İnsanlık tarihinde yayılmacı anlayış mızrak kullandı, kılıç kullandı, tüfeği icat etti.
Sözde insanlık için insana karşı felaket silahları geliştirdi. Kilometrelerce mesafedeki hedefi vurabilen füzelere, nükleer ve biyolojik başlıklar taktı.
Soğuk savaş dönemiyle birlikte, toprak altı ve üstündeki doğal zenginlikleriyle göz kamaştıran ülkeleri kontrol altında tutmak, ele geçirmek daha kolaydı.
Ekonomik olarak bağımlı kılmak, tetikçiler, yerli işbirlikçiler kullanmak, en makul yöntemdi.
"Ekonomik tetikçiler, maaşlarını büyük şirketlerden alıyorlar, ama CIA ve benzerleriyle işbirliği halinde çalışıyorlar.
Görevleri şu:
Bir ülkenin yöneticilerini, hazırladıkları raporlarda, kalkınmak için neye gereksinimleri olduğuna inandırmak.
Çünkü yöneticiler raporlara inanınca
ihaleler açılıyor, krediler alınıp veriliyor,
ihaleyi Tetikçi'nin bağlantılı olduğu şirket kazanıyor. Ekonomik tetikçiler başarılı olmazlarsa
araya CIA ve benzerleri giriyor:
Rüşvet, baskılar, hükümet devirmeler, suikastlar...."
"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitaba ilişkin Özdemir İnce'nin Hürriyet Gazetesi'ndeki yorumu böyleydi.
Zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın yıllar sonra anlattığı, Cargill Fabrikası'nın kuruluşunu gerçekleştiren
Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin,
izin dosyasını "imzalayacaksınız"deyip
valinin masasına atarak gösterdiği cüret de,
bu anlayışın tezahürü olmalıydı.
Bir Amerikan şirketi için adeta seferberlik ilan edilmiş, yerel tepkiler dikkate alınmaksızın
Ankara'da alınan kararlarla
en verimli tarım arazisine fabrika kurulmasına olanak sağlanmıştı.
Buna karşı yapılabilecek tek şey dava açmaktı. Hukuk tek silahtı!
Yıllar sonra "Cargill Yasası"diye anılacak kanun tekliflerini hazırlayan Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun da Bursa kamuoyunda "Altan Kargilpaşaoğlu" olarak anılacağını o günlerde öngörmek mümkün değildi elbette Amerikan şirketi,
TC Devleti'nin bürokrasisiyle, siyaset kurumuyla, yargısıyla
"kedinin fareyle oynadığı gibi"
oynamaktadır.
Kim dur diyecektir bu densizliğe?!