Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Yalnız Yaşayıp Sahipsiz Ölmek
 





Yalnız yaşayıp sahipsiz ölmek


Yalnız yaşayıp sahipsiz ölmek


Konuşurken sakin konuşuyor. Hiç bir kelimeye haksızlık etmeme gibi bir hassasiyeti var sanıyorsunuz.

Karşımda (iki dakikalığına geldim deyip) iki saattir oturduğu koltukta değil de sanki bir tiyatro sahnesinde, aylardır çalıştığı metni oynuyor sanıyorsunuz.

“Aslında bizim ne işimiz var Afganistan’da, Irak’ta; dinimiz, kültürümüz, dünyamız farklı, niye onlara yardım edecekmişiz ki! Ne hakla ve görevle yardıma gidiyoruz...”

“Ben de biliyorum ki oralara yeni kaynaklar, petrol ve yeraltı zenginliklerini paylaşmak için gidiyorlar. Kimseyi kandırmasınlar. Aslında gitmezlerdi de ama işte durumumuz ortada... Eskisi gibi ne iş var, ne de ekonomik rahatlık.”
Hikayemiz Alsace’da başlar, tam 73 yıl önce. Jean Bey ve Monique Hanım’ın Yvonne adını verdikleri, kızıl saçlı kızları dünyaya gelir. Jean Bey tüccar, Monique Hanım ise Strazburg operasında şarkıcıdır.

Babasına ait pek fazla görüntü yok hayal birikintilerinde. Sadece uzun boylu, yakışıklı ve sürekli etrafında insanlar olan biri olarak hatırlıyor O’nu. Çocukluk ve gençlik dünyası tamamen annesi ve anneannesi ile yaşadığı yılların izleriyle dolu.

Şarkıcı bir anne, operada çalışan, sesi ve kendisi anlatılamayacak kadar güzel, çok canlı, hareketli, gününü gün etmeyi seven ve hayatını bir bardak su içer gibi geçiren bir kadın.

Daha sonra hayatının en büyük olaylarını yaşayacağı günleri görmüş. Anne ve babasının ayrılışı, babasının Avustralya’ya gidişi, annesiyle opera sahnelerinde geçen ilk gençlik dönemleri...

“Avustralya’ya gidiyorum” diyerek, daha 8 yaşındayken kendisini terkeden babasından bir daha haber alamamış. Zaten babasına dair hatırladığı tek anı da bu. Anneannesinin sakladığı, arasıra bakıp sonra ahşap kutuya geri koydukları ve O’nun da ölümünden sonra yoketme kararı aldığı fotoğraflarda kalmıştır bir de babası. “Bütün fotoğrafları yokettim, kendisi olmayan bir babanın fotoğrafını ne yapsaydım ?” diyor durgun bir ifadeyle.

Acaba nasıldı, neredeydi, nasıl bir hayat yaşıyordu, neden kızını arayıp-sormuyordu, hiç geri Fransa’ya gelmiş miydi, ne tür işler yapmıştı.... hiç bir zaman bilme şansı olmamış.

17 yaşında Güney Fransa’dan biriyle evlenmiş. Marsilya tarafında küçük bir kasabaya taşınmışlar. İlk yıllarda çocuk sahibi olamamışlar. Evliliklerinin 8. Yılında bir oğulları olmuş. İki yıl sonra da kızları. 12 yıl sürmüş bu evliliği.
“Çocuklarımın babasından ayrıldıktan sonra Strazburg’a geri döndüm. Beraberimde iki çocuk. O zamanlar hayat daha kolaydı, hemen pastacılığa başladım. Hayatımı kazanıyordum. Her şey güzeldi.”

Bu sırada Parisli 2. kocasıyla tanışır. Paris’e yerleşirler. Bir kaç sene kalırlar orada. Günler geçmektedir lakin “erkek kısmı hep aynıdır”. Boşanırlar, geri döner Alsace’a. Yıllar geçer böylece. Bu geçen yıllar boyunca aldığı evlenme tekliflerini hep geri çevirir.

“Artık hiçbirşeyin tadı ve anlamı kalmadı. Çocukluğumda, annem operaya gittiğinde beni de götürürdü ve o içerdeyken saatlerce dışarıda merdivenlerde beklerdim. Canım sıkılırdı, acıkırdım. Saatlerce beklememe rağmen; bahçede oyunlar oynayan çocuklara karışmaz, onlarla vakit geçirmezdim. Şimdi de aynı şeyleri hissediyorum. Sanki ben o merdivenlerde kaldım. Zamanı orada durdurdular ve ben yaşadım sandığım bu hayatı rüya olarak o merdivenlerde gördüm”

73 yaşında, hayatta sadece kendisini senede bir-iki kez ziyaret eden 50 ve 48 yaşlarında iki çocuğu olan bir kadın. Bir çok Avrupalı gibi kimsesiz, bir çok Avrupalı gibi yalnız yaşıyor.

Geçen ay geçirdiği basit bir ameliyattan önce kapımızı çalmış, korku dolu gözlerle durumunu anlatmıştı. Hastaneye diğer komşuyla gidecek, hastane aracıyla eve (dönebilirse) dönecekti. Kedisiyle ilgilenmemizi rica etti.

Dışarda havai fişeklerin, şarkıların, dansların, araba kornalarının birbirine karıştığı bir yılbaşı akşamı, 73 yaşındaki komşum madam Yvonne, “iki dakika kalacağım” diyerek girdiği kapımızdan saatler sonra çıktı.

Farkındaydım, yalnızlığının, çaresizliğinin, ümitsizliğinin...

Birilerine anlatması lazımdı hikayesini ve anlattı !

Hayatı, aşkları, barışı, savaşları, dilleri, dinleri, kültürleri, ekonomiyi, yabancıları, göçmenleri, Mitterand’ı, Chirac’ı, Sarkozy’yi...

Aklına ne geldiyle anlattı. Saatlerce.

Bir çok Avrupalı gibi kimsesizdi, bir çok Avrupalı gibi yalnız yaşıyordu ve bir çoğu gibi yalnız ölecek...
Giderken “belki seneye kadar yaşamam, o nedenle bu seneyi değerlendirerek yeni yılınızı kutlayayım” dedi.
Gülümsüyordu.

Sağlıklı ve esenlikle geçireceğiniz bir yıl diliyorum.

Ömer AYDIN / Fransa / Haber 7
aydinomer@gmail.com

 



 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2053421 ziyaretçi (4516838 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol