2.Abdülhamit'in Bahriye Nâzırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğludur, yani hem varlıklı hem de görgülü, kültürlü bir aileden gelmektedir.
Galatasaray Lisesi'nde okumuş, mezuniyetinden sonra parlak ve çok başarılı bir öğrenci olması sebebiyle devlet desteğiyle yurt dışına yüksek öğrenime gönderilmiştir. Fakat kendisi Makine mühendisliği isterken Siyasal Bilimler'e uygun görülmesi üzerine okulu yarım bırakmış, Paris'te bir süre dolaşmış ve sonra o ünlü sakalını bırakarak "artık ülkeme hizmet zamanı geldi" deyip yurda dönmüştür.
Sonrası bir dolu ibret verici macera. Uzak diyarlarda öğretmenlik, başmakinistlik gibi birbiriyle ilgisiz işler yapmış.
Çok daha iyi şartlarda yaşayabilecekken kendini, kendi deyimiyle önce "KENDİNİ ARAMAYA" vermiştir. Sonra da her ne şartlarda olursa olsun memleketin cahil insanlarını aydınlatmaya.
Üstü başı daima hırpani, pantalonları yamalı, lekelidir. Yıkanmayı sevmemektedir. Buna rağmen lüks davetlerin onur konuğu olmaktadır. Çünkü orijinal zekası, yaratıcı fikirleri nedeniyle çok rağbettedir. Kılık kiyafetinin ve saçının başının hırpani olmasına rağmen katıldığı davetlerde kullanacağı çatal bıçağı silip temizlemeden yemeğe başlamazmış. Mikrop kapma korkusu had safhadaymış.
Bugün kullandığımız ve nereden geldiğini bilmediğimiz pek çok deyiş de onundur.
"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur"
"Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir." gibi mesela.
Yani muhteşem bir adammış bu Sakallı Celal.
Ayrıca çok güçlü ve sağlıklı bir adammış, hiç evlenmemiş, hiç çocuğu olmamış, ama çocukları çok sevmiş.
Çok kalabalık bir ailesi ve Türkiye'nin en ünlü insanlarıyla arkadaş olduğu halde soyadını 'YALNIZ' olarak kaydettirmiş. Öldüğü güne kadar da en yakın arkadaşları bile bilmemiş onun bir soyadı olduğunu. Öylesine özdeşleşmiş 'SAKALLI' lâkabıyla yani...
Benden bu kadar bilgi yeter.
Pek, "ille okuyun" diye baskı yapmak adetim olmadığı halde, buradan söylüyorum; Okuyun, hiç bir şey kaybetmeyeceğiniz gibi çok şey kazanacaksınız.