Rifat Hisarcıklıoğlu'na tepki göstermek yerine düzenleme yapın
11.05.2009 | Yiğit Bulut
*
Türkiye, bu ülkenin şımarık çocuğu olan bankacılık sektörüne dünya standartlarında düzenlemeler getiremez ise asla kalkınamaz. Sayın Başbakanım, burada 'ilk çiviyi' çakacak olan da yine sizsiniz.
Pazar günü bir gazetenin manşet haberlerinden biri, Başbakan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na tepki gösterdi ve uzattığı eli sıkmayarak, bankalara karşı ses çıkarın mesajı verdi. Haber daha sert ifadeler içeriyor ama ben özetini bu şekilde aldım. Ana fikir belli: Başbakan, bankalara kızıyor ve TOBB'a "ses çıkarın, birşeyler yapın" diyor. Ben de daha önce defalarca söylemiş biri olarak diyorum ki, TBMM'de en büyük guruba sahip olan ve istediğiniz her kanunu çıarma yetisine haiz olan siz yapın Sayın Başbakan! Bu noktada biraz geriye dönelim ve detaylara bakarak soralım, TOBB gerçekten sessiz mi?
TOBB sessiz kalmadı
Geçmişte yazdım şimdi yine yazıyorum: Sessiz değil. TOBB Başkanı bundan çok kısa bir süre önce çok önemli bir konuya değindi ve özetle şunu söyledi; "Reel sektör ağlarken, bankacılık kesiminin yüzünün gülmesi ve mutlu olabilmesi mümkün değil. Bizlerin ağladığı bir dönemde bankalar çok mutlu ve büyük bir kâr patlaması yaşıyorlar." Uzun lafın kısası: Bankacılık sektörü ile ilgili TOBB'dan ve Başbakan Erdoğan'dan gelen eleştiriler bana göre de son derece haklı ama ilk icraat siyasi otoriteye düşüyor. Peki Türkiye'de durum nasıl? Değerli dostlarım, bir ülke düşünün bankacılık sektörü ile vatandaş arasındaki "bütün düzenlemeler" vatandaşın aleyhine yapılmış. Bir ülke düşünün "dünyada eşi benzeri olmayan" bir uygulama yapılıyor. Konut kredisi alıyorsunuz, adına dünya ile uyumlu şekilde mortgage diyorlar ama yaptıkları dünya yüzeyinde eşi benzeri olmayan detaylar içeriyor.
Her şey vatandaşın aleyhine
Konuta karşılık verilmesi gereken kredi için bütün mal varlığınız hatta ailenizin bütün varlıkları tehdit altına alınıyor. Bir ülke düşünün "bankadan gelen öde emrine" itiraz etmeniz için "önce ödemeniz" sonra "Yargı makamına" gitme hakkınız var! Bir ülke düşünün düşük kredi faizi diyerek reklam yapılıyor, işlem yaptığınızda peşin komisyon, dosya parası, kur farkı gibi abuk subuk kalemler ile kredi faizi inanılmaz noktalara geliyor. Bir ülke düşünün aylık kredi kartı gecikme faizi ABD ve AB'deki yıllık faizden daha yüksek! Bitmedi! Bir Ticaret Kanunu düşünün bütün detaylar vatandaşın aleyhine çalışıyor ve size gönderilen ödeme emrine itiraz etmeniz için en az o ödeme kadar paranız olması gerekiyor! Bir ülke düşünün bankaları "katrilyonlarca" kâr açıklarken, reel sektör yok oluyor! Var mı böyle "kârlı, ballı" bir ticaret, vatandaşını bankalara bu kadar ezdiren başka bir "mekan"! Var mı!
Bankalarda kâr patlaması
Değerli dostlarım, Hisarcıklıoğlu söyledi, hakkını teslim edelim hatta bakın neler dedi: "Her sektör kan kaybederken bugün bankacılık sektörü kâr patlaması yaşıyor. Ama kâr patlaması yaşamasının altında yatan neden şu; bankada mevduatınıza en fazla yüzde 12-12,5 faiz veriyorlar. Şirketlere açılan kredilerde ise en sağlam olan şirkete yüzde 20, normal verilebilecek kişiye de yüzde 25 faiz uyguluyorlar. Tam yüzde 100 fark var. Böyle bir şey olmaz bu insafsızlık. Yüzde 12,5 ile mevduat toplayacak, yüzde 25 ile kredi vereceksin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Eğer buradan hep beraber çıkacaksak, birlikte sorumluluğumuzu da bilmemiz lazım. Aslında bir bankacı olarak düşündüğünüz zaman yüzde 25 faizle kredi vermek dururken, neden yüzde 14'le devlete para satıyorlar. Çünkü paraya ihtiyacı olan daha güvenilir bir yer var. İşi sağlam gördükleri için hazine bonolarına yatırımı tercih ediyorlar. Şimdi de bize insafsızca yükleniyorlar. Devletin iç borçlanma ihtiyacının bu nedenle azaltılması lazım."
Lobilerden çekinmeyin
Bu noktada bankacılıktan şikayet eden Sayın Erdoğan'a sesleniyorum; son derece haklısınız, yaptığınız her eleştirinin bir vatandaş olarak sonuna kadar arakasındayım. Türkiye, bu ülkenin "şımarık çocuğu" olan bankacılık sektörüne "dünya standartlarında" düzenlemeler getiremez ise çok net söylüyorum; asla ama asla kalkınamaz! Kalkınamaz! Ama Sayın Başbakanım, burada "ilk çiviyi" çakacak olan da yine sizsiniz! Size bir vatandaş olarak çağrıda bulunmak istiyorum; "mortgage" düzenlemesinden başlamak üzere, Türk Ticaret Kanunu dahil "her satırı" vatandaşımızı koruyacak şekilde, ABD ve Avrupa Birliği (AB) düzeyine getirelim! Bunu yapalım! Bankacılık lobilerinden korkmayalım, çekinmeyelim. Bunu yapın, bu ülke sizi asla ama asla unutamaz!
Rifat Hisarcıklıoğlu'na tepki göstermek yerine düzenleme yapın
11.05.2009 | Yiğit Bulut
*
Türkiye, bu ülkenin şımarık çocuğu olan bankacılık sektörüne dünya standartlarında düzenlemeler getiremez ise asla kalkınamaz. Sayın Başbakanım, burada 'ilk çiviyi' çakacak olan da yine sizsiniz.
Pazar günü bir gazetenin manşet haberlerinden biri, Başbakan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na tepki gösterdi ve uzattığı eli sıkmayarak, bankalara karşı ses çıkarın mesajı verdi. Haber daha sert ifadeler içeriyor ama ben özetini bu şekilde aldım. Ana fikir belli: Başbakan, bankalara kızıyor ve TOBB'a "ses çıkarın, birşeyler yapın" diyor. Ben de daha önce defalarca söylemiş biri olarak diyorum ki, TBMM'de en büyük guruba sahip olan ve istediğiniz her kanunu çıarma yetisine haiz olan siz yapın Sayın Başbakan! Bu noktada biraz geriye dönelim ve detaylara bakarak soralım, TOBB gerçekten sessiz mi?
TOBB sessiz kalmadı
Geçmişte yazdım şimdi yine yazıyorum: Sessiz değil. TOBB Başkanı bundan çok kısa bir süre önce çok önemli bir konuya değindi ve özetle şunu söyledi; "Reel sektör ağlarken, bankacılık kesiminin yüzünün gülmesi ve mutlu olabilmesi mümkün değil. Bizlerin ağladığı bir dönemde bankalar çok mutlu ve büyük bir kâr patlaması yaşıyorlar." Uzun lafın kısası: Bankacılık sektörü ile ilgili TOBB'dan ve Başbakan Erdoğan'dan gelen eleştiriler bana göre de son derece haklı ama ilk icraat siyasi otoriteye düşüyor. Peki Türkiye'de durum nasıl? Değerli dostlarım, bir ülke düşünün bankacılık sektörü ile vatandaş arasındaki "bütün düzenlemeler" vatandaşın aleyhine yapılmış. Bir ülke düşünün "dünyada eşi benzeri olmayan" bir uygulama yapılıyor. Konut kredisi alıyorsunuz, adına dünya ile uyumlu şekilde mortgage diyorlar ama yaptıkları dünya yüzeyinde eşi benzeri olmayan detaylar içeriyor.
Her şey vatandaşın aleyhine
Konuta karşılık verilmesi gereken kredi için bütün mal varlığınız hatta ailenizin bütün varlıkları tehdit altına alınıyor. Bir ülke düşünün "bankadan gelen öde emrine" itiraz etmeniz için "önce ödemeniz" sonra "Yargı makamına" gitme hakkınız var! Bir ülke düşünün düşük kredi faizi diyerek reklam yapılıyor, işlem yaptığınızda peşin komisyon, dosya parası, kur farkı gibi abuk subuk kalemler ile kredi faizi inanılmaz noktalara geliyor. Bir ülke düşünün aylık kredi kartı gecikme faizi ABD ve AB'deki yıllık faizden daha yüksek! Bitmedi! Bir Ticaret Kanunu düşünün bütün detaylar vatandaşın aleyhine çalışıyor ve size gönderilen ödeme emrine itiraz etmeniz için en az o ödeme kadar paranız olması gerekiyor! Bir ülke düşünün bankaları "katrilyonlarca" kâr açıklarken, reel sektör yok oluyor! Var mı böyle "kârlı, ballı" bir ticaret, vatandaşını bankalara bu kadar ezdiren başka bir "mekan"! Var mı!
Bankalarda kâr patlaması
Değerli dostlarım, Hisarcıklıoğlu söyledi, hakkını teslim edelim hatta bakın neler dedi: "Her sektör kan kaybederken bugün bankacılık sektörü kâr patlaması yaşıyor. Ama kâr patlaması yaşamasının altında yatan neden şu; bankada mevduatınıza en fazla yüzde 12-12,5 faiz veriyorlar. Şirketlere açılan kredilerde ise en sağlam olan şirkete yüzde 20, normal verilebilecek kişiye de yüzde 25 faiz uyguluyorlar. Tam yüzde 100 fark var. Böyle bir şey olmaz bu insafsızlık. Yüzde 12,5 ile mevduat toplayacak, yüzde 25 ile kredi vereceksin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Eğer buradan hep beraber çıkacaksak, birlikte sorumluluğumuzu da bilmemiz lazım. Aslında bir bankacı olarak düşündüğünüz zaman yüzde 25 faizle kredi vermek dururken, neden yüzde 14'le devlete para satıyorlar. Çünkü paraya ihtiyacı olan daha güvenilir bir yer var. İşi sağlam gördükleri için hazine bonolarına yatırımı tercih ediyorlar. Şimdi de bize insafsızca yükleniyorlar. Devletin iç borçlanma ihtiyacının bu nedenle azaltılması lazım."
Lobilerden çekinmeyin
Bu noktada bankacılıktan şikayet eden Sayın Erdoğan'a sesleniyorum; son derece haklısınız, yaptığınız her eleştirinin bir vatandaş olarak sonuna kadar arakasındayım. Türkiye, bu ülkenin "şımarık çocuğu" olan bankacılık sektörüne "dünya standartlarında" düzenlemeler getiremez ise çok net söylüyorum; asla ama asla kalkınamaz! Kalkınamaz! Ama Sayın Başbakanım, burada "ilk çiviyi" çakacak olan da yine sizsiniz! Size bir vatandaş olarak çağrıda bulunmak istiyorum; "mortgage" düzenlemesinden başlamak üzere, Türk Ticaret Kanunu dahil "her satırı" vatandaşımızı koruyacak şekilde, ABD ve Avrupa Birliği (AB) düzeyine getirelim! Bunu yapalım! Bankacılık lobilerinden korkmayalım, çekinmeyelim. Bunu yapın, bu ülke sizi asla ama asla unutamaz!
Yeni sayfanın içeriği
Tüketiciler Birliği tuketicilerbirligi@gmail.com
Konya, 30.04.2012
“BTK’nın 8 yıl geciken kararı…”
BTK’nın cep telefonu abonelerine, üzerine kayıtlı abonelik sayısını kısa mesajla bildirme kararını değerlendiren Tüketiciler Birliği Telekomünikasyon Komisyonu üyesi ve Konya Şube başkan yardımcısı Ayhan Tekin, “BTK’nın 2004 yılında yaptığımız bu yöndeki müracaatı 8 yıl sonra değerlendirmeye alıp ancak 2012 yılında gereğini yapacağını ilan etmesi kurumda işlerin ne kadar yoğun(!) olduğunu bir kez daha göstermiştir.” dedi.
Ayhan Tekin konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:
Özellikle 2004 yılında piyasada semt pazarlarında bile satılır hale gelen açık hatlı sim kartlar ciddi tehlikeler arz etmekte ve bu konuda derneğimize mağdur olan tüketicilerimiz yoğun olarak müracaat etmekteydi. Yaptığımız araştırma neticesinde, GSM operatörlerinin bayilere fazla abonelikler için vermeyi vaad ettiği yüksek iskontolardan faydalanabilmek için bayilerin, daha önce abone olan tüketicilerin kimlik fotokopilerini çekip imzalarını taklit ederek yeni abonelik sözleşmeleri düzenledikleri, gelen açık hatlı sim kartları da iş yerlerine gelen vatandaşlardan herhangi bir belge almadan açık hatlı kontörlü hat olarak sattıklarını tespit ettik. Böylelikle hem bayiler fazla ıskontodan faydalanıp kar marjlarını yükseltiyor, hem de GSM operatörleri aboneliklerini artırmış oluyordu.
Açık hatlı kontörlü sim kartları başta terör örgütü mensupları olmak üzere organize suç şebekeleri, nitelikli dolandırıcılar ve müzmin borçlu kişiler tercih ettiklerinden, bu hat kullanıcıların karıştığı suçlarla ilgili takibatlar resmi olarak kayıtlı vatandaşlarımıza yapılmakta, vatandaşlarımız da adlarına yapılan sahte abonelikleri ancak emniyet güçleri ve cumhuriyet savcılıkları tarafından yapılan kovuşturma ve operasyonlarla öğrenmiş oluyorlardı. Dolayısıyla suça karışanlar değil, masum olan vatandaşlarımız mağdur olmakta, hatta ve hatta hapis cezaları almakta, icra takibine uğramakta, masum olduklarını ispat etmek için yoğun bir hukuki mücadele içine girmekteydiler. Suça karışan hat kullanıcıları kendileri ile ilgili herhangi bir sözleşme ve evrak olmadığı için bulunamamakta, sahte abonelik sözleşmeleriyle adlarına hat açıldığından haberi olmayan vatandaşlarımız mahkemelerde gezerek masum olduklarını ispatlamaya çalışmaktadırlar.
Tüketiciler Birliği olarak durumu 2004 yılında, eski adı Telekomünikasyon Kurumu olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nu, Ulaştırma Bakanlığı ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu’nu, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı defaatle uyarmış ve tüm tüketicilerimize adlarına kayıtlı aboneliklerin bildirilerek, vatandaşlarımız mağdur olmadan sahte aboneliklerin tespit edilip, bunları yapan bayiler ile sözleşmeleri gereği gibi incelemeden hat açan GSM operatörlerinin ve bu hatları organize şekilde kullanan şuç örgütlerinin haklarında gerekli çalışmaların acilen yapılmasını talep etmiştik. Maalesef birkaç gün önce BTK başkanı Acarer’in başvurularımızın üzerinden 8 yıl geçtikten sonra sahte cep telefonu abonelikleri ile ilgili çalışma yapılacağını duyurması karşısında, “günaydın” bile demenin çok komik olduğunun bilinciyle, sadece bir kişi adına 400 açık hat bulunduğunun tespitinden sonra “Atı alan Üsküdar’ı geçti, uyumaya devam ediniz” demekten başka bir sözümüz kalmamıştır.
Bilginin akşamdan sabaha eskidiği post modern bilgi çağında yaşadığımız bu devirde, telekomünikasyon sektörünün en fazla kendini yenilemesi ve çağa uygun önlemler alması gereken bir sektör olduğu çok açıktır. Telekomünikasyon sektörünü denetlemekle görevli Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun, tüketiciler ve tüketici örgütlerinin sektör sisteminin açıkları için yaptıkları ihbar ve bilgilendirmelerle ilgili ancak ve ancak 8 yılda geri dönüş sağlayabilmesi karşısında ülkemiz kamu kurumlarının ve özellikle de BTK’nın ve yöneticilerinin tartışmaya açılıp, bir işi 8 yılda yapabilecekleri varsa başka işlerde değerlendirilmelerini utanarak talep ediyoruz.
Ayhan Tekin
Konya Şube Başkan Yardımcısı