Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Türkiyede Savaş Mültecileri ÇEÇENLER Varmı?-WARREN BUFFET.
 




VİDEO  Cahar Dudayev ***TIKLA***: 




RUS YELTSİNİ BARIŞ MASASINDA KARŞISINA OTURTAN
ÇEÇEN LİDER YANDARBİYEV
http://www.youtube.com/watch?v=iacscHBDMAg









              

Dünyanın üçüncü zengini Buffet, mültecilere yardım kapısını Türkiye’den açtı
Vahap MUNYAR
16.09.2007
BİRLEŞMİŞ Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) Ankara’daki ofisini, bundan bir süre önce 52.4 milyar dolarlık servetiyle "Dünya Zenginler Ligi" üçüncüsü Warren Buffet’in oğlu Howard Graham Buffet’ın ofisinden aradılar:
"Sayın Howard Buffet, İstanbul’a kısa bir ziyarette bulunacak. İstanbul’daki mülteci kamplarını gezmek istiyor."

UNHCR Ankara Ofisi’ndeki görevliler bir yandan, Berkshire Hathaway yatırım şirketinin sahibi Warren Buffet’ın ailesinden birinin Türkiye’deki sığınmacılarla ilgilenmesine şaşırdı, diğer taraftan, "İstanbul’da mülteci kampı yok, nereye götürebiliriz?" diye düşündü.

Howard Buffet’ın "mülteci kampı görmek istiyorum" ısrarının nedeni, günübirlik İstanbul ziyareti sırasında anlaşıldı. UNHCR’nin dünyadaki "iyi niyet elçilerinden" Angelina Jolie, Howard Buffet’a, "Ailenizin sosyal yardımlarını yakından izliyorum, biraz da dünyanın çeşitli noktalarındaki mültecilerle ilgilenseniz" önerisi götürmüş, o da konuyla ilgilenmek üzere ilk nokta olarak İstanbul’u seçmişti.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Türkiye’deki görevlileri, İstanbul’da Howard Buffet’ı bir grup sığınmacıyla görüştürdü. Howard Buffet’ın "Mülteci kampı görmek istiyorum" ısrarı üzerine, Çeçen sığınmacıların Fenerbahçe’de kaldığı yere götürdüler.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisi görevlileri, Çeçenler’in kaldığı yer için Howard Buffet’tan "küçük bir katkı" talep etti. Howard Buffet, bunun üzerine 50 bin dolar bağışladı.

Buffet’tan gelen paranın 10 bin doları İstanbul’daki Çeçenler’in kaldığı yerde kullanıldı. Kalan 40 bin dolarla da Türkiye’deki 12 bin dolayındaki sığınmacının 2 bin kadar okul çağındaki çocuğuna kitap ve okul gereçleri alındı.

Sığınmacıların okul çağındaki çocuklarına ilk dağıtım hafta içinde 1000’e yakın sığınmacının yaşadığı Kayseri’de gerçekleşti. Çocuklar çantalarını BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin "iyi niyet elçisi" olan ses sanatçısı Muazzez Ersoy’un elinden aldı.

Türkiye Dış İlişkiler Müdürü Metin Çorabatır’dan öğrendiğime göre, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisi’nin yıllık bütçesi 3 milyon dolar dolayında. Buradan Türkiye’deki 12 bin sığınmacıya küçük yardımlar yapılabiliyor.

12 bin sığınmacı başta Kayseri olmak üzere toplam 27 ile dağıtılmış durumda. Sığınmacıların çoğunu İran ve Irak’tan kaçanlar oluşturuyor. Bu illerdeki hayırseverler sığınmacılara yardımda bulunuyor.

Türkiye’den üçüncü ülkeye mülteci olarak gitmeyi hedefleyen sığınmacılar, iki-üç yıl kalıyor. Türkiye’deki kalış süresi 7-8 yılı bulanlar oluyor.

Kişi başına geliri 5 bin 500 dolar olan Türkiye, kendi içinde gelir uçurumu varken, bir de mülteci sorunuyla uğraşmak istemiyor. Ancak, çoğunlukla İran ve Iraklı mülteciler Türkiye’yi "geçiş noktası" görüyor.

Kaynak sıkıntısı çeken UNHCR Türkiye Ofisi’ni böyle bir ortamda Buffet Ailesi’nden gelen 50 bin dolarcık bile sevindiriyor.

Çünkü onlar olaya, "Buffet Ailesi, dünyadaki mültecilere yardım kapısını açtı" gözüyle bakıyor...

Bakalım Buffet’ın 50 bin dolarının arkası gelecek mi?

’İyi niyet elçisi’ olmak huzur veriyor

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye Ofisi, dünyada uygulanan "iyi niyet elçiliği" programını bundan iki-üç yıl önce Türkiye’ye de taşımayı düşünmüş. Bu amaçla Türkiye’deki ünlü sanatçılarla bir dizi görüşmeler yapılmış.

Görüşme yapılan ünlüler arasında UNHCR Türkiye Ofisi’ne olumlu yanıt veren ses sanatçısı Muazzez Ersoy olmuş. Ersoy’la iki yıl önce bu yönde bir protokol imzalanmış.

Muazzez Ersoy’a sordum: "Geçen iki yılda, ’iyi niyet elçisi’ olmak size neler hissettirdi? İmajınıza bir katkısı var mı?"

Ersoy
, bu sayede zor durumdaki geniş kitleler için bir şeyler yapabilmenin verdiği huzura dikkat çekti: "Kendi çapımda çeşitli kişisel yardımlar yapmaya çalışıyorum. Bunların dökümünü yapmayı da doğru bulmuyorum. ’İyi niyet elçiliği’ daha geniş kitlelere yararlı olabilme hissi veriyor. Bu benim için çok önemli."

UNHCR Türkiye Ofisi Dış İlişkiler Müdürü Metin Çorabatır, "iyi niyet elçiliği"in mülteci-sığınmacılara dönük çalışmalarındaki yarara vurgu yaptı: "Tanınmış kişiler çeşitli etkinliklerimize katılınca kamuoyunun dikkatini daha fazla çekme şansı yakalıyoruz. Bu sayede mültecilere-sığınmacılara yardım akışında artışlar oluyor."

Bırakın Doğu ve Güneydoğu’yu, büyük kentlerin varoşları bile içler acısı öykülerle dolu... Bunlarla ilgilenmek varken, 12 bin kayıtlı sığınmacıya odaklanmak mümkün mü?

Zor da olsa odaklanalım. Çünkü, o da büyük yara...






10 bin kişi var, Türkiye birini mülteci sayıyor

Funda Özkan

15/09/2007 (604 kişi okudu)

Dünyanın üçüncü zengini Warren Buffet'n hayır işleri yapan vakfının 50 bin dolarlık bağışıyla, Türkiye'de yaşayan 2 bin mülteci çocuğa, okul çantası, kırtasiye, eşofman dağıtılıyor.
Biz de önceki gün 1000 kadar mültecinin yaşadığı Kayseri'deydik, hediye dağıtma törenini izledik.
Mülteci çocukların keyfine diyecek yoktu da, anne babalarının hepsi feveran ediyordu.
Çoğunluğu Iraklı, İranlı kimi kaçak, kimi yasal yollardan Türkiye'ye gelenlerin hemen hemen hepsinin hayali bir başka ülkede yeni bir yaşam kurmak. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır, 'yapılan incelemelerle mülteci tanımına girenlerin ortalama iki yılın ardından üçüncü ülkeye yerleştirildiğini' söylüyor. Ne var ki Kayseri'de sohbet ettiklerimin arasında üç yıldan az zamandır Türkiye'de bekleyenini göremedim. Sekiz yıldır bu dünyanın 'Araf'ında olanlar da vardı.
Beklerken ne yapıyorlar?
Birleşmiş Milletler'den aylık kişi başına 102 YTL'lik yardımından yararlanabilen yararlanıyor ya da belediyelerin varsa aşevinden karnını doyuruyor, bu arada 'yüksek YTL, avro, dolar' üzerinden kiralık virane evlerde oturuyor, erkekler lokantada, tarlada geçici çalışıyor, kadınlar ev temizliğine gidiyor. Çoğu zaman işverenler, 'nasıl olsa hakkını arayamaz' diye alınterlerini eksik ödüyor.
BM'ye göre 4 bin 500'ü Iraklı, 3 bin 800'ü İranlı, 900'ü Somalili 10 bin kişi varmış, şu an Türkiye'de. Türkiye'ye göre de sadece 'BİR' mülteci var.
O da sekiz yıllık bir mücadele sonucunda Türkiye'de yaşam kurmayı becerebilmiş bir Azeri.
Uluslararası tanıma göre bir insanın mülteci olabilmesi için 'dini inancı, ırkı, milliyeti, ait olduğu sosyal grup, siyasi görüşleri nedeniyle ülkesinde zulüm göreceğine dair haklı bir korku yaşaması ve ülkesini terk etmesi' gerekiyor.
Türkiye ise mültecilerin statüsüne temel olan 1951 yılındaki Cenevre Sözleşmesi'ne 'coğrafik' çekince koyan ülkelerden. 1967'de New York'ta yapılan konferasta Türkiye ve Vatikan gibi birkaç ülke dışında diğer ülkeler 'coğrafik' çekinceyi kaldırıyor. Türkiye hâlâ 'Avrupa'dan gelene 'mülteci' diyor, onun dışındakilere 'sığınmacı statüsü' veriyor. Türkiye doğru mu yapıyor? Bir bakıma evet. Sorunlu komşulardan akın akın gelmelerinin önünü kesiyor.
Komşulardaki insanlar için cazip ülke değil ama sonuçta şu an 8 bini aşkın İranlı ve Iraklı kaderini bekliyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, incelemeleri sonucunda ya mülteci olduğuna karar verip, üçüncü ülkeye gönderiyor, ya da ikna olmayıp 'mülteci' olmadığına. Sorun da tam bu noktada başlıyor, Türkiye'yi ara yol olarak kullananlar açısından Türkiye'nin sıkıntısı 'geçici birkaç yıl.' Ama BM'nin mülteci statüsü vermediklerinin büyük bölümü ülkelerine dönmüyor, Türkiye'de 'kaçak-göçek' yaşamaya devam ediyor.
Türkiye bu dev insan kalabalığına 'statü' vermeyerek, dertten kurtulmuyor.

AB yolunda mülteci sınırlaması da kalkıyor
Birleşmiş Milletler, mültecilere üç çözüm yolu sunuyor: Gönüllü geri dönüş, üçüncü ülkeye yerleştirme veya iltica ettiği ülkede yerel entegrasyon. Türkiye'nin 'coğrafik çekince' koymasının nedeni de bu yerel entegrasyon yolu. Komşulardan akın akın insanların gelip, yaşamasını istemiyor.
İltica edenlerle, yaşadıkları evlerde görüşürken, açıkçası büyük çelişki yaşadım. İranlı beş gencin iki göz odaya 200 avro kira ödediklerini söylediklerinde ve biz bir odada otururken, diğerinde 20 yaşındaki gencin bir hafta önce bileklerini kestiğini öğrendiğimde yaşadığım acıyı tarif edemem. Evlerinden çıktıktan sonra da hep aynı duyguyu yaşadım, Güneydoğu'da, Doğu'da tanıdığım, dertleştiğim biçare insanlar gözümün önüne geldi. Hayırseverler bizim insanımıza mı yardım etmeli, yoksa biraz da iltica edenlere mi? Bir birey olarak ben bu çelişkiyi yaşayabilirim de, devletin yaşamaya hakkı yok. O insanlar, Türkiye'de kaldığı ve sosyal izolasyona tabi tutulduğu sürece, 'patlama' tehlikesini de oluşturuyor. Türkiye de, Avrupa Birliği müzakere süreci çerçevesinde 'AB müktesebatını' uygulamak üzere bir eylem planı hazırladı. 2012'de coğrafik sınırlayı kaldıracak ve sığınanlar için yedi kabul merkezi oluşturacak.

Angelina Jolie istedi, Buffet parayı verdi
Türkiye, mültecileri mülteciden saymazken, 52.5 milyar dolarlık servetiyle dünyanın üçüncü zengini Warren Buffet'ın nasıl olup da bu insanlara el uzattığını merak etmiş olmalısınız. Hikâyesi ilginç.
Sinema oyuncusu, Birleşmiş Milletler'in (BM) 'İyi Niyet Elçisi' Angelina Jolie, Warren Buffet adına hayır işleri yapan vakfının yöneticisi, oğlu Howard'dan, mülteciler konusunda bir şeyler yapmasını ister.
Howard Buffet da o sıra Türkiye'ye yakın bir yerlerdedir, Birleşmiş Milletler'in Türkiye'deki Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne haber verip, geçen haziranda İstanbul'a gelir. Oğluyla birlikte BM görevlilerinden, önce Çırağan Sarayı'nda brifing alır. Ardından medyadan gizli, İstanbul'da mülteci kampı görmek ister. İster ama ne İstanbul'da ne Türkiye'nin bir başka kentinde 'diğer ülkelerdeki gibi' bir mülteci kampı vardır.
BM görevlileri de Howard Buffet'ı alır, Fenerbahçe'deki Çeçenlerin yerleşkelerine götürür. Sonuçta yakın arkadaşı Angelina Jolie'nin isteğini kırmaz ve mülteciler için ilk hibesini 10 saat kaldığı İstanbul'da yapar, 50 bin dolar bağışlar. BM görevlileri, Howard Buffet'ın şu aralar Yemen'deki mülteciler için bir başka projeyi üstlenmek üzere olduğunu anlattılar






  BUFFET family.

                     I want to thank you too.
Turkey / Istanbul Fenerbahce section,
For your assistance to Chechen refugees.
They feel the hard life to write to you.
The richest place in the city where they stay.
But help from the city's remote and poor people.
Like us.
State railways are trying to live-home prefabrik scrap.
In the two years before no electırıc up.
Each family can stay in a room.
Is cooking with gas tubes are warming up.
Money is not always for the ongoing lack of gas tubes.
Children and senior citizens too. . They are quickly and frequently sick.
I was working as a volunteer in 2001 to help years doing today.
Give the poor people of our neighborhood weekly.
Clothers, food, drugs, goods and money I'm receiving.
Vehicles weekend with my school taking the Chechen refugees.
Signed by me and say I give the camp the President.
If you find a funeral car
 Computer used for taking children's education.
They have no identity for Refugees.
They can not work for a job.
Many are ashamed of these people are educated, because of the fall run.
All problems are increasing.

Help in Turkish newspapers about your story I sent to you.

This news has touched, me the following section.

*** "Mr. Howard Buffet, a brief visit to Istanbul to find. Wants to
visit the refugee camp in Istanbul."

*** UNHCR Ankara Office has surprised the officials.
 "No refugee camp in Istanbul, where we can take ?"***

 ////// YOU  ARE  KNOW ///////.
 ///// ANKARA UNCHOR  NOT KNOW //////

           Later in life, the book I have read Mr. Warren BUFFET.
I read  Mr.MATSUSHITA previously and Mr.Akio Morita.

The web site for Mr. Good. BUFFET  put.


Mr. BUFFET:(your father)

*Right  live.
*Search in need of assistance
*Very important features.

*CREATIVE wants us to do so.
*In this way, employees do the rich.
*This is our sacred Book .

-But this rule, the very, very low?

*You lıke to top         to the most wealthy would pray to God

Therefore, your father,
 Mr.BUFFET , many congratulations.
Congratulations to you the same;
BUFFET all of the Family.


Expect to make our holiday home in Turkey.


I wish to spend peaceful days healthy successful.


Love and Best Regards.



Abdurrahim BARIN
Ret.Mil.Off.s.
web: www.hiziracil.tr.gg

Aydınevler M.
Arslanbey C.
Magosa S.
No.3 / 3
Maltepe
Istanbul
TURKEY

*(excuse me;I need some practice)



OF  TURKEY NEWSLETTER NEWS:


United Nations (UN) High Commissioner of Refugees (UNHCR) office in
Ankara, that some time ago with a fortune worth $ 52.4 billion the
World League of Rich "third son of Warren Buffet'in Howard took a call
from Graham Buffet'ın office:

"Mr. Howard Buffet, a brief visit to Istanbul to find. Wants to visit
the refugee camp in Istanbul."

UNHCR officials in Ankara Office on the one hand, the owner of the
Berkshire Hathaway investment company, one of Warren's Buffet'ın
family was surprised to deal with refugees in Turkey, on the other
hand, no refugee camps in Istanbul, where we can take? " I was
thinking.

Howard Buffet'ın "I would like to see a refugee camp" to insist that
because the day was in Istanbul during the visit. UNHCR'nin in the
world "ambassadors of goodwill" Angelina Jolie, Howard Buffet'a, "your
family would closely monitor the social assistance, some refugees from
various points of the world you're interested in" proposal was taken,
he issues to deal with Tokyo as the first point was selected.

UN High Commissioner for Refugees in Turkey's officials, refugees with
a group in Istanbul has Buffet'ı Howard. Howard Buffet'ın "I would
like to see a refugee camp," insists upon the Chechen refugees took to
the place of stay in Arsenal.

UN High Commissioner for Refugees Office officials to Turkey, where
the Chechens remained Howard's Buffet'tan "small contribution" was
requested. Howard Buffet, it was donating over 50 thousand dollars.

10 thousand dollars of the money coming Buffet'tan's stay in Istanbul
where Chechens were used. The remaining 12 thousand 40 thousand
dollars because the refugees in Turkey with the 2 thousand of books
and school supplies to school-age children received.

School-age children of refugees 1000 refugees in the first week of
distribution took place in Kayseri yaşadığı. Children of the UN High
Commissioner for Refugees of the bag "goodwill ambassador" by the
sound artist's hand was Muazzez Ersoy.

Turkey Foreign Relations Manager to learn the text by Çorabatır'dan,
the UN High Commissioner for Refugees Office of the annual budget of 3
million dollars to Turkey because the. 12 thousand refugees in Turkey,
little help here is done.

A total of 27 to 12 thousand refugees, mainly in Kayseri are dealt
with. Many of the refugees to escape from Iran and Iraq is generating
one. Assistance to the refugees in these provinces are benevolent.

Refugees from Turkey to third countries that aim to go as refugees, is
two-three years. Duration of stay in Turkey for 7-8 years be supplied
is found.

5 thousand 500 dollars per capita income in Turkey, on its own when
there are income gap, one does not want to deal with refugee problems.
However, most Iraqi refugees in Iran and Turkey, "transition point"
is.

Resource shortages in an environment such that the UNHCR Turkey Office
received 50 thousand dollars from the Buffet s family is happy, even.

Incident because they were, "Family Buffet, the world has opened the
door to help the refugees" are considered ...

Let's look at 50 thousand dollars of Buffet'ın did you come back?

'Good faith ambassadors of peace is to be

UN High Commissioner for Refugees (UNHCR) Turkey Office, the world
practice of "good faith Embassy" program, two-three years ago that you
intend to move to Turkey was also. For this purpose a series of famous
artists in Turkey for talks.

Talks between the celebrities who respond positively to the UNHCR
Turkey Office Muazzez Ersoy was a voice artist. In this direction two
years ago with Ersoy signed a protocol.

Muazzez Ersoy asked to: "In the last two years, 'goodwill ambassador'
and it made you feel what? Do you have a contribution to your images?"

Ersoy, so difficult for the large audience for something to make the
audience attention was: "You my wide variety of personal assistance to
make work. These breakdown to make finding the right do not." Good
intentions Embassy 'more widely to be useful to give a sense is. This
is my very important. "

UNHCR Turkey Office of External Relations Manager Text Çorabatır,
"good faith Embassy" in refugee and refugee-oriented work to the
benefit was highlighted: "Reputable people participate in various
activities to the attention of the public more chance to pull're
caught. This way to the refugee-assistance to refugees, an increase of
the flow is going on."
















 

ÇEÇEN MÜLTECİ SORUNU

KAFKAS VAKFI ÇEÇEN MÜLTECİLER RAPORU EKİM 2001

Fehim Taştekin

BİR MİLLETİN YARISI MÜLTECİ
Çeçenistan'da Eylül 1999'dan beri devam eden savaş, ikinci defa bir milletin yarısından fazlasını başka ülkelere sığınmak zorunda bıraktı.

Çeçenistan'da ikinci savaşın patlak vermesiyle birlikte can güvenliği kalmayan ve asgari yaşam koşulları tükenen siviller ağırlıklı olarak karayolu erişiminin kolay ve akrabalık bağlarının güçlü olduğu İnguşetya'ya sığındılar. Bu cumhuriyetin dışında Gürcistan ve Azerbaycan'ın yanısıra Rusya Federasyonu içinde yer alan Kabardey-Balkar, Dağıstan ve Kuzey Osetya Cumhuriyetleri'ne yoğun bir mülteci akını gerçekleşti. Kazakistan, Ukrayna ve Türkiye gibi ülkeler de yine mültecilere sığınak oldu.

Çeçenistan'daki durumun giderek içinden çıkılmaz bir hal alması ve Çeçen yerleşim merkezlerine yönelik devam eden "temizlik operasyonları" mültecilerin geri dönüş ihtimallerini de tamamen tüketti. Yaklaşan kış aylarının ağır baskısına rağmen mültecilerde belirgin bir geri dönüş eğilimi gözlenmiyor.

Savaş uzadıkça insanların kayıpları her açıdan artmaya devam ediyor. Mülteciler yakınlarını kaybetmekle kalmadı bütün geleceklerini yitirme noktasına geldiler. Evleri yıkıldı, yıkılmayan evlerin içindeki eşyalar talan edildi, ekip biçtikleri topraklar kimyasal bombalarla zehirlendi. Mültecilerin hemen hepsi hafif ya da ağır birtakım hastalıklarla tanıştılar.

RAKAMLARIN DİLİYLE MÜLTECİLER

İkinci savaşla birlikte ülkesini terketmek zorunda kalan Çeçen mülteci sayısının 500 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Eldeki verilere göre sadece İnguşetya'da şu an 148 bin olan kayıtlı mülteci sayısı 5 Ekim 2000'de 160 bin civarındaydı. Bunun dışında bu ülkede kayıtlarda gözükmeyen 50 binin üzerinde mülteciden söz ediliyor.

5 Ekim 2000 itibariyle Kuzey Osetya, Dağıstan, Kabardey-Balkar Cumhuriyetleri'nde 14 bin, Gürcistan'da 7 bin, Azerbaycan'da 10 bin, Kazakistan'da 10 bin, Ukrayna'da bin, Avrupa ve Türkiye'de yaklaşık 3 bin mülteci bulunuyordu. Aradan geçen zaman içinde bazı mülteciler başka ülkelere kaydı, bazıları geri dönmeyi denedi. Sözgelimi Azerbaycan'da şimdi 8 bin mültecinin olduğu biliniyor. Buralardaki mültecilerden bir kısmı İslam ülkelerinin yanısıra Polonya, Çek Cumhuriyeti ve diğer Avrupa ülkelerine sığındı.

İNGUŞETYA'DAKİ MÜLTECİLER

İnguşetya'da değişik kamplara yerleştirilen mülteciler açlık ve sefaletle dolu iki yılı geride bırakarak üçüncüsüne girdiler.

İnguşetya Cumhuriyeti Göç Hizmetleri Bürosu'nun verilerine göre, savaşın başından itibaren bu cumhuriyete iltica eden insan sayısı 308 bin 912.
Kayıtlara girmeyen mültecilerden de bahsedilmektedir. Uluslararası kuruluşların ve İnguşetya hükümetinin yardımlarından yararlanabilmek için resmen kayıt zorunluluğu bulunmakla birlikte özellikle akrabalarının yanına yerleşen, kendi imkanlarıyla barınan veya çalışma imkanı bulan çok sayıda mültecinin kayıtlara girmediği biliniyor.

29 Eylül 1999 ve 05 Ekim 2001 tarihleri arasında Çeçenistan'dan zorla göç etmek zorunda bırakılan 308 bin 912 kişiden 91 bin 181'i yurtlarına geri döndü. Rusya Federasyonu'na dağılanların sayısı ise 68 bin 792. Resmi kayıtlarda göre 05 Ekim 2001 tarihi itibariyle İnguşetya'da hala barınmakta olan mülteci sayısı 148 bin 939.

Ayrıca bu zaman zarfında Çeçenistan'a dönüp de tekrar İnguşetya'ya gelenlerin 9 bin 621 kişi olduğu belirtiliyor. Bu kişilerin daha önceki 308 bin 912'lik listede yer almaları nedeniyle Göç Hizmeti'nce yeniden kayda tabi tutulmadığı belirtildi. Sadece 05 Ekim 2001 tarihinde Çeçenistan'dan İnguşetya'ya bin 834 kişi geldi, aynı gün İnguşetya'dan Çeçenistan'a bin 781 kişi gitti. İnguşetya'da insani yardım çalışmalarını sürdüren uluslararası kuruluşların tahminlerine göre iki yıldan beri bu cumhuriyette bulunan mülteci sayısı 200 bin civarında seyrediyor.

İnguşetya'da savaşın 2-3 ay içinde sona ereceği tahmin edilerek çadırlar geçici olarak kurulmuştu. Ne var ki bu geçici çadırlar mültecilere iki yılı aşkın zamandır sığınak olmaya devam ediyor.
Özellikle Bart ve Sputnik kampları mülteciler için birer ömür törpüsü. Bütün hayalleri ve umutları tüketen vahşi mekanizmanın birer dişlisi sanki.

10 kişilik çadırlara 25-30 kişi yerleştirilmiş. İnsanlar burada kışın soğuktan, yazınsa havasızlık ve sıcaktan ölümü soluyorlar hep birlikte. Kısacası kısa bir süreliğine de olsa insana özellikle kadın, çocuk ve yaşlılar açısından insani düzeyde yaşabileceği bir imkan sunmuyor bu çadırlar. Bazı mülteciler eski kollektif çiftliklerdeki hayvan ahırlarında, ambarlarda ve atölyelerde yani tamamen sağlıksız ve bir insana reva görülmeyecek kadar kötü yerlerde hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Sadece barınabilmek de yetmiyor. İnsanlar iki yıl önce evlerini terkederken yanlarına aldıkları elbiseleri de tüketmiş durumdalar. Kışlık giyecek şu an esaslı bir sorun. Bunu temin edecek paraları da yok maalesef. İlk iki yıl bu ihtiyaç kendini bu denli hissettirmemişti, ancak insanlar artık soğuk havalarda üzerlerine ne alacaklarını kara kara düşünüyorlar.

İki aylık ölüm sınavı

İaşe sorunu ise daha da içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. 25 Mart 2001'de İnguşetya Acil Durumlar Bakanlığı, uluslararası yardım organizasyonlarının daha fazla kamplarda çalışamayacaklarını duyurdu. Bu tarihten itibaren İnguşetya hükümeti tarafından Çeçen mültecilere dağıtılan sıcak yemek, 2 Nisan'dan itibaren de ekmek dağıtımı Rusya'nın finansal kaynak aktarmaması nedeniyle durduruldu.

14 Nisan'dan itibaren de mülteci çadırlarının elektrik ve doğalgazları kesildi. Üstelik mültecileri tekrar evlerine dönmeye mecbur bırakmak için uluslararası yardım kuruluşlarının gıda yardımı yapmasına engeller çıkarıldı. Ardından yemek dağıtımının durdurulması üzerine yiyecek özellikle de sıcak yemek sorunu baş gösterdi.

Kamplara iki ay boyunca gıda yardımı yapılmadı. Yani mülteciler iki aylık ölüm sınavından geçirildi. Bu arada binlerce insanın katıldığı protesto yürüyüşleri oldu: İnsanlar bir lokma ekmeğin çok görülmemesini istediler. Dahası yurtlarında barış için, huzurlu bir ortam için yürüdüler.
Mayısın sonunda Rusya hükümeti kişi başına günlük 400 gram ekmekle birlikte yağ, konserve çorba, pirinç ve un dağıtmaya başladı.

Bu gelişmeye paralel olarak İnguşetya Acil Durumlar Bakanı V. P. Kuksa, insani yardım kuruluşlarından kamplarda yeniden çalışmaya başlamalarını istedi.

Danimarka Mülteci Konseyi, Kızılhaç Uluslararası Komitesi ve Islamic Relief kamplarda mültecilere yardım elini yeniden uzatan kuruluşlar oldu. Bu kuruluşlar şimdi temel ihtiyaç maddelerini karşılamaya uğraşıyorlar. Ayrıca sağlık sorunlarıyla Fransız Dünya Doktorları (Medecins du Monde), Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı, Islamic Relief ve Avrupa Birliği'nden doktorlar ilgileniyorlar.

Ayrıca Kurtarma Ordusu (The Salvation Army) ve Austrian Hilfswerk adlı organizasyon çocukların eğitim sorunları için seferber olmuş durumdalar.

Gıda Kesintisi Neden Yapıldı?

İnguşetya Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev'e göre mültecilere dağıtılan gıda yardımı nedeniyle Rusya'nın borcu 450 milyon rubleyi aşmıştı ve 8 çadır kampın yanısıra evlerde ve inşaatlarda kalan mültecilerin yükü cumhuriyetin imkanlarını zorluyordu. Yani Rusya'nın ödeme yapmaması İnguşetya'yı gıda dağıtımını durdurma kararını almaya zorladı.
17 Ekim'den itibaren İnguşetya'da bulunan Çeçen mülteci kamplarının birçoğunun elektrik, gaz ve suları yeniden kesildi. Bu kesintinin nedeni 79,5 milyon ruble olan borcun ödenmemesiydi.
İnguşetya hükümeti, bundan federasyon merkezini ve ilgili Rus makamlarını suçluyor.

Bart Kampı

Bart kampı savaşın başında kuruldu. Resmi makamların kampta 5 bin 042 kişinin kaldığını söylemelerine karşılık kamp yetkilileri 6 binden fazla mültecinin burada barındığını kaydediyor. Aşırı kalabalık olan kampta özellikle çadırlar harap halde. Bu kampta insanların üç ay boyunca sıcak yemek yüzü göremediği dönemler oldu. Bart çadır kampında 23 Mart'tan itibaren sıcak yemek, 2 Nisan'dan itibaren de ekmek dağıtımı durduruldu.

Bart kampındaki mülteciler adına bir açıklama yapan Maryam Daşaeva adlı Çeçen, 5 Nisan 2001'de insani yardımların kendilerini memleketlerine dönmeye mecbur bırakmak için kesildiğini söylüyordu. Daşaeva, "Ahmet Kadirov ve Putin bize gelen insani yardımı durdursalar bile, memleketimizde bizi öldüren, tecavüz eden, soyan askerler ve Rus istihbaratı varken evlerimize dönmeyeceğiz. Onlar bizi teröristlerden korumuyor tam tersi bize terör uyguluyor. Bizi orada bekleyen ölümden başkası değil" diyordu.

Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durduruldu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de aynı uygulama başlatıldı.

Kamp yöneticisinin verdiği bilgilere göre, mülteciler 3 Mayıs'ta günlük olarak kişi başına 400 gram ekmek almaya başladı. Bu kampta günlük olarak 2520 ekmek dağıtımı yapılıyor. Yani kişi başına yarım ekmek. Bunun da 400 grama tekabül ettiği söyleniyor. Mayıs'ın ikinci yarısından sonra Rusya hükümeti, un, yağ, şeker, çay, süt tozu ve konserve çorba dağıtmaya başladı. Yine Danimarka Mülteci Konseyi, Mayıs ayında kuru gıda malzemeleri tedarik etmek için harekete geçti. Temmuz'a doğru Kızılhaç da yeniden kampa yardımlarıyla döndü. Kuzey Osetya Hıristiyan Misyonu (The Christian Mission of South Ossetia) bir ara yiyecek ve kullanılmış giysi dağıtımı yaptı. Bütün bu yardım organizasyonlarına rağmen mülteciler için ancak şu söylenebilir: Hayatta kalabilecekleri kadar yardım alabiliyorlar. Bu yardımlar onları salgın hastalıklara karşı koruyacak yeterlikte olmadı.

Sağlık sorunları: İnguşetya hükümetine ait tek hemşirenin herşey için seferber olduğu ve küçük bir çadırdan ibaret olan İlk Yardım İstasyonu bulunuyor. Kamp sakinleri vazgeçilmez sayılan ilaçların bile bulunamadığından yakınıyorlar. Ayrıca Medecins du Monde ilk yardım operasyonlarında bulunuyor.

Eğitim sorunu: Kampta çadırlar içinde tüm yokluklara rağmen okulların eğitimi için seferber olmuş insanlar yok değil. Çadır okulda birden sekizinci sınıfa kadar 258 öğrenci eğitim almaya çalışıyor.
Ancak öğretmen ihtiyacı ve eğitim araç-gereçleri açığı son derece büyük. İnguşetya Eğitim Bakanlığı'nın ve Kurtarma Ordusu'nun eğitim sorunlarıyla ilgili çabaları ise maalesef yeterli olamıyor.

Kampların artık yeni bir mülteciyi kaldıracak durumdan çıkması nedeniyle sonradan gelenler kendilerine başka sığınaklar bulmak zorunda.

Sputnik Kampı

Slepovskaya'daki Sputnik kampı ise 10 bin mülteciye ev sahipliği yapıyor. Burası Çeçenistan'ın Sunzhen, Açhoy-Martan, Naur, Shelk ve Nadterek yerleşim birimlerinden iltica eden insanlarla dolu.

Burada 200'ü fena halde olmayan 400'ün üzerinde çadır kurulu. Burada kalan insanlar Mart ayından beri sıcak yemek yiyemiyorlar. Ancak ekmek ve diğer bazı kuru gıda ihtiyaçları Nisan'dan beri Rusya hükümeti tarafından karşılanıyor.

Mayıs ayından itibaren Islamic Relief, birkaç gemi gıda yardımı aktarabildi. Kızılhaç'ın da katıldığı gıda dağıtım organizasyonuyla mülteci başına düşen günlük ekmek gramajı ortalama 800'e çıkarıldı.

Kampın en trajik mağdurları ise bebekler ve çocuklar. 6 yaşın altında bine yakın çocuk bir yıldan beri bebek maması gibi zorunlu ihtiyaçlarını giderebilmiş değil.

İçecek su ihtiyacı ise traktör römorkuyla başka yerlerden taşınarak hallediliyor. Mültecilerin banyo ihtiyacını giderecek iki ilkel yer belirlenmiş. Ve bir adet eski bir çamaşır makinesi tedarik edilmiş. Duş almak için de biri Austrian Hilfswerk tarafından diğeri Kızılhaç tarafından yapılmış iki duş yeri bulunuyor. İnguşetya'da yaşanan elektrik kesintileri en fazla buralardaki mültecileri etkiliyor.

Eğitim sorunları: Sputnik kampındaki 11 çadırdan oluşan çocukların durumu ise diğerlerine göre çok da fena değil. Çadırlardan dördü ilköğrenim, 6'sı orta ve lise öğrenimi ve biri de spor aktiviteleri için tahsis edilmiş. Burada da UNICEF ve İnguşetya Eğitim Bakanlığı'nın yardımlarına rağmen eğitim "fakir" olmaktan kurtulamıyor.

Sağlık sorunları: Acil Durumlar Bakanlığı'nın kurduğu bir ilk yardım istasyonu var. Buna ilaveten Şubat ayından itibaren Islamic Relief'in kurduğu mini bir klinikte çocuk uzmanı, psikoterapist, cerrah, jinekolog ve terapistten oluşan beş kişilik ekip hizmet veriyor.
Medecins du Monde'nin iki çadırdan oluşan psikoterapi merkezi bulunuyor. Bütün bunlara rağmen kamp sakinlerinin şikayetleri yeterince tıbbi bakım görememek ve en acil ilaçları bulamamak üzerinde yoğunlaşıyor.

Karabulak Kampı: Bir Mandıra Çiftliği

Karabulak şehrindeki kampta ise Mayıs ayı itibariyle kayıtlı mülteci sayısı 3 bin 500 idi. Aslında bu kamp bir mandıra çiftliğinden ibaret. İnsanlar burada hayvan ahırlarında, ambarlarda ve normal koşullarda başka amaçlarla kullanılan binalarda barınıyorlar. 1 Nisan 2001'den beri sıcak yemek dağıtımının olmadığı kampta kuru gıda temini ise diğer kamplarda olduğu gibi Mayıs ayının ortalarından itibaren Rusya hükümeti ve uluslararası organizasyonların katkılarıyla gerçekleştiriliyor. Dağıtılan gıda maddelerinin kalitesinin çok düşük ve birçoğunun kullanım süresinin geçmiş olması apayrı bir sorun. Burada da geçen yılın Kasım ayından beri bebeklere mama yok.

Kampların genel durumu ile ilgili BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin verdiği sözlere rağmen kayda değer bir adım atılmadı.

Bu kampa Mart ayından itibaren doğal gaz, Nisan ayından itibaren de su verilmeye başlandı. Kızılhaç burada da insanların banyo ihtiyaçlarını giderecek 13 bölmelik bir yer yaptırdı. Yalnız insanlar su kıtlığından dolayı sadece sabahları banyo yapma imkanı bulabiliyorlar. Tanklarla gelen su öğlene kadar zaten bitmiş oluyor.

Sağlık sorunları: Bu kapta ilk yardım istasyonu henüz kurulmadı. Yalnız Çarşamba ve Perşembe günleri Avrupa Birliği'nin gönderdiği doktorlar seyyar bir hastane ile kampı ziyaret ederek sağlık şikayeti olanları dinliyor. Ancak mültecilere herhangi bir şekilde konsültasyon ve test yapma imkanı mevcut değil.

Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı'na bağlı doktorlar haftada bir kere kampa gelerek insanları muayene ediyorlar, ancak ilaç tedavisi yapmıyorlar. İnsanlar acil durumlarda en yakın şehir merkezine gitmek zorundalar.

Mülteciler arasında tüberküloz, astım, şeker hastalığı, kanser vakaları görülmektedir. İşsizlik, çaresizlik, baş edilemeyen hastalıklar beraberinde psikolojik sorunları da getiriyor.
Eğitim sorunları: Kamptaki okul diğer kamplarda olduğu gibi İnguşetya Eğitim Bakanlığı ve Kurtarma Ordusu'ndan destek görüyor. Keza buradaki öğrencilerin kitap, defter kalem gibi en temel ihtiyaçları giderilemediği gibi ders verecek öğretmen de bulunamıyor. Kamp yönetiminin verdiği bilgilere göre okulda birden sekizinci kademeye kadar 358 öğrenci öğrenim görmeye çalışıyor.

Alina Kampı


İnguşetya'daki bu yerleşim merkezinde Çeçenleri barındıran çadırlarının yarıdan fazlası yeni. Ancak koyun ağıllarında, çiftliklerdeki avlularda, delik deşik çadırlar içinde hala yaşamaya çalışanlar var. Onların umudu daha korunaklı ve daha insani bir ortama kavuşmak.
Çiftliklerdeki küçük barakalarda kış aylarında her an donma tehlikesi mevcut. Doğalgaz yok değil ama çok yetersiz. Sık sık kesintiler yaşanıyor. Sobalar yansa da zemin beton ya da toprak. Yer ölüm üfürüyor.

Hiç penceresi olmayan ortalama beş metre karelik bu barakaların her birinde iki aile barınıyor. Yani küçük bir barakada ortalama 10 kişi...
Açlık ve hastalıktan çok zayıflamış kadınların bebeklerine bakacak takatleri kalmamış. İnsan hakları örgütleri, süt ve bebek maması için bir buçuk yıldan beri yardım çağrısı yapmaya devam ediyor. En fazla çaresiz ve bakıma muhtaç olanlar ise sakatlar.

Aki-Yurt Kampı

Aki-Yurt kampı, mülteci yerleşim merkezlerinin içinde en ücra olanı. Gözlemci komisyonlarının veya yabancı gazetecilerin pek seyrek uğradığı bir kamp. Dolayısıyla en fakiri. Eski çadırların içi tıklım tıklım, bazılarında üç aile bir arada kalıyor. Verilen gıda ise son derece kalitesiz.

Bela Kampı

Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteciler Komiserliği, Suncenskiy bölgesinde Ordconekidzevskaya yerleşim merkezinde Bela isimli bir mülteci kampı kurdu. Kampta 60 çadır bulunuyor. Bu kampa Karabulak'ta içinde yaşamın mümkün olmadığı tren vagonlarındaki 1200 Çeçen mülteci yerleştirildi.

AÇLIK GREVLERİ

İnguşetya'daki diğer kampların durumu da farklı değil. Mesela Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durdurulmuştu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de gıda kesintileri mültecilere zor zamanlar yaşattı.

Kamplardaki insanlar ancak mevcut kötü durumdan savaşın bitmesiyle kurtulabileceklerine inanıyorlar. Bu nedenle de geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında çok sayıda yürüyüş ve protestolar düzenlendi. Mesela 14 Haziran'da 2 bin civarında mülteci Slepovskaya'da savaş karşıtı gösteri yaptı. İnsanlar mitingde Çeçenistan'daki şiddetin bir an önce durması ve barış görüşmelerinin başlamasını istediler. 15 Temmuz'da mülteci çadırlarında açlık grevleri başladı. Amaç aynıydı: Savaş bitsin ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov barış masasına otursun.

Yaşları 12 ile 67 arasında değişen 41 kişi imza attıkları 27 Haziran 2001 tarihli mektuplarında "Biz Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'nden mültecileriz. Dinimize aykırı olarak ve çaresizlikten dolayı süresiz açlık grevi yapıyoruz" diyorlardı.

Mülteciler isteklerini şöyle sıralamışlardı:

1. Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'ndeki savaş derhal durdurulsun.

2. Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti Başkanı Aslan Maskhadov arasında görüşmeler derhal başlasın.

Çeçenistan'da iki seneden beri suçsuz insanların kanı akıyor. Halklarımız, karşılıklı olarak birbirimizi öldürdüğümüz acımasız bir savaşın içine çekilmiştir. Kargaşa ve acımasızlık daha da büyük bir acımasızlığı doğurmuştur. Her iki savaştan edinilen tecrübe göstermektedir ki, Çeçenistan meselesi askeri güç kullanımıyla çözülemez. Rus askerlerinin araştırmadan yargılamadan bizi öldürmesindense, açlıktan ölmek daha iyidir.

Konuşmalarınızda, Çeçen halkıyla konuşmaya hazır olduğunuzu tekrarlıyorsunuz. İşte o Çeçen halkı biziz, sürüldük, bir köşedeyiz. Bay Putin, eğer siz Çeçen halkının kaderiyle gerçekten ilgileniyorsanız, yüzbinlerce Rus ve Çeçenin hayatlarını kurtarmak için, Rusya başkanına yaraşır, cesur bir adım atınız ve savaşı durdurunuz."

VEREM BELASI

15 Ocak 2001'de Lord Judd ve Rudolf Bindig başkanlığındaki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi heyeti, Çeçenistan'ın kuzeyindeki Znamenskoye mülteci kampına ziyarette bulundu. Heyete bilgi veren kamp sorumlusu Zora Tatayeva, kamptaki mültecilerin yüzde kırkının hasta olduğunu ve bunların çoğunun verem hastalığına yakalandığını söylüyordu. Özellikle kışlık giyecek sıkıntısı çektiklerini belirten Tatayeva, çocukların eğitim yapamadıklarını, kendilerini soğuktan koruyacak giysileri olmayan çocukların komşu köydeki okula gidemediklerini belirtiyordu.
Öte yandan Azerbaycan'da bulunan 8 bin mültecinin yarıdan fazlasını savaş sırasında yaralanan insanlar oluşturuyor. İnguşetya'da sadece başkent Nazran'daki Kale Hastanesi'nde Ekim 2000 tarihi itibariyle tedavi gören mülteci sayısı 6 bin.

Gürcistan'ın Panki Vadisi'nde 7 bin dolayında Çeçen mülteci barınıyor. Gürcistan hastaneleri savaşın birinci yılında 3 binin üzerinde yaralı kabul etti.

Savaş esnasında verem hastalığına yakalanan bine yakın kişi Astrahan'da tedavi altına alındı. Aynı şekilde Karaçay-Çerkes'te ve Rostov'daki Bakalski yerleşim merkezinde verem tedavisi gören insanlar var. Rusya Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, Çeçenistan'da halkın yüzde 80'inin acil tıbbi yardıma ihtiyacı var.

TÜRKİYE'DEKİ ÇEÇEN MÜLTECİLER

İstanbul'daki Çeçen mülteciler üç ayrı kampta yoğunlaşmış bulunuyor. Fenerbahçe, Ümraniye ve Beykoz'daki kamplar toplam 450 kişiye ev sahipliği yapıyor.

Kafkas Vakfı'nın yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği bilgilere göre Ekim 2001 tarihi itibariyle İstanbul'da yaşayan Çeçen mülteci sayısı toplam 785. Fenerbahçe kampında 184, Ümraniye kampında 152, Beykoz kampında ise 114 mülteci kalıyor.

Ayrıca İstanbul'un değişik semtlerinde kiralanmış evlerde ya da hayırsever vatandaşlar tarafından tahsis edilmiş dairelerde 335 mülteci barınıyor. Bu şekilde barınanların 160'ı çocuk, 168'i ise kadın.
Ancak bu rakamlar kendilerine erişilebilin insanları kapsıyor. Ayrıca İstanbul'da ve taşrada akrabalarının yanında kalan 400 civarında mülteci de bulunuyor. Nevar ki bunlara yönelik bir istatistiki çalışma yapılabilmiş değil.

Fenerbahçe Kampı

İstanbul'daki Fenerbahçe Kampı uzun süreden beri kullanılmadığı için barındırma fonksiyonlarını yitirmiş Devlet Demir Yolları'na ait bir dinlenme tesisi. Burada zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi veren 184 kişiden 108'i kadın, 79'u da çocuk.

Elektrik ve doğalgazı olmayan kampa içecek ve temizlik ihtiyacı için su günde bir saat şehir şebekesinden veriliyor. Yatakları olmayan mülteciler, tahta ranzalar üzerinde yatıyorlar. Burası yaz aylarında kullanılmak üzere deniz kenarında inşa edilmiş bir dinlenme kampı olup mutfak ve banyoya sahip değil.

Ümraniye Kampı

Ümraniye Kampı denilen yer aslında caminin altında birkaç oda ve bir mutfaktan müteşekkil bir sığınak. Bir odayı 2-3 aile paylaşmak zorunda.
Kalabalık nedeniyle nefes almanın bile zor olduğu bu yerde kalanların 73'ü çocuk, 83'ü kadın.

Beykoz Kampı

Kamp üç katlı bir binadan ibaret. 49'u çocuk ve 45'i kadın olmak üzere 114 kişinin barındığı binadaki aşırı rutubet mültecilerde enfeksiyonlara neden oluyor. Su ve elektriği olan kamp merkezi sistemle ısınıyor. Ancak merkezi sistemi çalıştıracak yakıtı temin etmek sorun olabiliyor.
Her üç kampta da insanların gıda ve sağlık ihtiyaçları hayırsever vatandaşların yardımlarıyla karşılanıyor.

Kirada oturanlar
İstanbul'da özellikle Gaziosmanpaşa, Fatih ve Pendik ilçelerinde Çeçen mülteciler için kiralınmış dairelerin kira bedellerinin karşılanması giderek ağırlaşan bir sorun haline geldi.
Türkiye'de hala devam eden ekonomik kriz yapılan bağışları da olumsuz yönde etkiledi. Hayırsever vatandaşların bağışlarındaki düşüş mültecilerin çözümlenemeyen sorunlarını ikiye katladı. Şimdi çok sayıda mülteci aile, kiraların karşılanamaması nedeniyle kendisine barınacak yer arıyor.
İstanbul'daki Çeçen mültecilerin ortak sorunu gıda ve sağlık ihtiyaçları üzerinde düğümleniyor. Mülteciler şimdiye kadar hayırsever vatandaşların ayni ve nakdi yardımlarıyla ayakta kalmayı başardılar. Ancak bu yardım akışının daha uzun bir süre düşüş kaydetmeden devam edemeyeceği ortada.

Mülteci statüsü tanınmamakla beraber Çeçenler ancak resmi makamlarca verilmiş ikamet izinleriyle Türkiye'de kalabiliyorlar.

Çeçenlerin Türkiye'ye girişi güçleştirildiği için yeni mülteci akını yaşanmıyor. Hatta havalimanlarından geri çevrilen çok sayıda Çeçen mültecinin varlığından bahsetmek mümkün.

TOPLAMA KAMPLARI

Diğer ülkelerdeki mülteci kamplarının yanısıra Çeçenistan içinde de toplama kampları mevcut. Urus-Martan, Çernokozovo, PAP1, PAP5, Doykar-Oyl, Hankale, Naur ve Mozdok gibi toplama kamplarına uluslararası gözlemciler ve basın giremiyor. Buralarda binlerce insan işkence ve açlığın pençesinde yoğruluyorlar.

Mülteciler seslerini duyurabilmek için ardarda mitingler düzenlerken bunlara destek olmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşları Rusların açık hedefi haline geldi. Mesela insan hakları savunucusu Victor Popkov, 18 Nisan 2001 tarihinde Çeçenistan'a insani yardım götürürken saldırıya uğradı. Yaralı olarak kontrol noktasında saatlerce bekletildi. Ardından Moskova'da hastanede yaşamını yitirdi. 26 Mayıs 2001'de Danimarkalı Mülteciler Konseyi'nin yardım konvoyu top ateşine tutuldu. 30 Mayıs 2001 tarihinde Caharkale'de Kızılhaç görevlisi A.İzrailov, Rus kontrol noktasında açılan ateş sonucu ağır bir şekilde yaralandı. (Fehim Taştekin, Çeçenistan Raporu, Haziran 2001)


SONUÇ
Savaş uzadıkça mültecilerin mevcut sorunları katlanarak artıyor. Daha kötü bir sonuç ise yardım kuruluşlarının ve hayırsever insanların ilgisi göreceli olarak azalıyor. 11 Eylül süreciyle birlikte Afganistan'a yapılan askeri operasyonlar nedeniyle ortaya çıkan yeni göç dalgasının uluslararası yardım kuruluşlarının Çeçen mültecilere olan ilgisini azaltmasından korkuluyor. Çeçen mülteciler için en kalıcı çözüm herkesin üzerinde ittifak ettiği gibi savaşın durması ve barış ortamının sağlanmasıdır. Ancak bu arzu edilen sonuç elde edilinceye kadar mülteci kamplarındaki insanlık dramının süreceği de kesin. Çeçen mültecilerin dramı bütün insanlığa ortak bir sorumluluk yüklüyor. Bu acı hiç kimsenin kendisini ondan uzak tutamayacağı bir durumdur. Sonuç itibariyle acıyı çeken insanlar bu felakete kendi iradelerinin sonucunda sürüklenmiş de değildir. Tüm bunların ötesinde acıları paylaşmak esastır.
 
ÇEÇEN MÜLTECİ SORUNU
KAFKAS VAKFI ÇEÇENİSTAN RAPORU EKİM 2001
Hazırlayan: Fehim Taştekin (Ajans Kafkas Genel Koordinatörü, gazeteci)
fehimtastekin@kafkas.org.tr







    2001 yılından bugüne Küçükyalı Bölgemizden yardım 

    yaptığımız  elektriksiz -camları naylon kaplı

   Fenerbahçe TC Demiryol eski prefabrik alanı








Çeçenlerin çilesi bitiyor mu?



İstanbul'daki mülteci kamplarında yaşayan Çeçen mülteciler, geçimlerini sağlamak için çalışma izni istiyor. Maddi sıkıntı çeken mülteciler, derneklerin yardım olarak verdiği yiyecekleri satarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor

Kimliksiz kalan sen misin yoksa ben mi? PDF Yazdır E-posta
Yazar Hatice Orman   
Kimliksiz kalan sen misin yoksa ben mi?“Ben hayvanlar gibi yaşamaktan bıktım, böyle başkalarına muhtaç yaşamak istemiyorum artık.” diyor, İstanbul Fenerbahçe Çeçen Kampı’nda ziyaret ettiğimiz Adem amca. Yüreğim yanıyor bu sözleri duyunca. Dilimden bir “Estağfirullah” sözü çıkabiliyor ancak. Eziliyorum. Bir insana bu sözleri söyletenler arasında olmaktan korkuyorum. “Meşru olarak Çeçen olamıyorum, Rus olmayı ben kabul etmiyorum, kimliğim yok, varlığım kabul edilmiyor.” diye devam ediyor. Düşünüyorum da “Estağfirullah” kelimesinin yerini bulduğu yer burası. Hiçbir mekana bu kadar güzel yakışmazdı “Allah bizi affetsin.” Allah sana bu sözleri söyletenleri, seni bu sözleri söyleyecek duruma düşürenleri affetsin. Yok Adem amca, sen hakikaten güzel bir insansın, ben buna şahidim.
Sen ki yurdunun ikinci kez işgal edildiği 99’da imkanların tükendiği yerden imkan bulmayı ümit ettiğin yere hicret etmişsin. Dini ve milli kimliğinle artık “sen” olarak yaşayamadığın, can ve mal güvenliğinin olmadığı ülkenden en kısa zamanda geri dönmek umudu ile gelmişsin Türkiye’ye. Hani 1400 evvel bir grup insan da artık kendi kimlikleri ile yaşayamadıkları Mekke’lerini terk edip, Medine’ye sığınmışlardı. Duymuşlardı ki Medine halkı onlarla aynı değerleri paylaşıyor. Halkının “insanlığı” sayesinde adı vefakar şehir oldu Medine’nin. Yani hale bakılırsa sen senliğini yapmışsın Adem amca da, ben benliğimden bir hayli uzaklara düşmüşüm. Kendimle, toplumumla, ülkemle sana bir Medine sunamamışım. Seninle olan kardeşliğimi yabana atmışım. “Ensar” sıfatını almaktan o kadar uzaklaşmışım ki sana bu sözleri söyletir olmuşum. Ne mülteci olma hakkı vermişim, ne çalışma hakkı, ne eğitim hakkı, ne sosyal güvence, ne bir imkan… 

Eğitim, sağlık, iş imkanı sağlamamaktan öte, cüzi yardımlar sıkıştırmışım eline. Bu halimle seni senden etmekten öte, ben benden olmuşum. Seni atalete mahkum etmekle, sana insanlığını kaybettiğin vehmini vermekle asıl ben kaybolmuşum. O da yetmemiş bana, bir de ben sömüreyim seni diyerek, aylarca seni orada burada çalıştırıp hakkını vermemişim. Oysa ben “İşçiye hakkını alnının teri kurumadan veriniz.” buyuran bir Nebi (sav)’e tabi idim. Meğer ne çok değişmişim.

Düşmanlarımı dost edinmişim, olmadık hesaplara girmişim, eşkıyaya boyun eğmişim de senin kimliğini, pasaportunu, varlığını tanımaz olmuşum. Ne tekrar yurduna gidebiliyorsun ne de burada kalabiliyorsun. Bu sebeple eşin Çeçenistan’da hasta olan ve sürekli kendisini çağıran annesini yedi yıldır görmemiş. Beklediği izni ancak annesinin vefatından sonra vermişim. “Çıkış izni geldi ama artık annem yok.” diyor eşin. Benim yapacak yine bir şeyim yok. Geç kalmışım.

Çeçenistan’da Ruslar tarafından türlü işkencelerden sonra öldürülen kardeşin Ömer’in annesine hapiste esirken yazdığı son mektubu gösteriyorsun bana. “Ne yazıyor tercüme eder misin?” diyorum. Anaya duyulan muhabbet ve ana yüreğini teskin etmek için yazdığı “Hayattayım!” ifadesiyle gözlerin doluyor. Ben yine “Biiznillah şehitler ölmez” diyerek seni teskin etmekten aciz kalıyorum.

Çeçenistan 91’de bağımsızlığını kazanmadan, Sovyetler döneminde yaşadığın 8 bin nüfuslu köyde bulunan bir tek Kur’an nüshasının üzerine titrediğinizi anlatıyorsun. “ Kur’an öğrenmek ve öğretmek yasaktı, dinimizi öğrenemiyor ve yaşayamıyorduk.” diyorsun. Sen tüm baskı ve zulümlere rağmen dinini öğrenebilmişsin, İslam’ın bahşettiği güzel fıtratı yansıtıyorsun. Benim diyarımda Kur’an nüshaları çok ama ben kesretten yokluklar türetmişim ki bu haldeyim. “O dönemde camiler depo, salon, sinema olarak kullanılıyordu.” diyorsun. Ben kendi camimi kendi elimle kilise yapmaya girişmişim. Ne yaman çelişki değil mi?

Çeçenistan’daki mücadeleyi anlatırken “Zenginlik, makam, mevki hatta milliyet için savaşanlar çoktan kaçıp gittiler ya da pes edip Rus yanlısı oldular. Şu an orada mücadele verenler sadece imanlı olanlar. İnsan canını o kadar kolay ortaya koyamaz. O, o kadar kolay değil.” diyorsun. Bu uğurda verilen canlar Mevla’ya teslim, ya ben ölmüş benliğimi nasıl ıslah edeyim? Sana cüzi de olsa yardımlar ulaşır belki, ya benim manevi mağduriyetlerime hangi eller yetişir? Sen biiznillah savaş sona erer de Çeçenistan’ı ayağa kaldırırsın, ya ben yüzyıllardır mazlum ve mağdur olan benliğimi nasıl geri getireyim? Sen başkasının eli ile cebren dinine, kültürüne, ahlakına, kıyafetlerine yabancılaştırılmak istenmişsin, ben kendi kendime sırt dönmüş başkası olmaya çalışıyorum. “Kim bir topluma benzeme çabasına girerse, o onlardan olur.” buyuruyor Nebi (sav). Şu halde “kimliksiz, kişiliksiz, izansız” kalan sen değilsin, o benim.

Herkes birileri ve bir şeylerle imtihan oluyor. Benim halim nice olacak, sen hesabını verirsin de ben seni bu halde bırakmanın yani ben olamamanın hesabını nasıl vereceğim? O yüzden “Estağfirulllah” Adem amca. Kendim, toplumum ve ülkem adına senin şahsında ülkemde misafir olan tüm Çeçen kardeşlerimden af diliyorum. Hakkını helal eyle.








İSTANBUL'DA BİR MÜLTECİ KAMPI

İstanbul'un lüks semtlerinden birinde, Fenerbahçe'de bir mülteci kampı olduğunun pek az insan farkındadır. Sanki o lüks görüntüyü bozmamak adına bir köşeye saklanmışlar, yıllardır onları rahat bırakmayan korkuları, bu küçük kamplarını da gizlemiştir.


Adımını attığın anda farklı bir zamana, farklı bir mekâna girmiş gibi hissettiren, derme çatma sekiz - on metre karelik barakalardan oluşan bu kampta savaş sebebiyle Türkiye'ye gelen birçok Çeçen, hayalet yaşamlara mahkûm oluyor.


Sanki yoklar gibi, Türkiye'ye hiç gelmemişler, burada hiç olmamışlar gibi... Okula giden çocukları sınıfta olsalar bile, öğretmenleri yoklamayı okurken isimleri duyulmuyor... Hayata tutunma çabaları onları "sanki var gibi"den öteye götürmüyor... Ama o var olmaya çalışan bedenlerinden, acılarla yoğrulmuş hayatlarından düşüncelerine, taban keselerine bolluk çıkarmaya çalışanlar hiç eksik olmuyor...


Hasan Amca, İnsanların acılarından olanaklar yaratmak nasıl bir vicdan gerektirir? Acaba bunları yapanlar, yaptıklarının ne kadar farkındadırlar? Savaş başladığında Kazakistan'da olan Hasan Amca, Çeçen karşıtı propaganda yüzünden malını mülkünü bırakıp Çeçenistan'a dönmeye zorlanıyor. Orada babasının evine yerleşiyor. Bombardıman artınca Grozni'den kaçmaya karar veriyor. Kaçarken kontrol noktalarından birisinde Rus askerleri tarafından tutuklanıyor ve ıoo gün boyunca işkence görüyor. Hasan Amca ve arkadaşları artık öldürülmeyi beklerken, kampa yeni getirilen gençler onların hayatlarını kurtarıyor. Rus askerleri onlarla uğraşmaktansa gençlerle ilgilenmeyi tercih ediyor, Hasan Amca ile birlikte 8 ihtiyarı, işkence mekânı olarak kullanılan bu trenden atıyorlar. Onlarsa trende kalan gençlerin arkasından bakakalıyorlar.


Eve döndüğünde, belki de o trende ölmüş olmayı istemesine neden olacak eşi ve iki oğlunun ölüm haberini alıyor. "Duvara yaslayıp ateş etmişler" diyor. Ona da babası anlatmış bunları. Acısı deşilmesin diye içim el vermiyor daha fazla soru sormaya... Ondan sonra yıllarca babasının evinin bodrumunda saklanıyor. 1999'daki 2. Çeçen Savaşı'nda yaralanınca tedavi olmak için Gürcistan'a gidiyor. Orada Birleşmiş Milletler'in kampına yerleşiyor. Şartlar kötüymüş Gürcistan'da, ama Birleşmiş Milletler görevlilerinin verdiği bir belgesi varmış elinde. İşte bu noktada hiç olmayacak bir şey oluyor. Türkiye'de bir partinin gelecek seçimler için yürüttüğü parti propagandası Hasan Amca'yı da içine katıyor. Bundan Hasan Amca'nın haberi yok... Gürcistan'da, dönemin Liberal Demokrat Parti Başkanı Besim Tibuk ve yardımcısı İbrahim Kirle bulmuş Hasan Amca'yı.


"Gürcistan'ın durumu iyi değil, göçmenlere iyi bakmıyorlar. Türkiye'ye götürüp sana orada yer ve evraklar vereceğiz. Orada kalacaksın. Tedavi de ettireceğiz" demişler.


Hasan Amca ile birlikte 106 kişiyi de İkna etmişler. Çoğunun pasapordarı yokmuş. Onlara pasaport çıkartılmış. Birkaç otobüs kiralanmış ve 106 kişinin Türkiye'ye girişi yaptırılmış.


Önce Aksaray'da bir otele yerleştirmişler ve bir ay sonra otelin boşaltılması lazım diye çıkartılmışlar. Bir kısmını Fenerbahçe'deki kampa getirmişler. Bir kısmına da ev kiralayıp birkaç ay daha yardım ettikten sonra bırakmışlar. Ondan sonra da zaten Liberal Parti'den ne arayan ne soran çıkmış.


Hasan Amca için de tam bir esir hayatı başlamış. Gürcistan'a tekrar dönemediklerinden, diğer gelenler gibi Gürcistan'daki hakkını da kaybetmiş Böylece yapayalnız kalakalmışlar Türkiye'de. Şimdi sadece kampı bilen bazı insanların yardımıyla geçiniyorlar.


Hasan Amca'nın artık kendisine bile faydası yok derken, ona yardım toplayacağız diyerek kampa gelen üç kişi Hasan Amca'dan bazı belgeler alıp fotoğraflarını çekiyor. Sonra da ortalıktan kayboluyorlar. Bir zaman sonra Hasan Amca'nın hastanede karşılaştığı birisi ona verdikleri yardımın gelip gelmediğini soruyor. Anlaşılıyor ki bu üç kişi Hasan Amca adına camilere gidip para topluyor.


***

Bekleyişle geçen sekiz yıl 
HASAN 
Amca'nın hikâyesini dinlerken, bana çeviri yapan kamp sakinlerinden Tamerlan, 8 yıldır insanların burada kalmaya direnmelerinin bir sebebinin de her yıl bazı devlet adamlarının buraya gelip, çeşidi vaatlerde bulunması olduğunu anlatıyor. "Sonra hep hayal kuruyoruz evraklarımız gelecek, çalışabileceğiz, kendi evimiz olacak diye" "Gelenlerin tam olarak nereden geldiklerini biliyor musunuz?" diye soruyorum "Tam kendilerini anlatmıyorlar ama devletten diyorlar. Görüntüye göre devlet adamları gibi gözüküyorlar, bazen evraklar da gösteriyorlar. Gelenler size Türkiye'de hiçbir yardım olmayacak. Buradan gidin, çünkü burada devletten yardım görmeyeceksiniz diye açıkça anlatsalardı, o zaman insanlar yavaş yavaş kaçmaya çalışırlardı. Ama hep 'biz sizin kardeşiniziz. Biz bunu yapacağız onu yapacağız her şeyi yapacağız dediler' o zaman insanlar her sene bekliyor bir şey değişik olacak diye. Böyle sekiz sene geçti" diye anlatıyor... Anlıyorum ki bu kamptakiler her konuda istismara ve duygusal sömürüye son derece açıklar.



YA KAMPI KAPATIN YA DA BİZİ BIRAKIN” • Kirli pembe-gri arası bildik ‘resmi’ suratlı, hapishane imajlı. Aşınmış boyasının mavi renginin bile kamufle edemediği ağır, geniş, demir kapı bugünlere mahsus ardına kadar açık. Bu görüntüyle hiç uyuşmayan ‘lüks’ arabalardan biri gidiyor, biri geliyor. Neredeyse 20 yıldır orada olan kamp, “Çeçen albaya esrarengiz infaz” nedeniyle ilk kez bu kadar ilgiye mazhar oluyor. Kamp yöneticileri, zorunluluktan da olsa geleneksel Çerkes misafirperverliği ile kapıda karşılayıp kapıda uğurladığı ziyaretçilerin herbirine hep aynı şeyleri anlatmaktan yorgun. O nedenle isteksiz. 

HAYATA MÜDAHALE • 20 yıldır söylüyorlar: Pasaportları yok, çalışma izinleri yok, çocukların diploma hakkı yok. Onlar resmen misafirler, üç aylık, altı aylık ya da bir yıllık. Oysa o duvarlarla sınırlanmış, ölçülü biçili kampta hayatlar başlıyor, hayatlar sürüyor, hayatlar sona eriyor. Kampın hiç büyümeyen sınırlarına inat, çocuklar büyüyor, aileler büyüyor, tek göz barınaklar ikiye, üçe çıkıyor, kuşatıldığı sınırları esnetiyor. Etrafını çeviren duvarları yıkamıyor ama her fırsatta dışarıya, sınır ötesine uzanıyor, şöyle ya da böyle hayata ‘müdahale’ ediyor, etmeye çalışıyor bazen de “albay” gibi neredeyse tamamını geçirdikleri kampın çok ötelerinde, kentin bir başka ucunda yaşamlarını yitiriyorlar.
Kamp alanına girer girmez burnumuza yerleşen keskin kanalizasyon kokusu, dolaştıkça ağırlaşan ayakkabımızın tabanındaki kalın çamur tabakasını izaha yer bırakmıyor. Giriş yolunun açıldığı sevimli meydan muhteşem bir deniz manzarasına çerçeve oluşturuyor ama, sağdan soldan görüntüye girenler, adeta başınızı gerçeğe döndürüyor. Sanki İstanbul’un mutena semtlerinden Fenerbahçe’de değil, Sefaköy’ün ilk kurulduğu yıllardaki ‘hakiki’ bir gecekondu mahallesindeydik.
Tek göz odalara sığamayan aileler, bulup buluşturdukları bütün malzemelerle yeni odalar, odalara mutfaklar, banyolar ilave edip, barınaklarını eve benzetmeye çalışıyorlar. Kapı ve pencereleri inşaat artıklarından, duvarlarını kontraplak ya da afiş asılmakta kullanılan süresi dolmuş aluminyum levhalardan, plastik parçalardan ya da sokağa atılan tahta parçalarından oluşturuyorlar. Hemen hepsinin elinden her iş geliyor: Tahta oymacılığı, duvar sıvama ve su tesisatı döşeme, mesela. 

EVE DÖNÜŞ ÖZLEMİ • Bir çoğu tahsilli. Kamp yöneticilerinden biri petrol mühendisi, bir başkası tıp okumuş, biri daha mühendis. “Biri”, “diğeri” demek zorunda kalıyorum, çünkü isimlerinin kullanılmasını istemiyorlar, görüntülerinin çekilmesini de. Korkuyorlar. Ve aynı zamanda umutsuzlar. En büyük özlemleri memleketlerine, evlerine geri dönmek, bir çoğunun artık evlerinin yerinde yeller esiyor olsa da: “Geçen gün google’den girip baktım. Sokağıma, mahalleme, evime. Evimin yerinde sadece ağaçlar var. Çok güzel ama yemyeşil. Bıraktığımda bir tane erik ağacı vardı, evim bombardımanda yerle bir olunca o erik çekirdekleri düştükleri yerlerden ağaç olup çıkmış. Bir de şunu farkettim. En geniş alanı artık mezarlıklar kaplıyor. Mezar alanları çok genişlemiş.”
Bir başkası, en öfkelisi belki de “Bu kampın yerlebir olmasını istiyorum” diyor. Aslında öfkesini ifade ederken söylemek istediğini de tercüme ediyor ardından: “Buradan yurt dışına Avrupa’ya gidenler hayatlarını yoluna koyuyor. Ama bizim için geçmiş kalmadı, gelecek de yok.” 
Yurt dışına gitmek ise elbette yasadışı yollardan çıkmak anlamına geliyor. Faturası 2000 avro imiş. Sakınmadan anlatıyorlar. “Polonya’ya varınca istediğimiz ülkeye sokuyorlar. Ama çoğumuzun bu kadar parası yok. Ya bu kampı kapasınlar ve bizi bıraksınlar, ya da bir hayat kurmamızı sağlasınlar.”


02-09-2006, 06:34

"dört yıl önce tehlikeli yollardan geçerek istanbul'a vardılar. kimlikleri, mültecilik statüleri, çalışma izinleri; hatta varlıklarını kanıtlayacak bir "belge"leri yok. "resmi" olarak türkiye'de gözükmüyorlar, fiziki olarak da vatanlarında değiller. bütün yaşam alanları küçük kamplardan ibaret.

savaştan kaçmak, rahat bir nefes almak için geldikleri türkiye'de büyük bir hayalkırıklığı içindeler. önce metruk barakalarla dolu fenerbahçe kampı, sonra ümraniye'deki bir caminin zemin katları, ardından da beykoz'daki bir binaya yerleştiriyorlar. 1999'da başlayan ikinci çeçenistan-rusya savaşının mağdurları. 

dört yıldır istanbul'da yaşamalarına rağmen türkçe'yi konuşamıyorlar. çünkü onların dışarıyla, dışarının da onlarla bağlantısı-ilişkisi yok denecek ölçüde az. yalnızca okula gidebilen çocukları türkçe'yi öğrenebilmiş. iletişimi de onların yardımıyla sağlayabiliyoruz. içlerinde savaşı, işkenceyi, çatışmaları görmeyen yok gibi. bir tek 4-5 yaşındaki çocuklar savaştan bihaberler. ancak, buradaki yaşamlarının da herhangi bir savaştan aşağı kalır yanı yok. kendilerine yardım olarak gelen kimi gıdaları satıp çocuklarına süt alacak kadar yoksullar. veya şu sözü sarfedecek kadar: "biz büyükler bayat ekmek yiyip karnımızı doyurabiliriz peki çocuklara ne yedireceğiz ?" 

aralarında hastalığı olmayan yok gibi. çoğunun hastalığı kış mevsiminden kalma. tüpgaz'a para yetiştiremiyorlar, çünkü tüpgaz aynı zamanda hem soba, hem şofben işlevi görüyor onlar için. 

oturma izinleri olmadığı için çocuklar da diploma alamıyor, "misafir öğrenci" statüsünde öğrenim görüyor. tabi, bu sadece fenerbahçe ve beykoz kampları için geçerli. ümraniye'deki çocuklar okula dahi alınmıyor. bunun için de kendi imkanlarıyla küçük iki odaya derslik kurmakta bulmuşlar çözümü.

1999'da geldiklerinden bu yana çok sayıda çeçen sığınmacı ülkesine geri dönmüş. türkiye'den dönenlerin yüklüce para kazandıklarına inanılıyormuş. iddia ettiklerine göre bu nedenle geri dönenlerin çoğu rus askerleri tarafından öldürülüyor. şimdi kendilerinde de bu kaygı hakim. geri dönmeye de çekiniyorlar.

kamptakilerin çoğunda savaştan kalma "iz"ler var. 44 yaşındaki havva dadayeva, tanesini 120 bin liraya diktiği kazağını elinden bırakmadan sesleniyor: "erkekler dil bilmiyor, iş bulmaları zor. buraya gelen herkes hasta veya yaralı. güç gerektiren işler için çağırıyorlar. günlüğü en çok 20 milyona oluyor. ama biz savaştan geldik, yaralarımız, hastalıklarımız bu işleri yapmamıza izin vermiyor. geri dönmek istiyoruz. artık savaşın bitmesini bekleyecek gücümüz kalmadı. hep yarın olacak, yarın gideceğiz diyorum ama bir türlü yarın olmadı. herkes savaş bitince gidecek. kimse kalmak istemiyor. ama böyle yaşamaktansa çeçenistan'da bir yıl yeter."

çeçenlerin yaşadıklarını 60 yaşındaki baba akayevin sözleri özetliyor: "60 yaşındayım. çeçenistan'da büyük bir aile olarak yaşardık. büyük sürgünde sibiryaya gittim, 14 yıl sonra çeçenistana döndüm. 4 yıl önce türkiye'ye geldim. o kadar çok şey yaşadım ki hafızamı yitirdim. söylenecek söz bitti."

ümraniye kampi:

ümraniye kampı, halilürrahman camii'nin iki zemin katından oluşuyor. kampta toplam 125 kişi kalıyor. bunların 62'si çocuk, 32'si kadın, 31'i erkek. kamp 2001'de kurulmuş. önceden kur'an kursu olarak kullanılan kamp'ta her ailenin "ev"i bir odadan ibaret. "ev"ler koridor boyunca ilerliyor. hemen her ailenin üç-dört çocuğu bulunuyor. kampta tam bir aydır tuvalet boruları patlamış durumda. bu nedenle alt zemin katın önemli bir kısmında tavandan su akıyor. tam bir aydır kamp sakinleri bu sorunlarına çözüm bulamıyor. çözüm için gerekli para ise sadece 2 milyar. bir defasında aralarında para toplamaya yeltenmişler ama, boşuna. hiçbirinin dışarıda çalışamadığı kampta para, ismi en az telaffuz edilen kelime gibi. 

diğer iki kamptan farklı olarak burdaki çocuklar okula gidemiyor. kamp başkanı aslan soltaliev bunun nedenini ümraniye kaymakamlığı'nın olumsuz tutumuna bağlıyor. çözüm olarak iki küçük odada derslik açmışlar. minik sınıflarda çeçenlerin tarihsel direniş sembolü olan şeyh şamil'in bir portresinin olduğu fotoğraf ve çeçen bayrağı altında ders gören çocuklar hallerinden memnun gözüküyor. dört ders veriliyor: ingilizce, rusça, matematik ve çeçen adetleri. 

fakat çocukların hiç ders kitabı yok. sadece bir tane rusça dilbilgisi kitapları var. öğretmenleri maidat dadayeva turistlerle iletişim kurup kitap getirmelerini istiyor. derslik zaten çok küçük bir odada yapılıyor. çocukların iki öğretmeni var. sınıfta karşılaştığımız maidat dadayeva rusça dersleri veriyor. maidat dadayeva, çeçenistan'da da öğretmenlik yapmış. istanbul'a bir yıl önce kardeşiyle birlikte kaçmış. ailesi çeçenistan'da. pasaportu olduğu için gelişte bir sorun yaşamamış. 

kamptaki insanların dışarıyla bağlantısı, dışarının da kamptakilerle bağlantısı yok denecek kadar az. erkekler çalışma izni olmadığı için sürekli kampta kalıyor. kadınların da başka bir seçeneği yok. kamp başkanı aslan soltaliev kamptakilerin bir gününün nasıl geçtiğini ançlatçıyor: "yapacak bir işimiz olmadığı için sabaha kadar konuşuyoruz, oynuyoruz, spor yapıyoruz. gündüzleri de uyuyoruz." kamptaki kadınlar ise en fazla dini bayramlarda öbür iki kampa giderek yakınlarını ziyaret ediyor. en büyük "sosyal aktivite"leri bu kadınların. erkekler ayrıca küçük bir salonu spor "kompleksi"ne dönüştürmüş. gençler küçük bidonların içine koydukları betonla kendilerine halter yapmış. kum torbalarını ise yorganları iple bağlayarak yapmışlar. genç erkekler orda vücut çalışıyor... 


fenerbahçe kampi:

kadıköy'deki fenerbahçe kampı devlet demir yollları'na ait metruk bir alana kurulu. kamping alanındaki barakalar yaz mevsiminde kullanılmak üzere yapıldığı için kış'ın buradaki insanların hayatı daha da zorlaşıyor. barakalar çeçenler gelmeden önce de kullanılmadığı için barındırma işlevini yitirmiş durumda. barakaların her biri 20 metrekare büyüklüğünde. normalde en fazla bir kişinin kalabileceği bu barakalarda şu anda dört-beş kişilik aileler yaşıyor. çevirmenliğimizi yapan albek'in söylediğine göre geldikleri ilk üç yıl elektrik hiç verilmemiş. kendileri kaçak yollardan elektrik sağlamaya çalışmış. bir yıldır verilen elektriğin ise bir düzeni yok. günde birkaç defa kesiliyormuş. su da aynı şekilde çoğu kez kesiliyor. en önemli sorunlardan biri de banyo için bile suyu tüple ısıtmak zorunda kalmaları. bu nedenle de tüpleri bir ay bile dayanmıyor. en büyük masraflarından biri tüpe oluyor.

aynı zamanda barakaların duvarları çok ince olduğundan kamptakilerin en büyük korkusu gelecek soğuk günler. kış'ın sobaları sürekli açık tutmak zorunda kaldıklarını anlatıyorlar. örneğin bundan bir yıl önce yaşlı bir çeçen ısınmak için açık bıraktığı mutfak tüpünden zehirlenerek yaşamını yitirmiş. bu da dayanılması zor bir rutubete neden oluyor. yağmur yağdığında tavan akıyor. bunun önüne geçmek için de tavanlara naylon yapıştırmışlar. aynı zamanda barakaları naylonlarla sararak rüzgarın etkisini azaltmaya azaltmaya çalışmışlar. 

10 yaşındaki heda daudova'nın söyledikleri ahvali özetliyor: "buraya gelirken çok güzel yollardan geçtik. deniz kenarından yürüdük. denize yakın bir yere geldiğimiz için çok sevinmiştim. ama sonra havalar soğuduğunda herkes hastalanmaya başladı. kardeşimin boğazında şişlikler oluştu. annem ameliyat olmak zorunda kaldı. ve artık burayı hiç sevmiyorum."

kampta 135 kişi yaşıyor. bunların 43'ü çocuk. tek kişilik küçük barakalarda mutfak ve banyo yok. bu ihtiyaçları da ortak bir odada gidermeye çalışıyorlar. çoğunun yatağı dahi yok. tahta ranzalar üzerinde yatıyorlar. 


beykoz kampi: 

beykoz kampı bir cami vakfına ait binadan oluşuyor. tek odadan oluşan ''ev''lerde 5-6 kişilik aileler yaşıyor. bazı aileler odalarını perdelerle ayrırarak kendilerine özel alanlar yaratmaya çalışmış. kadınlar çamaşırlarını terasa taşıyor, yemeklerini dar koridorlarda pişiriyor. binanın yarım kalan korkuluklarına tahtalar bağlayarak çocuklarının güvenliğini sağlamaya çalışmışlar. kampın sakinleri daha önce yaşadıkları gece baskınlarından, çevredeki insanların tepkilerinden ve çeçenistan'da kalan akrabalarına zarar gelmesinden endişe duydukları için fotoğraf çektirmek istemiyor. birçoğu isminin kullanılmasını da istemedi. kampta yaşayan çocuklar okula gidebiliyor, ama kimlikleri olmadığından diploma alamıyorlar. isınma sorunu kamptaki hastalık nedenlerinin başında. çeçen dayanışma komitesi kampın oluşturulduğu ilk aylarda her aileye tüpgaz getiriyormuş, ancak bu da bir süre sonra kesilmiş. banyo için sıcak su imkanları yok. çoğu soğuk suyla yıkandığını söylüyor. bazen de suyu tüpgazlarda ısıtmak zorunda kalıyorlar. tuvaletlerin önemli bir kısmı da sorunlu. kamp başkanı dokka amagov 1996'da milletvekilliği yapmış. başkan dokka amagov, kamptaki ailelerin eline ayda en fazla 30-40 milyon liranın geçtiğini söylüyor. bu para da çocuklara alınan bezlere, suya ve tüpgaza harcanıyor. çoğu aile ilk geldiklerinde yanlarında getirdikleri mücevherleri satarak geçinmeye çalışmış. bir başka denedikleri yol da dışarıdan gelen gıdaları satıp ihtiyaç duydukları eşya almak. mesela pirinç satıp çocuklara süt alıyorlar..."


Her şeyden önce mültecilerin, ırkı, vatanı, nereden geldikleri gibi konular önemsizdir. Bu herşeyden önce işin insani boyutudur. Ancak ne yazıkki günümüz dünyasında insani yardım bir şov malzemesi haline geldi. Türkiye Endonezya'daki tsunami faciasından sonra uçaklarla gemilerle yardım göndermiştir Endonezya'ya, tabiki çok güzel bir şeydir bu. Ancak kaba mantıkla bir çıkarıma varılabilir. Tüm dünya medyasının doluştuğu Endonezya'ya yardım gönderen Türkiye kendi metropolunde Çeçen mültecilerin gayri insani koşullarda yaşamasına nasıl izin vermektedir. Nedir sebep Çeçen mültecilerin dünya medyasında populeritesinin olmamasımı?. Yani dünyanın öbür ucundaki bir bölgeye çadırlar sahra hastaneleri gönderip. Kendi metroplundeki mültecilerin bir göz odada yirmi kişi kalmalarını seyretmek ? 

Fonda hüzünlü bir melodi eşliğinde başka ülkelerdeki yoksullara yardım malzemesi götüren tv programları. Çeçen mülteci kamplarını görmezden geliyor. Bu ne kadar samimi, yani "yardımseverlik" leri. 

Yani bir düşünün, ailelerinden birisi direnişçi olduğu için Rus askerlerinin köyü bombardımana tuttuğu bir günde üstlerine yüzlerce Katyuşa roketi yağan. Yada Rus askerlerinin "şu kadar para ödemezseniz bu köyden şu kadar kişiyi tutuklayacağız" tehditleri karşısında ülkelerini terkeden insanlar. Rus askerlerinin "yarına kadar burayı boşaltmazsanız şafakla topa atışına başlayacağız" teditleriyle ölümden kaçan insanlar. Türkiye'de mülteci kamplarında kaldıktan sonra Oraya geri dönmeye karar veriyorlar. Yazarın belirttiği gibi bir çoğu geri dönünce Rus askerler tarafından öldürülüyor. İnsanlar bunu biliyor, bu tehlikenin farkındalar ancak Türkiye'de ki kamplardaki koşullar öyle haldeki, ve bu onlar için o kadar aşağılayıcıki ölümün ortasına geri dönmeyi göze alıyorlar.

Bu insanlar bir şey istiyor devletten "kamplar dışında çalışmamıza, para kazanıp ailemize bakmamıza izin verin" bu izin verilmiyor. Aralarında her meslekten insanlar var. Araba tamirciliğinden, kimyagere kadar. Ancak Türkiye'de çalışmalarına izin yok.

Efendi Türkler, ne yazıkki Çeçen mülteciler Türkiye'de mülteci. Hemde nijeryalı mültecilerden daha kötü durumda mülteciler. 

Sovyetler Birliği ile Çeçenistan arasında ufak çaplı çatışmalar olsada işin ironik tarafı. Çeçenlerin en rahat oldukları dönem 70 yıllık SSCB dönemiydi. Lenin'in koyu "anti ırkçı" politikaları Stalin döneminde rafa kaldırılmış olsada. İkinci dünya savaşında çeçen tümenlerininin Çeçen Avar Türkü Momuşuli ve Çeçen İslamikov komutasında Moskovayı 3 yıl boyunca müdafe etmeleri (Alexander Bek'in en ünlü dünya klasiği "Moskova Önlerinde" romanı bu tümenleri ve bu komutanları anlatır). Almanların Rusya harekatının baş komutanı Mareşal Wermacht'ın Kartal Yuvası'ındaki evinde Amerikan askerlerinin bulduğu ve karısına yazdığı mektupta "Tanrı hiçbir orduyu bu topraklarda bu adamlarla savaşmakla cezalandırmasın. Ruslar bu adamların şehrine ilahi yakıştırmayla bir isim vermişler (Grozny "korkunç" anlamına gelir) sevgili Gerta şimdiden Fransa'yı arıyorum" yazdıracak kadar kuzey step saldırılarında kahramanca savaştıkları için. İkinci dünya savaşından sonra Stalin'in etnik saldırganlık politikalarına dahil edilemediler. Çünkü savaş sonrası Rusya'da "kahraman" imajları vardı. Çeçen direnişinin bütün büyük komutanlarıda eski kızılordu subayıdır. 

Buda gerçekten ezber bozan bir ironidir. Dünyada alkışlarla başlayan ve herşeyin daha iyi olacağı söylenen Glasnos dönemi aynı zamanda "Çeçenya trajedisi" nin başlangıç dönemidir. 

Avrupa'ya gelince. Avrupa'nın bu konudaki değerlerinin ne kadar içten pazarlıklı, nekadar gayri samimi ve çıkarcı olduğunun bir göstergesidir Çeçenistan. Avrupa Çeçenistan'ı yok saymaktadır. Böyle bir toprak yoktur, burada hiçbir şey olmamaktadır. Çeçenistan'da görev yapan Avrupalı gazeteci sayısı kaçtır ? ben söyliyeyim 0. Zira Avrupa'nın Çeçenistan üzerinden yapacağı bir politika yoktur. Rusya ile ılımlı bir ilişki içinde oldukları için. Putin İngiltere'de kraliçenin kraliyet faytonuna binen ilk Rus lider olduğu için. Çeçenlerin güdümlü hale getirilip kullanılabilecek insanlar olmadıkları için. Çeçenistanda yaşanan insanlık dramının, katliamların Avrupa için hiçbir önemli tarafı yoktur. Çeçen direnişi başlatığında Batının direnişe olan ilgisi ve Çeçen yöneticilerle görüşmelerinin ardından Dudayev bir demeç vermişti "Kendimize efendi arıyor olsaydık, Yeltsinle savaşmazdık. En azından komşumuz" 

Aynı Avrupa, Kırgızistan söz konusu olduğunda, kendilerine yakın bir siyasi hareket olduğu için. Demokrasi ve insan hakları konusunda hergün "kaygı" duymaktaydılar. Yüzlerce Avrupalı basın mensubu sokak sokak Kırgızistandaki gelişmeleri izliyordu. Bir Kırgız devlet polisi birine tokat atsa. Bu AB parlementosunda acil başlıklı görüşmelere konu oluyordu. Çünkü destekledikleri bir "Turuncu Devrim" vardı orada. Ancak bunun yanında Öldürülen çeçen direnişçilerin cesetlerinin çeçen köylerine helikopterlerden atıldığı. İşkence ve katliamların BM denetçileri tarafından rapor edildiği Çeçenistan'da batıcı bir siyasi hareket olmadığı için ilgiye mazhar değildi.

Çeçenler gerçekten kendilerine taktıkları adla "Yalnız Kurt" lardır. Onlar ABD nin ve AB 'nin "insani şefkati" ve "yardım" larını haketmek için ödenmesi gereken bedeli ödemeyecek kadar onurlu oldukları için yalnız kurtlardır. Direniş Liderleri herhangi bir ülkeye siyasi sığınmacı olup. O ülkenin güdümüne girmeyi reddedip sonuna kadar vatanında kalıp öldüğü için yalnız kurtlardır.

Onların gerçek kardeşlik gördükleri kişiler bu dünyada sadece bin yıllık kardeşleri Dağıstanlı Türkler, çerkes kadarbeyler ve nartlardır. Çeçenistan'dan zorla çıkartılanlar dağıstan köylerine geldiklerinde, onları kamplarda değil evlerinde kendi odalarında ağırlayan. Onların kendilerini "sığıntı" gibi hissetmemesi için kız alıp kız verip akrabalık hukuğu kuran gerçek kardeşleri vardır.


Gerisinde ne yazıkki bir batılı devleti "abi" olarak kabul etmedikleri için. Yaşadıkları, maruz kaldıkları dünyayı ilgilendirmemektedir. Çünkü Çeçenler Çeçenistanı hiç bir büyük devletin mücadele sahası haline getirmemişlerdir.

NOT: Efendi Türkler'e katılıyorum. Çeçen mülteci kamplarında yaşayan çeçenlerin insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını sağlamak için herhangi bir devletten izin almaya gerek yok.













TRT Türk'te müthiş Çeçen belgeseli
10 Kasım 2009 Salı 02:53
Amerikalı foto muhabiri Stanley Greene, Rus işgali altındaki Çeçenistanda yaşananları TRT Türk'de yayımlanan Ve Zaman Durduda anlattı. Müthiş belgesel devam ediyor...
1994 yılından bu yana Rusya ve Çeçenistan arasında 2 kez gerçekleşen savaşta, yaklaşık 400 bin kişinin hayatını kaybetti. Amerikalı foto muhabiri Stanley Greene, Rus işgali altındaki Çeçenistan’da yaşananları ‘Ve Zaman Durdu’da anlattı.

Önceki akşam TRT-Türk'de yayımlanan belgeselin devamı 13 Kasım 2009 Cuma 22:50 ve 14 Kasım 2009 Cumartesi 04:50'de TRT-TÜRK’de ekrana gelecek..

Amerikalı foto muhabiri Stanley Greene, Dağlık Karabağ’da görev yaparken,Çeçenistan’da büyük bir savaşın patlak vereceği haberleri üzerine bölgeye gelir. Greene’e göre o yıllarda Grozni’de yaşayan 30 bin Rus, yine Ruslar tarafından öldürülür. Çeçen savaşçılar ise sürekli hareket halindedir.

1995’te Rusya, Çeçenlerin parlamento binasını bombalar. Resmi rakamlar tarafından ölü sayısı 134 olarak açıklanır. Ancak Stanley Greene’e göre orada, sadece ekmek ve haber alabilme peşindeki yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybetmiştir.

Rus işgali altındaki Çeçenlerin kendilerini kurban gibi hissettiklerini belirten Greene, ‘Saklanacak bir yer arıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz Çeçen bir adamla, bir kadınla, bir aileyle birlikte koşuyorsunuz. Hepimiz sığınak arıyoruz.. O zaman artık muhabir değilsiniz. Kurbansınız ve biri sizi öldürmeye çalışıyor’ diyor.

Silahı olmadığı halde savaşa gitmesine şaşıran Çeçenlere, fotoğraf makinasını göstererek, ‘Silahım bu’ dediğini anlatan Greene, gizli gerçekleri fotoğraf yolu ile ortaya koymaya çalıştığını belirtiyor.

Rusların kuzey ve batı güzergahlarını kontrol etmek için bölgede durumu kışkırttıklarını söyleyen Stanley Greene, böylece Sochi kentinde düzenlenecek olan 2014 Kış Olimpiyatları’na kadar bölgeyi kontrol altına alıp, yatırım yapılması için sorunu “demir yumruk”la çözmeyi planladıklarını düşünüyor.

Çeçenistan’da yaşanan insanlık dışı olaylara birebir tanık olduğunu ve bu yüzden oradaki insanları anlayabildiğini söyleyen Stanley Greene, ‘İnsanların, gözünüzün önünde katledilişlerini gördükten sonra hayatınızı bundan ayrı tutamıyorsunuz’ şeklinde konuşuyor.



New York’ta yaşayan Stanley Greene, Noor Fotoğraf Ajansı’na bağlı olarak çalışıyor.

Dünyanın en saygın fotoğraf ödüllerinden birini veren World Press Photo tarafından desteklenen ‘Ve Zaman Durdu’ GPR Prodüksiyon tarafından hazırlanıyor. Programın yapımcılığını Gökhan Güvenç ve Sedat Aral, genel koordinatörlüğünü Hakan Güvenç, yönetmenliğini ise Halit Ziya Demirtaş üstleniyor.

Belgeseli İzlemek için tıklayın

Ve Zaman Durdu <<< TIKLAYIN 













Şehadeti bekliyoruz

Çeçen İmarat Cumhuriyeti'nin Avrupa sorumlusu Vaha Umarov, Yeni Şafak'a konuştu: "Kadirov bizi öldürtmek için 8'inci Birlik diye bir suikast timi oluşturdu. 17 tetikçi Avrupa ve Türkiye'ye yollandı. Şehadeti bekliyoruz."

Şehadeti bekliyoruz
ABDULLAH YILDIRIM İSTANBUL 
İstanbul'daki Çeçen cinayetleri tam unutuldu derken Çeçenistan'daki direniş hükümeti Kafkas İmarat Emiri Dokko Umarov'un kardeşi Vaha Umarov, yeni cinayetlerin kapıda olduğunu söyledi. Umarov, "Kadirov'un bizi öldürtmek için 17 suikastçıyı gönderdiğini öğrendik. Her an silahlar patlayabilir. Şehadeti bekliyoruz" dedi.

KATİL BULUNAMADI

Yaklaşık 3 ay önce Zeytinburnu'nda evinin önünde öldürülen Çeçen komutan Ali Osaev'in ardından Çeçenistan'daki direniş hükümeti Kafkas İmarat Cumhuriyeti'nin Türkiye ve Avrupa Sorumlusu olan Vaha Umarov, Yeni Şafak'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Umarov, Osaev'in katillerinin yaklaşık 3 ay geçmesine rağmen halen bulunamamasının Türkiye'ye sığınan Çeçenler açısından endişe verici olduğunu ve bu durumun kendilerini tedirgin ettiğini ifade etti. Umarov, cinayetle ilgili yürütülen soruşturma konusunda bir bilgilerinin olmadığını da dile getirdi.

MAFYA BİZDEN DEĞİL

Türkiye'de misafir olarak bulunduklarını ve Türk halkıyla hiçbir ayrı gayrılarının olmadığını belirten Umarov, şunları söyledi: "Türkiye bizim ikinci vatanımız, çocuklarımız burada büyüyor ve burada hiçbir yasa dışı faaliyetimiz olamaz. Ancak bazı odaklar biz mazlum Çeçenleri dezenformasyon savaşına kurban ettiler. Mafyacılığa bulaşan ve gayri meşru işlere karışan kesinlikle bizden olamaz. Türkiye onların cezasını versin. Biz asla sahip çıkmayız."

1 TAŞLA 10 KUŞ

Çeçenlerin kendi içinde bölünmeye ve ayrılmaya çalışıldığını kaydeden Umarov, "Türkiye ve Avrupa'da bulunan onbinlerce Çeçeni bölüp parçalamaya çalıştılar. Rus yönetimin seçtiği Ramazan Kadirov, parayla satın aldığı işbirlikçi ve ajanlarla bizi bölmeye çalışıyor. Satın alamadıklarını ve kendilerine yani arka planda Rusya'ya boyun eğmeyenleri ise ortadan kaldırmaya yemin ettiler. Buradaki cinayetleri işbirlikçi Çeçenlere işlettikleri için olayı bir 'iç çatışma' gibi 'para husumeti'nden ya da 'mafya faaliyetleri'nden çıktığı dedikodusunu yayıyorlar. Ruslar da aradan sıyrılmayı başarıyor. Bir taşla 10 kuş birden vuruyorlar" diye konuştu.

17 SUİKASTÇI GÖNDERDİ

Vaha Omarov, Çeçenistan'daki direnişte bulunan Kafkas İmarat Cumhuriyeti'nin lideri abisi Dokko Umarov'dan ve karşı grup içerisindeki adamlarından elde ettikleri bilgilere göre tehlikeli gelişmelerin kapıda olduğunu söyledi. Omarov, "Bulduğum her Çeçen mücahidi yerin 3 metre altına gömeceğim" diye açıklama yapan Ramazan Kadirov, ordusu içerisinde "8'inci Birlik" adını verdikleri bir suikast timi oluşturdu ve 17 kişiyi Avrupa ile Türkiye'ye yolladı. Her an silahlar patlayabilir. Şehadeti bekliyoruz" dedi.

ABD DESTEĞİ İDDİASI YALAN

Amerika'nın Çeçenistan'a Ruslarla savaştığı için silah ve para desteği verdiği yönündeki iddiaların tamamen uydurma olduğunu belirten Vaha Omarov, "Direnişe tarihte ve şu anda hiçbir ülkeden en ufak yardım almıyoruz. 14 yıldır süren savaşta Çeçenistan'a ulaşan toplam para 1.860 milyon dolar" dedi. Umarov, Rus diasporası ve Kadirov'un kendileri için bilinçli olarak 'Vahabi' gibi yakıştırmalar yaptığını da söyledi.

Türk halkını etkilemek istiyorlar

Beslan olayında Çeçenlerin katliam yaptığını iddia edenlerin kendilerini Ruslara pazarladıklarını ve Türk halkını yanlış yönlendirdiklerini belirten Umarov, şunları söyledi: "Yine o dönemde cep telefonlarına gönderilen dehşet verici bir video peyda oldu. Bu videoda sözde Çeçen mücahitler bir Rus askerin kafasını kesmektedirler. Bu tamamen yalan uydurma bir video. Bu da bizim burada çok yanlış tanınmamızı sağladı. Amaç Türk halkının Çeçen kardeşlerine duyduğu güveni sarsmak ve bir nefret tohumu ekmekti. Sanki biz masum insanları öldüren ve bundan zevk alan kişilermişiz gibi.'

31.05.2009




        KUKLA  LİDER KADİROVUN  GÖRÜNTÜSÜ

     Video için <<<Tıklayın
    
     http://habervaktim.com   /videoizle.php?id=542



















Natalya’yı kim öldürdü

 
Nerdun HACIOĞLU/MOSKOVA 17 Temmuz 2009
Natalya’yı kim öldürdü
 


 

   

   

   
Çeçenistan’ın önde gelen insan hakları savunucularından Natalya Estemirova, kafasına iki kurşun sıkılarak öldürüldü. Bir numaralı şüpheli olan Çeçen Devlet Başkanı Kadirov, “Ben kadınları öldürmem” diyor. Ancak Kadirov’un, başörtüsü zorunluluğunu eleştirdiği için geçen yıl makamına çağırdığı Estemirova, bu görüşmede öyle korkmuştu ki aylarca ülkesine dönememişti.

ÇEÇENİSTAN’daki insan hakları ihlallerini inceleyen Çeçen asıllı Rus gazeteci Natalya Estemirova (50), önceki sabah başkent Grozni’deki evinden çıktıktan sonra, dört kişinin zoruyla beyaz bir araca bindirilerek kaçırıldı. Estemirova’nın başına iki kurşun sıkılmış cesedi, yine Rusya’ya bağlı olan komşu İnguşetya ’daki Gaziyurt köyü yakınlarında bir yol kenarında birkaç saat sonra bulundu. Estemirova, son günlerde, “son derece hassas” bir insan hakları dosyası üstünde çalışıyordu.

Ülkedeki insan hakları savunucularına yönelik faili meçhul cinayetlere bir yenisini daha ekleyen olay, tüm gözleri, Kremlin’in desteklediği Çeçenistan Devlet Başkanı Ramzan Kadirov’a çevirdi. Çeçenistan’da görevli araştırmacı gazeteci Anna Politkovskaya’nın 2006’daki faili meçhul cinayetinin ardından “Ben kadınları öldürmem” diyen Kadirov, Estemirova cinayetini de “sinsi ve kışkırtıcı” buldu. 

Muhaliflerine yönelik acımasızlığıyla tanınan Kadirov, soruşturmayı bizzat takip edeceğini belirtirken, sözcüsü Alvi Kerimov da, “Bir resmi ve bir de gayrıresmi iki soruşturma açılması talimatı verildi” dedi. RusyaDevlet Başkanı Dmitri Medvedev de, Estemirova’nın “yaptığı çok yararlı işler” yüzünden öldürüldüğünü kabul ederek, sorumluların yakalanıp cezalandırılacağını açıkladı. ABD ve AB ise cinayeti kınadı. 
/_np/9387/8419387.jpg

Kadirov tehdit etmiş

Buna karşın, Estemirova’nın çalıştığı Rus insan hakları örgütü Memoril’ın Başkanı Aleg Orlov şunları söyledi: “Cinayetten kimin sorumlu olduğunu biliyorum. Adı Ramzan Kadirov. Natalya’yı tehdit etmiş ve şahsi düşmanı ilan etmişti. İnfaz emrini bizzat kendisi mi verdi, yoksa patronunu memnun etmek isteyen bir yakını mı; bunu bilemem.”
Estemirova, 2008 yılının mart ayında, hükümetin getirdiği “başörtü zorunluluğu” uygulamasını eleştirince Kadirov’un makamına çağrılmıştı. Tehditlerden korkan Estemirova, birkaç ay yurtdışında yaşadıktan sonra, arkadaşlarının “gitme” ısrarına rağmen cesurca Grozni’ye döndü.
 


YORUMLAR:



Çeçen liderin birbirinden ilginç tutkuları



Çeçen liderin birbirinden ilginç tutkuları


Fransız dergisi, Çeçenistan Cumhurbaşkanını analiz etti.


Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un Kremlin nezdinde prestiji yakın zamana kadar sınır tanımıyordu. Ancak 40 kişinin ölümüyle sonuçlanan son iki “kara dul” saldırısı, Kadirov’un itibarını sarsmışa benziyor. Fransız Paris-Match dergisi bu haftaki son sayısında Rus yanlısı bu Çeçen liderin yaşamından kesitlere yer verdi.

Acımasız bir kişi olarak biliniyor
Kuzey Kafkasya’daki bu “özerk” cumhuriyetin tek egemeni Kadirov acımasız bir kişi olarak biliniyor. ‘Kara dullar’ saldırılarının beyni olarak bilinen ve ‘Kafkas emiri’ diye adlandırılan asi lider Doku Umarov’u yakalayıp kalbini özel hayvanat bahçesinde beslediği kaplanlarına yedirme yemini ettiği bile söyleniyor. Dergi Kadirov’un başka birçok rakibini, geçmişte başkent Grozni’nin yanı sıra, İstanbul, Moskova ve Dubai’deki saldırılarla tasfiye ettiğini belirtiyor.
Özel hipodromu bile var
Paris-Match’a doğduğu köy Tsentoroy’da yaptırdığı özel konutunun kapılarını açan Ramazan Kadirov, konuğunu saat 24’ten sonra kabul etti. Yazıda, Çeçen liderin malikanesinin yapay bir gölle çevrili olduğu ve bir hipodromu bulunduğu belirtildi. 

Sekiz kontrol noktasından geçtikten sonra Kadirov’un yanına yaklaşabilen Paris-Match muhabiri Romain Clergeat kendisinin sanki her an saldırıya uğrayacakmış gibi korunduğunu gözlemledi. 
Kolunda 200 bin euro değerinde “Bovet Fleurier” marka saatiyle paha biçilmez otomobil koleksiyonlarını gösteren Kadirov, 500 bin euro’ya yeni aldığı safkan Arap atına kendi eliyle yem yedirmeyi unutmadı.
Yırtıcı hayvan zevkleri
Ramazan Kadirov henüz 34 yaşında. Çeçenistan’ın Rus yanlısı müftüsü babası Ahmet Kadirov’un 2004’te bir suikasta kurban gitmesinden sonra, Vladimir Putin tarafından önce Çeçenistan’ın başbakanlığına, 2007’de cumhurbaşkanlığına getirilmişti. Cumhurbaşkanı, kendine bağlı silahlı adamlarının (Kadirovtsiler) gözü önünde sık-sık güreşe tutuştuğu kaplanlarının bulunduğu hayvanat bahçesini de teşhir etti. 
Hayvanat bahçesinde beslediği ayısıyla veya bir kurtla vakit geçirmenin, Kadirov’un başlıca eğlencelerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.  

Kendine özgü merakları olan bir lider
Kadirov, sabahın saat 01’inde Paris-Match muhabiriyle, evine 1 kilometre uzaklıkta ve savaş sırasında delik deşik olan binaların yerine yaptırdığı konutların yapıldığı şantiyeyi denetlemeye de gitti. Clergeat bu durumu “Kadirov, kendine özgü merakları olan bu garip kişiliğinin ötesinde, ülkesini yeniden imar eden devlet adamı imajı vermeye çalıştı” diye yorumladı, bitmiş görünen savaşın yerle bir ettiği Grozni’nin pırıl pırıl bir kent haline geldiğinin altını çizdi. 

İşler yolunda gidiyordu
Dergiye göre, özellikle Cumhurbaşkanı Medvedev, Kadirov’u başta tutmanın doğru bir tercih olup olmadığını gözden geçiriyor. Paris-Match, Kadirov’un Kremlin açısından gündeme giren bu gözden düşme sürecini şöyle özetledi: “İşler yolunda gittiği sürece, bu derebeyinin kendine özgü hallerine pek dikkat edilmiyordu. Ama artık 40 kişinin ölümüne neden olan terörist saldırıların beyni ‘Kafkas Emiri’ diye bilinen Doku Umarov karşısındaki Kadirov’un maç sonuçları pek de lehine değil. 

Daha 19 Mart’ta, Vedano bölgesinde, Kadirov’un adamları Umarov’un güvenlik sorumlusu Ebu Halid’i pusuya düşürüp öldürmüştü. Kadirov bu olayı büyük bir zafer olarak ilan etti. 10 gün geçmeden iki ‘kara dul’ Moskova’nın göbeğinde intihar saldırısı düzenledi.”





Çeçen lideri böyle havaya uçurdular - İzle

Çeçen lideri böyle havaya uçurdular - İzle

Çeçenistan’da düzenlenen saldırının görüntüleri

Çeçenistan Devlet Başkanı Ahmet Kadirov'a düzenlenen bombalı saldırının görüntüleri yayınlandı.

Görüntülerde Kafkasların ünlü şarkıcılarından Tamara Dadaşeva, stadyumda kurulan platformda şarkı söylerken protokol tribününün altına konan bombaların patladığı, patlamanın ardından stadyumdaki kaos yer alıyor.

İşte o patlama anı
2004 Yılı Ahmet Kadirov’a düzenlenen bombalı saldırının görüntüleri
2004 Yılı Ahmet Kadirov’a düzenlenen bombalı saldırının görüntüleri

İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin elde ettiği zaferi kutlamak için yapılan tören alanına yerleştirilen mayının patlamasıyla Çeçenistan Devlet Başkanı Kadirov’un da aralarında bulunduğu 32 kişi hayatını kaybetmişti. 
 






Çeçen lider Adana’da gözyaşı döktü

Çeçen lider Adana’da gözyaşı döktü

Çeçenistan Cumhurbaşkanı Adana’da gözyaşlarına boğuldu

Çeçenistan Cumhurbaşkanı Adana'da Şeyh Mansur'un kabrini ziyaret etti.

Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, Adana'nın Ceyhan ilçesinde Şeyh Mansur'un kabrini ziyaret etti. Kadirov, Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirmek istediklerini söyledi.

MHP'li vekil karşıladı
Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, Adana'nın Ceyhan ilçesine bağlı İncetarla köyünde bulunan ve Çeçenler tarafından Kadiri Tarikatı'nın kurucularından sayılan Şeyh Mansur'un mezarını ziyaret etti. Yoğun güvenlik önlemleri altında köye gelen Kadirov'u, MHP Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü karşıladı.

Kadiri Tarikatı
Kadirov'un yanı sıra Çeçenistan'dan Türkiye'ye uçakla gelen yaklaşık 100 Kadiri Tarikat'ı üyesi, Şeyh Mansur'un mezarı başında dualar ederek zikir töreni düzenledi.

Kadirov da gelir gelmez zikir törenine katıldı. Tören sırasında Kadirov'la birlikte çok sayıda tarikat üyesi gözyaşlarını tutamadı. Kadirov, burada yaptığı kısa konuşmada, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geliştirmek istediklerini belirterek, ''Şeyh Mansur bizim için çok önemli bir isimdir. Mezarının Ceyhan'da olduğu 1 yıl önce ortaya çıktı. Burayı bir an önce türbe haline getirmek ve çevresini düzenlemek için elimizden geleni yapacağız. Bundan sonra Çeçenler her yıl Mayıs ayında buraya
gelecektir'' dedi.

MHP Adana Milletvekili Muharrem Varlı ise, "Bu kabrin mübarek bir şahsiyete ait olduğunu büyüklerimiz söylerdi. Hatta kuraklık zamanında buraya gelerek kurban kesilir ve yağmur duası edilirdi. Yapılan araştırmalar sonucu Şeyh Mansur'a ait olduğu anlaşılınca artık Türkiye ve Çeçenistan açısından manevi bir köprü oluştu" diye konuştu.

Türkiye il Çeçenistan arasında yakın ilşki
Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü de, "Şeyh Mansur'un kabri Türkiye ile Çeçenistan arasındaki yakınlaştırmayı arttıracaktır. DSİ hizmet sınırlarında bulunan bu bölgede gerekli kamulaştırılma yapılırsa biz belediye olarak her türlü çevre düzenlemesi ve sosyal tesislerini yapmaya hazırız" dedi. 

Şeyh Mansur'un Rusya'nın baskılarından kaçarak 1832 yılında Türkiye'ye geldiği, 1864-1870 yılları arasında da İncetarla köyünde yaşadığı bildirildi. Kadiri Tarikatı'nın kuruluşunda önemli rol oynadığı belirtilen Şeyh Mansur'un 1870 yılında öldüğü ve mezarının ise yapılan araştırmalardan sonra geçen yıl bulunduğu kaydedildi.

İHA





Türk yetkililer Çeçen komutan Abdülazimov'u sınırdışı etmek isteyince, havaalanında karmaşa yaşandı. Pasaportunu yırtan Abdülazimov, yeniden Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Olay İslamcıları heyecanlandırdı.

soL (HABER MERKEZİ) Çeçenistan’da Rusya'ya karşı savaştığı öğrenilen İmran Abdülazimov, dün Türk yetkililer tarafından, İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla, sınırdışı edilmek istendi. Abdülazimov'un havaalanında pasaportunu yırtması üzerine, polis tarafından tekrar Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne götürüldüğü basına yansıdı. 

Türkiye’ye Mart 2008’de gelen Abdülazimov, oturma izni alarak ailesiyle birlikte İstanbul Başakşehir’e yerleşti. Ancak, 31 Ekim’de, İçişleri Bakanlığı tarafından oturma izni iptal edilen Abdülazimov, 19 Kasım’da gözaltına alınarak Kumkapı Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürdü. 

Dün, sınırdışı edilerek Rusya’ya gönderilmek üzere Atatürk Havalimanı’na getirilen Abdülazimov, önce pasaportunu vermeyerek polise direndi, ardından da pasaportu yırttı. Bunun üzerine yeniden Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. 

Dün basına yansıyan haberlerde, Abdülazimov’un oturma izninin İçişleri Bakanlığı tarafından son günlerde artan Çeçen komutan cinayetleri nedeniyleiptal edildiği bilgisi yer aldı. Ancak ilk öldürülen Çeçen Albay Edilsultanov cinayeti Eylül ayında işlendiyse de ikinci cinayete uğrayan isim olan Çeçen Komutan Canibekov 9 Aralık akşamı öldürüldü. Dolayısıyla “artan Çeçen komutan cinayetleri”, İçişleri Bakanlığı’nın Abdülazimov’un oturma iznini iptal etmesini açıklayabilecek bir neden gibi görünmüyor. 



Dünyanın üçüncü zengini Buffet, mültecilere yardım kapısını Türkiye'den açtı

BİRLEŞMİŞ Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) Ankara'daki ofisini, bundan bir süre önce 52.4 milyar dolarlık servetiyle "Dünya Zenginler Ligi" üçüncüsü Warren Buffet'in oğlu Howard Graham Buffet'ın ofisinden aradılar:

"Sayın Howard Buffet, İstanbul'a kısa bir ziyarette bulunacak. İstanbul'daki mülteci kamplarını gezmek istiyor."

UNHCR Ankara Ofisi'ndeki görevliler bir yandan, Berkshire Hathaway yatırım şirketinin sahibi Warren Buffet'ın ailesinden birinin Türkiye'deki sığınmacılarla ilgilenmesine şaşırdı, diğer taraftan, "İstanbul'da mülteci kampı yok, nereye götürebiliriz?" diye düşündü.

Howard Buffet'ın "mülteci kampı görmek istiyorum" ısrarının nedeni, günübirlik İstanbul ziyareti sırasında anlaşıldı. UNHCR'nin dünyadaki "iyi niyet elçilerinden" Angelina Jolie, Howard Buffet'a, "Ailenizin sosyal yardımlarını yakından izliyorum, biraz da dünyanın çeşitli noktalarındaki mültecilerle ilgilenseniz" önerisi götürmüş, o da konuyla ilgilenmek üzere ilk nokta olarak İstanbul'u seçmişti.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin Türkiye'deki görevlileri, İstanbul'da Howard Buffet'ı bir grup sığınmacıyla görüştürdü. Howard Buffet'ın "Mülteci kampı görmek istiyorum" ısrarı üzerine, Çeçen sığınmacıların Fenerbahçe'de kaldığı yere götürdüler.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisi görevlileri, Çeçenler'in kaldığı yer için Howard Buffet'tan "küçük bir katkı" talep etti.Howard Buffet, bunun üzerine 50 bin dolar bağışladı.

Buffet'tan gelen paranın 10 bin doları İstanbul'daki Çeçenler'in kaldığı yerde kullanıldı. Kalan 40 bin dolarla da Türkiye'deki 12 bin dolayındaki sığınmacının 2 bin kadar okul çağındaki çocuğuna kitap ve okul gereçleri alındı.

Sığınmacıların okul çağındaki çocuklarına ilk dağıtım hafta içinde 1000'e yakın sığınmacının yaşadığı Kayseri'de gerçekleşti. Çocuklar çantalarını BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin "iyi niyet elçisi" olan ses sanatçısı Muazzez Ersoy'un elinden aldı.

Türkiye Dış İlişkiler Müdürü Metin Çorabatır'dan öğrendiğime göre, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisi'nin yıllık bütçesi 3 milyon dolar dolayında. Buradan Türkiye'deki 12 bin sığınmacıya küçük yardımlar yapılabiliyor.

12 bin sığınmacı başta Kayseri olmak üzere toplam 27 ile dağıtılmış durumda. Sığınmacıların çoğunu İran ve Irak'tan kaçanlar oluşturuyor. Bu illerdeki hayırseverler sığınmacılara yardımda bulunuyor.

Türkiye'den üçüncü ülkeye mülteci olarak gitmeyi hedefleyen sığınmacılar, iki-üç yıl kalıyor. Türkiye'deki kalış süresi 7-8 yılı bulanlar oluyor.

Kişi başına geliri 5 bin 500 dolar olan Türkiye, kendi içinde gelir uçurumu varken, bir de mülteci sorunuyla uğraşmak istemiyor. Ancak, çoğunlukla İran ve Iraklı mülteciler Türkiye'yi "geçiş noktası" görüyor.

Kaynak sıkıntısı çeken UNHCR Türkiye Ofisi'ni böyle bir ortamda Buffet Ailesi'nden gelen 50 bin dolarcık bile sevindiriyor.

Çünkü onlar olaya, "Buffet Ailesi, dünyadaki mültecilere yardım kapısını açtı" gözüyle bakıyor...

Bakalım Buffet'ın 50 bin dolarının arkası gelecek mi?

'İyi niyet elçisi' olmak huzur veriyor

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye Ofisi, dünyada uygulanan "iyi niyet elçiliği" programını bundan iki-üç yıl önce Türkiye'ye de taşımayı düşünmüş. Bu amaçla Türkiye'deki ünlü sanatçılarla bir dizi görüşmeler yapılmış.

Görüşme yapılan ünlüler arasında UNHCR Türkiye Ofisi'ne olumlu yanıt veren ses sanatçısı Muazzez Ersoy olmuş. Ersoy'la iki yıl önce bu yönde bir protokol imzalanmış.

Muazzez Ersoy'a sordum: "Geçen iki yılda, 'iyi niyet elçisi' olmak size neler hissettirdi? İmajınıza bir katkısı var mı?"

Ersoy
, bu sayede zor durumdaki geniş kitleler için bir şeyler yapabilmenin verdiği huzura dikkat çekti: "Kendi çapımda çeşitli kişisel yardımlar yapmaya çalışıyorum. Bunların dökümünü yapmayı da doğru bulmuyorum. 'İyi niyet elçiliği' daha geniş kitlelere yararlı olabilme hissi veriyor. Bu benim için çok önemli."

UNHCR Türkiye Ofisi Dış İlişkiler Müdürü Metin Çorabatır"iyi niyet elçiliği"in mülteci-sığınmacılara dönük çalışmalarındaki yarara vurgu yaptı: "Tanınmış kişiler çeşitli etkinliklerimize katılınca kamuoyunun dikkatini daha fazla çekme şansı yakalıyoruz. Bu sayede mültecilere-sığınmacılara yardım akışında artışlar oluyor."

Bırakın Doğu ve Güneydoğu'yu, büyük kentlerin varoşları bile içler acısı öykülerle dolu... Bunlarla ilgilenmek varken, 12 bin kayıtlı sığınmacıya odaklanmak mümkün mü?

Zor da olsa odaklanalım. Çünkü, o da büyük yara... 







Kafkas Kartali IMAM SAMIL diyorki:

O na (Ruscarina) söyleyin
Basinda bulundugum bu kahramanlarin kalplerinde
köklesen zafer imani kökünden kazinmadikca ve en
genc muhariplerimden en ihtiyar naiplerime kadar,bu
mubarek vatani son dagina,son köyüne ve en son kaya
parcasina kadar karis,karis müdefaa etmekten beni hic
bir kuvvet men edemeyecektir.Bu ugurda tüm evlad ve
ayalimi kilictan gecirseniz,en son müridimi yok ederseniz
tek basima ve en son nefesime kadar sizinle yine dögüsecegim.
son cevabim budur.

seyh samil cecenistan eylül 1838




NAMAZ;

ŞEYH ŞÂMİL'İN YARALANMASI  

Kafkasya'da, Gimri Muharebesi'nde, bağrına zâlim bir Rus süngüsü saplanan Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil, büyük bir soğukkanlılıkla bir ucu sırtından görünen süngüyü çıkarıp attı. Bir yanda canından çok sevdiği İmam Gazi Muhammed'in şehâdeti, bir yanda da bağrına saplanan süngü, Şeyh Şâmil'i yaralı bir arslan hâline getirmişti. Sol elindeki kılıç her vuruşunda birkaç Rus kâfirini yere seriyordu. Korkudan gözleri yuvalarından fırlayan Ruslar, kaçacak delik arıyorlardı. Şâmil, akşamın karanlığına karışıp gitmişti. Şâmil'in yaralandığını gören Gimri Câmiî müezzini Şâmil'i takip edip, karanlık iyice bastırdığında onu bir mağaraya götürdü. Müezzin Mehmet Ali'den durumu öğrenen Şeyh Şamil'in kayınpederi Abdülaziz Efendi hemen yola çıktı. Dağıstan'ın en meşhur cerrahlarından birisi idi. Birkaç gün mağarada kalarak Şeyh Şâmil'i şifalı otlardan hazırladığı ilâçlarla tedâvi etti. Ancak bu tedâvinin daha uzun bir süre devam etmesi lâzımdı. Şeyh Şâmil'i, Unsokul Köyü'ne getirdiler. Tedâviler aralıksız sürüyordu. Tam 25 gün sonra Şeyh Şâmil komadan çıktı. Gözlerini ilk açtığı an başucundan hiç ayrılmayan annesini gördü. Annesine ilk sözleri şu oldu: "Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?"



Avrupa Yakası;
 
1-Cecen Dayanısma Dernegi,                0212 635 76 09-10 Sebahattin bey                                             
2-Kücükköy-G.O.Pasa Bölgesi             0535 214 69 57      Gülay Sey                                                  
3-Birlesik Kafkasya Dernegi                 0212 534 94 72      Eyüp Tuncer
 
Anadolu Yakası;
 
1-Samil Egitim ve Kültür Vakfı            0216 336 55 24      Rengin Yurdakul
2-Kafkasya Forumu                               0532 617 71 89      Muhammet Salmak
  




Kafkasya Forumu İletişim: iletisim@kafkasyaforumu.org

Khurma Can Kesgin: can.kesgin@gmail.com

Genderginoy Abrek Önlü: abrech@gmail.com

Kmza Murat Özkan: kuccma@gmail.com

 
Khurma Can Kesgin: 0533 226 35 05
Genderginoy Abrek Önlü: 0505 316 71 23
Kmza Murat Özkan: 0533 211 93 81
 

"ÇEÇEN SIĞINMACILAR İÇİN ACİL YARDIM KAMPANYASI" Facebook Grubu
http://www.facebook.com/group.php?gid=43740804786&ref=mf

Kampanya Süresi: 13.01.2009-12.03.2009
Kampanya İle İlgili Haberleri Takip Etmek İçin: www.kafkasyaforumu.org
 




























ÇEÇEN MÜLTECİ SORUNU 

KAFKAS VAKFI ÇEÇEN MÜLTECİLER RAPORU EKİM 2001

Fehim Taştekin

BİR MİLLETİN YARISI MÜLTECİ
Çeçenistan'da Eylül 1999'dan beri devam eden savaş, ikinci defa bir milletin yarısından fazlasını başka ülkelere sığınmak zorunda bıraktı. 

Çeçenistan'da ikinci savaşın patlak vermesiyle birlikte can güvenliği kalmayan ve asgari yaşam koşulları tükenen siviller ağırlıklı olarak karayolu erişiminin kolay ve akrabalık bağlarının güçlü olduğu İnguşetya'ya sığındılar. Bu cumhuriyetin dışında Gürcistan ve Azerbaycan'ın yanısıra Rusya Federasyonu içinde yer alan Kabardey-Balkar, Dağıstan ve Kuzey Osetya Cumhuriyetleri'ne yoğun bir mülteci akını gerçekleşti. Kazakistan, Ukrayna ve Türkiye gibi ülkeler de yine mültecilere sığınak oldu. 

Çeçenistan'daki durumun giderek içinden çıkılmaz bir hal alması ve Çeçen yerleşim merkezlerine yönelik devam eden "temizlik operasyonları" mültecilerin geri dönüş ihtimallerini de tamamen tüketti. Yaklaşan kış aylarının ağır baskısına rağmen mültecilerde belirgin bir geri dönüş eğilimi gözlenmiyor. 

Savaş uzadıkça insanların kayıpları her açıdan artmaya devam ediyor. Mülteciler yakınlarını kaybetmekle kalmadı bütün geleceklerini yitirme noktasına geldiler. Evleri yıkıldı, yıkılmayan evlerin içindeki eşyalar talan edildi, ekip biçtikleri topraklar kimyasal bombalarla zehirlendi. Mültecilerin hemen hepsi hafif ya da ağır birtakım hastalıklarla tanıştılar.

RAKAMLARIN DİLİYLE MÜLTECİLER

İkinci savaşla birlikte ülkesini terketmek zorunda kalan Çeçen mülteci sayısının 500 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Eldeki verilere göre sadece İnguşetya'da şu an 148 bin olan kayıtlı mülteci sayısı 5 Ekim 2000'de 160 bin civarındaydı. Bunun dışında bu ülkede kayıtlarda gözükmeyen 50 binin üzerinde mülteciden söz ediliyor. 

5 Ekim 2000 itibariyle Kuzey Osetya, Dağıstan, Kabardey-Balkar Cumhuriyetleri'nde 14 bin, Gürcistan'da 7 bin, Azerbaycan'da 10 bin, Kazakistan'da 10 bin, Ukrayna'da bin, Avrupa ve Türkiye'de yaklaşık 3 bin mülteci bulunuyordu. Aradan geçen zaman içinde bazı mülteciler başka ülkelere kaydı, bazıları geri dönmeyi denedi. Sözgelimi Azerbaycan'da şimdi 8 bin mültecinin olduğu biliniyor. Buralardaki mültecilerden bir kısmı İslam ülkelerinin yanısıra Polonya, Çek Cumhuriyeti ve diğer Avrupa ülkelerine sığındı. 

İNGUŞETYA'DAKİ MÜLTECİLER 

İnguşetya'da değişik kamplara yerleştirilen mülteciler açlık ve sefaletle dolu iki yılı geride bırakarak üçüncüsüne girdiler. 

İnguşetya Cumhuriyeti Göç Hizmetleri Bürosu'nun verilerine göre, savaşın başından itibaren bu cumhuriyete iltica eden insan sayısı 308 bin 912. 
Kayıtlara girmeyen mültecilerden de bahsedilmektedir. Uluslararası kuruluşların ve İnguşetya hükümetinin yardımlarından yararlanabilmek için resmen kayıt zorunluluğu bulunmakla birlikte özellikle akrabalarının yanına yerleşen, kendi imkanlarıyla barınan veya çalışma imkanı bulan çok sayıda mültecinin kayıtlara girmediği biliniyor.

29 Eylül 1999 ve 05 Ekim 2001 tarihleri arasında Çeçenistan'dan zorla göç etmek zorunda bırakılan 308 bin 912 kişiden 91 bin 181'i yurtlarına geri döndü. Rusya Federasyonu'na dağılanların sayısı ise 68 bin 792. Resmi kayıtlarda göre 05 Ekim 2001 tarihi itibariyle İnguşetya'da hala barınmakta olan mülteci sayısı 148 bin 939. 

Ayrıca bu zaman zarfında Çeçenistan'a dönüp de tekrar İnguşetya'ya gelenlerin 9 bin 621 kişi olduğu belirtiliyor. Bu kişilerin daha önceki 308 bin 912'lik listede yer almaları nedeniyle Göç Hizmeti'nce yeniden kayda tabi tutulmadığı belirtildi. Sadece 05 Ekim 2001 tarihinde Çeçenistan'dan İnguşetya'ya bin 834 kişi geldi, aynı gün İnguşetya'dan Çeçenistan'a bin 781 kişi gitti. İnguşetya'da insani yardım çalışmalarını sürdüren uluslararası kuruluşların tahminlerine göre iki yıldan beri bu cumhuriyette bulunan mülteci sayısı 200 bin civarında seyrediyor.

İnguşetya'da savaşın 2-3 ay içinde sona ereceği tahmin edilerek çadırlar geçici olarak kurulmuştu. Ne var ki bu geçici çadırlar mültecilere iki yılı aşkın zamandır sığınak olmaya devam ediyor. 
Özellikle Bart ve Sputnik kampları mülteciler için birer ömür törpüsü. Bütün hayalleri ve umutları tüketen vahşi mekanizmanın birer dişlisi sanki.

10 kişilik çadırlara 25-30 kişi yerleştirilmiş. İnsanlar burada kışın soğuktan, yazınsa havasızlık ve sıcaktan ölümü soluyorlar hep birlikte. Kısacası kısa bir süreliğine de olsa insana özellikle kadın, çocuk ve yaşlılar açısından insani düzeyde yaşabileceği bir imkan sunmuyor bu çadırlar. Bazı mülteciler eski kollektif çiftliklerdeki hayvan ahırlarında, ambarlarda ve atölyelerde yani tamamen sağlıksız ve bir insana reva görülmeyecek kadar kötü yerlerde hayatta kalmaya çalışıyorlar. 
Sadece barınabilmek de yetmiyor. İnsanlar iki yıl önce evlerini terkederken yanlarına aldıkları elbiseleri de tüketmiş durumdalar. Kışlık giyecek şu an esaslı bir sorun. Bunu temin edecek paraları da yok maalesef. İlk iki yıl bu ihtiyaç kendini bu denli hissettirmemişti, ancak insanlar artık soğuk havalarda üzerlerine ne alacaklarını kara kara düşünüyorlar.

İki aylık ölüm sınavı

İaşe sorunu ise daha da içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. 25 Mart 2001'de İnguşetya Acil Durumlar Bakanlığı, uluslararası yardım organizasyonlarının daha fazla kamplarda çalışamayacaklarını duyurdu. Bu tarihten itibaren İnguşetya hükümeti tarafından Çeçen mültecilere dağıtılan sıcak yemek, 2 Nisan'dan itibaren de ekmek dağıtımı Rusya'nın finansal kaynak aktarmaması nedeniyle durduruldu. 

14 Nisan'dan itibaren de mülteci çadırlarının elektrik ve doğalgazları kesildi. Üstelik mültecileri tekrar evlerine dönmeye mecbur bırakmak için uluslararası yardım kuruluşlarının gıda yardımı yapmasına engeller çıkarıldı. Ardından yemek dağıtımının durdurulması üzerine yiyecek özellikle de sıcak yemek sorunu baş gösterdi. 

Kamplara iki ay boyunca gıda yardımı yapılmadı. Yani mülteciler iki aylık ölüm sınavından geçirildi. Bu arada binlerce insanın katıldığı protesto yürüyüşleri oldu: İnsanlar bir lokma ekmeğin çok görülmemesini istediler. Dahası yurtlarında barış için, huzurlu bir ortam için yürüdüler. 
Mayısın sonunda Rusya hükümeti kişi başına günlük 400 gram ekmekle birlikte yağ, konserve çorba, pirinç ve un dağıtmaya başladı. 

Bu gelişmeye paralel olarak İnguşetya Acil Durumlar Bakanı V. P. Kuksa, insani yardım kuruluşlarından kamplarda yeniden çalışmaya başlamalarını istedi.

Danimarka Mülteci Konseyi, Kızılhaç Uluslararası Komitesi ve Islamic Relief kamplarda mültecilere yardım elini yeniden uzatan kuruluşlar oldu. Bu kuruluşlar şimdi temel ihtiyaç maddelerini karşılamaya uğraşıyorlar. Ayrıca sağlık sorunlarıyla Fransız Dünya Doktorları (Medecins du Monde), Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı, Islamic Relief ve Avrupa Birliği'nden doktorlar ilgileniyorlar. 

Ayrıca Kurtarma Ordusu (The Salvation Army) ve Austrian Hilfswerk adlı organizasyon çocukların eğitim sorunları için seferber olmuş durumdalar.

Gıda Kesintisi Neden Yapıldı?

İnguşetya Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev'e göre mültecilere dağıtılan gıda yardımı nedeniyle Rusya'nın borcu 450 milyon rubleyi aşmıştı ve 8 çadır kampın yanısıra evlerde ve inşaatlarda kalan mültecilerin yükü cumhuriyetin imkanlarını zorluyordu. Yani Rusya'nın ödeme yapmaması İnguşetya'yı gıda dağıtımını durdurma kararını almaya zorladı. 
17 Ekim'den itibaren İnguşetya'da bulunan Çeçen mülteci kamplarının birçoğunun elektrik, gaz ve suları yeniden kesildi. Bu kesintinin nedeni 79,5 milyon ruble olan borcun ödenmemesiydi. 
İnguşetya hükümeti, bundan federasyon merkezini ve ilgili Rus makamlarını suçluyor. 

Bart Kampı

Bart kampı savaşın başında kuruldu. Resmi makamların kampta 5 bin 042 kişinin kaldığını söylemelerine karşılık kamp yetkilileri 6 binden fazla mültecinin burada barındığını kaydediyor. Aşırı kalabalık olan kampta özellikle çadırlar harap halde. Bu kampta insanların üç ay boyunca sıcak yemek yüzü göremediği dönemler oldu. Bart çadır kampında 23 Mart'tan itibaren sıcak yemek, 2 Nisan'dan itibaren de ekmek dağıtımı durduruldu. 

Bart kampındaki mülteciler adına bir açıklama yapan Maryam Daşaeva adlı Çeçen, 5 Nisan 2001'de insani yardımların kendilerini memleketlerine dönmeye mecbur bırakmak için kesildiğini söylüyordu. Daşaeva, "Ahmet Kadirov ve Putin bize gelen insani yardımı durdursalar bile, memleketimizde bizi öldüren, tecavüz eden, soyan askerler ve Rus istihbaratı varken evlerimize dönmeyeceğiz. Onlar bizi teröristlerden korumuyor tam tersi bize terör uyguluyor. Bizi orada bekleyen ölümden başkası değil" diyordu. 

Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durduruldu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de aynı uygulama başlatıldı. 

Kamp yöneticisinin verdiği bilgilere göre, mülteciler 3 Mayıs'ta günlük olarak kişi başına 400 gram ekmek almaya başladı. Bu kampta günlük olarak 2520 ekmek dağıtımı yapılıyor. Yani kişi başına yarım ekmek. Bunun da 400 grama tekabül ettiği söyleniyor. Mayıs'ın ikinci yarısından sonra Rusya hükümeti, un, yağ, şeker, çay, süt tozu ve konserve çorba dağıtmaya başladı. Yine Danimarka Mülteci Konseyi, Mayıs ayında kuru gıda malzemeleri tedarik etmek için harekete geçti. Temmuz'a doğru Kızılhaç da yeniden kampa yardımlarıyla döndü. Kuzey Osetya Hıristiyan Misyonu (The Christian Mission of South Ossetia) bir ara yiyecek ve kullanılmış giysi dağıtımı yaptı. Bütün bu yardım organizasyonlarına rağmen mülteciler için ancak şu söylenebilir: Hayatta kalabilecekleri kadar yardım alabiliyorlar. Bu yardımlar onları salgın hastalıklara karşı koruyacak yeterlikte olmadı. 

Sağlık sorunları: İnguşetya hükümetine ait tek hemşirenin herşey için seferber olduğu ve küçük bir çadırdan ibaret olan İlk Yardım İstasyonu bulunuyor. Kamp sakinleri vazgeçilmez sayılan ilaçların bile bulunamadığından yakınıyorlar. Ayrıca Medecins du Monde ilk yardım operasyonlarında bulunuyor. 

Eğitim sorunu: Kampta çadırlar içinde tüm yokluklara rağmen okulların eğitimi için seferber olmuş insanlar yok değil. Çadır okulda birden sekizinci sınıfa kadar 258 öğrenci eğitim almaya çalışıyor. 
Ancak öğretmen ihtiyacı ve eğitim araç-gereçleri açığı son derece büyük. İnguşetya Eğitim Bakanlığı'nın ve Kurtarma Ordusu'nun eğitim sorunlarıyla ilgili çabaları ise maalesef yeterli olamıyor. 

Kampların artık yeni bir mülteciyi kaldıracak durumdan çıkması nedeniyle sonradan gelenler kendilerine başka sığınaklar bulmak zorunda. 

Sputnik Kampı

Slepovskaya'daki Sputnik kampı ise 10 bin mülteciye ev sahipliği yapıyor. Burası Çeçenistan'ın Sunzhen, Açhoy-Martan, Naur, Shelk ve Nadterek yerleşim birimlerinden iltica eden insanlarla dolu. 

Burada 200'ü fena halde olmayan 400'ün üzerinde çadır kurulu. Burada kalan insanlar Mart ayından beri sıcak yemek yiyemiyorlar. Ancak ekmek ve diğer bazı kuru gıda ihtiyaçları Nisan'dan beri Rusya hükümeti tarafından karşılanıyor. 

Mayıs ayından itibaren Islamic Relief, birkaç gemi gıda yardımı aktarabildi. Kızılhaç'ın da katıldığı gıda dağıtım organizasyonuyla mülteci başına düşen günlük ekmek gramajı ortalama 800'e çıkarıldı. 

Kampın en trajik mağdurları ise bebekler ve çocuklar. 6 yaşın altında bine yakın çocuk bir yıldan beri bebek maması gibi zorunlu ihtiyaçlarını giderebilmiş değil. 

İçecek su ihtiyacı ise traktör römorkuyla başka yerlerden taşınarak hallediliyor. Mültecilerin banyo ihtiyacını giderecek iki ilkel yer belirlenmiş. Ve bir adet eski bir çamaşır makinesi tedarik edilmiş. Duş almak için de biri Austrian Hilfswerk tarafından diğeri Kızılhaç tarafından yapılmış iki duş yeri bulunuyor. İnguşetya'da yaşanan elektrik kesintileri en fazla buralardaki mültecileri etkiliyor.

Eğitim sorunları: Sputnik kampındaki 11 çadırdan oluşan çocukların durumu ise diğerlerine göre çok da fena değil. Çadırlardan dördü ilköğrenim, 6'sı orta ve lise öğrenimi ve biri de spor aktiviteleri için tahsis edilmiş. Burada da UNICEF ve İnguşetya Eğitim Bakanlığı'nın yardımlarına rağmen eğitim "fakir" olmaktan kurtulamıyor. 

Sağlık sorunları: Acil Durumlar Bakanlığı'nın kurduğu bir ilk yardım istasyonu var. Buna ilaveten Şubat ayından itibaren Islamic Relief'in kurduğu mini bir klinikte çocuk uzmanı, psikoterapist, cerrah, jinekolog ve terapistten oluşan beş kişilik ekip hizmet veriyor. 
Medecins du Monde'nin iki çadırdan oluşan psikoterapi merkezi bulunuyor. Bütün bunlara rağmen kamp sakinlerinin şikayetleri yeterince tıbbi bakım görememek ve en acil ilaçları bulamamak üzerinde yoğunlaşıyor.

Karabulak Kampı: Bir Mandıra Çiftliği

Karabulak şehrindeki kampta ise Mayıs ayı itibariyle kayıtlı mülteci sayısı 3 bin 500 idi. Aslında bu kamp bir mandıra çiftliğinden ibaret. İnsanlar burada hayvan ahırlarında, ambarlarda ve normal koşullarda başka amaçlarla kullanılan binalarda barınıyorlar. 1 Nisan 2001'den beri sıcak yemek dağıtımının olmadığı kampta kuru gıda temini ise diğer kamplarda olduğu gibi Mayıs ayının ortalarından itibaren Rusya hükümeti ve uluslararası organizasyonların katkılarıyla gerçekleştiriliyor. Dağıtılan gıda maddelerinin kalitesinin çok düşük ve birçoğunun kullanım süresinin geçmiş olması apayrı bir sorun. Burada da geçen yılın Kasım ayından beri bebeklere mama yok. 

Kampların genel durumu ile ilgili BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin verdiği sözlere rağmen kayda değer bir adım atılmadı. 

Bu kampa Mart ayından itibaren doğal gaz, Nisan ayından itibaren de su verilmeye başlandı. Kızılhaç burada da insanların banyo ihtiyaçlarını giderecek 13 bölmelik bir yer yaptırdı. Yalnız insanlar su kıtlığından dolayı sadece sabahları banyo yapma imkanı bulabiliyorlar. Tanklarla gelen su öğlene kadar zaten bitmiş oluyor. 

Sağlık sorunları: Bu kapta ilk yardım istasyonu henüz kurulmadı. Yalnız Çarşamba ve Perşembe günleri Avrupa Birliği'nin gönderdiği doktorlar seyyar bir hastane ile kampı ziyaret ederek sağlık şikayeti olanları dinliyor. Ancak mültecilere herhangi bir şekilde konsültasyon ve test yapma imkanı mevcut değil. 

Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı'na bağlı doktorlar haftada bir kere kampa gelerek insanları muayene ediyorlar, ancak ilaç tedavisi yapmıyorlar. İnsanlar acil durumlarda en yakın şehir merkezine gitmek zorundalar. 

Mülteciler arasında tüberküloz, astım, şeker hastalığı, kanser vakaları görülmektedir. İşsizlik, çaresizlik, baş edilemeyen hastalıklar beraberinde psikolojik sorunları da getiriyor.
Eğitim sorunları: Kamptaki okul diğer kamplarda olduğu gibi İnguşetya Eğitim Bakanlığı ve Kurtarma Ordusu'ndan destek görüyor. Keza buradaki öğrencilerin kitap, defter kalem gibi en temel ihtiyaçları giderilemediği gibi ders verecek öğretmen de bulunamıyor. Kamp yönetiminin verdiği bilgilere göre okulda birden sekizinci kademeye kadar 358 öğrenci öğrenim görmeye çalışıyor. 

Alina Kampı


İnguşetya'daki bu yerleşim merkezinde Çeçenleri barındıran çadırlarının yarıdan fazlası yeni. Ancak koyun ağıllarında, çiftliklerdeki avlularda, delik deşik çadırlar içinde hala yaşamaya çalışanlar var. Onların umudu daha korunaklı ve daha insani bir ortama kavuşmak.
Çiftliklerdeki küçük barakalarda kış aylarında her an donma tehlikesi mevcut. Doğalgaz yok değil ama çok yetersiz. Sık sık kesintiler yaşanıyor. Sobalar yansa da zemin beton ya da toprak. Yer ölüm üfürüyor. 

Hiç penceresi olmayan ortalama beş metre karelik bu barakaların her birinde iki aile barınıyor. Yani küçük bir barakada ortalama 10 kişi... 
Açlık ve hastalıktan çok zayıflamış kadınların bebeklerine bakacak takatleri kalmamış. İnsan hakları örgütleri, süt ve bebek maması için bir buçuk yıldan beri yardım çağrısı yapmaya devam ediyor. En fazla çaresiz ve bakıma muhtaç olanlar ise sakatlar.

Aki-Yurt Kampı

Aki-Yurt kampı, mülteci yerleşim merkezlerinin içinde en ücra olanı. Gözlemci komisyonlarının veya yabancı gazetecilerin pek seyrek uğradığı bir kamp. Dolayısıyla en fakiri. Eski çadırların içi tıklım tıklım, bazılarında üç aile bir arada kalıyor. Verilen gıda ise son derece kalitesiz.

Bela Kampı

Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteciler Komiserliği, Suncenskiy bölgesinde Ordconekidzevskaya yerleşim merkezinde Bela isimli bir mülteci kampı kurdu. Kampta 60 çadır bulunuyor. Bu kampa Karabulak'ta içinde yaşamın mümkün olmadığı tren vagonlarındaki 1200 Çeçen mülteci yerleştirildi. 

AÇLIK GREVLERİ 

İnguşetya'daki diğer kampların durumu da farklı değil. Mesela Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durdurulmuştu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de gıda kesintileri mültecilere zor zamanlar yaşattı.

Kamplardaki insanlar ancak mevcut kötü durumdan savaşın bitmesiyle kurtulabileceklerine inanıyorlar. Bu nedenle de geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında çok sayıda yürüyüş ve protestolar düzenlendi. Mesela 14 Haziran'da 2 bin civarında mülteci Slepovskaya'da savaş karşıtı gösteri yaptı. İnsanlar mitingde Çeçenistan'daki şiddetin bir an önce durması ve barış görüşmelerinin başlamasını istediler. 15 Temmuz'da mülteci çadırlarında açlık grevleri başladı. Amaç aynıydı: Savaş bitsin ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov barış masasına otursun. 

Yaşları 12 ile 67 arasında değişen 41 kişi imza attıkları 27 Haziran 2001 tarihli mektuplarında "Biz Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'nden mültecileriz. Dinimize aykırı olarak ve çaresizlikten dolayı süresiz açlık grevi yapıyoruz" diyorlardı. 

Mülteciler isteklerini şöyle sıralamışlardı: 

1. Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'ndeki savaş derhal durdurulsun.

2. Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti Başkanı Aslan Maskhadov arasında görüşmeler derhal başlasın.

Çeçenistan'da iki seneden beri suçsuz insanların kanı akıyor. Halklarımız, karşılıklı olarak birbirimizi öldürdüğümüz acımasız bir savaşın içine çekilmiştir. Kargaşa ve acımasızlık daha da büyük bir acımasızlığı doğurmuştur. Her iki savaştan edinilen tecrübe göstermektedir ki, Çeçenistan meselesi askeri güç kullanımıyla çözülemez. Rus askerlerinin araştırmadan yargılamadan bizi öldürmesindense, açlıktan ölmek daha iyidir.

Konuşmalarınızda, Çeçen halkıyla konuşmaya hazır olduğunuzu tekrarlıyorsunuz. İşte o Çeçen halkı biziz, sürüldük, bir köşedeyiz. Bay Putin, eğer siz Çeçen halkının kaderiyle gerçekten ilgileniyorsanız, yüzbinlerce Rus ve Çeçenin hayatlarını kurtarmak için, Rusya başkanına yaraşır, cesur bir adım atınız ve savaşı durdurunuz."

VEREM BELASI

15 Ocak 2001'de Lord Judd ve Rudolf Bindig başkanlığındaki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi heyeti, Çeçenistan'ın kuzeyindeki Znamenskoye mülteci kampına ziyarette bulundu. Heyete bilgi veren kamp sorumlusu Zora Tatayeva, kamptaki mültecilerin yüzde kırkının hasta olduğunu ve bunların çoğunun verem hastalığına yakalandığını söylüyordu. Özellikle kışlık giyecek sıkıntısı çektiklerini belirten Tatayeva, çocukların eğitim yapamadıklarını, kendilerini soğuktan koruyacak giysileri olmayan çocukların komşu köydeki okula gidemediklerini belirtiyordu. 
Öte yandan Azerbaycan'da bulunan 8 bin mültecinin yarıdan fazlasını savaş sırasında yaralanan insanlar oluşturuyor. İnguşetya'da sadece başkent Nazran'daki Kale Hastanesi'nde Ekim 2000 tarihi itibariyle tedavi gören mülteci sayısı 6 bin. 

Gürcistan'ın Panki Vadisi'nde 7 bin dolayında Çeçen mülteci barınıyor. Gürcistan hastaneleri savaşın birinci yılında 3 binin üzerinde yaralı kabul etti. 

Savaş esnasında verem hastalığına yakalanan bine yakın kişi Astrahan'da tedavi altına alındı. Aynı şekilde Karaçay-Çerkes'te ve Rostov'daki Bakalski yerleşim merkezinde verem tedavisi gören insanlar var. Rusya Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, Çeçenistan'da halkın yüzde 80'inin acil tıbbi yardıma ihtiyacı var. 

TÜRKİYE'DEKİ ÇEÇEN MÜLTECİLER

İstanbul'daki Çeçen mülteciler üç ayrı kampta yoğunlaşmış bulunuyor. Fenerbahçe, Ümraniye ve Beykoz'daki kamplar toplam 450 kişiye ev sahipliği yapıyor. 

Kafkas Vakfı'nın yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği bilgilere göre Ekim 2001 tarihi itibariyle İstanbul'da yaşayan Çeçen mülteci sayısı toplam 785. Fenerbahçe kampında 184, Ümraniye kampında 152, Beykoz kampında ise 114 mülteci kalıyor. 

Ayrıca İstanbul'un değişik semtlerinde kiralanmış evlerde ya da hayırsever vatandaşlar tarafından tahsis edilmiş dairelerde 335 mülteci barınıyor. Bu şekilde barınanların 160'ı çocuk, 168'i ise kadın.
Ancak bu rakamlar kendilerine erişilebilin insanları kapsıyor. Ayrıca İstanbul'da ve taşrada akrabalarının yanında kalan 400 civarında mülteci de bulunuyor. Nevar ki bunlara yönelik bir istatistiki çalışma yapılabilmiş değil.

Fenerbahçe Kampı

İstanbul'daki Fenerbahçe Kampı uzun süreden beri kullanılmadığı için barındırma fonksiyonlarını yitirmiş Devlet Demir Yolları'na ait bir dinlenme tesisi. Burada zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi veren 184 kişiden 108'i kadın, 79'u da çocuk. 

Elektrik ve doğalgazı olmayan kampa içecek ve temizlik ihtiyacı için su günde bir saat şehir şebekesinden veriliyor. Yatakları olmayan mülteciler, tahta ranzalar üzerinde yatıyorlar. Burası yaz aylarında kullanılmak üzere deniz kenarında inşa edilmiş bir dinlenme kampı olup mutfak ve banyoya sahip değil. 

Ümraniye Kampı

Ümraniye Kampı denilen yer aslında caminin altında birkaç oda ve bir mutfaktan müteşekkil bir sığınak. Bir odayı 2-3 aile paylaşmak zorunda.
Kalabalık nedeniyle nefes almanın bile zor olduğu bu yerde kalanların 73'ü çocuk, 83'ü kadın. 

Beykoz Kampı

Kamp üç katlı bir binadan ibaret. 49'u çocuk ve 45'i kadın olmak üzere 114 kişinin barındığı binadaki aşırı rutubet mültecilerde enfeksiyonlara neden oluyor. Su ve elektriği olan kamp merkezi sistemle ısınıyor. Ancak merkezi sistemi çalıştıracak yakıtı temin etmek sorun olabiliyor. 
Her üç kampta da insanların gıda ve sağlık ihtiyaçları hayırsever vatandaşların yardımlarıyla karşılanıyor. 

Kirada oturanlar
İstanbul'da özellikle Gaziosmanpaşa, Fatih ve Pendik ilçelerinde Çeçen mülteciler için kiralınmış dairelerin kira bedellerinin karşılanması giderek ağırlaşan bir sorun haline geldi.
Türkiye'de hala devam eden ekonomik kriz yapılan bağışları da olumsuz yönde etkiledi. Hayırsever vatandaşların bağışlarındaki düşüş mültecilerin çözümlenemeyen sorunlarını ikiye katladı. Şimdi çok sayıda mülteci aile, kiraların karşılanamaması nedeniyle kendisine barınacak yer arıyor. 
İstanbul'daki Çeçen mültecilerin ortak sorunu gıda ve sağlık ihtiyaçları üzerinde düğümleniyor. Mülteciler şimdiye kadar hayırsever vatandaşların ayni ve nakdi yardımlarıyla ayakta kalmayı başardılar. Ancak bu yardım akışının daha uzun bir süre düşüş kaydetmeden devam edemeyeceği ortada.

Mülteci statüsü tanınmamakla beraber Çeçenler ancak resmi makamlarca verilmiş ikamet izinleriyle Türkiye'de kalabiliyorlar. 

Çeçenlerin Türkiye'ye girişi güçleştirildiği için yeni mülteci akını yaşanmıyor. Hatta havalimanlarından geri çevrilen çok sayıda Çeçen mültecinin varlığından bahsetmek mümkün.

TOPLAMA KAMPLARI 

Diğer ülkelerdeki mülteci kamplarının yanısıra Çeçenistan içinde de toplama kampları mevcut. Urus-Martan, Çernokozovo, PAP1, PAP5, Doykar-Oyl, Hankale, Naur ve Mozdok gibi toplama kamplarına uluslararası gözlemciler ve basın giremiyor. Buralarda binlerce insan işkence ve açlığın pençesinde yoğruluyorlar. 

Mülteciler seslerini duyurabilmek için ardarda mitingler düzenlerken bunlara destek olmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşları Rusların açık hedefi haline geldi. Mesela insan hakları savunucusu Victor Popkov, 18 Nisan 2001 tarihinde Çeçenistan'a insani yardım götürürken saldırıya uğradı. Yaralı olarak kontrol noktasında saatlerce bekletildi. Ardından Moskova'da hastanede yaşamını yitirdi. 26 Mayıs 2001'de Danimarkalı Mülteciler Konseyi'nin yardım konvoyu top ateşine tutuldu. 30 Mayıs 2001 tarihinde Caharkale'de Kızılhaç görevlisi A.İzrailov, Rus kontrol noktasında açılan ateş sonucu ağır bir şekilde yaralandı. (Fehim Taştekin, Çeçenistan Raporu, Haziran 2001)


SONUÇ
Savaş uzadıkça mültecilerin mevcut sorunları katlanarak artıyor. Daha kötü bir sonuç ise yardım kuruluşlarının ve hayırsever insanların ilgisi göreceli olarak azalıyor. 11 Eylül süreciyle birlikte Afganistan'a yapılan askeri operasyonlar nedeniyle ortaya çıkan yeni göç dalgasının uluslararası yardım kuruluşlarının Çeçen mültecilere olan ilgisini azaltmasından korkuluyor. Çeçen mülteciler için en kalıcı çözüm herkesin üzerinde ittifak ettiği gibi savaşın durması ve barış ortamının sağlanmasıdır. Ancak bu arzu edilen sonuç elde edilinceye kadar mülteci kamplarındaki insanlık dramının süreceği de kesin. Çeçen mültecilerin dramı bütün insanlığa ortak bir sorumluluk yüklüyor. Bu acı hiç kimsenin kendisini ondan uzak tutamayacağı bir durumdur. Sonuç itibariyle acıyı çeken insanlar bu felakete kendi iradelerinin sonucunda sürüklenmiş de değildir. Tüm bunların ötesinde acıları paylaşmak esastır. 
 
ÇEÇEN MÜLTECİ SORUNU
KAFKAS VAKFI ÇEÇENİSTAN RAPORU EKİM 2001
Hazırlayan: Fehim Taştekin (Ajans Kafkas Genel Koordinatörü, gazeteci)
fehimtastekin@kafkas.org.tr



KONFERANSA SUNULAN DİĞER RAPORLAR






VİDEO  Cahar Dudayev ***TIKLA***: 











KONFERANSA SUNULAN DİĞER RAPORLAR






VİDEO  Cahar Dudayev ***TIKLA***: 










 

KONFERANSA SUNULAN DİĞER RAPORLAR

 


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1923434 ziyaretçi (4212185 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol