=> BIZIM BIR MÜRŞIDIMIZ VAR <=
Bizim bir mürşidimiz var.
Ama bizim mürşidimiz
–diğer mürşidler gibi- olağanüstü özelliklere sahip değil.
Tıpkı bizim gibi bir beşer
(18/110,25/).
Bizim gibi yemek yer,
bizim gibi çarşı pazar dolaşır (25/7).
Gaybı bilmez (6/50).
İnsanların kalbini okuyamaz (9/101, 63/4).
Ahirette bize torpil yapamaz.
Bizi azap meleklerinin elinden kurtaramaz (7/188,72/21-23).
Hatta ahirette bize ve kendisine ne yapılacağını bile bilmez. (46/9). Ölülere işittiremez,
kabirdekilerle sohbet edemez (30/92,35/22).
Eceli gelince ölümünü erteleyemez (39/30).
Yani Azraili geri gönderemez.
Kimseyi çarpamaz (72/21).
Allah’ın dilemesi dışında
bize de kendisine de bir fayda sağlayamaz (7/188).
Değil bize geleni, kendisine gelen zararı bile savamaz.(72/21). Havada uçamaz,
denizde yürüyemez
, aynı anda birkaç yerde görünemez,
ölüleri diriltemez
. Bizim mürşidimizin böyle mucizeleri-kerametleri yoktur
(17/59,29/50-51).
Silsilesi
, İsa, Musa, İbrahim as gibi Nebilerden
Adem as’a kadar uzanır ama
Allah’tan başka -gavs, kutub vs gibi-
sığınacağı kimsesi yoktur (72/22).
Darda kalınca da normalde de
yalnızca Allahtan yardım ister (1/3,72/20).
Çünkü başka yardım isteyecek kimsesi yoktur.
Üstelik -diğer mürşidler gibi-
günahsız! değildir.
Öyle yada böyle
bazı günahları olmuş ve bunlar için Allah’tan af dilenmiştir ( 40/55,47/19).
Bu günahlarının affedilmesi
için -araya koyabileceği-
kimsesi de yoktur
. Bu yüzden
direkt ve yalnızca Allah’tan af dilenmiştir (41/6).
Yani bizim mürşidimiz
diğerleri gibi değil
. Oldukça mütevazidir (25/63).
Bize efendilik taslamaz.
O, bizim sıkıntıya düşmemizi istemez.
Bize karşı çok merhametli ve yumuşak huyludur (3/159,9/128)
. Her sorunumuzu
O’na götürebiliriz.
Erkek veya kadın dileyen herkes O’nunla görüşebilir.
Ve hatta tartışabilir bile (58/1,12).
O, -Allah’ın hüküm koymadığı hususlarda
- arkadaşlarıyla istişare eder ve de çoğunluğun kararına uyar
(3/159).
Yani
‘benim dediğimi yapmak zorundasınız’ demez.
O’nun ‘
"ğassalin önündeki meyyit gibi ona teslim olacaksınız’
diye telkinlerde bulunan
müritleri de yoktur.
Konuşmaları kapalı ve gizemli değildir.
Herkesin anlayabileceği şekilde ve apaçıktır (29/50,67/26).
Arkadaşlarını evinde ağırlar (33/53).
Onlara ikramda bulunur
. Rahatsız olduğu halde,
ikramdan sonra
koyu sohbete dalarak
gereğinden fazla kalan arkadaşlarını
ikaz edemeyecek kadar naiftir.
Misafirlerine
‘efendi hazretleri artık istirahate çekilecek, buyurun’
diyerek
kapıyı gösterecek ‘adamları’ da yoktur
. Dolayısıyla
bizler de bu olanları
–o akşam mübarek evlerinde
şöyle şöyle haller zuhur etti
diyerek anlatan
müritlerinden değil-
Allah’tan öğreniriz (33/53).
İşte bizim mürşidimiz böyle bir beşerdir.
O’nun türlü türlü mucizeleri yoktur (17/53,29/50).
Ama
O’nun öyle bir Kitabı vardır ki,
o Kitabı
Onu alemlere rahmet yapmıştır (21/107).
Kuran
O’nun yegane ve en büyük mucizesidir (29/50,51;17/59),
mürşidimiz Muhammed as’ da
bu Kuranı bize getiren Elçidir;
Allah’ın kulu (17/1,25/1)
ve Nebi-Resul Muhammed (23/40).
O, Kuranı Allahtan alıp bize tebliğ edendir (5/92,24/54).
Bizi
Kuran ile uyaran (6/19),
Kuran ile hüküm veren (4/105),
aramızdaki ihtilafları
Kuran ile çözen (16/64)
ve insanlığı
Kuran ile karanlıklardan aydınlığa çıkarandır (14/2).
O, -başka bir şeye değil-
yalnızca Kurana uydu (6/50,7/203).
Çünkü O,
Kurandan başka bir Kitap bilmiyordu (42/52).
O’nun bütün bilgi (ders) kaynağı
Kurandı (6/105).
O,
bize öğrettiği her şeyi
Kuran ile öğretti (2/151).
Bize
ders/vird/zikir olarak
sadece Kuranı öğütledi.
Çünkü
kendisi için de
bizim için de
yegane öğüt/zikir –
ahirette hepimizin hesaba çekileceği
tek kitap olan- Kurandı;
Sen,
sana vahyedilen
(Kur’an’a)
sımsıkı sarıl.
Çünkü sen
doğru yol (sırat-ı müstakim)
üzerindesin.
Ve şüphesiz ki o
(sana vahyedilen Kur'an)
hem senin için
hem de kavmin için bir öğüttür.
Ve hepiniz
ileride ondan sorumlu tutulacaksınız (Zuhruf 43,44).
İşte Rabbimizin
‘sırat-ı mustakim’ dediği
‘tarikat-ı Muhammediye’
budur...
Hamd
âlemlerin rabbi olan
ALLAH'a
Selam
hidayete tabi olana...
|