Global Haber Analiz Gundem Sitesi
FATİHLİKTEN GAZİLİĞE BAŞBAKAN VE
KÜRESEL GÜÇ ÇATIŞMASI
Gezi parkı olaylarının ilk anlarından itibaren Twitter’a sadece “ Boston – Reyhanlı – Taksim “ diye arada bir Twit geçiyordum.
Olaylar sıcak ve yeni gelişmelere açık olduğundan detaylı yorum yapmıyordum. Soğuk kanlılıkla biraz durup düşündüğümde, zihnimi kurcalayan sorular hep bu koridor hattında gelip gidiyordu.
Herşey şu an hala heyecanını koruyarak devam etse de, geçen birkaç günde üzerine yorum yapacağımız bir kaç kare fotoğraf ortaya çıkmaya başladı. Hükümet kanadı, belirli bir süre darbe özlemcileri, eski rejim destekçileri, radikaller, marjinaller gibi klasik gelenekselleşmiş bildik iktidar refleksleriyle bu konuda ilk tepkilerini dile getirse de, şu an itibariyle bütün bu olayları “ Faiz lobisine “ bağladı.
Medyada ortaya çıkan tabloya göre, olayların baş sorumlusu genelde “ Faiz lobisi”, özelde George Soros ve hedef bizzat son yıllarda dünyayı hayran bırakan ekonomik gelişmeleri yaratan istikrarı yok ederek anlık spekülasyonla büyük vurgun yapmak.
İktidara en yakın duran Yenişafak gazetesi dün açık bir şekilde Soros’u hedef gösterdi. . http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/seytan-ucgeni-10.06.2013-530641?ref=manset-6
Bu gelişmeleri önce Türkiye’de fazla bilinmeyen ancak üzerine hemen herkesin konuştuğu faiz lobisi ile başlayalım. Sonra Reyhanlı, Suriye üzerinden Ortadoğu’ya uzanan gelişmeleri ele alalım. Ardından Cemaat- AKP arasındaki çatışmalara da kameranın zoom’unu yakınlaştıralım..
George Soros, dünyadaki spekülatörlerin ve spekülasyonların babası olarak bilinir. 1992’de İngiltere’ye çektiği bir operasyonla tarihe “ Kara Çarşamba “ olarak geçen tek bir günde İngiltere’ye 1 Milyar dolar zarar vermiştir. Daha sonra yapılan analizlerde zararın boyutu 4 milyar doları geçmiştir.
Soros’un operasyon çektiği en önemli olaylardan birisi, 1997’deki Asya Kaplanlarını zincirleme olarak çökerten büyük krizdir. Bu krizde en büyük zararı, IMF’nin 10 gün öncesinde ekonomisine övgüler dizdiği Malezya görmüştür.
Soros, hemen kriz başlangıcında Malezya’ya giderek Mahattır Muhammed’e “ özel bir paket program” önerdi; Mahattır Muhammed, kimsenin beklemediği bir şekilde, Soros’u ülkeden kovarak bunun bir operasyon olduğunu ilan etti.
Mahattır Muhammed, o dönem Erbakanın kurduğu D- 8 ülkeleri içinde en öncülerden birisiydi. D- 8 için bünyesinde kurulan kendi fabrikalarını, üretim araçlarını ,kurum ve kuruluşlarını oluşturma da öncü bir misyona sahipti. Asya Kaplanlarını hedef alan bu kriz Malezya ekonomisine çok büyük zarar verdi. Bu krizden etkilenen Pasifik ülkeleri bugün bile hala yaralarını sarmaya devam etmektedir.
Türkiye’de çok tartışılan 28 Şubat’ın sadece Türkiye’de bir operasyon olmadığını, D-8 ülkelerine öncülük eden Malezya gibi ülkelerde “ Ekonomik operasyon” olarak yapıldığını bizim kamuoyu malesef pek bilmiyor. 28 Şubat’ın dünya çapındaki operasyonları başlı başına başka bir yazı konusudur.
Soros’un, dünyaya o zamanlar örnek gösterilen ve IMF’nin herşey mükemmel dediği Malezya’da yaptığı operasyon son derece ölümcül ve çok güçlü bir operasyondur.
Gelelim son olaylara…
Saldırdığı zaman ortalığı cehenneme çeviren ve ekonomileri verdiği tahribatla yıllarca geriye götürebilen Soros ya da faiz lobisi,Türkiye’nin büyümesini ve kalkınma yatırımlarını engellemek için bize operasyon çeker mi?
Dünyada şu an reel faizler yerlerde sürünmektedir. ABD’de likidite bolluğu had safhadadır. Avrupa’daki ve Amerikada’ki krizler faizler üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır. “ Faiz” üzerinden yapılacak bir operasyonun reel etkisi bu anlamda tartışmalıdır.
İkinci ve daha önemli olan husus ise, Faiz lobisi olarak bilinen sermayenin sadece “ faiz spekülasyonlarından “ para kazanan piyasa hurdacıları olmadığı, reel yatırımlara da sahip olduğu ya da reel yatırımları finanse ettikleridir.
George Soros’un ve faiz lobisinin Türkiye’de birçok alanda faliyet gösteren şirketlere hissedarlıkları mevcuttur. Türkiye son yıllarda yabancı sermayenin hem yatırımlara ortak olması hem de mevcut yoğun şekilde kamu ve özel sektör şirketleri alması yabancı sermayenin Türkiye’de iyi bir yaşam alanı bulduğunu göstermektedir.
Şu an ki mevcut tabloda borsanın %65’i, bankaların %70’ine yakını tamamen yabancı sermayenin elindedir.
George Soros’un çekeceği bir operasyon başta Türkiye’de güçlü yatırımları olan ve ekonomideki oranı her geçen gün büyüyen yabancı sermayeyi vuracaktır.
Bu konuda açık olmak gerekir. Yıllarca İstanbul’u Finans merkezi yapacağım diyen Başbakanın bugüne kadar faizcilerle hiçbir problemi olmadı. Aksine bu çevreler tarafından hep desteklendi. Bu lobilerin gazetelerinde uzun yıllar hep alkış aldı.
Türkiye’de mevcut iktidar döneminde en iyi kazanan sektörün banka- faiz sektörü olduğu çok açık bir gerçek.
Başbakanın suçladığı faiz lobisi AKP’nin kapatılma davaları süreçlerinde bile Türkiye’de “ vurgun” yapmadı. Bundan önceki yıllarda devlette yaşanılan gerilimler de herhangi bir spekülasyon yapılmaması da buna dahil edilebilir.
Türkiye tarihinde yerli kaynakların en çok yabancı yatırımcılara satıldığı dönem, rekor oranlarla AKP zamanında olmuştur.
Gelelim can alıcı noktaya..
Başbakangiller hep bir ağızdan niçin Soros’u suçlamaya başladılar?
George Soros, her ne kadar spekülasyonlarla anılsa da, bu spekülasyonların merkezi değil; vitrinde duran adamıdır. Yatırımlarını yaptığı Quantum Fonunun gerçek sahibi İngiliz kraliçesi ve Küresel sermayenin elitleridir. Soros, bu fonda yatırım danışmanı olarak çalışmaktadır. Yani Soros adına ithaf edilen spekülasyonun kaynağındaki odak farklıdır.
Gezi Parkı olaylarının ilk başladığı günlerde Afrika’ya gideceği sırada basın toplantısı yapan Başbakan, borsanın düşüşünü dünya borsalarındaki düşüşle açıkladı. Ancak dönüşünde uçaktan iner inmez faiz lobisini suçladı.
Bunun sebebi neydi?
Soros’un danışmanı olduğu aslında Kraliçe’ye ve elitlere bağlı Quantum Fonu gibi İngiltere Dış Politikasında çok etken bir yere sahip bir kurum daha var: “Chatham House, resmi adıyla İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, “. Türkiye bu kurumun adını Abdullah Gül’ün aldığı ödülle duydu.
Abdullah Gül, ayrıca yakın zamanda Kraliçe’den Krallara layık bir karşılama töreni ile karşılanmıştı.
Başbakan’ın yurttan ayrılışının hemen ardından kameraların karşısına çıkan Gül, Başbakanın yüksek tansiyonlu konuşmalarının aksine göstericileri “ en azından” anlayan bir konuşma yaparak o ana kadar yapılan mevcut iktidar yaklaşımlarına ters düştü. Başbakanın yurtdışı gezisi esnasında, Gezi protestolarından yana tavır alan yabancı medyada “ Gül Göreve” yazıları çıkmaya başladı. Bu gelişmelerin arkasından yurtda dönen başbakan hemen “ Faiz lobisini” suçladı.
Abdullah Gül’ün fotoğrafa dahil olması, “ Faiz lobisi teorilerinin “ birbiri ardına ortaya atılmasında etkili oldu.
Gelelim ABD ve Ortadoğu boyutuna…
Boston – Reyhanlı – Taksim hattında Boston’u bir kenara bırakalım. Çünkü, Boston daha çok ABD içindeki elitlerin aile kavgası. Reyhanlı Taksim üzerinden yolculuğa devam.
Başbakanın son ABD gezisini ve Suriye’yi iyi okumak gerek.
Bizim basın ve geziye katılan Başbakangiller familyası her ne kadar “ Beraber Islandık Yağan Yağmurda” şarkısını söyleseler de, gezinin sonuçları itibariyle ıslanmışlıklarıyla kalmışlar gibi görünüyor.
Başbakan’ın Suriye konusunda istediğini alamadığı çok açık bir gerçek. ABD, Rusya Cenevre konusunda anlaşması Ortadoğu’da çok önemli gelişmelere yol açacak gibi. Suriye konusunu Rusya ile çözüme kavuşturabilecek ABD’nin önüne, İran konusunda da böyle bir alternatif geliştirmenin yolu açılacaktır. ABD için Esad’sız ama yönetim tecrübesi bulunan Baas bileşenlerini içinde taşıyan ,Batı’ya ve Piyasa ekonomisine açık yeni yapı, yönetim tecrübesi bulunmayan, kendi içinde bile anlaşamayan “ kötü şöhretli “ radikallere göre çok daha tercih edilebilir bir formül olarak durmaktadır.
Dikkat edersek, Suriye’den son günlerde Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın yavaş yavaş elini çektiğini görmekteyiz. Ortaya çıkan tablodan anlaşılıyor ki, Başbakan siyasi bir önder olarak çıktığı Suriye yolculuğunda tek başına kaldı. Büyük lokma yenilmeden edilen büyük lafların yeni dönemde Başbakan’I rahat bırakmayacağını söylemek için kehanete gerek yok.
ABD’nin bu politika değişikliği, gezi öncesinde meydana gelen Reyhanlı’daki Mobeselerin “ kapalı “ olduğu için çekemediği patlamaya da ışık tutuyor gibi.
Cemaat ile AKP arasındaki kavganın “ Dönülmez akşamın” ufkunu geçtiği artık malum.
Gezi olaylarından hemen önce Cemaat yazarları, Polis’te en önemli noktalardaki son adamlarının da görevden alınmasına sitem ediyorlardı. Bu sitemden anlaşılan, Bülent Arınç’ın Gülen ile yaptığı görüşmenin Cemaat- AKP arasındaki mevcut durumun düzelmesine çok da etki etmediğini gösteriyor.
Bir farklı dikkat edilecek husus, Gezi olaylarının başladığı ilk günden beri, Cemaat yazarlarının bıyık altından bir gülüşle, gösterileri desteklemeleri.
Başbakan’ın Başkanlık hayalinin Cemaat’in huzurunu kaçırdığı görülmekte.
Erdoğan’ın Başkanlık üzerinden elde edeceği “ Tek Adam’lik Cemaat portföyünde çok “riskli” bir durum.
Tek adamlı Başkanlık sistemi yerine, Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı’na getirilip “ malulen emekli” edilmesi, Gül’ün Başbakan olması ve mevcut parlamenter istemin devam etmesi Cemaat için daha önemli. Gruba bağlı medya organları Başkanlık sitemini istemediğini dönem dönem belirtmekte.
Gül’ün başkakanlığı hem bu açıdan önemli, hem de Suriye – İran üzerinden yeni politika geliştirecek ABD için önemli.
Dikkat ettiyseniz, Başbakan Suriye sürecinde “ Mezhepçi ve uzlaşmaz “ bir tavır sergilerken Abdullah Gül bu süreçte fazla öne çıkmayarak kendisini “temiz” tuttu.
İran ve Suriye ile geliştirilecek olası bir yeni dönemde Erdoğan’ın başbakan kalması yerine uzlaşmacı ve süreçte yıpranmamış Gül’ün Başbakan olması çok daha uygun gibi durmakta.
Yazının uzatmalarında iki noktaya daha değinmek istiyorum:
1) “ Kadir abi varsa ben yokum.” diyen Sarıgül’ün adaylığa yaklaşması. Yaklaşması diyorum, zira Sarıgül’ün adaylığı papatya falına döndü. Her hafta başında farklı haberler yer alıyordu. Ancak son günlerde aday olduğu haberi güçlenmeye başladı.
2) “ Milliyetçiliğin resmen ayaklar altına alındığı” bir dönem de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son olaylarda net tavır alıp, “ hiçbir oyuna ve provokasyona” gelmemesi.
Milliyetçiliğin bu kadar ayaklar altına alınmasından Cemaat’in de rahatsız olduğu dillendirilmekte. Cemaat’in kuracağı olası bir oluşumda, ya da Gül başkanlığındaki AKP’ye destek niteliğinde MHP bu süreçten siyasi ikramlarla çıkma potansiyeline sahip. Çünkü Sağ kulvarda AKP’den kaçacak oyların gideceği ilk adres mevcut durum içerisinde MHP.
Analizimizde görüldüğü gibi, yaşanılan son olaylarda AKP ya da politikaları yerine, Başbakan’ın bizzat kendisine mesaj verilmektedir. Olay Başbakanı tasfiye operasyonu değildir. Sadece kartları yeniden düzenleme operasyonudur.
Amaç Başbakanı siyaseten tasfiye etmek olsa, “faiz lobisi” değil, özel dosyaların, kasetlerin havalarda uçuştuğu puslu bir dönemin havaya egemen olduğu görülür.
Faiz lobisinin yapacağı ölümcül saldırı, sadece ülkeye değil; yabancı sermayenin AKP iktidarında ülkede elde ettiği büyük kazanımlara da zarar verecektir. Bu,göze alınabilecek bir risk değildir.
ABD’den izinsiz bir Faiz lobisi atağı, sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bunun bir sebebinin dünyadaki reel faiz tablosu olduğunu söyledik. Bir başka sebebi ise ABD ile eşgüdümlü hareket eden Körfez Arap sermayesinin anında “yangın söndürücü” olarak duruma müdahale edebileceği mobilitesini taşımasıdır.
Son tahlilde, İstanbul Fatihi olarak yola çıkan Başbakan’ın önümüzdeki süreçte hem Başkanlık hayaline hem de İstanbul Belediyesi’ne veda etmesi “ Taksim Gazisi” olarak çıkacağı savaşta olası 2 büyük kaybı olabilme ihtimalini taşımaktadır.