Kültürler ve değerler de aynı hızla hırpalanıyor; hatta yok oluyor. Modern zaman hastalıkları insanoğlunun yakasını bırakmıyor. Dünya kirleniyor, canlılar zarar görüyor, yerküre ısınıyor. Bu hıza bir ayar gerekiyor galiba. Biraz yavaşlamak, hızı ihtiyaca göre normal seviyeye çekmek... İşte bu yavaşlık üzerine bir felsefe, bir hayat tarzı yayılıyor son zamanlarda. Adı 'Yavaş Hareketi' (Slow Movement) olsa da hızla etkisi altına alıyor dünyayı. Hayata dair her kavramın başına 'yavaş' ifadesi ekleniyor artık. Yavaş şehir, yavaş yemek, yavaş seyahat, yavaş para, yavaş okul, yavaş sanat ve dahası... Vurgulanmak istenen kısaca şu: Her şey doğasına uygun olmalı.
Yavaş hareketinin ilk adımı aslında ta 1980'lerde atılmış. Hem de üretimi de tüketimi de hıza boğan Batı kaynaklı hayat tarzına karşı yine Batı'dan başlayan bir hareket bu. İtalya'nın Roma şehrine 1986 yılında ünlü bir fast food mağazası açılacakmış. Fakat İtalyan Carlo Petrini önderliğinde fast food kültürüne karşı protestolar, örgütlenmeler başlamış aynı zamanda. Herkesin kendi mutfak kültürünü ve lezzetini koruma hakkının saklı olduğunu savunmuşlar. Böylece dünya yavaş yemek (slow food) hareketiyle tanışmış. Tabii 'insanî düzeyde yavaş' talebi yemekle sınırlı kalmamış. Hayatın diğer alanlarını da etkisi altına almış. Şehir planlamacılığından okullarda verilen eğitime kadar hem de. 1999 yılında bu talepler yine İtalya merkezli olarak 'Yavaş Hareketi (Slow Movement)' adıyla organize bir yapıya dönüşmüş. 1999 yılında Dünya Yavaşlık Enstitüsü kurulmuş. Hatta insanlar yavaş gezegen (slow planet) anlayışı etrafında toplanmaya başlamış. Yavaşlık felsefesini aktardıkları www.slowplanet.com adlı internet sitesinde dertlerini şöyle anlatıyorlar: "Yavaşlık, her şeyi salyangoz hızında yapmak ya da uyuşuk olmak değildir. Doğru hızda çalışmak, yaşamak, oynamak ve her şeyin en iyisini yapmakla ilgilidir." Hatta www.slowmovement.com adlı internet sitesinde hıza boğulmuş hayatın zararlarından bahsederken öyle bir söz kullanmışlar ki oldukça tanıdık. Gündelik koşuşturmanın en stresli anlarda dillere düşen şu arabesk cümlenin İngilizcesi yer alıyor: 'Durdurun dünyayı inecek var! (Stop the world, I want to get off!)' Aslında tüm bu yazılıp çizilenlerin, konuşulanların bizim açımızdan anlamı şu: Şehir hayatının karmaşasından bıkıp 'Köy hayatı gibisi yok!' ya da 'Şu beton apartmanların arasında bir bahçemiz olsaydı!' serzenişlerinin cevap bulmuş hali. İşte küresel dünyanın dayattığı üretim ve özellikle de tüketim hızına, kendi hızıyla karşı duran, gelişen Yavaş Hareketi'nin ayrıntıları:
Yavaş şehir (Slow city): Bu hareket sadece nüfusu 50 binden az olan şehirler için geçerli. Hareket, küçük şehirlerin geleneksel yapılarını korumaları gerektiğini savunuyor. Arabaların şehir merkezlerinden çıkarılması, insanların sadece yerel ürünleri tüketmesi ve sürdürülebilir enerji kullanması amaçlanıyor. Hatta bu küçük şehirlerde süpermarket ya da fast food mağazası bulunmuyor. İtalya'nın Toskana bölgesinde yer alan Chianti şehri, 1999 yılında dünyanın ilk yavaş şehri oldu.
Şimdilerde İtalya'nın yaklaşık 45 yerleşim birimi bu vasfı taşıyor. Tabii hareket İtalya sınırlarını aşmış. Henüz Türkiye'de örneği yok ama; İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya ve Polonya gibi ülkelerde birçok kent, bugün birer 'yavaş şehir'. Tabii 'yavaş şehir' olabilmenin şartları var. 1999 yılında İtalya'nın Orvieto şehrinde hazırlanan sözleşmedeki şartların sağlanması gerekiyor. Şartlardan bazıları şöyle: Şehri trafikten arındırmak, gürültü kirliliğini önlemek, yeşil alan ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçi ve bu ürünleri satan dükkanları, restoranları desteklemek, teknolojiyi şehir düzeninin kalitesini geliştirme amacıyla kullanmak, tarihi ve kültürel yapıları korumak...
Yavaş yemek (Slow food): Tüm dünyayı saran fast food çılgınlığına karşı geliştirilen hareketin amacı, geleneksel mutfağı desteklemek. Her kültürün kendine has damak tadı olduğuna dikkat çekerek yerel yemeklerin yerel ve genetiğiyle oynanmamış ürünlerle pişirilmesini amaçlıyor. Böylece sadece yemek alanında değil genel anlamda toplum kültürünün korunacağına inanılıyor. İşte bu açıdan fast food kültürüne göre büyük bir farklılığı barındırıyor. Yani salt mideyle ilgili değil bu hareket. Süpermarketlere, seri ve standart üretimlere karşı yerel ürün yetiştiren çiftçilerin desteklenmesini öngörüyor.
Yavaş okul (Slow school): Bu hareket, iki açıdan değerlendirilebilir. Öncelikle okullarda bulunan kafeterya ya da kantinlerde öğrencilere 'yavaş yemek', yani doğal ve geleneksel gıdaların sunulması gerekiyor. Önemli kısmı ise şu: Toplumsal ve ahlakî değerlerinin gelişmesi ve çevre bilinçlerinin artması için öğrencilerin desteklenmesi, eğitim yapısının buna göre ayarlanması. Okullarında gerçekten ihtiyaçları olan bilgiyi almaları ve yetenekleri doğrultusunda meslekî alanlara yönlendirilmeleri.
Yavaş seyahat (Slow travel): Yerel bir kültüre ait olma bilincinin geliştirilmesini amaçlıyor. Bunun için de insanların farklı kültürleri tanıması gerektiğini savunuyor. Popüler merkezlerde değil de yerel kültürünü yansıtan küçük şehirlerde en azından bir haftalığına tatil yapmayı öneriyor. Tatil sırasında 'evimden uzak evim' mantığıyla bir ev ya da apartman dairesi kiralayıp satın alınan yerel ürünlerle yemek yapmayı tavsiye ediyor. o.deligoz@zaman.com.tr
|