Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Adil MENEMENCİOĞLU Çeyiz Sandıkları-Osmanlı Kapıları
 






Tarih, çeyiz sandığından çıktı
MERVE TUNÇEL   -   27 Ekim 2012  
 
Ahşap oymalar, metal işleri, yaldızlar, sedefler… Hatta sandık kapağına resim çizenler bile var. Koleksiyoner Adil Menemencioğlu’nun topladığı yüz yaşını devirmiş çeyiz sandıkları, döneminin sessiz tanıkları...  


 
Artık evlerde pek görmez olduk onları. Hatta, Yeşilçam filmlerinden izler olduk desek abartmış olmayız. Kimi zaman aile yadigarı bir yüzük çıkar o sandıktan, kimi zaman yetim bir kızın annesinden kalma bir gelinlik… Çeyiz sandıklarından bahsediyoruz elbette. Şimdilerde bizim için nostaljik bir esintiden öteye gidemese de halen onları evlerinde baş köşeye oturtan da var. Koleksiyoner Adil Menemencioğlu da yüz yılı aşkın tarihi olan bu çeyiz sandıklarını toplamış. Esentepe Astoria AVM’deki çeyiz sandıkları sergisi yaklaşık on gün sürecek.
Çocuk doğar doğmaz çeyizi hazırlanırdı
Sandıkların Roma, Mısır ve Osmanlı medeniyetlerince kullanılan en eski ev eşyası olduğunu söylüyor Menemencioğlu. Eski Türkler göçebe hayat devam ederken mücevher, silah ve kumaşların taşınmasında kullanmış sandıkları. Yerleşik düzene geçildiğinde de değerli eşyaları bohçaya sarıp sandığa kaldırma adeti devam etmiş. Evlilik öncesi yapılan hazırlıklarda da kullanılmış zamanla. Şimdilerde çeyiz sandığı hazırlama telaşı daha çok kız çocuğunun gençlik döneminde başlıyor. Biraz geç kalanlarsa söz-nişan yapılır yapılmaz diziliyor çeyizi.
Oysa eskiden kız çocuğu dünyaya gelince aileyi bir telaş sararmış. Hatta erkek evlat için de çeyiz hazırlanırmış. İlk önce el emeği, göz nuru çamaşırlar konurmuş içine. Nakışı ne kadar süslü olursa çocuğun o kadar gösterişli, donanımlı olacağına işaretmiş. Zamanla gelin ve damadın ileride giyeceği işlemeli giysiler, danteller, havlular eklenir, koleksiyon tamamlanırmış böylece.
Tuval yerine sandık kapağına resim çizmişler
Sandık deyip geçmeyin, büyük bir emek işi. Anadolu kadınlarının elinden çıkmış renk renk sandıkların hepsi birer sanat eserini andırıyor. Ahşap oymalar, metal işleri, yaldızlar, sedefler... Sandık kapaklarının iç kısmına resimler çizen bile var. Adil Menemencioğlu’nun çeyiz sandıkları koleksiyonunda yüz yaşını aşmış olanlar da var. Hatta kiminin gövdesi harap olduğundan yalnızca kapağı sergileniyor, bazısının demirleri paslanmış, ahşabı çürümüş. Ama hepsinin ortak özelliği buram buram tarih kokması.





Osmanlı’ya açılan kapı
04 Temmuz 2012 Çarşamba


Ünlü koleksiyoner Adil Menemencioğlu’nun özel katkılarıyla Airport Outlet Center’da açılacak sergide 150-200 yıllık el işi Osmanlı kapıları sergilenecek.





AVRUPA OSMANLI’YI KEŞFETTİ 
Adil Menemencioğlu, “Osmanlı sanat eserlerine ilgi her geçen gün artıyor. Bu keyfiyet sadece Türkiye’ye has bir durum değil, Avrupa insanı da Osmanlı’yı keşfetmeye başladı” dedi. 


Ataköy’de bulunan Airport Outlet Center; 5 Temmuz tarihinde “Osmanlı’ya Açılan Kapı” Sergisine ev sahipliği yapacak. Ünlü koleksiyoner Adil Menemencioğlu’nun özel katkılarıyla Airport Outlet Center sergi alanında gerçekleştirilecek sergide 150-200 yıllık el işi Osmanlı kapıları sergilenecek. Anadolu’nun birçok yöresindeki konaklardan ve Osmanlı evlerinden toplanan kapılar, Anadolu kültürünü, hayat tarzını ve Osmanlı’nın unutulan el işçiliğini yansıtan en nadide eserler arasında yer alıyor. Daha önce hat, tezhip, minyatür, ebru, kalemişi, kaatı, resim, gravür, taş baskı, elyazması ve Osmanlı tekstil ürünlerinden oluşan sergiler de açan ressam koleksiyoner Adil Menemencioğlu, serginin hedefini Osmanlı’dan günümüze sanat eserlerini İstanbul’un orta yerinde kamuoyunun ilgisine arz ederek gönüllerde eskimez medeniyetimize ait kapılar açılması olarak özetledi. Menemencioğlu, şunları söyledi: “Osmanlı sanat eserlerine ilgi her geçen gün artıyor. Bu keyfiyet sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil, Avrupa insanı da Osmanlı’yı keşfetmeye başladı. Sanat belirli bir kültür ve birikimin üzerine inşa ediliyor. Sanat zevki ve anlayışı böyle... Günümüz Türkiye’sinde birkaç nesil Arapça ve Osmanlıca bilmediği için hat sanatından, tezhipten, minyatürden, ebrudan uzak kalmış. Şimdi artık insanlarımız öz sanatlarını öncelikleri arasına almaya başladı.” Airport Outlet Center’da açılacak sergi için hazırlanan kapılar, Osmanlı’nın şehircilik ve mimari düşüncesine ışık tutarken diğer yandan eskimez Osmanlı medeniyetinin ihtişamına atıfta bulunuyor. Airport Outlet Center sergi alanında gerçekleştirilecek olan “Osmanlı’ya Açılan Kapı” sergisi, 20 Temmuz tarihine kadar ücretsiz olarak gezilebilecek. Detaylı bilgi için, Tel: 0532 550 53 37 




 

Ülkemizin önemli koleksiyonerlerinden Öner Kocabeyoğlu’nun koleksiyonundan seçilen 445 eserden oluşan  "20. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı" başlıklı sergi 11 Mart’ta santralistanbul’da açıldı. Santralistanbul ana galerisinin üç katına yayılan sergide  20 sanatçının eserleri figüratif ve soyut olmak üzere iki ana başlık altında sergileniyor.  Serginin birinci katında, "İki Kuşak Figüratifler" konseptinde Fikret Mualla, Abidin Dino, Avni Arbaş, Mehmet Güleryüz, Komet, Alaettin Aksoy, Ergin İnan, Yüksel Arslan ve Ömer Uluç'un 136, ikinci katında "Paris Okulu Soyut Türk Ressamları" başlığı altında Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Albert Bitran, Hakkı Anlı, Selim Turan ve Mübin Orhon'a ait 186, son katında ise "Geometri, Işık, Müzik ve Duvarlar" başlığıyla Ferruh Başağa, Adnan Çoker ve Burhan Doğançay'a ait 99 eser yer alıyor. Lebriz Sanal Dergi ekibi olarak sergi ile ilgili düşüncelerini almak üzere santralistanbul’da bir söyleşi gerçekleştirdiğimiz Öner Kocabeyoğlu, yıllarca biriktirdiği koleksiyonunu sergilemekten son derece mutlu olduğunu belirtti ve ekledi: “Tüm sanatseverler gelsin, gezsin, düşüncelerini bizimle paylaşsın”



Sergi hakkında konuşmaya geçmeden önce koleksiyonerliğe nasıl adım attığınızı dinleyerek başlayabilir miyiz? 

Ne zaman koleksiyoner oldum bilmiyorum ama ilk aldığım resmi hatırlıyorum. Bu; bir müzayededen aldığım küçük bir Selim Turan resmiydi. Selim Turan’ı tanımıyordum, ama bu resmi sevmiştim. Sonra yavaş yavaş resim sanatıyla ilgilenmeye başladım. Tuhaftır, ilgimi daha çok soyut ressamlar çekiyordu. 

Selim, Mübin, Hakkı Anlı, Nejad derken öğrendim ki, tüm bu ressamlar aynı dönemde Paris’te yaşayıp, Paris’te yaratmışlar. Zamanla aralarına Ömer Uluç, Ferruh Başağa, Adnan Çoker, Burhan Doğançay da eklendi, Abidin Dino, Avni Arbaş, Mehmet Güleryüz, Ergin İnan gibi figüratifler de...

Koleksiyoner nasıl olunuyor bugün de bilmiyorum; kuşkusuz resim çokluğuyla değil. Kendimi daha düne kadar bir koleksiyoner olarak görmüyordum. Ama bugün, bu sergiden sonra artık kendime koleksiyoner diyebiliyorum. 

Sizinle geçen yıl yaptığımız söyleşide koleksiyonunuz ile ilgili ileriye dönük projeleriniz arasında böyle bir sergi yapma düşüncesi yoktu. Sanıyorum bu fikir daha sonra gelişti. Sergi fikrinin nasıl ortaya çıktığını anlatabilir misiniz?


Koleksiyon belli bir olgunluğa ulaştığında, “bunları paylaşma zamanı geldi” dedim. Zaten Papko Art Collection’ı da bu amaçla kurmuştum; dostlarla, arkadaşlarla paylaşmak için. Sonunda koleksiyonun geldiği nokta böyle bir sergiyi gerekli kılmaya başlamıştı ve geçen Temmuz ayında kolları sıvadık. Türk resminin bu dönemi çok arada kalmış bir dönem ve böylesi kapsamlı bir sergiyle bu güne kadar sanat severlere sunulmadı. Klasik Türk resmi ile ilgili pek çok sergi yapıldı, çağdaş Türk resmi şimdi zaten her yerde ama ara dönem üzerinde pek durulmadı. Biraz da bunu düşünerek yola çıktık. 

Öncelikle serginin danışmanı Ferit Edgü, yerleştirmeyi yapan Metin Deniz, grafikleri yapan Erkal Yavi ve dostum Ahmet Utku ile bir araya geldik. Ferit Bey’e bilgi verdik, o eserleri inceledi. Sanatçılar çoğunlukla “Paris Ekolü”’nden olduğundan Ferit Bey onlarla Paris’te çok zaman geçirdiği için tabii onun danışmanlığı çok önemliydi. Bu açıdan serginin Ferit Bey için de çok etkileyici olduğunu düşünüyorum. 

Sonra tabii mekan sorunu ortaya çıktı. Sergide 433 tablo ve 12 heykel var, İstanbul’da bu büyüklükte bir sergiyi yapacak bir mekanı bulmak çok zor. Mekan arayışları sonunda en uygun yer olarak santralistanbul'u belirledik. Tabii onlar da ekibi gördüler, koleksiyonu incelediler ve kabul ettiler. 

Sergiyi gezen herkes eminim çok beğenecek ve tabii ki kendine göre yorumlayacaktır ama biz koleksiyonerinin ağzından sergiyi dinleyebilir miyiz?

Bütün koleksiyonlar gibi bu koleksiyonun da artıları ya da eksileri var. Ferit Bey de defalarca bahsetti; bu sergi çok zor bir sergi. Çünkü bir koleksiyon sergisi. Yaklaşık bine yakın eserin arasından yapılan bir seçmeyle oluşturuldu. Yola çıkarken benim sevdalısı olduğum “Paris Ekolü” sanatçılarından bir sergi yapalım istemiştik. Bu ekol ile ilgili bir sergi en son 1990’lı yılların sonunda Yapı Kredi’de yapılmıştı. Ayrıca buradaki sanatçılardan özellikle Selim Turan, Mübin Orhon ve Hakkı Anlı son üç dört yıldan beri çok gündemde ki, biz Hakkı Anlı için kitap da yapmıştık.


MIDDLE EAST

Turkish Magnate Puts His Passion on Display

ISTANBUL — Art collecting is often a very private passion, but the textile magnate Oner Kocabeyoglu has taken his passion very public with the exhibition “20 Turkish Artists of the XXth Century” at Santralistanbul, an art, music and education space at the tip of the Golden Horn.

Bahadir Taskin/Papko/Oner Kocabeyoglu Collection

"Farewell Warsaw," a 1961 work by Nejad Melih Devrim.

 
Multimedia
 

The show, through June 19, features more than 430 works by 18 painters and two sculptors, accumulated by Mr. Kocabeyoglu and selected and arranged over three floors in collaboration with the writer and art critic Ferit Edgu.

At first, visitors may think they are seeing earlier works by Picasso or Klimt, but many of the paintings are by Turks who lived in France after 1940 as part of the École de Paris wave, working, studying and carousing with the Westerners creating masterpieces.

The exhibition covers a particularly interesting period for Turkish painting, Mr. Edgu said by telephone, in that it shows how Turkish artists, from a Western point of view, “caught up” to what was being painted by the Europeans. And they did this, in many cases, by packing up and moving to Paris.

But the collection itself began in 2001 when Mr. Kocabeyoglu, just 30 years old, made his first acquisition: a small gouache by Selim Turan.

“From then on, I got more and more involved,” Mr. Kocabeyoglu, whose company, Papko, manufactures clothing for retailers like Zara, said by e-mail. “I started reading about them, went around galleries. Then it became a way of life for me. I would travel to see a painting, attend a fair, or bid at an auction.” He said he would buy only “what really touched me,” until over the course of a decade he had formed a collection that is akin to an immersion course in modern Turkish painting.

He knew very little about Mr. Turan when he bought that first painting and “knew absolutely nothing” about the Turkish artists of the École de Paris, or Paris School, whose works “drew me to them with extraordinary force,” he wrote in the preface to the exhibition’s three-volume catalog. “One painting brought another, one painter another.”

“If I can express it this way,” he wrote, “they were my teachers of painting: They educated my eyes and continue to do so. Without exaggeration, I can say that the love of painting which finally became a passion gave meaning to my life, and filled a great void.”

Mr. Edgu, in his own catalog commentary, says collecting “is a passion, and like every passion, does not listen to reason. That virus that lies dormant within the individual can sometimes be awakened by a very insignificant little object, by a painting, by a line, a sculpture, a curio, a coin. And the result is as unstoppable as the run in a stocking.”

“From what I have seen, this is what happened to Oner Kocabeyoglu.”

In curating the show, Mr. Edgu divided the works into three sections: figurative paintings by artists including Fikret Mualla and Abidin Dino; pieces from the Paris School of abstract painters like Mubin Orhon, Fahrelnissa Zeid (the lone woman in the exhibition) and her son, Nejad Melih Devrim; and works by artists including Ferruh Basaga and Burhan Dogancay, under the heading of “Geometry, Light, Music and Walls.”

The editing process was a challenge. “First I went to see the whole collection, approximately 900 pieces by 40 to 50 artists,” Mr. Edgu said. After he whittled down his choices, “the collector went out and bought some more paintings, so about 40 new pieces were then added to the show.”

Mr. Kocabeyoglu said that when he began collecting art, “I was not interested in their specific value and did not buy to invest,” adding that he “was lucky in a way as these artists were not in vogue when I started collecting them, but within this period they became quite valuable” as Western interest rose in Middle Eastern and Turkish art and houses like Sotheby’s, Bonham’s and Christie’s held auctions of Turkish modern and contemporary art.

 

(Page 2 of 2)

 

 

Elif Bayoglu, head of sales for contemporary Turkish art for Sotheby’s in London, said by telephone that paintings by Turkish artists of the past century have been finding new audiences and selling for record prices.

 
Multimedia
 

“In our sales, the most successful result came last year from Zeid,” Ms. Bayoglu said, calling her one of the most important artists of the period not only in Turkey but on the French scene. “It has extremely good provenance in that it came from the family. One of her major works, it had been estimated at £300,000 to £500,000, and sold for £657,250 to an international collector,” the equivalent of about $1,060,000.

Sotheby’s first auction of Turkish art took place in 2009, Ms. Bayoglu said, and a fourth is planned for spring 2012.

“If I didn’t tell you the works were Turkish, you probably would assume they were French, or international,” she said. “The quality was very high and they did exhibit in Paris and around Europe with the rest of the international modern artists of the period. Most of these artists have died and the supply of good quality works is very limited, which is also why they are very valuable and very rare to come by.”

Some pieces are acquired through the artist’s relatives, she said, “but for the most part, they come from collectors who bought back in 1940, ’50, or ’60 and held on to them. But now with the values rising, are coming into the market.”

“Collectors held on to some of these for 50 years,” she said, “and it’s amazing to see works you didn’t know and learn where they’ve been hiding. It’s very exciting: You just don’t know where, or what else, has been hiding.”

But the first thing exhibit visitors will see upon entering the main gallery space is portraits of the artists themselves, taken over the years by the renowned Turkish-Armenian photographer Ara Guler.

“I was in Paris between 1950 and 1960,” Mr. Edgu said, “and all of the painters in this exposition were my friends, so I have a deep affinity for them and their work. Ara Guler was also a friend of mine from those days. And he has always been passionate about taking pictures of artists, Turkish or foreign, even Picasso and Dalí. Knowing this, I figured he had portraits of all these people in his archives. I was right. Of the 20, only one was missing, and luckily he was still alive, so Ara was able to shoot him, too.”

Mr. Kocabeyoglu advises collectors of Turkish art “to go about it carefully. There should definitely be passion but also selective choice and a lot of self-education.” The sole purpose of the exhibition at Santralistanbul, he wrote, was “nothing more than to share it with lovers of art” and to “repay in a small way my debt to these painters who have opened the doors to a new world for me and brought me much pleasure.”


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1933337 ziyaretçi (4230545 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol