Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Dr.Ian DALLAS Ayr, Scotland
 


Image:Saq1.jpg



"Kitapları kullanıyorsun.
Ama bilgi sahibi değilsin.
Şimdi bilgiyi bulacaksın.
Seni onun yakınına kadar götüreceğim.
Senin aradığını içeren bir kitap var.
Adı Gariplerin Kitabı.
İçinde bu dünyada ve sonrasında
bilmek istediğin her şey var."
"Gariplerin Kitabı mı?"
Hemencecik
birçok soruya hazırlandığmı anlayıp
elini dudaklarına götürdü."Kitapları kullanıyorsun.
Ama bilgi sahibi değilsin.
Şimdi bilgiyi bulacaksın.
Seni onun yakınına kadar götüreceğim.
Senin aradığını içeren bir kitap var.
Adı Gariplerin Kitabı.
İçinde bu dünyada ve sonrasında
bilmek istediğin her şey var."
"Gariplerin Kitabı mı?"
Hemencecik
birçok soruya hazırlandığmı anlayıp
elini dudaklarına götürdü.


 
Mehmet Ali Ağca'nın hapishaneden ulaşmaya çalıştığı tarikat şeyhi, Beatles grubunun eski menajeri
Abdülkadir Es Sufi'nin inanılmaz yaşam öyküsü filmlere konu olacak türden. Çünkü asıl adı bu değil... Bir önceki adı Abdülkadir El Murabit... Ama durun, yetmedi; ondan da önceki adı Ian Dallas... Evet, nüfus kağıdında bir hıristiyan olduğu yazıyordu.

1) ŞEYHİN ADI ABDÜLKADİR ES SUFİ
Ağca hapishaneden bir tarikat şeyhine maddi yardım almak için ulaşmaya çalışır. Şeyhin adı Abdülkadir Es Sufi. Ispanya'da 1 milyona yakın bir cemaatin lider.

2) PEKİ KİMMİŞ?
Abdülkadir Es Sufi'nin şeyh olmadan önceki adı Abdülkadir El Murabit. Diğer büyük şeyhlerin yanında öğreti alırken bu ismi kullanıyor. Şeyh olunca adını Es Sufi diye değiştiriyor.

3) YANİ KİMMİŞ?
Abdülkadir Es Sufi'nin asıl adı ise Ian Dallas. İskoçyalı. Hıristiyan aslında. Sonradan müslüman oluyor.

4) SONUÇTA O KİMMİŞ?
Es Sufi, henüz Ian Dallas iken bir dönem Beatles'in menajeri, Eric Clapton'ın arkadaşı, Cat Stevens'ı müslümanlıkla tanıştıran adam, gerçek bir hippi, tam bir "savaş seviş" çocuğu, Hollywood'da senaryo yazarı, Broadway'de tiyatro oyuncusu.

Cezaevindeki günleri kitap okumakla geçen, Abdi İpekçi'nin katili ve Papa suikastinin tetikçisi Mehmet Ali Ağca, dönüp dolaşıp masanın başına oturmaktadır. Uzun süredir maddi sıkıntı çekmekte, paraya ihtiyaç duymaktadır. Kitaplarını okuduğu ve saygı duyduğu bir tarikat şeyhine mektup yazmak konusunda uzun uzun düşünür. Ve sonunda kağıda kaleme sarılıp yazmaya karar verir. Bu ünlü tarikat şeyhi kimdir peki? Türk de değildir, Türkiye'de de değildir...
Mektup ispanya'ya, Granada'ya yollanacaktır. Oradaki müslümanları aynı çatı altında toplayarak Batı'nın en büyük cemaatini oluşturan o ünlü Şeyh'e... İlk cümleleri yazmaya
başlar Ağca: 'Tek Saygıdeğer Abdülkadir Es Şuh'..."

AĞCA NEDEN ONU SEÇTİ?
Dünya üzerinde yüzlerce tarikat, cemaat ve binlerce de şeyh var. Ağca ise nedense bu yüzlerce cemaat arasından sadece Abdülkadir Es Sufi'ye ulaşmanın peşinde... Hem de yıllardır...
Hücresinde yazdığı ilk mektuptan sonra l O'a yakın mektup yazmış Ağca... Tamamı Abdülkadir Es Sufi için kaleme alınmış. Vazgeçmemiş Ağca, bu bir milyona yakın müridi olan şeyhe ulaşmaktan...
Peki kitaplarını okuyarak saygısını pekiştirdiği bu şeyh kimdir, neyin nesidir? Neden "Ben Tanrı değilim, Mesih'im Mesih" diye çığlıklar atan Ağca için bu denli önemlidir.
Hayatındaki hangi değişim, hangi kırılma noktası onu Abdülkadir Es Sufi'ye yakınlaştırmıştır?

BU NE HIZLI DEĞİŞİM
Acaba Es Sufi'nin yazdığı "Gariplerin Kitabı"ndaki şu cümleler Ağca'ya yakın gelmiş olabilir mi?
"...Şafak vaktine yakın bir zamanda rüya gördüm. Bir yükseklikte, rüyaların rüya olduğu bir yerdeyim. Yanı yöresi belirgin değildi bulunduğumuz yerin. Altı ve üstü yoktu. Hep beyazlar giyinmiştik. Anlamadığım bir dilden duyduğum sesler kulağımdan eksilmiyordu. Kendimi bir adamın önünde secde eder halde gördüm. Adam ışıltılı bir canlılık içine gömülmüştü ve adamdan yayılan enerji benim gözeneklerime işliyordu. Ona bakamıyor ama onun bana baktığını hissediyordum. Hem korku, hem de tatlı bir korunma duygusu içindeydim. Beni o güne kadar duymadığım, uyanınca da hatırlamadığım bir adla çağırdı..."
Abdülkadir Es Sufi'nin inanılmaz yaşam öyküsü filmlere konu olacak türden. Çünkü asıl adı bu değil... Bir önceki adı Abdülkadir El Murabit... Ama durun, yetmedi; ondan da önceki adı lan Dallas... Evet, nüfus kağıdında bir hıristiyan olduğu yazıyor.

BEATLES'IN MENAJERİ, ERİC CLAPTON'IN DOSTU
lan Dallas'ın İskoçya'da 1934 yılında başlayan ve "Batı'mn ilk tarikat şeyhi" unvanını aldığı, adını ve dinini değiştirip Şeyh Abdülkadir Es Sufi olduğu yaşamı açıkçası çok şaşırtıcı. Çocuk yaştaki lan Dallas, inişli çıkışlı okul yıllarından ve aldığı psikoloji eğitiminden sonra doktorluk yapmak istemeyerek önce Londra'ya gider ve drama eğitimi alır. Sayısız tiyatro oyunu yazar, sahneye oyuncu olarak da çıkar. Aldığı film senaryosu yazma teklifi üzerine kariyeri değişir.

Hatta senaryo yazarlığı işini ilerletip Hollyvvood'a kadar gider. Ufak tefek rollerde oyuncu olarak da yer alır. Federico Fellini'nin ünlü "Sekiz buçuk" adlı filminde Marcello Mastroianni ve Claudia Cardinale ile oynar. O yıllarda müzikle de çok içli dışlıdır. Adı uyuşturucu, kadınlar ve alkolle uzak düşmeyen tüm zamanların en iyi pop grubu olarak bilinen The Beatles grubunun menajerliğini üstlenir. Grubun liderleri John Lennon ve Paul Mc Cartney yakın dostlarıdır. O yıllarda bir diğer dostu Eric Clapton ile aynı evde bir süre yaşar. (Hatta Londra'da bir drama öğrencisiyken Clapton'a, Leyla ile Mecnun'un metnini vererek ünlü "Layla" adlı şarkısını yazmasına vesile olur...) "Savaşma Seviş" sloganlı hippi kuşağının en önemli pop-art ikonlarıyla birlikte çakşır. Beat kuşağının ünlü ismi Ailen Ginsberg de bunlardan biri. Sonraki yıllarda ünlü T-Rex grubunun solisti Marc Bolan'ın evinde yakın dostu Çat Stevens ile kalırlar... (Çat Stevens'ı daha sonra müslümanlıkla tanıştıran da yine lan Dallas oluyor.)
İşte Mehmet Ali Ağca yıllardır lan Dallas'a, yani büyük bir İslami cemaat oluşturmadan ve Şeyh Abdülkadir Es Sufi olmadan önce, hippilerle birlikte takılan, Hollyvvood'da senaristlik yapan Beatles'ın menajeri bu kişiye ulaşmaya çalışıyor.

NEDEN MÜSLÜMAN, NASIL ŞEYH OLDU?
Londra'da bir üniversite kütüphanesinin "İslam Yazmaları" bölümündeki kitapları karıştıran lan Dallas duvarda asılı bulduğu ve "Berekatü Muhammed" yazısını içeren bir kufi istifin anlamına kafa yormaya başlar. Bu, senarist, oyuncu ve tiyatrocu adamın gittikçe ilgisini çeker... Anlamını çözmek uğruna Fas'a kadar gider. Fas'ta İslam ile tanışır. Kısa bir süre sonra tasavvufa merak salar. Tasavvuf, soyut bir derinlikle tüm sorularını ve sorunlarını çözmesine yardımcı olur.
Sonunda 1967 yılının Ramazan ayında Fas'ın ünlü Marakeş kentinde bir camiye gider ve müslüman olmak istediğini söyler. Karaviyyun Camisi'nde dinini İslam olarak değiştirir, müslüman olur ve kendi adı lan Dallas'tan vazgeçip Abdülkadir adını alır. Radikal islamcı öğretilere dalar. Bir süre sonra Fas'ın Meknes kentindeki güçlü bir tarikat olan Şazeli tarikatına katılır. Bu tarikatın kollarından biri olan Darkavi kolunun mürşidi Şeyh Muhammed Habib'in öğrencilerinden biri olur. Şeyh, bu yeni müslümana "Es Sufi" lakabını verir.

MÜSLÜMANLIK YETMEDİ RADİKAL İSLAMCI OLDU1970 yılına geldiğimizde lan Dallas'ın müslüman olmakla kalmayıp radikal islami
benimsediğini de görüyoruz. Tarikatının içinde halife konumunda olan Es Sufi, İngiltere'ye
Londra'ya gider ve orada hıristiyanları müslüman yapmak için çalışmalara başlar. İlk olarak dört kişiyi daha müslüman yapar ve bu kişiler onun müridi olur... Hep birlikte 1970'te ABD'ye giderler ve ardından bütün Avrupa, Nijerya, Güney Afrika, Malezya, Endonezya ve pek çok Arap ülkesini dolaşırlar. 1971'de öğretilerine kulak vererek islamiyeti seçen ve tarikata alınan insanların sayısı 16'ya ulaşmıştır. Aynı yıl dört müridiyle beraber Şeyhiyle buluşmayı da planladığı Hac yolculuğuna çıkar. Bir zamanların bu "kopuk İskoç delikanlısı" hacı olmaya karar vermiştir. Ancak buluşacağı Şeyhi, Hac yolunda Cezayir'de vefat eder. Görüşme gerçekleşemez fakat Abdülkadir Es Sufi dini görevini yerine getirerek hacı olur. 1974'de cemaatini genişletmek için ABD'nin Kaliforniya eyaletine gider. Orada düzenlenen bir seminerin konuşmacısıdır. Batılıları İslam'a davet etmek için organize edilen bu seminerde yaptığı konuşmalarından topladığı notlarını kitaplaştırır ve "Muhammed'in Yolu" adıyla 1975'te yayınlar. Bu kimi ülkelerde lan Dallas, kimi ülkelerde Abdülkadir Es Sufi adıyla yayınlanan ilk romanıdır aynı zamanda...

ŞU AN BİR MİLYONLUK CEMAATİYLE İSPANYA'DA1976 yazında Londra'daki ünlü Hyde Park'ta üç ay boyunca İngilizleri müslüman yapmak için çalışır. Aynı yıl sonbaharda müridleri ile beraber şehre yaklaşık 200 kilometre ötedeki Norfolk'ta, 10 yıl boyunca yaşayacağı "Müslüman Köyü"nü kurar... 1980Tere doğru bu köyde, modern hayata kafa tutan, muhafazakâr yaşam tarzını benimseyen ve İslam'ı kabul etmiş 200 aileden oluşan bir cemaati vardır artık.
Fakat bu gelişmelerden rahatsız olan hükümet tarafından sayısız zorlukla karşılaşır. Es Şuh', bir plan yapar; amacı topluluğunu yavaş yavaş dağıtmak ve başka bir yerde ömür boyu kalacakları yeni bir toprak edinebilmektir. Bizzat kendisinin dağıttığı cemaati, 1987 sonlarında İspanya'nın Granada kentinde yine kendi tarikatına mensup müslümanların yanına yerleşir.
Granada'daki neo-Müslümanlar'ın çoğunluğunu Sufiler oluşturuyor. İslamiyet'in mistik boyutunu öne çıkaran Sufilik'in Granada'daki lideri bugün de lan Dallas'tır, yani diğer adıyla Abdülkadir El Murabit yani diğer adıyla Abdülkadir Es Şuh'...
Mehmet Ali Ağca'ya dönersek... Şeyh Abdülkadir Es Sufi'ye hiçbir zaman ulaşamadı. Sayısız denemelerinin hiçbirine cevap alamadı. Şimdi tekrar ve belki tekrar deniyor, bir kağıt, bir kalem ve biraz da inanç gerekiyor o kadar... Tek eksiği var: Kartal Cezaevi'nin hoparlörlerinde The Beatles'ın "Yesterday"i çalmıyor.


IAN DALLAS OLARAK TİYATRO VE YAZARLIK KARİYERİ
lan Dallas, 1960'larda yani popüler kültür kavramı ortaya çıktığı zamanlarda bu yeni akımın her yerinden tutmuş ve işlemiş bir kişi. Londra'da bir drama öğrencisiyken arkadaşı olan Eric Clapton'a "Leyla ile Mecnun"un orijinal metnini vererek onun "Layla" şarkısını yazmasına yardımcı oluyor. İngiltere'nin en prestijli sanat okullarından Royal Academy of Dramatic Arts'ta drama öğrencisi olan lan, bu dönemde de tiyatro oyunları yazıyor.
Yazdığı ilk tiyatro oyunu, sosyetik bir aile kızının hırpani kimlik arayışını anlatan "A Masque of Summer (Yazın Maskesi)". "The Face of Love (Aşkın Yüzü)" ve Tanrı insan ilişkisini irdeleyen "Oedipusve Dionysus" oyunlarını kaleme alıyor. Üç oyunu da sanki daha sonraki günlerine bir gönderme gibi...
Bir yazar olarak tanınmaya başladığı sırada Jane Eyre romanının televizyona uyarlanması üzerine bir teklif gelince bütün kariyeri değişiyor. Ardından sırasıyla BBC televizyonuna üç dizi yazıyor. İngiltere'nin önemli senaristleri arasına giriyor. Ancak lan Dallas'ın tek tutkusu yazmak değil. 1963'te Federico Fellini'nin ünlü "8,5 Hafta"sında aldığı küçük rolle aktörlük arzusunu da tatmin ediyor. Tekrar kalemi eline alıyor ama bu kez roman yazmaya koyuluyor. İlk ve en çok ses getiren kitabı "Gorkia Konig'in On Senfonisi" kendi hayatına yaptığı göndermelerle ön plana çıkıyor. Ardından Alman besteci VVagner'e olan ilgisini anlattığı "Yeni VVagnerci" ve 1973'te sufiler için bir kült haline gelen, Türkiye'de de çok satan "Gariplerin Kitabı"nı yayınlıyor. Bu kitapta hayatının üçüncü ve son bölümü olan ruhani yolculuğunu anlatarak İslam camiası içinde saygın bir yer kazanıyor.
Şu an en radikal islami liderler arasında sayılan lan Dallas'a bu ünü "Mitler, bu yüzyılın tek mücahiti" gibi sözleri getiriyor. "The Geştalt of Freedom - Özgürlüğün Gestalt'çası" adlı son kitabında Alman milliyetçisi, yazar, şair, asker ve Nazi ideolojisinin kurucularından Ernest Junger'i konu almasıyla da Almanlar'a olan sempatisini bir kez daha gösteriyor.

ÜÇ FAVORİ
"Wagner bu çağın en büyük suf isi. Mitler tek
mücahidi, Heidegger de Allah diyebilen tek düşünürüdür.

Şeyh Abdülkadir Murabit adını aldıktan sonra Hitler'e olan ilgisi de iyiden iyiye açığa çıkıyor. Yapılan bir röportajda "bütün İslam ideolojileri bir felsefe kullanır.
Ben bu noktada 'Yüzyılın En Önemli Üç Adamı' dediğim üç kişiden bahsetmek istiyorum. Sufiler'in bu adamların ne yaptıklarını değil nasıl yaptıklarını örnek almaları gerek" diyor.

1) WAGNER
"O kendini kilise ve devlete adayarak Alman kimliğini yeniden inşa etti. Yaşayan en iyi yazar da Ernest Junger'dir. O 'Alman milleti kaybettiğinde tüm milletler kaybetti' derken Avrupa'nın yüzyıllar boyunca oturtmaya çalıştığı ulus devlet kavramının artık yok olduğunu ifade ediyordu."

2) HİTLER
"Bu dünyada içinde kötü olmayan iyi, içinde iyi olmayan kötü yoktur" diyen Abdülkadir Murabit, Hitler'e de "Yüzyılın En Önemli İkinci Adamı" diyor. "Çünkü o, Yahudi tefeciliğinin kaldırılması gerektiğini söyleyen ilk kişiydi. Ernest Junger, 'Yahudiler öldüğünde diğer insanların Yahudiler'e dönüştüğünü ve onlar gibi hareket etmeye başladığını gördüm' dediğinde Mitler bu süreci çok önceden görmüştü."

3) HEIDEGGER
"Sufiler'in izini sürmesi gereken üçüncü kişi olarak da Alman filozof Heidegger'i gösteriyorum. Bunun sebebi ise gayet açıktır. Çünkü Heidegger, filozof Nietzsche'den sonra Allah diyebilen tek kişidir."

CAT STEVENS'I DA İSLAMİYETLE O TANIŞTIRMIŞ
Bir dönem büyük rock grubu T-Rex'in solisti Marc Bolan'ın evinde Çat Stevens'la birlikte takılıyor. Londra'dan döndükten sonra Çat Stevens'a İslam'ı anlatıyor ve onu da müslümanlığa yöneltiyor. Daha sonra ikisinde de Yahudi düşmanlığı ve Heidegger hayranlığı gelişiyor.
Beatles'ın çok satan albümü Sergeant Peppers'ın televizyon belgeseli çekilirken lan Dallas menajerleri olarak metinleri de yazar. Fakat proje son anda suya düşer, çünkü BBC televizyonu şarkıların yarısını ahlâk dışı bulduğu için yasaklar.
> 1963'te Federico Fellini'nin ünlü yapıtı "Sekiz Buçuk" adlı filmde oynuyor. Filmin başrollerinde dönemin şöhretli iki aktörü Marcello Mastroianni ve Claudia Cardinale var.
> 1960'larda Londra'da drama öğrencisiyken yakın arkadaşlarından biri de ünlü müzisyen Eric Clapton... Clapton'a, Nizami'nin Leyla ile Mecnun adlı öyküsünün metnini verir ve bir klâsik sayılan "Layla" adlı şarkısını yazmasına sebep olur.

ERDOĞAN BAŞKANKEN İSTANBUL'A GETİRİLDİ
Şeyh Abdülkadir Es Sufi, 1996'da Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde Kültür İşleri Dairesi tarafından İstanbul'a davet edilmiş. Doğu'dan Batı'dan adlı konferanslar serisinde 96 Mart'ında İstanbul'a gelen Es Sufi, yaptığı konuşmada modern toplumu eleştiriyor. Bankacılık sisteminin ve özellikle faizin, yaşanan adaletsizliklerin temeli olduğunu söylüyor.
Müslümanların, "modernite krizi" sorunları olmadığı, modernitenin kendisinin bir kriz olduğunu anlatıyor ve İnsan hakları yerine 'ilahi haklar' üzerinde durulması gerektiğini savunuyor, Kağıt para yerine altın ve sikke kullanılması gerektiğini anlatan Es Sufi, "sistem değersiz kağıdı bize değerliymiş gibi veriyor, değerli olarak altın ve gümüşü kendi kasasında tutuyor" der ve ekler: "İslamın canlanması kalplerimizde olan bir şeydir. Riba bankalarda değil ceplerimizdedir. Kağıt paranın kendisi ribadır. Altın ve gümüşün tedavüle sokulması bir bankacılık meselesi değildir..."


29.01.2006
 



http://www.shaykhabdalqadir.com
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1929017 ziyaretçi (4222553 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol