ÖĞRETMEN ÖĞRENCI AHMET NAÇ İ.EVREN ÖZER NİLGÜN AHMET NAÇ ESRA TULTAK AYDIN
Emekli bir öğretmen arkadaşımın hikayesi. :
Benim zamanımda kol saati çok önemliydi; öyle herkesin olmazdı.
Arkadaşlarımdan birisine babası kol saati almış.
Tam hayalimdeki gibi. Koluna takmış okula geldi. Hepimiz çok beğendik.
Çocukluk işte, benim asla böyle bir saatim olmayacaktı.
Bu saat benim olmalıydı.
Karar verdim.
Saati çaldım ve cebime koydum.
Arkadaşım saatin çalındığını anladı ama kimin çaldığını anlayamadı.
Durumu öğretmenimize anlattı.
Öğretmenimiz
"Saati kim aldiysa sahibine versin" dedi.
Pişman olmuştum ama utancımdan ben aldım diyemedim.
Bu sefer öğretmen farklı yöntem denedi.
Hepimizi tahtaya dizdi ve gözlerimizi kapattırdı.
Bu benim hayatımın en utanç verici sahnesiydi. Ceplerimizi teker teker arayarak saati buldu ve sahibine verdi.
Hepimiz gözlerimizi açtık, öğretmen bana hiç bakmadan derse devam etti.
Yıllar geçti,
öğretmen oldum ve öğretmenim ile karşılaştım. Kendisine o günü hatırlattım ve sordum
"Hocam" dedim "Ben o gün saati çaldığım halde
tek bir kelime etmediniz, yüzüme bakmadınız,
beni incitmediniz. Neden böyle yaptınız?"
diye sordum. Hayatımda unutamayacağım şu cevabı verdi; dedi ki,
"Siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapattım."
FEN BİLİMLERİ DERSİNİ
PARKTA ÖĞRETİYOR
İbrahim Evren Özer,
İstanbul’daki Hakkı Değer Ortaokulu’nun fen bilimleri öğretmeni.
Alışılageldik öğretme tekniklerinin aksine
parktan, okul binasından, çöplerden, danstan faydalanarak ders anlatıyor.
Sıvı değişimleri konusunu okulda menemen yaparak öğretiyor. Özer, kitaptaki bilgiyi okutarak, sayfalarca not tutturarak bir yere varamadığını görünce, dersleri eğlenceli hale getirmeye karar veriyor. Laboratuvarı olmayan sekiz derslikli okulun öğrencilerini parkta ders yapmaya götüren 11 yıllık eğitimci Özer‘in dersini izledik.
30 kişilik sınıfta öğrencileri
6’şarlı gruba ayıran Özer,
hücrenin kendi içinde özelleşmiş yapıları organelleri anlatmadan önce, her öğrenci için hazırladığı renkli kâğıtları dağıtıyor.
Öğrencilerden organelleri okulla ilişkilendirmelerini istiyor. Onlar da okulun her alanına giderek kâğıtları yapıştırıyor.
Müdür odası çekirdek,
okulun bahçe duvarı ise hücre zarı oluyor.
Özer, öğrencilerini okul yanındaki parka götürerek uygulamalı ders anlatıyor.
Tahterevalliyi, salıncağı ve kaydırağı kullanan öğrenciler
enerji dönüşümü,
hız, yükseklik, kuvvet yönü,
ağırlık konularını uygulamalı öğreniyor.
Sorularla doğru yanıta ulaşıyor,
üretilen fikirlerle konular arasında bağ kuruyor.
Diğer etkinlikte ise öğrenciler okul bahçesindeki çöpleri, yaprakları toplayarak mitoz bölünmenin evrelerini, bir araya getirdikleri materyallere yansıtıyor.
Fiziksel ve kimyasal değişimler konusunu sınıfta menemen yaparak anlatan Özer,
daha sonra bunu öğrencileriyle yediğini,
mitozun evreleri konusunu Gangnam Style
müziğiyle bahçede dans ederek öğrendiklerini,
ses ünitesini müzik aleti,
şişeler, plastik kaplar ve pipetler kullanarak
istasyon tekniğiyle işlediklerini söylüyor.
Dersini videoya kaydeden Özer, bunları Youtube’a yükleyerek Türkiye’nin her yerinden öğrenciye de ulaşabiliyor.
Sıradan bir sınıftan harikalar yaratan
öğretmen: Ahmet Naç
Yazdır
A
Yazı Tipi
Yorumlar
241
Atatürk'ün "Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir" sözünün hakkını veren bir öğretmen: Ahmet Naç. Facebook sayfasından paylaştığı sınıfıyla Türkiye'nin gündemine oturan Ahmet öğretmen hurriyet.com.tr'ye konuştu.
Ahmet Naç, baştan yarattığı sınıfını Facebook sayfasından paylaştı, binlerce paylaşım ve beğeni aldı. Türkiye'nin konuştuğu Ahmet öğretmeni aradım ve bu fikrin nereden çıktığını, bu süreçte ona kimlerin destek olduğunu sordum. Fikrin çıkış noktasının ilkokul öğrencilerinin neler yapabileceğini göstermek olduğu söyledi. 10 yıldır öğretmenlik yaptığını söyleyen Ahmet öğretmen mesleğe Siirt'in bir mezrasında başlamış ve 5 yıl kadar orada çalışmış. Daha sonra ise İstanbul Esenler'deki Mehmet Akif Ersoy İlkokulu'na gelmiş. 5 yıldır görev yaptığı okul idaresiyle konuşup, okuldan izin alarak çalışmalar yapmış. Manchester Salford Üniversitesi'nin 3 yıl süren bir araştırmasını dikkate alıp, bilimsel araştırma ve makaleleri incelemiş.
"BİR BİLGİSAYAR PARASINA 3 TANE BÖYLE SINIF YAPILIR"
Ahmet öğretmen, sınıfı tasarlama sürecini şu sözlerle anlatıyor: "Velilerimle imece usulü çalıştık. Bir boyayı velim getirdi. Bir öğrencimin dedesiyle birlikte hafta sonu sabahtan akşama kadar duvarları boyadık. Çuvalları velilerim dikti. Gökkuşağı tüllerinin çok fazla masrafı olmadı zaten. Bu sınıf ne kadara mal oldu derseniz, hani öğretmenler sene başında velilerine sınıf için bilgisayar aldırırlar ya işte o bilgisayarın parasına 3 tane böyle sınıf yapılır"
"KARŞIMDA TÜRK ANNELERİ VAR. ONLARIN NELER YAPABİLECEĞİNİ BİLİYORUM"
Velilerin ve okul yönetiminin tepkilerinin en başından beri olumlu yönde olduğunu söyleyen Ahmet öğretmen velilere sınıfın tasarımını şu duygularla anlatmış: "Karşımda Türk anneleri var. Onların neler yapabileceğini biliyorum. Her şeyden önce onlara güvendim. Ben tatilimden feragat edeceğim dedim. Siz de paranız yoksa bile birer ikişer lira her gün kenara koyarak, sınıfa katkıda bulunsanız yeterli dedim. Böyle bir iş, parayla değil ancak emekle olurdu çünkü"
Şimdi Türkiye'nin her yerinden öğretmenlerin sınıflarıyla ilgili sürekli bir şeyler sorduğu Ahmet öğretmene boya firmaları bile "Okuldaki diğer sınıfları da biz boyayalım diye" teklif götürmüş.
İşte Ahmet Naç'ın Facebook hesabından paylaştığı notu ve harikalar diyarına çevirdiği sınıfı:
"Benim oluşturduğum tasarımı, öğrenciler çalışmalarıyla tamamlayacak. Dediğim gibi gördükleriniz içerisinde süs olsun diye yapılan bir şey yok. Çok emek var ama buna değiyor. Şu anki halinden çok daha iyi bir sınıf halini alacak. Çünkü sınıf benim değil onların. Sözü onlara bırakır ve onlara güvenirseniz neler yapabileceklerine inanamazsınız"
"O KURU BİR AĞAÇ. ÖĞRENCİLERİM YEŞERTECEK"
Öğretmen dolaplarına kilitli sınıf kitaplıklarından öğrencileri kurtarmanın gerektiğini vurgulayan Ahmet öğretmen, öğrencilerine okuma yazmayı sevdirmek için ağaç şeklinde bir pano hazırladı ve yazısında bu vurguyu yaptı: "Panoya bugün ses ve kelimelerini asarlar yarın şiirlerini güzel sözlerini.Ya da temayı kendileri belirleyebilirler. O şimdilik kuru bir ağaç. Öğrencilerim yeşertecek. Artık onların ağacı"
Ahmet öğretmen yazısına şöyle devam etti:
"Okumayı yazmayı öğretmek temel amaç olmasın. Çevrenize bakın. Ahlaklı ahlaksız iyi kötü başarılı başarısız herkes okuma ve yazma biliyor. O zaman farkı yaratan başka bir şey. Bırakın güzel yazmasın. Benim yazım berbattır ancak öğrenci kapasitesinin sınırlarını zorlasın diye karakterine ve ses tonuna uygun şiir yazan bir öğretmenim. Varsın yazısı çirkin gözüken öğretmen olayım.
Okumayı öğretmeyelim okumayı sevdirelim. Matematiği öğretmeyelim matematiği sevdirelim. Şarkı öğretmeyelim, sevdiği şarkıları söylemeleri için ortam sağlayalım. Resim yaptırmak onların eğlencesi için olmasın, resmin değerini gösterelim. 3 boyutlu hamurdan, tahtadan yaptıklarını çantalarına atmasınlar. Değerini anlasınlar yaratıclıklarını zorlasınlar. Vazgeçmesinler. Ağlayınca teselli edip o anı kurtarmayın. Ona mutsuzluktan çıkacak yolu gösterin, konuşturun. Onlar adına karar vermeyelim artık. Hayatlarıyla ilgili kararları onlar versin.Yanlış da olsa sınıf onların, kıyafet onların, yaptıkları sıra onların. Çantasını onun yerine taşımayın. Kitabını kendi alsın. Yanlışlarını fark etsin. Siz düzeltmeyin onlara düzeltmesi için fırsat verin.
Eğer öğretmeni ve aileleri onlar adına birşeyler yapmaya karar vermeye devam ederse ileride onların bir şey yapmamalarına üzülmeyin. Bunu ona siz öğretiyorsunuz çünkü.
Öğrenciye susun derseniz susmak için sizin sus demenizi bekler. Sınıfı temizle derseniz sizin temizle demenizi bekler. Dersine çalış derseniz sizin çalış demenize bağlı olur. Dersi tekrar ederseniz anlamak için tekrara ihtiyaç duyar. Problemlerini çözerseniz her zaman siz çözmek zorunda kalırsınız.
Ortaokula geçince bunlar yok olunca kontrolünüzden çıkınca bir bakmışsınız sudan çıkmış balıktan farkları kalmaz.
"AİLESİNE VE ÖĞRETMENİNE BAĞIMLI ÇOCUK BİREY OLAMAZ"
Başarılı ve mutlu olmaları için birey olmaları gerekiyor. Sorumluluk sahibi gelişim görevlerini yerine getirmiş yeterli donanıma sahip,yeteneklerini geliştirmiş olması gerekiyor. Ailesine ve öğretmenine bağımlı çocuk birey olamaz, mutlu da olamaz. İlkokul bitene kadar herşey iyi gidiyor sanarsınız.Kontrol siz de çünkü. Asıl film ergenliğe girince başlayacak.
Öğretmenler ve aileler
çocuklara iyilik yapayım derken
aslında en büyük kötülüğü yapıyor
olabilir
"TAHTADA DERS ANLATARAK OLMAYACAĞINI ANLADIM
Öğrencilerinin fen bilgisi dersini sevmesi için çok çalıştığını belirten Özer, göreve ilk başladığında beş yıl tahtada ders anlattığını ve sonucu istediği gibi olmadığı için yöntem değiştirmeye karar verdiğini söyleyerek, şöyle konuşuyor:
“Çocuklar oturuyor, ben anlatıyorum, notlar tutuyorlar ama sonucu istediğim gibi olmuyordu. Çok düşündüm, onları işin içine katmaya karar verdim. Bunun için etkinliklerden yararlandım. Öğrenciler sınıfta ne öğrendiyse onunla kaldığını gördüm ve işi eğlenceli hale getirdim.
Defteri sadece
şekil, grafik, soru çözümü için kullanıyoruz. Kitaplara not alıyor, uygulamalarını yapıyoruz.
Öğrenciler dersi 40 dakika boyunca oturarak dinlemek istemiyor, kendileri yaparak, üreterek öğreniyorlar.
En mutlu anım öğrencilerimle olduğum zamanlar. Tek isteğim,
bir tane de olsa
Türkiye’den Aziz Sancar gibi
bilim insanının çıkmasına katkım olması.”
Öğrencilerden Ensar Haşimoğlu
parkta aldığı dersi, “Anlayamadığım konuya ilgim arttı ve eğlenerek öğrenmeye başladım. Ağırlığın nasıl değiştiğini, kavramları tahterevalliyle oynayarak keşfettim. Bunlar dersin aklımda kalmasını sağlıyor, öğrenmemi kolaylaştırıyor. İlgimi çekiyor”
diyerek anlatıyor.
Ece Ceren ise,
“Mitoz bölünme evrelerini, bahçede topladığım çöplerle, kuş tüyleriyle, kağıtlarla çizdim.
Bu sayede öğrendiklerim daha kalıcı hale geldi. Derse ilgim arttı” diyor.
(Esra ÜLKAR-Gülseven ÖZKAN)
OKUL İÇİNE ‘EDEBİYAT SOKAĞI’ KURDULAR
İstanbul Gaziosmanpaşa’daki
Mevlana Anadolu Lisesi’nin artık bir ‘Edebiyat Sokağı’ var.
Okulun edebiyat öğretmenleri,
yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştıkları projeyi hayata geçirdi. Okul binasının 3’üncü katındaki koridora,
banklar koyuldu, sokak lambasını andıran lambalar yerleştirildi.
Duvara da şair ve yazarların kitap kapakları, fotoğrafları asıldı.
Öğretmenler amaçlarının öğrencileri okumaya teşvik etmek, teknoloji ile haşır neşir olan gençlerin dikkatini edebiyata ve kitaplara çekmek olduğunu söylüyor.
Edebiyat öğretmenleri Bilal Türkdönmez, İrfan Emecan, Fatma Kıvrak ve Asuman Şekerci gerçekleştirdikleri projeyi şöyle anlatıyorlar:
“Öğrencilerden edebiyat ödevi olarak projeler yapmalarını istedik. Böylece hem öğrencilerle birlikte yapmış olduk, hem de ödevleri sadece kâğıt üzerinde kalmadı, okulda kalıcı bir hatıraya dönüştü. Yine öğrencilerin hazırladığı bir masa ve raflarla koridorun bir bölümünü kitap okuma köşesi yaptık.”
Lisedeki tek yenilik bu değil.
Diğer devlet okullarından farklı olarak,
derslik kullanımında
üniversiteye benzer bir sistemleri var. ,
Öğrenciler, her ders için ayrı düzenlenmiş sınıflarda eğitim alıyor.
780 öğrencisi olan okul üç yıldır bu şekilde,
tam gün eğitim veriyor.
35 ŞAİRLİ EDEBİYAT SINIFI
Sınıfları her öğretmen
kendi ders içeriğine göre dizayn ediyor.
Altı yıldır okulda edebiyat öğretmenliği yapan
Asuman Şekerci’nin dersliğinin adı,
‘Tiyatro Sınıfı’.
Her öğrenci, 12’nci sınıfa geldiğinde dersliğin duvarlarına el izini bırakıyor.
Asuman Hoca, “Böylece her öğrencinin bir hatırası kalıyor. Mezun olunca gelip görüyorlar.
Kitap kapaklarını da
öğrencilerle birlikte duvarlara yapıştırdık” diyor. ‘Edebiyat Sınıfı’ dersliğinin mimarı ise, altı yıldır bu okulda görev yapan Bilal Türkdönmez.
Sınıfındaki tek kişilik sıralar,
35 şairin isim ve şiirlerinin olduğu ve
öğrencilerinin tasarladığı resimlerle kaplı.
Bir duvarda ise kitaplarla dolu raflar yer alıyor.
OKULDA ZİL YOK
Ayrıca okulda dört yıldır zil çalmıyor.
Öğrenciler, saate göre teneffüse çıkıyor,
derslere giriyor.
Okul müdürü Mustafa Erbaş neden böyle bir uygulamaya gittiklerini,
“Öğrencinin başarısı ve sorumluluğu artıyor“ diyerek açıklıyor,
“Arkadaşlar derslerinde yaptıkları çalışmaları sokağa taşımak istediler. Güzel oldu. Diğer hocalar da aynı şeyi yapmayı planlıyor. O örneği bütün koridorlara taşımayı düşünüyoruz.”
KİMSENİN İSTEMEDİĞİ SINIFTA
EV ORTAMI YARATTI
Kozyatağı’nda
yüksek binalar arasında bir devlet okulu.
Dışarıdan
diğer okullardan pek farklı görünmüyor.
Ancak içeri girildiği anda rengarenk koridor duvarları, resimli merdivenleriyle dikkat çekiyor.
Hatta okulda daha önce görsel sanatlar atölyesi olarak kullanılan bir sınıfta okuma alanı, masa oyunları için ayrılmış bir bölüm ve mutfak bile bulunuyor.
Burası Şükran Karabelli İlkokulu.
Bina ortaokulken görsel sanatlar atölyesi olarak kullanılan derslik, 29 yıllık sınıf öğretmeni Nilgün Aydın tarafından yeniden düzenlenmiş.
Öğretmenin deyimiyle ev havası yaratılmış.
Şimdi 4-B sınıfının kullandığı dersliğin hikâyesini, fikir sahibi öğretmeni anlatıyor:
“Bu yıl derslikle ilgili planlarım olduğunu söyleyerek, müdür beyden bu sınıfı rica ettim. Aslında arkadaki bölümlerden dolayı istenmeyen bir sınıftı.
Kullanılmayan bir bölümünü
mutfak olarak değerlendirdik.
Yemekhane var ama öğleden önceki beslenme saatlerini burada geçiriyorlar.
Su sebilleri koyduk.
Bence bir sınıfta mutlaka mutfak olmalı.
Böylece öğrenci kendisini evinde gibi hissedebilir.
Sınıfa birkaç armut puf yerleştirdik,
teneffüste
burada kitap okumak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Arka tarafa bir masa ve sandalye koyduk,
öğrenciler monopoly, satranç vs. getirerek oynamaya başladı.
Sınıfta ‘U’ oturma düzeni uyguladık.
Herkes derse daha kolay motive olabiliyor.
Ortadaki boş alanda
modern dans, drama çalışmaları yapabiliyoruz.
Sınıfı bu hale getirmek için bir gün boyunca velilerle birlikte çalıştık. ”
GÜLER YÜZLÜ ÇOCUKLAR
Bir yıl önce okula atanan Müdür İsmet Sancak ise, amaçlarının mutlu, güler yüzlü, sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek olduğunu belirterek, şunları söylüyor:
“Bunun için çalıştık, velilerimiz de destek verdi. Okulun bu hale gelmesi için 75-80 bin lira harcandı. Velilerimizin yaklaşık yüzde 70’i üniversite mezunu ancak veli profilimiz çok farklı. 2 bin lira maaşla çalışan da var; özel okula gönderebilecekken önyargısız, bilinçli çocuklar yetiştirmek için devlet okulunu tercih edenler de.”
KÖY OKULLARINDAKİ ÇOCUKLARA
UMUT TAŞIYOR
Esra Tultak, 30 yaşında bir İngilizce öğretmeni. Çocukları sevdiği, onlara bir şeyler verirken mutlu olduğu için öğretmenliği seçiyor.
Üç yıldır Van Cemil Yörük İlkokulu’nda çalışıyor. “Daha önce Doğu Anadolu’ya hiç gitmemiştim” diyor,
“Herkes gibi doğuya karşı ben de önyargılıydım. Oraya atandığımı ilk öğrendiğimde
ben de, annem de ağladık.
Tabi içimde atanmanın sevinci de yok değildi”.
Öğrencileriyle tanışınca tüm kaygısı yok oluyor.
Şehirdeki yokluğu ve yoksunluğu gördüğünde onlar için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor.
Kendisi gibi öğretmen olan
yedi kişiyle 2014’te kurdukları
“Her Çocuk Bir Umuttur Derneği”
işte böyle doğuyor.
Tultak yaptıklarını şöyle anlatıyor:
“Derneğin kurulma sebebi bölgede gördüğümüz sıkıntının, problemlerin asıl nedeninin eğitim ve yoksulluk olduğunu yaşayarak tecrübe etmemizdi.
50’den fazla dağ köyüne gidip bir metreyi aşan karda okullarına yalın ayakla, terlikle giden binlerce çocuğa, bot, mont, kırtasiye malzemeleri gibi yardımlarda bulunduk.
Köylerde gerek ailerle gerek kız öğrencilerle her yardım faaliyetimizde oturup çocuk evliliklerini önlemek adına farkındalıklar yarattık.
‘BENİM HİÇ AYAKKABIM OLMADI’
Bilinçaltımızdaki korkuyu yendik.
Düşünün Şemdinli’de, Hakkari’de gittiğimiz her sınır köyünde okullarda
Atatürk posterleri açtık. Çocuklarımıza
vatan, bayrak ve Atatürk sevgisini anlattık.
Tekrar ziyaret ettiğimizde çocukların bizi gördüklerinde ‘Koşun Atatürk geldi’
diye bağırmaları bizi çok duygulandırdı.
Lastik ayakkabılarla okula giden minik bir kız öğrencinin kulağıma
‘Benim hiç ayakkabım olmadı, çok teşekkür ederim’ demesi beni hem etkiledi,
hem de yaptıklarımızın ne kadar faydalı olduğunu hatırlattı.”
Dernek, bugünlerde yoğun.
Özellikle sınır köylerdeki öğretmenlerin yaklaşan kış koşulları nedeniyle,
öğrencileri için bot, kıyafet ve kırtasiye malzemesi istediğini söylüyor Tultak. Onlar da kar, yolları kapamadan çocuklara ulaşmak ve yüzlerini güldürmek için uğraşıyor.