Atatürk'ün en yakın ve en eski (1907'den itibaren) mesai arkadaşlarındandır ve özel mektuplarla düşüncelerini en açık surette paylaştığı, ülke ve dünya meseleleri üzerinde fikir alışverişinde bulunduğu sayılı kişilerden biridir. Osmanlı İmparatorluğu'nda
Demiryolları üzerine bir eser yazan ilk ve tek Müslüman Türk'tür
[2].
II. Dünya Savaşı sırasında Paris'te büyükelçilik yaptığı sırada binlerce Türk Yahudisi'ni Nazi zulmünden, yani soykırımdan kurtarması ile ünlüdür.
Kariyeri
Behiç Erkin,
1876 yılında
İstanbul'da dünyaya geldi. Babası
Ömer Fevzi Paşa’nın oğlu kaymakam Cemil Bey, annesi Nadire Hanım’dır.
1898'de Harp Okulu'nu,
1901'de Harp Akademisi'ni bitirdi.
1903'te
Selanik'te 3. Ordu Komutanlığına atandı. Bu görevi sırasında tanıştığı
Mustafa Kemal'le dostlukları ömür boyu devam etti.
1904'ten sonra kurmay yüzbaşı olarak Selanik-İstanbul demiryolu muhafız kuvvetleri müfettişliği yaptı.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra
31 Mart İsyanı patlak verdiğinde ayaklanmayı bastırmak üzere İstanbul'a giden
Hareket Ordusu'nda yer aldı.
1910 yılında Selanik-İstanbul hattında yeni kurulmuş olan askeri komiserliğe atandı.
1912 yılında
Balkan Savaşı'nda Yunanlılara esir düştü. Kurtulduktan sonra Erkânı Harbiye'de görev aldı ve demiryollarının ordu hizmetinde çalıştırılmasını sağladı.
I. Dünya Savaşı sırasında demiryolu kuruluşu ve işletmesi konularında deneyimlerini aktardığı
"Demiryollarının Askerlik Açısından Tarihi, Kullanımı ve Teşkilatı" isimli kitabını yayınladı.
Çanakkale Savaşları sürecinde Miralay Behiç Bey'in savaşın kazanılmasında büyük payı oldu. Cepheye asker ve mühimmat sevkiyatını düzenli bir şekilde yapmayı başarmış olan komutandır. Bu sebepten dolayı Çanakkale'yi savunan Türk Kuvvetleri'nin Komutanı Mareşal
Liman von Sanders, Alman İmparatoru'na Behiç Bey'in Alman Devleti'nin en üstün mertebedeki nişanı olan "1. dereceden
Demir Haç Madalyası" ile onurlandırılmasını teklif etmiş ve bu öneri Alman İmparatoru tarafından kabul edilerek,
29 Mart 1918 günü Behiç Bey'e daha önce 2. dereceden verilmiş olan Demir Haç Madalyası'nın bu defa 1. dereceden olanı verilmiştir.
1918 senesinde
Azerbaycan'ın ilk düzenli ordusunu kurmakla görevlendirilen Behiç Bey,
Gence'ye giderek 'Azerbaycan Jandarma Teşkilatı'nı kurdu.
Devlet Demiryolları Müdürlüğü
Behiç Bey, İstanbul'un işgalinden sonra işgalci İngilizler tarafından arandığı sırada, Milli Mücadele Hareketi'ne katılmak üzere Anadolu'ya geçti;
Kurtuluş Savaşı'nın da en önemli kahramanlarından birisi oldu. Kurmay Albay Behiç Bey
5 Temmuz 1920'de Ankara'ya vardı.
Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa kendisine ikinci başkanlık, Nafia Vekili (Bayındırlık Bakanı)
İsmail Fazıl Paşa ise Anadolu Şimendiferleri İşletme Müdürlüğü teklif etti.
Mustafa Kemal'in yönlendirmesiyle ikinci teklifi kabul ederek demiryollarının başına geçti. Osmanlı Devleti döneminde demiryolları konusundaki tek eseri yazmış olması, 1903 senesinden başlayarak Şimendifer Hat Komiserliği ve İkmal Şube Müdür Yardımcılığı gibi tecrübelere sahip olmasından, ama hepsinden önemlisi Çanakkale Harbi'nin tüm cephe sevkiyatlarını planlayan ve başarı ile uygulayan komutan olmasından dolayı Kurtuluş Savaşı'nın tüm cephelere asker, silah ve erzak sağlama görevine uygun görülmüştü.
Mustafa Kemal'in "
Ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum, ama ordumuzun cephelere süratle nasıl sevk edileceğini bilmiyorum, bu şimendiferlerin işin ehli biri tarafından idare edilmesi ile mümkün olabilir, buna ancak siz muvaffak olabilirsiniz, siz şimendiferlerle cephelere askerleri sevk edin ki, ben de cephelerde muvaffak olabileyim" diyen sözleri üzerine görevi üstlenen Behiç Bey, tek bir şart öne sürmüştü: "İşine kimsenin karışmaması". Bu şartı
Mustafa Kemal tarafından kabul edildi. Behiç Bey, demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kurdu ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakletti; ray döşetti; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptırdı.
Behiç Erkin'in
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasındaki en önemli pay sahibi komutanların başında yer almasını, kendisine
Büyük Taaruz başladığı dakika Ankara'dan Nafıa Vekaleti'nden gelen şu telgraf en iyi şekilde açıklar:
"
İşbu dakikadan itibaren bütün millet fedakar şimendifercilerimizi Allah'tan sonra kahraman ordumuzun yegâne muin-i zaferi[3] olarak görmektedir". Behiç Bey, Kurtuluş Savaşı'ndaki önemli rolü ve başarılarından dolayı hem "T.B.M.M. Takdirnamesi" hem de "
İstiklal Madalyası" ile onurlandırılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde demiryollarının kurucusu sayılan Behiç Erkin bir çok kaynakta "
Demiryollarının Babası", "
Türk Demiryolculuğu Sektörünün Babası" şeklinde anılır. 1920 Temmuzundan itibaren başladığı ve 6 yıl sürdürdüğü Genel Müdürlük dönemi, Bayındırlık Bakanı olması ile sona erdi.
Bayındırlık Bakanlığı
1926-
1928 yıllarında Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) olduğu dönemde demiryollarını millileştirilmesi, demiryolları işletme lisanının 50 yıl sonra ilk defa
Fransızca'dan Türkçe'ye çevrilmesi, ilk kamu müzesinin (Demiryolları müzesi) kurması, özerklik kavramını
Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulayan ilk kişi sıfatıyla, daha sonra
İstanbul Teknik Üniversitesi adını alacak Mühendis Mektebi'ne özerklik vermesi, üniversite derslerini Türkçe'leştirmesi,
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın fikir babalığını yaparak resmiyet kazandırıp kurulmasını sağlaması ve M.İ.T.'in kurucu kararnamesine
Atatürk'le beraber imzasını koyması,
Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk resmi yardımlaşma sandığını, yani
Emekli Sandığı'nı kurması gibi bir çok önemli ilkin altında Behiç Erkin'in imzası bulunmaktadır.
Behiç Bey'in ülkenin demiryolları için yaptığı çalışmalar,
1933 yılında eski arkadaşı ve devrin cumhurbaşkanı Atatürk'ün bir jestiyle ödüllendirilmiştir. Cumhuriyetin 10. yılı kutlamaları için "
Onuncu Yıl Marşı" yazılırken, Atatürk, tek bir dizeye müdahale ederek "
yurdun her bir tepesinde dumanlar tütüyor" dizesi yerine "
demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan" dizesini yazdırmış ve Behiç Bey'e hitaben "
sizin emeğiniz bu mısra ile daha iyi dile getiriliyor" demiştir.
Soyadı Kanunu çıktığında "Erkin" soyadı Behiç Bey'e
8 Şubat 1935 tarihinde
Atatürk tarafından bizzat ve yazılı olarak verildi.
Atatürk'ün yakın arkadaşına uygun gördüğü Erkin kelimesinin anlamı şudur:
"Her şart altında kendi doğru kararını verebilen, müstakil fikirli"
Büyükelçiliği
Kariyerinin son aşamalarında Behiç Erkin önce
Budapeşte Büyükelçiliği yaptı (1928-1939).
1939’da
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Avrupa’daki karışıklığı göz önüne alarak kendisine
Almanya ya da
Fransa’ya büyükelçilik teklifi sundu. Fransa'yı tercih eden Erkin'in
Paris'te göreve başladığı
31 Ağustos 1939 tarihinin ertesi günü
Almanya'nın
Polonya'yı işgal etmesiyle
II. Dünya Savaşı başladı. Birkaç ay sonra görevli bulunduğu Fransa da Nazi işgaline uğramıştı;
Yahudiler'in işlerinden çıkartıldıkları, paralarına el konulduğu ve
toplama kamplarına sevkedildiği günlerde Behiç Bey, Almanlar'ın bir yabancıya çok ender verdikleri 1. dereceden Demir Haç madalyasının gücünü kullanarak pek çok hayat kurtarmayı başardı.
"Bu kanunları Türk Yahudilerine tatbik edemezsiniz. Çünkü benim ülkemde din, dil ırk ayrımı yoktur. Benim vatandaşlarımın belirli bir kısmına belirli zorunluluklar dayatmak bizim kanunlarımıza aykırıdır” diyerek Naziler'e direnen Behiç Erkin, mesai arkadaşları ile birlikte kendi hayatlarını tehlikeye atarak 20.000'e yakın Türk ve Türk olmayan Yahudiye Türk pasaportu vermiş ve hayatlarını kurtarmıştır.
[4][5] Ayrıca pek çok Yahudi için,
Bu ev/işyeri bir Türk'e aittir şeklinde belge hazırlatarak toplama kamplarına gitmekten kurtarmış, gönderilenler ise elçilik ve konsolosluğun insanüstü çabalarıyla bir süre sonra tek tek bu kamplardan geri alınmıştır. Yahudi asıllı Fransa eski Başbakanı
Léon Blum bile
Naziler tarafından
toplama kampına atılan oğlu için Behiç Bey'e başvuracak ve Behiç Bey bir Fransa Başbakanı'na bile yardım eli uzatacaktır ve
Léon Blum'un oğlunu, arkadaşları ile beraber temerküz kampından kurtarılmasını sağlayacaktır. Fransa eski Başbakanı Léon Blum'un Behiç Bey'e teşekkür mektubunun orijinali,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi içindeki İnkilap Tarihi Müzesi'nde saklanmaktadır. Ayrıca Behiç Erkin’in yardım ettiği insanların toplanarak bütün içtenlikleri ile 1942 senesinde yazdıkları ve bütün aileye “hayır duası” ettikleri mektubun orijinali 1958 senesinde Behiç Erkin tarafından İnkilap Tarihi Enstitüsü Müzesi'ne bağışlanmıştır
[kaynak belirtilmeli]
6.000.000 yahudi soykırıma uğramak üzere bilmedikleri bir istikamette raylar üzerinde trenlerle
Auschwitz'e doğru yol alırken, Behiç Erkin üzerlerine ay-yıldız astırttığı, "
Büyükelçi'nin vagonları" diye anılan trenlere bindirdiği 20.000'e yakın Yahudiyi aynı rayların ters istikametinde, hem de
Almanya toprakları üzerinden yaşama, yani Türkiye'ye göndermeyi başarmıştı.
Behiç Erkin'in insanlık adına Yahudilere yaptığı yardımların haberi Atlantik'in öbür yakasındaki Amerika'ya dahi ulaşmıştı:
17 Haziran 1943 tarihinde
Washington Post Gazetesi'nin başlıklarınından biri şöyleydi: "
Büyükelçi'nin suçlandığı aktivitelere kuvvetli Nazi engellemesi".
Fransa Devleti, savaş sonrasında Behiç Erkin’i 1.dereceden Legion D’Honneur madalyası ile onurlandırdı.
Behiç Erkin'in ve Büyükelçiliğini yaptığı ekibinin II. Dünya Savaşı esnasında Fransa'da binlerce Yahudi'yi, kendi yaşamını bile tehlikeye atarak kurtardığı, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından da şu açıklamalar ile ilan edilmiştir:
“ |
NO:16 - 27 Ocak 2007, 27 Ocak Yahudi Soykırımını Anma Günü hk.
II. Dünya Savaşı sırasında Soykırımdan kaçan Yahudilere ülkemizce sağlanan yardımların birçok örneği bulunmaktadır. Savaş sırasında Selahattin Ülkümen, Necdet Kent, Namık Kemal Yolga ve Behiç Erkin gibi diplomatlarımız görev yaptıkları, sırasıyla, Rodos, Marsilya ve Paris gibi şehirlerde işgal güçlerinin Yahudi kökenli Türk vatandaşlarını ölüm kamplarına göndermelerini kendi yaşamlarını da tehlikeye atarak engellemişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan binlerce Yahudiye de, keza, yardımcı olunmuştur [6].
|
” |
|
“ |
Paris Büyükelçiliği Web Sitesi, Paris Büyükelçiliği tarihinde önemli olaylar bölümü
Vichy döneminde Fransa’da görev yapan, aralarında Büyükelçi Behiç Erkin, Paris Başkonsolosu Namık Yolga, Marsilya Başkonsolosluğu Konsolos Yardımcısı Necdet Kent’in de bulunduğu Türk diplomatları, adlarına Türk pasaportu düzenledikleri binlerce Yahudinin Nazi takibatından kurtulmalarını sağlamıştır [7].
|
” |
|
Ölümü
11 Kasım 1961 tarihinde
İstanbul'da hayatını kaybeden Behiç Erkin, ilk Genel Müdürlük görevini aldığı İzmir-İstanbul-Ankara hatlarının birleştiği Eskişehir (Enveriye) istasyonundaki üçgende defnedilmesini vasiyet etmiştir. Ölüm tarihinden bir süre sonra TCDD Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan anıt mezara nakledilerek vasiyeti yerine getirilmiştir.
Hakkındaki kitaplar
Behiç Erkin'in 61 yıl boyunca tuttuğu toplamı 960 defterden oluşan ve İnkilap Tarihi Müzesi'nde bulunan günlüklerinden torunu
Emir Kıvırcık'ın derleyip özetlediği
Cepheye Giden Yol isimli kitapta Behiç Erkin'in Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'ndaki lojistik başarıları ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasındaki yeri anlatılır.
Behiç Erkin'in Paris büyükelçiliği sırasında insanlık namına gerçekleştirdiği çabalar, Emir Kıvırcık tarafından Timaş Yayınları'ndan basılan "Büyükelçi
isimli kitapta anlatılmıştır. Bizzat kaleme aldığı anıları ise yayımlanmayı beklemektedir.[8].
Behiç Erkin hakkında bir akademik çalışma Prof. Arnold Reisman tarafından yapılmış ve bu çalışma "An Ambassador and a Mensch" isimli kitapta toplanmıştır. Kudüs'te The Hebrew University'den Prof. Yitzchak Kerem ve tarih araştırmacısı/yazarı Andrew Mango kitabın arka kapağına yazdıkları yorumlarla bu akademik çalışmanın değerinin altını çizmişlerdir. Soykırımdan kurtulan biri olan Prof. Reisman'ın, başta Amerikan Dışişleri Bakanlığı arşivleri olmak üzere, birçok resmi devlet arşivinden çıkardığı dökümanları gözler önüne sererek Behiç Erkin'in binlerce kişiyi kurtardığını akademik olarak ispatlamaktadır kitabında.
Ayrıca Prof. Reisman'ın "Shoah: Turkey, the Us and the UK" isimli kitabı ile Prof. Stanford Shaw'un "Turkey and the Holocaust" isimli kitabında Behiç Erkin'in soykırıma uğrayan Yahudi'lere nasıl yardım ettiğine ilişkin bilgi ve belgelerin bulunduğu başka bir akademik çalışması daha vardır.
Yad Vaşem Başvurusu
İsrail Yad Vaşem Vakfı'nın "
Milletler içinde Adil Kişiler" (
Righteous Among the Nations) resmi listesine alınması ve İsrail'in en önemli devlet nişanı olan "Uluslararası Dürüst Kişi" nişanının verilmesi için İsrail'deki Türkiyeliler Birliği tarafından 2007 yılında başvuru yapılmıştır. Ancak bahsi geçen birlik geçen zaman zarfında 2011 senesinde hazırlanan ve hala hayatta kalan, Turkish Passport isimli belgeselde hikayeleriniğ anlatan 20 kadar tanığın hiç birinin şehadetini alıp Yad Vashem'e vermediği için, bu sadece bir başvuru olarak kalmıştır.
Torunu Emir Kıvırcık kendisinin madalya peşinde koştuğu dedikodularının tam tersine, aile için en önemli madalyanın
İstiklal Madalyası olduğunu ve bugüne kadar Behiç Erkin'in sahip olduğu tüm madalyaların Behiç Erkin'e takdim edildiğini belirterek, hiçbir madalya alma girişimlerinin olmadığını ve olmayacağının altını çizmektedir. Ayrıca kitabının İngilizce'sinde "Dünyada hiç bir şey ailemize hayır duası yazılan bir mektuptan daha değerli olamaz" diyerek, 1942 yılının kasım ayında Behiç Erkin'e Fransa'da soykırım tehlikesi ile yüzleşen ve binlerce Yahudi adına yazıldığı belirterek yazılan, hayır duası ile sonlandırılan mektubun orijinalini koymuştur.
[kaynak belirtilmeli]
Ayrıca bakınız
Dış bağlantılar
Dipnotlar
Kaynaklar
- An Ambassador and a Mensch ISBN 1450558127 yazar=Prof. Arnold Reisman.
- Shoah: Turkey, the US and the UK ISBN-10: 1439240221 yazar=Prof.Arnold Reisman.
- Turkey and the Holocaust ISBN-10: 0814780156 yazar=Prof.Stanford Shaw.
[göster]
Türkiye'nin Macaristan büyükelçileri |
|
06.07.2010
Hollywood belki de günah çıkartmak için "Gece Yarısı Ekspresi" ile kirlenen imajını temizleyecek bir projeye imza atabilirdi. Ama yazarın ifadesine göre bu projeyi bazı diplomatlar engelledi.
Fahri Sarrafoğlu'nun röportajı
Emir kıvırcık'ın dünyada büyük yankı uyandıran Büyükelçi kitabının Hollywood'la ilgili bölümleri eklenerek genişletilmiş ikinci baskı okurlarla Timaş yayınevinden buluştu.
Hitler'e karşı çıkma cesaretini gösteren, 20 bine yakın Yahudi'nin hayatını kurtaran Büyükelçi kitabında o dönemin Türkiye Büyükelçisi Behiç Erkin'in verdiği mücadele anlatılıyor. II. Dünya Savaşı, Fransa, Bir tarafta Nazi Almanya'sı ve Hitler, diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Behiç Erkin. Bir tarafta insanlığını unutan Naziler, diğer tarafta insanlığını hiçbir zaman unutmamış bir avuç Türk diplomatı, bir tarafta Hitler'in “Nihai Çözüm” söylemi, diğer tarafta “ülkemde din, dil, ırk ayrımı yoktur” anlayışı. Bir insanlık dersini dünyaya duyurma iddiası olan bu kitap, Hitler'in Nazi Almanya'sına kafa tutan bir Osmanlı subayı, Çanakkale Harbi komutanı ve Kurtuluş Savaşı kahramanı olan Müslüman bir insanın, kahraman bir ruhun, Cumhuriyet'in kurucularından biri olan Behiç Bey'in hikâyesidir.
Sizi kendi dilinizden kısaca tanıyabilir miyiz?
Hayatta hedefleri olan ve ülkesi için, insanı için kalıcı şeyler yapmaya çalışan bir insanım. 45 yaşındayım, 2 evlat babasıyım ve Allah’ın büyük bir lütfu olduğuna inandığım bu toprakların aşığıyım.
Öncelikle Büyükelçi kitabı çok ses getirdi, bunun sebebi sizce nedir?
Birincisi gerçek bir hikâye olması, ikincisi tarihin tozlu sayfalarında gizli kalmış kültürümüzün ve inancımızın güzelliklerini gün ışığına çıkarması, üçüncüsü insanlarımızın değerlerine sahip çıkma arzusu. Bu kitap bir insanın ömrü boyunca unutmayacağı bir gerçek hikâyeyi anlatması itibarı ile okuyucularda derin bir etki bırakıyor.
Behiç Bey’in bir başka özelliği de var sanırım?
II. Dünya Savaşı’ndaki Fransa’daki Büyükelçimizin tam 6 madalyalı bir Çanakkale Harbi kahramanı ve İstiklal Madalyalı bir Kurtuluş Savaşı komutanı olması da, insanları kitaba ve Behiç Bey’e bağlayan bir diğer özellik.
Sizce bu kitabın film çekiminin istenmesi, kitabın tüm dünyada ses getirdiğini gösteriyor, filmle ilgili sizinle herhangi bir görüşme oldu mu? Gazeteci Hıncal Uluç’unda kitapla ilgili önemli bir tespiti de var, ondan da bahseder misiniz?
Gazeteci Yazar Hıncal Uluç’un çok doğru iki tespiti var:
1- Dünyadaki en önemli tanıtım silahı, propaganda aracı Hollywood
2- Schindler List filmi 1200 yahudiyi kendi ticari menfaati için fabrikasında çalıştırdığından soykırıma uğramıyorlar. Bu adamın hikâyesi destansı bir film yapılıp 7 Oscar 61 uluslar arası ödül kazanıyor, Behiç Bey Schindler’in kurtardığının 15 katı kadar insanı sadece ve sadece insaniyet adına kurtarıyor ve biz bunu bile duyurmayı beceremiyoruz. Evet, kitabımı Hollywood filmi yapmak için Disney Stüdyolarında yıllarca Başkan Yardımcılığı yapmış ve şu anda kendi stüdyosu olan bir yapımcı Amerika’da yaşayan Mehmet Çelebi isimli bir Türk tarafından bana tanıştırıldı.
Önce eski Washinton Büyükelçimiz Nabi Şensoy’u makamında ziyaret ederek kitabımda yazılanların doğru olduğunun teyidini ondan alan, daha sonra Ankara’ya kadar gelip dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah GÜL ile bazı Dışişleri mensuplarının da hazır bulunduğu ve tam 2 saat süren bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşulabilecek her detay konuşuldu. Hatta Brad Epstein “Emir bey doğru söylüyor, bu filmi çekersek tüm Oscar ödüllerine aday oluruz ve yarısını da kazanabiliriz” diyerek, benim yıllarca dile getirdiğim bir inancımı herkesin önünde teyit etmiş oldu ve bunun nasıl gerçekleşeceğini de detayları ile anlattı. İnanılmaz olumlu geçti toplantı.
Özellikle bakış açısı Türkiye'nin öneminin dünya da dile getirilmesi... Yani özellikle Gece Yarısı Ekspresi filminden sonra böyle bir filmin çekilecek olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Maalesef filmin çekilmesini bazı diplomatlar engelledi. Dolayısı ile benim Gece Yarısı Ekspresi filminin ülkemiz ve insanımız hakkında 30 yıldır yaptığı tahribatı tarihe gömme projemde Dışişleri’nin tozlu raflarına kaldırıldı. Dünya kamuoyunu etkileyecek böyle dev bir proje yerine bir belgesel çektirmeyi tercih ettiler.
Belgesel çekenler de benden cüzamlıymışım gibi uzak duruyorlar ki, bana telif hakkı ödemek zorunda kalmayıp maksimum para kazansınlar diye. Yani dünya çapında etki yaratabilecek bir proje küçük hesap yapanların elinde bir cüce olacak. Dağ fare doğuracak. Ama Türkiye gerçeği bu değil mi zaten? Meyve veren ağaç taşlanır, doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur bizim atasözlerimiz değil mi? Bir de işin içine maddi karlılık girerse!
Sırada hangi kitap veya kitaplarınız var? Daha doğrusu gündeminizde kitap yazmak için hangi konular var desek neler söylenebilir?
Ağustos ayında Büyük Taarruz’un hiç bilinmeyen bir kahramanlık destanı olan “Muin-i Zafer” isimli kitabım çıkacak. Çok ses getireceğine inandığım gölgede kalmış çok büyük bir destanı ve kahramanlarını tarihin tozlu sayfalarından gün ışığına çıkaracağım. Mili Mücadele Hükümeti’nin Büyük Taarruz başladığı dakikalarda telgraf çekerek “Allahtan sonra kahraman ordumuzun yegane muin-i zaferi sizsiniz!” dediği kişileri sizlere tanıtacağım.
Kasım ayında Avrupa Birliği ile ilgili bir kitabım yaınlanacak. Mart ayında ise Çanakkale Harbi’nin bugüne kadar hiç yazılmamış, hiç bilinmeyen, ilk defa kaleme alınacak ,sayın Turgut Özakman’ın deyimi ile “lojistik mucizesini” anlatan müthiş bir eseri çıkartacağım
Türkiye'de yazar olmak nasıl bir duygu sizce? Özellikle ilkokuldan itibaren yazma teşvik edilmeli ama tam tersi yapılıyor sanırım? Ne dersiniz?
Yazar olmak nefis bir duygu, Türkiye’de yazar olmak ise olmamakla eşit anlamda. 70 küsur milyonluk ülkede o kadar az kitap okunuyor ki, yazarlar bir nevi Don Kişot gibi! Özellikle tarih kitaplarında inanılmaz değerli kitaplar çıkıyor, tarihimizin dev hazinesi kitaplara bürünüp insanlarımıza sunuluyor ama kaç kişi okuyor! Yazık! Ecdadımıza yazık, atalarımıza yazık, bu topraklara emeğini, alın terini, kanını, canını vermiş milyonlara yazık.
Ama durmak yok, doğru olanı yapmaya devam, yazacağız, bir kişi bile okusa bir şey öğrense bir kazançtır. Okullarda kesinlikle öğrenciler yazmaya teşvik edilmeli, hatta tez yazar gibi her dönem bir konu üzerinde araştırma yapıp tez yazması istenmeli. Geleceğimize büyük bir yatırım olur.
Bizde ne derse kabul edilebilir bir anlayış var yani araştırma yok, bu konuda gençlerimizi nasıl araştırmaya sevk edebiliriz? Araştırmayı teşvik için neler yapılmalı?
Konular çok ilginç olaylar seçilmeli ki, talebeler sıkılmadan yapabilsin, İstanbul’un fethi, Viyana Kuşatması, 1492 II. Beyazıt’ın insanlık tarihine attığı eşsiz imza, Kanuni Sultan Süleyman, IV. Murat, II. Mahmut, Kapitülasyonlar, 1856 Kırım Harbi, Duyunu Umumiye, Ermeni Meselesi, İttihat ve Terakki, Tanzimat, Çanakkale Harbi, İstiklal Harbi…
Daha yüzlerce birbirinden ilginç kişi ve konu, öğretmenlerimizin elinde iki hazine var, işlenmeye hazır genç beyinler ve tarihimiz! Tek yapmaları gereken doğru kıvamdabu ikisini buluşturmak. Yapılabilir mi, elbette. Yapılmalı mı, kesinlikle!
Sizce Türkiye'nin yazılmamış birçok tarihi gerçekleri var... Her yıl milyonlarca dolar Türkiye'nin tanıtımı için harcama yapılıyor ama. Sizin yazdığınız gibi önemli kitaplar yazan değerli yazarlarımız sanırım yeterince desteklenmiyor, değil mi? Bu konu da neler söylenebilir?
Sayın Ali Babacan Dışişleri Bakanı iken Washington’da gerçekleşen bir toplantımızda ki, bu toplantıya Sayın Ahmet Davutoğlu ve Sayın Zergun Korutürk’te katılmışlardır, Türkiye tanıtım bütçesinin 100 milyon dolar olduğu bizzat Sayın Babacan tarafından bizlere söylendi. Maalesef Türkiye mesela son 10 yılda 1 milyar dolar tanıtım bütçesi harcadığı halde yurt dışında sorsak Türkiye’nin harcadığı bu paranın karşılığında dünya kamuoyunu büyük ölçekte etkileyen ve kalıcı olan, etkilemeye devam eden kaç projemizi hatırlar yabancılar acaba? (Haber 7)
Bu yazı 6 Temmuz 2010 tarihinde haber7.com'da yayınlanmıştır.