Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  KIRIM. UYGUR
 

KIRIM 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
İlgili resim


İlgili resim

KIRIM 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu

KIRIM 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
İlgili resim









KIRIM 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu




 

Kırım Tatar Türklerinden ünlü yazar
Cengiz Dağcı

‘’O Topraklar Bizimdi’’

adlı romanın’da

Ruslar tarafından İşgal edilip, sömürgeleştirilip, Ruslaştırılan

Kırım Tatar topraklarını anlatıyordu.

Doğu Türkistanı işgal eden Çinliler;

tıpkı Ruslar gibi bir Türk yurdunu işgal etmiştı.

Kırımın has ve yiğit evladı Cengiz Dağcı

doğduğu ata topraklarına ancak öldükten sonra tabutla dönebilmişti.

Doğduğu topraklar artık onların değil,

Rusların olmuştu,

ata topraklarında artık bir azınlıktılar,

tıpkı bir Fransız sömürgesi olan Yeni Kaledonya gibi.
Yeni Kaledeonya’da yapılan Fransa’dan bağımsızlık referandumunda
yaklaşık 300 bin nüfuslu bu adada nüfusun yüzde 44’ünü oluşturuyorlardı,

Fransız sömürgeciliği yerleştırdığı Fransız göçmenlerle demografik yapıyı değiştirerek ,
çogunluğu elde etmiş, Yüzde 80 oranında katılımın olduğu referandumda, 3’te 2’si sayılan oylardan yüzde 60 ile

bağımsızlığa ‘hayır’ sonucu çıkmıştı.

Kırımın Ukrayna’dan Rusya bağlanması için düzenlenen referandumda,

Rus sömürgeciliğinin yerleştırdığı Rus göçmenler çoğunlukta olduğu için referandumda

Rusyaya bağlanma kararı çıkmıştı,

Kırımım yerli halkı olan Kırım Tatarları sömürgeci Ruslar tarafından
katliam , soykırım, sürgünlerle ana yurtlarında azınlığa düşürülmüştü.

İşin ilginç yanı bugün Rus işgalinde bulunan Kırımın Kırım Hanları Devlet Giray ve Muhammed Han…

Rus ordusunu yenmiş,

Moskova Knezliğinden haraç isteyerek;

Moskova çevresini yakmıştı.

Rus milliyetçileri ve Rus Avrasyacısı Gumilyev ve Neo Rus Avrasyacısı Dugin tarafından savunulan

Kırım ,Kırımlıların tezi

Kırım’daki Tatarlığı (Türklüğü) Ruslaştıracak bir etnojenez tezini
Kırım Tatarlarına kabul ettirerek,

Kırım Tatarlarını tehcir etmeden
Kırım’ı Tatarsızlaştırma Türksüzleştirme politikasıdır.

Bu teze karşı Kırım Tatarlarındır”
tezine sahip çıkılarak,

Kırım Tatarlarının yarımadanın kadim halkı olduğu vurgulanmalıdır.

Aksi taktirde Kırım Tatar Türklüğü Ruslaşacak;

Kırım Tatarlarının yarım adadan ve etnojenetik olarak nihai sürgününe neden olacaktır.

uygur türkleri harita ile ilgili görsel sonucu


gSro-4QgJ1U <<<VİDEO TIKLA

Aynı şey Çinliler tarafından savunulan

Doğu Türkistan Sincan’xijang’’,

Sincanlıların tezine benzerlik gösterir.

Çinli işgalciler kadim Türk vatanı

Doğu Türkistanın adını

Sincan,

buradaki yaşayan Uygur ve Diğer Türk boylarından halkları ve Han Çinlisi göçmenleri

tarihsel bir dayanağı olmamasına rağmen

Sincanlı olduğu safsatasına dayanır.

Kırımın Rus işgaline girmesi tarihi

1783’ de Rusya çariçesi II. Yekaterina Kırım Hanlığı’nın lağv ve
topraklarının Rusya’ya ilhak edildiği tarihtir.

Kırım üzerinde Rus hakimiyetinin tesisinin hemen akâbinde,

Rusya’nın diğer bölgelerine hiç benzemeyen tabiat harikası bu yarımadayı

“yabancı”
Tatar/Müslüman unsurlardan temizleme,

burayı bütünüyle Ruslaştırma ve daha güneye yönelik genişleme teşebbüsleri için

stratejik bir sıçrama tahtası olarak kullanma yönünde sistematik adımlar atıldı.

Bunun kaçınılmaz bir neticesi olarak,

Kırım Tatarlarının Kırım’dan Osmanlı Devleti topraklarına büyük dalgalar halinde göçleri başladı.

O kadar ki,

Rusya’nın Kırım’ı ilhakı tarihinden (hattâ ondan bile öncesinden) başlayarak,

Sovyet devrinde imkânsız hale gelene kadar Kırım’dan

Türkiye’ye göçler tek bir yıl bile durmamış,

bazen yüzbinlerle ifade edilen muazzam kitle hareketlerine dönüşmüş,

bazen de daha münferit boyutlarda kalmıştır.

Genel olarak Rusya hükûmeti
Kırım Tatarlarının dışarıya göç etmesine müsbet bir hadise olarak bakmış

ve bunların değil önlenmesi,

aksine teşvik edilmesi yönünde hareket etmiştir.

Ancak göçün bir anda çok büyük ekonomik kayıplara yol açtığı hallerde bunun kontrol altına alınması çareleri aranmıştır.

Göçlerin temel sebebi
elbette ki Kırım’ın Müslüman halkına yönelik baskı politikalarıdır.

Bu politikaların bir yönü,
halkın dinî ve kültürel hayatına yönelik fiilî veya psikolojik baskıların tatbikidir.

Müslüman halkın en fazla hassas olduğu
dinî kimliğine halel gelebileceği endişesi

göçlerin önemli sebepleri arasında yer alır.

Bununla birlikte,
genel olarak göçlere yol açan sebeplerin en başında geleni

ekonomik baskılardır.

Bu tür baskılar esasen Kırım Tatar köylülerinin XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren sürekli olarak

topraksızlaştırılması şeklinde tezahür etti.

Muazzam genişlikteki topraklar
yarımadanın Rusya’ya ilhakı ile birlikte

Rus asilzadelerine ve memurlarına dağıtılırken,

ezici çoğunluğu köylülerden oluşan

Kırım Tatarları gitgide sefalete dûçâr oluyorlardı.

Göç edenlerin yerleri ise

Ruslarla ve onların yeterli olmadığı hallerde, Yunanlılardan
Almanlara ve
Bulgarlardan
İtalyanlara kadar
pek çok Hristiyan unsurla doldurulmaktaydı.

Göçlerin bilhassa
Osmanlı-Rus savaşları ile birlikte
hız kazanması dikkat çekicidir.

Kırım Tatarları Rusya idaresi tarafından Osmanlıların müttefikleri olarak görüldüğünden özellikle
Türklerle savaş zamanlarında
varlıklarından büyük huzursuzluk duyuluyordu.

Böyle dönemlerde
baskılar büyük ölçüde artmakta ve
hele savaşın bitiminde Çarlık rejiminin daha büyük bir hınçla üzerlerine geleceği endişesi çoğu zaman

bizzat Rusya idarecileri tarafından çıkartılan söylentilerle
giderek artıyor,

henüz vakit
varken İslâm Halifesi’nin toprağına gitme düşüncesi ağırlık kazanıyordu.

Bu tür endişeler bütünüyle temelsiz de değildi.

Nitekim, Kırım Tatarlarının kısmen veya tamamen Kırım’dan iç bölgelere sürülmeleri yönünde
teklif ve planlar olmuştu.

Bunların gerçekleşememesi ancak bunu temin edecek vesaitin mevcut olmayışından olmuştur.

Bütün göç dalgaları arasında hiç şüphesiz

en büyük ve yıkıcı tesirler taşıyanı

1860-1861 yıllarında vuku bulanıdır.


1853-1856 Kırım Savaşı esnasında

Osmanlıların ve Müttefiklerinin yarımadanın bir kısmını işgal etmeleri Kırım Tatarlarına yönelik şüphe ve antipati duygularını ve dolayısıyla

baskıları daha da arttırdı.

Savaş Rusya’nın mağlûbiyetiyle neticelenmekle birlikte,
Kırım Tatarlarının başlarına gelebileceklerle ilgili söylentiler ve köylülerin büsbütün kötüleşen ekonomik durumları,
âdetâ bir panik halindeki kitlelerin

Osmanlı ülkesine göçlerine sebep oldu.

Esas olarak göçlerin neticeleri
daima felâketli olmaktaydı.

Çoğunlukla hazırlıksız ve tedbirsiz yakalanan Osmanlı idaresi
ne yapacağını şaşırırken,
muhacirlerin önemli bir kısmı

ilkel nakil vasıtalarının kurbanı olarak
Karadeniz’in dibini boyluyor,

bir kısmı vatanlarına hiç benzemeyen yeni yerleşim yerlerindeki olumsuz şartlar ve salgın hastalıklara yenik düşerek
kırılıp yok oluyor,
sağ kalanlar da çoğu zaman
perişan şekilde hayat mücadelesine girişiyorlardı.

Kırım’da kalanların durumu ise,

genel nüfusun Müslümanlar aleyhine değişmesiyle daha da ümitsiz bir hale düşüyorlardı.

Bütün bir halk

âdetâ göç için sırasını bekleyen
koca bir kitle haline gelmişti.


Zaten 1860-1861 göçünden sonra


ilk defa Kırım Tatarları Kırım’da
mutlak nüfus çoğunluğunu kaybettiler……………………………….



1917 Mart’ın Çarlık rejiminin çöküşü ve Rusya’nın ihtilâle ve kargaşaya sürüklenmesi ile birlikte,

bu yeraltı teşkilatları su yüzüne çıktılar.

1917 Nisan’ında bir

Kırım Müslümanları Kongresi toplayarak,

teşkil edilen Merkezî İcra Komitesi ile

Kırım’ın Müslüman işlerini kontrol altına aldılar.


Rusya’nın içine düştüğü anarşik ortamın giderek tam bir kaosa dönüşmesinden istifade ederek,

önce muhtariyete ve sonra da istiklâle giden yolda hızla mesafe kaydettiler.

Nihayet, Kasım 1917’de Bolşeviklerin Petrograd’da hükûmeti devirmeleri

Kırım Tatar milliyetçilerine en büyük imkânı verdi.
Esasen bundan bir süre önce Kırım Müslümanları Merkezî İcra Komitesi
Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini belirleyebilmeleri için
millî parlamentonun yani
Kurultay’ın toplanması kararını almıştı.

Kasım 1917 başlarında yapılan ve

İslâm âlemindeki bu tarz
ilk tatbikatı teşkil eden
gizli oy, açık tasnif yoluyla
ve kadın-erkek

bütün Kırım Tatarlarının seçme ve seçilme haklarını haiz oldukları seçimlerle

Kırım Tatar Millî Kurultayı toplandı.

Kurultay genç milliyetçi lider

Noman Çelebi Cihan
başkanlığında bir hükûmet teşkil ettikten başka

26 Aralık 1917’de kabul ettiği
Kanun-u Esasî ile

“Kırım Demokratik Cumhuriyeti”

esasını kabul etti.

Aynı zamanda
askerî güce de sahip olan

Kırım Tatar Millî Hükûmeti
Akyar (Sevastopol) hariç

yarımadanın her yerinde

konrolü ele geçirmeyi başardı.

Ancak Rus Karadeniz Filosu’nun ana üssü olan Akyar’da duruma hakim olan ve
Bolşevik sempatizanı Bahriyeliler
en büyük tehdidi oluşturmaktaydı.

Nitekim, Ocak 1918’in ikinci yarısında
milî kuvvetlerle
Bolşevik Bahriyeliler
arasında çıkan savaşta,

millî kuvvetleri mağlûp eden
Bolşevikler yarımadayı ele geçirerek,

Kırım Tatarlarına karşı

dehşetli bir katliama giriştiler.

Kırım tarihinde
gayet kanlı bir sayfa meydana getiren

bu birinci Bolşeik hakimiyeti,

Nisan 1918’de Kırım’ın
Alman orduları tarafından
işgal edilmesiyle son buldu.

Osmanlıların müttefiki olan Almanya’nın

Kırım’ı işgal etmesi Kırım Tatarlarına

ümit verdiyse de, bütün elde edilenler

Kurultay’ı temsilen Kırım Tatar Millî İdaresi’nin

ve bazı millî müesseselerin
tekrar faaliyet göstermesine izin verilmesinden ibaret kaldı.

Kasım 1918’de Almanların Kırım’dan çekilmesinden sonra

Kırım tam iki yıl sürecek olan
bir kanlı kargaşanın içine düştü.

Bu süre içinde Kırım,
(Nisan-Haziran 1919 dönemi hariç)
Bolşevik aleyhtarı Rus
“Beyaz Ordu”larının elinde kaldı. Önce General Anton Denikin,
sonra General Peter Wrangel idaresindeki

Beyazlar da Bolşevikler gibi
hiç bir şekilde
Kırım Tatarlarının millî hukukunu tanımadılar.

Devam eden Rus iç savaşı

Kırım’ın kaynaklarını kuruttu.

Nihayet, Kasım 1920’de
ileri harekâta geçen Bolşevikler
Beyazları mağlup ederek
bütün Kırım’ı nihaî olarak ele geçirdiler.

Bolşevik idaresindeki
Kırım’ın ilk yılı,
yarımadanın yeni hakimlerine göre

istenmeyen unsurların
acımasızca şekilde ortadan kaldırıldığı
kanlı bir dönem oldu.

Bunu müteakip,
Bolşevikler
gerek Kırım Tatarlarını rejime kazanmak,
gerekse Şark halklarına bir propaganda mesajı vermek maksadıyla

18 Ekim 1921’de

Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni
ilân ettiler.

Bu muhtar cumhuriyette

Kırım Tatarcası resmî dil olduktan başka,
Sovyet hakimiyeti çerçevesinde
Kırım Tatar kültür ve medeniyetinin geliştirilmesi öngörülmekteydi.

Ancak
Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin

ilk ayları
Kırım tarihinde emsali görülmemiş,


dehşetli bir açlığa şahit oldu.

Yıllarca süren savaşların olduğu kadar,

yanlış ve insafsız Bolşevik ziraat politikalarının bir neticesi olan
1921-1922 açlığında

pek çoğu Kırım Tatarı
yüzbinlerce insan hayatını kaybetti.

II. Dünya Savaşı’nda
Alman-Sovyet harbinin başlamasından kısa bir süre yıldırım hızıyla Sovyetler Birliği’nin batı kesimlerini işgal eden

Alman orduları 24 Ekim 1941’de
Kırım’a girmeye başladılar.
Alman 11. Ordusu 16 Kasım 1941’e kadar
Akyar (Sevastopol) hariç
bütün Kırım yarımadasını ele geçirmeyi başardı.

Akyar müstahkem mevkii ise çok şiddetli muharebeler ve bombardımandan sonra ancak
4 Temmuz 1942’de düştü.

Kırım’ın Almanlar tarafından işgali,

Stalin rejimi tarafından ezilmiş
bütün Sovyet halkları ve bu meyanda Kırım Tatarları için bir ferahlama hattâ

kurtuluş gibi görüldüyse de,
bu düşüncelerin yanlış olduğu
daha ilk günlerden anlaşıldı.

Dinî ve sosyal hayatta
gayet sınırlı bazı tavizlerin dışında

Alman işgal idaresinin de

Kırım Tatarlarına hürriyet ve
hele istiklâl vermeye
hiç niyetli olmadığının görülmesi

bütün ümitleri ortadan kaldırdı.

Sert işgal idaresi
Kırım Tatar millî müesseselerinin kurulmasına meydan vermedikten başka,

binlerce Kırım Tatarını da
Alman savaş sanayiinde
işgücü olarak kullanmak üzere

cebren Almanya’ya götürdü.

Zaten

Nazi Almanyası’nın
savaş planları arasında

Kırım’a
Almanların iskân ederek burayı
daimî olarak Almanya’nın
entegral bir parçası
haline getirilmesinin bulunduğu biliniyor.

Savaşın
Almanlar aleyhinde bir seyir takip etmeye başlamasıyla birlikte,

Kızıl Ordu
kaybettiği bölgeleri bir bir geri almaya başladı.

Nihayet, 11 Nisan 1944’den başlayarak
9 Mayıs 1944’e kadar

Kırım yarımadasının tamamını ele geçirdiler.

Kırım muharebeleri sırasında
Almanlar geri çekilirken

pek çok köyü yakıp yıktıkları gibi,

Kızıl Ordu birliklerinin tutumu da farklı olmadı.


Kızıl Ordu işgalinin ilk haftalarında
“hain” olarak nitelendirilen
Kırım Tatarlarına yönelik yaygın

kurşuna dizme,
tecavüz ve
yağma olayları yaşandı.

Kırım Tatarları için
asıl büyük felâket Stalin tarafından


11 Mayıs 1944’de imzalanan

ve Kırım Tatarlarının

son ferdine kadar

Kırım’dan sürülmesini

emreden karardan sonra gerçekleşti.


Bu kararın icrası
NKVD birlikleri tarafından

17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece

Kırım’ın her yerinde

aynı anda yerine getirildi.

Gece
NKVD askerleri tarafından yataklarından kaldırılan

Kırım Tatarları,

hazırlanmaları için yalnızca
15-20 dakika zaman ve

ancak ellerinde taşıyabilecekleri kadar eşya almalarına izin verilerek

hayvan vagonlarına yüklendiler.

Pek çoğunda
oturmaya yer kalmayacak derecede
insanla doldurulan vagonlar

dışarıdan mühürlendiler

ve en az üç-dört hafta sürecek olan
yolculuğa çıkarıldılar.

Günlerce yiyecek ve su verilmeyen,

cesetlerin dışarı çıkarılmasına müsaade edilmeyen

ve hiç bir tıbbî yardımın söz konusu olmadığı

bu ölüm yolculuğu sırasında

açlık, susuzluk, hastalık, bitkinlik ve havasızlıktan

on binlerce insan hayatını kaybetti.

Sürgünden

hiç bir Kırım Tatarı istisna edilmedi.


Dağlardan inen
Kırım Tatar Sovyet partizanları
ve Kızıl Ordu askerleri ile

her rütbedeki Komünist Partisi

mensupları dahi

sürülenler arasındaydı.

Kızıl Ordu saflarında

cephede bulunan

Kırım Tatar askerleri ise

herşeyden habersiz savaşmaya devam edecekler,

savaş biter bitmez de
(en yüksek Sovyet madalyası olan

“Sovyetler Birliği Kahramanı”

madalyasını alanlar dahil)


sürgün yerlerine gönderileceklerdi.

Kırım Tatarlarını taşıyan vagonların

hemen tamamı Batı Türkistan
(özellikle Özbekistan),
Urallar ve Sibirya’da boşaltıldılar.

Sürgün yerlerinde asgarî yaşama ve barınma imkânları mevcut değildi.

Ağır çalışma şartlarında
ve her türlü temel ihtiyaçtan mahrum olarak

bir çeşit
toplama kampı rejimi içinde yaşamaları gerekiyordu.

“Özel iskân” rejimi denilen bu rejim içinde

her Kırım Tatarının

gece kumandanlığa yoklama vermesi gerektiği gibi,

Bulunulan mahalden
beş kilometreden fazla uzaklaşmak da
kesinlikle yasaktı.

Bu durumda her bir ferdi
ayrı vagonlarda
başka yerlere sürülmüş olan aileler
birbirlerinden tamamen kopuk olarak

en az on iki yıl geçirmek durumunda kaldılar.

Sürgün yolculuğu esnasında
ve bunu müteakip
ilk bir kaç yıl içinde
sefalet şartları altında
hayatını kaybeden
Kırım Tatarlarının sayısına dair
sürülenlerin verdikleri
ve son yıllarda açıklanan

çeşitli resmî Sovyet rakamları arasında
büyük farklar vardır.

Buna rağmen
toplam insan kaybının 100.000 kişiden az olmadığı

ve 18 Mayıs 1944’de sürülenlerin yarısına
yakınının hayatını kaybettiği
genel olarak kabul edilmektedir.

Sürgün
yalnızca Kırım Tatarlarının pek çoğunun hayatlarını kaybetmeleri ve geride kalanların da yaşadıkları yerin cebrî olarak değiştirilmesi manâsına gelmiyordu.

Sürgünle birlikte,
adetâ böyle bir milletin
hiç bir zaman mevcut olmadığını
göstermek istercesine

Kırım Tatarlarından kalan

her türlü iz
büyük bir hızla
yok edilmeye başlandı.

Kırım’da Kırım Tatarlarından kalan

bütün mallar yağmalandıktan başka,

pek az istisna ile Kırım’ın

Türk-İslâm geçmişine ait

hemen
bütün tarihî binalar,
abideler ve eserler
yerle bir edildi.

Bu meyanda
(kısmen Hansaray’ın haziresi hariç)
hiç bir yerde
tek bir Müslüman mezarlığı dahi bırakılmadı.


Kırım Tatarcasında yazılmış
her türlü kitap ve yayın
(bu dildeki
bütün Sovyet neşriyatı da dahil olmak üzere)

Kırım’daki ve Sovyetler Birliği’ndeki
diğer kütüphanelerden toplanarak imha edildi.

Kırım’da
(yalnızca özel sebeplerden dolayı
Bahçesaray ve Canköy şehirlerinin isimleri hariç)

Türkçe isim taşıyan

yüzlerce şehir,
kasaba ve köyün adı
tamamen

Rusça olanlarla değiştirildi.

1944’den 1980’lerin sonlarına kadar

Sovyetler Birliği’nde fiilen

“Kırım Tatar”

sözünün kullanılması dahi yasaklandı.


Ansiklopedilerden ve tarih kitaplarından

Kırım Tatarlarına dair
maddeler
tamamen çıkarıldıktan başka,

iç pasaportlarda
ve hattâ
nüfus sayımlarında bile

bu ismin zikredilmesi yasaklandı.

Diğer bir ifadeyle

Kırım Tatarları resmî literatürde

âdetâ geçmişte ve halihazırda


mevcut olmayan bir halk haline getirildi.


Kırım’da
Kırım Tatarlarından boşalan yerlere ise

1944 yazından itibaren

Sovyetler Birliği’nin
diğer bölgelerinden getirilen

Rus ve Ukrain
nüfusun iskânına girişildi.

Kırım Tatarlarının sürülmesiyle

Kırım’ın Sovyet usûlü muhtariyeti de

mânâsız hale geldiğinden

Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de

1946’da lağv edildi


ve yarımada alelâde bir oblast olarak

Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı.

1954’de ise,

Ukrayna’nın
“Rusya’ya katılmasının”
300. yıldönümü gerekçe gösterilerek,

Ukraynalılara bir jest olarak

Kırım oblastı

Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı.

O dönemde Sovyetler Birliği’nin
her noktası zaten tartışmasız bir şekilde
Moskova’ya bağlı olduğundan

teknik olarak
hiç bir şeyi değiştirmeyeceği düşünülen

bu “hediye”nin

uzun vadeli neticeleri,

Ukrayna 1991’de
bağımsızlığını kazandıktan sonra görülecekti.

Bugün Kırım yeniden

Yeni Rus çarı Putin tarafından işgal edildi,

Kırım Tatar Türkleri
yeni katliamlarla karşı karşıyalar,

Kırımın Putin tarafından işgali

Rus imparatorluğunu
yeniden ihya etme projesidir.

Putin’in bugün

Kırım’a ordularını gönderme sebebi

Yeni Çarlık Rusya’sını ihya etmektir”

.Kırım,
yeniden işgalle güçlenen
Putin yönetimindeki
yeni Rus İmparatorluğuna karşı

Türkiyeyi koruyan bir setti,


Rusya yeniden Kırımı ele geçirmekle

Karadenizde hakimiyeti tekrar sağlamış oldu.


ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
İlgili resim

ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu

ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu



ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu
MEMURSEN G BŞK ALİ YALÇIN
ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu

ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu













ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu


ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN 'GÖRSELLER' ile ilgili görsel sonucu




Çin günümüzde
Doğu Türkistan’ın,
eski çağlardan beri

Çin anavatanının vazgeçilmez bir parçası olduğu

palavrası üzerinden propaganda yapmaktadır.

Ancak Çinliler
Doğu Türkistan’da varlıklarını hiçbir zaman aralıksız sürdürememiş

2000 yıllık tarihlerinin
sadece 425 yılında,

dönem, dönem kontrolü ellerinde tutmuşlardır.

Çin’in bölgeyi işgali
aşamalar halinde gerçekleşmiştir.

İlk dalga 1755 yılında başlamış,

Çin ile Cungar ittifakı
Doğu Türkistan’ın işgalini hızlandırmıştır.

Çinliler
Cungarların bağımsızlığını ortadan kaldırmış ve
İli bölgesini kendi hâkimiyetleri altına almıştır.

18 Kasım 1884 yılında
Çin İmparatoru’nun emriyle bölgeye


“yeni toprak” anlamına gelen

“Sincan” ismi verilmiştir.

Böylece 1944 yılına kadar sürecek olan

“İkinci Çin İstilası”

dönemi başlamıştır.

İkinci Çin istilası da
Çinliler için bölgede tam bir istikrar oluşturamamış,

1933 ve 1944 yılında çıkan isyanlar sonrası

10 yıl arayla

iki milli devlet kurulmuştur.

1938 yılında
Çin Komünist Partisi’nin
altıncı kurultayında

“Çin’deki azınlık milletler

Çinlilerle eşit haklara sahip olacak”

ifadesi bölge halkını
komünist güçler yanında yer almaya itmiş

ve komünistlerle birlikte
Çan Kay Şek kuvvetlerini mağlup ettikten sonra

Çin hâkimiyetini kabul etmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası

tüm Türkistanı
bütünüyle Rus egemenliğine bırakmak istemeyen

Çin kuvvetleri
29 Eylül 1949 yılında
Urumçi’yi işgal etmiş

1951 yılına geldiğinde ise

tüm Doğu Türkistan’ı
kontrolleri altına almıştır.

Bu işgale karşı
Osman Batur liderliğinde başlatılan
direniş hareketi bastırılmış ve

1953 yılına kadar
100.000’den fazla
Doğu Türkistanlı öldürülmüştür.

1 Ekim 1955 tarihinde ise
Çin yönetimi,

Doğu Türkistan Otonom Bölgesi’nin

kuruluşunu ilan etmiştir.

Bu işgal
Çin’in
günümüze kadar hâkimiyetinin
sürmesini sağlamıştır.

Çin işgal yönetimi
Doğu Türkistan’da yaşayan halkı

“parçala ve idare et”

prensibi ile yöneterek

Türk boylarını
13 millete=sınıfa ayırmıştır.

Halbuki
13 ayrı milletin içinde gösterilen

Uygurlar,

Kazaklar,
Kırgızlar,
Özbekler,
Tatarlar,
Salarlar ve
Sarı Uygurlar’ın

hepsi gerek antropolojik,
gerek etnolojik veya
etnografik anlamda

Türk aile sınıfına mensup olup,
bir milletin boylarıdır.

Dolayısıyla bunlar için ve
bölgede az sayıda bulunan
diğer etnik unsurlar için
(Sibo=Şive),
Solon, Moğol, Tungan)

ayrı muhtar bölgelerin kurulması
(10 muhtar bölge)

kıstasa uygun değildir,

uluslararası antlaşmaları ihlaldir.

Bu tarz bir

taksim ve muhtariyet politikası izlemek suretiyle,

Çin Halk Cumhuriyeti,

“Büyük Çin Birliği”ni

pekiştirmeyi amaçlamaktadır.


Ayrıca Çin,
Doğu Türkistan’da
pervasızca kan akıtabilmekte

ve hiçbir ülkenin
bu soruna

müdahil olmasına müsaade etmemektedir.

Çin Doğu Türkistan politikası

aslında inşa etmeye çalıştığı

Sincanlılık kimliği

üzerine kurulmuştur.

Bu politikaya göre

Uygur,
Mançu,
Mongol,
Tibetli ve
Hui,leri Han
Çinlilerine benzetmek

Çin’i “Çin ırkı”

adı altında birleştirmektir.

Etnik temellere dayanmıyan

bir Sincanlı kimliği yaratarak,

Doğu Türkistanın
( Uygur Özerk bölgesin)’de

yaşayan Uygurları ve
diğer Türk boylarını,

Doğu Türkistanlı
kimliğinden koparmaktır.


Sincan ismi
18 Kasım 1884 yılında

Çin İmparatoru’nun emriyle
bölgeye

“yeni toprak”

anlamına gelen ismi verilmiştir.

Maocu Komünizm döneminde

8 Ağustos 1955 yılında

‘Sincan Uygur Otonom Bölgesi kuruldu.


Bunun sonucunda
Çin’in batısında etnik olmayan
yeni bir tarihsel bir alt yapısı olmayan

Sincanlı kimliği

yaratılmaya çalışıldı,

kadım Türk yurdu
Doğu Türkistanın adı

değiştirilerek

unuturulmaya çalışıldı.

Günümüzde
Doğu Türkistanda
(Uygur özerk bölgesi)nde

yaşayan Han
Çinlisi göçmenler
kendini bu şekilde tanımlamaktadır.

Bu kimlik
Doğu Türkistanlılar tarafından
kabul görmemektedir.

Çin İşgal yönetimi
bölgeye yerleştirdiği

Han Çinlisi göçmenler vasıtasıyla,

Doğu Türkistan’ın
demografik yapısını değiştirip,

nüfus çoğunluğuyla

Uygurları asimle ederek,

Uygurların

tıpkı Mançular gibi

folklorik bir unsur olarak kalmasını istiyor.



Kaynaklar:
1) Ahmet Özenbaşlı, Çarlık Hakimiyetinde
Kırım Faciası, çev. İsmail Otar (Eskişehir, 2004),
16, 19; Fisher, Crimean Tatars, 62-64; İnalcık, “Kırım Hanlığı

2) Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei,” 388; Fisher, Crimean Tatars, 45; İnalcık, “Kırım Hanlığı,” 452

3) Elixan Töre Saghuniy,
The Tragedy of Turkistan, 200 Yücel Tanay

(*) (*) Sayın Yücel Tanay’ın
sosyal medya hesabından alınmıştır.


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1931114 ziyaretçi (4225605 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol