Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  TAV Türk- Hamdi AKIN
 


Gerçek iş adamlarının zulada parası olmaz!
Herkesin yaptığı işi yapmayı sevmem bir şeyi yoktan var etmek apayrı zevk

Aydın Ayaydın

Bodrum’da bu haftaki konuğum iş adamı Hamdi Akın’dı. Hamdi Akın’la Pazar Vatan için haftalık röportajımı yapmak üzere Bodrum’da randevulaştık. Hamdi Akın, Havaş’ın da patronu olduğu için ondan habersiz bir sürpriz hazırladık. Hamdi Bey’in işkolik olduğunu bildiğim için Milas-Bodrum havalimanına indiğinde mutlaka Havaş’taki çalışmaları görmek isteyecek ve Havaş çalışanlarının hatırını soracak diye havalimanındaki bu detayları görüntülemek istedim. Foto muhabirimiz Barış Acarlı’yı hazırladım. Beklediğimiz saatte Hamdi Akın uçaktan inerken ben, Havaş arabasında bekledim. Foto muhabirimiz Barış Acarlı bastı makinenin deklanşörüne ve Akın’ın inişinden itibaren fotoğraflarını çekmeye başladı. Hamdi Akın uçaktan inip karşısında beni görünce şaşırdı ve sen “Beni Bodrum’da otelde bekleyecektin. Neden buradasın?” dedi. Ben de “Size sürpriz yapmak istedim. Nasıl olsa Bodrum’a gelince Havaş’ın çalışmalarını yerinde izleyeceksiniz. Ben de bu çalışmalarınızı izlemek istedim” dedim. Nitekim böyle oldu. Bodrum Havaş Müdürü Ünal Tansel’in nezaretinde Hamdi Akın başladı Havaş’ın çalışmalarını incelemeye. Ben Hamdi Bey’in alandaki bu çalışmalarını izliyor, arkadaşım Barış Acarlı ise görüntülüyordu. Sonunda Hamdi Bey, çalışanların tek tek elini sıkıp onlarla bir de fotoğraf çektirdi.
Hamdi Akın, Havaş Müdürü Ünal Tansel’e “Bugün kaç iniş kalkış var, temmuz ayı geçen seneye göre nasıl geçiyor Bodrum’da?” deyince merak ettim ve sordum. “Ülke ekonomisinin durumunu öğrenmek için mi inen ve kalkan uçak sayısını soruyorsunuz?” Hamdi Akın başladı gülmeye. “Hocam elbette Türkiye ekonomisi önemli, ancak benim için Bodrum Havalimanı’nda önce Havaş’ın ekonomisi önemli. Bodrum Havalimanı’na ne kadar çok uçak iner kalkarsa Havaş o kadar çok iş yapar, döviz kazanır” dedi. Ben de Hamdi Bey’e “Kardeşim siz buraya tatil ve röportaj için mi geldiniz yoksa Havaş’ın ekonomisi için mi geldiniz?” deyince de yine gülerek “Hem ziyaret hem ticaret” dedi.
Hamdi Akın bana “Hoca, havalimanlarında en sevdiğim yer neresi biliyor musun?” diye sorunca, “Nereden bileyim.” dedim. Hamdi Bey “Kuleyi çok seviyorum. Oradan uçakların gelişi ve kalkışını görüyor ve bu kalkış ve inişleri gördükçe de zevk alıyorum” dedi. Hamdi Bey’e, “Birlikte bunu izleyebilir miyiz?” deyince de “İzin almamız gerekiyor.” dedi. Bunun üzerine Bodrum - Milas Havalimanı Meydan Müdürü Durmuş Duman ve Milas Kaymakamı Şahin Bey’den hemen gerekli izinleri aldık ve Hamdi Akın’la uçakların iniş ve kalkışlarının yönlendirildiği kuleye çıktık. Görüntüden çok etkilendim. Uçaklar frekansa girer girmez kule görevlisi ile görümeye başlıyor. Uçak ininceye kadar hem görüntüyle hem de sesle kule görevlilerince izleniliyor. Kalkışlar da aynı şekilde... Bu arada arkadaşım Barış Acarlı, uçakların iniş ve kalkışını izleyen Hamdi Akın’ı görüntülemeye başladı.
Hamdi Akın’ın havalimanındaki bu çalışmasını bitirir bitirmez bindik arabaya ve konaklayacağı Bodrum Hotel Kempinski Barbaros Bay’a gittik. Hamdi Akın’ı Otel yönetiminden Ercüment Uluçer ve Gizem Oflazoğlu karşıladı. Otel yetkilileri röportaj çekimi için gerekli hazırlığı yapmışlardı, ancak ben itiraz ederek, “Bu çekimi Bodrum’un farklı bir mekanında yemek yerken yapalım” dedim. Hamdi Bey de “Hocam bulmuşuz böyle güzel bir oteli, Gökova’ya bakarak hem sohbet eder hem de yemeğimizi yeriz” dedi. Kendisine “Bodrum’un farklı mekanları da güzel. Biraz da farklı mekanları görelim.” dedim ve başladım Hamdi Bey’e yemek yiyebileceğimiz üç farklı mekanın ismini saymaya... “Balık yiyeceksen Bodrum’da Gemibaşı Restoran’da, hem güzel bir yemek hem de biraz müzik dinlemek istiyorsan Marina’daki Yat Club veya güzel bir manzara eşliğinde nefis bir yemek ve hafif bir müzik dinlemek istiyorsan Cafe Daki’ye gidelim.” Sonuçta Hamdi Akın tercihini Cafe Daki’den yana yaptı. Ancak “Şimdi Kempinski’nin Barblue bölümüne geçip hem dinlenelim hem de Gökovaya bakan koyu seyredelim.” dedi. Biz de öyle yaptık. Bu arada başladım Hamdi Akın’a ufak ufak soru sormaya.



Hamdi Bey yaz tatillerinizi genelde nerede geçirirsiniz?
Tatil yapmıyorum ki yaz tatilini geçirecek bir yere gideyim.
n Nasıl yani? Hiç tatil yapmaz mısınız?
Ben çalışmaktan tatil yapmaya vakit bulamıyorum ki... Kaş, Kalkan’da bir yazlık evim var. Oraya gitmeye bile fırsat bulamıyorum. Yalnız birkaç yıldır Bodrum’a geldim. Çok beğenince de fırsat bulduğumda Bodrum’a gelmeye başladım. Gerçekten de Halikarnas’ın dediği gibi Bodrum’a gelen ruhunu burada bırakır gider. Ben de görünce Bodrum’u sevdim. Az da olsa fırsat bulunca Bodrum’a gelir, Kempinski Otel’de bir iki gece kalır, dinlenir giderim.

Bu yıl geldiniz mi?
TÜSİAD toplantısı Bodrum Kempinski Otel’de yapılmıştı. O toplantı için geldim ve iki gün kaldım. Ancak temmuz sonuna doğru bir haftalık tatil için planım var.

Hamdi Bey, yanılmıyorsam Araç Muayene İstasyonları’nda da üç ortaktan birisiniz. Bodrum’a geldiğinize göre, oraya da gidip çalışanları ziyaret edecek misiniz?
Evet, programımda var. Sizinle bu gece röportajı yaptıktan sonra işim biterse yarın sabah da orayı gezeceğim ve arkadaşları ziyaret edeceğim.

Hamdi Bey, Havaş’taki ziyaretinizi görüntüledik. Sizin için bir sakıncası yok ise şimdi yemek öncesi birlikte Araç Muayene İstasyonu’na da gidelim ve bu ziyaretinizi de görüntüleyelim.
Programımda orayı gezmek yarın idi. Ancak madem istiyorsunuz, hadi birlikte gidelim.

Bizi kırmadığınız için teşekkür ederim.


TÜSİAD Başkanlığı için önümde deneyimli iş adamları var, sıra bana gelince kaçmam

Otelden çıkıp arabamıza bindik ve Bodrum Konacık’ta bulunan Araç Muayene İstasyonu’na gittik. Hamdi Bey, çalışanlarla tek tek tokalaştı, hatır sordu, çalışmaları bizzat gözlemledi ve çalışanlarla fotoğraf çektirdikten sonra daha önce kararlaştırdığımız gibi Oasis Alışveriş Merkezi’nin arkasındaki tepede bulunan müthiş Bodrum manzaralı “Cafe Daki”ye yemeğe gittik.
Cafe Daki’deki eşsiz Bodrum manzarasını gören Hamdi Akın bir ara manzaraya bakıp daldı. “Arkadaş, burayı iyi ki seçmişiz. Ben hayatımda bu kadar güzel Bodrum manzaralı bir yer görmedim. Atmosfer büyüleyici. İnşallah yemek de söylediğin gibidir. Bu gecenin tadını çıkaralım” dedi.
Masaya yemekler geldikçe ve Hamdi Akın tadına baktıkça şaşkınlığı da arttı. Hamdi Akın “Bundan böyle Bodrum’a her gelişimde mutlaka Cafe Daki’de yemek yiyeceğim. Ve gördüğüm herkese de Cafe Daki’de yemek yemelerini önereceğim. Çünkü Bodrum’a gelip de Cafe Daki’de yemek yemeyen Bodrum’a gittim demesin” dedi.
Bir taraftan Cafe Daki’deki yemeği yerken diğer taraftan da başladım Hamdi Akın’a sorularımı arka arkaya sıralamaya.

Cemiyet hayatının önemli isimlerinden birisiniz. Fenerbahçe Spor Kulübü ve TÜSİAD’ın da üyesisiniz. Gönlünüzden Fenerbahçe veya TÜSİAD Başkanlığı geçiyor mu?
Böyle sorulara cevap vermek tehlikelidir. Bu konuda susma hakkımı kullanmak istiyorum. Ancak TÜSİAD için önümde daha deneyimli iş adamları var. Sıra bir gün bana gelince kaçmam.

Haluk Ulusoy’dan sonra Futbol Federasyonu Başkanlığı için de isminiz gündeme gelmişti.
O düşünce Kulüpler Birliği teklifi idi. Ankara’da Kulüpler Birliği toplantısı vardı. Orada ismim üzerinde uzlaşı sağlanmıştı. Beni de toplantıya davet edip önerdiler. Ancak o dönem hem benim, hem de federasyonun şartları uygun olmadığı için gerçekleşmedi.


TAV’ı dünyanın sayılı şirketleri arasına sokmayı başardık


Bürokrasiyi bitirip siyasete atıldım, ondan sonra sizinle yolumuz hiç kesişmedi. Ancak iş hayatındaki başarılarınızı hep takip ettim, TAV’ın kuruluşunu izledim. Sonra gördüm ki Türkiye’nin en büyük iş adamları arasına girivermişsiniz. Bunu nasıl başardınız?
Zaten Akfen olarak; Antalya, Samsun, Isparta Havaalanları ile Kayseri’nın pistini yapmıştım. Ayrıca Atatürk Hava Limanı C Terminali’ni de inşa ettik ve bu konuda uzman şirket olmuştuk. Atatürk Havalimanı ihaleye çıkınca Tepe’nin yöneticisi Ali Kantur’a gittim ve ortak işe girmeyi önerdim. Çünkü o günlerde herkes birbiri ile konsorsiyum yaparak böyle büyük işlere ortak giriyorlardı. Ben de Tepe’yi yanıma alarak daha güçlü bir şekilde ihaleye girmek istedim. Şu ana kadar da ortaklarımızla hiç sorun yaşamadık. Tepe ile birlikte TAV’ı dünyanın sayılı şirketleri arasına soktuk. Şu anda yurt içinde İstanbul Atatürk Havalimanı, Ankara, İzmir, Alanya Gazipaşa; yurt dışında da Tiflis ve Batum, Tunus’ta Entida ve Manastır Havaalanlarını yaptık ve işletiyoruz. Makedonya ve Riga (Litvanya) havaalanlarına da bu yılın sonunda başlayacağız. Ve uzun süre de bu havaalanlarının işletmeciliğini yapacağız.

Girişimciliğiniz TAV’la da sınırlı kalmadı. İlginç işlere de girdiniz değil mi?
Erdoğan hükümeti ile birlikte özelleştirme hızlanınca kendimi tamamen bu konuya fokusladım. Mersin Limanı, Araç Muayene İstasyonları ve İstanbul, Ankara, İzmir Havalimanları gibi çok büyük özelleştirmeleri alarak başarılı olduk. Bu dönem içinde 6.2 milyar dolarlık yatırım yapma şansına sahip olduk.

Grupta kaç kişi istihdam eder hale geldiniz?
Akfen Grubu ve iştirakleri olarak 40 bin kişiye istihdam sağlıyoruz. Her aileyi beş fert olarak düşünürseniz 200 bin kişi bizim şirketlerden ekmek yiyiyor. Keşke imkan olsa da bir 40 bin kişiye daha iş imkanı yaratabilsek.

Bir de Havaş’ınız var. Onu almanız nasıl oldu?
Havaalanı işlerine iyiden iyiye girmiştim. Turgay Ciner’in de Havaş’ı satma eğiliminde olduğunu duymuştum. Ciner’le masaya oturup Havaş’ı satın aldım. Ve böylece Havaş’ı da portföyümüze dahil ettik.

Hamdi Bey hiç kimsenin aklına gelmeyen ilginç işlere girmek nereden aklınıza geliyor?
Hiç kimsenin girmediği işlere girmek daha çok hoşuma gidiyor. Bir işi yoktan var etmek apayrı bir zevk, tabii ki dünya standartlarına uygun bir şekilde.


Su ve kanalizasyon işine de girdik


Şimdi öğrendim ki, Milas Güllük’te su ve kanalizasyon işini siz almışsınız. İlk defa bir özel şirket su ve kanalizasyon işine girmiş. Buna nasıl karar verdiniz?
Herkesin yaptığı işi yapmak bana anlamsız geliyor. Nasıl olsa onlara yapan birileri var. Biz yeni iş alanları yaratmayı hedeflemeliyiz. Olmayan sektörleri yaratmamız lazım. Yatırımcı insanların yarattığı istihdamlarla anılacağını düşünüyorum. Bir girişimci öldükten sonra arkasında bıraktığı istihdam sayısı ile anılması gerekir. Su işi devletin işini kolaylaştıran yepyeni bir sektör olarak dikkat çekiyor. Ana felsefemiz, belediyelerin İller Bankası’nı bekleyerek her yıl onların koyacakları ödeneklerle şehir şebekesi, kanalizasyon ve arıtma tesisleri 10 yıllarca yıl içerisinde yapmalarını beklemek yerine, bu ihtiyaçların imtiyazının özel sektör eliyle yapılması. Böylelikle bir küçük belediyenin su ve kanalizasyon ile ilgili tüm yatırımları biz yapıyoruz. Sonra da belediye yerine abonelerden biz parayı topluyor ve belediyeye de belli oranda para aktarıyoruz. Böylece su bollaşıyor, kullanıcı sayısı artıyor ve belediyelerde hiç altyapıya para harcamadan daha fazla gelir elde ediyor. Kaybeden yok. Gerçek bir “Win Win” işidir. Şu anda Güllük, Gebze Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde bu sözleşmeler uygulamada. Çorlu ve Kars’ta ise sözleşme görüşmelerimiz devam ediyor.


Şirket kız evlat gibidir, doğurulur, büyütülür ve başka aileye verilir


Gazetelerde beyanatlarınızı okuyorum. “Şirketlerim değerini bulduğu zaman satarım” diyorsunuz. Bu şirketlerden ayrılmak bu kadar kolay mı? Bu düşünceniz diğer iş adamlarından biraz farklı geliyor bana.
Evet her şirketim değerini bulursa satarım. Dünyaya baktığınızda aile şirketlerinin ömrü uzun sürmüyor. Dördüncü nesile kadar giden şirket hemen hemen yok gibi. Birçok şirket 2 nesilde bile yok oluyor. Koskoca bir maddi değeri ve binlerce çalışan aileyle birlikte kaybolup gidiyor. Bu aslında üzerinde çok ciddi düşünmemiz gereken bir konu. İnsanların ömrü ortalama 50 yıl. Oysa şirketlerin ömrü 200- 300 yıl olmalı. İnsanlar ölüyor, ama şirketleri yaşayacak. Çocuklarımızın her birinin bu işlere ilgi duymasını isteyemezsiniz. Olmayabilir. Bu nedenle işler en iyi noktada iken sizden daha iyi yapacak birine satmak, bence yaptığınız bir apartmanı satmaktan farkı yok. Müteahhitler dev inşaatlar yapıyor. Birkaç projeden 1 milyon dolarlık daire satıyor, bu herkese normal geliyor. Ama 200 milyon dolarlık şirket satsanız neden kendi şirketini sattı diye soru soruyorlar.
Halbuki ben şirketi kesinlikle evlat gibi düşünüyorum. Mesela bir kız çocuğunu doğurup annesi emek veriyor, büyütüyor ve sonunda bir başka aileye gitmesine engel olamıyorsunuz. Hatta evlenmesini bile teşvik ediyorsunuz. Şirketlerde çocuklarımız gibi değerli olsa dahi günün birinde başkalarına ait olacaklar.


İşe kazan imalatıyla başladım


İş hayatınız nasıl ve nerede başladı?
1976 yılında Ankara’da Kazıkiçi bostanlarında kazan imalatı ile işe başladım. Daha sonra Rüzgarlı Sokak’ta inşaat malzemeleri işine girdim. Aynı dönemde orada Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Sinan Aygün de aynı işi yapıyorlardı. Zafer Çağlayan da alüminyum işi yapıyordu. Yani onlarla dönem arkadaşıydık. Askerlikte “tertip” vardır. Biz de Rıfat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün ve Zafer Çağlayan ile iş yaşamında “aynı tertip”tik.

Daha sonra neler yaptınız?
1986 yılında inşaat işine girdim ve inşaat yapmaya başladım. Sonra bu işe ilaveten mekanik ve montaj işine el attım.

Devlet ile ne zaman iş yapmaya başladınız?
90’lı yıllarda Antalya Havaalanı işini aldım. Sonra da Bursa doğalgaz işini... Hatta Bursa doğalgaz işini alırken gerekli olan teminat mektubunu Genel Müdür olduğunuz dönemde Şekerbank’tan aldım. Yani bu işlerde dolaylı olarak sizin ve Şekerbank’ın da katkısı var.

Hangi bankaya genel müdür olduysam sizi karşımda buldum. Vakıfbank Genel Müdürü olduğumda gördüm ki müşterisisiniz. Emlakbank Genel Müdürü olduğumda gördüm ki bankaya iş yapan müteahhitler listesinde yine sizin Akfen şirketiniz de var.
Ben iş hayatında aktif bir oyuncu idim. Dolayısıyla her banka ile işim vardı. Onun için sizinle yolumuzun aynı noktalarda kesişmesi de doğal.



TUVTÜRK’teki hisselerimin satışı için masaya oturdum

Şu anda satmayı düşündüğünüz bir şirketiniz var mı?
Söylediğim gibi her şirketin değeri bulunursa satış için masaya otururum. Araç muayene istasyonlarını çalıştıran TUVTURK’te üçte bir hissemiz var. Bu hisseler için bir proses uyguladım. Yatırımcılarla görüşmem oldu. Fiyatı uygun görürsem, tereddüt etmeden satarım. Şirket profesyoneller tarafından tıkır tıkır çalıştırılıyor. Benim ilave edebileceğim bir katkıya ihtiyaç kalmadı.


2002 deki 1.2 milyon işsiz sayısı bugün 6.2 milyona ulaştı

Hükümetim yeni teşvik sistemi istihdamı artırır mı?
Yabancı sermaye ve yerli sermaye sahiplerine bugünkü teşvik tedbirleri dışında başka tatlandırıcıların olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü normal bir dönemden geçmiyoruz. 2002 yılında 1.2 milyon olan işsiz sayısı, bugün 6.2 milyon işsize ulaştı. Bu sayı çalışan nüfusun yüzde 17’sine tekabül ediyor. Üstelik 2 milyon insan iş arama ve bulma umudunu kaybetmiş.

Piyasadaki daralma için ne düşünüyorsunuz?
Talep yaratma çalışmalarını ve TOBB’un kampanyasını takdirle karşılıyorum. Ancak önce talebi mi yoksa arzı mı yaratmak lazım ya da önce arzı sonra mı talebi yaratmak gerekli? Bunlardan önce arzı yani yatırımları artırmak, sonra talebi yaratmanın daha uygun olduğunu düşünüyorum. Ülkede yatırım hiçbir zaman durmamalı. Önünde hiçbir engel olmamalı...

Bu nasıl olacak?
Bunu size önce geçmişten sonra da günümüzden birer örnek ile anlatayım. Turgut Özal Antalya’yı turizm alanı olarak açtığında Türkiye’nin böyle bir turizm potansiyeli yoktu ve yatırım yapanlar çok zorluk çekti. Daha sonra Antalya’nın otel sahipleri içeride ve dışarıda kendileri bürolar açarak kendi taleplerini yaratmayı başardılar. Türkiye’yi dünyaya tanıttılar. Burada devletin yaptığı tek şey kullanılmayan devlete ait arazileri yatırımcılara tahsis etmekti. Yatırımcılar da buralara beş yıldızlı turizm kompleksleri kurdu. Bugünden bir örnek verecek olursak, bugün Başbakan Erdoğan “TOKİ takır takır konut satıyor” diyor. Gazetelere baktığınız zaman konut ilanlarından geçilmiyor. Çünkü yatırımcılar kendi taleplerini kendileri yaratıyor. Elbette kâr marjları düştü, ancak çarklar dönüyor.


Türkiye’de istihdam özel sektörünün sorunudur

Özel sektörün durumu nasıl?
2002 yılında özel sektörün dış borcu 10 milyar dolar idi. Bugün özel sektörün dış borcu 170 milyar dolar. Özel sektörün aldığı 170 milyar dolar dış borcun tamamı da yatırıma harcanmış. İşsiz sayısı da bu sayede 1 milyon dolayına inmişti. Global finansal krizle birlikte özel sektör yatırımları 2008 yılından itibaren durunca işsiz sayısı 6.2 milyona ulaştı. Kasım ayında Vatan Gazetesi’ne verdiğim bir demeçte “Böyle giderse her ay 100 bin kişi işsiz kalır” demiştim. Görüyorum ki çok iyimser tahminde bulunmuşum. Buradan çıkan sonuç şudur. İstihdam özel sektörün sorunudur. Komünist bir ülke olsaydık istihdam hükümetin sorunu olurdu. Ancak biz, liberal ekonomi ile işleyen bir devletiz. AB’nin kuralları da bu şekilde; o halde ekonomi yönetimi hükümetin yarattığı uygun platformda ve özel sektörle birlikte ekonomi yönetimi birlikte yapmalıdır.



Kriz gerçekten bizi teğet mi geçti?

Başbakan Erdoğan’ın kullandığı o sözcük, ekonomik bir söylemden ziyade siyasi olduğunu düşünüyorum. Bugünkü rakamlara bakarsanız durum hiç de öyle değil. Seçim sathında söylenmiş bir cümle olarak görmek lazım, çok abartılı olduğunu düşünüyorum.


Gerçek iş adamlarının zulada parası olmaz

Başbakan Erdoğan, iş adamlarının zulada paraları olduğunu söyledi. Gerçekten sizin zulada paranız var mı?
Gerçek iş adamının zulada parası olmaz. Ben spekülatör değilim. Spekülatörler de yatırımcı değil. O tür iş adamı ekonomi dışı olup, tasvip edilmez. Benim hiçbir zaman zulada param olmadı, olmaz da.

IMF ile anlaşma olmalı


Başbakan Erdoğan IMF bize bazı dayatmalarda bulunuyor. “Gerekirse IMF’siz de işi götürebiliriz” dedi. Sizce IMF ile bir anlaşma olacak mı, yoksa Başbakan Erdoğan’ın işaret ettiği IMF’siz de olabilir mi?
Bu artık siyasi bir konu olmaktan çıkmış, teknik bir konu haline gelmiştir. Hükümet bu krizde daha az borçla yakalandığı için acil bir durum yok havasında. Durum hiç de öyle değil. Eğer büyümeyi bırakıp yerinde sayacak isek IMF ile bir anlaşmaya gerek yok. Büyümek zorunda iseniz yatırım için yeni borçlanmaya ihtiyaç var. Özel sektör yönünde borçlanarak yatırım yapma imkanı kalmadı. Bu da ülkeyi istihdam krizine soktu. Bunu önlemenin tek yolu yeni borç ve yeni yatırımdır.

Size göre Hükümet IMF ile anlaşacak mı?
Ekonomi neyi gerektiriyorsa onu yapacak.

Şunu mu demek istiyorsunuz. Ekonomi IMF ile bir anlaşma yapılmasını gerektiriyor. Dolayısıyla Hükümet eninde sonunda IMF ile anlaşmak zorundadır.
IMF ile imzalar atılmalı. Aksi takdirde Hükümet küçülme yolunu seçmiş olur.

Cafe Daki faturası

Meze 7.00
Akdeniz yeşillikleri 13.00
Peynir tabağı 19.00
Lahos buğulama 81.00
Rose şarap (Şişe) 50.00
Büyük şişe suyu 4.00
Toplam 174.00
 


19.07.2009
 




 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1928529 ziyaretçi (4221968 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol