Cordaba'da heykeli olan, Avrupa'nın Averroes olarak bildiği, ilk kadın hakları savunucusu, aklın ve bilimin herşeyin önünde olması doğrultusunda birçok kitabı latinceye çevrilmiş olan, 1126 doğumlu İbn-i Rüşd, aynı zamanda tıp eğitimi de almış. İlk katarakt ameliyatını yapan El Gafaki de yine bir Cordoba'lı.
matematikçi. İsmi, Muhammed bin Ahmed olup, künyesi Ebü’l-Velîd’dir. Babası, Kurtuba kâdısıydı. Ehl-i sünnet âlimi olan Muhammed ibni Rüşd dedesidir. Dedesine nisbetle İbn-i Rüşd diye meşhur olmuştur. Avrupa’da Averroes adıyla tanınır. 1120 (H.514)’de Endülüs’ün Kurtuba şehrinde doğdu. 1126 (H.520)’da doğduğunu bildiren kaynaklar da vardır. 1198 (H.595)’de Merrâkûş’ta vefât etti.
İbn-i Rüşd, küçük yaşından îtibâren ilim tahsil etmeye başladı. Önce kelâm ve fıkıh ilimlerini, daha sonra zamânının ilim merkezi olan Kurtuba’daki büyük âlimlerden fizik, tıp ve astronomi ilimlerini tahsil etti. Bu ilimlerle ilgili birçok eser yazdı. Edebiyât ve felsefeye karşı ilgi duymaya başladı. Filozof İbn-i Tufeyl ile dostluk kurdu. Onun vâsıtasıyla Fas’a giderek, felsefecilere karşı aşırı sevgi duyan Fas Hükümdârı Ebû Yâkûb Yûsuf’un iltifâtlarına kavuştu. Ebû Yâkûb Yûsuf, Aristo’nun eserlerini şerh etmesini istedi ve onu İşbiliye kâdılığına getirdi. İbn-i Rüşd;Fârâbî ve İbn-i Sînâ ileİmâm-ı Gazâlî’nin ve batı filozoflarının eserlerini inceledi. Aristo’nun görüşlerini inceden inceye tedkik edip, şerhler yazdı. Aristo ile Eflâtun’un felsefî görüşlerini uzlaştırmaya çalıştı. Yunan filozoflarının yanıldıklarını söyleyen Îmâm-ı Gazâlî hazretlerine karşı bu filozofları müdâfaa etti.
İmâm-ı Gazâlî’nin, felsefecilerin tutarsızlığını, sapıklığa ve küfre sebeb olan fikirlerini çürüten Tehâfüt-ül-Felâsife adlı eserine Tehâfüt-üt-Tehâfüt adlı reddiye yazdı. Hükümdâr Ebû Yâkûb Yûsuf onu kendine şahsî hekîm tâyin etti. Az zaman sonra da Kurtuba kâdılığına getirildi.
Felsefecilerin eserlerini inceleyip, Aristo’nun tesirinde kalan İbn-i Rüşd, her şeyin akıl ile anlaşılabileceğini ileri sürdü. Din bilgilerini kendi akıl ve görüşüne göre îzâh etmeye kalkıştı. Fikirleri, kısa zamanda yayılıp tehlikeli olmaya başladı. Hükümdâr Ebû Yâkûb Yûsuf’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu El-Mansûr’un da iltifâtlarına kavuşup, Kâdılkudât, yâni kâdılar kâdısı oldu. İleri sürdüğü fikirlerin İslâm dîninin esaslarına ters düşmesi, Müslümanlar arasında hoşnutsuzluklar çıkardı. Âd kavminin helâk olmasına dâir bilgilerin hayâl mahsûlü olduğunu söyledi. Ehl-i sünnet olan hakîkî Müslümanlar, Kur’ân-ı kerîmde bildirilen bir husûsun efsâne olduğunu iddiâ eden bu sözleri üzerine, ona karşı iyice cephe aldılar. Halkın şikâyetleri üzerine hükümdâr, Kurtuba âlimlerinden bir meclis topladı. Toplanan âlimler, onun, İslâmiyetin îmân esaslarına uymayıp görüşlerinin çoğunun sapıklık, bir kısmının ise dinden çıkmaya sebeb olduğuna karar verdiler. Bunun üzerine vazifesinden alınan İbn-i Rüşd hapsedildi. Bilâhare Sultan Mansûr, Kurtuba’ya gelince onu affetti ve iltifâtlarda bulundu. Fakat son seneleri keder ve sıkıntılarla geçti. Serveti elinden alındı. Lucene şehrine sürüldü. 1198 (H.595)de Merrâkûş’ta vefât etti.
Her türlü gerçeğin yalnız akıl ile bulunabileceğine inanan ve bunu müdâfaa eden İbn-i Rüşd, rasyonalist bir filozoftur. Fikirleri de buna göre şekillenmiş, dînî konularda vahy ve nakil esâsını bırakarak akla sarılmıştır. Pervâsız sözlerinden ve görüşlerinden dolayı Hıristiyanlar tarafından zamânının Voltaire’i kabul edilmiştir. İbn-i Rüşd; Allahü teâlânın varlığı, irâdesi, ilmi, kudreti ve yaratıcılığı hakkında ileri sürdüğü akla dayanan sözleri ile, İslâm dîninin îmân ve îtikâd esaslarından ayrılmış, uzaklaşmış ve bâzı konularda Aristo ile aynı görüşlere sâhib olduğunu açıklamaktan çekinmemiştir.
İslâm âleminden daha çok Avrupa’da meşhûr olan İbn-i Rüşd’ün, Averroism adı verilen felsefî fikirleri uzun müddet devâm etmiştir. On sekizinci yüz yılın ortalarından îtibâren eski önemini kaybeden fikirleri, 19. yüz yılın ikinci yarısından îtibâren tekrar ilgiyle karşılanmaya başlanmış, hakkında incelemeler yapılarak eserleri Avrupa dillerine tercüme edilmiştir.
Felsefede şöhrete kavuşmakla birlikte, dînî konularda hak yoldan ayrılan İbn-i Rüşd, zamânının en büyük doktorlarından birisi olup, tıb sâhasında on altı eser yazdı. Bunlar arasında Külliyât fit-Tıb en meşhur olanıdır. Bu kitabında hastalıkları tek tek ele alarak incelemiş, hiçbir insanın hayâtında ikinci defâ çiçek hastalığına yakalanmayacağını belirterek sebeplerini îzâh etmiştir. Ayrıca gözdeki retina tabakası ve çalışma tarzı hakkında da dikkate değer açıklamalar yapan İbn-i Rüşd, tıp târihinde gözdeki retina tabakasının fonksiyonunu ilmî olarak îzâh eden ilk tıp bilgini olmuştur. İbn-i Sînâ’nın Kânûn adlı eserine ve Galen’in tıpla ilgili eserlerine şerhler yazmıştır. Diğer eserlerinde de tedâvi, zehirler ve ateşli hastalıklarla ilgili bilgileri yazmıştır. İbn-i Rüşd’ün tıbla ilgili eseri Avrupa üniversitelerinde ders kitabı kabul edilmiştir.
Matematik, coğrafya ve astronomi ilimlerinde de söz sâhibi olan İbn-i Rüşd bu konularda eserler yazmış, zamânından sonraki birçok ilmî gelişmelere kaynak olmuştur. Dünyâyı dolaşan Kristof Kolomb bile onun fikirlerinden etkilenmiştir. 1498 (H.904) senesi Ekim ayında yazdığı bir mektupta; Averroes=İbn-ür-Rüşd adlı bir yazarın, yeni dünyânın, yâni Amerika’nın varlığı hakkında kendisine fikir verdiğini bildirmektedir.
İbn-i Rüşd’ün hayâtını Fransız Ernest Renan yazmış ve kitabı 1856’da Pâris’te basılmıştır.
İSPANYA
Yusuf İdris MARTİNEZ
Bu eski solcu militan 70'lerin İslam kucakladı. O en diğer İspanyol Müslümanlar gibi, Granada yaşıyor.
El Mundo | Cristina López Schlichting | 24 Ocak 2002 | 0
React
Baskı
Göndermek
Bakali Zora 22 yaşındayken, babası birinin elini sormuştu söyledim. Tangier olağanüstü bir şey ve derinden Müslüman bir aile ... talip İspanyol olduğunu detayına kadar. Yusuf İdris Martínez Fernández [İspanya'nın kuzeybatısında, León] La Baneza doğdu ve İslam'ı zaman, 30 yaş Juan José kadar seçildi. Ayrılmış ve o evlenmek istediğini küçük bir kız babası olan, ama aynı hataları içine ilk kez düşmeden, bu yüzden onu dindar ve iyi bir aday bulmak için ilerledi onun manevi usta, Faslı bir şeyh, çağırdı. "Şeyh eşi annem danıştı," artık onu dört çocuklu Granada yaşayan Zora, "dedi ve o çok iyi olduğunu düşündüm. Ben bir ablası var, ama Yusuf arıyor çünkü c onun tercihi kim ben olduğunu okuma ve yazma bilen bir kadın. "Eşler vaat sonra resmiyet, onlar evli bir araya geldi ve onlar on beş yıl boyunca birlikte yaşamış. Yusuf Martínez o Zora babası tanıştığımız günü hatırlar. "O ve onun çocukları tepeden tırnağa beni incelenmiştir. Benim gelecekteki karşısında baba-Ben baraka [nimet] ve toplam şeffaflık gördüm. Bana iyi bir adam ve bu aile olduğunu hemen gördü."
Yusuf durumunda İspanya benzersiz değil. Granada tek başına, islam kadınların büyük bir kısmı dönüştürülür, 500 ve 1000 arasında bulunmaktadır. Ya da İspanyollar ve Müslümanlar, bazı dikkat edilmesi gereken bir çifte üyeliği vardır.
Daire Martinez Bakali Granada, diğer benzer binalarla çevrili ve çiçeklerle araziden uyuşturucu kaçakçılığı arasında yer alan bir tuğla binanın altıncı katında en hassas bölgesinde yer almaktadır. Kapı küçük bir odaya açılır. Bir köşede tv taht, oda geri kalanı siyah deri koltuklar tarafından işgal edilmiş durumda. Duvarlar merkezi ve hacıların binlerce Kabe ile birlikte Mekke'de büyük bir resmi dışında çıplak. Bir raf, CD yanında, bir Müslüman tespih bakın. Zora bisküvi ve çavdar ekmeği eşliğinde çay, hizmet vermektedir. "Kim bir Müslüman ziyaret etti," benim ana "her zaman, bir şey olabilir bu bir bardak su olmalı., Gülümseyerek," dedi evin metresi dindarlığı ve tevazu bir işareti olarak türban (başörtüsü) taşımaktadır. "Kadın onun güzelliğini gizlemek gerekir, "diyor.
Çocuklar doğal olan daire içine taşımak. İki kızı, Widad ("Pure Love") ve sırasıyla Sakina ("Barış"), 7 ve 9 yıl. 11 ve 12 yaşları iki erkek, Mushin ("Benefactor") ve Ahmad olarak adlandırılır. Babaları biraz özlü olarak, yavaş konuşur. Onun büyük gümüş yüzük ve uzun bir sakalı ile, o görünüyor daha bir din adamı gibi o İspanya'daki Marksist-Leninist Örgütü Madrid kampanya 70'lerde, kim solcu genç. "M 'üzerinde hep bin Ladin gibi görünüyordu söyledi," dedi, bazı sıkıntı ile "diyor ama bunu bu gün beni neden sorunları düşünemiyorum. Sokakta insanlar beni durdurup beckon, tamamen hayrete düşürdü." Ben sordu Ona tıraş edemez. Yusuf değil, başını sallıyor: o Peygamber'in sünnetini (gelenek) 'dir.
O Juan José denirdi zaman bahsediyor, o hüzünlü bir gülümseme çizdi. "Ben o zaman mutsuz oldu, diyor, şehir beni tartılır, ve ben çok aktif olmasına rağmen, ben bir yere sitemde bulamadım." O astroloji ve ekoloji için bir tutku geliştirdi bu zaman oldu ve o hissetti manevi bir arayış ve sağlıklı yaşam uzlaştırarak bir yaşam tarzı için çekti.
1976 yılında, Juan José Martínez [eşdeğeri CNRS] Granada Yükseköğretim Bilimsel Araştırma Merkezi tarafından kurulan Astrofizik ilk resmi yeni Enstitüsü oldu. "O zaman ben bir vejetaryen oldu, çünkü organik ürünler mağazasında ekmek satın alarak" - - O İspanya İslam Cemaati bazı üyeleri bir araya geldi ve onların deneyim ilgi kısa bir süre sonra. Üç yıl sonra, onun 30 yıllık gün, üç kez şehadeti veya inanç mesleği ("Tanrı yok ama Allah ve Muhammed onun peygamberidir yoktur") okursa, Yusuf İdris olur. O zamandan beri, onun dini eğitimi esas otodidaktır olmasıdır. "Ne yazık ki, İspanya'da, bize onları getirsin ustaları ve değil bulunmadığından, o ben Al Taqwa, mahallede CALDERERIA gidin. Dedi, ve ben yerel şeyhleri öğretimi için alabilirsiniz zaman Fas için gitti." Arapça öğrendi , hangi Kur'an okumak şarttır ve namaz beş kez Mekke'ye doğru diz çökmüş bir gün.
12 Eylül'e kadar, Zora ve Yusuf sessizce yaşadı. "O gün, çocukları okula giderken, Zora, onların ülkeleri ve onları bile 'Ölüm Araplar!' Diye bağırdı Ama o eğitimli olması gerekir ebeveynler, çocukların suçu değil bazı. Dönmek için söylendi dedi Bu damgalanmış olması korkunç. "
İSPANYA - Al Andalus soyundan
Franco başlar altında İspanya'da Müslüman toplumunun son tarihin günlük El Pais hatırlıyor. 1967 yılında, dini özgürlüklerle ilgili ilk kanunun kabulü İslam'ın kurumsal gelişimi için önünü açıyor, İspanya Müslümanların online dergide antropolog Jordi Moreras Webislam diyor. Dönem 1968-1971 Ceuta ve Melilla, Fas'ta iki İspanyol enklavlarda ilk Müslüman birliklerinin oluşturulması gördüm. Sonrasında, Riay Tatary Bakry, Suriye kökenli bir İspanyol doktor, Madrid, İspanya Müslüman Birliği merkezli.
Demokrasinin gelişi ve 1980 yılında din özgürlüğü ile ilgili yeni yasanın kabulü ile, birçok İspanyol Müslümanlar, sık sık eski militan anti-Frankocu, bazen Endülüs İslam ve milliyetçilik birleştirerek, yeni örgütlenmeler yaratmak. Bunlar, Al Andalus, Müslüman İspanya 711-1492 yıllık geleneği kendilerini mirasçıları ilan ve böyle Granada ve Cordoba gibi İspanyol İslam'ın efsanevi yerlerde onların dernek kurma dönüştürür. Bu zamanda olduğunu dönüştürür ve özellikle Arap ülkeleri, Suudi Arabistan tarafından finanse edilenler tarafından oluşturulan dernekler arasında ortaya çıkan ilk gerilimler.
1989 yılı Haziran ayında, İslam'ın resmen bir din olarak kabul edildi "iyi kurulmuş." Dernekler sonra temsilci kuruluş statüsünü kazanmak için yarış içinde piyasaya sürüldü. 1992 yılında, İspanya İslam Cemaati (CIE) Devletin resmi temsilcisidir. Ama yaklaşık on yıl sonra, toplum liderleri Faslı göçmenler, Katoliklik arkasında İspanya'nın ikinci büyük akını ile, bir din haline gelmiştir Devletin ilgi eksikliği hakkında şikayet ediyor.
HER SİNEDEN “OLE!”
NEDEMEK = ALLAH
“Ole!”nin anlamı Endülüs’te çok farklı
İspanya’ya ve özellikle Endülüs’e gittik. Orada çok farklı bir rehberle Ayşe İlknur Boyacıgil Ponce de Leon Giraudile tanıştık.
27 Şubat 2011 Pazar 14:00
İstanbul Tasarım Merkezi’nin düzenlediği “Dünya Metropolleri” seminerlerini müteakip gezi programı kapsamında 29 Ocak - 5 Şubat 2011 tarihleri arasında İspanya’daydık. Kısa bir sürede sırasıyla Madrid, Tuleytula (Toledo), Kurtuba (Cordoba), Gırnata (Granada), İşbiliye (Sevilla) ve Barselona’yı gezdik.
İlknur & Luis
Tur esnasında, aynı güzergahta seyreden ve birkaç etkinlikte birarada bulunduğumuz liseli bir gruba rehberlik yapan İlknur Hanım’la tanışma fırsatımız oldu. İlknur Hanım, çok deneyimli bir turist rehberi. İspanya’da oturuyor ve birçok misafire Endülüs kültürünü anlatıyor. Yoğun bir programımız olması hasebiyle kendisine sorularımı ancak İstanbul’a geldiğimde sorabildim, o da nazikçe davranıp hiç bekletmeden yanıtladı hatta eşi Luis Miguel Ponce de Leon Giraud’un ihtida öyküsünü de aktardı. İşte hasbihâlimiz ve bir tutam İspanya neş’esi!
Ayşe İlknur Boyacıgil Ponce de Leon Giraud
1963 Ankara doğumlu. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. “Kendini Aslan Sanan Şola” ve “Haremağasının Sırrı” isimli kitapları İspanyolca’dan Türkçe’ye çevirdi. Evli, yirmi yaşında ve bir erkek evlat annesi. Profesyonel turist rehberi, enformasyon memuru ve yeminli tercüman. Şu anda kendi seyahat acentasını işletiyor ve meslekî hayatını turist rehberliğiyle sürdürüyor.
İspanya'da sizi en çok etkileyen mekan hangisi? Sebebini bize açıklar mısınız?
Sizinle gezdiğimiz yerler arasında beni en çok Elhamra Sarayı etkiler. Muhteşem bir yapı olmasından öte oradaki sembolizm, sarayı yaptıran ve yapanların alçakgönüllülüğü... Bildiğiniz gibi kendi isimlerini yazmak yerine sarayın her yerine “lâ ğâlibe illallah” yazılmasını istemişlerdir. Bu bana ziyarete gelenlere verilen bir insanlık dersi gibi gelir.
Bir de sıradan, bugün ortasında bir haç ve Poseidon heykeli bulunan Plaza Bib Rambla (Gırnata) vardır. Burası medreseden çıkarılan, evlerden toplanan kitapların yakıldığı yerdir. Yani bir dinin, bir dilin, bilimin, tıbbın, edebiyatın yakıldığı meydandır. Her gittiğim zaman beni duygulandırır ve düşündürür.
Tur rehberliğine nasıl başladınız? İspanya ile tanışma serüveninizden bahseder misiniz?
Turizme seyahat acentasında çalışarak başladım. İspanyolca da bildiğim için Turizm Bakanlığı’nın açtığı rehberlik kurslarına katıldım. Evlenip, İspanya’ya yerleştikten sonra Türk misafirlere rehberlik yapmaya başladım, sonra kendimize ait seyahat acentamızı açmak nasib oldu. Şimdi sadece kültürel amaçla gelen misafirlere, örneğin İspanyolca “Olé” kelimesinin ne anlama geldiğini (Suleyha’nın notu: “Allah Allah!” nidasından geldiği söylenir.) açıkladığım zaman “Bu rehber de neler uyduruyor?” demeyeceklerini düşündüğüm gruplara ve gençlerin bulundukları gruplara rehberlik yapıyorum. Diğer gruplarımız için bünyemizde çalışan başka rehber arkadaşlarımız bize yardımcı oluyorlar.
Sizin açınızdan Endülüs'ün önemi nedir?
Bence Al Andalus’un (yani eski Endülüs Medeniyetinin) önemi, bazılarının yeryüzünden silmeye çalışsalar da başaramadıkları, Avrupa’da edebiyatın, ilmin, bilimin, kültürün, sanatın doğmasına sebep olan büyük bir Müslüman uygarlık olmasıdır. Andalucia’nın önemi ise (günümüzdeki Endülüs) tarih boyunca gördükleri işkencelere rağmen hâlâ kalplerinde kimliklerini koruyan ve yeniden yazılan resmî tarihte, unutturulmaya çalışılan kültürlerine sahip çıkan insanların toprakları olmasıdır. Tabiî ki İspanya’nın günümüze kadar gelen en güzel tarihi yapılarının bulunduğu bölge olduğunu da unutmamamız gerekir.
Bunca zamandır birçok turda bizzat rehberlik yaptınız. Gözlemlerinizi nazara verdiğinizde Endülüs'ü ziyaret eden turistleri en çok etkileyen tarihî mekan ve vakıa nedir?
Çok acıdır ki genel olarak gelen misafirler alışveriş ve eğlence mekanları ile ilgilenirler, sadece kültürel ağırlıklı turlara çıkma sebebim de zaten budur. Eskiden olan olaylar ve alınması gereken dersler çoğu kimseyi düşündürmüyor sanırım.
Kurtuba Camii insanları çok etkiler, özellikle mihrabı ve yapılan restorasyonlarda camînin karanlıkta kalıp kilisenin aydınlık bir alanda kalması insanları düşündürür. Galera’da yaşanan olayları anlattığım zaman ise hem ben hem de dinleyiciler duygulanırız. Galera, Granada’nın küçük bir köyüdür. 1570 yılında Katolik ordu tarafindan katliam yapılmıştır. Bebek yaşlı kadın erkek denmeden bütün Müslümanlar öldürülmüştür. Sebebi ise birlik olup güçlenmeye başlayan Müslüman direnişçilere gözdağı verilmesidir.
Engizisyon tarafından Kuran-ı Kerîm, Arapça konuşmak, gelenek görenekleri sürdürmek hatta yıkanmak bile yasaklanmıştı. Müslümanların da Kuran-ı Kerîmlerini kiliseye teslim etmesi ve Katolik olması hatta onları yakıp yok etmeleri gerekmekteydi. Bir Müslüman için bunu yapmak birçok sebepten imkansızdır. Onlar da Kuran-ı Kerîmlerini muhafaza edebilmek için evlerinin duvarlarına, derilerin ve kumaşların içine sararak ve içlerine kaya tuzu koyarak saklamışlardır, günümüzde yapılan restorasyon çalışmalarında böyle muhafaza edilmiş Kuran-ı Kerîmlere rastlanmıştır.
Sebebini bilmiyorum ama özellikle Sevilla'da insanların bizden rahatsızlık duyduğunu hissettim. İspanya'da İslamofobi'den bahsedebilir miyiz? Müslümanlara karşı İspanyolların tavrı nasıldır? Gırnata'daki sıcak karşılama yahut büyük şehirlerdeki kayıtsızlık birer tekil karşılaşma mıdır yoksa genellenebilir mi?
İspanya’da anayasal olarak dinî özgürlük vardır ve dinî ayrımcılık yapılamaz. Bence ne yazık ki böyle bir olay var. Hatta dillerinde olan kelimelerde, kullanılan deyimlerde bile var.
Yapılan her türlü çabaya rağmen Müslüman cemaatten Musevîlerden dilendiği gibi özür dilenmemiş ve Müslümanlar Asturias Prensliği Ödülü’ne layık görülmemiştir. Bu topraklarda Müslümanlar 1492’den sonra ötekileştirilmiştir, dışlanmıştır. Yüzyıllarca insanların beyinlerine kazınan Müslüman korkusunun hala büyük bir kesimin içinde olduğuna inanıyorum. Sevilla’da gezerken NO8DO yazısı dikkatinizi çekmiştir. Belediyenin kullandığı bir semboldur. Anlamı “Sevilla beni hiç bir zaman bırakmadı”dır. Kral III. Fernando’nun Sevilla’ya armağanıdır. Bence Müslümanların en çok ötekileştirildiği şehirlerden biridir.
Gırnata ve Kurtuba hâlâ Müslüman kimliğini koruyan şehirlerdir. İnsanlar birçok sebepten dolayı dinlerini açıklayamasalar da tahminimizden çok daha fazla Müslüman vardır. Ve bizleri birer korku unsuru olarak değil turist olarak gelen kardeşleri olarak görürler.
Gırnata'da camiyi ziyaret ettiğimizde öğrendiğimiz üzere İspanyolların Müslümanlığa dönüşü söz konusu. Bu ihtida öyküleri hakkında ne söylemek istersiniz? Moriskoların tarihi seyrinden de bahsedebilir misiniz?
Bu konuda eşimin öyküsünü kendi sözleri ile anlatayım: “İhtida sebebim, eşimin Müslüman olması ve Katolik biri ile evlenmenin -açıkça söylemeseler bile- onun için ve ailesi için çok üzücü olduğunu hissetmem ve bana hediye edilen Kur’an-ı Kerîm’i okuduğum zaman da nedenini anlamamdır. Aslında hiçbir zaman ne ailemden birisi ne de ben tam olarak Katolik olmadık. Katoliklerin yapmaları gereken vaftiz, eğitim ve Hıristiyanlığa kabul ediliş törenleri... Mutlaka birinden biri ailemizde hep eksik olmuştur ve Katoliklikte bunları tamamlamazsan gerçek bir Katolik olamazsın.
Dinimizin beni en çok etkileyen yanı sadece ibadet değil bir yaşam biçimi olmasıdır. Bana göre iyi bir Müslüman sadece ibadetle kalamaz bunu yaşam biçimi ve dünya görüşü olarak her an uygulamak zorundadır.”
Moriskolar zorla dinleri değiştirilen, bazıları İspanya’dan kaçan bazıları ise hiçbir zaman bu topraklardan çıkmayıp dış görünüşüyle Katolik bir İspanyol gibi yaşayan Müslümanlardır. Engizisyon korkusu ile Hıristiyan olan Moriskolar bence artık çeşitli vesilelerle kendi özlerine dönüyorlar.
İspanya'da yaşayan Müslümanların sayısı tahminî olarak ne kadar? Daha çok hangi muhitte meskûnlar?
UCIDE (Unión de Comunidades Islámicas de España – İspanya İslamî Cemaatler Birliği) kaynaklarına göre İspanya’da yaklaşık 1,5 milyon Müslüman yaşadığı düşünülmektedir. Bunlarin % 7 si İspanyol Müslümanlardır. Tabiî bu sayıların içine çesitli sebeplerden dolayı Müslüman olduklarını açıkça söyleyemeyenler dahil değildir.
Yaşadıkları yerleri demografik açıdan çoktan aza doğru sıralarsak:
Benim özellikle dikkatimi çeken husus Elhamra'ya ve Endülüs mimarisine sahip çıkan ve öykünen İspanya oldu. Mudejar sanatı mesela...
Tabiî ki Endülüs’e gelen turistlerin yüzde yüzü Elhamra’yı gezmek için gelirler, Eğer İspanya sahip çıkmasaydı ekonomik olarak büyük kayıp olurdu.
Mudejar sanata sahip çıkabileceklerini zannetmiyorum. Mudéjar diye bir sanatın varlığını bilen kişinin bu sanatın kime ait olduğunu da bilecek kapasitede olduğunu düşünüyorum.
Bir İspanyol çocuğunu öğretmeni Elhamra'ya götürdüğünde ona ne anlatır? Resmi ideolojide ve eğitim sisteminde Endülüs'ün yeri nedir?
İspanya’nın hangi bölgesinden gittiklerine göre cevap değişebilir. Genel olarak İspanya’yı işgal eden ve Katolik Krallar tarafından ülkeden çıkarılan Arapların sarayı olarak gezdirirler ama sanatsal ve mimarî açıdan olumsuz birşey söylediklerini düşünmüyorum.
Resmı ideolojide ve eğitim sisteminde 711 yılında gelen ve 1492 yılında çıkarılan Arapların yoğun olarak yaşadıkları ve kendi devletlerini kurdukları bölge olarak geçer.
Ama İspanya’da artık birçok şey değişmektedir. Örneğin Granada Bilim Müzesi vardır ve burada Endülüs Medeniyetinin yaptığı bilimsel, tıbbî icatlar gençlere çok güzel örneklerle gösterilir ve Granadalı çocukların kendi kimliklerini unutmamaları sağlanır.
(Suleyha’nın notu: Müzenin Endülüsle ilgili bölümünün linki, birçok fotoğraf var: http://www.parqueciencias.com/exposiciones/al_andalus/ )
İbn Rüşt - Kurtuba
Türk gençliğine İspanya ve Endülüs hakkında ayrıca neler söylemek istersiniz?
İspanya, özellikle Endülüs hakkında okumalarını ve mümkünse Endülüs’ü gelip tanımalarını tavsiye ederim. Bizler tarafından yeni tanınmaya başlayan muhteşem bir kültürdür. Mimarî yapılarıyla, müziği ile, yetiştirdiği İbn Arabî, İbn Rüşd gibi kişilerle hâlâ gönlümüzü ve ruhumuzu zenginleştirmektedirler. Burada bizleri seven ve ülkemizi kendilerine örnek alan birçok kardeşimiz bulunmaktadır.
Not 1: “Olé”nin etimolojisine dair:
“Tarifa’dan Zaragoza’ya, Algarbe’den Valencia’ya , Al Andalus’ta yaşayan Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, pagan ve ateist bütün İspanyol-romenler (hispano-romanos) Arapça’yı “a” sesli harfini (fatha) "e" olarak değiştirerek konuşurlardı. Bunun neden olduğu konusunda çeşitli yorumlar vardır ama en çok inanılan Suriye etkisidir. Bu şekilde konuşma şekline İspanyolca "imela" denir. Aragon’da “Ala” (İspanyolca’da h harfi okunmaz.), Endülüs’te “Ele” ve İspanya genelinde “Olé” derler.” [La Huella Morisca, Antonio Manuel s.143]
NO8DO Sevilla’nın resmi şehir armasıdır ve şehrin her yerinde en küçük ayrıntılarda dahi sürekli ziyaretçilerinin gözüne çarpar. Belediyeye ait her türlü araç, yapı, hizmetin yanında otobüs, taksi hatta anıtlara kadar her yerde bu amblemi görmek mümkündür. Şehrin mottosu olarak kabul edilen bu kelime İspanyolca iki hece olan “No ve Do”nun arasına 8 figürünün gelmesi ile oluşturulan bir resimli bilmece gibidir. İki hecenin arasındaki 8 figürü İspanyolca “madeja” demek olan bir yün yumağı şeklindedir. Sesli okunduğu zaman ‘NO madeja DO’ olan motto kulağa “No me ha dejado” gibi gelir. Bunun anlamı ise ‘(Sevilla) beni terk etmedi’dir.
NO8DO’nun Seville’in mottosu haline gelmesi ise yüzyıllar öncesine dayanır. Birbiri ile bağlantılı iki farklı hikayesi vardır. Rivayetin biri Kastilya ve Leõn Kralı III. Ferdinand’ın 1248’de Seville’i Müslümanlardan geri almasından sonra, yerleştiği Sevilla için Müslüman hakimiyetinde olduğu yılları yok sayarak hiçbir zaman İspanyol egemenliğinden ayrılmadığına dair bir vurgu ile söylendiği üzerinedir.
İkinci rivayet ise bu sözü Sevilla Alcazarı’nda III.Ferdinand’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu X.Alfonso’ya atfeder. X. Alfonso halk tarafından verilen ismiyle “bilge kral” oğlu Sancho ile girdiği taht mücadelesinde gösterdikleri sadakat nedeniyle şehir halkı için bu sözü söylemiştir. Böyle göndermeleri olan bir işaret olarak NO8DO (no me ha dejado) şehrin her köşesinde kendine bir yer edinmiştir.
Suleyha Şişman İspanya’yı gördü, Endülüs’ü sordu.
Endülüs’te raks beni yüzyıllardır sarsıyor
Yalçın DOĞAN
Endülüs’te gecenin serinliği beynimi, gönlümü serinletmeye yetmiyor. Beni saran Rönesans sancısı. 600 yıldır her yanım sancıyor. Tarih beni kültüre vuruyor.
Gökyüzünde buluşan gelin alayı gibi. Ancak, bir arabanın geçebileceği dar sokaklar. Sağlı sollu evlerin balkonlarında, pencerelerinde çiçekler... Gökyüzünde buluşuyor.
Dar sokaklardan birinde gelin alayı bitiyor, bir meydana açılıyor.
Açıldığı meydanda İbn-i Rüşd heykeli. Ortaçağ’ın Endülüs’teki ünlü İslam bilgini.Cordoba’nın ortasında heykel beni Aristo’ya götürüyor. Gazali’ye götürüyor.Rönesans’a götürüyor.
İbn-i Rüşd ve Gazali, Cordoba’da beni Fatih Sultan Mehmed’e götürüyor.
Gece saat 02.00. Hilmi Yavuz’a nazire, Ay, gecenin Endülüs çıbanı. Tarihin ortasındayım.
*
Fatih Sultan Mehmed, huzuru hümayun, Gazali ve İbn-i Rüşd yanlıları 6 gün 6 gece hümayunda çarpışıyor. 6 gün, 6 gece süren tartışmada çağ kapatan, çağ açan padişah karar veriyor:
‘Devlet işleri, din ile birlikte ola!..’
550 yıl önce atılan bu tohum, Gazali’nin zaferi. Bugünün hálá sancısı.
Dönüyorum, Rönesans’a bakıyorum. Fena halde canım acıyor. Oysa, çağ kapatan, çağ açan padişahın fermanı uluslara ve dinlere engin hoşgörü getiriyor. Padişah tabuları kırıyor, kendi resimini yaptırıyor. Bizans’ı dize getiriyor, ama Gazali’yi tercih ediyor.
İbn-i Rüşd, küffara Rönesans yolunu açıyor. Rönesans Osmanlı’ya teğet geçiyor.
*
Cordoba’da İbn-i Rüşd heykeli, bir başka sokağı işaret ediyor. Bu kez portakal, zeytin ağaçları, palmiyeler arasında bir sokak. Ağaçlar ortasında bir lokanta. Gece saat 02.30. Dalları portakal basıyor, dalları zeytin basıyor.
3 dinin gelip geçtiği Cordoba’da tarih beni basıyor.
Romalılar fethediyor, Müslümanlar, Hıristiyanlar fethediyor, Yahudiler gelip geçiyor. Geçerken Cordoba’da hepsi yüzlerce anıt bırakıyor.
İşte, Mezquita Camii avlusu. Roma kilisesi üzerine Emeviler, Endülüs’te çağın en büyük külliyesini inşa ediyor. I. Abdurrahman, II. Abdurrahman, I. El Hakem, II. El Hakem, derken, hepsi camiye bir taş ekliyor. Tam 200 yıl sürüyor bu inşaat.
1200’lerde Endülüs yeniden Hıristiyanların. Cami yeniden kilise. Şimdi müze. İçeri giriyorum. Tüm duvarlar ve tavanlar fresk dolu. Müze ama, ortada yine de ayin yapılan kilise. Hazine dairesi, altın ve zümrüt kakmalı heykeller, kupalar, giysilerle dolu. Kilise-cami-kilise, dinlerin dinlere rövanşını anlatıyor.
*
Sadece öteki dinlerden değil, din rövanşını bilimden de alıyor. Endülüs’te dinler, insanları unutturuyor. Kilise bastırıyor. Endülüs’te,Stendhalvari, her yer kararıyor. Rönesans mı?.. Hangi Rönesans?.. İşte Endülüs’te engizisyon. İnsan kelleleri havada uçuşuyor. İşkence kaynağını engizisyondan alıyor. Yakılan insanlar, dönen çarklara bağlanan insanlar. İnançlarının bedelini ödüyor. Biri, ‘Dünya dönüyor’ diyor. Sonra vazgeçiyor. Biri yıldızlı gökleri keşfediyor. Sonra geri adım atıyor.
Matematik, felsefe, fizik, astronomi el ele veriyor. Onca acıya, onca eziyete rağmen yine de mutlu son. Belki o acı ve eziyet olduğu için mutlu son. Doğruyu söylediği için yakılan adamın heykeli, 300 yıl sonra yakıldığı yerde dikiliyor. Mutlu sona yakılan insanların heykelleri dikilerek ulaşılıyor.
*
Burası Cordoba. Yıl şimdi 711. Tarık Bin Ziyad birkaç yüz kilometre güneyde gemileri yakıyor. Endülüs’te İspanya Sarayı’na giriyor. Şair-i azam Abdülhak Hamid Tarhan, 1200 yıl sonra Tarık Bin Ziyad’ın bu anını yakalıyor. Yazdığı tiyatro eserinde Bin Ziyad’ın hepimizi durduran tiradı:
‘Tarık, sen ki bir Emevi çadırında doğdun, şimdi İspanya saraylarının hazineleri önündesin. Tarık, sen nereden geldin, nereye gidiyorsun?..’
Endülüs’te gecenin serinliği beynimi, gönlümü serinletmeye yetmiyor. Beni saran Rönesans sancısı. 600 yıldır her yanım sancıyor.
Tarih beni kültüre vuruyor. Kültür, Endülüs kaldırımlarına vuruyor. Sokakların ortasında heykellere, anıtlara.
Her sokak, bir dönemin mirası. Hepsi canlı. Hepsi karşımda. Hepsi bana uzakta.
*
Endülüs’te geçen yüzyılın en büyük şairlerinden Lorca, iç savaşta can verirken, benim en büyük, asla vazgeçilmez şairlerimden biri, ‘Endülüs’te zil, şal ve gül’ diyor. Benim edebiyatımın unutulmaz şenliği...
O zil, bende onulmaz yaralar açıyor. O gül, yaralarıma merhem olmuyor. O şal, yaralarımı örtmüyor.
Endülüs’te raks beni yüzyıllardır sarsıyor.
Endülüs’te usul usul akan Guadalquivir Nehri, görünmez bir güçle, hırslarımı anaforuna çekmeye çalışıyor. Yüzyıllardır olduğu gibi, ben ayaktayım. Direniyorum. Vazgeçmiyorum. Vazgeçmeye hiç niyetim yok.
Ay, gecenin Endülüs çıbanı...
14 MAYIS 2011 CUMARTESI
Endulus-Cordoba Gezimiz
ENDULUS-CORDOBA
Uzun bir aradan sonra gezi yazilarina tekrar dondum...Baktim daha 3 post rahat gezi yazim var,en iyisi son hiz yazmak! Resimler yuklu ancak benim yazilarini oturup yazmam gerektiginden, bir turlu basina gecmek istemedim....
Neyse kaldigimiz yerden endulus-sevilla dan sonra Cordoba ile devam ediyoruz...
Sabaha karsi ulastigimiz Cordoba'da bulutlu bir hava karsiliyor bizi.....
Otel'e esyalari birakip dogru gezmeye...Gez gez doyamadik bir turlu gezmelere
Ilk durak Almadovar Kapısı Romero de Torres'in Esmerlerinden
Juderia'nın bir labirent gibi uzayan sokakları, bembeyaz evlerin arasında La Mezquita'ya uzanıyor. Mahalle iki ünlü filozof yetiştirmiş.
İspanya'nın 17 özerk bölgesinden biri olan Endülüs'ün (Andalusia) sekiz şehri var. Bunlar Huelva,Cadiz, Sevilla, Cordoba, Granada, Jaen, Almeria ve Malaga.
Yolumuzun üzerinde önce Juderia mahallesi var. Bu bölge İspanya'ya araplardan çok daha
önce gelmiş bir halkın mahallesi, yani yahudilerin.
Uzun sokaklar bembeyaz evlerin arasinda yurumek cok mutlu ediyor beni...
Ara ara karsimiza cikan,eski ve degisik kiliseleri resimliyoruz......
Turislik bolgede en cok olan hediyelik esya dukkanlarindan magnet koleksiyonumuza bir yenisini daha ekliyoruz...
Hafif yagmur olunca cekiln karelerde degisik bir havaya burunuyor...
Yemek icin degisik bir cok menu mevcut..Biz de hakkimizi Tapas'tan yana kullandik..
Bu şehrin bir zamanlarki ihtişamını ve şöhretini düşünüyorum. Cordoba'nın Kütüphanesinde 600 bin kitap varken, o tarihten ancak 400 yıl sonra Fransa'daki kütüphanelerde sadece 900 cilt kitap olduğunu okudugum an geliyor aklıma.
Juderia'nın kıvrım kıvrım labirent gibi dar sokaklarının sonunda, birdenbire Mezquita karşımıza çıkıyor. Daha sonraki emirler zamanında da üç kez ilaveler yapılarak büyütülmüş olan, 856 sütunlu caminin içine, 16.yüzyılda 156 sütun yıkılarak bir de katedral oturtulmuş.
Bahçede arapların zamanındaki hurmalar yerine, bugün portakal ve limon ağaçları var. Abdes alınan kurnaların yerine de Mudejar tarzı (En basit tanımıyla Arap mimarisinin etkisiyle yapılan hristiyan mimari tarzı) çeşmeler var.
Ama iceride klasik kliselerde kokan o agar tutsu kokusu yok..Ve aniden o hos havaya girip, onceden camii oldugun hatirlayip o gunleri hayal etmeye calisiyoruz...Ortam cok etkileyici...
İspanya'nın tarihinde Romalılardan sonra Vizigotlar yer alır. Tarık Bin Ziyad onları yenerek Endülüs'e yerleşmiş. Dolayısıyla, Cordoba camisinin yani La Mezquita'nın yerinde daha önce San Vincente kilisesi varmış. Kilise, 30 yıl boyunca iki cemaat tarafından da beraber kullanılmış. Zaten Kilise de bir Roma tapınağının üzerine yapılmış. Yani tarih birbirini hem tamamlıyor, hem takip ediyor.
Duvarlardaki o islemeler ,o sanat eserleri oyle zarif ki mest oluyoruz gezerken...
Mihrap muhteşem. Bizans imparatorunun ustalarıyla beraber gönderdiği mozayiklerden
sanat eseri oluşturulmuş.
La Mezquita' nin arka taraftan bir gorunusu....
Sonra yolumuzu geriye, nehre doğru çeviriyoruz.Puente Romano, yani Roma Köprüsü Guadalquivir üzerinde bin küsür yıldır aynı güzellikte duruyor. Arkasında Calahara Müzesinde Endülüs İslam eserleri sergileniyor.
Calle de Flores'e (Çiçekler Sokağı) doğru ara sokaklara dalıyoruz. Bu sokaklarda duvarları çiçek saksılarıyla süslü evler var. Endülüste Mayıs başlarında ( 5-11 Mayıs ) evlerin çiçeklerle süslü avluları ziyarete açılarak, bir gelenek yaşatılıyor. Calle de Flores'in özelliği hem bu çiçeklerle süslü sokağı, hem de Mezquita'nın artık çan kulesi olan minaresini, aynı fotoğraf karesine alabileceğimiz en güzel nokta olması. Bembeyaz duvarlarda canlı kırmızı çiçekler, tertemiz sokaklar, masmavi bir gökyüzü, hiçbirşey yapmacık durmuyor.
Cordaba'da heykeli olan, Avrupa'nın Averroes olarak bildiği, ilk kadın hakları savunucusu, aklın ve bilimin herşeyin önünde olması doğrultusunda birçok kitabı latinceye çevrilmiş olan, 1126 doğumlu İbn-i Rüşd, aynı zamanda tıp eğitimi de almış. İlk katarakt ameliyatını yapan El Gafaki de yine bir Cordoba'lı.
Bir cok cesit hediyelik esya secenegi yine her gezide oldugu gibi burada
da oldukca guzel...
Saçları taraklarla sıkıca toplanmış,kat kat puanlı geleneksel elbiseleriyle İspanyol kadınlari bir anda cikiyor karsimiza ve o an cekim ani...
Endülüs'te karın doyurmanın en pratik yolu "tapas" barlarda atıştırmak. Bizdeki mezeler gibi
küçük tabaklarda soğuk ve sıcak atıştırmalıklar var.
Bizde ortam olarak cok guzel bir restaurant'in avlusunda tapas yedik...
Endülüs'te, dikkatimi ceken zeytin kahvaltıya uğramıyor. Yemeklerde masaya getiriliyor, o da yeşili, siyah zeytini pek görmedim diyebilirim.
Bu seferlik bu kadar olsun, bir daha gezi yazim GRANADA ile tekrar gorusmek uzere....
Islamiyet ortaya ciktiktan sonra o kadar hizli bir sekilde yayiliyor ki, Muhammed'in ölümünden yüz yil sonra müslümanlar bütün Kuzey Afrika'yi gecip kendilerini Ispanya'nin ortasinda buluveriyorlar. M.S. 500 yilinda Bati Roma imparatorlugunun yerinde yeller esiyor ve adi kalan kendi olmayan bir "imparatorluk" sürüyor. Koca imparatorluk kuzeyden gelen Germen saldirilarina dayanamayip cökerken, her yerine Vizigotlar, Ostrogotlar, Normanlar, Lombardlar gelip yerlesiyor, kendi kralliklarini kuruyorlar. Ispanya'ya gelenler de kuzeyli Vizigotlar. Vizigotlarin kurabildikleri sadece bir barbar uygarligi oldugu icin, Emevilerin akinlari karsisinda dayanamiyor. Zaten müslüman korsanlar tarafindan Güney Avrupa sahilleri dövülüp dururken, Tarik bin Ziyad 711 yilinda ordusuyla birlikte daha sonra kendi adi verilecek olan Cebelitarik bogazini gecip Ispanya'ya cikiyor. Kisa zamanda bütün Ispanya müslüman ordularinin eline düsüyor. Müslümanlarin Pireneleri asip Fransa'yi da ele gecirmelerini Charles Martel güc bela engelliyor.
Bundan sonra Ispanya'da 700 yil sürecek bir müslüman egemenligi basliyor. 750 yilinda Abbasiler, Emevilere karsi ayaklanip Bagdat'ta halifeligi ele gecirince Emevi halifesi Abdurrahman bin Muaviye Endülüs'e siginiyor ve Cordoba'yi kendisine baskent ilan ediyor. Daha sonra III. Abdurrahman döneminde Fatimiler Abbasi halifesini reddedip kendi halifelerini ilan edince, III. Abdurrahman da kendisini halife ilan ediyor ve böylece Islam dünyasinin üc halifesi birden olmus oluyor.
I. Abdurahman'in kurdugu Endülüs Emevi Devleti kisa zamanda güclü bir uygarlik yaratiyor. Kisa zamanda Cordoba hizla gelisiyor ve Avrupa'nin en görkemli sehrine dönüsüyor. III. Abdurrahman dönemine gelindiginde Avrupa'da Cordoba ile yarisabilecek tek sehir vardir: Bizans'in baskenti Istanbul. Dünyanin geri kalaninda ise hic kuskusuz Abbasi Bagdat.
I. Abdurrahman'dan III. Abdurrahman'a kadar olan yaklasik 200 yillik dönem Endülü'ün en parlak dönemidir. Cordoba bilim ve sanatin merkezi haline gelir. Ibn-i Rüst ve Ibn-i Haldun iste Endülüs'ün bu bereketli bilim, kültür ve sanat merkezinin ürünleri olarak ortaya cikarlar. Endülüs'te yaratilan kültür ortami sadece müslüman düsünürler degil, baska dinlerden büyük düsünürlerin cikmasini da sagladi. Bütün ortacagin en büyük metafizikcisi sayilan Maymonides de Endülüs'te yaratilan bilim, sanat ve kültür zenginliginin bir ürünü sayilmali.
Endülüs'te en gelismis olan sanat hic kuskusuz mimarlik. Bugün bile ihtisamindan hicbirsey kaybetmeyen camiler, saraylar, kaleler, köprüler kuran Magribili mimarlar, bölge müslümanlarin kontrolünden tamamen ciktiktan sonra bile Avrupa'nin aranan mimarlari ve sanatcilari olmayi sürdürmüsler.
Cordoba'nin hic kuskusuz en önemli eseri Mezquita. Mezquita büyüleyici bir güzellige sahip. Her biri farkli boylarda olan ve her birinin üzerinde mimarinin amblemi olan kücük bir Arapca imza bulabileceginiz 1200'den fazla sütunun üstünde dikilen bu muhtesem eseri gezmeye saatler ayirabilirsiniz. Camiyi yapmayi baslatan I. Abdurrahman, sonra II. Abdurrahman mimariyi bozmadan camiyi genisletiyor, sonra II. El-Hakem eklemeler yaptiriyor, bunlara El Mansur'un eklemeleri ekleniyor. Cordoba hiristiyanlar tarafindan ele gecirilince camii kiliseye dönüstürülüyor. Cok sayida hiristiyan sapeli ekleniyor ve Ispanya'daki diger bircok eserde görülebilecegi gibi bu eklemeler de magribi mimarlara yani mudejar'lara yaptiriliyor. Hiristiyanlarin ele gecirdikleri topraklarda yasamayi sürdüren ve dinlerini degistirmeyen mudejarlar, din degistirmeyi kabul etmedikleri icin Ispanya'dan sürüldükleri 1610 yilina kadar tugla, alci, siva ve seramik süslemelerinde özgün bir mimari yaratiyorlar.
Mezquita'da cektigim acemice bir filmin üzerine iki aksamlik deneme yanilmalarin sonunda Farid Farjad'in müziklerini eklemeyi basardim. Pek basarili bir cekim olmadigini kabul ediyorum. En etkileyici bölümlerden biri olan Mihrap'i cekmeyi akil edemedim, daha dogrusu insan hem ögrenip hem de plan yapmayi beceremiyor. Yine de bir izlenim verebilecegini düsünüyorum.
__________________ "Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mezquita'nin cok sayida fotografini da cektim ama bunlari internete yüklemek yerine, hazir yüklenmis olanlardan bir örnek vereyim. Isteyen yazinin altindaki fotograflardan mimarinin ne kadar mükemmel oldugunu görebilir.
Cordoba'dan sonraki durak Sevilla. Sevilla su anda Güney Ispanya'nin baskenti. Iki yeri gezmeyi ihmal etmemek gerekiyor. Sevilla Katedrali ve Real Alcazar. Sevilla Katedrali de bir 12. yüzyilda insa edilmis bir caminin üstüne kurulmus. Katedral Gotik tarzda yapilmis dünyanin en büyük katedrali ve ayni zamanda dünyanin en büyük ücüncü katedrali. Minaresi sonradan can kulesine dönüstürülmüs ve yükseltilip tepesinde inanci simgeleyen bir kadin heykeli olan La Giralda yerlestirilmis.
Katedralden adeta zenginlik fiskiriyor. Ozellikle 23 metre yükseklik ve 20 metre genislikteki Capilla Mayor (ana sapel) boydan boya altin ve gümüsle islenmis. Bu islemelerde Isa'nin Meryem'in öyküsü asagidan yukariya dogru anlatiliyor. En asagida Isa'nin dogusu ile baslayan süslemeler, en tepede Isa'nin carmiha gerilmesi ile bitiyor.
Bu sapeli filme almaya calistim ama ne yazik ki görüntüler Mezquita'dan daha kötü. Yine de zenginlik ve görkemin görülebilmesi icin seyredin derim.
Tabii ki Ispanya'daki en önemli karakterlerden biri de Cristof Colomb. Kathedralin bir kösesinde Cristof Colomb'un mozolesi var. Cristof Colomb, Amerika kitasinda ölmüs, orada gömülmüs, daha sonra birkac yüzyillik bir gezinin ardindan nihayet Ispanya'ya gelmis. Tercümanimizin espriyle anlattigina göre Colomb'un kalintilari ordan oraya tasinirken azala azala Ispanya'ya geldiginde 500 gr. kalmis. Kadin devasa heykellerin aslinda 500 gr.lik Colomb'u tasidigini anlatirken cok sempatikti. Iste 500. gramlik Colomb'umuzun mezari.
__________________
<script type="text/javascript">
var _gaq = _gaq || [];
_gaq.push(['_setAccount', 'UA-35901013-1']);
_gaq.push(['_trackPageview']);
(function() {
var ga = document.createElement('script'); ga.type = 'text/javascript'; ga.async = true;