Yürüyüş bandında kalp atışlarımı takip ediyorum… Bu hassas cihazlar sayesinde en minik değişikliği görmek mümkün. Kalan dakikaları sayarak sabırsızlandığımda nabzımda bir artış görüyorum, 142-144-145. Bunun üzerine monitörde zaman göstergesini havlumla kapatıp, kendimi sadece anın keyfine bırakıyorum ve kalp atışlarım düşüyor, 135-133-130. “İşte zihnimle bedenim arasında kesin bir bağlantı olduğunun kanıtı!” diye düşünüyorum. Spora başladığım ilk günlerde kafamdan geçen bu iç konuşmanın üzerine, geçenlerde karşılaştığım bir makalede insanın bedenindeki olayları kendi iradesiyle kontrol edebildiğini okudum. Meğer benim spor sırasında yaşadığım deneyim bir “biyolojik geri bildirim” örneğiymiş.
Biyolojik geri bildirim ya da diğer adıyla biofeedback “içeride neler oluyor ve ben bunları nasıl değiştirebilirim,” diyenler için biçilmiş kaftan. Bedenimizde birçok şey günlük yaşantımızda karşılaştıklarımıza göre sürekli değişiyor. Bu değişimler çoğunlukla önemsiz olsa da, bazen doktorumuzun“psikolojik” teşhisiyle bizi eve yolladığı rahatsızlıklarla sonuçlanabiliyor. Örneğin, stres altında sürekli gerilen omuz kasları yıllarca devam eden kronik baş ağrılarına yol açabiliyor. Çözüm sunulamayan hasta çaresizce eve gidiyor ve ‘kader’ine boyun eğiyor. Ancak, aslında durum o kadar da kötü değil. Modern tıp kesin çözümü bulamadığında, her zaman bizimle olan zihnimiz işe yaramak üzere hazırda bekliyor.
Biofeedback sırasında, bedeninin çeşitli noktalarına yerleştirilmiş sensörler sayesinde, kişi o sırada olan biteni bir ekranda izliyor. Stres karşısında değişim gösterebilecek her şey ölçülen parametreler arasında. Örneğin terleme sonucunda derinin iletkenliğinde oluşan değişimler uzmanlar tarafından “skin-talk” (tenin dili) olarak adlandırılıyor. Nabız, vücut ısısı, kasların elektriksel aktivitesi, tansiyon veya terleme gözlemlenen ölçümlerden bazıları. Neyin izleneceği ise hastanın şikâyetine göre belirleniyor. Örneğin, migreni olanlarda şakaklardaki damarların genişliğine, kronik ağrıları olanlarda kas aktivitesine, dikkat eksikliği olanlarda ise beyin dalgalarına bakılıyor. Daha sonra uzman bir doktor, kişiye monitörde göstergeleri izleterek, iradesiyle bedeninde istediği değişikliği nasıl yaratacağını öğretiyor. Kısacası, dışarıdan hiçbir madde verilmeden, sadece zihin gücüyle, kişi istediği an bedeninde istediği değişikliği sağlayabiliyor. Monitör karşısında kontrolü sağlamayı öğrenen hasta, daha sonra günlük hayatta tek başına sorunlarını azaltabiliyor veya tamamen ortadan kaldırabiliyor.
Monitör ve gösterge deyince hemen akla karışık grafikler gelse de, aslında bu uygulamanın en önemli noktası hastanın sonuçları çok iyi anlaması. Bu nedenle, elde edilen veriler hastalara oldukça kolay algılanabilen görsel veya işitsel sonuçlar olarak sunuluyor. Örneğin bir migren hastası monitörde bir damarın sağ ve solunda iki çöp adam görüyor. Damarlarının daralmasını sağladığında çöp adamlar kollarını kaldırıp damarı sıkıştırıyorlar ve böylece migren atağı çok daha kısa sürüyor. Çene kaslarının gerginliği nedeniyle kronik baş ağrısı çeken bir kadın kaslarını gevşetebilmeyi başardığında belli bir melodi duyuyor. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği (HADE) bozukluğu olanlarda uygulanan yöntemler ise daha da yaratıcı. Almanya’da bulunan Tübingen Üniversitesi’nde HADE olan çocuklara bazı beyin dalgalarını harekete geçirmeyi öğretmek için bilgisayar oyunları kullanılmış. Örneğin, futbolu seven bir çocuk beyin dalgalarını istenen şekilde aktive ettiğinde ekranda kaleye gol attığını görüyor. Başarılı sonuçlara ulaştığında monitörde güneş resmi çıkıyor. Bu yöntemle Tübingen Üniversitesi’nde 70 kadar çocuk tedavi edilmiş.
Biyolojik geribildirim ile çözülebilen rahatsızlıkların sayısı hiç de az değil. Aşırı yorgunluk, mide bulantıları, baş ağrısı, gürültüye fazla duyarlılık, uyku bozuklukları, sırt ağrısı, baş dönmeleri, kalp çarpıntıları, migren hatta epilepsi çözüm sunulan şikâyetlerden bazıları. Örneğin, 200 epilepsi hastası üzerinde yapılan bir çalışmada biofeedback sayesinde, hastaların yaklaşmakta olan krizlerini zihin gücüyle bastırabildikleri gözlemlenmiş.
Araştırmalar bedenlerine yabancı insanların sağlıklarını bozmaya daha yatkın olduğunu göstermiş. Ağrıları veya farklı uyarıları “dışarıdan” geliyormuş gibi algılayıp, vücutlarının talebine kulak vermeyen bu kişilerin, bilinçsiz davranışlarla belirtilerin merdiven gibi tırmanmasına neden olabildikleri ortaya çıkmış. Ancak, uzmanlar biyolojik geri bildirimin bu tür insanlarda bile fayda sağladığı inancındalar. Kısacası, bu yazıyı tüm bunların gerçek olabileceğine inanmadan okuduysanız, yine de biofeedback bir gün işinize yarayabilir…
Kaynakça: GEO Dergisi
Nisan 2009