Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Teksas lı Tammy
 




 

 

'Hıristiyanlar, örnek Müslüman görmek istiyor'
11 Aralık 2008
RÖPORTAJ

ABD'de muhafazakâr bir Hıristiyan aile tarafından kilise eğitimi verilerek büyütüldükten sonra Müslümanlığı seçen Najla Tammy İlhan anlatıyor.

 
 
Ekrem Altıntepe'nin röportajı
“Hıristiyanlar, örnek Müslüman görmek istiyor”

 “11 Eylül olaylarından sonra Amerikan halkı bizden İslamiyet hakkında bilgi istedi. Biz de bu talepler üzerine seminerler ve konferanslar düzenleyerek İslamiyet’i anlattık. Amerikan halkı bu seminerlerden sonra bize ‘Anlattıklarınız çok güzel şeyler. Ama niye Müslüman ülkelerde baskı ve zulüm var.’ diye soruyorlar. Eğer biz Müslümanlar İslamiyet’i hakkıyla yaşayıp modeller oluşturabilseydik Hıristiyanlar Müslüman olmaya daha meyilli olurdu.”

 Najla Tammy İlhan, doğup büyüdüğü ABD’nin Teksas eyaletinde muhafazakâr bir Hıristiyan aile tarafından kilise eğitimi verilerek büyütülür. Sürekli kiliseye giden ve Rabbi’nin tek olduğuna inanan Tammy’nin kalbinde kendi ifadesi ile “Teksas’ın kış aylarında olabildiğince boş gri semaları gibi çok büyük bir boşluk” vardır. Hıristiyan metodolojisini iyi bilen ve değişik mezhepteki Hıristiyanların kiliselerine giden Tammy, kalbindeki boşluğu bir türlü dolduramaz. Tammy, bu boşluğun kilisenin “Rabb’i tanıyın” ve “İyi insan olun” telkinlerine karşılık “Nasıl?” sorusuna cevap verememesinden kaynaklandığını belirtiyor.  

Arayışlarına üniversite yıllarına kadar devam eden Tammy, bir kano gezisi sırasında tanıştığı ve kendisi gibi öğrenci olan Murat İlhan’ın söz ve davranışlarından oldukça etkilenir. Tammy, kendi ifadesi ile “edepli ve terbiyeli” olan Murat’ta “Nasıl iyi insan olunur” sorusunun karşılığını bulur. Murat İlhan ile arkadaşlığını geliştirerek İslamiyet hakkında araştırmalar yapmaya başlayan Tammy, bir süre sonra “Rabb’imi nasıl tanırım?” sorusunun da cevabını bulur.

Özellikle annesi ve annesinin çevresinden gelen baskılara aldırmayarak İslamiyet’i seçen ve “Nejla” ismini alan Tammy, bir süre sonra Murat İlhan ile evlenir. Najla Tammy, 3 yıl önce Türkiye’ye taşınarak yerleşir. Najla Tammy’nin İslamiyet’i seçme sürecini anlattığı “Teksas’tan Hakikata Yolculuk” isimli kitabı Türkçe’ye çevrilerek Timaş yayınları arasında yayımlandı. Mercek altına aldığımız kitapla ilgili söyleşimizde Najla Tammy İlhan’ın söylediği şu sözler Müslümanlar olarak başımızı iki elimizin arasına alıp yeniden düşünmemizi gerektiriyor:

“Amerikan halkı özellikle 11 Eylül olaylarından sonra İslamiyet’i araştırmaya başladı. Bizden İslamiyet hakkında bilgi isteyenlere seminerler ve konferanslar düzenledik. Amerikan halkı bu seminerlerden sonra bize “Söyledikleriniz çok güzel şeyler” derlerdi. Ancak Hristiyanların kendilerine örnek alabilecekleri bir Müslüman ülke yok. Dünyadaki tüm Müslüman ülkeler maalesef İslamiyete göre eksiktir. Adaletli, huzurlu olarak onlara örnek gösterebileceğimiz gelişmiş bir ülke yok. Eğer biz Müslümanlar İslamiyet’i hakkıyla yaşayıp modeller oluşturabilseydik, örnek toplum ve devletler oluşturabilseydik Hıristiyanlar Müslüman olmaya daha meyilli olurlardı.

 Muhafakazar bir Hristiyan olarak kilisede yetişmenize ve Allah’a inanmanıza rağmen yüreğinizde ve ruhunuzda “Teksas’ın kış aylarında olabildiğince boş gri semaları gibi” çok büyük bir boşluk olduğunu söylüyorsunuz. Bu nasıl bir boşluktu ve neyden kaynaklanıyordu?

İslamiyet olmadan o boşluk her zaman vardı. Doğruyu bilmeden nasıl yaşayacaksın? Herkesin Allah’ı bilmek, O’na ulaşmak, O’nun senin yanında olduğunu hissetmek gibi bir ihtiyacı var. Allah’ı doğru olarak bilmeden bu ihtiyaç geçmiyor. Allah’ı tam olarak bilemediğim için de sürekli olarak bir boşluk vardı içimde.

 

Rabb’imizi tam bilmeyince ve inancımı nasıl yaşayacağımı bilmeyince bu boşluk vardı. Hıristiyanlık’ta bazı şeyler öğretiyorlar. Anne babaya saygılı olun deniyor ama İslamiyet’teki gibi detaylarıyla tarif etmiyorlar bunu. Hıristiyanlıkta, “Her zaman Rabb’i hatırla” deniyor ama Rabb’i nasıl hatırlayacağım tarif edilmiyor. Namaz yok, abdest yok, “Bismillah” yok Hiristiyanlık’ta... O zaman Rabb’i nasıl hatırlayacağım? İşte bu sorunun cevabı da yok Hristiyanlık’ta. Rabb’imizi memnun etmek için iyilik yapacağım ama nasıl? Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bu konuda çok güzel örnekler veriyor. Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi yaparsan Rabb’ini hoşnut edersin. Ama böyle bir örnek Hristiyanlık’ta yok. Neyi nasıl yapacağını bilemediğim için sürekli olarak bir boşluk vardı o dönemde içimde.

 Kiliseye giderken makyaj yapmanın yasaklanması sizi oldukça etkilemiş. Neler hissetiniz o anda? Burada nasıl bir sorgulama içerisine girdiniz? Bu olay sizin Allah’a yaklaşmanızda nasıl bir etki yaptı?

Bir şeyin dün serbest olup bugün yasak olması kafa karıştırıyor. Allah’tan gelen bir şey her zaman aynı olmalıdır oysa... Bu, Allah’tan gelen bir kitaptan geliyorsa ne zaman değişti? Allah’tan yeni bir şey mi geldi? Bu tür sorular geliyor insanın aklına. Mesela Hz. İsa’nın “rab” olarak kabul edilmesi Hıristiyanlığın başlangıcında yoktu, sonradan çıktı. Bunu kim, kime vahyetti? Olmayan bir şey sonradan nasıl ortaya çıktı? İznik’te konsül toplandı ve “Bunu alırız, bunu almayız” diye kararlar verildi. Bir kere, bir insanın buna karar vermeye hakkı yok. Buna karar verenler de peygamber değildi. Hıristiyanlıkta temel prensipler değişti. Ama insanlar bunu çok sorgulamak istemiyor. Fazla soru sorarsan ters bir tepki alırsın kiliseden. Ama her zaman doğru soruları sormak lazım...

 

“Bir kişi aynı anda nasıl hem insan hem tanrı olabilir?” sorusunu cevaplamak istemiyorlar mesela. Çünkü mantıksız... . “İbadet günü cumartesiden pazar gününe neden değişti? Hangi delil var kitapta?” Öyle net bir cevap yoktu Hristiyanlar icin. “Domuz eti yemek için izin nerede?” sorusuna yine cevap yok!

 

Yalnızlık hissedince sürekli dua ediyordum ve o yalnızlığın verdiği güçle araştırdım sürekli. Ancak araştırdığım tüm kiliseler benim yalnızlık duygumu gidermede hep eksik kaldı. Ancak şu an eşim olan Murat Bey’le tanışınca onda farklı bir şey olduğunu hissetmiştim.

 

Çok edepliydi. İnsanlara karşı nasıl davranacağını, büyüklere nasıl saygılı olacağını çok iyi biliyordu. Bir gün bir gezi sırasında geçirdiğimiz kaza sonrası kullandığım hoş olmayan bir cümle sonrasında beni, “Bu kelimeler sana yakışmıyor, kullanma” diye ikaz etmişti. İlk defa genç birisi bana böyle bir şey söylemişti. Daha önce benim yaşımda hiç kimse beni bu konuda ikaz etmemişti. O zaman dedim ki: “Bu insan yeni tanıştığı bir insana karşı böyle iyilikle muamele ediyorsa daha çok tanısam herhalde daha güzel tavsiyelerde bulunur. Bu kadar küçük bir şey karşısında böyle hassas olan birisi herhalde daha kötü şeylere daha çok düşmandır.” Murat Bey, bu tavrıyla bana büyük bir örnek olmuştu.

 Daha sonra Murat Bey size 40 hadis kitabı getirdi ve bu sözlerin sizi müthiş etkilediğini söylüyorsunuz. Bu kitabı okuduktan sonra düşünce dünyanızda ne gibi değişiklikler oldu acaba?

Müslüman olmadan önce de kitaplar okuyordum. Özellikle özlü sözler çok ilgimi çekiyordu. Değişik kişilere ait sözleri okuyor, üzerinde düşünüyordum. Klasikler içerisinde, mitolojik eserler içerisinde hikmetli sözler arıyordum. Ancak bu sözlerin hiçbiri beni Rabbime yaklaştırmadı. Bu sözlerde her zaman bir eksiklik olurdu. Ama 40 hadisi okuyunca onlarda bir eksiklik bulamadım. Tam olarak doğru, eksik olan hiçbir şey yok. Hem de sadece biri ikisi değil, kırkı da insanı derinden etkiliyor. Her sözde eksik bir şey olduğunu hisseden birisi arka arkaya kırk sözde hiçbir eksik taraf bulamıyor ve her birinde değişik duygular yaşıyor. Bu herhalde normal bir insana ait sözler olamazdı. Bu ancak ilahi kaynaklı ve bir peygambere ait olabilirdi. Ve bu sözler sadece bir insana veya bir topluma da hitap etmiyordu. Evrenseldi. Bütün dünyaya, bütün insanlara hitap ediyordu.

 “Kelime-i Şehadet” çok özel bir cümle... Müslümanların her zaman coşkuyla sık sık dile getirdiği bir cümle... Siz “Kelime-i Şehadet”i ilk söylediğinizde neler hissettiniz?

Daha söylemeden içimden hissettim ben bunu. Allah’ın tek olduğunu ve nasıl inanmam gerektiğini öğrenince bir rahatlık, bir huzur hissettim. Artık doğru yoldayım; bundan sonra yapmam gereken, Allah’a nasıl inanmam gerektiğini öğrenmektir. Nasıl yaşamam gerektiğine dair de bir örnek var. Yani Kelime-i Şehadet’in ikinci bölümü... Hem Allah’ı nasıl bilmem gerektiği, hem de bunu kimden öğreneceğim bu cümlenin içinde... Bu bana büyük bir huzur verdi.

 Müslüman olduktan sonra gerek anneniz gerekse de annenizin çevresinden karşılaştığınız tepkiler ve bu bağlamda sizden geri alınmış bir araba meselesi vardı. Bunlar sizi nasıl etkiledi?

İngilizcede “Acı çekmeden kazanamazsın” diye bir söz vardır. Gençken sporcu olduğum için bunu fiziksel anlamda çokça yaşamıştım ama şimdi manevî olarak yaşıyordum. Tamam, arabam gitmiş olabilir ama kaybetmiyorum ki aslında, kazanıyorum. Maddi bir şeyler kaybediyorum ama manen kazanıyorum. Arabamı kaybediyorum ama Rabb’imi buluyorum. Bu tepkiler benim ruhumu acıtmıştı, çünkü annemden geliyordu. Ama Rabb’im daha önemliydi; Hz. Muhammed (s.a.v.) daha önemli, Müslümanlar daha önemliydi benim için.

 Müslüman olduktan sonra bir Amerikalı olarak Türkiye’de yaşamayı tercih etmenizin sebepleri nelerdir? Herkes Amerika’da yaşamayı tercih ederken siz Türkiye’ye niçin geldiniz?

Müslümanlar arasında, kardeşlerimin arasında olmak, sizin gibi insanlarla tanışmak istedim. Müslüman’ca bir hayatı paylaşmak istedim. Türkiye’de insanlar beni Müslüman olduğum için severler. Ama Amerika’da tam tersi... Benden Müslüman olduğum için nefret edebilirler. Bunu sizin yüzünüze karşı söylemezler belki ama bunu hissedersiniz. Ben kendim için ve çocuklarım için böyle bir ortamda yaşamak istemedim. Ayrıca şu anda dünyada yaşanan kötü ve üzücü şeyler Amerika’nın dış politikasının sebep olduğu şeyler. Buna destek olmak istemediğim için ayrıldım Amerika’dan.

 

Manasına bakarak seçtim bu ismi. Çünkü körü körüne inanmak, düşünmeden kabul etmek çok yanlış bir şey... İslamiyet’i seçince annem bana “sen körü körüne hareket ediyorsun, ne yaptığını bilmiyorsun, nereye gideceğini bilmiyorsun” gibi şeyler söylemişti. Aslında bir bakıma haklıydı; çünkü henüz İslamiyet’in tüm güzelliklerini tanımıyordum, bu bakımdan henüz ne kadar mükemmel bir dini seçtiğimi bilmiyordum. Ben İslamiyet’i araştırarak seçtiğimi, körü körüne inanmadığımı belirtmek amacıyla “gözü açık” manasında olan “Nejla” ismini seçtim.

 İyi bir eğitim almış olmanıza rağmen Amerika dışındaki dünyadan habersizdiniz. Bu, Amerikan toplumu için de geçerli bir durum mu? Eğer öyleyse Amerikalılar dış dünyayı niçin merak etmiyorlar?

Amerika o kadar büyük bir ülke ve rahat bir toplum olunca dünyada olup bitenler insanların ilgisini çekmiyor. Benim gençliğimde halkın sadece yüzde 25’i dış dünya ile alakadardı. Ama 11 Eylül olaylarından sonra durum değişti. Artık Amerikalılar kendi dışında olan dünya ile daha çok ilgileniyorlar. Daha çok araştırıyorlar.  

 11 Eylül olayı, Amerikan halkı üzerinde nasıl bir etki bıraktı? Dünyaya bakış açılarını, İslamiyet’e karşı tavırlarını nasıl değiştirdi?

Amerikan halkı özellikle 11 Eylül olaylarından sonra İslamiyet’i araştırmaya başladı. Halk, 11 Eylül’den sonra camiye gelerek bizden İslamiyet hakkında bilgi istedi. Biz de bu talepler üzerine seminerler ve konferanslar düzenleyerek İslamiyet’i Amerikalılara anlattık. İslamiyet’in temel prensiplerini, adalet anlayışını, temizlik, ibadet, ticaret, anne-babaya saygı anlayışı hakkında bilgiler verdik. Amerikan halkı bu seminerlerden sonra bize “Söyledikleriniz çok güzel şeyler, bunları tasdik ediyoruz.” derler ama çoğu İslamiyeti kabul etmezdi. Çünkü kendilerine örnek alabilecekleri bir Müslüman ülke yok... “Madem İslamiyet bu kadar güzel bir din, niçin Müslümanlar birbirine zulüm yapıyorlar?” derlerdi. Dünyadaki Müslüman ülkeler arasında maalesef gelişmiş, halkına ve ondan sonra tüm dünyaya adalet getirmiş örnek bir ülke yok.

 Yani, Hıristiyanlar İslamiyet’i beğeniyorlar ama karşılarında gelişmiş örnek bir İslam ülkesi olmadığı için Müslümanlığa karşı iyi niyet beslediklerini belli etmiyorlar, öyle mi? 

Evet, bazıları anlattıklarımızdan etkileniyor ama kendilerine bir model bulamadıkları için maalesef Müslümanlara sıcak bakamıyorlar. Eğer biz Müslümanlar İslamiyet’i hakkıyla yaşayıp modeller oluşturabilseydik, örnek toplum ve devletler oluşturabilseydik Hıristiyanlar Müslüman olmaya daha meyilli olurlardı. Ben de eşimi tanıyıp onun nezdinde örnek bir Müslüman gördükten sonra İslamiyet’i kabul ettim.

 

Belki Müslümanlar rahatlarını terk etmek istemiyorlar. Çünkü örnek olmak, model olmak için çok çalışmak gerek. Örnek olabilmek için Peygamberce bir hayatı yaşamak gerek...

 
 

 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1928196 ziyaretçi (4221574 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol