ha­sı­lı yo­la 20 ki­şiy­le çı­kan şir­ke­tin men­sup­la­rı 100 bi­ni aşar. 88.7 mil­yar do­lar­lık ci­ro­su ve 3.6 mil­yar do­lar kâ­rıy­la be­nim di­yen dev­let­le­re fark atar.

Sony, “ok­ya­nus­ta­ki yal­nız ada” ol­maz, baş­ka fir­ma­lar­la da el sı­kı­şır (Erics­son, Karl Ze­is­s), pas­laş­ma ve pay­laş­ma şan­sı arar... Yok­sa bu glo­bal eko­no­mi ala­yı­nı yu­tar. 1988 yı­lın­da ün­lü ka­set ve plak üre­ti­ci­si CBS’i, 1989 yı­lın­da Co­lum­bi­a Pic­tu­res’ı, 2004’te Av­ru­pa­lı mü­zik de­vi BMG’yi ve MGM’yi sa­tın ala­rak eğ­len­ce ve gös­te­ri dün­ya­sı­na de­mir atar. DSLR (pro­fes­yo­nel) fo­toğ­raf ma­ki­ne­le­rin­de Ni­kon ve Ca­non’la ya­rı­şa­bil­mek için, sek­tör­den çe­kil­me ka­ra­rı alan Ko­ni­ca Mi­nol­ta’nın alt ya­pı­sı­nı ve bil­gi bi­ri­ki­mi­ni sa­tın alır (Mart 2006) ve ken­di po­ta­sın­da har­man­lar.
Sony şim­di mev­cud kri­zi aş­mak için ken­di im­za­sı­nı ta­şı­yan 200 mil­yo­nu aş­kın ci­ha­zı (bil­gi­sa­yar, tv, plays­ta­ti­on ve cep te­le­fon­la­rı­nı) in­ter­net ağıy­la bir­leş­tir­me­yi he­def­li­yor. Ki ya­par mı ya­par.
Sony sos­yo­lo­jik bir va­ka­dır za­ten. Sal­dır­gan pa­zar­la­ma ağı ile he­pi­mi­zin evi­ne gi­rer, ha­yat tar­zı­mı­za mü­da­ha­le eder. Açık­ça­sı ki­min na­sıl eğ­le­ne­ce­ği­ni o be­lir­ler.
Av­ru­pa­lı gar­so­nun iş­gü­zar­lı­ğı iş­te... Sa­na ne kar­de­şim elâ­le­min ka­ğıt şem­si­ye­sin­den?

KRİZİ  seneler öncesinden bildi 

Aki­o,
ABD eko­no­mi­si­ni sağ­lık­lı bul­maz. Avu­kat is­tih­dam eden Ame­ri­kan fir­ma­la­rı­nı, mü­hen­dis­le­rin gü­cüy­le tuş­la­ma­ya ba­kar. Cony­ler söz­leş­me­ler­de­ki mış­tı­rık­lı ifa­de­le­ri di­dik­ler­ken o ka­li­te­ye ve ye­ni­li­ğe oy­nar.
Ni­te­kim Har­vard Uni­ver­si­te­sin­de yap­tı­ğı bir ko­nuş­ma­da “Çok avu­ka­tı­nız var ve ken­di­le­ri­ne iş arı­yor­lar” der, “ABD’de her­kes bir­bi­ri­ni mah­ke­me­ye ve­ri­yor. Bu na­sıl bir eko­no­mi? İn­san­lar taz­mi­nat­la ge­çi­ni­yor!”
Aki­o, ima­la­tı bı­ra­kıp, ban­ka, bor­sa ve si­gor­ta­ya yö­ne­len ABD fir­ma­la­rı­nı ikaz eder. “Hiz­me­te da­ya­nan bir eko­no­mi, ken­di­si­ni sü­rük­le­ye­cek bir mo­to­ra sa­hip de­ğil­dir. İma­la­tı ol­ma­yan bir ül­ke ba­tar. Ne ya­zık ki asa­lak­la­şan te­kel­ler iş ye­ri aç­mak ye­ri­ne pa­ra pi­ya­sa­la­rı­na oy­nu­yor, ör­güt­lü yağ­ma­dan me­det umu­yor­lar. Ter­le­me­den, yo­rul­ma­dan, risk al­ma­dan ka­za­nı­yor, gün­le­ri­ni dö­viz kur­la­rı­nı gös­te­ren bir mo­ni­tö­rün kar­şı­sın­da kam­bur­la­şa­rak ge­çi­ri­yor­lar. Mal üret­mi­yor, fi­kir üret­mi­yor, ya­tı­rım yap­mı­yor­lar. Dün­ya bor­sa­la­rı­nın gün­lük iş­lem hac­mi 200 mil­yar do­la­rı aşı­yor. Bu meb­lağ bir gün­de alı­nıp sa­tı­lan ger­çek mal­la­rın de­ğe­rin­den çok da­ha faz­la. Bi­li­yor mu­su­nuz ben on­la­rı lüks bir tran­sat­lan­tik­te po­ker oy­na­yan bey­le­re ben­ze­ti­yo­rum, keyf­li gö­rü­ne­bi­lir­ler ama ka­zan da­ire­le­ri su alı­yor!”
Gel de ka­tıl­ma... Man­za­ra or­ta­da

Sony’yi Sony yapan ya­pan sır:
Ya­mo­ta da­ma­şi ve Mot­tay­nay
Aki­o Morita, ha­ta­dan hoş­lan­maz ama “kim yap­tı, or­ta­ya çık­sın” eda­la­rıy­la do­la­nıp mü­fet­tiş­li­ğe de kalk­maz. Sis­tem­de­ki ak­sak­lı­ğı arar bu­lur ve çöz­me­ye ba­kar. Ona gö­re per­so­nel ev­lat gi­bi­dir, bir ba­ba on­la­rı red­de­de­rek ce­za­lan­dı­ra­maz. Bı­çak ke­mi­ğe da­yan­ma­dık­ça kim­se­yi iş­ten at­maz.
Mâ­lum 1973-74 pet­rol kri­zin­den son­ra Ja­pon­ya’da enf­las­yon ta­van ya­par. Ba­zı fab­ri­ka­lar adam ek­silt­mek zo­run­da ka­lır­lar. Ama Sony iş­çi­le­ri bor­dro­dan düş­me­le­ri­ne rağ­men me­sa­ile­ri­ni ak­sat­maz, can­la baş­la ça­lı­şır­lar. Hat­ta eş­le­ri de ge­lir, mut­fak iş­le­ri­ne omuz atar­lar.
Sony ça­lı­şan­la­rı emek­li olun­ca da, şir­ket­ten kop­maz, tec­rü­be­le­ri­ni genç­le­re ak­ta­rır­lar. İş­te bu da­ya­nış­ma Ja­pon­ya’yı Ja­pon­ya ya­par. Aki­o “kal­kın­ma­yı iki bü­yü­lü sö­ze borç­lu­yuz” der, “Ya­mo­ta da­ma­şi ve Mot­tay­nay!” (Mil­let ru­hu ve is­raf­tan kaç­mak.)
Ün­lü pat­ron pa­ra­sı­nı yat­la­ra kat­la­ra ya­tır­maz, iş­çi­sin­den fark­lı ya­şa­maz. Onun için bir pır­lan­ta kol­ye leb­le­bi çe­kir­dek­tir ama eşi­ne “as­la” böy­le bir he­di­ye al­maz. Yö­ne­ti­ci­li­ği dik­ta­tör­lük gi­bi gör­mez ve ida­re­ci­lik­te gu­rur­la­na­cak bir yan bul­maz. Sa­vaş dö­ne­min­de çe­ki­len sı­kın­tı­lar unut­ma­ma­lı­dır, unut­maz da...



Aki­o, her zaman ça­lı­şan­la­rın et­ra­fı­na ne­şe saç­ma­sı­nı arzular, ken­di­si de öy­le ya­par. Ba­yi­le­riyle bi­lek gü­re­şi­ne tu­tu­şacak kadar!

Bu­ra­sı kış­la de­ğil!
Aki­o, as­la kö­şe­si­ne çe­kil­mez, ül­ke­si­ni adım adım do­la­şır, mü­te­şeb­bis­le­re gay­ret aşı­lar. Tec­rü­be­le­ri­ni “Ma­de in Ja­pan” adlı bir eser­de top­la­yan ih­ti­yar kurt, her­ke­se hi­tap et­me­ye ba­kar, bu yüz­den ki­ta­bı­nı re­sim­li ro­man gi­bi ha­zır­lar.
Ün­lü iş ada­mı ya­nın­da ça­lış­mak is­te­yen genç­le­ri kar­şı­sı­na alır ve “bu­ra­sı kış­la de­ğil” der, “As­ke­re alın­ma­dı­nız. Eğ­len­me­li, eğ­len­dir­me­li et­ra­fı­nı­za ne­şe saç­ma­lı­sı­nız.”
Aki­o adam­la­rı­na “tiz bun­lar ya­pı­la, şun­lar zin­har” de­mez, du­var­la­ra ta­li­matlar as­maz. Emir ko­mu­ta zin­ci­rin­den hoş­lan­maz, or­ta­ya bir şey ko­ya­nın elin­den tu­tar. Mâ­lum tek­no­lo­ji ka­dar renk­ler ve zevk­ler de de­ği­şir. Ça­lı­şan­lar mut­luy­sa, hu­zur­luy­sa de­ği­şi­mi de ge­li­şi­mi de ya­ka­lar, ye­ni rüz­gar­la­ra yel­ken açar­lar.
Ona gö­re fir­ma­lar “in­san mer­kez­li” bir sis­tem kur­ma­lı, şöh­ret­li, ka­ri­yer­li yö­ne­ti­ci­ler­den zi­ya­de alt­ta­ki­le­ri dik­ka­te al­ma­lı­dır­lar. Aki­o yaz­dı­ğı gi­bi ya­şar, bir ba­kar­sı­nız dün­ya­nın her­han­gi bir ye­rin­de­ki Sony acen­te­si­nin ka­pı­sı­nı ara­lar, he­di­ye­ler da­ğı­tır, şa­ka­lar ya­par. Dur­gun bul­du­ğu bir ele­ma­na der­di­ni so­rar. Bir tek ki­şi­nin bi­le so­murt­ma­sı­na ta­ham­mül ede­mez, zi­ra mem­nu­ni­yet­siz­lik çığ gi­bi bü­yür, do­mi­na ta­şı gi­bi “yı­kım et­ki­si” ya­par.

Volk­men nes­li
Aki­o Mo­ri­ta el­le­rin­de ko­ca ko­ca teyp­ler ta­şı­yan Al­man­cı­lar­la, met­ro is­tas­yon­la­rın­da dans eden zen­ci­le­ri gö­rün­ce ka­fa­sın­da bir am­pul ya­nar. Evet, cep­te ta­şı­na­bi­len teyp yap­ma­lı­dır­lar. Yü­rür­ken, du­rak­ta, yol­cu­luk­lar­da fi­lan... Öy­le ya to­run­la­rı eve ge­lir gel­mez mü­zik se­ti­ne koş­mak­ta, ne­fes al­ma­dan ka­set tak­mak­ta­dır­lar.
“Walk­man” is­mi ver­dik­le­ri alet pek be­ce­rik­li­dir, an­cak bek­len­di­ği gi­bi ta­lep bul­maz. Stok­lar el­de ka­lır, fir­ma­yı sı­kın­tı ba­sar. Aki­o bü­tün ça­lı­şan­la­ra bi­rer ci­haz da­ğı­tır ve si­ne­ma­da, ti­yat­ro­da, çar­şı­da pa­zar­da kul­lan­ma­la­rı­nı ar­zu­lar. Bu fi­kir işe ya­rar, gö­ren öze­nir, gö­ren öze­nir ve “vi­rüs” her ye­ri sa­rar. Ce­ket ce­bi­ne so­ku­la­bi­len “mi­ni Hi-Fi” sa­tış re­kor­la­rı kı­rar.
Sony tak­lid edi­le­ce­ği­nin far­kın­da­dır, bu yüz­den sü­rek­li ye­ni­lik ya­par, equ­ali­zer, me­ga bass ve dolby gi­bi sis­tem­le­ri pey­der­pey çı­ka­rır, vo­le üs­tü­ne vo­le ça­kar. Volk­men­le tur­na­yı gö­zün­den vu­rur, kam­yon­la do­lar kal­dı­rır­lar.

Ne ya­zık ki bu alet genç­le­ri bo­zar, oto­büs­ler­de tram­vay­lar­da kol­tuk­la­ra kay­kı­lır, ba­te­ri­nin rit­mi­ne ayak uy­du­rur­lar. Ama am­ca­mın be­li bü­kük­müş, ya da ço­cuk­lu bir ba­yan... Bak dal­ga­na! Ki­min umu­run­da?
Ve gün ge­lir mp3’ler cüz­dan­la­ra sı­ğar, ku­lak­lık­lar ku­lak­ta kay­bo­lur­lar. Za­val­lı yal­nız ço­cuk­lar cep te­le­fon­la­rı­na sı­ğı­nır­lar.

Sony’nin Kuruluş ve Başarı Hikayesi


Sony, Japonya’nın insanlığa armağan ettiği çok büyük bir teknoloji şirketi… Walkman, Playstation, dijital kameralar, kulaklıklar, televizyonlar, müzik ve film sektörüne ciddi yatırımlar…

Dünya çapında bilinen ve pek çok kişinin “teknoloji” ya da “Japonya” denince aklına gelen ilk marka olan Sony, 2000’li yılların başında ABD’de yapılan anketlerde en güvenilir marka olarak seçildi. İnsanlar Coca Cola’dan bile önce Sony ismini hatırlıyorlardı.

Panasonic ile birlikte dünyanın en büyük tüketici elektroniği markası olan Sony, ABD’de fabrika kuran ilk Japon firmalardan biri aynı zamanda. Elektronik sektöründe pek çok ilke imza atan Sony sunduğu kaliteli ürünlere karşılık olarak yüksek ücret talep edebilme hakkına sahip şirketlerin başında geliyor. 2011 istatistiklerine göreyse 168.000 çalışanı olan Sony, aynı şekilde dünyanın en büyük çok-kültürlü şirketlerden biri.

Biz de bu yazıda teknoloji devi Sony hakkında daha kapsamlı bilgiler vereceğiz sizlere…

 

Sony Nasıl Kuruldu ve Kurucusu Kim?

Akio Morita (1921-1999) Sony’nin kurucu kadrosunda yer alan ve Time dergisi tarafından 20. yüzyılın en önemli iş adamlarından biri olarak seçilen bir isim. Nagoya kentinde varlıklı bir ailede dünyaya gelen Morita, çocuk yaşlarından itibaren makinelere, radyolara ilgi gösterdi. Üniversitede fizik okuyan  Morita, 2. Dünya Savaşı esnasında ısı tespit edebilen silahların yapımında da görev aldı.

Morita oldukça enerjik bir insandı. Girdiği ortamı neşelendiren, insanlarla selamlaşmaktan keyif alan, arkadaş canlısı bir kişiydi. Kırık dökük fakat heyecanlı İngilizcesiyle iş fikirleri ve teknoloji hakkında konuşmaya seven bir insandı.

Oldukça medyatik biri olan Morita, American Express reklamlarında oynadı, kayak yaptı, dalgıçlık yaptı ve paraşütle atladı. Üstelik tüm bunları 60’lı yaşlarda yapıyordu. Özel jetiyle dünyayı geziyor; David Rockefeller, Leonard Bernstein, Cyndi Lauper gibi önemli insanlarla vakit geçiriyordu.

Ancak batı dünyasındaki iş hayatından memnun değildi. Morita’nın oğlu Time dergisine verdiği mülakatta babasının “uluslararası ve anlayışlı bir figür” olarak hareket etmek zorunda olduğunu, ancak babasının pek de öyle biri olmadığını ifade ediyor. Morita, ABD’yi eleştirdiği “The Japan That Can Say No” adlı kitabında ABD’li iş adamlarının gereksiz yere yüksek maaşlar aldığını ve kaliteli ürünler ürettikleri takdirde Japonların da Amerikan mallarını satın almaktan gocunmayacaklarını söylemiştir.

Akio Morita ve Masura Ibuka Ortaklığı

Morita’nın ailesi 14 nesildir Japon içkisi olan sake üretimi yapıyordu. Bu nedenle Morita’nın da aile şirketinin başına geçmesi öngörülüyordu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir süre kafasını dinlemek isteyen Morita, Tokyo’ya gitti ve burada asker arkadaşı Masura Ibuka (1908-1987) ile buluştu.

Japonya’da Sony’nin esas kurucusu olarak genelde Masura Ibuka görülür. Sony’nin çıkardığı pek çok ürünün arkadaşındaki mühendislik dehası ona aitti. Yani Sony’nin teknik yanı Ibuka’ya, medya ve pazarlama yanı da Morita’ya aitti denebilir.

 

Bir Bakışta Akio Morita’nın Kariyeri

Akio Morita, 1953 yılında ABD, Almanya ve Hollanda’yı gezdi. ABD ve Almanya’daki ekonomik büyümeden çok etkilendi. Hollanda şirketi Phillips elektonik sektöründe başarı gösteriyorsa onun kuracağı şirket de başarılı olabilirdi!

1960’lı yılların başında 1.5 sene New York’ta yaşayan Morita, burada Sony America’nın hazırlıklarını yaptı. Wall Street borsasında hisseleri satılan ilk Japon şirketiydi bu. Morita, Sony’nin dünyaya açılması için ABD’yi ana hedef olarak görüyordu.Pan Am, IBM, Morgan Guaranty Trust gibi şirketlerin yönetim kurulunda yer alan, CBS ve Texas Instruments gibi büyük şirketlere yatırım yapan Morita, ABD’de oldukça sağlam bir çevre edindi.

1971’e kadar Sony’nin patronu ve CEO’su sıfatlarını kullanmadı. Ibuka’nın ortağı olarak takdim ediyordu kendini o zamana dek.

1983 yılında kariyerinin zirvesindeyken (72 yaşındayken) Japonya İş Adamları Derneği’nin başkanı seçilen Morita, aynı gün tenis oynarken felç geçirdi. 1994’te Sony’den emekliye ayrılan iş adamı, hayatının son yıllarını Hawaii’de geçirdi ve 1999 yılında zatürree nedeniyle hayatını kaybetti.

Olağanüstü başarılarından ötürü Morita birçok ödüle de layık görüldü. 1982 yılında İngiltere Kraliyet Sanat Topluluğu Morita’yı, Albert Madalyası ile onurlandırdı. 1984 yılında Onur Nişanı alan Morita, 1991 yılında bizzat Japonya İmparatoru’ndan birinci sınıf Kutsal Hazine Nişanı’nı aldı. 1987’de Manitoba Üniversitesi Morita’ya “Uluslararası Girişimci Ödülü” verdi. 1993 yılında ise Morita, İngiltere’den onursal şovalyelik ünvanı aldı. Ölümünün ardından ise “Yükselen Güneş” nişanı ile onurlandırıldı.

 

Sony’nin İlk Yılları

Morita ve İbuka, 1946 yılında daha sonradan Sony adını alacak olan Tokyo Telecommunications Engineering Corp. adında bir şirket kurdular. 500 dolar sermaye ile kurulan şirketin toplam 20 çalışanı vardı. Şirket kısa dalgalı A.M. radyoları için parçalar üretiyordu ve ilk büyük atılımı radyo kayıtçısı ile 1950 yılında gerçekleştirdi. Elektrikle ısınan koltuklar ve yastıklar, mikrofonlar ve ses kontrol üniteleri de yine üretilen ilk ürünlerden bazılarıydı.

1951 yılında şirketi çalışan sayısı 159’a ve yıllık satış da 440.000 dolara yükseldi. 1956 yılında ise personel sayısı 483, yıllık satış da 3.35 milyon dolardı.

1958 yılına gelindiğinde şirket adını Sony olarak değiştirdi. Latincede ses anlamına gelen sonus kelimesinden ilham alındı. Sonus aynı zamanda “havalı genç erkek” anlamına da geliyordu. Sony ismi ilk transistörlü radyolarda kullanıldı.

 

Sony Transistörlü Radyo
İlk kez 1955’te piyasaya sürülen transistörlü radyoda, ABD’li telekomünikasyon devi AT&T tarafından geliştirilen transistör teknolojisinden istifade edildi. Daha sonra transistörün patenti alındı. Dünyanın ilk transistörlü radyosunu AT&T üretmişti ancak beklenen satış rakamlarını yakalayamamıştı. Transistörlü radyo alanında gerçek başarıyı Sony yakaladı. Morita New York’ta bir süre kalarak elektronik mağazalarını bu ürünü satmaları için ikna etmeye çalıştı.

Bulova adlı bir saat şirketi, 100.000 radyo sipariş etti. Ancak tek şart radyolarn Bulova markasıyla satılmasıydı. Ancak Morita bu teklifi kabul etmedi, zira o Sony’i dünyaca bilinen bir marka haline getirmeye uğraşıyordu. Morita, bunun hayatında verdiği en doğru kararlardan biri olduğunu söylüyor.

Daha sonra Sony adı altında piyasaya sunulan radyolar yavaş yavaş insanların ilgisini çekmeye başladı. Bu radyonun cebe sığacak kadar küçük olanları da yapıldı. Yeni yeni başlayan Rock ‘n Roll akımı özellikle cep radyolarının satışına çok olumlu etki yaptı.

 

İlk Sony Televizyonlar ve CD’nin Doğuşu

1960’lı yıllarda Sony radyo gibi televizyonda da devrim yarattı. İlk transistörlü televizyonu 1959 yılında üretti, ancak bu ürün hem pahalı hem de pek sağlam değildi. Bu nedenle fazla satış yapamadı. 1968 yılında üretilen Triniton renkli televizyon ise daha uygun fiyatlıydı ve insanların gündelik hayatına televizyonun girmesi sürecini hızlandırdı.

Sony, 1975 yılında piyasaya sunduğu VCR formatına sıkı yatırım yaptı ancak rakibi Panasonic’in VHS formatına karşı ayakta duramadı. Öyle olmasına rağmen insanların video kaset izlemesine olanak sağlayan video kasetlerin satışından iyi kazançlar sağladı. Ayrıca +18 kasetlerin çıkışına olanak sağladı bu teknoloji.

1985 yılında ise ilk video kameralar üretildi. Rodney King vakası olarak bilinen olayda Los Angeles’ta polisin insanlara dayak attığını videoya alınması video kameraların gücünü gösterdi. Bugün Youtube’da gelinen noktayı siz düşünün…

1982 yılında ise dünyanın ilk CD’si satıldı. 5 yıl içinde CD satışı, plak satışını geçti. CD teknolojisinin arkasında ise 1982-1985 yılları arasında Sony yönetim kurulu başkanı olan Norio Ohga yer alır. Esasında bir opera sanatçısı olan Ohga, CD’lerin 75 dakika, yani Beethoven’ın 9. Senfonisini içine alacak uzunlukta veri saklamasını sağladı.

 

Sony Walkman

Walkman, minik bir kasetçalar bilindiği üzere. Özellikle bugünlerde nostalji nesnesi olarak görülen Walkman bir zamanlar devrim niteliğinde yeniliklere yol açmıştı.

İlk kez temmuz 1979’da satışa çıkan Walkman, milyonların yaşam tarzını ve müzik piyasasını genel anlamda değiştirdi. Walkman Sony kurucularından Akio Morita tarafından ortaya atıldı. Akio Morita, uzun uçak yolculuklarında müzik dinlemek için böyle bir ürüne ihtiyaç duydu. İlk kez İngiltere’de satışa çıkan Walkman, neredeyse hiç fark edilmedi. Daha sonra cihaza, müzik kaydetme özelliği getirildi ve satışlar patladı.

Bu arada Morita’nın Sony şirketine en büyük katkısı olarak görülen Walkman, Ibuka’nın ısrarları sonucu üretildi. Zira yönetim kurulunun ürünle ilgili bazı çekincelerine rağmen üretim konusunda ısrar eden Ibuka’ydı.

Walkman, doğru zamanda çıkan doğru bir tasarımdı. Fitness çılgınlığının pik yaptığı bir döneme denk gelmesiyle tüm dünyada Sony markasının bilinmesine neden olan en önemli Sony ürünü desek abartmış olmayız hani.

Walkman’ı daha sonra Watchman adlı mini televizyon ve Discman adlı minik CD player takip etti. Tabii rakip firmalar da Walkman’dan esinlenip benzer ürünler ürettiler bu süreçte.2004 itibarıyla 130 farklı Walkman modeli üretildi ve 340 milyondan fazla satış yapıldı. Walkman’ın tahtını ise 2004 yılında üretilen Apple iPod salladı diyebiliriz.

 

Sony Nasıl Marka Oldu?

Kuruluşundan beri Sony ucuz ve dayanıksız değil; premium ve pahalı ürünler üretti. Transistörlü radyo piyasaya sunulduğunda 30 dolara satılıyordu, ancak o zamanlar pek çok sıfır otomobilin fiyatı 1000 dolar kadardı.

Sony’nin esas başarıyı ABD’de yakalamasının nedeni Japon elektronik pazarının halihazırda Matsushita markası tarafından domine edilmesiydi.

1970-80’lerde walkman, televizyon, CD player ve diğer popüler elektronik ürünlerle büyük bir yükselişe geçen marka, aynı zamanda Japonların kaliteli ürünler üretebileceğini de dünyaya gösterdi.

Sony AR-GE tesislerinde 1000’den fazla mühendis, yeni ürünler geliştirmekle meşguldü. Morita bir söyleşisinde: “Bizim amacımız insanlara yeni ürünler sunmaktır, mevcut ürünleri geliştirmek değil.” şeklinde ifade ediyordu. Örneğin Phillips markasıyla birlikte 1982 yılında icat edilen CD buna bir örnektir.

1961 senesinde Sony’nin 3700 çalışanı ve yıllık 51 milyon dolarlık cirosu vardı. 1966 yılına 6060 çalışan ve 130 milyonluk ciroya ulaşıldı. 1999 yılında ise 25.000’den fazla çalışan ve 57 milyar dolar ciro ve 1.2 milyar dolar net kar elde etti şirket.

 

Sony’de Yaşanan Değişimler

Sony 1990’lı yıllara Norio Ohga ve Nobuyuki İdei yönetiminde girdi. Bu isimlerden Ohga sıkı bir iş adamı iken İdei ise Fransızca-İngilizce bilen ve Bill Gates ile arkadaş olan bir isimdi. İdei burada Morita’nın rolünü oynadı. Sony’nin pazarlaması onun kontrolü altındaydı.

1995 yılında Sony ABD’de o kadar büyüdü ki neredeyse ürettiği malların yarısı ABD’ye satılıyordu. Son 20 yıldır Çin, Japonya’nın ana üretim merkezi konumundadır.

Sony rakipleriyle de işbirliğine girdi. Plazma Tv’lere yönelik kristal ekran tasarımı için Samsung ile 3.1 milyar dolarlık bir ortaklık kurdu örneğin. İsveçli Ericsson firmasıyla cep telefonu işine girdi. Toshiba ve IBM ile çip üretimi yaptı. Bunun gibi daha pek çok büyük ortaklıklar ve partnerlikler kurdu.

Sony, televizyon, kamera ve bilgisayar alanlarında daha da büyümek için işlemci işine girdi. Yine aynı şekilde 2000’lerin başında dünya dijital kamera piyasasındaki payı %20, televizyon piyasasındaki payı ise %30’lara ulaştı.

 

Sony PlayStation

Sony, video oyun sektörüne geç girdi. Sony, ciddi bir elektronik şirket olduğu için “oyun ve oyuncak” piyasasına girmek pek uygun görülmedi.

Ancak Sony Computer Entertainment baş mühendisi Ken Kutagari sayesinde Sony oyun sektörüne giriş yaptı. Kutagari aynı zamanda PlayStation’un da babası olarak bilinir.

Bağımsız oyun tasarımcılarına yeni bir fırsat açan Playstation ve Playstation 2, Nintendo’nun pazar payını ciddi anlamda sekteye uğrattı.


Sony Playstation ilk kez 1994’te satışa çıktı. 1998 yılında Playstation’dan 5 milyar kazanç sağlandı ki bu Sony’nın yıllık kazancının yüzde 40’ını oluşturuyordu. 2000 yılında ABD’de her 4 evden birinde Playstation vardı. 100 milyonuncu Playstation 2004 yılında üretildi. Ancak Playstation satışları düşmeye başladığında Sony markası ciddi darbeler aldı diyebiliriz. Yani Sony için Playstation oyun konsolu o kadar önemliydi.


Dairesel Üretim Bantı

Sony seri üretim sistemini pek uygulamıyordu zira şirket ürünlerinin el yapımı özeniyle yapılmasını önemli buluyordu. Ancak dairesel üretim hattı sistemi de Sony fabrikalarında uygulanıyordu. Özellikle Sony video kameralar daire şeklindeki bir üretim hattında birleştiriliyordu. Bunun klasik düz üretim bantından %10 daha verimli olduğu Sony çalışanları tarafından ispat edildi.

Dairesel üretim bantı Wall Street Journal yazarlarından Michael Williams tarafından da övgüyle karşılandı. “Dairesel üretim bantı çalışanları bantın hızına bağlı kılmaz. Bu da üretim zamanını artırır. Üretimde bir hata olunca bu hata hemen düzeltilir, böylece zarar büyümeden kontrol altına alınır.”

 

Sony Film ve Televizyon Stüdyosu

80’lerin sonuna Sony, Columbia Pictures’ı 3.4 milyar dolara satın aldı. Başlangıçta bunun kötü bir karar olduğu değerlendirildi, zira film stüdyosunun sürekli olarak zarar eden filmler üreteceği düşünüldü.

90’lı yıllarda öyle de oldu. Last Action Hero (1993) adlı film 123 milyon dolarlık bütçesine rağmen ancak 44 milyon dolar gişe yaptı.

2004 yılında Sony, MGM’yi 2.85 milyar dolara satın aldı ve Sony Films şirketi o zaman kar etmeye başladı. Bugün James Bond filmlerinin telif hakları Sony’e aittir.

2006 yılında Superdbad, Casino Royal, The Da Vinci Code ve Spider Man 3 fillmleriyle büyük başarılar kazanıldı. 2008 yılına gelindiğinde ise pek çok yapım şirketini bünyesine katan Sony Films, herhangi bir televizyon kanalı sahip olmasa bile dünyanın en büyük televizyon içerik yapımcısı oldu.

 Sony Müzik

Sony Music, Japonya’nın en büyük müzik şirketi. 80’lerin sonunda Columbia Records’u 2 milyar dolara satın alan Sony, Michael Jackson, George Michael gibi efsane isimlerin albümlerini çıkardı ve dağıttı.

Ancak 2002 yılında Michael Jackson ve Sony arasında hukuki bir tartışma başladı. Jackson, Sony’i, ırkçılıkla ve ayrımcılıkla suçladı.

2004 yılında Sony ve BMG markaları birleşerek dünyanın en büyük ikinci müzik şirketi haline geldiler. Sony-BMG adlı bu şirketin yıllık 5 milyar dolarlık satışı vardı. Aerosmith, Beyonce ve Britney Spears albümleri bu şirketten çıkıyordu.

2008 yılında Sony, BMG’ye ait hisseleri de satın alarak şirketin tüm kontrolünü ele geçirdi. Şu an albümleri ve telif hakları Sony Music’te bulunan bazı sanatçılar ise şu şekilde: Jennifer Lopez,  Avril Lavigne, OutKast, Usher, Foo Fighters, Elvis Presley, Miles Davis, Johnny Cash, Stevie Ray Vaughan.


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1909624 ziyaretçi (4184000 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol