Bir Doğu ülkesinde nasıl olup da bir kadının cami tasarladığı merak konusu. İki yıldır sürekli 'Karşılaştığınız en büyük engel ne?' sorusunu cevapladığını söyleyen Fadıllıoğlu, cami tasarlamanın dayanılmaz tuhaflığını (!) ve Şakirin Camii'nin özelliklerini ilk kez Zaman'a anlattı.
Tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu: Cami tasarımına kadın eli değdi
Zeynep Fadıllıoğlu, dünyaca ünlü bir tasarımcı. Uluslararası alanda aldığı ödüllerle tanınıyor. Ancak ne dünya basını, ne de ülkemiz medyası, kendisine son iki yıldır gösterdiği ilgiyi daha önce göstermedi. Çünkü Fadıllıoğlu, 2006'dan bu yana cami dekorasyonu üzerinde çalışıyor. Tarihe, cami tasarımı yapan ilk kadın olarak geçti bile. Semiha ve İbrahim Şakir'in oğulları tarafından yaptırılan Karacaahmet'teki Şakirin Camii'nin son işlerini bitirmek üzere... Nisan ayında ibadete açılacak olan camiyi herkes heyecanla bekliyor. Ama en çok yabancı basın kapısını çalıyor Fadıllıoğlu'nun. Ulus'taki mimarlık bürosuna her hafta ya BBC'den, ya CNN International'dan, ya Le Figaro'dan ya da Fransız haber ajansından bir telefon geliyor. Nasıl olup da bir Doğu ülkesinde, bir kadının cami tasarımı yaptığı merak konusu? Kafalarındaki şablona göre Müslüman bir kadına böyle bir görev verilmesi akla hayale sığacak bir şey değil. Çünkü Batı'daki çoğu insana göre İslam, terörizm demek! Kadını hor görmek demek! Üstelik bu kadın sarışın, uzun boylu ve de güzel... Cemiyet hayatının önemli bir ailesine mensup. Tam bir Avrupalı gibi, modern bir duruşu var. Oysa ki Müslüman bir kadının böyle olmaması gerekiyor! Bu nedenle Zeynep Hanım'ın cami tasarımı yaparken yaşadığı sıkıntıları araştırıyorlar. Bütün gazetecilerin kendisine sorduğu ortak soru şu: 'Karşılaştığınız en büyük engel nedir?' Bu soruya 'Hiçbir engelle karşılaşmadım.' şeklinde cevap verdiğini söyleyen Fadıllıoğlu, cami tasarlamanın dayanılmaz tuhaflığını (!) ve Şakirin Camii'nin özelliklerini ilk kez Zaman'a anlattı.
Şakirin Camii'nin artık son aşamasına geldiniz. Nasıl bir cami oldu?
Aslında açılışı daha önce gerçekleşecekti, ama mevzuatı ancak halledebildik. Mimarlık ofisimdeki 18 kişi bu işe emek harcadı. Ayrıca 8 sanatçıyla çalıştım. Dinî anlamda bir hata olmaması için İslam tarihçisi Muhittin Serin'le, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Mustafa Fayda ile ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Teoloji kürsüsünü kuran Hüseyin Atay'la görüştük. Estetik bir güzellik oluştururken yanlış bir şey yapmamaya çok özen gösterdik.
Bu yüzyılda yapılan diğer camilerden farkı ne?
Osmanlı sultanları camileri mimarlara yaptırmış. Bu nedenle Sultanahmet, Süleymaniye gibi şaheserlerimiz var. Günümüzde cami yapmak için mahalleden beş kişi bir araya geliyor. Bir mimar bile yok. Bu olacak şey mi? Minareler yıkılacakmış gibi duruyor, estetik yoksunluğu içinde yapılıyor. Oysa ki tam tersi olması gerekmez mi? Tabii ki güzel camiler var ama çoğunluğu kötü yapılıyor.
Osmanlı zengin bir devletti, bizim malî durumumuz o kadar iyi değil galiba...
Evet, bu işler üç kuruşla olmaz tabii. Para gerekiyor. Bunun da bir çözümü var; dört caminin fiyatına bir tane güzel bir cami yapılabilir. Cami yaptırmak isteyen bütün işadamlarına diyeceksiniz ki; 'Şu meydana bir tane güzel cami yapalım. En iyi mimarla çalışalım, başına da en iyi müezzin ve imamı koyalım.' Bu çok zor değil, yapılabilir. Nevzat Sayın, Hasan Çalışlar gibi en iyi modern mimarlar cami tasarlamak istiyor. Ama kimse kapılarını çalmıyor.
Neleri farklılaştırdınız?
Mesela mihrap yuvarlak. Amaç kıbleye yönelmekse oradaki şeklin önemi yoktu. Minber ise yeşil renkte değil, krem renginde. 12 basamağı var. Her bir basamağın sağ ve sol yanında kainatı temsil etmesi için yapraklar konuldu. Çizgileri daha modern. Mihrap ve minberi, Marmara Üniversitesi Resim Bölümü Başkanı Tayfun Erdoğmuş tasarladı. Avizenin tasarımında üç sanatçı çalıştı. Farklı bir iş çıktı ortaya. Vitray ustası Orhan Koçan cam pleksi (plastik cam) ve metallerini oluşturdu. Nahide Büyükkaymakçı kristalleri yaptı. İç içe geçmiş çok büyük iki daire şeklinde bir avize oldu. Dairenin kenarlarına su damlalarından oluşan kristaller yerleştirildi. Caminin üç yanı camlarla kaplı. İlk kez bir caminin içi dışarıdan bu kadar net görünüyor. Bu camlar Kur'an-ı Kerim sayfaları gibi tasarlandı. Hüseyin hoca (Kutlu) bile görünce çok şaşırdı. Çok beğendi. Topkapı Sarayı'nın kalemkârı Semih İrteş, kubbenin tavanını nakşetti. Mükellef abdesthaneler yaptık. İç avluda küçük bir havuz yapıldı. Sanatçı William Pye, havuzu kubbe şeklinde tasarladı. Caminin iki minaresi var. İkisi de kubbeden bağımsız bir şekilde, sağ ve sol yanında. Caminin ve minarelerin resmi, kubbe şeklindeki bu havuz heykelin üzerine düşüyor.
Birçok insan cami ortamının özendirici olmamasından şikâyet eder. Ayak kokusundan, halılardaki tozlardan, abdesthanelerin, tuvaletlerin hijyenden çok uzak olmasından doğal olarak rahatsızlık duyuyor. Bu anlamda Şakirin Camii özendirici olacak mı?
Olacak. Çünkü bize bu işi veren Şakir ailesi, bu konuda çok titiz. Her ziyaretlerinde bin tane şey çıkarıyorlar. Her şeyin pırıl pırıl olmasını istiyorlar. Tuvaletleri, abdesthaneleri kaç kere denetlediler, fayanslar kiri saklamak üzerine değil de, göstermek üzerine yapıldı. Koyu bir taş koyarsınız kir gözükmez, umumi diye öyle kirli kullanılır. Ama bu camide öyle değil, halının rengi, tuvalet fayansları açık renk yapıldı.
Koku problemini nasıl çözeceksiniz?
Çok cami gezdiğim için beni en çok rahatsız eden şey, beş vakit abdest alan bir milletin camilerinin neden koktuğuydu. Hindistan'da camiler kokmaz. Suriye'nin birçoğunda da kokmuyor. Bizde kokuyor. Çünkü insanlar abdest aldıktan sonra tekrar çoraplarını giyiyor. Suriye ve Hindistan sıcak olduğu için tabii ki bir şey giymiyorlar. Ayakkabılar için kilitli kutular yaptık. Ama çok büyük bir farklılık getiremedik. Pırıl pırıl bir yere girince insanlar daha çok itina eder diye düşünüyorum. Temizliğini tutacağız, özendireceğiz. Belki çorapların üzerine galoş vereceğiz. Daha bir şey şekillenmedi orada.
Halısı nasıl? Klasik göbekli şekilde mi?
Biz biraz modernize edilmiş bir halı yaptık. Çok sade ve deve tüyü renginde. Rengi korunmazsa değiştirecekler. Çocukluğumda gördüğüm en güzel halılar camilerdeydi, şu anda gördüğüm en çirkin halılar camilerde. Türkiye gibi halısıyla bu kadar övünen bir memlekette olacak iş mi bu?
Ailenin, imam ve müezzin için ev alacağını öğrendik. Bunun sebebi nedir?
Evet, imam ve müezzinin kalacağı evi de aile alacak. Araştırmalarımıza göre kaliteli imam ve müezzinlerin çoğu İstanbul'da yaşamak istemiyormuş. Kiralar çok yüksek diye. Aile, müezzinin sesinin güzel olmasını istiyor. Davetin güzel olması lazım. Bana dünyanın en iyi müezzinlerinin kasetlerini getirdiler, ona göre araştıralım diye. Bizim işimiz değil, ama etrafımıza soruyoruz. Aile Umman'da bir camiyi bile görmemi istedi.
Semiha Şakir'in oğulları İngiltere'de yaşıyor. İşinize müdahil oldular mı?
Kaliteli bir cami olması için hiçbir şeyi esirgemediler. Mesela camiyi en son ziyaretlerinde avize bitmişti, 'Bir katman daha kristal yapalım.' dediler. Fazla para harcayacağız diye düşünmediler. Halka mal olacak değerli bir cami yapmak istiyorlar, bunun için de hiçbir şeyden kaçınmıyorlar. Caminin yanına küçük bir müze bile kurduk.
Nasıl bir müze kurdunuz?
Cami, 400 metrekarelik bir alana kuruldu. Yaklaşık 500 kişiyi alabilecek büyüklükte. Dış mekânlar 1700 metrekare. 100 metrekarelik bir yere de müze yapıldı. Aile, camide sergilenmesi için müzayedelerden önemli eserler satın aldı. Peygamberimiz'in mezarının ve Kâbe'nin örtüsü gibi. Şu anda 6-7 eser var. Ama daha sonra bunları camide sergilemenin doğru olmayacağına karar verdik. Çünkü cami insanın Allah'a yöneldiği bir yer... Bu nedenle yanına küçük bir müze yaptık. Bütün alınan eserleri oraya koyacağız. Ayrıca mevzuat müsaade ederse Şakir ailesi kendi koleksiyonlarındaki eserleri de buraya getirip sergilemek istiyor.
Koleksiyonlarının teması ne üzerine?
Üç kardeşin de (Gazi, Gassan, Gade Şakir) çok ciddi bir sanat koleksiyonu var. Hem İslam eserleri, hem de resim sanatıyla ilgili. Bilhassa Gazi ve Gassan Şakir'inki çok mühim. Kur'an-ı Kerim, Hilye-i Şerif ve hatlardan oluşuyor. Ama aile getirmeye biraz çekiniyor.
Neden çekiniyorlar, mevzuatta ne gibi sorunlar var ki?
Yurtdışından ülkemize koleksiyon getirmek çok zor. Hukukî mevzuatı oturmuş değil. İngiltere'den buraya getirdikten sonra geri alıp alamayacaklarından emin olmadıkları için biraz çekiniyorlar. El konulabilir endişesi taşıyorlar. Bürokratik sistem, işi daha da zorlaştırıyor. Bunların aşılması lazım. İngiltere'de böyle bir sorun yoktur. Ancak şartlı bağış yapabilirsin.
'İki kez camiden kovuldum'
Daha önce tasarladığınız mekânlar; kafe, bar, restoranlardı. Sizi cami tasarlamaya iten şey neydi?
İnsanlardan hep şunu duyuyorum: 'Keyifle camiye gidemiyoruz.' Çünkü temizlik sorunu var. Birçok insan içeri girmeye çekiniyor. Bazı yörelerde kötü bakışlarla karşılaşıyorlar. Mesela ben iki kere camiden kovuldum. Dış avluda dua ediyordum. Kendini görevli sanan kişi, 'Burada durma!' diye beni uyardı. Bunu değiştirmemiz lazım. Peygamberimiz zamanında kadınlara böyle mi davranılıyordu? Hz. Ayşe ordunun başına geçmişti. Yabancı arkadaşlarıma anlatıyorum bunu, şaşırıp kalıyorlar. Oysa herkes dört kadın meselesini diline dolamış. Erkekleri de kadınları da eğitmek gerekiyor. Camiye eğitim için büyük ekranlar yerleştireceğiz.
Vaaz için mi büyük ekran yerleştireceksiniz?
Evet ama sadece dinî eğitimden bahsetmiyorum. Milletimizi en güzel, camilerde eğitebiliriz. Sadece dinî bilgiler değil, din dışındaki bilgiler de camilerde verilebilir. Ben Anadolu'nun birçok yerinde vaaz dinledim, imamlarda vizyon eksikliği olduğu için halka verdiği o ölçüde oluyor. Bu kadar imam hatip okullarımız var, pırıl pırıl gençler yetişiyor. Vizyonu, misyonu, bakış açısıyla hem dini anlatacak hem de diğer konularda bilgi verebilecek gençler camilere atanabilir. Büyük kitlemizi eğitmemiz lazım; çünkü büyük kitle ne noktadaysa herkes oradadır bence. Bir okul eğitimi gibi vaazlarla kıymetli bilgiler verilebilir.
Cami estetiği neden bu kadar önemli?
Avrupa'da sanatı yönlendiren önce kilisedir, sonra kraliyet ailesi. İnsanın hayatıyla ilgili olan bazı bilgilerin camide verilebileceğini düşünüyorum. Hem dinî hem de estetik açıdan beni ilgilendiren bir yapıdır. Camilerimiz estetik olmadığı zaman bir tek üst sınıf gelişiyor. Uçurum büyüyor, toplumun geneline ana estetik bir türlü ulaşamıyor.
Bu iş, sizi ve çevrenizi nasıl etkiledi?
Kendi çevrem çok iyi karşıladı. Bir-iki kişi 'Niye okul yaptırmıyorsun?' gibi bir şey söyledi, ama ben yatırım yapmıyorum. Arkadaşlarımdan tebrik mesajları aldım. Birden yabancı basının çok ilgisini çektik. Daha tasarımı bilmiyorlar, görmediler, neden bu kadar ilgi gösteriyorlar diye düşünmeye başladım. BBC, CNN, National Radio, El Figaro, Elle hepsi birden devrede. Kıyamet kopuyor, daha bu sabah yine aradılar.
O neden?
Bir kadının cami dekorasyonu yapması ilgilerini çekiyor. Maalesef bugün hepimiz biliyoruz ki, İslamiyet'le ilgili son göstergeler iyi değil. Terörizm dışında bir şeyle anılmıyoruz. Biz yine çok şanslıyız, başka toplumlarda kadın araba bile kullanamıyor. Yabancı basının böyle düşünmesi boşuna değil, ellerinde malzeme var. Kaliteli işler yapmış insanlar öne çıkmıyor. Sanki Müslüman bir kadının mesleği olamazmış, evde oturur, çocuğuna bakar, kocası da kötü davranırmış gibi basit bir mantıkla İslamiyet'te kadının rolü kilitlenmiş durumda.
Camiye katkıda bulunan sanatçılar:
Nakkaş-mimar Semih İrteş, hat sanatçısı Hüseyin Kutlu, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Profesörü Tayfun Erdoğmuş, cam-vitray sanatçısı Orhan Koçan, mimar-ressam Kadir Akorak, su ve havuz heykeli: William Pye, ışıklandırma: Arnold Chan (isometrix), cam sanatçısı: Nahide Büyükkaymakçı, metal-demir-gümüş sanatçısı: Kaya Kalaycı.
|