Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  VEHBI HORASANLI . BAHRİYEDE 15 YIL
 









VEHBI KARA (HORASANLI)

Türkiye’deki Sabetay Yahudileri ve Çirkin İşler

Okuduğum 4 yıl boyunca Deniz Harp Okulunda bir defa dahi Cuma namazı kılmak nasip olmadı.

Lakin hala Sabetay Yahudilerinin ritüellerine karşı çok saygı duyulmaktadır
ve her yıl aksatılmadan yürütülür.

Ne yazık ki Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzeyen
bu çirkin işler hala devam etmektedir.

Her 22 Şubat gecesi

“Kuzu Günü”

adı altında denizcilik okullarında ziyafetler verilmektedir.

Öyle ki denetlemelerde dahi çıkmayan yemekler bu gece hazırlanır;

Yahudilerin kutsal saydıkları bu günün anısına
her nevi eğlence tertip edilir.

Heybeliada’da 3 yıl
ve Tuzla’da ise bir yıl boyunca Deniz Harp Okulunda okudum.

Kara Harp Okulunda cami olmasına rağmen
bizim okulumuzda yoktur.

Halbuki Annapolis’teki Amerikan Deniz Harp Okulu’nun
birebir kopyası olan bu okulda

nedense kilise yerine cami yaptırmak,
hiçbir okul yöneticisinin aklına gelmemiştir. 

Buna karşılık Yahudi ritüelleri
her yıl muntazam olarak uygulanır.

Hiçbir Müslüman’ın yapmadığı
Kuzu Günü kutlamaları aksatılmadan devam eder.

Çünkü askeri okulları
Sabetay Yahudileri ve FETÖ örgütü kontrol etmek istemiş
ve belirli ölçüde başarılı olmuşlardır.

Benim gibi namaz kılan,
kaçamak yapıp
Heybeliada camisinde Cuma namazı kılan öğrencilere ise hiç acınmaz.

Ne kadar başarılı olursa olsun derhal okuldan atılırlar.

Sonra milletimiz
biraz da safça şu soruyu sorar:

“Yahu niye askeri okullarda dindar öğrenci kıyımı yapılıyor?”


Bunu 2007 yılında çıkardığım

“Bahriye’de 15 Yıl”

isimli kitapta ayrıntıları ile anlattım.

Dindar öğrencilere nasıl baskı yapıldığını,

Yahudi gelenekleri başta olmak üzere
alkollü içki içmek gerektiğine dair hezeyanların,

Müslüman öğrencilere dayatıldığını örnekleri ile göstermeye çalıştım

. 1986 Yılında mezun olduktan sonra
aradan tam 33 yıl geçmesine rağmen

hala ciddi manada bir değişiklik olmamıştır.

Bu durumu düzeltebilmek için
CİMER yani
Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine defalarca yazdım.

Bana gelen cevap yazılarında
adeta insanın aklı ile alay eder tarzda nezaketsiz karşılıklar verildi.

Deniz Kuvvetlerinden bir Albay;
cami taleplerine karşılık
bir odanın mescit olarak
öğrencilere tahsis edildiğini söylüyordu.

Halbuki Deniz Harp Okuluna
ABD’de olduğu gibi
öğrencilerin ihtiyaçlarını gidermek için

bir ibadethane yapılması gerektiğini
şikayet etmiştim.


Hatta Kara Harp Okulundaki cami örneğinden hareketle

“Karacılılar Müslüman,
biz gavur muyuz?”
diyerek,

yöneticilerin dikkatini çekmeye çalışmıştım.

Yetmedi
bizzat okul yöneticilerine giderek

“Deniz Harp Okuluna cami yapılmalı”

diye yüzlerine karşı ağır sözler söylemiştim.


Aradan yıllar geçti.


Ne yazık ki eski tas eski hamam.


Bölük komutanlarının odasının yanında
namaz kılan öğrencileri

fişlemek için açılan
ve çoğu zaman kapalı tutulan

bir odadan başka hala bu okulda ibadethane yoktur.

Aynı fenalığı Hava Harp Okulunda da yapıyorlar.

Neymiş
“eğer cami yapılırsa minaresi uçaklar için tehlikeli olurmuş?”

Bu Sabetay Yahudisi İslam düşmanları için söylenmesi gereken çok söz var.

Okuyucularım yaptıkları yorumlarda
haklarında layık oldukları sıfatları çok güzel yazıyorlar.
Benim ilave etmeme gerek yoktur.


Lakin Cumhurbaşkanı’na ve
Milli Savunma Bakanı’na

sormam gereken bazı önemli sorular var.

İşte en önemlileri şudur:

“Askeri okullarda cami olmasından niçin korkuyorsunuz?”

ve “Din ve vicdan özgürlüğü,

askeri okul öğrencileri için çok mudur?”


CİMER aracılığı ile yaptığım başvurulara
baştan savma cevaplar veren
Milli Savunma Bakanlığı,
umarım bu yazıdan sonra

yıllardan beri yaptığım mücadeleye saygılı bir cevap verir.

Eğer bunu yapmazlar ise

bu can bu tende durdukça mücadele edeceğimi

ve hesap soracağımı unutmasınlar.

  Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da
buradan Sabetay Yahudileri ile ilgili
bazı mesajlar vermek istiyorum.

Çünkü bu sinsi ve çift kişilikli insanlar
başta kamu kurumları olmak üzere
aynı FETÖ tarzı gibi sızmış
hatta ele geçirmişlerdir.

Sureti haktan görünerek
Türkiye düşmanları ile işbirliği yapmaktan çekinmezler.

Denizcilik kurumlarında
öbek öbek yerleşip
saltanat sürmekte olan bu İslam düşmanlarına karşı

tedbir almak zorundadır.


Sabetay Yahudileri
“Kapancılar,
Karakaşlar ve
Yakubiler”

olmak üzere 3 kola ayrılmışlardır.

Sabetay Sevi,
yalandan Müslüman olduğunu duyurunca
müritleri de güya Müslüman olmuş ve yeni isimlerini kullanmaya başlamışlardı.

Fakat evlerinde gizlice
Yahudiliğin sapkın mezheplerine bağlı olarak
ritüellerini gerçekleştirmeye devam ettiler.

Özellikle

22 Şubat’ta Kuzu Günü ayinlerinde

her türlü ahlaki değerlere aykırı ilişkileri yapmaktan çekinmediler.

“Mum söndü”
adı verilen ve iğrençlikte emsali görülmeyen eğlenceleri yaparak

namus kavramını ayaklar altına aldılar.

Yetmedi
bu gecede doğan gayrimeşru çocuklara

“kutsal insan”

muamelesi yaparak
koca Osmanlı devletini yıkma becerisini dahi gösterdiler.

Karakaşlar
Bektaşi dergahına,

Kapancılar ise
Mevlevi dergahların girip kamufle oldular.

Yakubiler ise
özellikle yurt dışında
Sabetay Sevi’nin sapkın yaşantısını sürdürmeye devam ettiler.

Mason Localarında kurdukları kumpaslarla
namuslu insanların hayatını karartıp işyerlerini iflasa sürüklediler.

Bugün Türkiye’nin en zengin insanları,

Sabetay Sevi’den beri gelen
ve büyüyerek devam eden
kirli kumpaslar ile
büyük servet sahibi olmuşlardır.

Eğer ekonomik krizlerden kurtulamıyor isek

işte bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi bunlardır.

Fevziye Mekteplerini Karakaşiler,

Terakki Mektebini ise
Kapaniler kurup

yabancı dil avantajlarını kullanarak
ülkemizin en değerli okullarını ve

özellikle de askeri okulları ele geçirdiler.

Her darbenin altında

ABD ve onun gizli işbirlikçisi
Sabetaycılar vardır.

2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinde ,

İttihat ve Terakki kurulmasında
bunların büyük rolü vardır. 

Rus ve Balkan savaşlarında
bazı Sabetaycı paşaların ihaneti sonunda

600 yıllık bir cihan devleti
Osmanlı devleti yıkılmıştır.

İşte zor zamanlarda yaptıkları ihanetlerin büyüklüğü nedeni ile

bunları asla hafife almamak gerekiyor.

Sabetay Sevi,

İzmir’de doğmuş sapkın bir insandı.

Gizli yapılanmaları ve aileleri İzmir de ikamet etmiş
genellikle deniz kıyısı illere yerleşmişlerdir.

İstanbul da ise
boğaz kıyıları bunların saltanat sürdüğü yerlerin başında gelmektedir.

Şişli
Feriköy,
Beşiktaş Maçka ve
Üsküdar Bülbülderesi ile
Bebek Aşiyan, Beylerbeyi Nakkaştepe mezarlığında
gömülmeyi tercih ederler.

Mezarlarında resim vardır,
motif vardır,
dua yerine mani ve şiir vardır.

Mezarların çoğu kıbleye bakmaz

. Hiç olmaz ise mezarlarında sinsilik yapmamışlardır.

Bu hali ile
bu gizli örgütü tanımak

hiç de zor değildir.

Bütün anayasaların yazılmasında
bunların rolü büyüktür. 

Basbakan’lar
kısmen

ve Dışişleri Bakanları
çoğunlukla
bunlar arasından çıkmıştır.

Partiler kurdular.

Paşa general oldular.

Deniz Kuvvetlerinde söz sahibi komutanlar
bunlar arasından çıktı.


Bursa da bir köy
her daim denizci subay doludur.

Kamu kurumlarına çok rahatlıkla girerler.

Çünkü kendi adamlarını kayırmasını iyi bilirler.

Her partide yönetici kadrolarında bu cinsten insanlar vardır.

Karakaşlar ile
Kapancılar

sürekli kavgalıdır.

Aslında kavganın özünde

“Türkiye'yi kim yönetecek ve
parsayı kim toplayacak”
mücadelesi vardır.

Birbirlerini idam ettirecek kadar
ileri gitseler de
dışarıya yani
Müslümanlara su sızdırmazlar.

Arkalarında büyük maddi destek vardır.

Bir zamanlar
nasıl ki Yeniçerilerin ve Harekat Ordusunun kontrolünü

ellerine almışlardır;

sonrasında da
kara-hava-deniz 

her kuvvette insiyatifi ellerine geçirmişlerdir.

Kısacası
hem maddi
hem askeri
hem siyasi olarak,
kurdukları okullar ve
destekledikleri siyasiler,
burs verdikleri öğrenciler tarafından
semirerek devamlı olarak güçlendiler.

İçlerinde bir kısmı İslam ile şereflenip,
ülkemize faydalı hizmet verirken,

diğer kısmı maalesef
hep kendi Sabetay geleneklerine bağlı kalıp
ülkemizi kaosa sürüklemişlerdir.

Feto’nun Işık okulları ve
evleri
hep bunlardan beslenmiştir.

Bu dehşetli FETÖ örgütü
neden icraatlarını
İzmir’de başlattığını

şimdi daha iyi anlayabiliyoruz.

Gerçekten
İslam dinini seçerek
samimi Müslüman olanlar var ise de

maddi ve manevi menfaat kapılarından dolayı
bu dehşetli ve sinsi yapıdan kurtulamayan insanlar
çoğunluktadır.

İşte yaptıkları pisliklerin bir
kısmını deşifre etmemizin esas nedeni budur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan

askeri okullardaki cami meselesine el atmasını

ve FETÖ örgütü kadar tehlikeli

bu Sabetaycı yapılanmayı

bitirmesini bekliyoruz.

Aksi takdirde

hem ülkemizi

hem de AK Parti’yi

perişan edecekler,

vesselam











EŞİ BAŞÖRTÜLÜ OLDUĞU İÇİN ORDUDAN ATILAN YAZARIMIZ HORASANLI: Sivil görev aldık, ama mağduriyetimiz tam olarak giderilemedi
30 Eylül 2011, Cuma
EŞİ BAŞÖRTÜLÜ OLDUĞU GEREKÇESİYLE 28 ŞUBAT DÖNEMİNDEN 2-3 AY ÖNCE YÜZLERCE KİŞİYLE BİRLİKTE ORDUDAN ATILAN VEHBİ HORASANLI'YA, SON YAPILAN DÜZENLEMEYLE HAKLARI KISMEN İADE EDİLMİŞ.

Yüksek Askerî Şûrâ kararıyla ordudan ayrılan askerleri, devlet tekrardan memuriyet görevi vererek geri alıyor. Bu nasıl olacak?

Evet, böyle bir kanun çıktı. Resmî Gazete’de yayınlandı. Yasaya göre 6191 sayılı sözleşmeli erbaş ve er kanunu ile birlikte çıkan, değiştirilen hükümler başlığı altında 926. sayılı kanuna geçici 32. madde ekleniyor. Yani böyle bir kanun maddesi ilâve edilen bir madde.

Siz ne zaman ordudan ayrıldınız ve neden ayrıldınız?

1996 Aralık ayında 28 Şubat’tan birkaç ay önceki son Askerî Şûrâ kararı ile ordudan ayrıldım. Ordudan re’sen emekli edildim. Bazı arkadaşlarım ordudan atıldı denilmesine kızıyorlar, bizi re’sen emekli ettiler diyorlar. Ben de onları kızdırmayayım.
O zaman Necmettin Erbakan Başbakandı, tabiî büyük bir infial oldu. İlginç olması hasebiyle onları da söyleyeyim isterseniz.
Erbakan henüz Başbakan olmuştu ve özellikle orduda dindar kıyımı büyük ölçüde artmıştı. Bunun sebebi ise Erbakan’ın seçim propagandasındaki “Ordudan atılanların haklarını alacağız” diye söylemiş olmasıdır diye düşünüyorum.
İktidara gelir gelmez eskiden 20- 30 kişi atılırken Erbakan’la birlikte 100- 200 kişi atılmaya başladı. Hatta normalde Ağustos ve Aralık şûrâları olurken 1997 yılında fazladan iki şûrâ daha yaptılar. Mayıs ayında şûrâ yaptılar atılanların sayısı rekor sayılara ulaştı. Bir yılın içinde 1000’e yakın subay ordudan atıldı, yani bir nevi gözdağı verildi. “Sen iktidar oldun, ama her şey bizde bitiyor” diye. Tabiî böyle bir durum halkta infiale yol açtı. Erbakan da baskıları hafifletmek için ordudan çıkarılanları da yerel yönetimlerdeki işyerlerine aldı. En uygun olan yerel yönetim ise İstanbul Büyük Şehir Belediyesiydi. O tarihte bana da teklif yapıldı ve ben de İstanbul Büyük Şehir Belediyesine girmeyi kabul ettim. O dönemde Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayip Erdoğan’dı.

Ordudan atılırken sizin bir savunmanız alındı mı?

Yok tamamen gıyabımda yapılan işlemler. Yargıya kapalı, sadece gazeteden öğrendik ordudan atıldığımızı.

Sizin rütbeniz neydi?

Yüzbaşı rütbesindeyken ordudan ayrıldım.

15 yıl içerisinde hayatınızı iyice sivilleştirdiniz mi, yoksa hep böyle bir askere dönme beklentisi vs. var mıydı? Bunu etrafınızdaki arkadaşlarınıza bakarak da değerlendirir misiniz?

Bende askeriyeye geri döneceğim beklentisi hiç olmadı. Fakat bazı arkadaşlarımda ciddî mânâda “Bize haklarımız geri verilecek, orduya geri döneceğiz beklentisi” vardı. Maalesef son çıkan yasada da askeriyeye geri dönemiyoruz. Millî Savunma Bakanlığının haricindeki kamu kadrolarına atanmamız yapılacak. Nitekim üniversitelerden birine, araştırma görevlisi kadrosuna atamam yapıldı.
Yeni çıkan geçici yasanın 32. maddesinde diyor ki; emekliliği gelenler istiyorsa emekli olabilir, isteyenler ise araştırma görevlisi kadrosuna atanması yapılacak. Bir çizelge var 90. Çizelge diye, orada belirtilmiş bu. Millî Savunma Bakanlığı hariç kamunun herhangi bir yerine atamamız yapılabiliyor.
Çok ilginçtir askerî kimlik kartı aldık, yani bir şekilde iade-yi itibarımız sağlandı. Bakın bu kanun maddesinde diyor ki; maddede başvurunun kabulü halinde bu kişilerin ilişkilerinin kesildiği tarihten itibaren bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sürede Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde geçmiş kabul edilir.
Millî Savunma Bakanlığına müracaat ettik, yasadan yararlanmak istiyoruz diye birçok arkadaşım gibi benimki de kabul edildi. % 90’ının kabul edildiğini öğrendik. Fakat kabul edilmeyen bazı arkadaşlarımız da var. Yüksek Askerî Şûrâ kararı ile sadece dindarlar atılmadı, bazı dindar olmayan kişiler de vardı. Çeşitli suç niteliği taşıyan işlere karıştılar diye. Biz dernek olarak da şahsım itibariyle de “Askerî Şûrâ kararıyla yargı denetimine tâbi olmadan ordudan askerlerin atılmasına” karşıyız. Yargılama yapılsın, eğer suçlu ise zaten ordudan tard edebiliyorsun. Yargıdan kaçırmaya ne gerek var?
Dünyanın hiçbir yerinde idarenin yargı denetimi dışında kaldığı bir ülke yok. Hatta 1400 yıl öncesinde bile Halife olan Hz. Ali (ra) bir Yahudi ile mahkeme edilmiştir. Yine, Fatih Sultan Mehmed, Rum bir mimar ile mahkeme edilmiş ve hüküm giymiştir. Yani hâlâ bu asırda “yargısız infaz” olmamalıdır.

Aradan geçen zaman dolayısıyla askere geri dönemediniz. Sivil bakış açısıyla olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Askerdeki reflekslerimizi biraz kaybettik. Genç yaşta ayrılan arkadaşlarımız bu işi yapabilir. Aradan 15 yıl geçmiş şimdi ben tekrardan bu işi lâyık-ı veçhile yapamam, yapsam da istenen mânâ da verimli olamam. Fakat genç arkadaşlarımızın askeriyeye dönmesi gerekir. Bundan 2-3 yıl önce re’sen emekli edilmiş biri neden dönmesin? Elinden hakları alınmış, geri verilmesi gerekir, en azından tercih şansı verilmesi gerekir, çünkü bize ve milletimize büyük bir haksızlık yapıldı.

Bu yasa, beklentileri karşılıyor mu?

Yeterince sağlamıyor. Lâkin bugüne kadar yapılmamış büyük bir adımdır.
Bu yasanın çıkması için büyük bir emek verildi. Anayasa referandumundan sonra bazı dilekçeler yazdık haksızlığa uğradığımıza dair Cumhurbaşkanlığı- na, Başbakanlığa ve Millî Savunma Bakanlığı’na. Cevaben dediler ki: Sizler hakkında bir yasa hazırlanıyor, ama orduya dönemeyeceksiniz. Yani devlet memuru olacaksınız. Elbette bu durum çok iyi bir şey. Emsâllerimize uygun bir maaşla memur olacağız.
Benim sınıf arkadaşlarım kıdemli albay rütbesinde hatta bizim sınıftan birkaç kişi amiral de oldu. Emsalimiz olan sınıf arkadaşlarımıza uygun şartlar verilecek. Fakat uygulamada neler olacak, nasıl karşılanacağız şu an için birer meçhul. Neler olacağını zamanla göreceğiz.

Bir departmanda çalıştığınız bir devlet memuru belli bir maaş alıyorsa ve siz de albay arkadaşınızın aldığı maaşı alacaksınız, o zaman bir anormallik olacak mı?

Haklısınız lâkin bugüne kadar yapılan her şey normal değil ki. Eşi başörtülü diye binlerce insan ordudan ayrılmak zorunda bırakılıyor. Bu haksızlığın giderilmesi bir anda olmaz ki. Zaman içerisinde iyileştirmeler olacaktır.
Mağduriyetlerin giderilmesi açısından önemli bir aşamayı yaşıyoruz. Büyük bir haksızlığın giderilmesine başlandı.
Neden böyle bir şey oldu diye soracak olursanız cevabını vermek güç değildir. Düz mantıkla düşünen her insan şu gerçeği kolayca fark edebilir. Evet, biz atılmalıydık çünkü darbe planları yapılıyordu. Bizlerin orduda bulunması darbenin gerçekleşmesi açısından sakınca doğurabilirdi. Bizleri ordudan atarak darbe oluşumuna zemin hazırladılar.
Bugün darbe ile ilgili yargılamalar devam ediyor, Her şey bir bir ortaya çıkıyor. İnternetten her şeyi okumanız mümkün. Yani bizim atılmamızın gerçek nedeni darbecilerin işlerini kolayca yapabilmesine zemin hazırlamak. Bahane olarak ta eşlerimizin başörtüsünü öne sürdüler.
İlginç bir şey daha söyleyeyim yeri gelmişken. Ben askerî okuldan sonra Teğmen olduğum ilk sene Nurculuktan sorgulandım. Her şeyi açık açık ifade ettim. Said Nursî’nin kitaplarını okuduğum ve tavsiye ettiğim açık bir şekilde yazıldı. Aradan 11 yıl geçtiği halde Nurcu falan diye ordudan atmadılar beni. Zaten ortada suç olacak bir şey yoktu ki. Fakat eşim başörtülü diye 28 Şubat döneminden 2-3 ay önce o yüzlerce kişiyle birlikte ben de atıldım. Yani başörtüsü bizim suçumuz affedilmez bir hata…

Peki emekli olmak isteyen nasıl emekli olacak?

Halen emekli olduğumu söylemek isterim. Sigortada vs. çalışıp hizmetlerimi birleştirerek emekli oldum. Şu an emekli maaşı alıyorum. Ama yeniden memuriyete dönmek istedim, atama istedim, isteseydim emekliliğe yeni şartlarla devam edebilirdim. Fakat bir çok arkadaşım gibi atama istedim.
Bu arada büyük bir sıkıntı var, onu da dile getireyim. Şimdi 2003’de Askerî Şûrâdan ayrılan bir yüzbaşı emekli sandığından 26 bin lira parasını çekmiş. Bu nedir biliyor musunuz? Devlet şöyle bir hak tanıyor üyelerine. Emekli Sandığı primlerini isterseniz alabiliyorsunuz. O zaman bir yasa çıkarılarak çok ağır bir faiz oranı uygulandı. Meselâ 26 bin lira kendi hesabından çeken birisi bunu ihya etmek istediği zaman 71 bin lira ödemesi isteniyor bugün. Bu yasada diyor ki; ihya edenler çekilmiş paraları 48 taksitle ödeyebilir. Ama 48 ay bile çok zor 1700-1800 lira gibi her ay ödemesi gerekiyor. Zaten ayakta kalmaya çalışan bir insan, bu parayı nerden bulup buluşturacak. Tamam küçük bir parayı çekmiş o zaman çünkü ordudan ayrılmışsınız işsizsiniz, çoluğunuz çocuğunuz var, iş kurmanız lâzım belki sağlık sorunlarınız var. Nitekim o para bizim için ilâç gibiydi. Çekmek zorundaydık. Emekli Sandığında ki aldığımız kendi rezerv paramız 1600 liraydı. 4-5 bin lira ödeyerek iade ettim. Faizin faizini aldı devlet.
Yasalar geriye dönük olarak kişinin aleyhine çevrilmemelidir, ama bizde geriye doğru çevrildi maalesef. Emekli olmak isteyenlerin o aradaki parayı ödemesi gerekti. İşte o çektiğimiz rezerv parayı meselâ 26 bin lira çekmiş bir yüzbaşı 71 bin lira ödemesi lâzım. Aksi takdirde emekli olamaz. İhya etmek zorunda. Bir memur haksız yere açığa alınmışsa memuriyetine son verilmişse kazanıp geri döndüğünde hakları iade edilir. Bu durum uygulamada sık sık karşımıza çıkıyor. Bu konuda bir boşluk var. Hükümetten beklentimiz biriken maaşlarımızın verilmesidir. O takdirde zaten sorun olmaz.
Birde OYAK sorunu var. Geçenlerde basında çıkan bir habere göre devlet emekli olan bir memuruna 50 bin lira veriyor, emekli ikramiyesi olarak. Fakat OYAK’tan emekli olan bir general 600 bin lira alıyor. Bu çok büyük bir fark.
Ben OYAK emeklisiyim aynı zamanda. 10 yılı aşan süre ile çalışanlar ordudan ayrılsa dahi emekli olabiliyor OYAK’tan. Bana 3 ayda 38 lira veriyorlar, bu çok komik bir rakam. Fakat bir general icabında bu parayı çekmese ve maaş olarak istiyorum dese 4 bin 500 lira ya yakın maaş alıyor. Yani çekerse de 600 bin lira alıyorlar.
Devlet bizleri OYAK ile karşı karşıya bıraktı, diyor ki; güncel tutarlar üzerinden OYAK’a paranı öde ve emekli ol. Şimdi OYAK bizden 100 bin lira istese bu parayı nereden bulup ödeyeceğiz.

Yani böyle bir madde mi var?

Aynı madde var. OYAK diyor ki; bu kişiler yani başvurusu kabul edilenler emsallerinin ödemiş olduğu aidat ve kâr paylarını güncel tutarlar üzerinden ödemek şartıyla OYAK üyeliğinden doğan haklardan intibaklarının yapıldığı rütbe ve kıdem üzerinden aynı şartlar altından yararlanır. Yani güncel tutarları ödememiz gerekiyor. 

Peki siz re’sen emekli edildiğiniz için mi 38 lira alıyorsunuz?

OYAK Kanunu'nda şu var 10 yıl üye olup da ayrılanlara kâr payı dağıtılıyor. Fakat çok düşük bir rakam. Düşünebiliyor musunuz 10 yıl OYAK’a prim ödemişsiniz sizi emekli etmiş, tabi yüzbaşı rütbesindeyim o zaman bana 3 ayda 38 lira veriyor. Yani çok az bir şey.

O nasıl bir sistem?

Bu kurulan sistem tamamen üst düzey rütbelilere tanzim edilmiş bir kâr payı dağıtım esası var. Bu neye göre hesaplanıyor? Bu kâr payları emekli maaşları neye göre veriliyor, bilemiyorum. Görebildiğim odur ki, kesinlikle adaletsiz bir sistem ve açıkça görünüyor.

Kaç kişi var yaklaşık bu duruma maruz kalan?

Bir gazete haberine göre 2 bin 119 başvuru varmış 543 kişi kabul edildi deniyor, bunlar benim basından takip ettiğim sayılar. Resmî rakam ne kadar onu bilmiyorum.

Atamalarınız ne zaman yapıldı?

Devamlı soruluyor Devlet Personel Başkanlığına Millî Savunma Bakanlığına önümüzdeki hafta ayın 15'inden itibaren atamalarımızın yapılacağı söylendi ve bayramdan 3 gün önce atamalar yapıldı.

Peki meslek seçimi nasıl olacak?

Hiç belli değil göreceğiz ne olacak. Şöyle söyleyeyim beklentim yıllarca askerlik yapmışım ve bir birikimim var. Bizlerin birikimleri doğrultusunda istihdam etmek devletin yararınadır. Sivilleşmeye doğru büyük adımlar atıyoruz öyle değil mi?
Bizlerden çok istifade edilebilir. Hem askerliği hem sivil hayatı yaşamış insanlar çok iyi analiz edilmeli. Dolayısıyla devlet bizleri özellikle sivil asker ilişkilerinin yoğun olduğu birlikte olduğu yerlere atayabilir. Bundan devletimiz istifade edebilir.
Meselâ arkadaşlarım var adam komando, PKK’ya karşı yıllarca görev yapmış. Devletimiz alsın istifade etsin. Çok başarılı arkadaşlarımız var madalya kazanmış arkadaşlarımız bulunuyor.
Ben denizciyim meselâ, kendimden örnek vereyim. Yıllarca savaş gemilerinde görev yaptım, sonra gittim ticaret gemilerinde görev yaptım. Dünya bahriyesi, kaptanlık, denizcilik üzerine tecrübelerim var. Hatta kitap yazdım “Altı ayda altı kıt'a” isimli denizcilik ile ilgili.
Dolayısıyla denizcilik konusunda devletimiz bizlerden istifade edebilir.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Şunu söylemek isterim; beklentilerimiz var özellikle arkadaşlarımın haklı talepleri bulunuyor.
Emekli Sandığını ihya etmek için çok sıkıntılar var.
İkinci olarak devlet o zaman mecburî hizmetini bitirmedim diye eğitim masrafını bizden aldı. Niye sen mecburî hizmetini tamamlamadın diye, öğrenim gideri adı altında bu haksız işlem yapıldı. Nasılsa senet imzalıyoruz askerî okula giderken.
Benim parayı nedense benden istemedi devlet. Bana kefil olan bir komşum vardı. Esnaf, ondan istedi. Komşum, bana söyledi ve senin için para ödedim dedi.
Niye ödedin deyince “ben vergi mükellefiyim başımız belâya girmesin diye ödedim” dedi. Ben de gittim ona verdiği parayı ödedim. Bu durum üzücü bir olaydır. Haksız yere atılıyorum ordudan karşılığında devlet öğrenim gideri diye benden para istiyor. Çok büyük bir haksızlık bu. Şimdi o paraları ödeyen arkadaşlarımıza hiçbir iade yok. Hükümetimizden bu haksızlığı gidermesini bekliyoruz.
Asıl önemli olan iade-i itibardı.
Biz bunun için mücadele ettik. İade-i itibarımızı aldık. Annelerimiz babalarımız bize niye ordudan atıldın diye hesap soruyorlardı. Bak anne, baba işte bize haksızlık yaptığını devlet kabul etti. Müracaatlarımız kabul edildi. Bu bizim için paradan daha önemliydi. Bu konuda devlete minnettarız.  CHP milletvekilleri de yardımcı oldu. Elbette bu güzel gelişmelerde Hükümetin büyük bir rolü var.
Beklentilerimiz konusunda olumlu bir adım da atılırsa bu insanları çok mutlu edecek. Yok kendi halinize bakın denilirse mahkemelerle uğraşacağız. Mahkemeler kolay değildir. Zira para ve masraf demektir. Zaten insanlar ailesini geçindirme telâşında yani ekonomik sıkıntıları bulunuyor.
Sonuç olarak büyük bir yara kapanmaya başlamıştır. Emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyorum. Eksikliklerin olması kaçınılmazdır lâkin daha işin başındayız. Zaman içinde bir çok sıkıntının giderileceğine inanıyorum.

 

H.Hüseyin Kemal

hhkemal@yeniasya.com.tr


 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1930836 ziyaretçi (4225083 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol