Türkiye'nin en renkli işadamlarından Ethem Sancak, birgün paranın kitabını yazacak. Hak etmeyeni, hakkını vermeyeni, pintilik edeni, fazla önemseyeni terk eder. Ama biliyor musunuz, onu sevmeyip dağıttığınız zaman daha çok gelir.
Başkan'ın Mesajı
Hedef'li olmak...
Çok sayıda medeniyetin ve kültürün yaşandığı, insanlık tarihinin birikimlerinin, kazanımlarının kaynağı bir ülkede ve bölgede yaşıyoruz. On binlerce yıllık tarihe beşiklik eden bir ülkenin insanlarıyız. Kavimler kapısı olarak insanlığın birikimlerine paha biçilmez katkılar yapmış bu ülkenin insanlarına kendine güvensizlik ve karamsarlık yakışmaz. Öncelikle güven duygusuyla işe başlamalıyız.
Sadece Hedef'li olmak için değil bir vatandaş olarak, kendimizi geliştirmeyi ve kendimize her zaman değer katmayı esas almalıyız. Mesleki bilgi birikimimizi ve uzmanlığımızı geliştirmek için değil; çok yönlü ve geniş düşünmeyi öğrenmek için kitap okumayı, araştırmayı ve incelemeyi hayatımızın asli unsurlarından biri haline getirmeliyiz. Başka ülkelerin, toplumların, insanların birikimlerini öğrenerek analiz yeteneğimizi geliştirmek için okumalıyız. Başarılı bir yönetici, iyi bir çalışan çok yönlü okuma faaliyetini bir davranış modeli haline getirebilen kişidir, diye düşünüyorum.
Hedef'li, öğrenme faaliyetinin en önemli alanı olan sosyal hayata aktif olarak katılmalıdır. İş yaşamının sığ derinliklerinde kaybolmamalıyız. Sosyal yaşama, bu yaşamın kurumlarına apartmanınızdan, sokağınızdan, okulunuzdan, iş yerinizden başlayarak katılın. Bu, sizin yaşama bakışınıza derinlik kazandıracak, çok yönlü düşünmenizi sağlayacaktır.
Hep "daha iyisi nasıl yapılabilir”in peşinde olmalıyız. Yeniliklere açık, mesleğindeki ya da sektöründeki gelişmeleri evrensel temelde izleyen insanlar, kurumlar başarılı oluyorlar. Gündelik sorunlara kafasını gömmüş ne kurumların, ne de insanların başarılı oldukları görülmemiştir. Yeniliklere gözünü dikmiş, sürekli araştıran, bulunduğu süreçleri sorgulayanlar, tarihin hızla devinen ileri yürüyüşüne katılırlar ve ayak uydurabilirler.
Gerek kişisel dünyamız, gerekse çalıştığımız kurum açısından ölçülebilir, ulaşılması zor, ama mümkün hedefler belirleyerek çalışmak, yaşamak çok önemlidir. Aksi bir çalışma tarzı her türlü hayat belirtisinin ortadan kalkmasına ve iş yaşamında bürokrasinin doğmasına yol açabilir.
Aynı zamanda katılım ve paylaşımı temel alan ekip çalışmasının üstesinden gelemeyeceği bir zorluk ve aşamayacağı bir engel yoktur. Farklı fikirleri teşvik etmeyi, insanların kendilerini rahatça ifade edebilecekleri karar alma süreçleri yaratarak nihai kararların içselleştirilmesini sağlamayı esas alan bir çalışma tarzı benimsemeliyiz.
İnsanların tarih bilincine ulaşmaları, kendi toplumlarını keşfetmeleri, bu çabalarını evrensel ileri atılımlarla birleştirmeleri bulundukları kurumların sürekliliğinin teminatı olacaktır. Dinamik, yaratıcı, dürüst, çalışkan, insana değer veren davranış kalıplarını öne çıkardığınızda başarıya koşacaksınız. O zaman yurdunu seven, evrensel değerlere bağlı ve içinde bulunduğu topluma değer katan bireyler olarak anılacaksınız.
İnsan sağlığına ve güzelliğine değer katmak amacıyla, geleceğinizi Hedef Alliance ile birleştirecek İnsan Kaynakları politikalarımızı yakından takip etmeniz dileğiyle...
Sevgilerimle.
Ethem Sancak
Yönetim Kurulu Başkanı
|
|
Hedef Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, yeni imajıyla dikkat çekiyor.. |
|
09 Mayıs 2011 Pazartesi 14:29 |
|
|
|
|
|
|
Hedef Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, son zamanlarda uzun sakallarıyla dikkat çekiyor. Daha önce sakalsız görmeye alıştığımız Ethem Sancak'ın bu değişiminin altında yatan etken ne?
2008 yılında rutin check-up sırasında koroner damar hastalığından şüphe duyulunca acil olarak by-pass ameliyatı olan Ethem Sancak'ın hayatı bu tarihten sonra büyük değişiklik geçirdi.
3.5 saat süren bir operasyonla dörtlü by-pass yapılan Sancak, kendini daha çok sosyal işlere vermeye başladı. Memleketi Siirt'e çeşitli yatırımları bulunan Sancak, son olarak polis olmak isteyen kızlara verdiği burslarla gündeme geldi
Geçtiğimiz yıl hacca giderek Allah'a olan kulluk görevini yerine getiren Sancak, son olarak sakal bıraktı.
Ethem Sancak kimdir?
Ethem Sancak 1958’de Siirt’te doğdu. İlk ve orta öğretimini Siirt’te tamamladı. 1975-1976 öğretim yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdi. Evli, üç çocuğu var.
Ethem Sancak; 1987 yılında Es Ecza Deposunu, 1989’da kozmetik ve itriyat alanında eczanelere hizmet sunacak Esko Itriyatı ,1993 yılında da Hedef Ecza Deposu’nu kurar. Ethem Sancak’ın önderliğinde; insan sağlığına ve güzelliğine değer katmak amacı ile , hizmeti , eczacının ayağına götürmeyi ilke edinen Hedef Ecza Deposu 2000’li yıllara gelindiğinde ilaç ve itriyat dağıtım ağını en uzak eczaneye iki saatten az sürede ulaştırma kapasitesine erişmiştir. Edirne’den Van’a dek en uzaktaki de dahil olmak üzere 23 bin eczaneyi her gün bir kez , gerekirse eğer 18 kez bile ziyaret ederek diğer ecza sektörü rakiplerini geride bırakır. Kattığı farklı yaklaşım , vizyon ve hizmet kalitesi ile depoculuk sektöründe yeni bir çağ açan Sancak hedefini yeni kıtalara yönelterek , 115.000 çalışanı ve 19 milyar pound cirosu ile Avrupa , Asya ve Afrika’da 22’den fazla ülkede faaliyet gösteren, dünyanın lider ilaç ve sağlık ürünleri dağıtıcısı olan Alliance Boots ile 2001 yılında stratejik ortaklık gerçekleştirir. Ethem Sancak’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu, Hedef Alliance Holding A.Ş. 2003 yılında UCP(United Companies of Pharmacists) ile ortaklık gerçekleştirerek, Mısır’da pazar lideri konumuna ulaşır. 2007 ‘de ise Afrika’nın en önemli ilaç pazarlarından biri olan Cezayir’de lider grup Hydrapharm Spa’nın çoğunluk hissesini satın alarak Afrika’nın kapısını aralar. Rusya ilaç pazarının da önemli temsilcileri arasında bulunan Hedef Alliance Holding A.Ş. 13.000 çalışanı kombine 5,5 milyar USD cirosu ile 10 yılda toplam 14 ülke ve 50 milyar ciroya ulaşma amacı gütmektedir.. Alliance Boots’un Doğu Arupa, Ortadoğu , Asya ve Afrika pazarlarından sorumlu İcra Kurulu üyesi olan Sancak Ukrayna , Kazakistan, Gürcistan ve Romanya ile görüşmelerini sürdürmektedir. Ethem Sancak ayrıca 2004-2010 yılları arasında Türkiye Ecza Depocuları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı olarak da görev yapmıştır.
Sancak’ın diğer bir gönül verdiği alan ise tarım ve hayvancılık sektörüdür.Türkiye’de birinci sınıf demokrasinin inşası için gerekliliklerden birisi olarak gördüğü köylü nüfusun yüzde 10'un altına indirilmesi, onların da çiftçi yapılması , tarımsal üretimin bugünün on katına çıkarılması, kadınların özgürleşmesi ve bu alanda da istihdam yaratılması amacı ile girdiği bu sektöre 2005 yılında kurmuş olduğu Ata – Sancak Acıpayam Tarım İşletmesinin Yönetim Kurulu Başkanı olarak yön vermektedir. Acıpayam tesisleri Türkiye ve Avrupa’nın en büyük süt işletmelerinden birisi olarak günde ortalama 100 ton süt üretmektedir.
Ethem Sancak 2006 – 2010 yılları arasında ise Brezilya İstanbul Fahri Konsolosu olarak atanmıştır / görev yapmıştır. Sancak, 2011 Ocak ayında görevini devreden Brezilya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Lula da Silva tarafından ,iki ülke arasındaki ilişkilere katkılarından ötürü Brezilya’nın en üst düzey hizmet madalyası olan Rio Branco Liyakat Nişanı ile onurlandırılmıştır.
Sanata olan özel ilgisi nedeni ile İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin ana sponsoru ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Ethem Sancak , arkeoloji ve tarihe olan merakı nedeni ile de Antandros Antik Kenti , Afrodisias Kazıları, Siirt – Türbe Höyük çalışmaları, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün Çatalhöyük ve Boncuklu’daki kazılarına destek vermektedir.
Hedef Alliance ve Sancaklar Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile 2000’den fazla öğrenciye burs veren Sancak , Hindistan ve Pakistan depremlerinde ülke halkına göstermiş olduğu duyarlılık ve yardımlar sebebi ile Türk Kızılayı Altın Madalyası almaya layık görülmüştür.
2001 yılında ‘Yılın İşletmecisi’, 2005 yılında ‘Yılın Girişimcisi’ seçilen Ethem Sancak 2007 yılında da “Türkiye Büyük Millet Meclisinin ‘Milli Egemenlik Üstün Hizmet ve Onur Ödülüne’ layık görülmüştür.
Modern bilimin kuruluşunda İslam medeniyetinin payını tüm dünyaya tanıtan Prof. Dr. Fuat Sezgin ile birlikte ,2010 yılında kurmuş olduğu Fuat Sezgin İslam ve Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Sancak aynı zamanda birçok sivil toplum kuruluşu ve vakfın da yönetiminde yer almaktadır. 2007 – 2008 yılları arasında Tusiad Yönetim Kurulu Üyesi ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı olarak görev yapmış olan Sancak , şu anda İstanbul Modern Sanat Müzesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, İstanbul Kültür Sanat Vakfı Yönetim Kurulu üyesi, TEGV Yönetim Kurulu Üyesi , ERG Yürütme Kurulu Üyesi, TESEV Mütevelliler Kurulu üyesi olarak bir çok sivil toplum kuruluşunda da aktif görev almaktadır.
|
|
PARA HUYSUZ AT GİBİDİR
13 Eylül 2007 Perşembe 21:59
Türkiye'nin en renkli işadamlarından Ethem Sancak, birgün paranın kitabını yazacak. Hak etmeyeni, hakkını vermeyeni, pintilik edeni, fazla önemseyeni terk eder. Ama biliyor musunuz, onu sevmeyip dağıttığınız zaman daha çok gelir.
Türkiye'nin en renkli işadamlarından biri. Ve bence en renkli işadamı olma hikayelerinden biri. Bir genç adam düşünün, askerliği yeni bitmiş, yapayalnız. Ailesiyle çevresiyle, dava arkadaşlarıyla bağlantıları kopmuş ve kendine soruyor: "Ben şimdi ne yapacağım?" diye. Ve işte kariyerini, bu laf üzerine kuruyor. Şu anda el atmadığı iş alanı yok gibi. İlaç sektöründen hastaneciliğe, tarımdan inşaata kadar birçok alanda yatırımları var. 20 sivil toplum kuruluşuna üye. 10'unda yönetim kurulu üyesi. Başta TÜSİAD, İKSV, TESEV, TEGEV olmak üzere. İstanbul Modern'in de ana sponsoru ve yönetim kurulu başkanlarından. En sevdiğim özelliği mütevazılığı, espri gücü ve insana yakınlığı. 20 kilo daha zayıf olsa, Alain Delon gibi bir şey olurdu ben size söyleyeyim ve peşinden gitmeyecek kadın olmazdı!
Peygamber soyundan geldiğinizi öğrendiğinizde kaç yaşındaydınız?
- Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ama küçüktüm...
Korunaklı mı büyütüldünüz? "Soğuk su içme evladım, sen peygamber soyundan geldin" mi diyorlardı? Peygamber soyuna zarar gelmesin diye, sırtınıza tülbent filan mı koyuyorlardı?
- Yok hayır. Çok geniş bir aile, tek tek bireylerle ilgilenecek zamanları yok. Aşiret değil, toprak sahibi değil, olağanüstü zengin de değil ama Güneydoğu'da çok sevilen, sayılan ve sözü dinlenen bir aile. Bunun farkında olarak büyüyorsun. Bir sürü de akraban var. 80 çocuk aynı sofrada aynı anda yemek yiyoruz...
O niye?
- Çünkü 1500 kişilik bir aileyiz ve hep beraber yaşıyoruz. Konaklar, evler yan yana. Sofra hazırlanır herkes toplanır, hızlı yiyen tok kalkar. Yavaş yiyen, aç kalır. O yüzden hızlı yemek yerim. Hanım kızar. "Niye böyle?" der. Öyle işte.
Sadece anne-baba-çocuk olduğunuz zamanlar...
- O yok işte, çünkü çekirdek aile yok bizde. Bizim ev, birbirine bitişik dört bloktan oluşuyordu. Her blok dört katlıydı. Her katta da 5- 6 oda vardı. Bir odada anne-baba, diğer odada amcalar, yengeler, halalar. Her odadan biri çıkardı...
Eğlenceli bir yaşam mı?
- Evet. Hiç canın sıkılmıyor, sürekli bir hareket var ama özelin de olmuyor.
Çocukluktan kalan kareler? Biri, bu birlikte yenen yemekler... Başka?
- O ooooo, bir sürü kare var. Ben 300 yıllık süreci, çocukluğuna sığdırmış bir adamım...
O nasıl oluyor?
- Şöyle oluyor: İlkokul 3'e kadar köyde yaşadım. Sonra kasabaya geldik, ortaokulu orada bitirdim. Sonra Siirt'e liseye geldim, şehir yani. Daha sonra da İstanbul'a üniversite okumaya gittim, büyükşehir. Köy ve kent süreci 300 yıllık bir süreç ama ben onu çocukluğuma sığdırdım...
Kültür şokunu hangi arada yaşadınız?
- Her aşamasında yaşadım...
Ne hayaller kurardınız küçükken?
- Oldum olası hayalciydim. Şimdi de öyleyim, hálá uçarım, beni ayaklarımdan tutarlar. Üniversitedeyken sonsuz uyum dünyasını ve toplumsal eşitliği gerçekleştirmeyi hayal ederdim. Ortaokuldayken de doktor olmayı. Kar yağdığı için 6 gün yollar kapanırdı ve doğum yapan kadınlar hastaneye yetişemezdi, kızaklarda ölürdü. Babam da doktor olmamı istiyordu. Ama ona kızdığım için işletme fakültesine yazıldım. Bizim orada kimse işletmenin ne olduğunu bilmiyordu. Babam dahil. "Ne olacak oğlun?" dediklerinde, "Ya orman ya da otobüs işletmecisi" diyormuş.
500 yıl önce Mısır'dan yöre halkını Müslümanlaştırmak için gelen misyoner bir ailenin lideri, önderi olmak gibi hayalleriniz yok muydu?
- Benim yoktu. Ama sanırım babamın, benim için böyle hain planları vardı. Belki de bu yüzden beni üniversiteye gönderdi. 15 köy içinden ilk üniversiteye giden benim. Beni okusun, ailesine ve çevresine faydalı olsun diye İstanbul'a gönderdi. Ben Marksist oldum.
Nasıl etki yarattı bir peygamber soyundan gelen birinin sosyalist olması?
- Babam küstü bana, 8 yıl konuşmadı. Sırf bu yüzden iki kardeşimi okutmadı. "Abileri komünist oldu, bunlar kim bilir ne olur, gitmeyecekler bir yere" dedi. Şu anda birlikte çalışıyoruz gerçi. Biri ilaç dışı işlerimizin başında, diğeri kurulumuzun maliye bakanı.
Marksist olmanız Siirt'te nasıl algılandı?
- Güneydoğu'nun feodal koşullarında sosyalizm ve komünizm iyi bir şey değil tabii. Hele o yıllarda, dinsizlik ya da namussuzluk gibi algılanıyordu.
Peki nasıl bulaştınız solculuğa? O dönem çok modaymış, herkes mutlaka bir fraksiyondan solcuymuş. Bu yüzden mi? Biri alıp sizi partiye götürüyor, yoksa kendiniz mi gittiniz?
- Dev Genç'in içinde Siirtliler vardı. İstanbul'a gelince haliyle abilerimizi aradık. Abilerimiz solcuydu, okullar da öyleydi. Birdenbire kendimizi o selin içinde bulduk. Ortada durmayı bilen bir adam değilim. Bir şeyi yapacaksam tam yaparım. Yaptım. Sonra Dev Genç, daha çok pratikle uğraşınca, Aydınlık Hareketi'ni kendime uygun buldum. Onlar en çok okuyanlardı.
Şu yaşınızda, şu konumunuzda o geçmişten size ne kaldı?
- Kitlelerle ilişki kurabilme becerisi, sosyal olabilme becerisi, insanları sevebilme becerisi. Bencil olmama, her şeyi paylaşma. Bir sürü çok güzel değer. İyi tahlil yapabilen bir adamım, çünkü devrim ne zaman olacak diye sürekli tahlil yapıyorduk, sürekli okuyorduk. Marx'ın Mao'nun, Lenin'in okumadığım tek bir kitabı yok...
Bir örgüte üye olmanın faydaları ne? İnsana ne kazandırıyor?
- Aidiyet duygusu, bir yere, bir insana tabi olmak, disiplin, "Benim için değil bizim için düşünebilmek"...
Şüphecilik, paranoya?
- Bende olmadı. Zaten ailemden dolayı örgütün ne olduğunu biliyordum. Maşallah aile de örgüt gibiydi...
Bazıları bir türlü aidiyet hissedemez...
- Benim ise durumun şu: Benimsemediğim hiçbir yerde olmam. Beni kimse bir şeye zorlayamaz. "Lider böyle istedi", "Babam böyle dedi", ıh ıh sökmez. Gerçekten benimsersem bir şeyin parçası olurum. O zaman da iyi bir neferi olurum. Ne zamana kadar? Umudum ve inancım bitinceye kadar. Umudum ve inancım bitince de bir dakika durmam. "Eyvallah" der, giderim.
Askerden dönüyorsunuz, ihtilal olmuş, parti dağılmış, arkadaşlarınız hapiste, baba küs, elde sadece bir diploma var... Nasıl bir sudan çıkmış balıktınız? Ve normal hayata nasıl geçtiniz?
- Zor koşullardı. Askerdeyken bir de çocuk oldu.
"Dava arkadaşlarım içeride, ben dışarıdayım" diye vicdan azabı duydunuz mu?
- Hayır çünkü askere ortak kararla gittim. Partiye sordum yani.
Peki ortak kararla mı evlendiniz?
- Hayır, çünkü o günkü eşim hareketin içindeydi zaten. Şimdi ikinci eşimle beraberim. Ama resmi olarak da ayrılamadım birinci eşimden...
Neden?
- Öyle. 3-4 yıl bekledim uzlaşırız diye, ama uzlaşmıyor. Ben de dava açtım. Dava da ikinci yılında.
Niye boşamıyor sizi?
- 25 yıl sonra bir kıza aşık oldum. Onu bırakıp gittim diye, ceza olsun diye yapıyor. Çetrefilli bir iş. Çözemiyoruz. Çözemediğim için de kendime kızıyorum.
Askerden dönüp ortada kaldığınızda da kızgın mıydınız?
- Hayır çaresizdim.
Peki ne yaptınız?
- Ne yapacağız, yeni bir sol parti kurmak için uğraştık. Turan Güneş, Mehmet Ali Aybar, Oral Çalışlar, Gün Zileli... Ama olmadı. Zaten Turan Güneş rahmetli oldu, umudumuz iyice kayboldu. Bu sefer, "Bir dergi çıkaralım dedik, Murat Belgeler filan. O da olmadı. Dergi çıkaramadık, partiyi kuramadık. Çocuk da var. Para kazanmam gerekiyor. Güvenlik soruşturması yapmadan personel alan bildiğim bir tek Eczacıbaşı vardı. Daha liberal, demokratik bir kurumdu. "Bari, oraya girmeyi deneyeyim" dedim. "Aracı ol da, beni işe alsınlar" diye bir eczacı arkadaşımın yanına geldim. Sabıkalıyım çünkü. Eczacı arkadaşım beni birkaç gün oyaladı, baktım halledemiyor, artık tası tarağı toplayıp gidiyorum. O da o sırada bir ecza deposu kuruyordu. "Gel beraber çalışalım" dedi. "Param yok ki" dedim. "Yönetici olursun" dedi, yetkileri verdi ve de küçük bir hisse. Öyle başladık. O depo, birdenbire büyüdü. 1987'de Türkiye'nin en büyük 10 ecza deposundan biri haline geldi...
Ne yaptınız, nasıl yaptınız? Önce Es sonra Hedef... Başarmanızın sebebi ne? Çok mu zekisiniz?
- Yoooo. Benden daha zeki adamları çalıştırmayı biliyorum. Gerçekten. Onları bir araya getirip, iyi bir takım kuruyorum, gerisi geliyor.
Paraya ilişkiniz?
- Parayı hiç sevmem. Zaten cebime fazla para vermiyorlar. Çünkü ne verirlerse versinler, o gün bitiyor. 10 da olsa, bir trilyon da olsa dağıtıyorum. O yüzden maliye bakanım var, birader, o beni kontrol altında tutuyor. Ama biliyor musunuz, sevmeyip dağıttığınız zaman para daha çok geliyor. Dağıtmazsanız, pintilik yaparsanız gelmez. Sizi terk eder. Paranın da kendine özgü bir ruhu var. Bir gün, paranın insan iradesinden bağımsız ruhunu yazacağım. Hak etmeyeni terk ediyor. Hakkını vermeyeni terk ediyor. Üstüne çullanıp kalanı terk ediyor. Huysuz bir at gibi. Önemsemeyeceksin onu, paranın üzerine basacaksın ki yücelesin. Parayı başınızın üzerine koydunuz mu sizi rezil eder. Çalıp çırpanın yanında kalmaz. Onu hazmetmeyenin yanında da kalmaz...
DOĞU'DA ERGEN OLMAK... AŞIK OLMAK
Bizim zamanımızda, o işler çok dramatikti. Lisede 50 erkektik. Üç de kız var sınıfta. Hepimiz de, o üç kıza aşığız. Tabii kızların bundan haberi yok. Her şey semboller üzerine kurulu. Kalemtıraş istersin ya da silgi, verirse "Bu kız bana yüz veriyor, hatta aşık" dersin. Bir gün, şimdi doçent olan bir arkadaşımızla yan yana oturuyoruz. Önümüzde de bu sözünü ettiğim kızlardan biri var. Biraz sohbet ettim kızla, yanımdaki kızdı bana, "Konuşma, o benim!" dedi. Ben de kıza dedim ki, "Seninle sohbet etmeme izin vermiyor, bak ne diyor" dedim. Kız da, "Amaan boş ver, saçmalıyor" gibi bir şey söyledi. Bu kadar. Bizimki çok bozuldu ve birdenbire kayboldu. Epey bir süre yok. Allah Allah, nerede diye koştuk baktık. 20 tane hap içmiş, intihar etmiş. Midesi yıkandı da, ölümden kurtuldu. Böyle yaşanırdı aşklar. Kızlar okuldan çıkardı, biz arkalarından yürürdük. Dönüp kazara bir bakarlarsa, tamam artık, o bakış bize bir sene yeterdi...
HAYATIMI DEĞİŞTİREN ADAM
Bazı insanlar, farkında olmadan hayatımızı değiştirir. Benim hayatımı da, ortaokul hocam değiştirdi. Bursalı çok aydın bir subaydı. Muazzam bir kütüphaneyle kasabamıza geldi. Bizim ailenin de 16 odalı minik bir oteli var, orada kalıyor. Ben de güya otelin müdürlüğünü yapıyorum, masam da onun odasının tam karşısında. Her akşam elime yeni bir klasik tutuşturuyordu. Sayesinde kitap okumayı sevdim. Üç-dört yılda o kütüphaneyi hatmettim. Yıllar sonra şirketin Bursa şubesini açacağız, öğrencisiyken de mektuplarını postaneye götürdüğüm için adresi kazınmış beynime. Şirketteki çocuklara, "Şu adrese gidin bakalım, Sadi Güler diye birini bulabilecek misiniz" dedim. Buldular. Emekli olmuş. Gittim yanına. "Siz" dedim, "hayatımı değiştirdiniz. Bir emriniz var mı?" "İki çocuğum işsiz" dedi. "Emriniz olur" dedim. O günden beri çocuklarıyla birlikte çalışıyoruz.
YOO ŞAKA DEĞİL
İNEKLERE GERÇEKTEN AŞIĞIM
İstanbul Modern hakikaten büyük bir hizmet. Bu müzenin ana sponsorlarından olduğunuz için kendinizle gurur duyuyor musunuz?
- Evet duyuyorum.
Nasıl oldu bu müze işi?
- Bülent Eczacıbaşı'yla çok iyi dostluğumuz var. Bir gün müzeden söz etti. "Ben de varım" dedim, hiç tereddütsüz. Eczacıbaşı Ailesi'ne çok saygı duyarım. Rahmetli Nejat Bey, Cumhuriyet'in üç büyük kurucusundan biri bence. Mustafa Kemal Atatürk'ün yerini tabii ki kimse tutamaz ama cumhuriyeti ekonomik manada kuran insanlar da var. Gençliğimde çok kızdığım, bir kaşık suda boğacağımı düşündüğüm Vehbi Koç da bu ülkenin ekonomik mimarlarındandır. Nejat Eczacıbaşı ise, girişimcilik tarihimizin en entelektüel figürüydü. Hayatını anlattığı kitap, ders kitabı olabilir. Müzenin altyapısı, mali yükü Eczacıbaşı'na ait. Biz de karınca kararınca, gücümüz yettiği kadarıyla katkıda bulunduk. Şu anda Oya Eczacıbaşı başkan, ben de onun yardımcısıyım.
Peki hayvancılık nereden çıktı? Çok parası olunca, o sektör bu sektör giriyor mu insan?
- O hikaye de şöyle: İlaç dağıtım işinde önemli bir yere geldik. Sonra şirketin yüzde 50'sini yabancılara sattık. Aldığımız para da bayağı büyüktü. "Nereye yatıralım?" dedik. Paradan para kazanmayı, eski bir solcu olarak etik bulmuyorum. Faiz, aile geleneklerimiz açısından da kötü bir şey. "Bankada yuvalansın, para yavrulasın" bize yakışmaz. Cebinizdeki para size ait değil ki, toplumun katkısı var. İstihdam yapmanız lazım, ülkeyi büyütmeniz lazım. Bunları yapmıyorsanız pis bir rantiyesiniz. Bunları yaparsanız girişimcisiniz...
Siz de girişimci olmayı tercih ettiniz...
- Her zaman. Güneydoğu'dan gelen insanlarız, oraya bir desteğimiz olsun istedik, hayvancılık sektörüne girdik...
İneklere aşık mısınız gerçekten?
- Evet. Dünyanın en eski medeniyetlerinden bir Hint medeniyeti. Bu koskoca medeniyet, ineğe bu kadar tapıyorsa bir sebebi olmalı değil mi? Biliyorsunuz, hálá inek kutsal Hindistan'da. İnek görünce duruyorlar, esas duruşa geçiyorlar. İneği tanıdığınız zaman, az bile yapıyorlar diyorsunuz. Her şeyi temelinde o var. İnsanın atıklarının yüzde 50'si zararlıdır, oysa ineğin her şeyi faydalı. Dışkısı, şirdeni, tırnağı... Antik mitolojide Zeus'un sevgilisi bir inektir. Karısı Hera'dan sevgilisini kaçırmak için, onu inek yapmıştır. Ve İstanbul Boğazı'nın üzerinden geçirmiştir. İnsanlık ineğin kıymetini biliyor, biz bilememişiz. Amerikalılar, resmen uygarlıkları ineğin üzerine kurdular. Fransızlar da, Hollandalılar da. Bir endüstri kurabilmeniz için ineği önemsemeniz lazım. Sonsuza kadar konuşabilirim inekler hakkında...
4 SAATTEN FAZLA UYUMAM
Bu kadar çok yere üye olup saatlerini, günlerini şaşırmadan hepsinin toplantılarına nasıl katılıyorsunuz?
- 20 sivil toplum kuruluşuna üyeyim. Başta TÜSİAD, İKSV, TESEV ve TEGEV olmak üzere 10 tanesinin yönetim kurulundayım. İnsanın zamanı bol aslında. Biz Türklerin beceremediği şeylerden biri, en önemli kaynağımız zamanı etkin kullanmak... Ben o konuda iyiyim. Dört saatten fazla uyumam. Bazen üç gün hiç uyumam. Sonra on saat uyurum. Her gün sekiz saatimi işe ayırıyorum. Dört saatimi uykuya. İki- üç saat de okumaya. Her gece iki saat tarih okuyorum. Tarih okumadan hayatta uyumam.
Eşiniz ne diyor? Yine tarih, yine tarih mi!
- Yok, yok. Onun da hoşuna gidiyor. Bazen de sesli okuyorum. En son Kanuni'yi okudum. Çok sevdi. O da artık benim kadar tarih biliyor.
Hayatta en önemli şey ne?
- Bir şeyi severek yapmak. Tutkuyla yapmak. Sevmediğim hiçbir şeyi yapmadım bugüne kadar. Kimse de bana sevmediğim bir şeyi yaptıramaz. Hele işini severek yapmamak... Felaket. Eşinizden çok işinizle berabersiniz. Sevmediğin eşle yaşamak ne kadar büyük bir zulümse, sevmediğin işi yapmak da o öyle...
Ayşe Arman
Etem Sancak ve sosyal sorumluluk
Hedef Alliance Şirketinin Büyük ortağı Etem Sancak ile hemen hemen 8-10 sene aynı apartmanda alt alta oturdum. Çocuklarının doğumunu, büyümesini yakınen bilirim. Hukukçu olan eşi, eşimin iyi arkadaşıdır. Peygamber soyundan gelen ve şıh olarak tanımlanan sülalesinin izleri Siirt’ten bizim apartmana kadar uzamıştır. Memleketten biat için sık sık gelen müritleri ve kapı önüne bırakılan sayısız ayakkabıları yakınen görmüşümdür. Bankacılığım dönemimde Etem Bey ile yakınen çalışma imkanı buldum ve ticari hayatında çektiği sıkıntıları, mücadelesini ve yükselişine tanıklık ettim. Global Yatırım’ın gerçekleştirdiği Hedef’in yabancı evliliğinin sürecini ve Etem Sancak’ın sosyal değişiminin hikayesini bizzat Global’ın Başkan Vekili Göker’den dinlemiş ve hayranlık duymuştum.
Burada anlatmak istediğim Etem Sancak’ın ne başbakana olan yakınlığı ne de yaptığı yatırımlar. Benim bahsetmek istediğim, eski yıllarla karşılaştırdığım Etem Sancak’ta gelişen iş hayatına paralel sosyal sorumluluk projelerine olan ilgi artışı ve cemiyet hayatındaki hayranlık uyandıran sosyal faaliyet zenginliğidir.
Çabuk köşeyi dönen bazı zenginlerde görülen lüks yaşam artışı, araba sevdası, kadın veya dedikodu sütünlarında boy göstermek yerine, ticari hayattaki yükselişine paralel sosyal hayattaki yükselişini de doğru planlayabilen ve cemiyette kendine yer bulan insanlara hayran olmamak mümkün değil. İstanbul Modern ve İstanbul Kültür Sanat Vakfındaki yönetim kurulu üyeliği ile kültür ve resim sanatına destek çıkan Sancak, Tesev gibi, Doğal Hayatı Koruma Vakfı gibi etkin faaliyetleri ve pek çok sivil toplum kuruluşunda görev alarak , cemiyet hayatının müsbet cephesinde boy gösteren ve takdir toplayan nadir iş adamlarından biri olmayı başarmıştır.
Forum İstanbul 2009’un Swiss Hotel’deki toplantısında Forum İstanbul Başkan Yardımcısı olarak açılış konuşmasını yapan sevgili dostum Etem Sancak’ı izlerken bütün bunları düşündüm ve sizlerle paylaşmak istedim.
Yazar: İsmail Emen
http://www.turkiyeturizm.com/ sitesinden 29.02.2012 tarihinde yazdırılmıştır.