Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, dünyaya yakın olduğu için Ay'ın yanı sıra Merkür, Venüs, Mars, Satürn ve Jüpiter gezegenlerinin hareketlerinin, depremle ilgisinin bulunduğunu söyledi.
Prof. Dr. Yıldırım, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gök cisimlerinin hareketlerinin Yerküre'deki depremselliğe ilişkilerini, 2004 yılında araştırmaya başladığını bildirdi.
Prof. Dr. Yıldırım, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gök cisimlerinin hareketlerinin Yerküre'deki depremselliğe ilişkilerini, 2004 yılında araştırmaya başladığını bildirdi.
Bu çalışmalara, o dönem gerçekleşen tsunami olayı öncesinde dolunay görülmesinden hareketle başladığını ifade eden Prof. Dr. Yıldırım, Ay'ın konumu ve durumuyla deprem arasındaki ilişkiyi bulmaya çalıştığını anlattı.
Daha sonraki çalışmalarında sadece Ay değil, Ay ile birlikte başka gezegenlerin de depreme etkisi olduğunu gösteren bulgulara ulaştığını dile getiren Prof. Dr. Yıldırım, böylece depremin hava rasadı gibi aylık dönemlerde dünyanın neresinde ve hangi büyüklüklerde meydana geleceğini tahmin etme imkanını elde etiğini belirtti.
''Dünyaya yakın olduğu için Ay ve bunun yanı sıra Merkür, Venüs, Mars, Satürn ve Jüpiter gezegenlerinin hareketlerinin depremle ilgisi bulunuyor'' diyen Prof. Dr. Yıldırım, küçük kütleye sahip Merkür'ün çekiminin az ölçüde gerçekleştiğini ve önemsenmeyebileceğini, ancak Venüs ve Jüpiter'in, Ay ile birlikte en fazla çekim uygulayan gök cisimleri olduğunu ifade etti.
-GÜNEY ASYA, ORTA VE KUZEY AMERİKA'DA DEPREM RİSKİ-
Prof. Dr. Yıldırım, her ay takviminin başlangıcında öncelikle Güneş ve Ay, daha sonra Jüpiter, Venüs ve Ay, zaman zaman Mars ve Ay, Satürn ve Ay'ın bir araya gelip dünya üzerinde büyük çekimler uyguladığına işaret ederek, bunların da depremi tetikleyici görev üstlendiğini kaydetti.
Bu gezegenlerden herhangi birinin 3-4 büyüklüğünde deprem yapabileceğini, hatta Venüs, Ay ve Jüpiter'in tek başına 4-4,5 büyüklüğünde bir depremi gerçekleştirebileceğini bildirerek, şöyle devam etti:
''Dünya üzerinde bu yıl aralık ayının ilk günlerinde olacağını düşündüğüm depremlerin hepsinin gerçekleştiğini belirledim. Bunların hiçbirinin büyüklüğü 5'in altında olmadı. Solomon ile Vanuatu adaları, Yeni Gine, Peru, Bolivya, Şili, Japonya, Hindistan'da olan depremlerin büyüklükleri 5'in üzerinde tahmin ettiğim günlerde gerçekleşti. 25 Aralıktan başlayan günlerde dünyada tehlike var. Bolivya, Peru, Şili, Japonya, Filipin, Endonezya ve Yeni Gine adaları grubunda bu depremler olacak. 5 Ocak tarihi itibariyle Ay ile birlikte yıldız çekimlerinin kuzeye doğru kaymasıyla bu etki ülkemize doğru gelecek. Ancak Türkiye'yi fazla etkileyeceğini düşünmüyorum. Çin, Pakistan, Hindistan, İran ve Orta Amerika ülkelerini, kısmen de ABD ve Kanada'nın batı sahillerini etkileyeceğini düşünüyorum.''
Prof. Dr. Yıldırım, 15-20 Ocak 2009 arasında Türkiye'de deprem olacağını tahmin ettiğini, ancak bunların büyüklüğünün 4,5'i geçeceğini mümkün görmediğini anlattı.
-GÜNEŞ VE AY TUTULMALARININ DEPREMSELLİĞE ETKİLERİ-
Güneş tutulmasının depremin işareti sayılamayacağını, deprem olasılığının başlama tarihi hakkında fikir verdiğini bildiren Prof. Dr. Yıldırım, öncelikle hangi noktalarda büyük çekim olduğunu tespit ettiğini anımsattı.
Prof. Dr. Yıldırım, Güneş ve Ay'ın tek başına büyük deprem oluşturmayacağını düşündüğünü ifade ederek, ay tutulmasının ise deprem üzerinde hiçbir fonksiyonu bulunmadığını kaydetti.
Depremi tetikleyen en önemli olaylardan birinin med-cezir olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yıldırım, ''Hareket eden suyun oluşturduğu eylemsizlik ve buna bağlı ağırlık merkezinin bir gök cismi gibi davranıp magmayı tetiklemesi ve magmanın basıncının, darbe uygulayarak fayı kırması neticesinde, depremin oluştuğunu düşünüyorum. Nerede kırılmaya hazır fay varsa, magma bunu tetikliyor ve depremi başlatıyor'' dedi.
-JUPİTER VE AY'IN ÇEKİMİYLE OLUŞAN DEPREM-
Prof. Dr. Yıldırım, bugünkü bilgilerine o zaman sahip olsaydı, 1999'daki Marmara depremini önceden tahmin edebileceğini savunarak, bu depremin Jüpiter ve Ay çekiminin bir araya gelmesiyle oluştuğunu düşündüğünü söyledi.
Türkiye'de çizilmiş olan deprem kuşağı haritasına katılmadığını anlatan Prof. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:
''Manisa'dan Kars'a çizeceğimiz bir çizginin güneyindeki tüm bölgeler birinci derece deprem riski altındadır. Bu bölgelerin sigortasını Etna Yanardağı üstlendiği için deprem bu bölgelerde sıklıkla oluşmamaktadır. Böyle bir sigorta bulunmasaydı buralarda daha sık deprem olurdu. Ancak orada fayların yönü doğu-batı atılımında değil, onun için buna bağlı olarak depremin şiddeti de düşüyor. Kuzey Anadolu fayı doğu-batı yönünde salınıyor ve büyük şiddette depremler olabiliyor. Etna püskürdüğü sürece Türkiye'de büyüklüğü 5,5'i geçecek bir deprem olma olasılığı yok denecek kadar az. Marmara Bölgesi'ni de Etna dolaylı olarak etkiliyor. Etna'nın püskürmesi, Marmara ve Ege bölgeleri için de sigorta görevi üstleniyor.''
-''TÜRKİYE'DE TSUNAMİ TEHLİKESİ YOK''-
Prof. Dr. Yıldırım, Etna Yanardağı'ndaki püskürmelerin, Yunanistan için deprem tehlikesi oluşturduğuna işaret ederek, bu yanardağ, Yunanistan'ın altını tamamen boşalttığından geçen yıl 6,5 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini ileri sürdü.
Türkiye'nin, Etna'ya Yunanistan kadar yakın olmadığını hatırlatan Prof. Dr. Yıldırım, ''Etna püskürdükten sonra Girit bölgesinde ve Mora Yarımadası'nın kuzeyinde sık sık deprem oluyor. Magmanın üzerindeki gaz tabakası, yer kabuğunu yukarıya itmeye çalışıyor. Bu kuvvet kalkmış oluyor ve arazi kırık halde hafifçe aşağıya çöküyor. Bu da yöresel depremlere neden olabiliyor'' diye konuştu.
''Türkiye'de tsunami tehlikesi yok'' diyen Prof. Dr. Yıldırım, tsunaminin Büyük Okyanus'a kıyısı olan ülkeleri tehdit ettiğini bildirdi.
Prof. Dr. Yıldırım, Türkiye'deki fayların doğu-batı atılımlı olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:
''Türkiye'de su kütlesinin çarpıp geriye dönebileceği fazla bir alan yok. Marmara Denizi'nde hissedilen koku, magmanın üzerinde birikmiş olan gazın dışarıya çıkmış halidir. Özellikle çekimin Türkiye'ye yaklaştığı dönemlerde Marmara'nın altında bir hareketliliğin olması normaldir. Bir bilim adamı, (Marmara'nın altı fokur fokur kaynıyor) dedi. O tarihlerde Türkiye'nin üzerinde büyük bir çekim vardı. Biri bana gelip sorsa, (Bugün var mı?) dese. Şu anda bunu göremeyeceklerini söyleyebilirim. Aynı ölçümü 2009'un ağustos ayı içerisinde yaparlarsa yine fokur fokur kaynadığını göreceklerdir. Marmara üzerinde 25-30 Ağustos 2009 arasında çekim olacağını düşünüyorum.''
-TÜRKİYE'NİN RİSKLİ BÖLGELERİ-
Türkiye'de deprem riski denince öncelikle Akdeniz'in içi, Ege, Marmara'nın batı tarafı ve Güneydoğu ile Doğu Anadolu bölgelerinin akla geldiğine işaret eden Prof. Dr. Yıldırım, bu bölgelerde her ay az ya da çok risk bulunduğunu söyledi.
Prof. Dr. Yıldırım, Türkiye'nin deprem açısından en riskli bölgesinin ''Bingöl, Van, Hakkari üçgeni'' olduğunu ileri sürerek, ''Konya, Türkiye'nin deprem riski en az bölgesi'' düşüncesine katılmadığını anlattı.
Fay hattının sonradan oluşabileceğini dile getiren Prof. Dr. Yıldırım, fay hattını, yer kabuğunun yorulması olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Yıldırım, yer kabuğu yorulduğu sürece yeni fayların oluşacağını ve çoğalacağını ifade ederek, yer kabuğunu ''gök cisimlerinin sürekli çekip bırakmasının'' yorduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Yıldırım, 2009 yılında Marmara'da deprem riski bulunmadığını bildirerek, şöyle konuştu:
''Önümüzdeki yıl için Marmara'da risk varsa, ağustosta olabilir. İstanbullular huzur içinde oturabilir. Daha önce verdiğim bir beyanatta söyledim. (Etna püskürdü, İstanbul deprem riskinden uzak) dedim. Bunu 2008 yılı için söylemiştim. Ben haklı çıktım. Hiçbir ciddi hareket yok şu anda. Önümüzdeki 3 ay içerisinde de olmayabilir. Çünkü çekim bu birkaç ayda bizden uzak.
Yapılan hesaplara göre gök cisimlerinin Türkiye üzerindeki ilk büyük çekimi, 2060 yılında olacakmış. Buna göre böyle bir büyük depremin 2060 yılı içerisinde yaşanabileceğini söylemek mümkün. Nerede olabileceğini söylemek de mümkün. Adana, Mersin ve Kahramanmaraş arasındaki bölgede ve tabii ki Bingöl, Hakkari tarafında olabilir.''