Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Daha Fazla Kazanma-Tüketme
 


Daha fazla tüketmeye ve daha çok kazanmaya şartlandık  
Ekonomik krizi bahane gösteren bazı insanlar, yaşamlarını zor şartlar altında sürdürdüklerinden şikayetçi. Ancak şimdiki yaşam şartlarına nazaran geçmişte daha kısıtlı şartlarda yaşayanlar, olayın hiç de göründüğü gibi olmadığını dile getiriyor.
 
 

Türkiye'nin çok zor anlar geçirdiği zaman dilimlerine şahitlik eden ünlü yazar Hekimoğlu İsmail, günümüzdeki insanların, çok şeye sahip olmalarına rağmen az şükrettiklerini belirtiyor. Toplumun aşırı tüketimle birlikte israfı yaşadığını anlatan Hekimoğlu İsmail'e göre, bugünkü insanların çoğu ürettiğinden fazla tüketme sevdalısı. Ünlü yazar, Allah'ın verdiği rızka karşı da ciddi bir kanaatsizliğin hakim olduğunu vurguluyor.

Ciddi bir kanaatsizlik var

Toplumda yaşanan kanaatsizlik ve şükürsüzlüğün iki boyutu olduğuna temas eden sosyolog ve yazar Ali Bulaç, ilkini toplumda korkunç bir eşitsizliğin hakim olması olarak açıklıyor. Özellikle varoşlarda yaşayan kesimlerin çok ağır şartlarda yaşadığını aktaran Bulaç, diğer boyutta ise sanal bir tüketim toplumunun oluşturulduğunu ifade ediyor.

Bulaç, "Daima büyümeye dayalı kapitalist ekonomi, insanları sürekli tahrik ediyor. Tüketim kültürünün tuzağına düşen insanlar mevcut gelirleriyle yetinemiyor." şeklinde konuşuyor. Kapitalist sistemin bir aileyi en az 4-5 bin lirayla geçinmesi gerektiğine zorladığını aktaran Bulaç, "Halbuki bir aile 750 lirayla temel ihtiyaçlarını karşılayıp, onuruyla şerefiyle bir hayat sürülebilir. Ancak empoze edilen bu kültür herkesi tüketime zorluyor. Arzular, tutkular, ihtiyaçlar hiç bitmiyor. Böylece ciddi bir kanaatsizlik hasıl oluyor. Dolayısıyla zenginler dahi kendilerinden zenginlerle yarışıyor." açıklamasını yapıyor.

Özenti içindeyiz

Toplumda yaşanan çözülmeyi tamamen aileye ve televizyonlara bağlayan Türk halk müziği sanatçısı Şükriye Tutkun, iletişim konusuna eğilmenin üzerinde duruyor. Evlerde herkesin odasına çekildiğini, ailelerin artık TV başında bir araya gelebildiğini dile getiren Tutkun, "Evlerde herkesin bir dizisi var. Sanki diziler aile bireylerinin akrabaları ve arkadaşları olmuş. Onlarsız yapamıyorlar. Eskiden misafirlikler, akraba ziyaretleri vardı." tespitini yapıyor.

Tutkun, aile bağları kopan ve televizyon kültürüyle yetişen neslin, televizyonda gördüğü parlak dünyaları kendi hayatlarında yaşamak istediklerine değinerek şunları söylüyor: "Televizyonda ve internetteki boyalı dünyaya imrenerek nefsine hakim olamayan insanlar, mevcut gelirlerinden çok daha fazla harcamalar yapıyorlar. Her şeye sahip olmayı istiyorlar. Korkunç bir özenti kültürü içindeyiz. Kendi dünyasına şükretse daha mutlu olacakken hep para, hep para peşinde koşmaktan perişan oluyorlar."

Çocukların istekleri bitmiyor

Çocukluğunu çok zor şartlarda geçirmesine rağmen mutlu olmayı her zaman başardığını belirten ünlü oyuncu ve şarkıcı Nazan Şoray, günümüzde yaşanan şikayetlere anlam vermekte zorlandığını söylüyor. İnsanların akın akın şehirlere yönlendiğini vurgulayan Şoray, "İnsanlar daha az kazanıp, daha fazla para harcıyor. Ben çocukluğumda hiç oyuncak sahibi olmadım. Gelir seviyesi düşük memur bir ailenin çocuğuydum. Oyuncak niyetiyle oynadığım kırık bir testim vardı. Onunla oynuyor ve mutlu oluyordum. Ancak şimdiki çocuklar her şeyi istiyorlar. Biz anneler adeta çocuklarımızın başında askerler gibiyiz. İnanın istekler bitmiyor." açıklamasını yapıyor.

Schumacher'in eldivenleri

Geçmişle günümüz arasındaki kıyasa en güzel örneklerden birini milli futbol takımımızın eski kalecisi Fatih Uraz veriyor. Başarılı file bekçisi, Metin Oktay Tesisleri'ndeki Milli Takım kamplarından birinde yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:

"İdmanların birinin öncesinde eski bir eldiven gördüm ve İsmail ile Semih'e, 'O eldiven kimin?' dedim. Onlar da, 'Simo'nun, ama onun sponsorları var. Çok eldiven gönderiyorlar, sen al biz söyleriz.' dediler. Biraz sonra G.Saray idmana çıktı. G.Saray'ın masörü kalenin yanına gelerek 'Simo eldivenini istiyor.' dedi. Ben de, 'İsmail ve Semih alabilirsin dediler.' deyip idmana döndüm. Ama masör yine gelince, kızsam da adama hak verdim. İdmandan sonra Simoviç, gazetecilerin içinde 'Kardeş senin eldiven yok, al giy.' diye bana seslendi. Cevabım kısa oldu: 'Hayır ihtiyacım yok.'

Sene 1989'un Nisan'ı. Fener'in davetiyle İstanbul'a gidip, ilk idman için Dereağzı'ndayım. Bana verilen malzemeleri giydikten sonra Toni'nin dolabı üzerindeki eski eldivenleri istedim. Schumacher, 'Onları giyme Fatih' dedi. O an seneler önceki eldiven olayını hatırladım ve kendi kendime çok kızdım... Isınma hareketleri yaparken Toni koşarak yanıma geldi ve elindeki bir paketi bana verdi. Ambalajında yepyeni bir eldiven. Üzerinde imzası var. Bana 'Fatih onlar eskiydi. Şoförümü evime gönderip bunları aldırttım.' dedi."

Bir eşofmanı 3 yıl giyerdik

Şimdiki insanların özellikle de sporcuların çok büyük imkanlara sahip olduğunu söyleyen Tekvando Federasyonu Başkanı Metin Şahin, "Kimse azla yetinmeyi istemiyor. Bizler gençken daha dikkatliydik. Milli takımdayken bir eşofmanı en az 3 yıl giyerdik, spor ayakkabılarımıza gözümüz gibi bakardık." diyor.

 

 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2056985 ziyaretçi (4529896 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol