Tanınıyor. Onu selamlamadan kimse geçmiyor yanından. Seviliyor. Ondan uzaklaşmak ne mümkün! Aranıyor. Eşkâli ezberinde herkesin. Özeniliyor. Taklitleriyle dolu her yer. Okunuyor. Hiçbir yazar yetişemiyor hızına. Satıyor. Tacirleri çıldırtıyor kıskançlıktan. Sattırıyor. Satacak pul kalmayana kadar. Düşünüyor.
Fakat delirmiyor Nietzsche gibi. Düşündürüyor. Delirterek Rodin'in heykellerini. Hükmediyor. Taç giydirme törenlerinde yüzyıllardır. Yargılıyor. Müzayedecilere benziyor tokmağı. Hastalanıyor. Ateşiyle harlıyor cehennem çukurları. Tırmanıyor. Dağcılara gülümsüyor zirveden. Düşüyor. Brandalarla koşuyor imdadına halk. Koşuyor. Her yarışta o ipi göğüsleyen. Aracılık yapıyor. Dargınları barıştırmak için. Kavga çıkarıyor. Bilinsin güçlü kim! Dalgalanıyor. Çatırdatarak gemileri. Kırbaçlıyor. Forsalar küreklere asılın!
Deniz kabuğu, boncuk ve taş geçmiyor artık. Kızılderililer uyandı. Milattan önce yedinci yüzyıl. Lidyalılar altın ve gümüş parayı çıkardı. Kalıbından çıkardı, sığmıyordu zira. Topraktan çıkardı, eriterek döktü avuçlarına. Değişim aracıydı. Böyle diyordu Aristoteles. Fakat değişim aracı olarak kalmadı. Değiştirerek ya da yoldan çıkararak insanı, amaç oldu para kazanmak. "İnsan paradır!" denildi ilk para basan şehirlerden birinde. "İnsan paradır!" Phrigia kralı Midas! Cevap ver soruma! Para mıdır insan? "Dostluk, onur, güç, önem kazandırır para/ Kurumlu kralla yan yana oturtur kişiyi./ Yoksulların düşlerini hiç gerçekleştiremeyeceği/ Aşılmış aşılmamış yolların hepsi/ Eli çabuk zenginlikle ölçülür," mısralarıyla cevap veriyorsun demek Sophokles'in. İyi de bir mısrasını unuttun: "Yalnız para gizler her türlü haksızlığı" Ey açlıktan kıvranan Midas! Suç ortağıyla bütünleşti insan bak. İnsana da dokundun demek sonunda.
İşte şeytan ilk altın parayı eline aldı. Bir ışık yayıldı sikkeden yüze. Sonra kelimelere sıçradı: "Seninle razı edeceğim insanları sınırı aşmaya! Seni öyle güvenilir kılacağım ki, senden başkasına güvenemeyecekler. Senin için öldürecekler birbirlerini!" İşte Paris, nasıl anlatılıyor "Altın Gözlü Kız" romanında: "Orada bin franklık banknottan başka hakiki akraba, rehin evinden başka vefalı dost bulamazsınız." Yeni ailemizden söz ediyor Balzac, eskisini geçersiz kılan. Hem her yer Paris. Her yerde kol geziyor eşkıya. Ah annemiz, babamız kardeşimiz para! Bir ada bulmalıyız, nefes alabilmek için. Paranın kırbacının elinden alındığı. İşimize yarar mı Thomas More'un adası! Ne diyordu Ütopya'da: "Altın ve gümüş yalnız savaş için biriktirilir. Gündelik hayatta ise altın ve gümüş oturak ya da hayvan zinciri olarak kullanılır ki nefret edilsinler." Ne denilebilir ki, ütopya!
Gerçek bir adaya ihtiyacımız var. Paranın geçmediği değil, hükmetmediği. Özgürlüğünü elinden alamadığı insanın. Dostun, sevgilinin yerine geçmediği. Çünkü ne ayırırsa sevdiğinden insanı, asıl sevdiği odur. Ne demişti Hakk'ın sözcüsü Peygamber: "Taise abduddinar ve abduddirhem! Taise ventekes! / Dinarın ve dirhemin (paranın) kulları helak oldu! Helak oldu ve kapaklandı yüzüstü!" İş paraya kul olmamakta. Dinar kelimesini ikiye bölüyor Mâlik b. Dinar. "Helal yoldan kazanılırsa 'din' olur. Haksız kazanılırsa 'nar/ateş'". Paratonere gereksinimi var demek paranın. Kül etmesin sahibini yıldırımları çekip. Hem insanları aldatmasın kulun namazı. İş hayatına baksın, nasıl davranıyor paraya. Nasıl davranıyor ona para! Hayır ben söylemiyorum. Yine o kutlu Peygamber uyarıyor bizi: "Lâ tedurrennekum salâturreculi ve savmuhu. Fenzuru fî derâhimihi ve denânirihi/ Bir kimsenin namazı ve orucu size zarar vermesin! Sizler o kimsenin asıl dirhemine ve dinarına bakın!"
Gerçek bir adaya ihtiyacımız var. Zenginliğimizi yeniden tanımlayabileceğimiz. Yalnız elimizdekileri değil, elimizde olmayanları fark edeceğimiz bir adaya. Hayali gerçeğe, gerçeği hayale yaklaştırabileceğimiz bir kara parçasına. Ki orada yalnız zenginlerle krallar yan yana gelmesin. Filozof Aristippus ile Kral Denys de yan yana oturup sohbet etsin ki dinleyelim:
- Niçin filozoflar zenginleri ziyaret eder de, zenginler filozofları ziyaret etmez?
- Çünkü filozoflar neye sahip olmadıklarını bilir fakat zenginler neye sahip olmadıklarını bilmezler!
O halde yeniden soruya dönelim. Para mıdır insan? Paraysa sahip olduğu nedir? Soralım mı "İnsanlar gitti geriye nesnas kaldı!" diyen İbn Abbas'a:
- Nesnas nedir?
- İnsana benzeyip de insan olmayanlar!.