Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  ABUZER. AYDIN. DÜN BUGÜN
 



















MalatyaTime yazarlarında Ebuzer Aydın,
Milli Görüş'ün dünü ve bugününü anlatan

''Her devrim kendi çocuklarını yer!...

' başlıklı yazısında çarpıcı ifadeler yer aldı.
İşte Aydın'ın söz konusu yazısı:


Bir avuç müslümandık biz.
Değişik çatılar altında toplanır,
ilim öğrenir,
öğrendiklerimizi öğretirdik.

Herkes birbirini tanır,
sıkıntılar paylaşılır, birlikte ağlar, birilikte güler ve birlikte sevinirdik.

İyilikte birbirimizle yarışırdık.
Farklılıklarımız vardı.

Herkesin kendine göre doğruları ve yanlışları vardı.
Bazen doğru bildikleri yanlış olabilirdi.

 


Ama ard niyet,
bilerek yanlışa sapma yoktu.

 


Birazcık taassup olsa da, olacak o kadar, beş parmağın beşi bir değil derdik. Cuma namazını kılmayanlar, partiye oy vermenin sakıncalı olduğunu söyleyenler, hatta küfrüne fetva verenler vardı.

 

Kısacası birçok yanlış vardı ama büyük bir islami hassasiyet içerisinde nesil yetişiyordu.

İslam dairesi içerisinde biz bir aileydik.

 


Her mesele kendi içerisinde değerlendiriliyor, doğru ya da yanlış, her biri bir sonucu kabul ediyordu. Cemaatler vardı. Hatalarıyla kusurlarıyla birlikte tohumlar ekerlerdi. Rengârenk, pırıl pırıl, yetişen cıvıl cıvıl bir nesil vardı. Fatiha suresini yeni öğrenenler, çocuklara, ya da bilmeyenlere öğretmeye giderlerdi. Gecenin geç saatlerinde sohbet yerlerinden bölük bölük çıkıp evlere yayan giderdik. İnsanların yüzünde tatlı bir tebessüm, kalplerinde iman, dudaklarında duâ, ellerinde okumak için kitaplar vardı.

Çay ocaklarımız vardı. Gölgesinde İslami Hareketlerin yeşerdiği, imanlı nesillerin yetiştiği, cemaatlerin cem olduğu yerlerdi!.

Kitapevlerimiz vardı. Seyyid Kutup'ların, Hasan Elbenna'ların, Abdullah Azzam'ların, cihad alimlerinin ve hareket liderlerinin kitaplarını satar, okumak için ödünç verirlerdi!.

Konferanslarımız vardı, altı ayda veya yılda bir verilen. Her yer tıklım tıklım dolar, şenlik havasında, genç ihtiyar, kadın erkek iştirak eder, ertesi gün birbirimize anlatırdık.

Pikniklerimiz vardı en çok sevdiğimiz. Peynir ekmek ile karnımızı doyurduğumuz, hele bir de yanında karpuz da varsa, daha ne olsun ki!.

Dersler yapardık.

Yüzlerce insan cemaatle namaz kılardık. Savaş oyunları oynar,

akşama cepheden dönmüş gibi sevinçle evlerimize dağılırdık.

Sohbetlerimiz vardı, her seferinde bir evde yaptığımız. Yeni kardeşlerimizin anlattıklarını dinler, okuyacağımız yeni kitapların isimlerini alır, nereden temin edeceğimizi öğrenirdik!.

Ramazan ayımız vardı ibadetle geçirdiğimiz, her akşam bir eve iftara gittiğimiz. İftarda çorba varsa, çoğumuzun o yıl içtiği ilk çorba olurdu belki. Sevinirdik sıcak yemeklere. Bulamazdık o tadı asla başka yemeklerde.

Dergilerimiz vardı ayda bir çıkan. Özenle hazırlanmış her bir sayıyı, aynı hassasiyetle okurduk. Bizler için ölçüydü. Öğrendiklerimizi hayatımıza tatbik eder, birbirimize anlatırdık.

Çıkıp abone yapardık. Parası olmayanlara bedava götürür okuturduk. Bir dergi, bizde bin derdi defederdi. Yaralarımıza merhem olurdu. İsmini duyup göremediklerimizi o siyah beyaz sayfalarda okurduk. Onlar ne bizi okur, ne de bilirlerdi!.

Videolarımız vardı. Sırtımıza alır, yeni gelmiş sohbet kasetini götürürdük. Şevki Yılmaz, Hasan Damar, Hasan Hüseyin Ceylan, İbrahim Halil Çelik, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve adını sayamadığım dava adamlarının, milli adamların sohbetlerini seyrederdik. Konferans verip kaseti olmayanlar vardı.

Kameralar yoktu ki kaydedip başka illere göndersinler. Bu nedenle konferanslar düzenlerdik. Siyaset meclislerimiz vardı. İslam âlemini konuşurduk. Türkiye'yi konuşurduk. Afganistan'ı, More'yi, Eritre'yi konuşurduk. Hama'yı, Halepçe'yi konuşurduk.

Kan beynimize sıçrar, kalkar iki rekât gece namazı kılar,
Allah'tan sabır ve yardım dilerdik…

Fakirdik, arabalarımız yoktu. Çoğu zaman belediye otobüsüne binecek paramız da yoktu.

Soğukta giyecek elbisemiz olmazdı, yine de üşümezdik.

Dengeli beslenmez ama yine de hastalanmazdık.

Ayakkabılarımızın altı delikti ama ayağımız su almazdı.
Ütümüz yoktu ama ütüsüz okula gitmezdik. Ceketimiz bir taneydi ama arkadaşlarımızla becayiş yapar değişik değişik giyinirdik.

Aç kalırdık ama tok sallanır, kimse bilmezdi açlığımızı. Birisine bir şey vermek için uğraşırdık veremezdik.

Başkasına verin, benim ihtiyacım yok derdi.

Soğuktan evlerimizin bütün ampulleri patlardı ama yine de biz ödevlerimizi yapardık.

Bazen canımız çay çekerdi. Dört kişi aramızda para toplar, toplamı sadece 250 gram şekere yeterdi.
O şekeri almak için dükkâna girerdik…
250 kilo mu!?. Hayır, 250 gram deyince,

Burası toptancı dükkânı dediğinde farkına varırdık yokluktan dalgınlığımızı, ama hissettirmezdik.

Bugünkü aynı sokaklarımız vardı yürüdüğümüz!. Ama bir bayanın yürüdüğü kaldırımda yürümezdik.

Biri görse, yanlış anlasa, yada dönüp bize baksa acaba ne derdik!?.

Mesafeyi en az yüz metre tutardık.
Haya vardı, iman vardı, ahlak vardı, tesettür vardı, şeref namus vardı.

Kimse kimseye yanlış yapamazdı. Pantolonlu kızlar yoktu.

Muz gibi giyinmiş streçli ama
saçı örtülü süslümanlar da yoktu.

Dışarıda mantosuz, çarşafsız kadın dolaşmazdı. Dış giysiler genişti kadınların uzuvları belli olmazdı. Başörtüleri yakalarının üzerinden aşağıya sarkıktı göğüsleri belli olmazdı. Hiçbir kadın elinde veya koltuğunun altında bir şey olmadan sokağa çıkmaz, deli dana ve erkekler gibi yürümez, ortalıkta gezmezdi.

Kimse kahvehanelere girmezdi. Nargile mi!?. Haramdı, zaten yoktu, bulunmazdı. Tavla mı dediniz!?. Allah Kuran'da zarı haram etmişti, kumar demişti. Daha diğer kumar oyunları buna kıyasen haramdı, kimse oynamazdı.

Çay bahçelerinde kâğıt oynamak yoktu. Bir yerde kâğıt oynanıyorsa oraya kimse girmezdi.


Tanımadığımız bakkaldan peynir alırken,
önce bira var mı!? diye sorar, yok deyince de, o zaman şu kadar peynir ver derdik.

Kısacası o günler böyleydik.


Ya o gün müslüman değilmişiz,
ya da bugün dinle alakamız kalmamıştır.



Yetişmiş nesiller,
Dünyayı idare etmeye talip gençler vardı.

Bugün sanki asitle erittik bitti.

Siyaset hırsıyla koltuk kapma yarışında her değerimizi kaybettik.
Zirveye çıktık ama,
savunduğumuz davayı aşağıda derede bıraktık.


Yetişen neslin üzerine basa basa, onları kullana kullana siyasette yer edindik. Zehirleninceye kadar zıkkımlandık.

Harama battık. Bankalara bulaşıp faiz yedik. Kumarın her çeşidini oynadık. Dumanın her çeşidini çektik. Sevgililerimizle hem hal olduk. Kamu mallarıyla göbeklerimiz şişti. Sohbetleri unuttuk. Kitap okumayı bıraktık. Namazlarımızı kılmaz olduk. Kurandan habersiz kaldık. Sünnet ile dalga geçtik.

Dava neslini perişan ettik.

Kadını ulu orta çıplak ettik, soyup soğana çevirdik. Onur, şeref ve görünmeyen yerini bırakmadık.

Erkekleştirdik.

Sonra ne erkek oldu, ne de tekrar kadına döndü!.

Modayı tesettür yaptık. Sokaklarda kapalısı varken açık kadınlara kimse bakmaz oldu. Çıtır demeye başladık.

Tesettürü asrısaadete gömdük.

Eski islami sohbetlerin yerini şirketler aldı. Helal ve haramı ayırt edemez olduk.

Dün bizim olmayan her şey bugün bizim oldu.
Ama sahip olduğumuz her şeyimizi kaybettik.
Tel tel dökülmeye başladık.


Kalanlar da sırayla dökülecek. Sonbahar mevsimini yaşıyoruz. Yapraklar sararmış, üşüyen yere düşüyor. Köklerimizi çürüttük.

Bir anda kavağın yirmi yılda geldiği yere
sarmaşık gibi birkaç ayda geldik.
Ama ilk soğukta öldük…


Hiç bir şeye sahip olmadığımız zaman, her şeye sahipmişiz. Her şeye sahip olduğumuz zaman ise, hiçbir şeye sahip olmadığımızı gördük.

Yasaklar varken dindar ve müslümandık.
Yasaklar kalkınca her şeyi yapma özgürlüğüne kavuştuk.

Başörtüsüne özgürlük diyorduk ya!.


Bugün gördük ki bu özgürlük;
başı örtülü olarak her şeyi yapma özgürlüğüymüş!. Konserlerde erkeklerin omzuna çıkan, bir süre önce parklarda, şimdi ise kafelerde ve her yerde erkeklerle öpüşen başı örtülü kıçı açık kızlarımız oldu.


Nargile salonlarında kendi boyundan uzun hortumlarla dumanı tüttüren ahlaksızlarımız oldu.

Evlenmeden önce her haltı yapan, sonra da bir enayinin üzerinde kalmak için orasını burasını diktiren kızlarımız oldu.

Bu zamanda aileye rastlayan varsa bana da söylesin. Baba nedir!?. Anne nedir!?. Aile nedir!?. Aile reisi kimdir!?. Nikah Nedir!?. Boşanmak nedir!?. Kız istemek nedir!?. Gelin almak nedir!?.

Temeline dinamit konulmuş,

dağıtılmış, yasalarla, zulümlerle, Avrupa birliği kriterleri doğrultusunda neden kurulduğu hala bilinmeyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yerle bir edilmiş,


elimizde kalan son kale aile de fethedilmiştir.

Kadın 155'i arayıp kocam bana şiddet uyguluyor dediği an polis en geç 20 dakika içerisinde yetişmek zorundadır.
Hayati tehlikem var dediği anda ise, kocayı daha görmeden altı ay evden uzaklaştırma cezası verilmektedir.

Bir gün koca polisi arayarak eşim evine sevgilisini almış yetişin dediğinde, polis eve gelince kadın; Kocamın uzaklaştırması var davacıyım, derhal tutuklayın ve götürün demesi üzerine kelepçe yiyen kocalar gördük!...

Sonunda gördük ki; Biri bir gün havaya bir taş atmış, seksen milyonun başına o günden beri hep taş düşmüş.

Aileyi yok edenlere

dur diyecek bir merci,

bir otorite var mı!?.

Hanım, evden çıkmayacaksın, falanlara gitmeyeceksin diyecek bir koca var mı!?.

Kızım büyüdün, örtünmek zorundasın , Allah'ın emridir diyerek kızına başörtüsü taktıracak bir baba var mı!?.

Hanımına mesajla sitem edecek veya kızacak biri var mı!?...

Bir asırdan beri Kemalizm'den çeken

müslümanlar, şimdi sistemine taze kan oldular.

Çatlayıp yeniden yeşeren sistemin demir çekirdeğinin köklerine su oldular.

Makam mevki karşılığında davalarını sattılar.

Gençliği yok ettiler.

Koca çınarları kesip yaktılar.

Yılların emeğini boşa götürdüler. Bizim olsun dediler. Toplumu kendilerine düşman ettiler.

Eski dostlarını kaybettiler. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarıyla değiştiler.

Yeni dostlar buldular.
Hatta kadın dostlar edindiler.

Ehliyet ve liyakat sahiplerini bir yere getirmediler.

İhtiyaç sahiplerini değil, metreslerini işe koydular.


Dava adamlarıydılar, davalarını satıp davalık oldular…

Bu davanın asli unsuru gençlik,

temel hedefi insan iken, bugün bunu siyasi amaçlarına dolgu malzemesi yaptılar.

İmanlı nesil tükenmek üzeredir.

Son viraja girmiş bulunuyoruz.
Bir nesil yok olmakla karşı karşıyadır.



Bu hafta Kocaeli'de düzenlenen, Kısa adı EZDER olan Ezher Mezunları ve Mensupları Derneğinin istişare toplantısına katıldım. Bir Ezher'li olan Şemsettin KARCI hocamız, kimse alınmasın, siyasetle aramıza mesafe koymamız lazım deyip, konuşması esnasında tarihi bir cümle sarfetti.

Bugün gelinen noktaya işaret ederek,

geçmişe yanarak;

“Her devrim, kendi çocuklarını yer”


diyerek muhteşem bir ufuk açtı bizde.

Beynimden vurulmuşa döndüm.

Tehlikenin farkına varmıştı hocamız.

Galiba bu ülkenin geleceği olan,
çileyle, zorluklarla yetişmiş bir nesil

yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır!.


Dünkü islami gençliği, siyasi arzularına, koltuklarına, dünya işlerine kurban vermek üzereler!.

Diyoruz ki; Dönün artık yanlıştan,
uyanın gafletten!.

Sizler bu şekilde ancak sistemin
dişlileri arasında gres yağı olursunuz.

Dünya hırsınız artar,

geçici koltuklarınız olur.

Fakat bu nesli siyasi hırslarınıza kurban etmeyin, dolgu malzemesi yapmayın.
Onlar kutlu dava için sizinle yola çıktılar.


Kemalizmin, şeytanizmin, siyonizmin kölesi olmak için değil!.

Bu nesil, yanmayan kefen satanların nesli değil.

Bu nesil, Allah'a inanmış ve hayatını onun yoluna adamış nesildir.

Dokunmayın şehadeti özlemle bekleyen gençlere!...

Seyyid Kutup'un yolundan gidenlere!...

Ne yaratılış, ne de bu yola giriş gayesi değildi bu. Çekilen çilelerin amacı bu değildi.

Ya yanlış yoldan geri dönün,

ya da onların yolundan çekilin,

aldatmayın artık onları!.

Çok geçmeden

her cemaat birer terör örgütü olarak yargılanacak,


bu ülkenin geleceği olan fakir fukara çocukları, namazlı niyazlı gençler terörist ilan edilecek, ülkenin geleceğine dinamit konulacaktır.


Hiçbir cemaatin buna hakkı yoktur. Cemaat adı altında ihanet şebekelerinin önce siyaset yaparak, sonra da sinsi planlarını bir bir uygulayarak darbe yaptıklarına hem gece, hem de gündüz şahit olduk.


İnsanların önce gözlerini kör edip,
sonra da arkanıza takarak
kör ebe oynamayı bırakın artık!...


Fi Emanillah… Ebuzer AYDIN

“Ey Kalemim!

Bir Gün Doğru Bildiklerini Yazmazsan,

Kolumla Beraber Kırar Atarım Seni”


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1930936 ziyaretçi (4225287 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol