1980 li yıllarda ağır bir psikolojik rahatsızlık geçirdi. Doktorlar şifozren tehşisi koydu. 10 yıllık inziva dönemi sırasında sinema piyasasından tamamen çekildi. Bu süreçte yanında 3. eşi olan Bülent Oran vardı. Bu dönemden sonra, düşünsel anlamda kendisini değiştirdi, daha bilimsel/sezgici bir hayat sürmeye başladı. Bu yeni yaşam tarzı, eserlerine de yansıdı. İbn Arabi ve Andrei Tarkovsky üzerinde derin düşüncelere sahiptir.
O, telefonun öteki tarafında keyif içinde anlattıkça, muhafazakâr câmianın yürüttüğü sinema ve televizyonculuk çalışmaları konusunda “kulağı kesik” biri olmakla böbürlenen ben de Yücel ağabeyden duyduğum bu yepyeni havadis karşısında, “Böylesine güzel bir gelişmeyi şimdiye kadar nasıl olup da atlamışım” diyerek, aracın içinde habire dizimi yumruklayıp durdum.
Ülkemizin en yetkin sanat yönetmenleri arasında yer alan İsmail Özkul Eren'in liderliğindeki PHS Film Prodüksiyon A.Ş., önümüzdeki ay, hem konusu, hem oyuncuları, hem de yüksek prodüksiyon kalitesiyle göz kamaştırmaya aday, pek çoğumuz için tam anlamıyla sürpriz niteliğindeki bir yapıtla Türkiyeli sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Yapım çalışmalarına 2006 yılında başlanan ve �UNESCO örgütünün bütün dünyada “Mevlânâ yılı”
ilan ettiği- 2007'ye yetişmesi için de epeyce gayret sarfedilen bir projeymiş bu. Ancak, prodüksiyon aşamasının içerdiği çeşitli zorluklar, başlangıçta planlanan takvime uyulmasını imkânsız hâle getirmiş ve bizler de “Dinle Neyden” adlı bu yapıtı ancak önümüzdeki ay, 10 Ekim Cuma gününden itibaren sinemalarda izleme fırsatı bulabileceğiz.
Ülke içi dağıtımını Özen Film'in üstlendiği “Dinle Neyden”e ilişkin olarak edindiğim ön bilgiler, özellikle de zevk sahibi bir grafik tasarımcı tarafından hazırlanmış olduğu her hâlinden belli internet sitesi ve bu sitede yer alan “fragman”dan edindiğim genel izlenim son derece olumlu. O yüzden de geçmişte beni feci şekilde hayâl kırıklığına uğratmış kimi “Beyaz Sinema” denemelerinin ardından, “Dinle Neyden” hakkında işte böylesine rahat ve coşkulu bir biçimde konuşabiliyorum.
Film, 1798 Osmanlı-Fransız Savaşı'nın yaklaştığı günlerde, İstanbul'da iki ülke arasında yeniden barış ortamı oluşturmaya çalışan bir avuç iyi niyetli diplomatın çabalarını anlatırken, ana öyküye paralel olarak da iki genç saray mensubu arasında yaşanan duygusal ilişki ve bu ilişkinin tanığı olan genç bir Mevlevî dervişinin mistik dünyasına yöneliyor.
Mevlevihane defterlerini tutmakla görevli derviş, aynı zamanda eski bir Osmanlı Paşası olan Nuri Dede Efendi'nin de hizmetindedir. Dede Efendi ve onun eski dostu olan bazı Fransız diplomatlar, yaklaşan savaşı önlemek için yoğun bir mücadele içindedirler. Gayriresmî olarak sürdürülen bu çalışmalar da Sultan 3'üncü Selim'in kızkardeşi Beyhan Sultan'a ait Sahil Saray'da yürütülmektedir.
Dede Efendi, bu sürecin getirdiği yoğun gerilime dayanamayarak bir süre sonra rahatsızlanır. Ona diplomatik müzakereleri sırasında eşlik eden saray tabibi Halil ile Beyhan Sultan'ın yardımcısı Gülnihal Kalfa arasında ise duygusal bir yakınlık oluşmaya başlar.
Bütün bu gelişmeler sırasında, Dede Efendi'nın yanında Sahil Saray'a gelip giden genç dervişin not defteri de tamamına tanık olduğu bu ilişki ile Hz. Mevlânâ'nın öğretisinden yansıyan satırların bir araya geldiği sayfalarla dolacaktır.
“Dinle Neyden”, ağırlıklı olarak Türk tarihçi ve sinemacılarının görev aldığı, ancak bazı kritik pozisyonlarda ise uluslararası işbirliğine gidilen bir çalışma. Sözgelimi, filmin yönetmenliği Fransız sanatçı Jacques Deschamps tarafından üstlenilmiş. Deschamps, 1985 yılından bu yana sektörde yer alan; hem sinema, hem de televizyon için tarihsel dramalar çekmiş, oldukça deneyimli bir isim. Kendisi, Fransa'da çok yüksek başarı kazanmış bir yapıt olan “Uyuyan Sudan Kork” adlı filmiyle tanınıyor ve bu güne kadar Venedik Festivali de dahil olmak üzere bir çok yarışmada önemli ödüller kazanmış. Aynı şekilde, görüntü yönetmenliği de bu mesleğin Portekizli ustalarından Octávio Espírito Santo'ya emanet edilmiş.
Bunların yanısıra, yardımcı oyuncu kadrosunda yer alan bir-iki yabancı sanatçının haricinde, “Dinle Neyden”in sanat ve beyin takımı ise bütünüyle bizim insanlarımızdan oluşmakta. Sözgelimi, filmin süpervizörü, uzun yıllar sonra ismini bir sinema filminin jeneriğinde ilk kez göreceğimiz sevgili Yücel Çakmaklı. Ayrıca, Türk sinema ve televizyonculuğuna, yanısıra da müzik sektörüne büyük hizmetleri geçen Eren Kardeşler'in her ikisi de bu yapımda farklı görevler üstlenmişler. İsmail Özkul Eren yapımcı koltuğunda otururken (ki öğrendiğime göre sanat yönetmenliği noktasında da filme çok ciddi katkıları olmuş) kardeşi Özhan Eren ise filmin müziklerine imza atmış.
Aynı şekilde, yapım danışmanlığı da adını her daim Türk sinemasının nitelikli filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz Mine Vargı tarafından yürütülen bu çalışmada, ismini ekip listesinde gördüğümde beni en çok heyecanlandıran kişi ise hiç kuşkusuz ki senarist Ayşe Şasa oldu.
Yapımcı İsmail Özkul Eren ile birlikte filmin nihai senaristliğini gerçekleştiren sevgili Ayşe Şasa, onun meslekî serüvenini yakından takip edenlerin de gayet iyi bildiği üzere, uzun yıllar önce aktif sinema emekçiliğinden kopmuş bir kalem ustası. 1970'ler ve 80'ler boyunca Yeşilçam sisteminin en üretken kadın senaristleri arasında yer alan Şasa, 1980'lerde geçirdiği düşünsel dönüşüm ve bununla birlikte gelen mütedeyyin bir hayat tarzının ardından, Türk sinemasının geleneksel üretim yapısı içinde mutlu olamadığını görerek, sistemin yıpratıcı çarklarından uzaklaşmıştı.
Ancak, bizler, yani muhafazakâr câmiadaki sevenleri, meslektaşları ve de öğrencileri, onu, geride bıraktığı uzun yıllar boyunca hiç bir zaman beyazperdeden tam anlamıyla kopmuş olarak kabul etmedik. Câmiamızdan pek çok sinema yazarı, yapımcı, yönetmen ve oyuncu için, Şasa'nın -2004 yılında Hak'kın rahmetine kavuşan ve kendisi gibi gerçek bir sinema kurdu olan sevgili eşi Bülent Oran ile birlikte yaşadığı- İstanbul-Esentepe'deki evi âdeta bir “sinema derneği” görünümündeydi. “Yeni projemizi istişare etmek üzere Ayşe Abla'ya gidiyoruz” ya da “Ayşe Abla'da sinema sohbeti yaptık, oradan geliyoruz” gibi cümleleri bu süreçte meslektaşlarımdan ve sinemacı dostlarımdan sıklıkla duymuşumdur. Benim de buram buram sinema kokan, kapısını her çalanın dostluk ve hürmetle karşılandığı bu keyifli mekâna bir-iki kez gitmişliğim var.
Sevgili eşini ebediyete uğurladıktan sonraki dönemde, bu dünyanın hiç bitmeyen tantanasına fazlaca kapılarak kendisiyle irtibatımı istemeden kopardığım, arayıp sormakta ve ziyaret etmekte ihmâle düştüğüm, bu yüzden de derin bir mahcubiyet duyduğum Ayşe Abla'mızın, uzun bir sessizlikten sonra -ki aslında bir tür “şarj olma” süreciydi bu dönem- senaristliğe yeniden dönüşünü, hele de böylesine iddialı bir proje kapsamında kolları sıvadığını haber almak, kalbimi tarifsiz bir sevinçle doldurdu. Kendisiyle telefonla görüşerek sektöre dönüşünü kutladım ve derhal ilgili film şirketini arayarak yakında sinema salonlarına konuk olacak bu yapıta ilişkin diğer ayrıntıları öğrendim. 110 kişilik bir çekim ekibi, 150 kişilik oyuncu kadrosu, 2 yıllık bir çalışma dönemi, 50 kişilik bir ekiple 6 ayda tasarlanıp dikilen 500 dolayında kostüm, 35 kişilik bir uzman grubuyla 8 aylık bir emek sonucunda hazırlanan dekor ve aksesuarlar� Anlayacağınız, son derece yüksek profilli ve tarihsel dramalara meraklı sinemaseverlere heyecan verecek türden sıkı bir projeyle karşı karşıyayız.
“Dinle Neyden”, gerek biçim, gerekse içerik kalitesiyle, daha şimdiden bu ülkenin sinema tarihinde tasavvuf öğretisi ve Hz. Mevlânâ'nın kültürel mirası üzerine yapılmış en önemli filmlerden biri, belki de birincisi olmaya aday� Dolayısıyla, hakkında tek bir yazı yazılıp geçiştirilemeyecek kadar önemli bir çalışma. Kimbilir, belki de işin teknik ve estetik boyutuna yapılmış bir kaç uluslararası takviye yoluyla, “Beyaz Sinema” alanında nicedir görmeyi özlediğimiz o yüksek kalite çıtasına ulaşmamızın da bir tür öncü filmi olacak bu�
Gelecek haftalarda bu filmden daha kapsamlı bir biçimde söz etmeye şimdiden söz vererek, Türk sinemasına -içinde bulunduğu yoz üretim döngüsünün bütün o zorlayıcı kalitesizliğine karşın- yıllar yılı inatla birbirinden nitelikli senaryolar armağan etmiş olan, sektörden uzak durduğu bunca yıl da sinemaseverler adına gitgide ciddi bir kayba dönüşen sevgili Ayşe Şasa'ya “Makine dairesine tekrar hoş geldiniz sevgili ablacağım” diyorum.
Sizin, câmia olarak feci şekilde zayıf kaldığımız bu stratejik sanat dalında daha yapacağınız o kadar çok şey, ortaya koyacağınız o kadar çok güzellik var ki�
Pek yakında, genişçe bir röportaj için kapınızı tıklatacağım, şimdiden haberiniz olsun!
* * *
“Dinle Neyden” filminin internet sitesi:
www.dinleneydenfilmi.com