Son nefesimde de yardım etmeliyim
Sağlık problemleri nedeniyle ara verdiği Deniz Feneri programına geri dönen İbrahim Uğurlu hastayken bile yardım çalışmalarına devam ettiğini söylüyor ve ekliyor; “Nerede ölürsem bu işi orada bırakacağım”
Kanal 7, ilk kurulduğu zaman Uğur Arslan'la birlikte bir yardım programı yapmaya karar veren İbrahim Uğurlu nam-ı diğer Ramazan Ağabey bir süre ara verdiği Deniz Feneri'ndeki çalışmalarına kaldığı yerden devam ediyor. Bel fıtığı ve kalp rahatsızlığı geçirdiği için bir süre ekranlardan uzak kalan Uğurlu, bu arada boş durmadığını anlatıyor. Bu verdiği arada Hacca giden Uğurlu, mahalledeki insanlara yardım etmeye devam ettiğini belirtiyor.
BİR KAMERA BİR TELSİZLE BAŞLADIK
Deniz Feneri'ne ilk başladıkları günü unutamayan Uğurlu, programa başlama öyküsünü şöyle anlatıyor " Kanal 7 ilk kurulduğu zaman ben orada dekoratörlük yapıyordum. Ramazan'a üç beş gün varken bizden bir Ramazan programı istendi. Uğur'la birlikte hiçbir plan yapmadan, bir kamera ve telsiz alıp yola çıktık. Elimizde dört poşetle yardım etmeye başladık". İlk yardım ettikleri teyzeyi unutamadığını yaşlı gözlerle anlatan Uğurlu "Yardım ateşini yakan bizim o günlerde o evlere gitmemiz oldu. Daha sonra bu ateş Deniz Feneri Derneği'ne dönüştü" şeklinde konuşuyor. Gittikleri yerlerde insanların yaklaşımlarının çok güzel olduğunu belirten Uğurlu, "Bize kurtarıcıymışız gibi bakıyorlar. Deniz Feneri'ni devlet olarak görüyorlar. Biz bu yardım işini devletle beraber yapmalıyız. Balık vermek değil de balık tutmayı öğretmek çok güzel." şeklinde konuşuyor.
Ekranlarda yapılan yardım işinde dürüstlüğün önemli olduğunu belirten Uğurlu, günlük hayatta neyse ekranda da o olduğunu dile getiriyor. Ömrünün sonuna kadar yardım etmeye devam edeceğini belirten Uğurlu, “Ben nerede ölürsem bu işi orada bırakacağım." diyor ve ekliyor " Ben yardım dışında hiç birşey yapamam". Uğurlu ayrıca yardım ettikleri kimselerle daha sonra da iletişimlerinin devam ettiğini ifade ediyor. Ayakkabı dükkanı açarak iş sahibi olmasına katkı sağladıkları Mersinli bir babanın arayıp "Burada yardım edebileceğimiz birileri var mı, biz de yardım edelim" dediğini anlatan Uğurlu, böyle telefonlar aldıkça çok daha mutlu olduğunu dile getiriyor. Gördükleri karşısında oldukça etkilendiğini belirten Uğurlu " Bir köyde evlatlarına yiyecek götüremeyen bir babanın isyanı hala kulaklarımda çınlıyor" şeklinde konuşuyor.
Sinema kanımı emdi ama fayda vermedi
Türk sinemasına yaklaşık 40 yıl emek veren İbrahim Uğurlu, sinemaya çok şey verdiğini ancak sinemanın kendisine hiçbirşey vermediğini söylüyor. Uğurlu bir daha sinemaya dönmek istemediğini şu sözlerle açıklıyor; Sinema kanımızı emdi ama bize bir sigorta yapmadılar. Şimdiki gençler de bizim durumumuza düşecekler diye korkuyorum. Bizden çok şey aldı ama birşey vermedi. Bugün bir sinema filminden teklif gelse asla kabul etmem. Benim bu saatten sonra sinemada yer almam yanlış olur. Yardım amaçlı olursa giderim ama başka türlü olmaz.”
Yıllardır fakir insanların acılarını paylaşıyorlar
BAŞLARKEN... Her şey, 1996 yılında Kanal 7`de Ramazan ayına özel, Uğur Arslan ve İbrahim Uğurlu`nun sunduğu `Şehir ve Ramazan` programı ile başladı. Programda, Ramazan ayı süresince, fakirlere gıda ve giyim poşetleri dağıtılacak, odunu ve kömürü olmayanların bacası tüttürülecekti. Fakat programa gösterilen ilgi tahminlerin ötesinde büyük olunca, Kanal 7 yönetimi, programı Ramazan bitince başka bir isimle `Deniz Feneri` ismiyle devam ettirme kararı aldı. Yardım isteyen aileler ile bağış yapmak isteyenlerin sayısı çığ gibi büyüyünce de sonunda, kurumsal bir kimlik kaçınılmaz oldu. 1998 yılında dernek olmak için gerekli başvurular yapıldı ve Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği resmen kuruldu. Dernek kurulduğu günden bu yana 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremleri gibi ülke içinde yaşanan felaketler ile yurt dışında yaşanan felaket bölgelerine yardımlarını ulaştırmaya çalıştı. En son Pakistan depremi sonrası bölgeye 500 bin dolarlık yardım ulaştırdı. Fakat yapılan bu yardımların toplanmasından, ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırılmasına kadar derneğin böyle büyümesinde ekran başında görünmeyen bir gönüllüler ordusu bulunuyor. Deniz Feneri denilince akla ilk onun adı geliyor. Deniz Feneri programının sunucusu Uğur Arslan`dan bahsediyoruz. 10 yıl önce Ramazan`a bir gün kala kanal yönetimi, Uğur Arslan`dan, kendisinden hemen bir program formatı üretmesini istemişti. Aklına ilk gelen de, daha sonraları binlerce insanın umut kapısına dönüşecek olan yardım programıydı. Programın adı `Şehir ve Ramazan` olmuştu. Bakkal ve marketlerden gıda alıp, ihtiyacı olanlara dağıtılacaktı. Arslan, `Ramazan bitince programı değişik bir adla sürdürme fikri ortaya atıldı. Haftada bir yayımlanan programın adı artık, `Deniz Feneri` idi. Her hafta 4 aileye yardım ediliyordu. Ama asıl yardım, programın yayınlanmadığı saatlerde yapılıyordu. Tam bin 500 aileye yardım götürülmeye başlanmıştı. Uğur Arslan, gelen yardımların nereye gittiğinin görünmesi açısından, televizyonda yayımlanan programın, derneğin faaliyetle-rine yüzde 70 katkı sağladığını düşünüyor. Tabii ki programın sunuculuğunu sonsuza kadar yapmayı düşünmüyor Uğur Arslan. Ama kendisinden sonra da devam etmesi gerektiğinin altını çizerek, `Bu işin kurucusu olduğum için devam etmesini de en çok ben istiyorum. Hatta benden bu işi daha iyi yürütecek birinin olmasını istiyorum. Programı zaten şimdi tek başıma yürütemiyorum. Yeni arkadaşlar yetiştiriyoruz` diyor. Beni en çok, en son aile etkiliyor O kadar uzun yıllar bu işi yapınca, haliyle bir çok ilginç anısı da var Uğur Arslan`ın. `Sizi en çok etkileyen hikaye ne oldu` sorumuza, `Beni hep en etkileyen aile, en son aile oluyor` cevabını alıyoruz: `Şimdiye kadar 100 bin aileye yardım etmişiz. Bu 100 bin ailenin hikayesini aklımızda tutarsak aklımızı yitiririz. Karşılaşırız, konuşuruz, yardımımızı yaparız ve bu hikayeyi unutmaya çalışırız. Böyle çok derin yaralar almamaya çalışıyoruz. Çünkü alacağımız her derin yara bizi bu işten soğutur ve uzaklaştırır diye korkuyoruz. Dolayısıyla biraz işin vermek yanı daha keyifli olduğu için o acıyı dinlemekten ziyade o yardımı yapmak üzerinde yoğunlaşıyoruz.` Deprem çocukları Uğur Arslan`dan, unutamadığı ilginç anılarını bizimle paylaşmasını istiyoruz. Arslan, ağıtla başlayan ama sonrasında sevince dönüşen hikayeler anlatıyor: Bu sonu hoş olan hikayelerden biri 17 Ağustos depreminde yaşanan acılardan doğmuş. Arslan başından geçeni keyiflenerek anlatıyor: `17 Ağustos 1999 Marmara depreminde 20 çift evlendirmiştik. Biliyorsunuz ağustos ayı düğün ayıdır. Ama depremle birlikte çeyizleri enkaz altında kaldığı için düğünleri ertelenen çiftlerdi bunlar. Üç sene sonra deprem bölgesinden geçerken, çocuklu bir aile çıktı karşımıza. `Bizi tanıdınız mı?` diye sordular. Çocuklarını göstererek `Bakın bu çocuk sizin torununuzdur` dediler. `Nasıl falan diye sorunca` kızcağız dedi ki `Bizi 17 Ağustos depreminde siz evlendirmiştiniz. Bu da sizin çocuklarınız sayılır` 200 kişilik gönüllü ordusu Deniz Feneri Derneği`nin kimi tesadüfen, kimi TV`de zlediği duygusal anın peşine takılıp yardıma koşan 200 gönüllüsü bulunuyor. Sevkıyat işlerini yürüten Aynur Hanım ilginç hikayeler anlattı bize. Bir de Deniz Feneri`nin gönüllüleri var. Evet yanlış duymadınız, gönüllü. Hem de sayıları tam 200. Aynur Kalyoncu bunlardan sadece biri... 1961 İstanbul doğumlu. THY`den emekli. Emekli olunca da insanlara nasıl faydalı olabilirim diye düşünmüş ve bu derneğe gönüllü olarak katılmış. Aynur Hanım`ın bizlerle paylaştığı ve hafızasında izi kalan hikayeler... Sabaha kadar onları düşündüm `Sıcak yemek götürmek için ziyarette bulunduğum son aile inşaatta kalıyor. Her tarafı açık, tuğla bir duvarın altında uyuyor ve uyanıyorlar. Anne, baba ve üç çocuk. Baba hasta. Çocuklar okula gitmek yerine çalışıyor. Şimdi havalar da soğudu. Onları ziyaret ettiğimin gecesi kendi evimde kaloriferler yakılmadığı için hafiften üşüdüğümü hissettim. Ve üzerime bir hırka aldım. Birden gözümün önüne gündüz gittiğim ailenin görüntüsü geldi. Ve sabaha kadar onları düşündüm. Ailenin bir banyo yapacak yeri bile yoktu. Aylarca banyo yapamamışlardı.` Bebeğinin bir kıyafeti bile yoktu `Ailenin reisi bacaklarından özürlü olduğu için iş bulamayan ama arada sırada arkadaşlarının desteğiyle pazarda limon satan biriydi. Eşi de sağlık sorunlarından yine çalışabilecek, para kazanabilecek durumda değildi. Ne kiralarını ödeyebilen, ne de sobalarına atıp ısınacakları odunu kömürü olan bu yoksul ailenin bütün bu olumsuzluklarına ek olarak üç de 6 aylık, 8, 11 yaşlarında üç küçük çocuğu vardı. Böyle bir hikayeyi dinledikten sonra insan kendini nasıl hissedebilir sizce? Bu sorunun cevabı için , bir an kendinizi yakacak odun kömürünüzün olmadığı, soğuk bir kış gecesinde hayal edin. Bir de çocuklarınız aç. Ve hatta, minik bebeğinizin üstüne giydirecek bir kıyafet bile alamıyorsunuz.` Birbirlerine sarılarak ısınıyorlar `Kömürlükten bozma, 2 odalı karanlık bir evde anne ve 13 yaşında orta bire giden kızı ile birlikte yaşamaya çalışıyorlar. Annenin 2 elinin bütün parmakları ve yüzü doğuştan özürlü. Yemek, temizlik gibi ev işlerini yapamıyor. Eşi ise akciğer kanserinden vefat etmiş. Bir tek özürlü maaşı ve üstteki komşunun yardımları ile hayatını sürdürü-yor. Tek istediği kızının okutmak olan anne, kızını soğuk gecelerden sadece sarılarak koruyabiliyor. Çünkü onların üzerlerini örtecek battaniyeleri bile yok.` Anadolu`yu geziyorlar Arslan ve ekibi Anadolu`nun pekçok ye-rine yardımlarını ulaştırmaya çalışıyor. Bu yardımların ulaştığı yerlerden biri de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi`ndeki en ücra köşeler ve fakir aileler. Bu aileler arasında Türkçe bilmeyenler ile yaşanılan hem trajik hem de komik anıları bulunuyor Arslan`ın. Aynur Hanım sevkıyatla uğraşıyor Ramazan ayı boyunca ihtiyacı olan 10 aileye özel aracıyla sıcak iftar yemeği dağıtan Aynur Hanım, diğer zamanlarda da aracıyla, derneğin sevkıyat işlerine yardımcı oluyor. Hikayeleri arttıkça, eski kaygılarından arınmış Aynur Hanım. Mesela önceleri, `Neden şuyum yok, buyum yok, şuraya neden gidemedim` gibi kaygıları taşımadığını söylüyor. Şimdi artık, sahip olduğu her şeyin kıymetini biliyor ve daha fazlası neden olmadı diye kendini üzmüyor. Dramı görüntülemek hiç de kolay değil Ferhan Durma, iki yıldır Deniz Feneri programının kameramanlığını yapıyor. Yoksul ailelere yardım için objektifine yansıttığı her görüntünün ayrı bir önemi var. Bu yüzden de çoğu zaman bir yandan görüntüsünü çektiği ailenin dramına dayanamayıp nemlenen gözlerini siliyor, diğer yandan da işini yapıyor. Zihni, aklından hiç çıkaramadığı hikayelerle dolu. Bunlardan biri de Aydın`da yaşayan omuriliği dağılmış, 13-14 yaşında Fatma Öncü`nün hikayesi. Durma, küçük kızın görüntüsünü alırken hissettiklerini `Okula gidemiyormuş. Arkadaşları dalga geçiyormuş, çünkü boyu kısa. `Kamburum, oynayamıyorum, çocukluğumu yaşayamıyorum` dediği anda, ağlamaya başladım...` diye anlatıyor. İşte yardımların başlatıldığı bakkal Uğur Arslan`ın, `Deniz Feneri`nin startı 10 yıl önce bu bakkalda verildi` dediği Reşitpaşa`daki bakkal dükkanının sahibi İhsan Doğan`ı bulduk. O zamanlar küçük bir bakkal olan dükkanın adı Doğan Market olarak değişmiş. 41 yaşında evli ve 17 yaşında bir kızı olan İhsan Doğan, Uğur Arslan ile İbrahim Uğurlu`nun ilk programı yapmak için dükkanına geldiği anı şu sözleriyle anlatıyor: `Uğur Arslan ve Ramazan Bey`i (İbrahim Uğurlu) tanıyordum. İftarda yoksullara yardım götürme konseptli bir program yaptıklarını, parasız gıda maddesi verip veremeyeceğimi sordular. 6 poşet doldurup ellerine verdim. Bir gün sonra yayımlanan programda, ellerimle hazırladığım gıda maddelerinin ihtiyaç sahibi fakir aileleri nasıl mutlu ettiğini görünce gözlerim doldu. Sonra başka yardımlar da yaptım. O gün hiçbirimiz, yaptığımız işin bu kadar güzel ve anlamlı olduğunu ve bu kadar geniş kitlelere ulaşacağını tahmin edemezdi. Şimdi binlerce insan her gün mutlu oluyor. Böyle bir iş için öncülük ettiğim için gurur duyuyorum.`