Fiziksel Ceza Ve Aile:
Birey içinde doğup büyüdüğü ilk toplumsal kurum olan aile içinde uyumlu olma alışkanlığını elde etmediği ya da olumsuz davranışlarının karşılığında dayak yemeye alıştığı zaman, aile dışına çıktığında karşılaştığı farklı toplumsal kurumlarda da bu alışkanlıklarının etkisini taşıyacaktır. Bugün herkes Türk toplumunda aile içi şiddetin varlığını kabul etmektedir. Bu durumda aile içinde sosyal kurallara uyma alışkanlığı kazanmamış, aile içinde kurallara uymadığı zaman dayakla ceza görmüş bir çocuk elbette okula geldiğinde kurallara uymayacak ve karşılığında ancak dayak cezasıyla cezalandırılırsa uyma davranışı göstermeye meyilli olacaktır. Çünkü aile içinde, okul çağına gelinceye kadar kendisine hep bu tür alışkanlıklar kazandırılmış, böyle bir ortamda yetişmiştir.
Tüm kanunî düzenlemelere bakıldığında bir şahsın reşit oluncaya kadar bir veliye ihtiyacının olduğu, reşit olmaksızın yaptıklarından sorumlu tutulamayacağı kabul edilmektedir. Dayak olayının ortadan kaldırılması için de sorumluluğun velilere yüklenmesi gerektiği kanaatindeyim. Okulda kurallara uymayan bir öğrenci varsa ve ona dayak atarak muhatap olarak doğrudan öğrenciyi almaktansa, veliyi muhatap almak daha yararlı olacaktır. Zaten, şu anda da öyle değil mi diye düşünülebilir. Okul yönetimleri, bunu da bir çare olarak uyguluyorlar. Ama veli üzerinde bir yaptırım güçleri yok. Okul yönetimi veliyi çağırıyor. Ancak veli okula gelmeyi gerekli görürse geliyor. Gelse bile, çocuğu ile ilgili problem üzerinde isterse ilgileniyor, isterse ilgilenmiyor. Yani velinin isteğine, duyarlılığına kalmış bir belirsizlik var. Veli sorumluluğunun net bir şekilde ortaya konması ve yaptırımların veli üzerinde uygulanması, okullarda dayak problemini ortadan kaldıracaktır.
Bu sorumluluk velilere çocukları okula başladığı andan itibaren verilmelidir. Bu sorumlulukların yerine getirilmesinin sağlanması okul yönetimi üzerine düşmelidir. Elbette okul yönetimi doğrudan veli üzerinde bir baskı kuramaz. Ancak velinin bu sorumluluğu yerine getirip getirmediğini net bir şekilde ortaya koyabilir. Yapılması gereken bundan sonra, yani sorumluluğunu yerine getirmeyen veliye ne yapılacağıdır. Burada devreye kolluk güçleri girebilir, yargı girebilir; bu da hukukî yaptırımlara bağlanmalıdır. Bugün ülkede bu sorumluluğun net bir şekilde veliye yüklenmemesi, sorumluluğun yerine getirilmemesi hâlinde uygulanacak hukukî yaptırımların olmaması, okullarda dayak olayının sürmesine yol açmaktadır. Aile, dünyaya getirdiği çocuğu okul çağına gelinceye kadar istediği gibi büyütmekte, onu istediği gibi şekillendirmekte ve ardından okula göndermektedir. Aileden edindiği her türlü alışkanlıkla okula giden bir öğrenci, bu alışkanlıkların etkisiyle okulda uyum problemleri yaşayabilmektedir. Bu durumda uyum problemi yaşayan öğrenciye bu problemin sorumluluğunu yükleyip, aileyi dışta bırakmak, problemlerin çözülmesine yardımcı olamamakta, başka problemlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır ki dayak da bunlardan biri hatta başta gelenidir.
Yapılması gereken ailenin, aile içinde de velinin sorumluluğunun netleştirilmesi, sorumluluğunu yerine getirmeyen veliye ne tür yaptırımların nasıl uygulanacağının ve tüm bunların gerçekleştirilmesinde okul yönetimleri üzerine nelerin düştüğünün tartışılmasıdır... (Demir, Ekim 2001)
Türkiye'de, maalesef, evlilik öncesinde gençlere ana-baba eğitimi verecek yaygın bir eğitim kurumumuz ve bu yönde işleyen bir eğitim politikamız yok. Genç anne-babalar çocuk eğitirken kendi anne ve babalarını model almakta, anne ve babalarından gördükleri eğitim şeklini uygulamaktadır. Yüksek eğitim almış kariyer sahibi anne-babalar bile ailelerinden aldıkları eğitimin tesirinden kurtulamamakta; aşırı baskı ve otoriter tutuma reaksiyon olarak, 'modern eğitim' adı altında aşırı hoşgörüye dayanan bir tutum izlemektedir. Oysa çocuk eğitimi bu iki ucun birine yahut diğerine kaymadan gerçekleştirilmesi gereken; bunun için de bilgi, tutarlılık ve disiplin isteyen bir konudur.
Okul çağına gelmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar anne babaların çocuk eğitirken beş ayrı tutum izlediklerini gösteriyor.
1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum.
2. Aşırı serbestliğe dayana çocuk-merkezli tutum.
3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum.
4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum.
5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum. (Ali Çankırılı)
Dayak Atmanın veya Fiziksel Ceza Vermenin Anne-Baba ve Öğretmen Üzerindeki Etkileri
1-Dayak atan o anki hırslarını, öfkelerini, çocuktan alır. En kısa yoldan kızgınlık duygularını güçsüz biri üzerine boşaltarak rahatlar. Ancak bu şekilde hırsını gideren anne, baba veya öğretmen çoğunlukla yaptığından pişman olur, utanır, suçluluk duygularına kapılır. Bu suçluluğunu gidermek için de bu kez acır. Sevgi ve gösterilerine veya aşırı hoşgörü tutumlarına girer. Çocuk ise durumun dengesizliğin, tutarsızlığını yaşar. Bu şekilde çelişkili davranışlar çocuğu ruhsal yönden çok olumsuz etkiler.
2-Buna karşılık sürekli dayak ve fiziksel ceza ile eğitim veren anne, baba ve öğretmen zamanla acımasız ve işkenceci bir ruh geliştirir.
Dıştan gelen bir kuvvetle sağlam disiplin, sözel ve fiziksel ceza sistemi ile yürütülen terbiye tarzında bu geliştirici öğeler çocukta dolaylı bazı davranışlar tepkiler geliştirir. Bunlar:
1. Karşı koyma
2. Kaçış
3. Aşırı itaat.
Karşı Koyma: Çocuk ya aktif olarak karşı koyar; saldırır, direnir, karşılık verir veya pasif direnişe geçer, söylenenin aksini yapar, ikazları bilhassa duymamazlıktan gelir. İnadına istenmeyen davranışı yapar veya anne, babayı veya öğretmeni kızdıracak davranışta bulunur. “Çocuk sanki mahsus yapıyor” diye yakınır anne “Beni kızdırmak için inadına yapıyor” der. Bundan dolayı kaba kuvvet ve zorlama sadece direnç yaratır.
Kaçış: 2 şekilde görülebilir.
Fiziksel kaçışta: Çocuk fiziki olarak ortalıkta görünmez, odasına kapanır ve iletişimi keser veya evden kaçar veya kaybolur. Okuldan kaçar.
Ruhsal kaçışta ise: Çocuk evde bulunsa da anne ve babasıyla iletişimi keser, beraber olduklarında örneğin yemekte konuşmaz, cevap vermez, hayal ve fantezi dünyasına kaçar veya yalan söyleyebilir. Önlem alınmazsa zamanla kabuğuna çekilen, hayal, fantezi dünyasına sığınan ve gerileyen bir kişilik geliştirebilir.
Ruhsal kaçış ileride sigara, alkol, uyuşturucu alışkanlıklarına, aşırı hallerde de ruh hastalıklarına yol açabilir.
Aşırı İtaat: Kültürümüzde itaatkâr çocuklar çok sevilir. Ancak sürekli itaat etmeye alıştırılmış, zorlanmış çocuklar, zamanla kendi değerlerini yadsıyan, kendi inançlarından vazgeçip her şeyi sorgusuz kabullenen aşırı uyumlu kişilikler geliştirirler. Bu pek tabi ki büyükler için ideal görünür. Zira kendilerini uğraştırmaz. Ancak çocuğun kişiliği ve gelişimi açısından böyle bir davranış alışkanlığının sakıncaları çoktur.
Bu tür çocuklar, kendilerine sürekli ne yapacakları ve ne yapmaları gerektiğini söyleyen anne ve babayı bulamayınca, onların yerine buldukları ilk otoriter kişinin etkisi altına girerler.
Kötü arkadaş edinip onlara uyan, kötü alışkanlıklara hayır diyemeyen çocuklar sürekli itaat etmeye alıştırılmış çocuklardır.
Bunun dışında aşırı uyma ve aşırı itaate alıştırılmış çocuklar ileride kişiliksiz, yağcı türünden sorumsuz kişilikler geliştirebilirler.
Sonuç olarak, aşırı bir dış kontrolle bütün davranışları başkaları tarafından kontrol edilip düzenlenen çocuklar hiçbir iç kontrol (özdenetim) geliştirme olanağı bulamadıklarından, ev dışı yaşamlarında yani anne baba kontrolü yokluğunda kendilerini kontrol etmekten acizdirler. Bu çocukların ileriki yaşamlarında ya sorumsuz, kontrolsüz, aşırı davranışlarda bulunan kişilikler ya da kontrolü altına kolaylıkla girebilen pasif, tepki göstermesini bilmeyen, her şeyi kabullenici kişilikler geliştirmesi muhtemeldir7
Eğitimimizde dayak ne yazık ki her zaman varolan bir olgudur. Öğretmenlerimizin bir bölümü en kolayını seçiyorlar ve sonuçlarını düşünmeden şiddete dayalı cezalar uyguluyorlar. Tokat atmayı veya kulak çekmeyi dayaktan bile saymıyorlar. Öğrencilerin önemli bir bölümü bu tür cezaları önemsemiyor. Velilerin çoğunlukla bundan haberi olmuyor. Çünkü çocuklar "Öğretmenim beni dövdü" diye babasına veya annesine gittiğinde ondan da dayak yeme olasılığı bulunduğunu düşünerek gizli tutuyorlar. Kendileri de dayağa dayalı eğitim almış olan anne, baba ve öğretmenler bu soruna olması gerektiği gibi yaklaşmıyorlar. (Aydın, 2000)
Fiziksel Cezanın Çocuk Üzerindeki Etkileri:
Fiziksel ceza çocuk üzerinde birçok olumsuz sonuçlar doğurur;
1.Dayak yiyen çocuk yaptığının karşılığını en kısa yoldan ödemiştir. Yaptığı olumsuz davranışın üzerinde düşünerek, hatasını anlamak, onu tamir yollarını aramak veya sonuçlarını düzeltmek fırsatı verilmemiştir.
2.Dayak yiyen çocukta anne, baba ve öğretmene karşı kızgınlık, düşmanlık, nefret hisleri uyanır. Dolayısıyla çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünüp kendisini suçlamak yerine dayak yediği kişiyi suçlar ve bundan dolayı yaşadığı duyguları düşünür.
3.Dayak yiyen çocukta saldırganlık duyguları gelişir. O da anne babası ve dayak atan öğretmeni gibi sorunlarını en kısa yoldan saldırganlıkla, zorbalıkla, kaba kuvvetle halletmeye yönelir.
4.Aslında dayak yiyen çocuk kendini güçsüz aciz hisseder. Karşılık vermediği için kendinden utanır. Kendine güveni sarsılır.
Çocuğa karşı şiddetin sonuçları nelerdir?
Şiddetle karşılaşan çocukta çeşitli sakatlıklar ortaya çıkabilir. Kırıklar, beyin kanamaları, iç organ yaralanmaları sonucu ortopedik sakatlıklar, felçler, havale, zeka özürü, çeşitli organ yetersizlikleri gelişebilir. Bu hasarların çok ağır olması durumunda ölüm ortaya çıkar.
Yaşamı kurtulanlarda ise depresyon, kaygı bozukluğu, sosyal uyumsuzluk vb. gibi ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu kişilerde uyuşturucu bağımlılığında, suça ve fuhuşa yatkınlıkta artış olduğu gözlenmiştir. Zekâ özürü ya da ruhsal örselenme sonucu bu çocuklarda genellikle okul başarısı düşüktür. Dayak çocuğun bilişsel gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Fiziksel cezalandırmayla terbiye edildiği düşünülen çocuklar, kaba gücün sorunları çözmek için etkin bir yöntem olduğuna inanarak büyürler ve erişkin yaşlarda kendileri de başka çocukları istismar eden erişkinlere dönüşebilirler, böylece istismar olayları kuşaktan kuşağa sürüp gider.
Dolayısıyla, dayak çocuğa davranışı, etkileri ve sonuçları üzerinde düşünmek, yani vicdan ve ahlak dediğimiz ego ve süper ego geliştirmek yerine saldırgan olmayı, işini kaba kuvvetle halletmeyi, öç almayı öğretir.
Her ne sebeple dayağa başvurulursa vurulsun, dayak sonuçta belli bir insan tipi yaratmaya hizmet etmektedir. Bu tipin kişilikli, yaratıcı, demokratik, çağdaş insan tipine uygunluğu elbette savunulamaz. Nitekim Prof. Yörükoğlu “dayak korkusuyla kazanılan usluluk da bilgi de yüzeyde kalır. Çocuğun içinde öfke birikimi yapar. Burada saldırı saldırıyı, şiddet şiddeti besler kuralı geçerlidir. Dayakla yetişen çocuk ileride dayak atan ana-baba veya öğretmen olup çıkar…” demektedir.
Dayak dışı yollarla disiplini nasıl sağlayabiliriz?
Çocukla yaşına uygun bir dille konuşarak iyi iletişim kurun. Sözel öğretmen-öğrenci ilişkisi çocuğun bilişsel yeteneklerini geliştirir.
Olaylara çocuğun gözüyle bakıp, kendinizi onun yerine koymaya çalışın. Size çok kabul edilemez görünen bir durum çocuğun gözünde tamamen farklı olabilir.
Çocuğa yaşına uygun, kabul edilebilir, kesin ve tutarlı sınırlar çizin, belli kurallar koyun. Bunların aşılmasını istemediğinizi kesin bir dille ifade edin.
Çocuk sınırları aştığında ya da kurallara uymadığında sonuçları ile yüzleştirin. Örneğin yeri kirleten çocuktan orayı temizlemesini, birini inciten çocuktan özür dilemesini isteyin.
Çocuğa konuşma ve davranışlarınızla örnek olun.“Lütfen, teşekkür ederim” gibi kelimelerin kullanılmasını özendirin. Sabır, nezaket, saygı gibi kavramları anlatarak değil davranışlarınızla öğretin.
Çocuğun birden fazla istenmeyen davranışı varsa hepsini bir anda ele almayın, birer birer ilgilenin. Bu davranışın neden sorun yarattığını açıkça anlatın, değiştirdiğinde onu iyi davranışından dolayı kutlayın.
Çocuğun olumlu davranışlarını onayladığınızı beden dilinizle de gösterin. Bazen bir küçük gülümseme, sırt sıvazlama ya da bir baş hareketi birçok söze bedeldir.
Çocuklara sorunlara çözümler üretme, sorunlarla başa çıkma konusunda destek olun, ancak onların yerine kararlar vermeyin. Bırakın kendi kararlarını verip, davranışlarını kendileri belirlesinler; bu özgüvenleri için çok yararlıdır.
Yaşamak, sağlıklı büyümek ve gelişmek, eğitim olanaklarına sahip olmak gibi hakların yanı sıra bu haklarını kullanırken huzurlu ve mutlu olmak, şiddete maruz kalmamak da çocukların en doğal hakkıdır. Bu hakka sahip olmak için onların en büyük yardımcıları ise öğretmenler olacaktır.
|