Binicilik sporunu yapanlar bilirler; bir tutku, adrenalin, terapi, iki canlının aynı anda bir çok duyguyu birlikte hissetmeleri açısından önemli duyguları barındırmaktan ibarettir. Bu bir spordur, belki bir iştir, ya da tedavi yöntemi… Çoğu sağlıklı insan gibi doğuştan özürlü ya da hayatta yaşadığı olumsuz kazalardan ötürü eski sağlığına kavuşabilmek için bile bu dünya güzeli yaratıklar ile tanışıyorlar.
Yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanıyor atların evcilleştirilmesi… Bilinen bir gerçek var ki atlar insan kültürünün şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Hızlı iletişim ve yolculuk olanağı sağlamakla kalmamış, askeri muharebelerde kesin müttefikliğini kanıtlamıştır. Atlar hayatımızın uzun dönemlerinde bizler ile yolculuk yapmış ve yine bizlere her açıdan dost olmuşlardır. Engelli insanlar için bile atlar umut ışığı olmuş, onlara olan teşekkürümüzü her açıdan hak etmişlerdir.
Eski Yunanaca’da atın karşılığı olan “Hippos” kelimesi bugün dünyada kendini kanıtlamış olan “Hippoterapi” adını alan tedavi yöntemi ile hayat bulmuştur. Tarihi kayıtlara göre, at sırtına binmenin duygusal ve fiziksel açıdan yararlarının anlaşılması Antik Yunan dönemine dayandığı belirtiliyor. 1950’li yıllarda İngiliz fizyoterapistleri her türlü özürlü hastanın ata bindirilerek tedavi edebileceklerini keşfetmişler. Alınan olumlu sonuçlar neticesinde, iki yıl sonra Avrupa’da atla yapılan bu terapi bazı terapi merkezlerinin kurulmasına ön ayak olmuş. Bu merkezler 1960’lı yıllarda Amerika ve Kanada’da bu sistemin kendisini geliştirmesinde yardımcı olmuş.
Kraliyet ailesinin de desteği ile 1969 yılında İngiltere’de özürlüler için at binme derneği kurulmuş. Aynı yılda “NARHA” adı verilen kurum Kuzey Amerika’da yine özürlüler için atla terapi yapan gruplarının merkezi olmuştur. Her geçen ay ve yıllar bu tedavi yöntemi diğer ülkelerde ilgi görüp uygulanmaya, bazı komitelerin ve Hippoterapi Sertifikasyon Birliği ve ilk Hippoterapi Klinik Uzmanı sınavı uygulanmaya başlanmış. Büyük gelişim gösteren bu sistem ve tedavi yöntemi, büyük ülkelerde medikal açıdan tanınmaya başlanmış. ABD’de konuşma terapistleri, doktorlar, fizik terapistleri, psikiyatriler ile öğretmenlerin tümü hastalarına binicilik terapilerini önermeye başlamışlar.
Hippoterapi tedavisi için özel eğitim almış uzman terapistler, öğrenme bozukluğu yaşayan hastalar ile spastik, işitme engelli, görme engelli, ruhsal bozukluk yaşayan, hareket kabiliyetini kaybetmiş, hiperaktif gibi rahatsızlığı olan kişiler için bu sistemi kullanmaya başlamışlar. Bu yöntemde kesinlikle biniciliğin eğitimi verilmeden sadece sinirsel fonksiyonları ve duyumsal girdileri geliştirici eğitim programları hazırlanarak hastalara uygulanmış.
Tedavi esnasında hastalara kas perdesini normalleştirmek, denge reaksiyonlarını geliştirmek, baş ve gövde kontrolünü sağlamak, koordinasyon, sosyal yaşam-arkadaşlık-paylaşım gibi belirgin hedefler belirlenmiş. Bu hedeflere hastaların verdiği tepkiler, cevaplar sonrasında Hippoterapi tedavisinin bu gibi hastalara ne derece önemli olduğunu göstermiştir.
Biz insanoğlu atların dostu olabiliriz. Ama bir gerçek var ki asıl dost olanların kayıtsız şartsız uzun zamandan beri bizlerin yanında yer alarak asıl atların bizim dostumuz olduğudur. Ağır yükleri her gün çekmek için yetiştirilen işçi atları, çiftçiliğin ve sanayinin çalışmasını değiştirmişlerdir. Mallar hızla uzun mesafelere taşınarak ticaret gelişmiş ve dış dünya ile küçük bağlantıları olabilen köyler zenginleşmiştir.
Hippoterapi için bile olmasa mutlaka hayatta bir kere denenmesi gereken şeydir at sırtına çıkmak. İlk defa binecek kişi önceden tedirgin olur, atın yanına yaklaşır ve ilk teması boynuna dokunarak gerçekleşir. Ardından antrenörün de yardımı ile bir harekette eyere oturmak bir merdivenin en süt kademesinde oturmaktan farksızdır. Yüksekte olmak, altında nefes alan bir canlıyla hareket edebilmek insana dünyanın en pozitif enerjisini vermeye yeter de artar. Siz siz olun hâlâ bu keyfi denemediyseniz yakınınızdaki binicilik kulüplerine gidip hiç vakit kaybetmeden sonsuz heyecanı yaşayın.