İş yaşamına ilk başladığım yıllarda tanıştığım bir arkadaşım vardı. Ailece oturdukları, babasına ait evi satmış, paranın büyük bir bölümünü “hava parası” şeklinde ödeyerek Taksim’de küçücük bir oto parçası satan dükkan açmıştı. Baba evini satıp yarıdan fazlasını bir dükkana “hava parası” ödeyecek kadar cesurdu. Dükkanda işleri iyi gidiyordu. Çalışkan ve dürüst oluşu nedeniyle piyasada iyi isim yapmaya başlamıştı. Hızla ilerledi, o küçücük dükkanda perakendeden toptancılığa dönüverdi. Ticarete başlayışının altı veya yedinci yılıydı, “ İthal ettiğim ürünlerden birini kendim imal edeceğim” dedi ve küçük çaplı bir atölye kurdu. Çok kârlı bir çeşit olduğu için iyi para kazanmaya başladı, ama hemen taklit edenler çıktı. Epeyce bir zamanını bunlarla rekabete ayırdı.
Tüm rakiplerini yendi, dev bir fabrika kurdu.
Hırsı her gün biraz daha artıyordu ve gecesi gündüzü çalışarak geçiyordu.
Konusunda en büyük o olmuştu,
fakat hırsı bitmiyordu.
Kazancından yaptığı birikimlerle yeni iş kolları aramaya başladı. Onun hırsına ve kazanç tutkusuna en iyi cevabı borsa vermişti. Artık o sanayiciliğinin yanında önemli bir borsa spekülatörü idi. Bir gün beni ziyaret etti “Bir şirketin borsada bulunan hisselerinin %75’ini topladım 5.000 liradan almaya başladığım hisseler şimdi 75.000 lira oldu. Geleceği 100-120.000 dir. Ben hem paramın hem de banka kredilerimin tümünü yatırdım. Sen de bu kağıtlardan almaya başla “ dedi. Param olmadığını ve borsadan anlamadığımı söyledim. Kısa bir süre sonra 2001 ekonomik krizi geldi. Varlığının yanında çok küçük olan kredi borçlarının faizi ve borsa zararı her şeyini bitirdi. Fabrikası alacaklı bankanın yönetimine geçti,
kendisi ise sıfır oldu.
İflas dönemi içinde büyük sıkıntılar yaşadı.
Sağlığı bozuldu, kanser ameliyatı oldu,
radyoterapi ve kemoterapi ile hastalığı atlattı. Tedavi sırasında bile geceli gündüzlü çalışıyor, işlerini kurtaracağına inanıyordu. Onu rahatsız edecek borçları bitmişti ama oturacak evi dahil hiçbir şeyi kalmamıştı.
Beş yılda sanki 50 yıllık yaşlanmıştı.
İstanbul’u terk etti, bir sahil kasabasına yerleşti. Geçen hafta sağlık kontrolleri için İstanbul’a gelmişti.
“Emekli aylığımdan başka hiçbir gelirim yok.
Temiz havada okuyorum, yazıyorum, yürüyorum, yüzüyorum, meditasyon yapıyorum.
Parama göre yaşayacak bir hayat oluşturdum. Param yetmediği için içkiyi ve sigarayı bıraktım.
Pazarda ne ucuzsa onu yiyor, onu giyiyorum.
Bu tişörtü 5, kemeri 7, pantolonu 14 liraya aldım. Ayakkabı 20 lira çorap ise giymemeye alıştım” dedi.
Akıl almaz derecede sağlıklı görünüyordu.
İflas döneminde yaşadığı çöküntünün tümünü üzerinden atmıştı. Kanserin ise izi bile yoktu.
İş yaşamının parlak olduğu günlerde dünyanın en pahalı markalarını giyerdi ama yorgun, pırıltısı sönmüş gözleri, bin bir şeyle meşgul kafası ve özensizliği nedeniyle neredeyse her giydiği üstünden dökülürdü.
Şimdi 5 liralık tişört ile müthiş sportmen ve sağlıklı bir görüntü sergiliyordu.
Rekabet, mücadele, kazanma hırsı, daha büyük olma sevdası ve sınırsız arzuların karmaşası içinde kendi hayatını unutmuştu.
İşin stresi, kredilerin ödenmesi, alacakların tahsili, yeni ürünlerin devreye girmesi, her biri ayrı bir telaş yaratıyordu. İşteki gelişmeler ise onu her gün ayrı bir atılıma zorluyordu. “Dur” dese bile duracak hali kalmamıştı. Zaten durmayı düşünecek bir yapıda değildi. Hırsı hep daha ileri gitmesini söylüyordu. Hele borsadaki günleri gerçek bir stres yumağı idi.
O yalnızca koştu,
bir tek gün bile bu telaşın kendini mutlu edip etmediğini düşünmedi.
Telaşlı yaşamın ve günlük olaylardan kaçmak için sızarcasına içtiği içkinin bünyesine verdiği zararları göz ardı etti.
Kazandığı paraların kendine neler getireceğini, neleri götüreceğini hiç hesaplamadı.
Parayı güç sahibi olmak için istiyordu. Fakat kazanmaya öyle odaklanmıştı ki, paranın getirdiği gücü kullanmaya zamanı ve takati kalmamıştı. Kazanma arzusu tüm benliğini ele geçirmişti.
“İflas ettikten sonra düşünecek çok zamanım oldu.
60 yıllık ömrüm içinde kendimi mutlu hissettiğim zamanların bir envanterini çıkardım.
Gördüm ki, mutluluğu hissettiğim olayların hiç birinde paranın izi bile yoktu. Gençlik aşklarım, evliliğim, çocuklarımın doğduğu günler, okullarda aldığım ödüller
***hep en yoksul zamanlarıma rastlamıştı. ***
Paraya ve kazanmaya karşı aşırı tutkuyu
ticarete başladıktan sonra ben üretmiştim.
Yaşamın çok yönlü zevklerini bırakıp yalnızca kazanma duygusuna kendimi ben esir etmiştim.
Son iki yılda çok düşündüm.
Dünyada para kazanmaktan daha öte şeyler olduğunu keşfetmeye başladım.
İnsan büyük telaşlar içinde bunları göremiyor. Görebilmek için insanın kendi üzerinde yoğunlaşması gerekiyor.
Karmaşa, kavga, mücadele ve hırs içinde insan kendini kaybediyor,
içindeki yüce değerlerle bağları kopuyor.
Dünyasal değerler yaşamına egemen oluyor.
***Gerçek mutluluk ve sevincin kendi içinde, kendi kalbinde yaşadığını unutuyor.” ***
İnsan yapısı
hırsa,
strese,
telaşa
uygun değildir.
Sevgi, sükunet, sevinç ve sadelik onun özüdür.
Siz yaratılışınıza uygun yaşayınız,
sağlık ve mutluluk içinde olunuz.