Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  BABÜR
 


BABÜR ŞAH'GÖRSEL' ile ilgili görsel sonucu
 

Image
 Naseeruddin Humayun


Kraliçenin tacındaki milyonluk sırKraliçenin tacındaki milyonluk sırKraliçenin tacındaki milyonluk sır





Hintlilerin, çalındığını iddia ettiği,
İngilizlerin ise 1850 yılında,
Kraliçe Victoria'ya hediye edildiğini, iddia ettiği miras Dünyanın KIRATI enbüyük ELMAS
aslında, Babür Şahı Nasireddin Muhammed Hümayun Şah'ın türbesindeydi. Onada Baba Babürden Hediye

BABÜR ŞAH'GÖRSEL' ile ilgili görsel sonucu

BABURNAME (BABURUN HATIRATI) 1. KÄ°TAP ReÅŸit Rahmeti Arat

(PDF) Babürname 1 (Reşit Rahmeti ARAT).pdf | Selcuk Mogul ...

 



BABÜRLÜLERİ NİÇİN ÖĞRENMEDİK?

Bir dâhi hükümdar, bir büyük devlet...

Bizler tahsil hayatımızda;

Yunan ve Roma tarihlerini okuduk.

Milattan önce yaşamış olan
Ostrogotlar, Lidyalılar, Medler, Persler, Sümerler, Etiler ve Babilleri iyi öğrendik.

Babil kralı Hammurabi’yi ve kanunlarını ezberledik.

Fakat büyük Türk Hakanı Babür Şah’ın adını,
kurduğu Babürlü Türk Devleti’ni

ve muhteşem eseri “Babürnâme”nin ismini hiç duymadık.


Tarihte, Türkler tarafından

Türkistan’da Karahanlı, Selçuklu ve Timurlu;

Anadolu’da Osmanlı;

Hindistan’da da muhteşem Babürlü devletleri kuruldu.

Üzülerek ifade edelim ki,

gençliğimize Türk tarihi ve Türk-İslam medeniyeti gereği şekilde öğretilmiyor.

Bizler tahsil hayatımızda;
Yunan ve Roma tarihlerini okuduk.
Milattan önce yaşamış olan Ostrogotlar, Lidyalılar, Medler, Persler, Sümerler, Etiler ve Babilleri iyi öğrendik. Babil kralı Hammurabi’yi ve kanunlarını ezberledik. Fakat büyük Türk Hakanı Babür Şah’ın adını, kurduğu Babürlü Türk Devleti’ni ve muhteşem eseri “Babürnâme”nin ismini hiç duymadık


 Bu sebeple Babür Şah ve devletinden bir nebze bahsedelim.

Babür Şah, 1483’te Türkistan’ın Fergana şehrinde doğdu.

Asıl adı Zahirüddin Muhammed Babür’dür.

Bu ismi babasının mürşidi, Semerkant’ın büyük âlim ve evliyası Hâce kendisine dua etti.

1493’te padişah oldu.

Babür Şah,
başlangıçta Semerkant’taki mağlubiyetlerden dolayı ümitsizliğe düştüğü bir sırada
gördüğü rüyasını hatıralarında şöyle anlatıyor:

“Bahçede akarsudan abdest aldım.
Ölümü kabul edecek kadar ümitsizdim.
İki rekât namaz kıldım.
Allah’a yalvarırken uykuya dalmışım.

Rüyamda Hoca Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin
ak ve kara nişanlı at üzerinde bana doğru geldiğini gördüm.

‘Endişe etme, padişahlık tahtını biz sana bahşettik.
Onu artık hiçbir düşman senden alamaz,
şimdi başını kaldır ve uyan’ buyurdular.

Sevinçle uyandım.
Kapım önünde beylerimi gördüm.
Yere doğru eğilip beni selamladılar.
Hepsinin kaçtığını sanıyordum.
Sevindim.

Düşmana galip geleceğime yeniden inandım.

Atlara binip Andican yönüne doğru dörtnala gittik.

” Babür Şah bu rüyadan sonra yönünü,
zaferler kazanacağı Kâbil ve Hindistan’a doğru çevirdi.


BÜYÜK ZAFERLER KAZANDI

Panipat Savaşı:

1504’te Kabil’i fethedip, kendisine başşehir yaptı.
1519’da Hayber’i geçerek Hindistan’a girdi.

22 Nisan 1526 günü Panipat Meydan Muharebesi’nde
yüz bin asker ve bin zırhlı filden oluşan Ludi ordusunu,

sadece 13.500 kişilik çok seçkin Türkistan askerleri ile 7 saatte imha etti.

Bu savaşta Babür Şah’ın hizmetine girmiş olan
Osmanlı subayı Mustafa Rumî’nin
topçu taburunun da zaferin kazanılmasında büyük rolü oldu.

10 Mayıs 1526’da Agra’yı alarak başkent yaptı.
28 Nisan’da camilerde hutbe kendi adına okunmaya başlandı.

1526 senesi Türk tarihinin en parlak sayfasıdır.
Babür Şah, tarihin en büyük meydan muharebelerinden birisini kazandığı gibi,

bu fetihten sadece dört ay sonra
Kanuni Sultan Süleyman da Mohaç Zaferi’ni kazandı.

Prof. Dr. Enver Konukçu diyor ki:

“Bizdeki Malazgirt Meydan Savaşı neyse,
Hindistan’da da Panipat aynıdır.

Malazgirt Anadolu’nun kapısını Türklere açtığı gibi
Panipat Zaferi de Hindistan kapılarını Türklere ardına kadar açmıştır

.” Kanva Savaşı:
1527’de Biyane’de Hindular
aralarında birleşerek iki yüz bin kişilik asker ve bine yakın savaş fili ile büyük bir ordu kurdular.

Babür Şah savaş öncesinde Biyane Emirine şu mesajı gönderdi:

“Ey Biyane Emiri, Türkler ile kavgaya girme;
Türklerin çevikliği ve kahramanlığı malumdur.
Eğer çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen malum olan beyana ne lüzum vardır?

” İki ordu Kanva’da karşılaştı.
Sabahın erken saatlerinde vuruşma başladı, düşman birkaç saat içinde yok edildi.

Bu zaferden sonra Babür Şah “Gazi” unvanını aldı.

Babür Şah, bu galibiyetten sonra bütün İslam ülkelerine fetihnameler gönderdi.

Fetihnamelerde şöyle deniliyordu:

“Yüce Allah, fazlı ve keremiyle,
bu kadar zor bir işi kolaylaştırdı.
Kalabalık olan bir orduyu
yarım günde yerle bir etti.
Bu devleti (yani Hindistan’ı)
kendi güç ve kuvvetimizden değil
sırf Allah’ın lütuf ve şefkatinden
ve bu saadeti de,
kendi gayret ve himmetlerimizden değil
Allah’ın kerem ve inayetinden biliyoruz...


” Yılmaz Öztuna diyor ki

: “Tarihin gördüğü en muhteşem devletlerden birinin kurucusu olan Babür Şah,
2 bin 700 yıllık Türk tarihinin en seçkin şahsiyetlerinden biridir.
Türk milletinin her alanda yetiştirdiği birkaç yüz dâhinin arasında

en büyük yirmisi seçilse,
Babür rahatça bunların arasına girer.

Askerlikteki dehâsı yanında
sanattaki kabiliyetlerinin çeşitliliği,
uzun olmayan bir ömre sığdırabileceği şeyler,
pek çok tarihçinin hayranlığını kazanmıştır.

Babür Şah;
mutasavvıf, edebiyatçı, şair, mimar, bahçe mimarı, nakkaş, hattat, zoolog ve botanikçidir.

Din, ilim ve sanat adamlarını cömertçe himaye etmiştir.

Türkçenin Çağatay lehçesinde,
Nevâi’den sonra gelen ikinci büyük şairidir.

En önemli eseri “Babürnâme” adlı hâtıratıdır.

Babürnâme, Çağatay Türkçesi ile yazılmış ve çeşitli dillere tercüme edilmiştir.

Türk dilinde
bütün zamanlarda
nesirle yazılmış eserlerin en mühim birkaçı arasında yer alır.

Gerçek bir şaheserdir.

Babürnâme’yi okumayan bir Türk aydını çok şey kaybetmiştir.

Şiirlerini bir divanda topladı.
Orijinal yazı stili

“Hatt-ı Bâbûrî” adıyla meşhur oldu.

Mükemmel şekilde Farsça ve Arapça bilirdi.

” Babür Şah ayrıca Hanefi mezhebine ait fıkıh bilgilerini içine alan

“Mübeyyen” adlı eseri yazdı.

Türkistanlı büyük tasavvuf âlimi
Hâce Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin Hanefî fıkhı üzerine yazdığı
Farsça “Risale-i Validiyye”yi

on bir günde Türkçe nazma çevirdi.

Bu işi yapmasının hikmetini hâtıralarında şöyle anlatmaktadır:

“Cuma günü, ayın 23’ünde, vücudumda bir hararet peyda oldu.
O derece ki, Cuma namazını mescitte ıstırapla kıldım.
Öğle namazı ihtiyatını (zuhr-i âhir) kütüphanemde,
bir müddet sonra zahmetle kılabildim.

Salı gecesi, Safer ayının yirmi yedisinde Hâce Ubeydullah hazretlerinin
“Validiyye Risalesi”ni çevirmek hatırıma geldi.

Hazretin ruhuna iltica edip, gönlümden

‘Eğer bu manzume, o hazretin makbulü olur
-nitekim Kaside-i Bürde makbul olup sahibi felç hastalığından kurtulmuştu-

ve ben de bu hastalıktan kurtulursam,
bu, nazmımın kabul olduğuna delil olur diye düşündüm.

Bu niyetle risalenin nazmına başladım.
Allah’ın inayeti ve hazretin himmetiyle

perşembe günü,ayın yirmi dokuzunda rahatsızlığım biraz hafifledi;

sonra bu hastalıktan kurtuldum.

” Babür Şah

“Babürnâme”de,
gördüğü, tanıdığı şahısları ve şehirleri bütün özellikleriyle mükemmel bir şekilde kaydetmektedir.

Mesela, Babürnâme’de Semerkant şehri hakkında da şunları kaydediyor:

“Semerkant kadar güzel bir şehir dünyada çok az bulunur.
Hiçbir düşman, şiddet ve üstünlük ile bunu ele geçirmediği için,

“Belde-i mahfuza” derler.

Semerkant, Emir-ül müminin Hazreti Osman zamanında İslamiyet’i kabul etmiştir.

Sahabeden Kusam bin Abbas buraya gelmiştir.
Mezarı Ahen’in kapısı dışındadır.

Ve hâlâ “Mezar-ı Şah” (Şah-ı Zinde) ismiyle maruftur.
Ahalisi tamamen Sünnî, pak mezhep, şeriata bağlı ve dindardır.

Hazreti peygamber zamanından beri
Maveraünnehir’de o kadar çok İslam âlimi yetişmiştir ki,

hiçbir vilayetten o kadar âlim çıktığı malum değildir.

Kelâm âlimlerinden olan Şeyh Ebu Mansur Semerkant’ın
Mâtürîd mahallesindendir.
Kelâm imamları iki fırkadır. Birine “Mâtürîdiye”, diğerine de “Eş’ariye” derler.
Mâturîdiye, bu şeyh Ebu Mansur tarafından kurulmuştur

. Sahih-i Buhâri yazarı Hoca İsmail Hazretleri de Maveraünnehir’dendir.

“Hidaye” sahibi, Fergana’nın Merginan vilayetindendir.
İmam Ebu Hanife mezhebinde, Hidaye’den daha bir muteber fıkıh kitabı yoktur.


” BABÜRLÜ DEVLETİ’NDE KÜLTÜR VE MEDENİYET ÇOK YÜKSEKTİ

Babürlü devleti zamanında Hindistan’da büyük âlim ve evliyalar yetişti.

Mesela Silsile-i aliyye büyüklerinden; Muhammed Bâkî-Billah,

İslam dininde, “Kur’an-ı Kerim” ve “Sahih-i Buharî”den sonra

kitapların en üstünü olan
“Mektûbat”ın yazarı
İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Farûkî Serhendî,
Muhammed Masum Farukî, Seyfeddin-i Farukî,
Seyyid Nur Bedâyunî, Mazhar-ı Cân-ı Cânân,
Abdullah-ı Dehlevî;

büyük Tefsir âlimi Senâullah-i Panî-Pütî
ve meşhur hadis âlimi
Abdülaziz Dehlevî de bu devirde yaşamışlardır.

Babürlü devletinde 16 büyük padişah hüküm sürdü.

Bunlardan Babür Şah, oğlu Hümayun Şah ve Sultan Evrengzîb Âlemgîr Şah,
İslâmiyet’e büyük hizmette bulundular.

Evrengzîb Âlemgîr Şah “Fetava-i Hindiyye”,

Cihangir Şah ise “Tüzük-i Cihangir”

gibi çok kıymetli eserleri hazırlattılar.

Babürlü devleti zamanında Hindistan’da
çok kıymetli mimari eserler, camiler, saraylar yapıldı.

Şah Cihan tarafından yaptırılan

“Tac Mahal” külliyesi

dünya mimari şaheserlerinden sayılmaktadır.


İÇKİYİ YASAK ETTİ VE VERGİLERİ KALDIRDI

Babür Şah,
1527’de halkına bir ferman göndererek

kazanılan zafer ve fetihlere bir şükran borcu;

gençlik yıllarındaki günahlarının tövbesinin kabulüne de
sadaka olmak üzere;

Hindistan’da içkinin yapılmasını, içilmesini yasak ettiğini

ve ayrıca eski padişahlar tarafından
şeriata aykırı olarak alınan
aşırı vergilerin hepsini

Müslümanlardan kaldırdığını

artık hiçbir şehir ve kasaba, yol, geçit, uğrak ve limanlardan
vergi alınmayacağını bildirdi.


Padişahlığının son zamanlarında Babür Şah’ın çok sevdiği oğlu Hümayun hastalandı.

Doktorların bütün tedavilerine rağmen iyileşmedi.

Babür Şah buna çok üzülüyordu.

Kendisine, Hümayun’un şifa bulması için kıymetli bir nezir (adak) yapması söylendi.

“O hâlde ben kendimi nezir edeyim” deyip,

Hümayun’un başucuna geçti.

Üç defa “ne derdin varsa ben üzerime aldım” dedi.

Bunun üzerine Hümayun iyileşip kalktı,

bu defa kendi ağırlaştı.
Bundan sonra bütün devlet erkânına,
Hümayun’u yerine veliaht tayin ettiğini,
tahtı da O’na verdiğini söyledi.

Hazır bulunan devlet adamlarının hepsi de ellerini uzatarak Hümayun’a biat ettiler.

Babür Şah, 1530’da Agra’da vefat etti.

Vasiyetine uyularak cenazesi çok sevdiği Kâbil’e getirilip türbesinde defnedildi.


Babürlü Devletinin Yıkılışı ve İngiliz Vahşeti

1857’de büyük bir İngiliz ordusu, Delhi’yi Babürlülerin elinden aldı.

Son hükümdar II. Bahadır Şah tahttan indirildi.

İngilizler Delhi’de evleri, dükkânları basıp, malları, paraları yağma ettiler.

Kadınları, çocukları dahi kılıçtan geçirdiler.

Şah’ın üç oğlunu şehit ettiler.

Şah’ı ve hanımını sürgün ederek hapse attılar.

II. Bahadır Şah hapiste vefat etti.

Tarihî sanat eserlerini yıktılar.

Eşi bulunmayan, kıymet biçilemeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup,
Londra’ya götürdüler.

Yılmaz Öztuna

“Agra’nın fethinde Babür Şah’ın eline geçen ve
oğlu Hümayun’a hediye edilen 146 kırat elmas,
bugün 160 kırat hâlinde yeniden yontulmuş olarak
İngiltere Kralı’nın tacını süslemektedir”

diyor.

Babür Şah da bu elmasın kıymeti hakkında,
hâtıralarında
“Bir ehli bunun için,

bütün dünyanın iki buçuk günlük masrafını karşılar”

dediğini ifade ediyor…

 


 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2056665 ziyaretçi (4528011 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol