Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Yargıyı Yönlendirme
 











h.gulerce@zaman.com.tr  
Adalet terazisini tutan kadının gözlerini kapatın...


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) açıkça bir şaibe altına girdi. Ergenekon davası savcılarının ve hâkimlerinin değiştirilmesi için ısrar edilmesi, Kurul'u kilitledi. Demokratikleşme konusunda yüksek yargıda görülen direncin, bir başka örneği ile karşı karşıyayız. Neden böyle oluyor?
Türkiye'de sadece sivil irade üzerinde değil, yargı üzerinde de açık bir askerî vesayet vardır. CHP Genel Başkanı Sayın Baykal itiraz ediyor ama 28 Şubat sürecinde olanları bir daha hatırlayalım.
10 Haziran 1997'de, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerine, otobüslere bindirilerek götürüldükleri Genelkurmay'ın konferans salonunda, topluca brifing verildi. Çoğunun gönüllü, kimisinin de, darbe olursa üyelikten alınma endişesi ile katıldığı 250 Yargıtay üyesinden, sadece 5'i o brifinge gitmedi. İlkine katılamayan bazı üyeler, dönemin Yargıtay Başkanı Müfit Utku'dan ricada bulunarak yeni bir brifing düzenlenmesini istedi. Utku, Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ile görüşerek, Yargıtay daire başkanları, üyeler, tetkik hâkimleri ve savcılar için, iki gün sonra özel bir brifing verilmesini sağladı.
Brifingde o dönemde görevde olan başbakan ve bakanlara ağır suçlamalar yöneltildi. "Cumhuriyet tehlikede, baktığınız davalarda dikkatli olun, rejimi ve laikliği koruyun, kararlarınızı buna göre verin" mesajı iletildi. Yüksek yargı mensupları, brifing bittikten sonra, konuşma yapan komutanları dakikalarca ayakta alkışladı. (Detaylı bilgi için emekli Yargıtay üyesi Dr. Ekrem Serim'in 27 Şubat 2006'da Zaman gazetesinde yer alan ifadelerine bakılabilir.) Bu manevî baskı havasının, tesirlerini devam ettirmediğini söylemek zordur.
Her askerî darbenin ardından, vesayet rejiminin devamı için Anayasa'da, yargıda emniyet supapları oluşturuldu. Aslında yargıyı, temelde adalet anlayışını yaralayan/sakatlayan yapı, tek parti döneminden beri sisteme hâkim olan ideolojik yaklaşımın sonucudur. Devlet partisi CHP'den tutun da, kendini statükonun muhafızlarından biri gibi gören bazı işadamlarına, sendikalara, barolar birliğine, medya patronlarına, üniversitelere kadar ayrıcalıklı elit tabaka, kendine, demokrasinin vermediği bir misyon biçiyor: "Ülkenin, vatanın, rejimin, Cumhuriyet'in asıl sahibi biziz. Aslolan, vatandaş değil, devlettir. Devletin menfaatlerinin ne olduğunu biz biliriz ve onları korumaya kararlıyız." İşte Türkiye'de yargı zihniyetini siyasallaştıran ve ideolojik kalıba sokan düşünce budur. Ve bu zihniyet, bugün AB üyeliğimizin, demokratikleşmemizin önündeki en büyük engeldir. Hâkimler, devlet ideolojisinin savunucusu oldukları sürece yargı "kapalı bir kast sistemi" olmaya mahkûmdur. Yargının tarafsızlığını anlatma adına, adaletin sembolü olan kadının gözleri kapalıdır. Türkiye'de ise kapalı değildir. Yargı, tarafları görmektedir. Ve taraflardan biri, devletin adamları ise, "iyi çocuklar" ise terazi kefesi onlardan yana ağır basmaktadır. Bunun sonu, yürütmenin yerini, yargının almasıdır. Yani, hâkimler hükümeti (jüristokrasi)dir.
Anayasa hükümlerine rağmen, yargı organlarının; kendileri için yeni yetki sahaları açtıklarını, bunu da meşrulaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Danıştay'ın birçok kararı, yürütmenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde tezahür ediyor. Anayasa Mahkemesi, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hükümler tesis eden kararlar alıyor.
Ergenekon Davası, toplumun şuurlanmasını, demokratikleşme talebini artırdıkça, tartışma alevlenmekte, kutuplaşma ve gerilim tırmanmaktadır. Türkiye, bir yandan uluslararası alanda güçlü bir devlet haline gelirken, bir yandan içeride çelmelenme tehlikesi altına girmiş bulunuyor. Demokratikleşmenin çelmelenmesi, Türkiye için en büyük zaafı oluşturur. Siyasî istikrar da, ekonomik istikrar da şu anda bıçak sırtında gidiyor.
Hükümetin ve ona demokratikleşme konusunda destek verenlerin kararlılığı olmasa, çelmeyi çoktan yemiştik...
17 Temmuz 2009, Cuma
Reşat Petek: Ergenekon, ikinci Şemdinli olmasın  
Eski cumhuriyet başsavcısı Reşat Petek, KCK ve Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların 3 yıllık görev süreleri dolmadan soruşturmadan alınamayacağını söyledi.
 
 
Bu iki davanın da Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından büyük bir önem taşıdığını kaydeden Petek, aksi bir durumun olması halinde demokratikleşme adımlarının darbe alacağına dikkat çekti. Sacit Kayasu ile Şemdinli davası savcısı Ferhat Sarıkaya'yı örnek gösteren Sarıkaya, "Bu işlemler ortadayken terör savcılarının görev yerlerinin değiştirilmesi ya da gönderilmesi endişe uyandırıyor. Soruşturmayı yapan savcılar aynı zamanda özel yetkili hakimlerdir. Bunlar görev süresi dolmadan alınmalı." dedi.
HSYK'nın kararına yargı yolunun kapalı olduğunu hatırlatan Petek, konuşmasına şöyle devam etti: "HSYK'nın geçmişte hukuka aykırı işlemleri bariz olduğu için doğrusu güven duyamıyoruz. Sacit Kayasu, AİHM'ye kararı getirdi. Ancak görevine iade edilmedi. Ferhat Sarıkaya, aynı durumla karşı karşıya geldi. Bu işlemler ortadayken terör savcılarının görev yerlerinin değiştirilmesi ya da gönderilmesi endişe uyandırıyor. Soruşturmayı yapan savcılar aynı zamanda özel yetkili hakimlerdir. Bunların, görev süresi dolmadan alınmaması gerekir. HSYK'nın yaptığı yargı kararı değildir, idari bir karardır." HSYK'nın savcıları değiştirmesi halinde YARSAV'ın yargı içinde ne kadar etkili olduğunun gözler önüne serileceğini açıklayan Petek, "HSYK'yı insafa, hukuka ve saygıya davet ediyorum. Aksi halde kendileri de tarih önünde yargılanacaktır." dedi.
Kanadoğlu: Ergenekon Şemdinli gibi olmaya mahkûm
Hakim ve savcıların kanunsuz şekilde değiştirilmesi girişimi akıllara Şemdinli davasını getiriyor. Bu davada görev yapan savcıların değiştirilmesi görüşü daha önce dile getirilmişti. YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, çok sayıda savcı atanmasını istemişti. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da Ocak 2009'da savcıların sayısının HSYK'dan destek alınarak 40'a yükseltilmesi gerektiğini savunmuştu. Kanadoğlu, Almanya'da yaptığı konuşmada ise, "Ergenekon soruşturması Şemdinli gibi olmaya mahkum." demişti. ZAMAN
BAYRAM KAYA İSTANBUL



Son dakika operasyonuna hukukçulardan sert tepki  
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) alternatif kararname hazırlamasına hukukçular sert tepki gösterdi. Hukukçuların konuya ilişkin görüşleri şöyle:
 
 
AVUKAT ERGİN CİNMEN: HSYK'nın yapısı ve yargı bağımsızlığıyla kesişen yanlarıyla ilgili çok şey konuşuldu. Böylesi bir dönemde bu önemli soruşturmaları yürüten savcıların görev yerlerinin değişimi endişe uyandıracaktır. Önemli soruşturmalarla ilgili bu savcılar bilgi sahibidirler, kanıtlarla doğrudan temas etmişlerdir. Tanık ve sanıkları dinlemişlerdir. Onların yerine gelecek savcıların aynı derinlikte soruşturmaları yürütebilmeleri zordur. Önemli soruşturmaları yürüten savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi toplumda istifhama neden olacaktır.
EMEKLİ ASKERÎ HAKİM ALBAY ÜMİT KARDAŞ: Şemdinli davasında Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenler endişelerimizi artırıyor. HSYK o dönem Genelkurmay'ın açıklamalarına uygun olarak davrandı. Ergenekon'la ilgili çabalar hep var oldu. Ergenekon gibi davada savcının, hakimin değiştirilmesi o davayı sabote etmektir. Kritik davaların hakim ve savcıları olağanüstü bir durum olmadıktan sonra değiştirilmemelidir. Faili meçhullerle ilgili, Albay Temizöz'ün davasına bakan savcının da aynı gerekçeyle, davanın selameti açısından değiştirilmemesi lazım.
ESKİ CUMHURİYET SAVCISI GÜLTEKİN AVCI: Ergenekon'un soruşturmasının tüm kanıtlarına hakim olabilmek ciddi süre gerektiriyor. Yeni savcı atama gibi bir düşünce adaletle, HSYK'nın normal işleyişiyle açıklanacak bir durum değil. Kararnameyi uzatmanın gereği yok, neticede Ergenekon savcıları ve Köksal Şengün'le ilgili değişiklik düşünülüyorsa bile isimleri kararnameden çıkarılır. Ana kararname çıkarılmalı. Ergenekon ve KCK soruşturmasını yürüten savcıların değiştirilmesinin istenmesi bir bağlantısı mı var diye tereddüt doğuruyor. HSYK'nın yargılama sürerken değişime gitmesi, yargının milletin maşeri vicdanındaki prestijini sıfıra indirecektir. Böyle bir şeye tevessül edilmesi HSYK'nın tarafsızlığıyla bağdaşmıyor. Hiçbir suretle açıklayamazlar. Yer değiştirme, meslekten ihracın bir altı cezadır. ZAMAN
 






 

Dün ulaştığımız bazı bilgiler, bize ‘pes doğrusu’ dedirtti. Bu kadar cüretkar olacaklarını hiç beklemiyorduk. Estergon Kalesi gibi Ergenekon çıkışını kapatmış durumdalar. Neredeyse ölümüne savunuyorlar. Sanki Majino Hattı oluşturmuşlar.

Hikayenin gerisi ve direnç noktaları, HSYK üyelerinin asıl derdinin farklı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, tek başlarına hareket etmedikleri, rap rap seslerinden cesaret buldukları izlenimi doğuyor.

Arkalarında ‘güçlü’ bir irade olmadan böylesine bir savunma hattında dizilmeleri, başka türlü nasıl açıklanır, izahı zordur.

2009 yılı yaz kararnamesi taslağı, 2461 sayılı yasa gereği Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce hazırlanarak 15 Haziran’da HSYK üyelerine dağıtıldı. Aynı kanunun ikinci fıkrası gereği, bu taslak metin üzerindeki incelemelerin 1 ay içinde sonuçlandırılması gerekiyor.

HSYK üyelerinin taslak üzerindeki incelemelerini tamamlamasının ardından 6 Temmuz’da heyet halindeki görüşmelere geçildi. Üç aşağı beş yukarı taslakta uzlaşma sağlandı, imza aşamasına gelindi.

Ne olduysa o aşamada oldu.

HSYK’da bazı üyeler, 13 Temmuz günü akşam saatlerinde bir araya gelerek, ‘korsan’ taslak hazırladılar. Çünkü yasada çok açık hüküm var. Taslak metin bakanlık personel birimi tarafından hazırlanır.

Ayrıca, bir anda ne değişti de uzlaşma aşamasındaki taslak metinden vazgeçip yeni bir taslak metin hazırlandı.

İşin garip tarafı, bazı HSYK üyelerinin hazırladığı taslak metinde, tam bir kıyım var. İki gündür yazıyoruz, meğer yazdıklarımızla sınırlı değilmiş. Görevden alınmak istenenler arasında Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların yanı sıra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve yardımcısı Turan Çolakkadı da var.

Zaten Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Fikret Seçen ilk sıralarda.

Ergenekon’daki hakim furyası da davanın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengül ve yardımcısından ibaret değilmiş. Tutuklama kararı veren veya tahliye taleplerini reddeden hakimlerin görevden alınması isteniyor.

Durun, bitmedi.

Şırnak’taki kazılarla ilgili soruşturma talimatı veren ve Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’un tutuklanması yolunu açan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak da HSYK üyelerinin kara listesinde. ‘Gidecek’ diyorlar.

Bir sürpriz daha...

Hakkında 9 ayrı müebbet hapis cezası istenen Cemal Temizöz’le ilgili iddianameyi hazırlayan Savcı Ergun Tokgöz ile iddianameyi kabul eden Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Menderes Yılmaz da listede.

HSYK’nın kara listesine, KCK operasyonunda görev alan özel yetkili 5 savcıyla İzmir’de ‘süper savcı’ diye bilinen Savcı Murat Gök’ü de ekleyin.

Fotoğraf bu.

İyi niyetten izler görüyor musunuz? Hukuk kuralları içinde izah edebiliyor musunuz? Bu kadar ısrarcı olmayı neyle açıklıyorsunuz?

Makul cevabınız varsa, buyurun...
Müdürümün Ankara’da abisi varmış

Akyazı’daki çete operasyonuyla ilgili yazıdan sonra fazlaca tepki aldım. Aralarında ‘Dikkat et seni kovmasınlar’ diyenler vardı. Söylemem gerekir, nasıl hayata pamuk ipliğiyle bağlıysak, işyerine de öyle bağlı olduğumu düşünürüm. Ömür boyu çalışacak gibi işimi yaparım, yarın kovulacak gibi valizimi hazır tutarım.

Ayrıca, kariyerim Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’a kaldıysa basın kartımı yırtar atarım.

Bu arada bazı dostların sitemiyle karşılaştım. AK Parti Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım ve Akyazı Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı’ya haksızlık ettiğimi düşünüyorlar. Böyle bir algının nasıl oluştuğuna pek anlam veremedim.

Çünkü, yazımın hiçbir yerinde vekil veya başkanı suçlayıcı ifade yoktu.

Cevap beklediğim soru gayet basit: Ortada bir çete operasyonu ve köstebek iddiası varsa, gerçeğin açığın çıkarılması için operasyonu yöneten müdürleri mi görevden alırsınız, suçlanan müdürü mü?

Hakkında iddia bulunan müdür yerinde kalacak, operasyon müdürleri gidecek, sonra bana hak ve hukuktan bahsedeceksiniz. Bunu ancak külahıma anlatırsınız.

Efendim, görevden alınan müdür Antepli, Şamil de Antepli, onu koruyor! Canım benim, ne de akıllısın öyle! Bu zekanla seni nasıl milletvekili yaptılar, sormak lazım genel başkana. Ergenekoncular içinde Antepli de var, onlar ne olacak? Ne diyeceğiz onlara?

Bir de ‘Müdürün Ankara’da abisi var, gücün yetmez. Abisi ona uygun bir müfettiş de gönderdi’ diyenler oldu. Kimseyle güç tartısına çıkmadım, garibin tekiyim, haddimi bilirim, ama abisini duydum.

Dindar geçiniyor, lakin beli kıvrak, ayakları hayli hareketli.

Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan Yalçın Küçük’le kankadır. Ergenekon sanığı Emin Gürses, tutuklanmadan önce yanından çıkmazdı.

Müdürümün Ankara’daki ağabeyi böyle biridir. Yardımını esirgemeyebilir. Unutmayın, bir de yukarıdakinin hesabı var.

Ergenekon’a suyolu olur mu?

HSYK yüzünden Alperenlere eğilemedim. Biz kalem oynatana kadar Alperen Ocakları ile İdil Biret, barış çubuğu tüttürdüler bile.

Hukuka ve özgürlüklere inanan hiç kimse, Topkapı’daki İdil Biret konserine yönelik Alperen protestosunu savunamaz. Belki ‘şaraplı davetiye’, ağır veya hafif kategoride ‘tahrik’ nedeni sayılabilir. Öyle kabul edilse bile sadece cezayı azaltır, suç veya kabahati ortadan kaldırmaz.

Hukuk ve özgürlükler açısından sorunun reel tarafı böyledir, ama bir de toplumsal pratiğin kazandırdığı hayati tecrübe var.

Dikkat edilmesi gereken nokta, sorunun varlığını sorgularken parçası haline gelme tehlikesidir. Ortada yangın varsa, üstlenilmesi gereken rol, itfaiyeci rolüdür. ‘Körük’ olursanız, ‘katalizör’ görevi üstlenirsiniz.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın ‘ilkel yaratıklar’ ifadesi, böyledir. ‘Hadi Alperenler Hüseyin Üzmez’i protesto edin’ çağrısında bulunmak gibi...

Yangına körükle gitmek, sadece alevleri harlatır.

Zaten Ergenekon’un muradı da böyledir. Değirmenine su taşıyacak adam arıyor. 12 Haziran tarihli köşemde bu tehlikeye dikkat çekmiştim, hatırlarsanız. Alperen Ocakları, şu anda Ergenekon’un en önemli ‘oyun sahası’ konumunda.

O nedenle ‘biraz sabır’ diyorum. Kırmadan, dökmeden onaralım, kazanalım bu gençleri.
Şamil Tayyar - Star
stayyar@stargazete.com






 

Yazıya başlık olan konuyla ilgili ayrıntıları aşağıda vereceğim. Ama önce bu köşenin müdavimleri için bir hatırlatma gerekiyor.
Bugün aslında yazı günüm değil. Bu köşede yazılarımı Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri yazıyorum. Üstelik bugün bu köşede 400. yazım.
Yazı periyodu dışına bu ikinci çıkışım. İlkinde, AK Parti grubunda 24 Nisan 2007 tarihinde Sayın Abdullah Gül’ün Çankaya için adaylığının açıklanmasından birkaç dakika sonra sabah giren yazımı değiştirmiş ve “Gül, görevi sonra Erdoğan’a devredecek...” başlıklı yazı kaleme almıştım. Aynı düşüncemi koruyorum.
Sayın Gül’ün ikinci dönem büyük ihtimalle aday olmayacağını, Sayın Erdoğan ile yer değiştireceğini düşünüyorum. Sayın Erdoğan’ın Çankaya’daki varlığı ile ilgili gerek iç, gerekse de uluslararası dengeler ve kabullerin birkaç yıl öncesine oranla çok daha fazla içselleştirilmiş olduğu kanaatindeyim. En azından genel görüntü öyle.
Gelelim bugün apar topar elimize kalem almamıza neden olan konuya.
Darbeci askerlere sivil yargı yolunu açan düzenlemenin iptali ve yürütmesinin durdurulmasına ilişkin dava dilekçesinin Anayasa Mahkemesi’ne verilmesinden önce kameralar karşısına geçen CHP lideri Deniz Baykal’ın konuşmasını izlerken hayretler içinde kaldım. Sayın Baykal ile acaba aynı ülkede mi yaşıyoruz diye düşünmeden edemedim. Öyle örnekler verdi ki, kulaklarıma inanamadım.
Aslında bu konudaki CHP zihniyetini yansıtan en önemli tespiti CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol yaptı. Aslında ağzından kaçırdı demek daha doğru olurdu.
Kemal Anadol, AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga’nın, "CHP’nin açacağı dava, Türkiye’yi Avrupa’nın gözünde küçük düşürecektir" yönündeki sözlerinin basın mensupları tarafından kendisine hatırlatılması üzerine mahkeme kapısında şunları söylemiş: “Sayın Özdalga kaçtığımız yere kadar kovalayacağını belirtiyor. Ben şimdi ona söylüyorum. Talat Aydemir ve Fethi Gürcan darbe yaptıkları için askeri Mahkemede yargılandılar ve idama mahkum oldular. İdam kararını veren babası Numan Özdalga’ydı. Askeri mahkemenin duruşma yargıcıydı. Haluk Özdalga, babasıyla iftihar mı ediyor, babasından utanıyor mu, evvela onun hesabını versin."
Bu ne itiraftır böyle...
Darbeye yeltenenlere idam cezasını öngören yasa hükmünü bir suç girişimi karşısında mahkemede hükme bağladığı için bir yargıç neden utansın? Darbeye yeltenenler utanmayacak da, yasayı uygulayan hakim mi utanacak? Demek ki CHP, darbecilerin her ne şart altında olursa olsun yargılanmalarına kökten karşı demek ki...
Artık bu itiraftan sonra CHP neden Ergenekon’a sakip çıkıyor sorusuna cevap  aramaya gerek kalmadı. Aynı düşünceyi paylaşanlarla kolkolalar demek ki..
Kaldı ki daha önce benzer bir konuyu “Hapşırana idam cezası...” başlıklı bir yazı ile köşeme taşımış ve şu örneği vermiştim:
“6 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi’ne başkan seçilen Ahmet Necdet Sezer’in göreve başladığı günlerde kendisine hayırlı olsun ziyaretine gidenler arasında, o zamanlar program yaptığım televizyon kanalının genel müdürü de vardı. Sayın Sezer o gün ziyaretçilere, mahkemenin aldığı kararların kimi zaman kamuoyunda tartışıldığını, ama neticede mahkemenin, yürürlükteki yasalara göre karar verdiğini anlatır. Hatta konuyla ilgili bir örnek verir. “Eğer yasalar hapşıran bir kişinin cezasının idam olduğunu yazıyorsa, yargıya düşen bunu tartışmak değil, hapşırdığı iddiasıyla önüne gelen zanlı hakkında yasanın öngördüğü cezayı vermektir. Eğer böyle olması istenmiyorsa, yapılması gereken yargıyı eleştirmek değil, yasalarda gerekli düzenlemeyi yapmaktır. O görev de yargıya değil, yasama organına aittir” der.
Sonradan cumhurbaşkanı seçilen ve CHP ile sürekli dirsek halinde olan Sayın Sezer’in o günkü düşünceleri böyle...
Demek ki Meclis yasa çıkarır, icra makamı olan kurumlar ve hakimler yasaları uygular. CHP ise Meclis’i ve sistemi kilitlemek için mahkemeleri demoklesin kılıcı gibi kullanma eğiliminde...
Kemal Anadolu dün Anayasa Mahkemesi çıkışında, bu yasama döneminde tam 33 kez Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını söyledi ki, yasama döneminin en fazla 10 ay sürdüğü düşünülürse, ayda 3 kez mahkeme kapısını aşındırmışlar demektir bu. Sormazlar mı insana, kankalığınız yasalarla mı, yoksa hakimler mi diye?
Son olarak önemli bir ayrıntı daha...
Sayın Baykal hitabet yeteneği muhteşem olan bir siyasi hatip. Fakat dün kendisini ilk defa, yazılı metne bağlı olarak düşüncelerini izah etmeye çalışırken gördüm. Darbeci askerlere sivil yargı yolunu açan düzenlemenin iptaline ilişkin dava dilekçesinin Anayasa Mahkemesi’ne verilmesinden önce kameralar karşısına geçtiğinde öylesine akla ziyan laflar etti ki, bunları o mu söylüyor diye düşünmeden edemedim.
Siyasal iletişim dilinde bunun anlamı şu: Zihnindeki gerçek düşünceleri ile kağıtta yazılı olanlar birebir örtüşmediği için, başını kağıttan kaldırdığında gerçek düşüncelerini ağzından kaçırma endişesi...
Daha doğrusu, önündeki metnin kendisi tarafından hazırlanmadığı, sanki sipariş üzerine okunduğu gibi zehaba kapıldım. TSK’nın web sayfasındaki basın açıklamalarını andıran bir metindi.
CHP’nin web sayfasından alıntılayarak birkaç sözünü aktarayım:
“2002 seçimlerini AKP kazanmadı mı? Askerler seçim sonucunu mu değiştirdi? Yasaklı Sayın Erdoğan’ın tek maddelik kişiye özel yasal ile başbakan olmasının önü açıldı. Bu sürece askerler müdahale mi etti? Başbakanlığına karşı mı çıktılar? AKP istediği her yasayı çıkarmadı mı? Başbakan istediğini bakan, istediğini müsteşar, istediğini genel müdür yapmadı mı? Kendi deyimiyle 'kardeşi Abdullah'ı cumhurbaşkanı seçtirmedi mi? Buna mı müdahale etti askerler? Askerler hangi konularda siyasi iktidarı vesayeti altına aldı?”
Bu sözler karşısında sadece pes diyorum.
Lütfen TSK’ya haksızlık etmeyelim. Bu tür siyasetçiler olduğu sürece siyasete bundan daha fazla müdahil olmayan askere sabrından dolayı ancak şapka çıkarılır.
Yazıyı Kenan Evren Paşa’nın sözleri ile bağlayalım: “Eğer Baykal darbelere karşı çok duyarlıysa, önce 27 Mayıs'ı sorgulasın... O darbeye hala alkış tuttuğunu unutmasın...”
Bırakın gerilim hissetmeyi... Çok komik günler geçiriyoruz. Gülün biraz.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY � Haber7
yazaramesaj@gmail.com





 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1928473 ziyaretçi (4221896 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol