Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  ŞEKERDEKİ ACI YERLİ PANCARA DUR YABANCI KANSERLİYE GEÇ
 

YERLİ  SAĞLIKLI PANCARA-ŞEKERE = DUR

KENDİLERİNİN -YEMEDİĞİ - YABANCIYA  = GEÇ   

=>NEDEN => NEDEN => NEDEN

NBŞ MISIR ŞURUBU
YOKSULLARDA OBEZ YAPIYOR  ABD<< TIKLA


 BİRİ SATAR 14 ŞEKER FABRİKASINI  15 YILDA 360 VEKİLLE  



ŞEKER TADINDA KIYAK.
Akit TV  K5Mvxiqp7z4             <<<TIKLA 



BİRİ YAPAR 14 ŞEKER + 74 FABRİKALARI 2 YILDA 50 VEKİLLE 

5auNtrrOzl0 

 

 

 

Sonraki Sayfa - TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi
 
Genel Kurul Tutanağı

22. Dönem 5. Yasama Yılı
 
22. Birleşim 22 Kasım 2006 Çarşamba


Cargill… Hep Cargill diyoruz. Kimdir Cargill?
Amerika Birleşik Devletleri'nin Iowa eyaletinin Conover kentinde hububat ticareti yapmak için 1865 yılında kurulmuş bir şirket. Daha sonra büyümüş, dünyaya yayılmış, 61 ülkede faaliyet gösteriyor. Yıllık cirosu 60 milyar dolar. 2003 faaliyet kazancı 1 milyar dolar civarında.

1960 yılından bu yana Türkiye ile iş yapıyor. 1986 yılında Türkiye'de şube açtı. Önce Pendik'te kurulu nişasta fabrikasını satın aldı, 1997 yılında Bursa'nın Orhangazi'sinde mısır şurubu üretmek için fabrika kurdu. Hendek'te fındık işleme tesisi var. İşlenmiş fındık ihraç ediyor. Türkiye'ye hububat, yem, ayçiçeği ve pamuk ithal ederek satıyor.

Bu şirketin ve Monsanto'nun Bush Hükûmetinde Tarım Bakanı, Savunma Bakanı ve Sağlık Bakanı, Adalet Bakanı, Bütçe Dairesi Başkanı ile çok yakın organik bağları var.

Peki, Cargillin Türkiye'deki ortağı?.. Ülker.

Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, bu kanunun Komisyondaki görüşmeleri sırasında gelerek dedi ki, gazetelerde de yer aldı "sahte balın arkasında Cargill var" 


Fethiye'den bir çiftçimiz ne diyor: "Artık efendi olduk, ekip biçmek yok, temiz kıyafetlerimizi giyip, kahvede sabahtan akşama kadar oturuyoruz, ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz." Taş ne? Okey.

 Muğla-Yerkesik-Kuyucak köyünden bir çiftçi: "Eskiden 110 tütün sergisi vardı, şimdi yok, tarlayı süren kimse yok, mazot parası zaten yok."

  İHSAN BÖLÜK 
YABANCI ÜLKEMLE KEDİ FARE GİBİ OYNUYORMU  
MUKTEDİRLERLE DANS CARGILL
<<<TIKLA

 

Glikoz Şurubu ve Zararları  
NBŞ  NİŞASTA BAZLI ŞEKER 

 

Glikoz şurubu ve zararları

Glikoz Şurubu ve ZararlarıGlikoz şurubu diğer adıyla  hangi ürünlerde kullanılır,kullanım alanları ve yol açtığı hastalıklar nelerdir işte tüm detaylar. Etiketinde glikoz şurubukullanıldığı belirtilen gıdaları satın almayın ve tüketmeyin. Glikoz şurubu insan sağlığına ciddi zarar veren bir katkı olup, obeziteden şeker hastalığına, hormon bozukluğundan hipertansiyona, kalp hastalıklarından böbrek yetmezliğine, bunamadan kansere kadar birçok hastalığa neden olmaktadır.

GLİKOZ ŞURUBU HANGİ GIDALARDA KULLANILMAKTADIR

Günümüzde glikoz şurubu bebek mamalarından bisküvilere ve pastalara kadar aklınıza gelen her tatlının üretiminde kullanılmaya devam etmektedir. Gıda üreticileri, ürün etiketlerinde içindekiler kısmına kullandıkları maddeleri en çoktan en aza doğru sıralarlar. Dondurmaların içeriklerinde de su ile başlar şeker ve glikoz şurubu diye devam eder. Glikoz şurubunun insanın boğazında yanma hissi yaratmasından dolayı da asit düzenleyici olarak sitrik asit kullanılmaktadır. İçeriğinde glikoz şurubu bulunmayan dondurma markası da maalesef bulunmamaktadır. Özellikle yaz aylarında çocuklarınızın günde birkaç kez dondurma yediklerini düşünürseniz, çok yüksek oranlarda glikoz şurubu aldıklarını söylememiz yanlış olmaz.

GLİKOZ ŞURUBUNUN İNSAN SAĞLIĞINA ZARARLARI

Uzmanlar, glikoz şurubunun yeme dengesini bozduğunu, vücudun da sürekli olarak daha çok tatlı ve karbonhidratlı besinleri istediğini belirtmektedirler. Buna bağlı olarak insanın bağışıklık sistemi zayıflamakta, vücuttaki mineral dengesi bozulmakta, huysuzluk, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı yaşanmaktadır. Böbrekler hasar gördüğü gibi, bakır ve krom eksikliği yaşanmakta, vücuttaki kan damarları zayıflamakta, cilt kurumakta, saçlar beyazlamakta, hipoglisemiye yol açabildiği gibi MS hastalığı belirtilerini de arttırmaktadır. Glikoz şurubu ayrıca kalbin yağlanmasına, kabızlığa, gıda alerjilerine ve adrenalinin artmasına da yol açmaktadır.


GLİKOZ ŞURUBU NİÇİN KULLANILMAKTADIR

Gıda üretimi yapan şirketler, glikoz şurubunu aşağıdaki şu nedenlerden dolayı kullanmaktadırlar;

  • Ürünün raf ömrünü uzatması,

  • Şekere nazaran daha az maliyetli olması,

  • Üründe çok daha iyi bir görüntü sağlaması,

  • Ürünün kıvamını arttırması,

  • Çok kolay bir şekilde tedarik edilebilmesi.

Şirketlerin şeker pancarından elde edilen gerçek şeker yerine glikoz şurubu kullanmaları kendilerine bu tür avantajlar sağlarken, tüketicilerin bu tür yüksek miktarda fruktoz ve glikoz şurubu içeren gıdalardan uzak durmaları önerilmektedir.


GLİKOZ ŞURUBUNA KARŞI MÜCADELE ÇALIŞMALARI

ABD’nin New York şehri belediye başkanlığı, 453 gramı geçen şekerli gazlı içeceklerin şehir içinde satılmasına yasak getirmiştir. Bunun amacı olarak yüksek miktarda mısır şurubu yani glikoz şurubu içeren içeceklerin tüketimi azaltılarak şişmanlığın ve obezitenin önüne geçebilmek.

ABD’de bu günlerde Meksika’da üretilen ve içeriğinde glikoz şurubu yerine şeker kamışı şekeri kullanılan kola gibi gazlı içeceklere yönelmişlerdir. Ülkemizde satışı yapılan hemen hemen tüm meyve suları ve limonatalarda da mısır şurubu kullanılmaktadır.

Mısır şurubunun zararları bilimsel olarak kanıtlandı






şekerin zararları





Şekerin vücuda zararları nelerdir: 

Vücudumuz, ihtiyacı olan şekerin bir kısmını üretir. Kalan kısmı ise gıdalar ile vücuda alınır.
Beynin sağlıklı çalışması ve zihinsel durumumuz için gerekli olan şekerin fazlası, 
organlar başta olmak üzere pek çok sağlık sorununa neden olmaktadır. 

İşte, şekerin vücuda olan zararları; 

Meyve ve sebzelerde doğal şeker vardır. Bu şeker sağlıklı kabul edilen şekerdir. 
Oysa, işlenmiş şeker vücuda ciddi manada zarar verir. 

Çünkü vücudumuz işlenmiş şekeri işleyemez. 
Mısır şurubu, kimyasal işlem geçirmiş beyaz şeker bunlara en iyi örnektir. 

1 Şekerin zararları 
2 Şekerin fazla alınması kaynaklı oluşan hastalıklar 

Şekerin zararları 
Kalp hastalıkları 
Şekerin fazla kullanılması durumunda kalp hastalıkları riski hızla yükselir. 
Fazla şeker, kalbin kanı pompalamasına zarar verir. 

Ayrıca, kalp krizine neden olan kötü kolesterolü ve trigliseridleri arttırır. 

Göbek ve bel çevresi yağları 
Göbek ve bel çevresinde oluşan yağlanma şeker tüketimi sonucu oluşur.

Fruktozlu içecekler, mısır şuruplu gıdaların fazla tüketimi özellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar.

Aşırı işlenmiş şeker kullanımı, yağ oluşumuna neden olur.
Bu yağlar, bel çevresinde birikir ve kalp hastalıkları, 
diyabetin ilk temelini atar. 

Obezite Vücuda alınan şekerin fazlası yağa dönüşerek depolanır.
Bu nedenle obezitenin başlıca nedenlerinden biri
aşırı şeker tüketmektir. 

Bağışıklık sistemi 
Bağışıklık sistemimiz sayesinde çeşitli hastalıklardan korunuruz. 
Fazla alınan şeker, 
bağışıklık sisteminin çeşitli hastalıklarda antikor üretme yeteneğini sekteye uğratır. 

Bağışıklık sisteminin yavaşlaması nedeni ile, sık bir şekilde hasta oluruz. 

Özellikle şeker hastalığı olanlarda, çeşitli hastalıklar bu kaynaklıdır. 

Karaciğer Fazladan alınan früktoz ve glikoz aynı alkol gibi karaciğerde toksik etki yaratır. 

Karaciğer aksak çalışmaya başladığında ciddi hastalıklarda ortaya çıkar. 

Kronik hastalıklar 
Vücudumuza şeker girmeye başlayınca pankreas insülin salgısı yapar. 
İnsülin salgısı, şeker alımı arttıkça artar. 

Bu nedenle, kanda insülin salgısı hızla artmış olur. 
İnsülin yüksekliği,

kansere,
polikistik over sendromuna, 
kalp hastalıklarına ve 
görme sorunlarına neden olur. 

Şekerin fazla alınması kaynaklı oluşan hastalıklar
Bağışıklık sisteminin baskılanması, 
vücudun mineral dengesinin bozulması,
Çocuklarda kilo alma ve şeker hastalığı, 
hiperaktivite, gerginlik, trigliserid yükselmesi, 
Sık hastalanma, krom ve bakır eksikliği, alkol bağımlılığı, 
Diş çürümeleri, 
erken yaşlanma, 
gastrit, besin alerjisi,
Kanda E vitamini eksikliği, 
egzema, cilt hastalıkları,
DNA yapısında bozulma,
Katarakt, pankreasta 
e karaciğerde sorunlar,
böbreklerde patolojik sorunlara neden olur



NBŞ MISIR ŞURUBU
YOKSULLARDA OBEZ YAPIYOR   ETKİSİ 100 YILDA ÇIKIYOR<<TIKLAR


https://hiziracil.tr.gg/NB%26%23350%3B-MISIR-%26%23350%3BURUBU-YOKSULLARDA--OBEZ.htm



 

 

YERLİ PANCARA 

DUR 

YABANCI  KANSERLİ  MISIR GLİKOZ ŞURUBA GEÇ 

Glikoz şurubu ve zararları















https://www.youtube.com/watch?v=6QprpwMU4Mw
4 days ago - Uploaded by İsmail Yanbak
 
Amerika'nın Yemediğini Bize Yediriyorlar..!
        

 

 

 

 

 

Araştırmalar, bu sıvı tatlandırıcının insan metabolizmasını altüst ettiğini,
 
 Glikoz şurubu 

insan sağlığına ciddi zarar veren bir katkı olup, obeziteden şeker hastalığına, hormon bozukluğundan hipertansiyona, kalp hastalıklarından böbrek yetmezliğine, bunamadan kansere kadar birçok hastalığa neden olmaktadır.

Araştırmacılar, yüksek fruktozlu mısır şurubunun kimyasal yapısının aşırı yemeye neden olduğunu 
 karaciğeri  kalbi tehdit ettiğini belirtiyorlar

fruktoz vücudun krom rezervlerini yok ediyor.

 

 

Aldığınız gıdaların etiketlerinde mısır şurubu olup olmadığını kontrol edin.

 

 

 

 

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=r4H_DdEaJlc

Feb 28, 2016 - Uploaded by Yavuz Dizdar

 

Nişasta bazlı şekerde kanser tehlikesi, Bloomberg Haber, 01.02.2011.






 

 

YERLİ  SAĞLIKLI PANCARA-ŞEKERE = DUR

KENDİLERİNİN -YEMEDİĞİ - YABANCIYA  = GEÇ   

=>NEDEN => NEDEN => NEDEN


 BİRİ SATAR 14 ŞEKER FABRİKASINI  15 YILDA 360 VEKİLLE  



Video for YOUTUBE-AKİT TV-ŞEKER FABRİKALARI -
ŞEKER TADINDA KIYAK. 
Akit TV 
 xdNRTB1FCys                 <<<TIKLA 


BİRİ YAPAR 14 ŞEKER + 74 FABRİKALARI 2 YILDA 50 VEKİLLE 

5auNtrrOzl0   

 

 <<< TIKLA

 







   
 
Bush'un 'Cargill'i mısır şurubu üretiyor

        
    Dün Milliyet'te günün haberi, Başkan Bush'tan Başbakanımıza gelen mesaj idi.
    Başkan Bush Amerikan şirketi Cargill'in Türkiye'deki sorunlarının çözümünü istiyordu.

    Kimdir bu "Cargill"? Ne yapar? Sorunu nedir?
    Cargill, ABD'nin Iowa eyaletinin Conover kentinde hububat ticareti yapmak için 1865 yılında kurulmuş bir şirkettir. Daha sonra büyümüş ve dünyaya yayılmıştır. Şimdilerde 61 ülkede faaliyet gösteriyor. Yıllık cirosu 60 milyar dolar. 2003 faaliyet kazancı 1 milyar dolar dolayında.
    
   
Fındık ihraç ediyor
    1960 yılından bu yana Türkiye ile iş yapıyor. 1986 yılında Türkiye'de şube açtı. Önce Pendik'te kurulu nişasta fabrikasını satın aldı. 1997 yılında Bursa'nın Orhangazi'sinde "mısır şurubu" üretmek için 90 milyon dolarlık bir fabrika kurdu. Hendek'te fındık işleme tesisi var. İşlenmiş fındık ihraç ediyor. Türkiye'ye hububat, yem, ayçiçeği ve pamuk ithal ederek piyasaya satıyor.
    Cargill'in 2 sorunu var:
    (1) Orhangazi'deki fabrikasını "birinci derece" tarım arazisine kurduğu için firma aleyhine 4 ayrı dava açıldı. Bu davalar nedeniyle üretim yapamaz hale geldi. Hükümet gizli bir kararname ile faaliyetine devamını sağladı.
    Cargill, bulunduğu arazinin "birinci derece" tarım arazisi statüsünden çıkarılarak "sanayi bölgesi" ilan edilmesini ve böylece 4 davanın da düşmesini istiyor.
    (2) Orhangazi fabrikasında, mısırdan "fruktoz" veya "mısır şekeri / şurubu" diye adlandırılan şekeri üretiyor. Pancar üreticisinin korunması amacıyla "mısır şekeri" üretiminde kota uygulanıyor.
    Cargill bu kotanın kaldırılmasını ve tam kapasite ile çalışması için önünün açılmasını istiyor.
    
   
Mısır şurubu
    Gelelim Başkan Bush'un isteklerinin nasıl yerine getirilebileceğine...
    (1) Cargill Orhangazi'de fabrikasını kurmuş. Üretim devam ediyor. Fabrikayı kapatmaya veya yerini değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecek. "Birinci derece" tarım arazisi, bir hükümet kararı ile sanayi bölgesi ilan edilecek.
    (2) Amma velakin... "Mısır şurubu" konusundaki istekleri yerine getirmek zor.
    Bu çok önemli bir konudur. Anlatayım.
    Dünyada şeker, ya kamıştan ya pancardan üretilirdi. Teknolojik gelişmelere dayalı olarak 1990'lardan itibaren nişastadan da şeker üretimi başladı. Mısır nişastasından üretilen "fruktoz" sanayide kullanılıyor. Cola gibi içecekler, çikolata, pasta ve hatta baklava gibi tatlılar bununla yapılıyor. Çünkü ucuz... (Bizde şekerin kilosu 1 milyon 400 bin lira, mısır şurubunun kilosu 980 bin lira.)
    Bizde pancar bol. Pancar üretimi çok insanı ilgilendiriyor.Şekerde arz fazlası var, diyerek devlet pancar üretimini kısıyor. İşte tam bu sırada pancar şekerine rakip olarak "mısır şurubu" üretimi artıyor.
    Bizden başka ülkelerde de benzer tablolar ortaya çıkınca, pancar üreticisini ve şeker sanayiini korumak arayışında devletler "mısır şurubu"na kota koymuş.
    Türkiye'de üçü yabancı sermayeli dört firma mısır şurubu üretiyor: Cargill, Amylum, Sunar ve Tat firmaları. Bunların toplam 935 bin ton mısır şurubu üretme kapasiteleri var. Kapasitenin yarısı, 440 bin tonu Cargill'e ait.
    Türkiye'de 935 bin ton mısır şurubu kapasitesi yanında 2.731 bin ton da pancar şekeri kapasitesi var. İkisinin toplamı 3.666 bin ton eder. Halbuki toplam şeker talebi 2.300 bin ton. Neticede 1.300 ton kapasite fazlası var.
    Başka ülkelerde olduğu gibi bizde de devlet arz fazlasını önlemek arayışında yıllık üretim rakamını sınırlıyor. Ve üretim rakamını pancar şekeri ile mısır şurubu üreticileri arasında bölüştürüyor.
    
   
Kota 351 bin ton
    Geçen yıl, devlet yıllık toplam üretim hedefini 2.341 bin ton olarak belirledi. Bunun yüzde 90'ı olan 2.107 tonun pancar şekeri, yüzde 10'u olan 234 bin tonun mısır şurubu olmasına karar verdi. Daha sonra mısır şurubu üreticilerinin baskısı ile yüzde 10'luk kota yüzde 15'e yükseltildi. Mısır şurubu üreticilerinin kotası 351 bin tona çıkarıldı. Bu kotanın 160 bin tonu Cargill tarafından kullanılacak.
    Başkan Bush, "Mısır şurubunda kotayı kaldırın. Veya yükseltin ki, Cargill istediği kadar üretsin" diyor. Hükümeti bu konuda zorlayan şu: Pancar şekerinin pancarı bu ülkede üretiliyor. Üretim fazla diyerek pancar üretimi kısıtlanıyor. Mısır şurubu üretimi arttıkça pancar üretimini daha da çok kısıtlamak gerekecek. Öte yandan bizim ülkede yılda 3.3 - 4.0 milyon ton mısır tüketilirken üretimimiz sadece 2.1 - 2.4 milyon ton. Her yıl 2.0 milyon ton mısır ithal ediyoruz. Mısır şurubu üretimi arttıkça mısır ithalatı da artacak.
    Sonuçta ne olacak? İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü kara... Alınız başınıza derdi...

    
    
guras@milliyet.com.tr

    

 

 

 

 

 

 


 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi 
Genel Kurul Tutanağı 

22. Dönem 5. Yasama Yılı 


22. Birleşim 22 Kasım 2006 Çarşamba


 

 

Cargill… Hep Cargill diyoruz. Kimdir Cargill?

 
Amerika Birleşik Devletleri'nin Iowa eyaletinin

Conover kentinde hububat ticareti yapmak için 1865

yılında kurulmuş bir şirket. Daha sonra büyümüş,


dünyaya yayılmış, 61 ülkede faaliyet gösteriyor. 

Yıllı k cirosu 60 milyar dolar. 2003 faaliyet kazancı

1 milyar dolar civarında.

 

 

1960 yılından bu yana Türkiye ile iş yapıyor. 1986 yılında Türkiye'de şube açtı. Önce Pendik'te kurulu nişasta fabrikasını satın aldı, 1997 yılında Bursa'nın Orhangazi'sinde mısır şurubu üretmek için fabrika kurdu. Hendek'te fındık işleme tesisi var. İşlenmiş fındık ihraç ediyor. Türkiye'ye hububat, yem, ayçiçeği ve pamuk ithal ederek satıyor.

 

 

Bu şirketin ve Monsanto'nun Bush Hükûmetinde Tarım Bakanı, Savunma Bakanı ve Sağlık Bakanı, Adalet Bakanı, Bütçe Dairesi Başkanı ile çok yakın organik bağları var.

 

 

Peki, Cargillin Türkiye'deki ortağı?.. Ülker.

Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, bu kanunun Komisyondaki görüşmeleri sırasında gelerek dedi ki, gazetelerde de yer aldı "sahte balın arkasında Cargill var" 


Fethiye'den bir çiftçimiz ne diyor: "Artık efendi olduk, ekip biçmek yok, temiz kıyafetlerimizi giyip, kahvede sabahtan akşama kadar oturuyoruz, ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz." Taş ne? Okey.

 Muğla-Yerkesik-Kuyucak köyünden bir çiftçi: "Eskiden 110 tütün sergisi vardı, şimdi yok, tarlayı süren kimse yok, mazot parası zaten yok."









 

 

 

 

 

 

Karaman Lisesi ve Mezunları

 

 

 

 

8 Haziran 2012

 

 

 

Metin Güleç

 

 

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN,OKUTTURUN,PAYLAŞIN...
TABİ EVLATLARINIZI VE YAKINLARINIZI SEVİYORSANIZ.
Cargıll, Bush, Ülker, Erdoğan, Unakıtan Ve Oğullar(!)

 

 

*
Mısır şurubu şerbeti kotası Türkiye’de yüksek
Mısır şurubu, mısır nişastası işlemden geçirilip glukoz ve fruktoza dönüştürülerek elde edilmektedir. Mısır şurubu şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı olduğu gibi, daha ucuz olması nedeniyle de maliyet açısından tatlı sektöründe imalatçılar tarafından tercih edilmektedir. Batılı ülkelerde mısır şurubu kullanımı için sınırlı kota varken (ABD’de %2, Almanya’da %8, Fransa’da %5) Türkiye’de bu oran, %15’tir.
Mısır şurubu doymayan şişmanlar yaratmaktadır!
*
Son günlerde, Cargill firmasına ilişkin tartışmalar, Emin Çölaşan'ın bu konudaki yeni kanun tasarısının arka planına ilişkin yazdıkları nedeniyle yeniden gündeme geldi. Biz bugün Cargill olayını AKP'nin "kayıtdışı siyaset" ve "(p)azarlamacı" anlayışının örneklerinden biri olarak farklı açılardan ele almak istiyoruz.
Önce kısaca neler olduğunu özetleyip, sonra olayın ayrıntısına göz atalım.
Cargill Vak'asının Özeti
1998 yılında, Cargill'in İznik Gölü'ne yakın bir mevkide fabrika kurması üzerine, bazı sivil toplum kuruluşları dava açarlar. Bursa 2. İdare Mahkemesi firmaya yapı ruhsatı verilmesine ilişkin kararın yürütmesini Temmuz 1998'de durdurur, ancak karar uygulanmaz. Bu arada Ocak 1999'da ikinci bir yürütmeyi durdurma kararı verilir. Buna rağmen 1999 yılı sonuna doğru Cargill fabrikası faaliyete geçer. Kasım 2004'te Bursa 2. İdare Mahkemesi Bursa valiliği'nin verdiği yapı ruhsatının iptaline karar verir. Ancak, O zamanki Bursa Valisi Oğuz Kaan Köksal mahkeme kararını uygulamadığı için hakkında soruşturma açmak için İçişleri Bakanlığı'ndan izin istenir. Ancak İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu 7 Kasım 2005 tarihli yazısıyla soruşturmaya izin vermediğini belirtir. 3 Nisan 2006 tarihinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Köksal'ın (şu anda İzmir valisi) savunmasını ister.
Tabii bu arada mahkeme kararlarını uygulamayan valinin yanı sıra, AKP Hükümeti soruna çözüm(!) bulma yarışına girer! Önce Başbakanlık 6 Haziran 2003 tarihli yazısında, daha önce çıkarılan Bakanlar Kurulu prensip Kararına atıfta bulunarak uygulama yapılmasını Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan rica eder. Konu yine de çözülememiştir.
2004 yılı başında Başbakan'ın ABD ziyareti öncesinde konu yeniden medyanın da gündemine gelir. Ziyaretin gündeminde yargı kararlarına karşın İznik Gölü kıyısında çalışmasını sürdüren Cargill tesisinin yasal bir statüye kavuşturulması ve bu firmanın da üretimini yaptığı nişasta bazlı şeker için belirlenen kotanın yükseltilmesi konularının bulunduğu basında yer alır.
Daha sonra çıkarılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası ile Cargill Fabrikası ve benzeri tarım arazisinde inşaa edilmiş sanayi tesislerine af getirilir. Ancak hükümet, yasanın yürürlüğe girmemesi ve Anayasa Mahkemesi'nin yasayı geri çevirme ihtimaline karşı Temmuz 2005'te hazırladığı kararname ile Cargill Fabrikası'na ait araziyi özel endüstri bölgesi ilan ederek ayrıcalıklı bir statü kazandırır ve mahkeme kararlarını etkisiz hale getirir.
Şirkete Özel Kanun Jet Hızıyla Çıkarıldı!
Ne var ki, Bush'un ikinci "ricası" olan "mısır şekeri üretimine uygulanan kotanın kaldırılması ve Cargill'in tam kapasite çalışmasının önünün açılması" talebinin tam olarak gerçekleşmesi için kanun çıkarılması isteniyor. Başbakanlık'ta Cargill yetkililerinin de katıldığı bir toplantıda Danıştay'ın kararının nasıl etkisiz (!) hale getirileceği tartışılarak, "20 Nisan 2006 tarihli Başbakanlık yazısıyla Cargill'le ilgili yargı kararlarının hükümsüz kılınması ve tesisin işletmeyi sürdürmesi için "yeni kanun çıkarılması" Tarım Bakanlığı'ndan isteniyor. Tarım Bakanlığı bu konuda çalışma yapmayınca da AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na geçici madde eklenmesi hakkındaki kanun teklifi Komisyonlardan jet hızıyla geçirilerek TBMM'de dün (27.6.2006) kabul edilir.
11 Ekim 2004 tarihinden önce gerekli izin alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin istenilen amaçla kullanımı için 6 ay içinde başvurulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için 5 YTL ödenmesi şartıyla izin verilmesini öngören yasa şimdi onay için Cumhurbaşkanına gönderilecek. Bakalım ne olacak?
Kim Ne demiş?
Teklifin Meclis Tarım Alt Komisyonu'na havale edilmesiyle birlikte, AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez de, komisyon milletvekillerine Cargill Raporu göndererek, teklifin bir şirket adına çıkarıldığını ve geçmiş yıllarda 6 kez bunun denendiği kaydetti.
CHP Giresun Milletvekili Mehmet Işık ise Cargill firmasının 1998'de nişasta fabrikası kurmasına karşı çıkan Altan Karapaşaoğlu'nun, bu firma için kanun teklifi hazırlamasına anlam veremediğini söyledi.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, geçen yıl oluşturulan il toprak koruma kurullarından izin alınmadan herhangi bir yapılanma söz konusu olmadığını, teklifin 2004 yılından önce tarım arazileri üzerine kurulmuş bina ve tesisleri kapsadığını söyledi. 2004 tarihinden önce yapılmış ihlaller sonucunda tarım toprağı vasfını yitirmiş yerlerin yeniden tarıma kazandırılamayacağını belirten Eker, şöyle devam etti: "Öyle veya böyle, zamanında yapılmış yüzlerce tesis ve bina var. Yapılaşma sonucu işgal altına alınmış onbinlerce hektar alan var. Bunların üzerindeki tesisleri yıkabilir misiniz? Sorunumuz firma değildir, firmalarla işimiz yok. Sözü geçen firma ile Başbakan'ın ilişkilendirilmesi doğru değildir. Başbakan, hisselerini daha önce devretti. Bu tür söylemler, teamüllere ve nezaket kurallarına aykırıdır." Bakan Eker, geçen yıl çıkarılan yasa doğrultusunda 6 ayda 63 hektarlık alan için başvuruda bulunulduğunu, teklifle başvuru süresinin uzatılmak istendiğini söyledi.
Ne diyelim? Daha önce bu işe karşı çıkan AKP'li milletvekili şimdi kanun teklifi verirken, diğer bir AKP'li milletvekili teklifin bir şirket için verildiğini ve özel amaçlı olduğunu söylüyor.
Cargill'in Hikayesi
Cargill ABD'nin Iowa eyaletinin Conever kentinde hububat ticareti yapmak için 1865 yılında kurulmuş bir şirkettir. Yıllar içinde ABD hükümetlerinin de desteği ile büyümüş ve tarım sektöründe kartel haline gelmiştir. İnternet sitesindeki verilere göre; 61 ülkede faaliyet gösteren şirketin, yıllık cirosu 71 milyar dolar, aktifleri 48.3 milyar dolar ve 2005 faaliyet kazancı 2.1 milyar dolar civarındadır. 1960 yılından beridir de Türkiye'de iş yapmaktadır. 1986 yılında Kurtköy Sanayi içerisinde bulunan nişasta fabrikasını satın alıp, 1997 yılında Bursa-Orhangazi'de mısır şurubu üretmek için 90 milyon dolarlık bir fabrika kurdu ve fabrika 2000 yılında faaliyete geçti. 1995 yılında Adapazarı Hendek'te fındık işleme tesisi kurdu. Türkiye'ye ayçiçeği, hububat, yem ve pamuk ithal ediyor.
Ayrıca, Cargill Ferrous International'ın dünyadaki 16 şubesinden biri olan Uluslararası Çelik Ticareti Ofisi İstanbul'da hizmet vermektedir.
Şeker Terimleri: Sakkaroz, Glikoz, Fruktoz
Şeker, ‘90'lı yılların başına kadar şeker pancarı veya şeker kamışından üretilirken, biyo-teknolojideki gelişmelerle birlikte mısır şurubundan da üretilmeye başlandı. Pancar şekerinden daha ucuza mal olduğu için mısır şurubundan elde edilen fruktoz (yapay tatlandırıcı ), cola, çikolata, pasta, baklava gibi gıda maddelerinin üretiminde ağırlıklı olarak kullanılmaya başlandı.
Şeker pancarından üretilen şekere sakkaroz, mısır nişastasından üretilene ise fruktoz adı veriliyor. Bir başka deyişle, fruktoz ve glikoz yapay tatlandırıcı, sakkaroz ise şeker pancarından üretilen şeker.
Türk Şeker Sektörünün Durumu
Türkiye'de pancar üretimi ve şeker sanayiinden 5 milyon insan geçimini sağlıyor. Başlangıçta devlet, toplam şeker üretimini, 2.341 bin ton olarak açıklamış, bunun % 90'ı olan 2.107 bin tonunun pancardan, % 10'u olan 234 bin tonunun da mısırdan elde edilen şekerden üretilmesine karar vermişti. Daha sonra AKP hükümeti, Cargill, Amlyum, Sunar ve Tat gibi mısır şurubu üretimi yapan büyük gıda tekelerinin tepkilerinden dolayı kotayı % 15'e yükseltip mısır şurubu üretimini 351 bin tona çıkarttı. Bu kotanın 160 bin tonu, yani yarısına yakın bir kısmı Cargill tarafından kullanılmaktadır.
Bir taraftan şekere kota uygulanırken ve yapay şeker kotası artırılırken, diğer taraftan şeker fabrikaları hızla özelleştirilmektedir. Türkşeker, 2000 yılında özelleştirme kapsamına alınmış, 2003 yılında özelleştirme yol haritası belirlenmiş, 2004 yılında Amasya ve Kütahya Şeker Fabrikalarındaki, 2005 yılında ise Adapazarı Şeker Fabrikası'ndaki kamu hisseleri satılarak özelleştirilmiştir.
Ankara Şeker Fabrikasının piyasa değeri 375 milyon yeni liranın üzerinde olan ve bu bedelden satılması halinde tüm fabrikaların modernizasyonuna yetecek mali kaynak sağlayabilecek durumda olan 2.150 dönümlük arazisinin büyük bir bölümü, yasalara aykırı biçimde bedelsiz olarak Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmiştir. Bu devrin iptali amacıyla Danıştay'a açılan dava halen devam etmektedir.
Bu usulsüz devrin ardından, 6 Aralık 2005 tarih ve 26015 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile Bor, Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikaları özelleştirme programına alınmış ve özelleştirme işlemlerinin 18 ay içerisinde tamamlanması öngörülmüştür.
Sonuç olarak, pancar tarımına getirilen kota sistemi ile üretim yüzde 35 azaltılmış, fabrikalara herhangi bir yatırım yapılmasına, bir çivi bile çakılmasına izin verilmemiştir. Toplam 4 milyar dolarlık kurulu yatırımı bulunan, 2,5 milyon ton şeker üretme kapasitesine sahip fabrikalar, adeta çürümeye mahkum edilmiştir.
Cargill-Ülker-Erdoğan-Unakıtan İlişkileri
Ülker'le %50 ortak olan Cargill, nişasta bazlı şeker, yani mısır şekeri olarak adlandırılan "tatlandırıcı" üreticisidir. Tatlandırıcı kotasının artırılmasının amacının, nişasta bazlı şeker satışının artması ve tersine şeker pancarından elde edilen şeker kullanımının düşmesi olduğu açıktır.
Başkan Bush bir an önce bu kotanın kaldırılıp Cargill'in sınırsızca üretim yapmasını, dünya mısır üretiminin % 38'ini gerçekleştiren ABD'nin elindeki mısır stoklarının bir an önce eritilmesini istiyor.
Tam da bu isteğe uygun olarak, Hükümet bir yandan pancar üreticisine desteği düşürürken, diğer yandan mısır ithalatında fon ve gümrükleri düşürdü. Cargill'e ve mısır ithalatçısına ayrıcalık tanındı. Mısır üretiminin ihtiyacı karşılamadığı ve 2 milyon tona yakın ithalat gerektiği düşünüldüğünde bu ayrıcalığın boyutu daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Peki ithalattaki bu ayrıcalık kimin işine yarıyor? En büyük ithalatçı kim? Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan'ın sahibi olduğu AB Gıda şirketi.
AB Gıda, hükümetin fonu bilinçli bir şekilde yükseltmemesi nedeniyle 1 milyon tondan fazla mısır ithal etti. Bunun karşılığında da milyonlarca dolar kazandı. Yapılan hesaplara göre; eğer AKP hükümeti her yıl olduğu gibi mısır hasadından önce fonu yükseltmiş olsaydı, Unakıtan'ın oğlunun cebine inen 50 milyon dolara yakın para, hazineye girmiş olacaktı.
Sözün Özü: Oğullar Geçimini Sağlıyor!
İsterseniz baştan beri söylediklerimiz kısaca özetleyelim. Cargill ve Ülker ortaklığındaki fabrika mısır alıp tatlandırıcı yapıyor. AKP mısır ithalatında her türlü kolaylığı sağlıyor. Unakıtan'ın oğlu köşeyi dönüyor. Yetmiyor, üretilen tatlandırıcının piyasayı ele geçirmesi için tatlandırıcı kotası önce yüzde 10'a, sonra yüzde 15'e ardından Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50'ye çıkarılıyor. Öte yandan şekerpancarı ekim alanı yüzde 40 daraltılarak pancar üretimi azaltılıyor. Şeker fabrikaları kapatılıyor ve özelleştiriliyor. Hükümet önce kanun çıkarıyor, olmadı Bakanlar Kurulu Kararı çıkarıyor, firma bunu da yeterli bulmuyor. Son olarak da Bush'un ve kartellerin istediği şekilde TBMM'den kanun çıkarılıyor!

 

 

Şimdi de bağlantıları özetleyelim. Aslında karmaşık gibi görünüyor ama çok basit! Yapay tatlandırıcı sektöründe en büyük tekellerden biri olan ve kendisi için özel kanun çıkarılan Cargill'in Türkiye'deki ortağı Ülker (evet evet! Erdoğan'ın daha önce ortağı olduğu şirket!) Bu ortaklık Cola Turka'yı üretiyor ve içeceğin dağıtımını Başbakan Tayyip Erdoğan'ın oğlu yapıyor. Cargill'in ürettiği yapay tatlandırıcının hammaddesi olan mısırı ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu, yüzde 180 değil yüzde 35'lik bir gümrük vergisi ile ithal ediyor.
Siz de çok fesatsınız! Ne yani, babaları politikacı diye çocuklar aç mı kalsın?!! Babaları da (pardon! Bakanlar Kurulu) çocukları doyurmak için mısırdan üretilen yapay tatlandırıcılara uygulanan kotayı artırıyorlar.
Ne var bunda??? Çocuklar şeker (!) gibi iş kurmuş! Karınlarını doyuruyorlar!

 

 

Dr. Mete TURGUT
06 Temmuz 2006 - 08:40

 

 

 

 

 

 

 

Kansere davetiye | Yeni Mesaj Gazetesi

 

 

 

 

 

 

 

 

Bush'un 'Cargill'i mısır şurubu üretiyor - Milliyet

 

 

 

 

*** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ*** - Ucuz Tatlı Şurubu Hasta Edyor

 

 

Metin Güleç BU YAZIYI MUTLAKA... - Karaman Lisesi ve ...

 

 


Kansere davetiye | Yeni Mesaj Gazetesi

 

 

Bush'un 'Cargill'i mısır şurubu üretiyor - Milliyet

 

 

*** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ*** - Ucuz Tatlı Şurubu Hasta Edyor

 

 

Metin Güleç BU YAZIYI MUTLAKA...OKUYUN
- Karaman Lisesi ve ..DETAYLAR<<< .

 

turkiye'de hukukun sadece yoksul halki baglamasi

 

 

http://www.tmmob.org.tr/…=news&file=article&sid=353



İnsanlık tarihinde yayılmacı anlayış
mızrak kullandı, kılıç kullandı, tüfeği icat etti.
Sözde insanlık için insana karşı
felaket silahları geliştirdi.
Kilometrelerce mesafedeki hedefi vurabilen füzelere, nükleer ve biyolojik başlıklar taktı.
Soğuk savaş dönemiyle birlikte,

toprak altı ve üstündeki
doğal zenginlikleriyle
göz kamaştıran ülkeleri
kontrol altında tutmak,
ele geçirmek daha kolaydı.

Ekonomik olarak bağımlı kılmak,

tetikçiler,
yerli işbirlikçiler kullanmak,
en makul yöntemdi.

"Ekonomik tetikçiler,
maaşlarını büyük şirketlerden alıyorlar,
ama CIA ve benzerleriyle
işbirliği halinde çalışıyorlar.

Görevleri şu:
Bir ülkenin yöneticilerini,
hazırladıkları raporlarda,

kalkınmak için
neye gereksinimleri olduğuna inandırmak.

Çünkü yöneticiler raporlara inanınca
ihaleler açılıyor,
krediler alınıp veriliyor,
ihaleyi Tetikçi'nin
bağlantılı olduğu şirket kazanıyor.

Ekonomik tetikçiler
başarılı olmazlarsa

araya CIA ve benzerleri giriyor:
Rüşvet, baskılar, hükümet devirmeler, suikastlar...."

"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitaba ilişkin Özdemir İnce'nin Hürriyet Gazetesi'ndeki yorumu böyleydi. 

Zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın
yıllar sonra anlattığı,

Cargill Fabrikası'nın
kuruluşunu gerçekleştiren
Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin,

-izin dosyasını "imzalayacaksınız"-

deyip

-valinin masasına atarak -

gösterdiği cüret de,
bu anlayışın tezahürü olmalıydı.

Bir Amerikan şirketi için
adeta seferberlik ilan edilmiş,
yerel tepkiler dikkate alınmaksızın

Ankara'da alınan kararlarla
en verimli tarım arazisine
fabrika kurulmasına olanak sağlanmıştı.

Buna karşı yapılabilecek tek şey
dava açmaktı.
Hukuk tek silahtı!
 

Yıllar sonra
"Cargill Yasası"diye anılacak
kanun tekliflerini hazırlayan
Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun da

Bursa kamuoyunda

"Altan Kargilpaşaoğlu"

olarak anılacağını
o günlerde öngörmek mümkün değildi elbette
 


Amerikan şirketinin
TC Devleti'nin bürokrasisiyle,
siyaset kurumuyla, yargısıyla
"kedinin fareyle oynadığı gibi"
oynamaktadır.
Kim dur diyecektir bu densizliğe?!
.
 
CARGILL PROJE MD KEMAL ÖZBELLİ
ÜYE SAMİ AJİN -BLD BŞK ERDEM SQAKER E:
FABRİKAYIMUTLAKA YAPACAĞIZ DÖNÜŞ YOK
 

30 HAZİRAN 2018 CUMARTESİ

1. MUKTEDİRLERLE DANS "CARGILL" - Yazarı (Author): İHSAN BÖLÜK (Turkish Author) - "Cargill'in Bursa Orhangazi fabrikasına karşı yürütülen 20 yıllık hukuk mücadelesinin öyküsü MUKTEDİRLERLE DANS: CARGILL İhsan BOLUK"

MUKTEDİRLERLE DANS: (1. BÖLÜM)

 

CARGILL 
Yazarı (Author): İHSAN BÖLÜK (Turkish Author)

Cevap ve yorumlarınız için: ihsan.boluk@gmail.com

Bu eserin yazılı ilk basımı Bursa Barosu tarafından yapılıp, Bursa Barosu Dergisi eki olarak ücretsiz dağıtılmıştır. 
Kaynak gösterilerek kısa alıntılar yapılabilir.

İHSAN BÖLÜK KİMDİR?

İhsan Bölük, 1966 Orhangazi Narlıca doğumlu... 1980 öncesinde Gemlik Körfez Gazetesi'nde "çocuk işçi" olarak "mürettip"liğe başladı. Bu gazetenin ve Bursa Hakimiyet'in Gemlik muhabirliğini yürüttü. 1984 yılında Bursa Hakimiyet'in merkezinde çalışmaya başlayan Bölük, ağırlıklı olarak belediye ve politika olmak üzere çeşitli alanlarda muhabirlik yaptı. Liseyi dışarıdan bitirdi, 1992 yılında sarı basın kartı sahibi oldu.

Sırasıyla Cumhuriyet Gazetesi Bursa Bürosu'nda muhabir, Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde haber müdürü, Bursa Olay Televizyonu'nda istihbarat şefi olarak görev yaptı. 2000 yılında tekrar Bursa Hakimiyet'e döndü ve yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. 2004 yılında Bursa Haber Ajansı Genel Yayın Müdürü oldu. Bursa Hakimiyet, AS TV ve Radyo S'i bünyesinde bulunduran Medya S'in haber koordinatörlüğünü yaptı. 2002 yılından itibaren köşe yazarlığına başladı. Ekim 2007'de sürekli basın kartı sahibi, 2009 yılında da emekli oldu. 2007-2011 yılları arasında Bursa Meydan Gazetesi„nde haftada beş gün yazdı. Yaklaşık 4 yıl boyunca Bursa Barosu, 6 yıl da kısa adı Marmarabirlik olan Marmara Zeytin Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin basın danışmanlığını yürüttü. 2011- 2012'de Yeni Dönem Gazetesi, Mayıs 2012'den Ekim 2013'e kadar Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde yazdı. 2013-14'te debir yıl Bursa Haber Gazetesi'nde yazdı. 1 Mayıs 2015 tarihi itibariyle,kuruluşunda görev aldığı bursa.com'un genel yayın yönetmenliğini bir yıl sürdürdü. Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nde iki dönem yönetim kurulu sayman üyeliği yapan Bölük, 2016 Ekim ayından itibaren Bursa Barosu'nda tam zamanlı çalışmaya başladı. İhsan Bölük evli, bir çocuk babası.

BAŞKANDAN

4276 Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun'un çıkış tarihi 18 Temmuz 1997'dir. Bu kanunun her bir maddesi ayrı ayrı barolar dahil tüm akademik meslek odalarını "kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamaz" şeklinde sınırlamıştır. Bu kanuna neden gerek duyulduğunu, elinizde bulunan kitap çok net bir şekilde anlatmaktadır.

Oysa, Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesine göre Barolar, "hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak"la da görevlidir. Sağlıklı bir çevre ve kentte yaşamak da insan hakkı olduğuna göre Bursa Barosu, kanun hükmüne uymuştur, uymaktadır ve uymaya da devam edecektir.

Elinizde bulunan çalışma, tam 20 yıllık bir hukuk mücadelesinin belgelere dayalı öyküsüdür.

65 ülkede tesisi bulunan Amerikan gıda firması Cargill'e, Bursa'nın Orhangazi İlçesi'nde İznik Gölü'ne 6 kilometre mesafede birinci sınıf tarım arazisi üzerinde hukuksuz bir şekilde fabrika kurmasına izin veren idareye karşı yürütülen bu amansız mücadelenin öncüsü Bursa Barosu'dur.

Bu tavır, Bursa Barosu Çevre Komisyonu öncülüğünde akademik meslek odalarının açtığı davalara muhatap olanların dediği gibi "istemezuk" mantığı değildir. Bu tavır, kanun hükmü olmasa bile hukuku üstün kılmaya and içmiş avukatları çatısı altında toplayan baroların, topluma ve ülkeye karşı sorumluluğudur.

Bursa Barosu ülkemizin kalkınması, gelişmesi için öncelikle hukukun üstün kılınması gerektiğini savunmaktadır. Sermayenin ne yerlisine, ne yabancısına karşıdır. Karşı olduğu, sermayenin çıkarları için hukuku ve bağımsızlık ilkesini, Atatürk Türkiyesi'nin onurunu ayaklar altına alanlardır.

Kaldı ki Cargill örneğinde yaşanan hukuk katliamı, Amerikan şirketinin değil, birinci sınıf tarım toprağını o şirketin ayağına seren, yetmezmiş gibi defalarca özel kanun çıkaran teslimiyetçi siyasi iktidarların eseridir.

Bursa Barosu'nun hukuksuzluklarla mücadelesi devam edecektir. Hukuksuzluğu yaratan kim olursa olsun...

Bu vesileyle, hem dava süreçlerinde emeği geçen Çevre Komisyonu'nun tüm başkan ve üyelerine, meslektaşlarımıza, bu çalışmada emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Av. Gürkan ALTUN

Bursa Barosu Başkanı

Yanıyorum memleketimin haline

Galata Köprüsü'nde karalıyorum bu satırları. Başlığımız, Memleketimden İnsan Manzaraları. Nazım değilim ki!

Memleket hasretiyle yanmıyorum ki! Yanıyor olsam, toprağının kokusunu,

fabrikalarının makine şakırtısını özlemiş olsam, destan çıkarırım yan masada oturan, İstanbul'a mal çekmiş kamyoncuların muhabbetinden. Pancardan bahsediyor Anadolu kavruğu üç adam. Bir de,

pancar kooperatifindeki koltuk mücadelesinden. Kamyon şoförlüğünden ötürü şehirgörmüşlüklerinin şımarıklığıolsa gerek gürültülü konuşmalarının nedeni.

Köprüyü, neredeyse üstünden geçen araçlar kadar titretiyorlar. Bira içiyorlar Boğaz'a karşı.

Biralarının köpüğü, gemilerin tornistanıyla oluşan köpükle yarışıyor. Şişmanlıktan vücudu gönye tutmayan, gömleğinin etekleri darmadağın, kirli beyaz iç çamaşırları görünen adam telefonunu çıkarıyor. Kamerasıyla fotoğraf çekecek. Belli ki "fesbuk"a koyacak! Sıska olanı sakınıyor:

"Çekme la! Garıyla gavga mı ettircen beni bu saatten sona!" Gavga!

İşte anahtar kelime bu, üç kavruğun muhabbetinde. Herkesin kavgası kendi ölçeğinde. Üç kavruk,

pancar kooperatifinin nakliye işini kaptırmama derdinde.

Oysa farkında değiller, yakında taşımaya pancar bulamayacaklar!

İktidarlar şeker gibi yasalar çıkarıp şeker sundular kapitalizmin son temsilcilerine!

Değiller farkında.

Bu değil mi zaten düzenin istediği!

Bir koltuğu koy ortaya, dövüşçü horozu gibi kapıştır insanları, kodamanlar toplasın parsayı... Nazım'a öykünerek dedim ya, memleket hasretinden yanmıyorum diye. Bakmayın siz bana, yanıyorum memleketimin haline.

02.09.2013 - 17.00 İstanbul

* * *

Çok değil, bu satırları kaleme aldıktan 6-7 ay sonra, siyasi iktidarların yayılmacı kapitalistler için çıkardığı şeker gibi yasalara, hukuksuzluğa karşı verilen ve yaklaşık 20 yıl süren bir mücadelenin öyküsünü yazmam teklif edilecekti.

Bursa Barosu öncülüğünde, hukukun üstünlüğünü savunan, yurtsever, çevreci Bursalılar'ın, 66 ülkede faaliyet gösteren çok uluslu Amerikan şirketi Cargill'in Orhangazi'de kurduğu mısır işleme tesisine karşı verdiği mücadele, aslında Türkiye'nin 'onur mücadelesi'ydi. Bu mücadelede kazanan elbette Amerikan şirketi oldu. Kaybeden ise malum!

Bu süreçte, başbakanlarımız Beyaz Saray'a gittiklerinde önlerine konan birinci dosya oldu Cargill... Hiç biri "Bizim bağımsız bir yargımız, hukukumuz var. Yargı ne derse o olur"demedi, diyemedi!

Amerikan başkanlarının ricası emir sayıldı.Başbakanlar yurda döndüklerinde, Cargill aleyhine çıkacak olası mahkeme kararlarının nasıl önlenebileceğine ilişkin toplantılar yapıldı, çok uluslu şirket lehine kararlar alındı, yönetmelikler değiştirildi, yetmedi, özel yasa çıkarıldı! Hem de birkaç kez.

Bu 'utanç kararlarının altında imzası olan bürokrat ve siyasetçilerin hiçbiri de "Biz ne yapıyoruz? Bir Amerikan şirketi için en verimli tarım topraklarımızı, stratejik su kaynağımızı, dolayısıyla geleceğimizi tehlikeye düşürüyoruz" diye düşünmedi.

İşte, 20 yıla yaklaşan 'onur mücadelesinin en başından hikayesi. Orhangazi ısrarının nedeni su!

Devletin kayıtlarına göre Cargill için resmi ilk başvuru Mayıs 1997'deyapılır. Bursa Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nden, sadece bir parsel için, nişasta fabrikası yapılmak üzere mevzi imar planı istenir. Müdürlük, plan talep edilen parselin bakanlıkça onaylı "İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı"nda "Tarımsal Niteliği Korunacak" kapsamda olması nedeniyle Devlet Su İşleri (DSİ) Bölge Müdürlüğü'ne görüş sorar.

Yazı sadece DSİ'ye değil, zamanın Köy Hizmetleri 17. Bölge, Bursa İl Sağlık, İl Tarım ve Karayolları 14. Bölge müdürlüklerine de gönderilir. Mevzi imar planı talep eden Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ'ye de bilgi verilir. 3 Temmuz 1997 tarihli yazıyla([1]) görüş sorulan kurumlar içinde en önemlisi DSİ'dir. Bahse konu alan, diğer kurumlardan çok DSİ'yi ilgilendirmektedir. Çünkü kurulması planlanan fabrikanın temel gereksinimi "su"dur ve kurulacak alan, "sulanabilir korunacak tarım alanı" kapsamındadır!

Günümüzde tüm dünya temiz su kaynakları için savaşırken, bir Amerikan şirketi, Bursa için stratejik öneme sahip İznik Gölü'nün dibinde fabrika kurmak istemektedir ve siyasetçimiz, bürokratımız bu isteğe olumlu yanıt verebilmek için adeta çırpınmaktadır.

Bursa İl Sağlık Müdürlüğü elemanları, Bayındırlık Müdürlüğü'nün talebi üzerine fabrika yapılması planlanan araziye gönderilir. Çevre sağlığı teknisyenleri Fehmi Gül ve Salim Atalmışbir rapor düzenler.([2])Uzmanlıkları gereği sadece "buraya bir fabrika yapılırsa ne olur"un yanıtını verirler ki, Su Kirliliği Kontrolü ve Gayrisıhhi Müessese yönetmeliklerine uyulduğu takdirde sağlık yönünden sakınca bulunmadığını belirtirler.

DSİ'nin, Cargill'in nişasta fabrikası kurmak istediği alana ilişkin raporunda bir terslik yoktur ancak DSİ, Cargill ile ilgili daha sonra vereceği raporlarla oldukça şaşırtacaktır!

YPK'nın talimat yerine geçen kararı

Devlet Su İşleri Bursa 1. Bölge Müdürlüğü yazısının ([3]) birinci paragrafında Cargill'in talebi hatırlatılarak şöyle denilir:

"Yerinde ve büroda yapılan incelemelerde; Sanayi tesisi kurulmak istenen arazinin, ihalesi yapılmış, inşaat aşamasında bulunan Orhangazi-Gölyaka-Balarım, İznik 2. Merhale Sulama Projesi kapsamında bulunduğu ve ikinci sınıf tarım arazisi olduğu tespit edilmiştir.

Söz konusu parselin kıyısından geçen Medet Deresi'nin 500 yıl tekerrürlü feyezan debisine göre belirlenen taşkın alanı ve ıslah şerit genişliği ekteki haritaya işaretlenmiştir.

Taşkın alanı olarak belirlenen bölümde DSİ'nin belirlediği ıslah şeridi içine kesinlikle girilmemesi, derede akışa mani bir durum yaratılmaması, ıslah şerit genişliğinin boş bırakılması şartıyla Medet Deresi'nden doğabilecek altyapı, taşkın zararlarından koruma tedbirlerinin alınması gerekmektedir.

Tesisin su ihtiyacı yakın çevreden temin edilmelidir."

Bu yazının altında dönemin DSİ 1. Bölge Müdürü İlker Özel'in imzası bulunmaktadır.

Belgelerden anlaşıldığına göre "Cargill'in adamları" yereldeki işlemleri yürütürken, bir yandan da Ankara'da gereken girişimleri yaparlar.

Bayındırlık ve İskan Bursa İl Müdürlüğü, diğer kamu kurumlarına görüş sorarken, genel müdürlüğe, bakanlığa, hatta başbakanlığa da bilgi verir elbette.

Cargill şirketi ayrıca 2 Aralık 1997'de zamanın Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na başvurur. Tahmin edilir ki "Cargill'in adamları" sadece yazılı başvuru yapmakla kalmaz!

Nitekim ne İznik Gölü Çevre Düzeni Planı, ne korunması gereken tarım alanı ibaresi, ne de ihalesi yapılmış ve inşaatı devam eden sulama projesinin önemi vardır. Bürokratın, siyasetçinin eli ayağına karışır adeta.

Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu üyeleri de, yazılı başvurulardan daha ziyade, Amerikalı dostlardan gelen mesajlardan çok etkilenmiş olmalı ki Cargill'in dilekçesinden bir hafta sonra 9 Aralık 1997 tarihli toplantısında, ileride çok tartışılacak ve dava konusu olacak şu kararı alır:

"Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 5.12.1997 tarih, 11924 sayılı yazısı dikkate alınarak, Bursa-Orhangazi İlçesi Gemiç ve Gürle Köyleri Karapınar mevkiinde bulunan ve toplam 194.072 metrekare büyüklüğündeki 6 parselden oluşan arazilerin Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nce yapılacak olan tarımsal yatırımın kuruluş yeri olarak belirlenmesinin uygun olacağına, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5/b maddesine göre karar verilmiştir."([4])

Bu kararın altındaki imzalar şu kişlere aittir:

Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Milli Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin, Devlet Bakanı Güneş Taner, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan, Devlet Bakanı Işın Çelebi, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Prof. Dr. Orhan Güvenen...

Karacabey'e gitmemek için direnç

Dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker-ki,daha önce Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü yaptı-başta olmak üzere, Cargill'in fabrika kurmak istediği bölgede daha önceki isteklere de onay vermemişlerdi. Cargill'e de Karacabey İlçesi'ni adres göstermişlerdi. Oysa Cargill, İznik Gölü yakınında ısrarcıydı. Nitekim YPK kararı çıkarılmış olması, şirketin gücünü ve Türk siyaseti üzerindeki etkisini de gösteriyordu.

İlk aşamada resmi kayıtlara sadece bir parselde 75 bin 250 metrekare geçen fabrika arazisi, Yüksek Planlama Kurulu kararına 6 parsel ve 194 bin 72 metrekare olarak yazılır. Başbakanlık'a bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, YPK kararını gereği yapılmak üzere Bursa'ya24 Aralık 1997 tarihinde gönderir. ([5])

Doğrudan Yüksek Planlama Kurulu kararı olunca, yerel bürokrasinin, "yok tarım arazisiydi, yok sulama projesiydi"gibi mazeretler öne sürmesi mümkün değildir artık. Çokuluslu ABD şirketi, işleri Ankara'da yoluna koymuştur nasılsa!

Hukukun üstünlüğüne inanan, çevreci yurtsever Bursalılar ise durumdan yeni haberdar olur, harekete geçmek için belge ve bilgi toplanır.

'Cargill Nişasta Fabrikası'dır tüm yazışmalarda geçen tanımlama. İlk zamanlar sadece nişasta üreteceği ifade edilir. Oysa mısır taneciklerinin içinde öyle ürünler saklıdır ki! Nişastadan daha önemlisi, Türkiye'de pancar üretimini bitirecek glikoz şurubudur asıl ürün. Yani sıvı şekerdir ve stratejik önemi vardır.

ABD şirketi, sadece fabrika kurmakla kalmayıp, ilerde şeker kotasıyla ilgili de yasal düzenlemeler yapılması için Türk siyasetçilerini zorlayacaktır.

Bürokratik direnç henüz kırılamadı!

Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Cargill'in yolu açılmıştı açılmasına ama bürokratik yazışmalarda direnç sezilir.

DSİ Bölge Müdürlüğü Bursa Valiliği'ne bir yazı ([6]) gönderir. Başlığı, "Tarım Arazisinin Tarım Dışı Amaçla Kullanılması"dır. Sulama projesinin ayrıntılarının aktarıldığı yazıda şöyle denir:

"...Anılan projemizin inşaatı devam eden bu kesiminde, bazı parsellerde tarım dışı kullanım amaçlı büyük boyutlu ve ısrarcı talepler Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü ile müşterek tavır içinde reddedilebilmiştir.

Ancak, reddedildiğini belirttiğimiz anılan taleplerin sahipleri, emsal tutarak kendi taleplerinin karşılanması yolunu açmak üzere herhangi bir tarım dışı amaçlı arazi kullanımını bekler durumdadırlar.

İdaremiz yatırımları devam eden sahanın proje bütünlüğü ve müstakbel taleplerin emsal teşkil edebileceği yönleri ile konu değerlendirilmelidir."

DSİ 1. Bölge Müdürü İlker Özel imzasını taşıyan yazıdaki ifadeler, gözümüzde vahşi doğa belgesellerini canlandırır ister istemez. Avını boğazından yakalamış bir aslan ve biraz ileride kendilerine düşecek payı bekleyen akbabalar, çakallar, tilkiler!

Sulama da ne ki, projeyi revize ederiz olur biter!

Durun bakalım!

Türkiye'de bürokrasi dediğiniz öyle kolay işlemez. Sıradan vatandaşın işi olduğunda bürokrasinin"dediği dedik, çaldığı düdük"tür. Bazı durumlarda kesinlikle esnemez, bazen de istenilen şekle sokulabilen kuralları vardır. Nüfuzlu birilerinin işi ise söz konusu olan, akan sular durur!

Bursa'da bir kurumun bölge müdürü, olabildiğince ölçülü bir şekilde "bu iş olmaz" demeye getirse de, Ankara'daki genel müdür kestirip atıverir. Örnekte olduğu gibi.

DSİ Bölge Müdürü İlker Özel imzalı yazıyı, Devlet Su işleri Genel Müdürü Prof. Dr. Doğan Altınbilekşöyle yanıtlar:

"Yüksek Planlama Kurulu Kararı uyarınca, anılan projede DSİ Genel Müdürlüğünce gerekli revizyon yapılacaktır.Ayrıca, revizyon çalışmaları çerçevesinde proje sahasının İznik Gölü'nün batısı ile Gemlik-Orhangazi karayolu arasında kalan ve söz konusu alanın mücavirinde bulunan kesiminin de revizyon kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmektedir." ([7])

"Emir demiri keser" demiş ya atalarımız. Bu bir emirdir. DSİ Bölge Müdürlüğü'nün bu talimata direnmesi mümkün değildir. Bölge müdürü dirense görevden alınır, isteneni yerine oturtulacak müdür yapar.

En son Kurtuluş Savaşı'nda görülen birliktelik

O günlerde, Bursa kamuoyu ayağa kalkar. İktidarıyla, muhalefetiyle Bursa milletvekilleri, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, akademik meslek odaları, esnaf örgütleri, sanayici ve işadamı dernekleri ile toplam 52 örgüt ortaklaşa bir basın açıklaması yapar. Açıklama Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nda gerçekleştirilir.

Bu açıklama belki de Bursa tarihinin en kapsamlı, yelpazesi en geniş, hemen hemen her kesimden destekle yapılan, Bursa için, ülke için bir isyan açıklamasıdır.

"Biz aşağıda imzası bulunan meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları olarak, Orhangazi İlçesi İznik Gölü yakınında birinci sınıf tarım arazisi üzerine Cargill firması tarafından kurulmak istenen nişasta fabrikasına aşağıda açıkladığımız nedenlerden dolayı, yerine karşı olduğumuzu beyan ediyoruz" diye başlayan açıklamada "yerine karşıyız" vurgusu yapılır.

Sermaye düşmanlığı değildir niyet. Gerekçeler madde madde sıralanır:

*Tesisin kurulacağı alan birinci sınıf tarım arazisidir, DSİ Sulama Projesi kapsamındadır.

*Yüzbin zeytin ağacı bir damla su beklerken söz konusu tesis günde 3 bin 500 ton yer altı suyu kullanacaktır. Bu 90.000 nüfuslu bir kentin su ihtiyacına tekabül etmektedir.

*Bölgede mısır üretiminin artırılacağı söylenmektedir. Oysa Bursa ve çevresinde üretilen mısır, tesisin kapasitesinin % 14'ünü karşılamakla birlikte nişasta yapmaya uygun kalitede değildir.

* İşlenecek mısır Arjantin'den getirilerek bizim birinci sınıf tarım topraklarımızda ve birinci sınıf suyumuz ile işlenecektir.

* Yeraltı su seviyesi düşeceğinden İznik Gölü havzasını besleyen su rezervinde de azalma meydana gelecektir.

* Koruma kurulu izni alınmaksızın ve doğal SİT kararları hiçe sayılarak uygulama yapılmaktadır.

* Hukukun verdiği kararlar uygulanmamaktadır.

* Teknolojinin en son gelişmeleri dikkate alınarak bir arıtma tesisi yapılsa dahi Karsak Deresi'nin debisi günde 3.500 ton atığı kaldırmayacaktır.

* Karsak Deresi'nde ötrafikasyon (Su kaynaklarının, su hayatını besleyen azot ve fosfor gibi elementlerle zenginleşerek kalitesinin bozulması olayı) oluşacak ve doğal denge bozulacaktır.

* Gemlik Körfezi üzerinde birikecek köpük tabakası suyun hava ile irtibatını keserek suyun oksijen ihtiyacının artmasına neden olacaktır.

* Tesisin, tarıma dayalı bir sanayi olduğu söylense de tam anlamıyla kimyasal bir tesistir.

* Bu tesis bölgede bundan sonraki yatırımlara emsal teşkil edecektir.

* Bu tesise ve yabancı yatırıma değil, sadece yerine karşıyız. Kimler imza attı, ilk dönen kim oldu?

Kimlerin, hangi kurum ve kuruluşların imzası vardı bu açıklamanın altında bilinmeliydi ki, ileride kimlerin saf değiştirdiği net görülebilmeliydi.

Şöyle sıralanıyordu imzacılar:

Bursa milletvekilleri Feridun Pehlivan, Turhan Tayan, Ali Rahmi Beyreli, Hayati Korkmaz, Yüksel Aksu. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Bursa Ticaret Borsası, Bursa Barosu, Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği (BUSİAD), Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), Bursa Aktif Genç İşadamları Derneği (BUGİAD), Kestel Sanayici ve İşadamları Derneği (KESİAD), Yenişehir Genç İşadamları Derneği (YEGİAD), İznik Genç İşadamları Derneği (İZGİAD), İznik Ticaret ve Sanayi Odası, Osmangazi Ziraat Odası, Orhangazi Ziraat Odası, İznik Ziraat Odası.

Akademik meslek odalarından Tabipler, Diş Hekimleri, Eczacılar, Veteriner Hekimler, Mimarlar, İnşaat Mühendisleri, Makine Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri, Kimya Mühendisleri, Maden Mühendisleri, Orman Mühendisleri, Şehir Plancıları, Tekstil Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri ve TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği.

Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (GÜMTOB), TEMA Bursa İl Temsilciliği, Çekül Vakfı, Türk Lions, Bursa Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği Güney Marmara Şubesi, Uludağ İhracatçı Birlikleri, Serbest Mali Müşavir ve Muhasebeciler, Türk-İş 8. Bölge Temsilciliği, DİSK Marmara Bölge Temsilciliği, Hak-İş Federasyonu Bursa Şubeleri, Tophane Rotary Kulübü.

Bursa'da böylesi bir birliktelik belki de en son Kurtuluş Savaşı'nda görülmüştü. 1920'lerde topraklarımıza göz diken emperyalist güçlerin oyuncağı Yunan askeriydi göğüs göğüse çarpıştığımız...Bugün ise bir Amerikan şirketiydi, en verimli topraklarımızı, suyumuzu ele geçirmeye çalışan.

Bu güce karşı kullanılabilecek tek silah ise hukuktu!

Ulusal bilinç, kararlılık, böylesine geniş destekli basın açıklamasında kendini gösteriyordu. Şöyle denmişti en başında: "Bizler bu konu vesilesi ile başlayan birlikteliğimizi bundan sonra da başka konular için sürdüreceğiz. Cargill ile ilgili olarak da gerek hukuksal, gerekse kamuoyu yaratma konusundaki mücadelemizi sonuna kadar sürdürme kararlılığında olduğumuzu altını çizerek basın mensupları aracılığı ile kamuoyuna duyuruyoruz."

Oysa sonradan, Cargill'in yerli işbirlikçileri aracılığıyla yaptığı lobi faaliyetleri sonucunda ilk önceBUSİAD olmak üzere bazı kurumlar bu birlikteliği bozacak, Amerikan şirketi lehine hareket edecekti.

Taşanlar'ın masasına kim dosya fırlattı?

İnsanlık tarihinde yayılmacı anlayış mızrak kullandı, kılıç kullandı, tüfeği icat etti. Sözde insanlık için insana karşı felaket silahları geliştirdi. Kilometrelerce mesafedeki hedefi vurabilen füzelere, nükleer ve biyolojik başlıklar taktı. Soğuk savaş dönemiyle birlikte, toprak altı ve üstündeki doğal zenginlikleriyle göz kamaştıran ülkeleri kontrol altında tutmak, ele geçirmek daha kolaydı. Ekonomik olarak bağımlı kılmak, tetikçiler, yerli işbirlikçiler kullanmak, en makul yöntemdi.

"Ekonomik tetikçiler, maaşlarını büyük şirketlerden alıyorlar, ama CIA ve benzerleriyle işbirliği halinde çalışıyorlar. Görevleri şu: Bir ülkenin yöneticilerini, hazırladıkları raporlarda, kalkınmak için neye gereksinimleri olduğuna inandırmak. Çünkü yöneticiler raporlara inanınca ihaleler açılıyor, krediler alınıp veriliyor, ihaleyi Tetikçi'nin bağlantılı olduğu şirket kazanıyor. Ekonomik tetikçiler başarılı olmazlarsa araya CIA ve benzerleri giriyor: Rüşvet, baskılar, hükümet devirmeler, suikastlar...."

"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitaba ilişkin Özdemir İnce'nin Hürriyet Gazetesi'ndeki yorumu böyleydi.

Zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın yıllar sonra anlattığı, Cargill Fabrikası'nın kuruluşunu gerçekleştiren Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin, izin dosyasını "imzalayacaksınız"deyip valinin masasına atarak gösterdiği cüret de, bu anlayışın tezahürü olmalıydı.

Bir Amerikan şirketi için adeta seferberlik ilan edilmiş, yerel tepkiler dikkate alınmaksızın Ankara'da alınan kararlarla en verimli tarım arazisine fabrika kurulmasına olanak sağlanmıştı. Buna karşı yapılabilecek tek şey dava açmaktı. Hukuk tek silahtı!

55. Hükümet görevdeydi. Mesut Yılmaz'ın üçüncü kez başbakan olduğu "ANASOL- D Hükümeti" olarak bilinen, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat

Türkiye Partisi ortaklığıyla kurulan hükümette merhum Bülent Ecevit de İsmet Sezgin ile birlikte başbakan yardımcısıydı.

Yargıdan önce kimlerin kapısı çalındı?

Yargı yoluna başvurulmadan önce, bazı görüşmelerle yanlıştan dönülebilir, hatadan vazgeçilirdi belki. Bursa milletvekilleri bu amaçla Başbakan Mesut Yılmaz'a bir mektup yazarlar. Ekleriyle birlikte bir dosya haline getirip, 29 Nisan 1998 tarihinde Başbakan Yılmaz'a bizzat sunarlar.

Yılmaz'ın yanı sıra, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar, Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu ile Çevre Bakanı İmrenAykut'a da gönderilir mektup.

Kısaca bilgi verilir, sonra da Bursa kamuoyunun yatırıma değil, yerine karşı olduğu gerekçeleriyle anlatılır ve şöyle nokta konur: "Konuya duyarlı olan çevreler, idari makamlara başvurmak suretiyle iznin iptalini sağlayamadıkları takdirde dava yoluyla hak arama mücadelesi yapacaklardır.Konunun Yüksek Planlama Kurulu'nda yeniden müzakere edilerek, anılan sahanın tarım dışına çıkarılması ve verilen izinlerin kaldırılması hususunun yeniden incelenmesini saygılarımızla arz ederiz."

Başbakan Yılmaz milletvekillerine ne dedi?

Soyadı alfabetik sırasına göre mektuba imza atan milletvekilleri şunlardır:

Yüksel Aksu, Ali Rahmi Beyreli, Mehmet Altan Karapaşaoğlu, İlhan Kesici, Hayati Korkmaz, Cemal Külahlı, Feridun Pehlivan, Yahya Şimşek, Turhan Tayan, Ertuğrul Yalçınbayır, İbrahim Yazıcı.

Yıllar sonra "Cargill Yasası"diye anılacak kanun tekliflerini hazırlayan Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun da Bursa kamuoyunda "Altan Kargilpaşaoğlu" olarak anılacağını o günlerde öngörmek mümkün değildi elbette.

Bu girişim Bursa yerel gazetelerine "Milletvekillerinin Cargill atağı" başlığıyla yansırken Hayati Korkmaz, Başbakan Mesut Yılmaz ile görüşme anını yıllar sonra şöyle aktarır: "Sayın Başbakan, 'Vali'yi görevden alacağız sorun bitecek' dedi. Ben de, 'Sayın Başbakan bu sözleri size hiç yakıştıramadım' dedim. 'Sunduğumuz dosyaya bakmadan, böyle bir çözüm üretmenizi size yakıştıramadım' dedim."([8])

Başbakan Yılmaz'ın adını anmadan bahsettiği Vali Orhan Taşanlar'dı. Taşanlar ise milletvekillerinin görüşmesine ilişkin şunları söyleyecekti:

"Zamanın Başbakanı Sayın Yılmaz, hiç unutmuyorum, Cargill konusunda 'yargı kararına uyarım' demişti. Bir dosya hazırlandı, kendisine verildi. Ona rağmen aleyhimizde gelişti. Tüm milletvekilleri Başbakan'a gidip bunun yanlış olduğunu anlattılar. Buna rağmen o zamanki Başbakan öyle enteresan bir laf söylemiş ki, 'Sizi vali mi örgütleyip gönderdi buraya!' Çok ilginç bir laf. Bir vali, ilin 11 milletvekilini birden nasıl örgütleyebiliyorsa!" ([9])

"Müsaade ederseniz dava açacağım!"

Cargill karşıtı isimler arasında iktidar partisiANAP'ınBursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın adı da vardı Başbakan'a verilen dosyada. Siyasal hayatı 1970'lerde CHP'de başlayan, 80'lerde Milli Görüş Hareketi'ne yaklaşan ve 1995'te kapatılan Refah Partisi'nden Bursa Milletvekili seçilen Avukat Ertuğrul Yalçınbayır, partisiyle ters düşerek ayrılıp ANAP'a geçmiş ve 1999'da yeniden Bursa Milletvekili olmuştu.

Hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz vermeyen yapısıyla tanınan Yalçınbayır'ın iktidar partisinin milletvekili olması, genel başkan ve başbakanı zor durumda bırakırdı. Ancak, hukuk lehine lobi faaliyeti yürütüyordu.

Yalçınbayır, bu nedenle kamuoyu açıklamalarında adını yazdırmaz ama dayanamaz.Birkaç yıl sonra iktidara gelecek DSP'denmilletvekili olan eski büro ortağı Avukat Ali Arabacı'nın gösterdiği cesaretle kıyaslanmasa da(ki Arabacı da iktidar partisi milletvekili olmasına karşın davacılar arasında yer almaktan çekinmez)bir gün Başbakan Mesut Yılmaz'ın karşısına geçer.

O görüşmeyi Yalçınbayır'dan dinliyoruz:

"Çok enteresan... Bursa milletvekillerinin bu dilekçesi üzerine Başbakan ile görüşmem oldu. Başbakana 'Sayın Başbakan, siz bizim talebimizi dikkate almadınız. Müsaade edin ben sizin aleyhinize dava açacağım' dedim. Mesut Bey şaşırdı. 'Ama bunu halka nasıl anlatacağız' dedi. Dedim ki, 'aramızdaki ihtilaf bu.' Ben bu ihtilafı genişletmek istemiyorum. Siz haklı olduğunuzu söylüyorsunuz. Ben de haklı olduğumu söylüyorum. O zaman aramızdaki ihtilafı kim çözecektir? Yargı çözecektir. Kuvvetler ayrı. Siz yürütmesiniz. Bu kararı aldınız. Ben de yasama meclisi üyesi ve vatandaşım. Sizin kararınızın yanlış olduğunu düşünüyorum. Yargının kararını beğenseniz de beğenmeseniz de uygulayacaksınız. Aramızdaki ihtilaf çözülecek. Ancak, ben açacağımız davada alacağımız mahkeme kararına sizin uyacağınızı düşünmüyorum.

Mesut Bey 'Haydaaa!' dedi. 'Bakın!' dedim/İdare, Türkiye'de yargı kararlarını uygulamama konusunda sabıkalıdır.' 'Nasıl?' dedi. İki üç gün önce Karayolları Genel Müdürü, görevden alma kararınız nedeniyle Danıştay'a gitti, Danıştay göreve iade kararı verdi. Ama siz ne yaptınız? O kararı uygulamışçasına yeni bir düzenlemeyle gene onu görevden aldınız. Bu, mahkeme kararını etkisiz hale getirmek üzere yaptığınız işlemdir.

'Ertuğrul Bey, o kişiyle çalışmak zorunda mıyım?' dedi ve 'Nasıl olacak?' diye sordu.

O zaman, Anayasa'da düzenleme yapmak lazım. Anayasa değişikliği gerektirmiyorsa yasal düzenleme lazım. Diyeceksiniz ki; Hükümet değişince müsteşar, müsteşar yardımcıları, genel müdür-belki daire başkanları da olabilir- istifa etmiş sayılırlar. Ancak özlük hakları korunarak idarede istihdam edilmelerini öngören bir düzenleme yapacaksınız.
'Peki' dedi. 'Hikmet Sami Türk ile görüş' dedi. Gittim Hikmet Sami Türk'e. 'Bu kadar merkez valisi varken, bu defa merkez müsteşarları, müsteşar yardımcıları, genel müdürler, daire başkanları mı olacak? Devlet bunlarla nasıl baş edecek acaba?' dedi.

'İyi bir yönetim bunlardan da yararlanmayı bilir. Bu düzenlemeleri de yapar. Eğer sizde mahkeme kararlarını uygulama konusunda sıkıntı varsa bunun yasal zemine oturtulması lazım'dedim.

Sonra Mesut Bey'e geldim. 'Ertuğrul Bey, biz bunu halka anlatamayız!'Sizin başbakanlık, bakanlık aleyhine dava açmanızı anlatamayız. Siz imza atmayın. Arkadaşlarınız atsın. Arkadaşlarınız yardımcı olsun.'

Tabii ben kendilerine Bursa Barosu'nda Çevre Komisyonu'nda yoğun çalışmalar yaptığımızı, Bursa'da çevre hakkını korumak için önemli kararlar aldığımızı, hatta bunlardan birisinin Orhaneli Termik Santrali kararı olduğunu, milletvekiliyken

Orhaneli Termik Santralını mahkeme kararıyla durdurttuğumuzu anlattım. Şöyle dedim kendilerine: 'Ama milletvekili olduktan sonra gördüm ki Bakanlar Kurulu Prensip Kararı ile mahkeme kararını uygulamadığınızı gördüm. Orhaneli Termik Santralı ile ilgili aldığınız prensip kararını yarın öbür gün bunlarla ilgili de alabilirsiniz.

...ki 57. Hükümet de Cargill ile ilgili prensip kararı aldı." ([10]) Bakanlar Kurulu Prensip Kararı'na yeri geldiğinde değineceğiz. Cargill'in mektupla ikna çabaları

Yerel siyasetin merkezi vesayetle mücadelesi devam ederken, Cargill temsilcileri de faaliyetini sürdürür. 6 Mart 1998'de Cargill'den ANAP Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'a bir mektup gönderilir. Mektupta, Cargill'in tanıtımı yapılır. DSİ, Sağlık ve Karayolları Bursa il müdürlüklerinin, tesisin yapılmasında sakınca olmadığını bildirdiği ifade edilir.

Şöyledir mektup;

"Merkezi ABD'de, Minneapolis, Minnesota'da olan Cargill, tarım, besin ürünleri ve finansal risk yönetimi konusunda 73.000 personeliyle tam 66 ülkede 1865'ten bu yana faaliyet gösteren çok uluslu bir şirket ve bugün de dünyanın en büyük özel kuruluşlarından biridir.

Cargill, Türkiye'de 1986'dan beri toplam 40 milyon Amerikan Doları yatırımıyla tarım ürünleri işlemesi, ticaret ve tohumculuk alanlarında bugün 500 kişiye ulaşan bir ekiple faaliyette bulunmaktadır.

Cargill, Türkiye'ye olan güveni ve geleceğe yönelik olumlu beklentilerinin neticesi olarak, önümüzdeki 10 yıl içerisinde Türkiye'deki toplam yatırımını 250 milyon Amerikan Dolarına çıkarmayı planlamaktadır. Bu planın ilk aşaması olan 90 milyon Amerikan Doları tutarındaki ve 150 kişiye ek istihdam sağlayacak yeni yatırım için bütün çalışmalar tamamlanmış ve yatırım 1998 yılında başlayarak, 2.5 yılda tamamlanması karara bağlanmıştır. Bu yatırım Cargill'in ABD dışında bugüne kadar tek seferde yaptığı en büyük yatırım olacaktır.

Bu sebeple yatırımla ilgili her türlü konu, uzun ve detaylı araştırmaların sonucunda birçok kriteri göz önüne alarak değerlendirmeye alınmıştır. Söz konusu yatırım, Bursa İli Orhangazi İlçesi Gemiç ve Gürle Köyü Karapınar Mevkiindeki araziler üzerinde gerçekleştirilecektir.

Bu doğrultuda Bursa İmar ve İskan İl Müdürlüğü tarafından DSİ Bölge Müdürlüğü, Sağlık İl Müdürlüğü, Karayolları Bölge Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlüğüne inşaat izni verilmesi için görüş talebinde bulunulmuştur.

İlk olarak DSİ Bölge Müdürlüğü, Sağlık İl Müdürlüğü ve Karayolları Bölge Müdürlüğü projemizin ilgili yerde gerçekleştirilmesinin bir sakıncası olmadığını bildirmişlerdir."

Sorular net!Peki ya yanıtlar?

Cargill'den böyle bir mektup alan Yalçınbayır, Mesut Yılmaz ile görüşmesinden sonra boş durmaz. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na soru önergesi verir. Bakan Ersümer, önergenin yanıtını 31 Mart 1998 tarihinde gönderir.

Yalçınbayır'ın soruları şöyledir:

"İznik II. Merhale Sulama Alanı Projesi ve 1/25000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı içinde 'Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan' kapsamında kalan, Bursa İli Orhangazi İlçesi Gemiç Köyü Karapınar Mevkii 1310 parsel içinde nişasta fabrikası kurulması için herhangi bir talep olmuş mudur?

İznik II. Merhale Sulama Alanı ve 'Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan' içinde projenin başladığı 1993 tarihinden bugüne kadar kaç firma hangi amaçla tesis yapmak istemiş ve bu istekler hakkında ne gibi kararlar verilmiştir?

Nişasta fabrikasının çevresel etkileri itibariyle İznik Gölü'ne, İznik II. Merhale Projesine ve 'Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlara etkileri nedir? Konu hakkında herhangi bir değerlendirme raporu var mıdır?

1993'ten bu yana yatırımcıların talepleri reddedilirken bir nişasta fabrikası için izin verilmesindeki sebep nedir? Nişasta fabrikasını kuracak firmanın adı nedir, ortakları kimlerdir?

Nişasta fabrikası emsal alındığında İznik Gölü'nün ve İznik II. Merhale Projesi'nin geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Konu ile ilgili izin verilmesine dair karar hangi karardır? Kararın metni nedir? Karardan dönülmesi düşünülmekte midir?"

Peki ya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in yanıtları ([11]), Ertuğrul Yalçınbayır'ın soruları kadar net midir acaba?

Yanıtın ilk paragrafında, DSİ Genel Müdürü Prof. Dr. Doğan Altınbilek'in "sulama projesinde gerekli revizyonu yapacağız" dediği bölüme yer verir Bakan Ersümer. Sonra devam eder:

"Kurulacak nişasta fabrikasının çevreye olabilecek etkilerinin belirlenerek gerekli önlemlerin alınmasını teminen (ÇED) raporunun hazırlanarak Çevre Bakanlığı'ndan izin alınması gerekmektedir. 

Orhangazi Sulama Projesi II. Aşama kapsamındaki Gemiç ve Gürle köyleri civarında tesis kurmak amacıyla Arslan Gümrükleme, Has Tavuk Tesislerinin Tevzii, Promimeks AŞ, (Zeytin Deposu Tesisi) ve Durmaz AŞ (Zeytin Deposu Tesisi) firmalarınca müracaatta bulunulduğu, DSİ Genel Müdürlüğü'nce yapılan inceleme sonucu tespit edilmiştir. Ayrıca söz konusu yörede, akaryakıt istasyonu ve konut yapımı amaçlı vaki müracaatlar da incelenerek, genel müdürlükçe mevcut ve düşünülen projeleri ile ilişkisi belirlenmek suretiyle ilgili kurum ve kuruluşlara bildirilmiştir."

Mutlaka yapacağız, dönüş yok!

Bursa basını da, yerel dinamiklerin bilgilendirmesi üzerine kamuoyu oluşmasına katkıda bulunur. "Tartışmalı yatırım" başlıklı manşetlerde, İznik Gölü kıyısındaki birinci sınıf tarım alanına fabrika kurmayı amaçlayan ABD'li Cargill firmasının, Bursa Valiliği'nin karşı çıkmasına rağmen Yüksek Planlama Kurulu'ndan onay aldığı duyurulur. Aynı haberlerde, Vali Orhan Taşanlar'ın Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Yüksek Planlama Kurulu Sekreterliği'ne gönderdiği yazılarda, kararın bir kez daha gözden geçirilmesini istediği belirtilir. DSİ Genel Müdürü'nün "sulama projesinde revizyon yapılacak" sözünün yarattığı şaşkınlık ve arkasından gelen tepkilere yer verilir.

Cargill Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin o tarihte gazete haberlerine yansıyan ifadeleri oldukça dikkat çekicidir: "Bizim inşa edeceğimiz fabrika entegre tesis. Bu nedenle kararın YPK'dan çıkması gerekiyordu. Biz de sırasıyla Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'ndan ve nihai olarak da YPK'dan uygunluk kararı aldırdık."

Özbelli'nin'Talep ettik, uygun görüldü" değil de"kararı aldırdık" demesi oldukça dikkat çekicidir. Fabrikayı savunurken de "BUTTİM (Bursa Uluslararası Tekstil Ticaret Merkezi), Toyotasa ve Asil Çelik emsal teşkil etmiyor da bizim kuracağımız fabrika mı emsal teşkil edecek?"der, çekincesizce.

O günlerde Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Sami Ajin, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker'i ziyaret eder. Gergin geçer ziyaret. Anadolu Ajansı muhabiri, haberi şu başlıkla geçer:

"Ajin: Bu fabrikayı mutlaka yapacağız, dönüş yok!"

Başkan Saker'in "Biz fabrika yeri olarak İznik yerine Karacabey'i istiyoruz" sözü de, Ajin'in adeta meydan okuyan sözlerinin altına ikinci başlık olarak verilir.

Haberin ayrıntısı şöyledir: "Orhangazi, Bursa ve Türkiye için çok önemli bir proje olarak nitelendirdiği Cargill fabrikasının, kamuoyunda belirtilenin aksine İznik Gölü kıyısında olmadığını vurgulayan Ajin, mısır nişastası üretecek fabrikanın gölün 6 kilometre uzağında olacağını ve göl suyunu kullanmayacağını söyledi.

Tüm dünyada benzer fabrikaların göl, deniz ve nehir kıyılarına yapılmasına rağmen kendilerinin daha uzak bir noktayı seçtiklerini kaydeden Ajin, günde ihtiyaç duydukları 3 bin ton suyu göl havzası yerine Gemlik Körfezi'ne gidecek havzadan alacaklarını ve göl suyunu kullanmayacaklarını belirtti.

İki yıldır proje üzerinde çalıştıklarını vurgulayan Ajin, 'Bizim İznik Gölü ile yakından ve uzaktan ilgimiz yok. Ve artık kaybedecek zamanımız da yok. Projemiz Ankara'dan destek aldı. İnşaata başladık. Bu fabrikayı mutlaka yapacağız ve 22 ayda da bitireceğiz' dedi.

Dünyada kendileri kadar suyun ve toprağın kıymetini bilen başka şirket bulunmadığını ve çiftçi olduklarını öne süren Ajin, birçok çevre ödülünün sahibi olduklarını, Türkiye'de de ödül alacaklarına inandıklarını belirtti.

Fabrikanın tarımsal yatırım, aynı zamanda çevre ve yöreyle uyumlu olduğunu belirten Sami Ajin, kamuoyu duyarlılığını anladıklarını ve her türlü hassasiyeti gösterdiklerini kaydetti.

Ajin, sivil toplum örgütlerinin yapılacak fabrika hakkında dava açacaklarının hatırlatılması üzerine de 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' dedi.

'Fabrika, istenmediğiniz İznik yerine halkın istediği Karacabey'de inşa edilebilir mi?' sorusuna Ajin, inşaata başladıklarını hatırlatarak, yer konusundaki görüşmelerin devam edebileceğini kaydetti."

Aynı haberde, Sami Ajin ve beraberindekileri kabul eden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker'in de görüşlerine yer verilir. Saker'in sözleri ise haberde"Bursa'nın Anayasası'na aykırı" ara başlığıyla yer alır: "Kentin Anayasası konumundaki 2020 Strateji Planı'na göre tarımsal destekli üretim yapacak tesisler için Karacabey, Mustafakemalpaşa ve Akçalar belirlenmiştir. Biz Cargill'e, dolayısıyla yabancı sermayeye karşı değiliz. Fabrika yeri olarak İznik yerine Karacabey'i istiyoruz."

Saker, sivil toplum örgütlerinin açacağı davaya belediye olarak katılmayacaklarını ifade eder ve sözlerine şu cümlelerle nokta koyar: "Ben doğruları söyledim. Benim görevim de buraya kadar. Değerlendirme kendilerine ait. Yer konusunda polemiğe girmem."

Yangından mal kaçırmanın habercisi

DSİ Bölge Müdürlüğü'ne vali adına Vali Yardımcısı İlhan Uluköse imzalı bir yazı gönderilir. ([12]) Yazıda, genel müdürlüğün sulama projesinde revizyon yapılmasına ilişkin yazısından bahsedilerek, "Bu projelerle ilgili revizyonların yapılıp yapılmadığının, yapıldı ise hangi bölgeleri kapsadığının planlar üzerine işlenerek ivedilikle Valiliğimiz (Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne) gönderilmesini rica ederim" denir.

Söz konusu yazı Bayındırlık İl Müdürlüğü'nce hazırlanmıştır. Çünkü altında İl Müdürü A. Özyurt, Md.Yd. T. Öztürk ve Şb. Md. A. Beşparmak'ın parafları vardır. "İvedilikle"ifadesi "yangından mal kaçırma"nın habercisidir adeta.

.ve DSİ Bölge Müdürlüğü, işin en başından beri ısrarla altını çizdiği "bölgede, ihalesi yapılmış ve inşaatı devam eden sulama projesi"nde istenen değişikliği yapar. Valilik makamına ve dolayısıyla Bayındırlık İskan İl Müdürlüğü'ne gönderilen yazının ([13]) altında yine Bölge Müdürüİlker Özel'in imzası vardır. Şöyle denir yazıda:

"Projede şebekenin suyunu, sulanacak sahalara taşıyan ana kanallarda, sulama sistemini etkileyecek bir revizyon söz konusu değildir. Şebeke ise borulu olarak teşkil edilmiş olduğundan, burada yapılacak revizyon fabrika kurulmak istenen sahaya rastlayan tali boru hattının iptal edilmesi şeklinde olacaktır, bu da şebekenin diğer bölümlerini etkilemeyecektir."

Bu yazı çok anlaşılır ve net olmamalı ki, DSİ Bölge Müdürlüğü'nden daha açık ifadelerle, bu kez Cargill adının da geçtiği bir yazı daha gönderilir (14) yine valiliğe ve genel müdürlüğe.

Yazıda, son cümledeki değişiklik dikkat çekmektedir. Cümle şöyle bağlanmıştır: "...fabrika kurulmak istenen sahaya rastlayan tali boru hatları iptal edilerek bu sahalarda sulama yapılmayacaktır.

Bu nedenle Cargill firmasının kuracağı mısır işleme (nişasta) fabrikasının, projenin uygulanması açısından herhangi bir sakıncası yoktur."

İl İdare Kurulu'nun başka seçeneği yok!

Bizim "hantal bürokrasimiz"nasıl da tıkır tıkır işliyormuş meğer! Böyle hız görülmemiştir şimdiye değin. 30 Nisan 1998'de toplanan Bursa İl İdare Kurulu, Yüksek Planlama Kurulu kararı doğrultusunda Cargill'in inşaat koşullarını belirler. Daha doğrusu Cargill tarafından hazırlatılan uygulama imar planına ve yine Cargill'in belirlediği uygulama koşullarına onay verilir.

Çünkü imar planı koşullarında öyle ayrıntılara yer verilmiştir ki, Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü teknik elemanlarının bu kadar kısa sürede böyle bir plan hazırlamaları olanaksızdır. Çünkü fabrikanın her bölümü için özel koşullar getirilmektedir. Anlaşılacağı üzere tam da Cargill'in projelendirdiği gibi.

Vali Yardımcısı İbrahim Turanlı başkanlığında Defterdar Bülent Arslan, Milli Eğitim Müdür Vekili Nurettin Salar, Bayındırlık ve İskan Müdürü Ali Özyurt, İl Sağlık Müdürü Dr. Murat Ünal, İl Tarım Müdür Vekili Ömer Orçun'un katılımıyla toplanan Bursa İl İdare Kurulu, Bayındırlık Müdürlüğü'nün 28 Nisan 1998 tarihli Cargill dosyasını30 Nisan 1998 günü karara bağlar. ([14])

İl İdare Kurulu kararında, ilgili kuruluşlarla Yüksek Planlama Kurulu'nun kararlarından bahsedilerek, Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından nişasta fabrikası kurulmasına karar verildiği ifade edilir. 194.072 metrekarelik üç parselin 151.875 metrekarelik kısmı için Cargill tarafından hazırlatılan mevzi imar planının hükümlerindeki ayrıntılar deve dişi gibidir adeta. Nasıl mı? Sadece dördüncü madde okunduğunda görülecektir.

"Kurulacak fabrikada yer alacak yapıların yükseklikleri; a. Kırma bölümü 18,5 ve 13,5 m. (2 kat) b. Rafineri 27 ve 15 m. (2 kat) c. Ofis 4.5 m. (1 kat) d. Servis 12 m. (2 kat) e. Atölye 6,65 m. (1 kat) f. Kazan dairesi 11 m. (1 kat) g. Bekçi kulübesi 3.5 m. (1 kat) h. Mısır boşaltma ünitesi 12,8 ve 6.5 m. (1 kat) ve yaklaşık 50 adet depolama tankı (açık) 5 m.-19 max."

Yukarıdaki yapılaşma şartlarına uyulmak ve belirtilen alanda nişasta fabrikası yapılması kaydıyla hazırlanan 1/1000 ölçekli mevzii imar planının, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 8/b maddesine göre kurulumuzca uygun olduğuna, karar ve haritaların Valilik makamının tasdikinden sonra anılan müdürlüğe gönderilmesine, 30.04.1998 günü kurulumuzca oybirliği ile karar verildi."

Plan ve hükümleri bizzat Cargill tarafından hazırlattırılır, Bursa ilini idare eden, görüşmek için makamına gitseniz 'randevunuz yok' diye kapısından geri çevrileceğiniz anlı şanlı bürokratlarımız da basar imzayı! Valilik makamı da"el mecbur" 8 Mayıs 1998 tarihinde kararı onaylar.

Plan hükümleri Cargill için nedir ki?! Asıl mesele Yüksek Planlama Kurulu kararıyla çözülmüştür zaten.

Cargill'e açılan yol değil, otoban!

Atı alan Üsküdar'ı geçmişken, Bursa İl İdare Kurulu'nun ilgili kurumlardan görüş sorulması kararı doğrultusunda beklenen yazılar peş peşe gelir. Bunlardan biri Tarım İl Müdürü Hasan Araimzalı yazıdır. Bu yazıya göre, "plan hükümleri çerçevesinde yapılacak olan fabrika sahasında şu anda zeytin ağacı bulunmamaktadır, haliyle fabrikanın kurulmasında bir sakınca görülmemektedir."

Cargill'e yol değil adeta otoban açan YPK kararından sonra Başbakan Mesut Yılmaz'a "hakkınızda dava açacağım"diyen Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır da, yıllar sürecek hukuki mücadelenin fitilini, mevzi imar planına itiraz dilekçesiyle ateşler.

İmar Kanunu, ilgili her vatandaşa itiraz hakkı tanımaktadır. İtirazdan sonuç alınamayacağı açıktır ama hukuki sürece altyapı oluşturması açısından gereklidir.

Yalçınbayır dilekçesinde, "İmar planının yapılması, değiştirilmesi ve uygulaması idari işlem olduğundan yargı denetimine tabidir. Yargı yoluna başvurmadan, yapılan plana itiraz etmek suretiyle planın iptalini ve düzeltilmesini istemek gerekmiştir" der ve itiraz nedenlerini sıralar.

Nişasta fabrikası kurulmasına karar verilen alan ve bölgenin, Bursa 2020 yılı Çevre Düzeni Planı ve İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı kapsamında olduğunu hatırlatır.

2020 planlama ilkelerine göre; Orhangazi çevresinde özel mahsul alanlarının bulunması nedeniyle bu bölgede yeni sanayi bölgesi oluşturulmayacaktır.

İznik yerleşiminin mevcut tarihi ve turistik kimliği geliştirilecek ve bunu koruyabilmek için hiçbir türde ve ölçekte sanayinin oluşmasına izin verilmeyecektir.

Özel mahsul alanlarının üniversite, valilik ve ilgili belediyelerin işbirliği ile tespitine yönelik çalışmalar yapılacak. Tespit işleminden sonra bu alanların geliştirilmesi ile ilgili yasal ve teknik önlemler alınacaktır.

Bursa ili içme suyu ihtiyacını karşılamak amacıyla DSİ Genel Müdürlüğü ve BUSKİ tarafından Bursa İli Ana Planı hazırlanacak ve öncelikler bu plan doğrultusunda belirlenecektir.

Toprak sınıflarındaki tarımsal niteliğin ve tarımsal verimliliğin artırılması amacıyla DSİ Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan sulama projeleri belirlenerek Bursa ili sulamalarıyla ilgili ana plan hazırlanacaktır.

İlgili kuruluşların yatırım programında yer alan sulama alanları korunacaktır.

Özel mahsul alanları (zeytin gibi) korunacaktır.

Ayrıca, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen sit alanlarının korunması hedeflenmektedir.

Değişiklik, plan kimlerle yapıldıysa onlara sorulmalı!

Yalçınbayır,bu gerekçelerin ardından İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nın, mevcudu iyi düzenleyen ve geleceği iyi bir şekilde belirleyen uzun çalışmalar sonucu oluştuğunu anlatır. Planın değiştirilmesi, yapımındaki usulle ve hassasiyetle olmalıdır. İtiraz konusu mevzi imar planını yapma sebebi objektif olarak bulunmamaktadır. İşlem dosyasından anlaşılan, plan yapma sebebi YPK kararı ile planlanan alanda nişasta fabrikası kurulmasıdır. Bu nedenle yapılan plan değişikliğinde Bursa 2020 Planı ile İznik Çevre Düzeni Planı'na uyarlılık bulunmamaktadır.

İtiraz konusu imar planı, şehrin anayasası niteliğindeki Bursa 2020 Planı'na ve İznik Gölü Çevre Düzeni Planına, planlama ilkelerine, plandaki koruma ilkeleri ile ilgili kurum ve kuruluşlara verilen görev ve sorumluluklara aykırıdır.

Plan, hazırlanma aşamasındaki usul ve esaslara paralel olarak değiştirilmesi gerekirken, buna uyulmamıştır. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Bursa 2020 Çevre Düzeni Planı'na katkıda bulunan meslek odaları ile ilgili yerel yönetim temsilcilerinin katılımları ve görüşleri dikkate alınmamıştır.

İlgili plan Cargill'e nişasta fabrikası kurulması sonucunu doğuracaktır. Cargill'e verilecek ruhsat emsal alındığında tarımsal alanlar, özel mahsul olan zeytinlikler, taban suyu çekilmek suretiyle İznik Gölü, Bursa'nın gelecekteki içme suyu kaynağı, tarımda sulama amacıyla yapılan İznik II. Merhale Projesi, kültür ve tabiat varlıkları, çevre, turistik ve ekonomik değerler tehdit altında kalacaktır.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır şöyle devam eder: "Bursa Ovası'nın ortasına yapılan Tofaş Otomobil Fabrikası ve giderek çevresinde oluşan kaçak sanayi bölgesi benzeri bir olayı İznik'te, Orhangazi'de yaşamak istemiyoruz. Cargill'den sonra 16 firma izin için sıradadır. Bu tehdidi önleyecek olan mevcut olanı korumak, Cargill ve benzerlerine izin vermemektir. Nişasta fabrikası kurulmasında tercih edilen yer seçimi nedeniyle imar planı yapılması mevzuata aykırıdır."


Yalçınbayır, bu gerekçelerle, İl İdare Kurulu tarafından kabul edilen sadece Cargill'e yönelik imar planının iptalini ister.


İdare itiraz sağanağı altında!

Aynı şekilde Bursa Barosu da kurumsal olarak plana itiraz eder. İtiraz gerekçeleri aynıdır. Baro'nun itiraz dilekçesiçok nettir. Mevzi imar planı, söz konusu ana planlara aykırıdır. Planın hazırlanmasında yasanın öngördüğü usul ve esaslara uyulmamıştır. Plan değişikliğinde kamu yararı gözetilmemiş, kişiye özel plan değişikliği yapılmıştır. Değişiklik İmar Yasası'na, Zeytinliklerin Islahı Hakkında Kanun'a, Çevre Kanunu'na, Yeraltı Suları Hakkındaki Kanun'a, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu'na ve ilgili yönetmeliklere aykırıdır.


Toplumsal direniş, yeni katılımlarla güç kazanmaktadır artık. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Bursa Şubesi de, Bursa Valiliği'ne kapsamlı bir itiraz dilekçesi ([15]) yazar, İl İdare Kurulu kararının yeniden gözden geçirilmesini ister.


Dönemin HKMO Bursa Şubesi Başkanı Zeki Teke'nin imzası bulunan dilekçede, en başta Anayasa'ya aykırılıklara yer verilir. İlk sırada „çevre hakkı'na vurgu yapılır. Sonra, mülkiyet hakkı kullanımının toplum yararına aykırı şekilde kullanılamayacağına ilişkin maddeye yer verilir. Deniz, göl ve akarsular ile kıyılarından faydalanmada kamu yararı gözetilmesini emreden madde hatırlatılır. Toprağın verimli kullanılması ve korunmasını konu alan; Tarım alanları ile çayır ve meraların amaç dışı kullanımını, yıkımını önlemeyi düzenleyen; Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını düzenleyen maddeler sıralanır.


Cargill için yapılan mevzi imar planının, Anayasa'nın bu temel ilkelerine aykırılığının hukuk devleti kavramı ile çeliştiğine vurgu yapılır. HKMO Bursa Şubesi'ne göre, neresinden tutulmak istense de plan değişikliğinin hukuki açıdan tutulacak bir tarafı yoktur!


Değişikliğin iptali yönünde yeniden karar alınmasının istendiği dilekçe metni, birkaç küçük değişiklikle iki gün sonra Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, bir hafta sonra da Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi([16]) kurumsal kimliklerinin imzasıyla gönderilir İl İdare Kurulu Müdürlüğü'ne...


İşte kapı, işte sapı!

Başta Bursa Barosu olmak üzere, Cargill Mevzi İmar Planı'nın iptalini isteyen kurum, kuruluş ve kişilere mahkemelerin yolunu gösteren yazı, 1 Haziran 1998 tarihinde Vali adına Vali Yardımcısı İbrahim Turanlı imzasıyla gönderilir. (18) İdari yargılamaya ilişkin kanun maddeleri sıralanır ve bunların gereği olarak da, İl İdare Kurulu'nun aldığı kararın iptaline ilişkin başvuruların İdare Mahkemesi Başkanlığı'na yapılması gerektiği bildirilir.


Çokuluslu bir şirkete karşı yıllarca sürecek bir mücadeleye başlayan avukatlar, ömrünü çevre davalarına adamış yurtseverler bilmez sanki idare mahkemesine başvurulacağını!


Usul, elbette öncelikle itiraz konusu işlemi yapan idareden düzeltme istemeyi gerektiriyordu. Bu talep de, yargı yoluna başvurmanın ilk adımıydı.


Bu tarihlerde Cargill henüz, daha sonraları bazı üniversitelerin halkla ilişkiler bölümlerinde "başarılı halkla ilişkiler çalışması örneği" olarak gösterilecek çalışmalarına başlamamıştı. Dolayısıyla bazı yerel gazeteler Cargill aleyhinde yazı ve haberler yayınlayabiliyordu.


İşte o yazılardan biridir Sevinç Baysal'ın 10 Haziran 1998 tarihinde Bursa 2000Gazetesi'nde yayınlanan yazısı. Köklü Bursa Hakimiyet Gazetesi'ydi aslında. O yıllarda "murahhas aza" sıfatıyla yönetimine bırakılan Saruhan Ayber tarafından adı Bursa 2000 olarak değiştirilmişti. İşte o Saruhan Ayber, henüz Cargill'in basın danışmanlığını da üstlenmemişti ki, Sevinç Baysal imzalı "Cargill'in yatırımı engellenebilir mi?" başlıklı yazı yayınlanmıştı.


Sevinç Baysal o yazıda, Cargill'in neden İznik Gölü yakınında ısrar ettiğini sorgulayacak, DSİ'nin sulama yatırımlarından bahsedecek, girişimin uluslararası yatırım anlaşmalarına dayanıp dayanmadığını irdeleyecekti. Yazı şu cümleyle bağlanacaktı: "Bakalım göreceğiz, yabancı sermaye ile vatandaşın savaşından kim galip çıkacak?"


Bu, yanıtı bilinen bir soruydu aslında. Bürokrasinin elindeki alev topu!

Yazının yayınlandığı gün Bursa Valiliği ile Çevre Bakanlığı arasında yapılan yazışmalarla ([17]) usulsüz, hukuksuz imar planı değişikliklerinden sonra Cargill'i bir de ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) kapsamı dışında tutacak zemin hazırlanır. Dayanağı da, firmanın kendi arıtma tesisini kendisinin yapacağını taahhüt etmesidir.


Çevre Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, Bursa Valiliği'ne gönderdiği yazıda, İznik Turizm ve Folklor Derneği Başkanlığı'nın 21 Mayıs 1998 tarihli dilekçesine atıfta bulunur. Dilekçede, 200 dönümlük arazide kurulması planlanan mısır işleme fabrikasının İznik Gölü'ne ve çevreye büyük zarar vereceği, tarımdan sonra gelirini turizmden sağlayan yöre halkının bu konuda çok duyarlı olduğu belirtilerek, durumun bakanlıkça değerlendirilmesinin istendiği bildirilir. Yazının ikinci paragrafında, dilekçeye konu olan tesisin, 23 Haziran 1997 tarihli ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında kaldığına vurgu yapılır ve şöyle denir: "Ancak bahse konu tesisin kurulacağı alanın; İznik Gölü çevresinde yer alması gölde kirlenmeye neden olabileceği ilgide kayıtlı yazının incelenmesi neticesinde anlaşılmış olup, konunun tarafınızca değerlendirilmesinde fayda mütalaa edilmektedir."


Genel müdürlüğün 8 Haziran 1998 tarihinde Cargill için ÇED ön araştırması istediği de anlaşılır. "İşletmeden kaynaklanacak 3360 metreküp/günlük atıksuyu arıtacak şekilde kurulması planlanan endüstriyel atıksu arıtma tesisi için ÇED ön araştırma yapılması gerektiği"kaydedilir. Buna karşılık, Bursa Vali Yardımcısı Levent Günçal imzalı yanıtta, Amerikan firmasının gönderdiği yazıya atıfta bulunulur. Cargill yöneticileri demiştir ki; "Fabrika bünyesinde kurulacak arıtma tesisi için ÇED ön araştırma istenmemesi gerekir."


Bursa topu Ankara'ya atar: "Konunun değerlendirilerek, söz konusu fabrika sahasında kurulacak arıtma tesisi için ÇED Ön Araştırma istenip istenmeyeceğinin belirlenerek Valiliğimize bilgi verilmesi..."


Görülmektedir ki, kendi imar planını yapan, plan notlarını kendi ihtiyaçlarına göre belirleyen Cargill, çevre konusundaki koşulları da kendisi belirlemektedir. Çevre Bakanlığı bürokrasisi zordadır. Herkes bu ateşten topun eline değmesinden korkar!


Bayındırlık ve İskan Bursa İl Müdürlüğü ise en cesur (!) kurumdur. 17 Haziran 1998 tarihinde 12/79 sayı ile Cargill'e inşaat ruhsatını kesmiştir bile.


Tek kalemde her itirazcıya yanıt

Mevzi imar planı değişikliğine yapılan itirazcılara da aynı metinle yanıt verir Bayındırlık Müdürlüğü... Tam 22 kişi ve kuruma gönderilir yanıt. Cargill'in ilk başvurusunu yaptığı tarihten başlanarak, YPK kararından, DSİ'nin sulama projesi revizyonundan, İl İdare Kurulu onayından bahsedilir. Ret gerekçesinde mevzi imar planı onay sürecinde herhangi bir eksiklik yoktur, dolayısıyla itiraz yerinde görülmemiştir!


Bu yanıt kimlere ve nerelere gönderilir peki?

Atatürkçü Düşünce Derneği Orhangazi Şube Başkanı Bülent Turantekin, İznik Ziraat Odası Başkanı İlhan Sarı, DSP Orhangazi İlçe Başkanı Selahattin Tabak, ANAP Yeniköy Belde Başkanı Abdullah Yarma, Orhangazi Dutluca Köyü Muhtarı Mustafa Erkul, GÜMÇED Orhangazi Şube Başkanı Melih Ersöz, Orhangazi Ziraat Odası Başkanı Cevdet Altın, İznik Boyalıca Belediye Başkanlığı, DSP İznik İlçe Başkanlığı, Türkiye Muhtarlar Derneği İznik Şubesi, DYP İznik İlçe Başkanı Ali Turan, İznik Kültür ve Dostluk Derneği Başkanı Alper Gürbay, CHP İznik İlçe Başkanı Dündar Koyutürk, ADD İznik Şubesi, İznik Belediye Başkanlığı, ANAP 2. Başkanı Abdullah Çolak, İznik Mustafalı Köyü Kalkınma Kooperatifi, İznik Turizm ve Folklor Derneği, Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, MHP İznik İlçe Başkanı Ali Rıza Günüz, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi'ne.


Sivil toplum örgütlerinin temsilcileri adeta çırpınır. Nereden tutturulabilir de bu katliam durdurulabilir?  Mimarlar Odası Bursa Şubesi bir yol daha dener. Dönemin başkanı Turgay Erdem, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Bursa Bölge Müdürlüğü'ne başvurur.(20)


İnşaatına başlanan nişasta fabrikasının, İznik Gölü'nün boşaltma ayağı durumundaki Karsak Deresi'ni besleyen Medet Deresi kenarında yer aldığı belirtilir. Karsak Deresi'nin BKTVKK tarafından 15.01.1996/4928 sayılı kararıyla tescillendiği belirtilir.


Mimarlar Odası dilekçesinde, Anıtlar Kurulu'nun"Karsak Deresi'nin tescili ile bu dereye herhangi bir şekilde karışacak tüm kirletici unsurların ilgili kuruluşlarca belirlenmesi ve Su Kirliliğini Kontrol Yönetmeliği çerçevesinde gerekli önlemlerin ilgili birimlerce alınmasına yönelik kararı" hatırlatılır. Bu çerçevede, kurul görüşü sorulmadan alınan ruhsatla ilgili olarak gereğinin yapılması, tescilli Karsak Deresi'ni besleyen kollara ilişkin de karar alınması istenir.


İmren Aykut'un direnci işe yarar mı?

Bursa yerelinde çevrecilerin, vatanseverlerin idare ile yaptığı yazışmalardan olumlu sonuç alınamaz. TBMM'de yapılabilecek de, soru önergesi verip yanıt almaktan öteye gitmez. 1993-95 yılları arasında Çevre Bakanlığı yapan DYP Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın soru önergesini ANAP'lı Çevre Bakanı Dr. İmren Aykut 23 Haziran 1998'de yanıtlar. ([18])


Akçalı'nın, Cargill'e yürürlükteki mevzuat gereği hangi izin ve ruhsatların verildiğine ilişkin sorusuna gelen yanıtta, izinden bahsedilmez, sadece "Bursa İl Çevre Müdürlüğünce kurulacak arıtım tesisi için ÇED ön araştırması yapılması da istenmiştir" denir.


Çevre Bakanlığı'nın bu konuda hangi çalışmaları yaptığına ilişkin sorunun yanıtında da "Bakanlığımız konuya ilişkin olarak yaptığı çalışmalarda, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin aşağıda belirtilen hususlarını göz önüne almaktadır" denilerek, çölleşme ile mücadele, biyolojik çeşitlilik sözleşmelerinin ilgili maddeleri gereğince İznik ve Uluabat göllerine yönelik koruma projelerinden bahsedilir.


"Bu yatırım ve onu takip edecek diğer yatırımları Bakanlığınız görev alanı çerçevesinde ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?" sorusuna "Bu yatırım ve onu takip edecek diğer yatırımlar için 2872 sayılı Çevre Kanunu ile bu kanuna göre çıkarılmış ilgili yönetmeliklerin gereği yerine getirilecektir" yanıtıyla karşılık verilir.


Eski bakanın Cargill açıklamaları

Bursa Barosu ve diğer sivil toplum örgütleri, yurtsever vatandaşların idare ile yazılı düellosu idarenin yengisiyle sonuçlanır. Bundan sonra yapılması gereken yargıya başvurmaktır. Yargıdan başka umar yoktur artık.


Çalışmamız sırasında görüştüğümüz, Bülent Ecevit Hükümetleri'nde görev alan ancak adının açıklanmasını istemeyen bir bakanın deyimiyle "Cargill öyle bir şirkettir ki, Amerika'da bütün başkan adaylarına yüklü miktarlarda maddi destek verir, seçilen başkan da bu şirketin çıkarlarını kollar."


Şirketin çıkarlarını kollama yükümlülüğü altına giren Amerika devlet başkanlarının da, sözde müttefik, sözde dost, sözde ortak ülkelere bu konuda ricacı (!) olmaması beklenmez. Nitekim Türk başbakanlarına sadece Cargill meselesinin çözümü için telefon ettikleri bile vakidir.


Amerikan şirketinin gücünü bir cümleyle özetleyen eski bakan, ABD Başkanı Bill Clinton'un Bülent Ecevit ile Cargill konusunda iki telefon konuşmasına bizzat tanık olduğunu söyler. Fakat Ecevit'in, bakanlara, bürokratlara Cargill için hukuksuz bir işlem yapmaları konusunda talimat vermediğini üstüne basa basa anlatır.


Cargill'in başvurusunun üzerinden bir yıl geçmesine karşın Bursa'da sivil hareket, idarenin hukuksuz işlemlerinin önünü alamaz ve Bursa Barosu öncülüğünde ilk dava dilekçesi mahkemeye sunulur. ([19])


Davacılar sırasıyla Bursa Barosu, TMMOB'a bağlı Makine, Mimarlar, Kimya, Ziraat, Elektrik ve Orman Mühendisleri, Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler odalarının Bursa şubeleri, İznik Ziraat Odası, Orhangazi Ziraat Odası Başkanı Cevdet Altın, Bursa milletvekilleri Hayati Korkmaz, Ali Rahmi Beyreli, Mustafa Özçelik, Levent Gencelli, NadirErol'dur. Vekilleri ise avukatlar Ali Arabacı, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Ramazan Hoça... Davanın muhatap kurumları ise Bursa Valiliği ile Başbakanlık'tır.


Yürütmenin durdurulması ve duruşma istekli talep, Bursa Valiliği İl İdare Kurulu'nun Cargill firmasınca yapılacak nişasta fabrikasına olanak tanıyan mevzii imar planı değişikliği ile dayanağını oluşturan ve "düzenleyici işlem" niteliğindeki Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararının, ayrıca bunlara dayalı olarak verilen inşaat ruhsatının iptalinikapsar.


Dava dilekçesinin olaylar başlığı altında süreç özetlenir ve sadece Cargill için „Tarım Alanlarının Tarım Dışı Amaçla Kullanılması Yönetmeliği'nin "kişiye özel" şekilde değiştirildiği vurgulanır.


İkinci maddede, fabrikanın çevreye vereceği zararlar sıralanır. İznik Gölü'ne 6 kilometre uzaklıkta bulunan tesisin günde 800 ton mısır işleyeceği, üretilecek ürünün de meşrubat, reçel, çiklet, şekerleme, dondurma gibi gıdalarda kullanılan glikoz ve fruktoz gibi tatlandırıcı maddeler olduğu hatırlatılır. Tesiste ayrıca hayvan yemi üretileceğinden de bahsedilerek, "Bu nitelikleri ile tesis, 'tarımsal amaçlı'değil, tarım ürününü kullanan bir kimya sanayi tesisidir" denir.


Kimya sanayi olmasından ötürü katı, sıvı ve gaz atıkları da bulunmaktadır haliyle. Deşarjında yoğun bir köpüklenme olacaktır, sudaki oksijenidüşürecektir. Bu nedenle bir arıtma tesisi kurulacaktır belki ama bilimsel ve teknik olarak hiçbir tesiste yüzde yüz arıtma mümkün değildir. Şirket verilerine göre de yüzde 85 arıtma yapılacak, yüzde 15 atık doğrudan atılmış olacaktır. Bu atıkların birikiminin sonucu dikkate alınmamıştır. Projeye göre atıklar Karsak Deresi yoluyla Marmara Denizi'ne bırakılacaktır. Oysa bu dere yatağı, atığı taşıyacak debide değildir, yaz aylarında kurumaktadır.


Cargill'e birinci davanın gerekçeleri

Tam 11 sayfalık ilk dava dilekçesinde tesisin yaratacağı kirlilikten sonra, kullanacağı su miktarından ötürü doğacak tehlikeye dikkat çekilir. Günde 3-6 bin ton arasında su kullanacak olan şirket, ihtiyacı olan suyu 5 kilometre ötedeki kuyulardan sağlayacağını iddia etmektedir. Suyun bu şekilde sağlanması, çevresel zararı ortadan kaldırmayacaktır. Zira su, DSİ tarafından kullanılmasına izin verilmeyen İznik Gölü kapalı havzasından temin edilmiş olacaktır. DSİ, bu kapalı havzada yeni kuyu açılmasına izin vermeyerek yeraltı sularını koruma altına almıştır. Nitekim Cargill'den önce de pek çok kuruluşun fabrika kurmak için plan değişikliği talepleri, korumayı amaçlayan Bursa 2020 Strateji Planı ve İznik Gölü Çevre Düzeni Planı hükümlerinden ötürü reddedilmiştir. Tesisin uzun ömürlü olacağı düşünüldüğünde, göl ve çevresi açısından çok önemli olan „kapalı havza'nın susuz kalması kaçınılmazdır. Yüksek miktarda su alacak olan tesis, giderek gölün beslenme kaynaklarını yok edecek, gölün kurumasına, bataklık haline dönüşmesine ve göldeki tüm canlıların yok olmasına yol açacak, ekolojik dengeyi bozacaktır.


Ayrıca, tesisin kullanacağı suyun içme suyu standartlarında olması zorunludur. Tesiste kullanılacak yeraltı suyunun kimyasal ve bakteriyolojik analizleri yapılmadığı için niteliği belirsizdir. Çevrede zirai ilaçlama yapıldığı dikkate alındığında, yağışlardan dolayı tarım ilaçlarının topraktan süzülerek yeraltı suyuna karışarak niteliğini olumsuz yönde bozma olasılığı çok güçlüdür.


Dava dilekçesinde, bölgenin özel ürününün zeytin olduğuna vurgu yapılır ve mısır üretilmediğine dikkat çekilir. Her yerde yetiştirilemeyen zeytin yerine mısır ekiminin özendirilmesinin de Türk zeytinciliğine büyük darbe vuracağı öne sürülür. Yöre ve çevre ilçelerle birlikte yılda 18 bin ton mısır üretilirken, tesisin yıllık mısır ihtiyacının 265 bin ton olması da önem derecesi yüksek ayrıntılardan biridir.


Özet olarak tesis, koruma altındaki İznik Gölü'nü, Karsak Deresi'ni, zeytinlikleri, hatta Marmara Denizi'ni yok edecektir.


Cargill Mısır İşleme Tesisi'nin fiziki olarak doğaya vereceği zararlar böyle sıralandıktan sonra sıra, iptal isteminin hukuki gerekçelerine gelir. İdari işlemler en başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Çevre Yasası, Umumi Hıfzıssıhha Yasası, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yasası, Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik hükümleri ve ilgili mevzuat da işlemlerin iptal gerekçesidir. İdari Yargılama Usulü Yasası (İYUY) da yürütmenin durdurulması ve iptale dayanak sağlamaktadır.


Bunlar sadece iç hukukla ilgilidir. Ayrıca, uluslararası sözleşmelere de aykırılıklar vardır. Bu aykırılıklara değinmeden önce, iç hukukta somut bir şekilde ifadesini bulan, kişiye özel yasal düzenleme yapılamayacağına ilişkin bölümü aynen aktarmak gerekir.


"Hukuk devletinin ana özelliği, yöneten ve yönetilenlerin önceden konulmuş, objektif, soyut hukuk kurallarına göre yönetilmesidir. Kişiye özel yasa ya da hukuk normu konulamaz. Oysa somut olayda, tüm işlem ve kararlar salt Cargill firmasına göre düzenlenmiş, engel teşkil eden normlar kaldırılmış ya da değiştirilmiştir. Kamu yararı gözetilmemiştir."


Uluslararası sözleşmelere de aykırı

Türkiye'nin de imzası bulunan 5 Haziran 1972 tarihli Stockholm BM Çevre Deklarasyonu'nun 1. maddesinde, "İnsanın, şerefli ve huzurlu bir hayata izin verecek kaliteli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve elverişli yaşam koşulları içinde yaşaması temel hakkıdır" deniliyordu. 2. maddede ise "hava, su, toprak, bitki ve hayvanların tamamını kapsayan yeryüzünün doğal kaynakları ve özellikle tabii ekosistemi temsil eden örnekler, şimdiki ve gelecek nesillerin çıkarı için uygun bir planlama ve idare ile korunmalıdır" vurgusu vardı. İdarenin tasarrufu açıkça bu bildiriye de aykırıydı.


Yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 20 Kasım 1990 tarihinde imzalanan Paris Şartı'na göre de demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatıyordu.Paris Şartı'nda "Hava, su ve toprakta sağlam bir ekolojik dengenin yeniden tesisi ve idaresi için çevreyi korumak ve geliştirmek maksadıyla çabaların yoğunlaştırılması, uygulanan politika, proje ve programların çevre üzerinde etkilerinin halka açıklanmasını, hükümet dışı kuruluşların AGİK (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) hedeflerine ulaşılmasındaki önemli rollerini hatırlatırız" deniliyordu.


BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) sonrası yayınlanan ve 153 devlet başkanı tarafından imzalanan "1992 Rio Zirvesi Sonuç Bildirgesi"nin ikinci maddesinde şöyle denmişti: "...devletler, kendi yetki ve kontrolü dahilindeki faaliyetlerinin diğer ülkelere zarar vermemesini sağlamakla sorumludurlar."


Cargill, bir Amerikan şirketiydi ki, Rio zirvesinin bu şartı, tam da bu durumu anlatıyordu.

4. maddede ".sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için çevre koruma, kalkınma sürecinin entegre bir parçasını oluşturacaktır, ayrı olarak düşünülemez"; 10. maddede ise "Ulusal düzeyde, her birey kamu otoritelerindeki çevreyle ilgili bilgilere ulaşabilecek ve karar verme sürecine katılma fırsatına sahip olacaktır. Devletler, kamu duyarlılığını ve katılımı kolaylaştıracak ve destekleyecektir" denmekteydi.


Görülmekteydi ki, YPK'nın ve Bursa İl İdare Kurulu'nun kararları, Rio Zirvesi Sonuç Bildirisi'ne de aykırıydı. Bu aşamaya gelmeden idareye yapılan itirazlara verilen ret yanıtları da mevzuat hükümlerine uygun değildi zaten...Çevrenin korunması en temel insan hakkı iken hiçbir idare, bütün bu ilkelere aykırı karar alamazdı. Kamu yararı olmayan böyle bir karar iptale mahkum olmalıydı. Fakat ruhsat verilmesiyle birlikte Cargill firması derhal inşaata başlamıştı. Yürütmeyi durdurma kararı verilmemesi halinde telafisi güç ve onarılmaz zararlar doğacaktı.


Dava dilekçesine, iptal edilmesi istenen karar örnekleri, inşaat ruhsatı, ilgili kurumlarla yapılan yazışmalar, itirazların reddine ilişkin kararlar, idare eliyle delinen imar planları ve notları, gazete haberleri de eklenir.Yargı işlemlerini hızlandırmak için de tebligatların memur eliyle yapılması, kısa süreli mehiller verilmesi istenir.


Açgözlü sermaye ve işbirlikçileri!

Aynı gün Bursa Barosu Başkanı Avukat Ali Arabacı, Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) adına basın açıklaması yapar. Cargill AŞ unvanlı Amerikan şirketi tarafından İznik Gölü kıyısında kurulmasına karar verilen nişasta fabrikasının doğaya ve özellikle İznik Gölü'ne vereceği onarılmaz zararlar nedeniyle, bu yönde verilen kararların iptali için idare mahkemesine dava açıldığını duyurur. Davacıların adlarını sıralar ve şöyle der: "Ülkemiz doğal kaynaklarının ve zenginliklerinin gerek özelleştirme, gerekse tahsis suretiyle talan edildiği, bu talanın ülkenin bağımsızlığını, geleceğini düşünmeyen, sadece kâr, siyasi çıkar ve makam peşinde koşan açgözlü sermaye, bürokrat ve siyasetçi işbirliği ile gerçekleştirildiğini hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.


Bu talandan en çok nasibini alan illerin başında da Bursa gelmektedir. Bursa Ovası ve Uludağ'dan sonra şimdi de göllerimizin talanına sıra geldi.


Bizi yönetenler, samimi olmak, dürüst olmak, cesaretli olmak, bu ülkenin çıkarlarını düşünmek zorundadır. Uluslararası her türlü platformda çevrenin korunmasıyla ilgili, insan haklarıyla ilgili her türlü bildiri ve sözleşmeye imza atacaksınız, kendi ülkenizde de bu kuralları uygulayacağınızı taahhüt edeceksiniz, ama Edirne'ye ayak basar basmaz her şeyi unutacaksınız ve yağma düzenine devam edeceksiniz.


Bu çarpık, kısa vadeli, ülkemizi felakete götüren siyaset anlayışından, yönetim anlayışından vazgeçilmelidir.


İnsanların refahı ve mutluluğu ancak ekolojik denge ile mümkündür. Ekoloji; teknoloji ve maddi çıkarlardan daha önemlidir. İnsanlar gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundadır.


Bizler bu anlayışla, ekolojik dengenin korunması, demokratik bir toplumda yaşayabilmek için hukuk devletinin gerçekleşmesi yolunda mücadelemize devam edeceğiz."


İlk davanın künyesi: 1998/508

Açılan ilk dava Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne düşer ve ilk karar ([20]) 8 Temmuz 1998 tarihinde verilir. Bu karar, yıllar alacak mücadelede çevrecilerin, hukukun üstünlüğünü savunanların, yurtseverlerin, antiemperyalistlerin ilk yengisi olur. Bursa 2. İdare Mahkemesi, dava konusu işlemlerin yürütmesini durdurmuştur ve bu,sivil toplum örgütlerinin zaferidir!


Sabri Ünal başkanlığında, üyeler Ali Telli ve M. Ali Ceran'dan oluşan 2. İdare Mahkemesi Heyeti'nin oyçokluğuyla aldığı kararda, yürütmeyi durdurma isteminin kesin olarak karara bağlanabilmesi için idareden istenecekler sıralanır. Fabrikayla ilgili tüm bilgi ve belgeler; Çevre Bakanlığı'ndan ÇED raporu ve Koruma Kurulu'ndan izin alınıp alınmadığı; Renkli kalemlerle işaretlenmiş imar planları ve notları, aynı bölgede daha önce yapılan başvurular ve bunların ret nedenleri sorulur. Aynı alanda bu kez fabrika kurulmasına izin verilme sebeplerinin bildirilmesi istenerek şu karar yazılır:


"Davanın durumuna, olayın nitelik ve mahiyetine göre yürütmenin durdurulması talebinin davalı idarelerin birinci savunmaları ve ara kararları alınıp bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar kabulüne..."


Karar oyçokluğuyla alınmıştır. Mahkeme üyeleri Telli ve Ceran yürütmenin durdurulması kararını verirken, başkan Ünal karşı oy kullanır. Gerekçesi de şöyledir:


"Davanın durumu ve olayın niteliği itibariyle sadece davacı tarafın iddialarına göre savunma alınıncaya kadar yürütmenin durdurulması mümkün olmadığından aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum."


Okyanus aşıp Medet Deresi'nde boğulmak!

Yargı ringinde ilk raundun zili çalmış ve iki yargıç, mavi eldiveni havaya kaldırmıştır. Ama kırmızı eldiven alttan alttan darbeye devam eder. Onca hukuksuz işlemin ardından verilen inşaat ruhsatının dayandığı proje, o gün yürürlükte olan yasa hükmü gereği Mimarlar Odası tarafından vize edilmek durumundadır. Bu da, tesisin bulunduğu il sınırları içindeki oda şubesi tarafından yapılmalıdır. Oysa Cargill böyle yapmaz. Çünkü davacılar arasında Mimarlar Odası Bursa Şubesi de vardır. Başvursa da vize alması olanaksızdır. Dolaysıyla fabrika projesinin vizesi Mimarlar Odası Yalova Temsilciliği'ne yaptırılır.


2. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı vermesinden bir gün önce Mimarlar Odası Yalova Temsilciliği'nden Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne gönderilen yazıda, "Cargill'e ait projelerin mimari çizim standartlarına uygunluğu kontrol edilerek vizelenmiştir" denir.


Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu'ndan kendine özel karar çıkartabilme gücüne sahip çokuluslu bir şirketin meslek odası vizesine takılması düşünülemezdi herhalde!


Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Yalova Temsilciliği'nin denetimini genel merkeze bildirir. Mesleki denetimin, yapının bulunduğu yerdeki oda birimince yapılacağına dair genel merkez yönetim kurulu kararı vardır. Önce bu hatırlatılır. Cargill fabrikasına ait mimari projenin mesleki denetimini yapan Yalovalı mimar Meltem Tınaztepe'dir. Oysa proje için Mimarlar Odası Bursa Şubesi'nin de taraf olduğu hukuk süreci başlatılmıştır. ÇED yönetmeliğine aykırı proje yapılmıştır. Mimarlar Odası Genel Merkez Yönetim Kurulu gereğini yapmalıdır.


Bu bir bakıma Mimarlar Odası'nın iç sorunu gibi görünse de durum öyle değildir aslında... Görünürde hukuksuz ve yasadışı hiçbir iş yapmayan Cargill yönetimi,istediği her şeyi idarenin yaptığı mevzuat değişiklikleriyle almaktadır zaten. Eğer Mimarlar Odası Bursa Şubesi'ne başvursalar, vize alamayacakları kesindir. Bu da Bayındırlık Müdürlüğü'ndeki işlemlerin aksamasına neden olacaktır. Onca yol kat edilmişken, bir de davacılar arasında yer alan Mimarlar Odası ile uğraşmak büyük bir zaman kaybı demektir! Bu durum bir başka deyişle, okyanuslar aşarken Medet Deresi'nde boğulmak anlamına gelir Cargill için!


Biz Türklerin Amerikan esprilerini anlamakta güçlük çektiği gibi, Amerikalılar'ın da "Kim takar Yalova kaymakamını"esprisini anlamaları beklenemez elbette... Oysa Amerikalılar Mimarlar Odası Yalova Temsilciliği'ni ciddiye almışlar. Haliyle proje vizesini de!


Gerçi, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanlığı'na istediklerini yaptırdıktan sonra Mimarlar Odası vizesi çerez sayılır ama olsun! Bir günlük gecikme bile önemlidir Amerikan şirketi için.


Cargill, hukuken tutunacak dal arıyor

Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararı çok fazla şaşkınlık yaratmaz aslında. Mahkeme kararından 5 gün sonra Cargill şirketinin İstanbul Barosu'na kayıtlı avukatları Fadlullah Cerrahoğlu ve Taner Aşıcıoğlu, Bursa Valiliği ve Başbakanlık yanında davaya müdahil olarak katılmak istediklerine ilişkin dilekçe verirler. ([21]) Müdahillik dilekçesiyle birlikte, "Görev itirazı ve diğer savunmaların kısaca arzı"başlıklı bir başvuru daha yaparlar.


Dilekçede, Danıştay Kanunu dayanak gösterilerek, davacılar bakımından tutarlı olan davanın doğrudan doğruya Danıştay'da görülmesi gerektiği savunulur. Dava konusu işlerin dayanağı olan Yüksek Planlama Kurulu kararı "düzenleyici işlem"kabul edilecek olursa daişlem için ancak Danıştay'da dava açılabileceği belirtilir. Mevzi imar planı ve yapı ruhsatı işlemleri nedeniyle Bursa Valiliği'nin de hasım gösterildiği davanın "bağlantılı dava"kapsamında değerlendirilerek Danıştay'a gönderilmesinin gerekeceği yazılır.


Bu gerekçeler öne sürülerek "görevsizlik sebebiyle"davanın reddedilmesi ve dosyanın Danıştay'a gönderilmesi istenirken, süre yönünden de itiraz edilir. Dava konusu YPK kararının "düzenleyici işlem"niteliğinde olmadığı savunulur. Doğrudan doğruya belli bir alan üzerinde belli bir yatırımın gerçekleşmesine ilişkin somut, bireysel bir idari işlem sayıldığında, söz konusu bireysel işleme karşı, davanın açıldığı 1 Temmuz 1998 tarihinde sürenin çoktan dolduğu iddia edilir. İşlem tarihi 9 Aralık 1997'dir çünkü. İddiaya göre YPK kararı 15 Nisan 1998 tarihli yerel gazete aracılığıyla da kamuoyuna duyurulmuştur. Bu durumda davanın süre aşımından ötürü de reddi gerekmektedir.Davacıların esasa ilişkin iddiaları "varit"(olabileceği akla gelen) değildir. Esasa ilişkin savunmayı da müdahale talebi kabul edildiğinde vereceklerdir.


2. İdare Mahkemesi heyeti Cargill'in müdahale talebiyle ilgili ara karar ([22]) alarak, davanın taraflarına görüş bildirmeleri için 10 gün süre verir. Bu sırada Bursa Valiliği ile Başbakanlık Hukuk Müşavirliği de yürütmeyi durdurma kararına itirazlarını hazırlamaya başlarlar. Onca hukuksuz ve yasadışı işleme kılıf uydurmak kolay olmayacaktır!


Mahkemenin 8 Temmuz 1998 tarihli ilk kararının "muallak'ta kalma durumu söz konusudur. Mahkemenin "Davanın durumuna, olayın nitelik ve mahiyetine göre yürütmenin durdurulması talebinin davalı idarelerin birinci savunmaları ve ara kararları alınıp bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar kabulüne..." demesi idare tarafından algılanamamış olmalıdır ki herhangi bir girişim olmaz.


Davacılar, ivedilikle yürütmenin durdurulması kararı verilmesini isteyen bir dilekçe daha sunar. ([23]) Ekinde, Bursa Haber Gazetesi'nin 16 Temmuz 1998 tarihli sayısı yer alır. Gazetede, dava konusu alanda su sondaj çalışmalarının başladığını gösteren fotoğraf ve haber yer almaktadır. Haberde belirtildiğine göre sondaj, İznik Gölü'nü besleyen ana damarlarda yapılmaktadır.


Yürütmenin durdurulmasına "ivedilikle"karar verilmediğinde ileride telafisi imkansız zararlar doğacaktır. Alınan kararların apaçık yasaya aykırı olduğu da dava dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir zaten... İdari yargılama koşullarının da tamamı oluşmuştur. Savunma dahi beklenmeksizin kararların yürütmesinin durdurulması gerekir.


Hukukçuların düellosu da başlamıştır artık. Davacılara hukuk, Cargill'e adam lazım!

Tüm davacılar adına, Cargill'in müdahale talebinin kabul edilmediği bildirilir, itirazların reddedilmesi istenir. Cargill avukatlarının mahkemenin görevsizliğine ilişkin iddialarının yerinde olmadığı savunulur. Dayanak da İdari Yargılama Usulü Yasası'dır. Şöyle denir ilgili hükümde;


"İmar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda yetkili mahkeme taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesidir." ([24])


Böylesine açık bir hüküm vardır ve dava tam da yerinde açılmıştır aslında.

Cargill avukatlarının yasadaki "bağlantılı dava"ibaresinden yola çıkarak dosyanın Danıştay'a gönderilmesi yolundaki talebişöyle çürütülür. Yasa maddesinde "Bağlantılı davalardan birinin Danıştay'da bulunması halinde dava konusu dosya Danıştay'a gönderilir" dendiği hatırlatılır. Oysa Danıştay'da konuya ilişkin bir dava yoktur. Öyleyse bu yasa maddesinin uygulanması olanaksızdır.


Peki ya davanın süresinde açılmadığı iddiası. Bu da doğru değildir. Uygulama işlemlerine göre davanın süresinde açıldığına ilişkin bir tartışma bulunmadığına göre, Cargill'in bu yöndeki isteğinin de reddi gerekmektedir. Ayrıca, idari işlemlerin günlük gazetelerle tebliğ edilmiş sayılacağına ilişkin de hiçbir yasal düzenleme yoktur. Kaldı ki YPK kararı, uygulamaya yapılan itiraz dilekçelerinin idareye sunulduğu gün öğrenilmiştir.


Diğer yandan fabrika inşaatı sürmekte, yürütmeyi durdurma kararı uygulanmamaktadır. Bursa Barosu'nun yazıları da idareyi harekete geçirmeye yetmez. Basında çıkan birkaç eleştirel yazı da, davacılar açısından olumlu sonuç alınması konusunda işe yaramaz.


Bu yazılardan birini Bursa Hakimiyet'te Sevinç Baysal kaleme alır. Baysal, inşaatın ilerlediğini, yeni yeni halkla ilişkiler yöntemlerinin denendiğini, adam adama markaj çalışması yapıldığını yazar. Yasaları hiçe sayıp ayrıcalık kopartanların ince çalışmalarını sürdürürken yargının da boş durmadığı yorumunu yapar, 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği kararla ilgili bilgi aktarır. Bu aşamadan sonra neler olabileceğini sıralar.


Yazıya göre Arabacı, yargı kararını uygulamayan idareciler hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunacaktır. Arabacı'nın söylediği şudur: "Hukuku sonuna kadar tüketeceğiz. Baktık olmadı, İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracağız."


Arabacı bu açıklamasını yaptığı sırada Demokratik Sol Parti (DSP)'den Bursa milletvekili adayıdır. Sevinç Baysal yazısını "Arabacı milletvekili seçilirse, yargı kararını uygulamadığı takdirde Ecevit ile karşı karşıya gelebilecek" cümlesiyle bitirir.


Milletvekillerinin "Cargill Gazı"nı kim aldı?

Tarih 23 Temmuz 1998. Başkanvekili Uluç Gürkan TBMM'de oturumu([25]) açar. Gündeme geçmeden önce Fazilet Partisi (FP) Bursa Milletvekili Altan


Karapaşaoğlu'na söz verilir. Partililerinin alkışları arasında kürsüye çıkan Karapaşoğlu'nun gündem dışı konuşmasının gündemi Cargill'dir: "Cargill Firmasına, Yüksek Planlama Kurulu özel izniyle verilen yatırım izninin derhal durdurulması gerekmektedir. Halkımız ve ilgililer, özellikle yabancı sermayeli bir yatırımın, ülkemizde gerçekleştirilmesine karşı olmadıklarını; ancak, yer seçiminin çok büyük bir yanlış yapılarak tespit edilmesi dolayısıyla karşı çıktıklarını belirtmektedirler. Orhangazi ve İznik'in özel mahsul alanları ve İznik Gölü su toplama havzası içinde önemli ölçüde tehlike oluşturacak olan bu yatırımın, beraberinde getireceği diğer yatırımlar da düşünüldüğünde, konunun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır."


Verilen konuşma süresi yetmez Karapaşaoğlu'na... Başkanvekili Gürkan, Karapaşaoğlu'ndan toparlamasını ister. Konuşmasının devamında Çevre Bakanı İmren Aykut'un daha önce İznik Gölü'nün önemiyle ilgili konuşmasını hatırlatan Karapaşaoğlu, can alıcı cümlelerini kurar.


"Bu konuda, ilgili birimlerden, ilgili bölge müdürlüklerinden, daha önceki tarihlerde olumsuz rapor verilmiş olmasına rağmen, bir müddet sonra, birileri tarafından düğmeye basılıyor ve uydurma gerekçelerle, ilgili daireler, olumlu raporlar veya olumluya çıkabilecek raporlar vermeye başlıyorlar. Zaten, bölge idare mahkememizin vermiş olduğu karar da, bu olumsuzlukları içeren bir karar olduğu için, bu yatırımın durdurulması istikametinde bir işarettir ve ilgilileri buradan uyarmak istiyoruz. Bu yatırımın bir an önce durdurulması ve daha makul bir bölgeye sevk edilmesini teklif ediyoruz."([26])


Yıllar sonra Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekiliykenhazırlayacağı "Cargill Yasası" teklifiyle gerek muhalefet partileri, gerekse Bursa'daki sivil toplum örgütlerinin temsilcileri tarafından adeta topa tutulacak olan Altan Karapaşaoğlu, yine partililerinin alkışları eşliğinde kürsüden iner.


İmren Aykut'un sözü tutanakta kaldı!

TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, Karapaşaoğlu'nun konuşmasını yanıtlamak üzere kürsüye Çevre Bakanı İmren Aykut'u davet eder.


Bakan Aykut, daha ilk cümlesinde adeta "damardan girer" ve şöyle der: "Gerçekten Cargill konusu da, İznik Gölü konusu da çok önemlidir. Cargill fabrikasının buraya kurulmasına, Çevre Bakanlığı olarak biz de karşıyız. Ancak bu ÇED'e tabi bir iş olmadığı için, bu işyerinin o aşamada burada kurulmasını engelleme imkânını bulamamış durumdayız. Yine de, buna rağmen ben, işyerine, buraya temel atmamalarını, şu, şu, şu sebeplerle bu işyerinin burada kurulmasının uygun olmadığını, başka bir yer aramalarını ifade eden yazılar gönderdim. O gün bugündür görüşmek için randevu istiyorlar ama kendileriyle henüz görüşme fırsatı da bulamadım."


Bakan Aykut, İznik Gölü ve çevresinin son derece kıymetli olduğunu, bölgenin ileriye yönelik yaşam kaynağı olması nedeniyle korunması gerektiğini, çevresinde verimli tarım arazileri bulunduğunu anlatır. Bu nedenle İznik Gölü'nün ciddi bir kirlenme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını tespit ederek faaliyete geçtiklerini, 11 belediyenin katılımıyla kurulan belediyeler birliği aracılığıyla göle kanalizasyon akışını durdurmak için proje hazırladıklarını bildirir. Projenin 1998, olmazsa 1999 programına alınması için Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)'na, finansmanı için de 4 ayrı dış finansman kuruluşuna ön fizibilite raporuyla başvurduklarını açıklar. Aykut, sadece İznik değil, Uluabat Gölü için de kaygılandıklarını ifade eder ve sözü yeniden Cargill'e getirir.


"Cargill için de çok fazla tepkiler var. Bursa halkı, son derece çevreci. Yani Bursa'yı, çevre bilincinin çok gelişmiş olduğu bir il olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum. Bu fabrikanın buraya kurulmasına, ne kadar örgüt varsa hepsi karşı. Siyasi partilerimizin tamamı karşı. Ama firma 'illa da buraya fabrika kuracağım'diye bir ısrarın içerisinde. O konuda Sayın Yalçınbayır'ın da gayretlerini biliyorum. Bir yandan yargı yoluyla, bir yandan sivil toplum örgütlerinin gayretiyle, belki bunu önlenme imkanı olabilir diye umut ediyorum. Biz Çevre Bakanlığı olarak buna hiçbir şekilde onay veremeyeceğimizi ve böyle bir yatırımın, burada doğru olmadığını ifade eden yazılarımızı da yazmış bulunuyoruz."


Çevre Bakanı İmren Aykut kürsüden inerken Anavatan Partisi (ANAP), Fazilet Partisi (FP), Doğru Yol Partisi (DYP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) sıralarından alkış sesleri yükselir. Oysa karşı çıktığı işlemde, üyesi olduğu hükümet ortaklarının imzası vardır. Dolayısıyla Aykut'un konuşması, "milletvekillerinin gazını almak""tan öte anlam taşımaz!


Cargill konusunu gündem dışı konuşmasıyla TBMM Genel Kurulu'na taşıyan FP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun Bakan Aykut'a teşekkür etmesi de bunun işaretidir. Karapaşaoğlu, teşekkürün ardından bir cümle daha ekleyip, "Ayrıca, bu yatırıma (Cargill'e) izin verilirse, 6 fabrikanın da izin almak için sırada olduğunu belirtmek istiyorum"der. Bunun üzerine Uluç Gürkan,bakanın hiçbir koşulda izin vermeyeceklerini beyan ettiğini söyleyerek konuyu bağlar.


Ve Cargill inşaatı durduruldu!

Bir gün sonrasının tarihiyle Bursa Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü, gereği için Cargill'e, bilgi için de Bursa Barosu'na bir yazı gönderir. Vali adına Vali Yardımcısı Hayati Yaşar'ın imzasını taşıyan yazı, yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yerine getirileceğini bildirir. ([27]) Cargill'e "Tebliğ tarihi itibariyle inşaatınız ikinci bir emre kadar durdurulmuştur. İnşaatınızın mahallinde tutanakla tespiti yapılacaktır. İnşaata devam etmeniz halinde 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32 ve 34. maddelerine göre yasal işlem yapılacaktır" denir.


Cargill'e mevzi imar planı onayı veren İl İdare Kurulu dahil, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiği tarihe kadar geçen süreçte hiçbir yazıda imzası bulunmayan ve Başbakan Mesut Yılmaz tarafından Cargill karşıtı hareketi organize etmekle suçlanan Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın imzası, 27 Temmuz 1998 tarihli bir yazıda görülür. Bu yazı, 2. İdare Mahkemesi'ne yazılmış ve yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasını isteyen dilekçedir: ([28])


"Yürütmenin durdurulması kararı Valiliğe 22 Temmuz'da tebliğ edilmiştir. Anayasa ve ilgili yasa uyarınca kararın gereği yerine getirilmiştir. Dava konusu işlem, Başbakanlık YPK kararına dayalıdır. YPK kararlarının bağlayıcılığına inançla izin verilmiştir. Ayrıca, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda tarımsal niteliği korunacak alanda tarımsal nitelikli yapılara 1/1000 ölçekli uygulama imar planı yapmaları durumunda izin verilebilmektedir. Bursa Valiliğince tesis edilen işlem hukuka uygundur!"


Görünen o ki, yapılan işlemlerin hukuka uygunluğuna inanmadığı halde mecbur kalır Vali Taşanlar böyle bir dilekçeye idare adına imza atmaya. Taşanlar zor günler geçirir. Emrindeki bürokrasinin de eli ayağına karışır adeta. Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü usul hatası yapar.


"Savunma alınıncaya kadar yürütmenin durdurulması" kararına itiraz mümkün olmadığı halde "zühulen", yani dalgınlıkla birinci cevap dilekçesi vermek yerine itiraz edildiği anlaşılır. İtiraz dilekçesi işleme konulmadan iadesi istenir. Bu yazı da Vali Vekili İbrahim Turanlı'nın imzasını taşır. ([29])


Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (BKTVKK) 13 Ağustos 1998'de bir toplantı yapar. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nden iki gün önce gelen faks mesajıyla değerlendirilmesi istenen konu Cargill'dir. Kurulda yapılan görüşme sonunda, 1996 yılında tescillenen Karsak Deresi'ni besleyen Medet Deresi'ne sınır oluşturan Cargill parsellerinin yasalarda belirtildiği şekliyle "korunması gereken kültür ve tabiat varlığı olmadığı"vurgulanır. Ancak kurulun prensipte uygun gördüğü İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda tarımsal niteliği korunacak alan olarak görünen parsellere mevzi imar planı onayı verilirken kurul görüşü alınmadığının altı çizilir. Tesisin, kullanım ve atıksu yönünden havzanın yeraltı sularına etkilerine ilişkin üniversitelerin hidrojeoloji bölümleri ile ÇED Yönetmeliği açısından Çevre Bakanlığı görüşü alındıktan sonra nihai görüş verilebileceği ifade edilir. ([30])


Plan, gerdek sonrası kanlı çarşaf gibi!

Bu arada Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, mevzi imar planının üst ölçekli planlara işlenmesini, YPK kararını da dikkate alarak onar. ([31]) Bayındırlık Bakanı adına imzayı genel müdür yardımcısı Yurdanur Yerlikaya atar. Bakanlığın, 14 Ağustos 1998 tarihinde Bursa'ya gönderdiği 2020 Yılı Bursa Çevre Düzeni Planı ile İznik Gölü Çevre Düzeni Planı, Anadolu'da töre gereği damat evinin kapısına asılan kanlı çarşaf gibidir artık! Yanına asılı duran Amerika bayrağını da gözden kaçırmamak gerekir!


Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 1998/508 Esas numarasıyla açılan davada verdiği yürütme durdurma kararına da davalı Başbakanlık itiraz eder. ([32]) Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nce hazırlanan dilekçe, Cargill avukatlarının ilk itirazında sıralanan gerekçeleri içerir. İlk gerekçe, süreye ilişkindir. YPK kararıyla ilgili sürenin aşıldığı iddia edilir, davanın bu yönden reddi istenir.


Başbakanlık Hukuk Müşavirliği ikinci bölümde ise davacıların, iptalini istedikleri işlemle ciddi, makul, meşru ve şahsi ilişkisi olması, işlemin doğrudan veya dolaylı biçimde o kişiyi etkilemesi gerektiğini savunarak, böyle bir durum olmadığını iddia eder. Şöyle denir:


"İptal davalarının amacı, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamaktır. Hiçbir sınırlama getirilmeden tüm vatandaşlara, 'vatandaş ve vergi mükellefi' olmaları dolayısıyla dava hakkı verilmesi gerektiği savunulabilir. Ancak bu durumda idarenin tüm işlemleri dava tehdidi altında olur ki, böyle bir ortamda idarenin her işlemi şüpheyle karşılanır. İdarede ve işlemlerde istikrar kalmaz."


Anayasa'nın 135. maddesi de hatırlatılır. Buna göre meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteremezler, siyasetle uğraşamazlar. Mesleki faaliyet dışında etkinlikte bulunamazlar. Davacıların, çevre gerekçesiyle dava açma ehliyeti de, İYUY'nda yapılan değişiklikle ortadan kalkmıştır. Dava konusu işlemlerde de doğrudan menfaat ilişkileri yoktur. Bu yönüyle de davanın reddi gerektiği belirtilir.


Esas yönünden de, Anayasa'nın 166. maddesinde yer alan devletin görevleri ile ardından Çevre Kanunu'nun birinci maddesi hatırlatılır ve şöyle savunma yapılır: "Zikredilen madde metinlerinden de anlaşılacağı üzere, Anayasa ve ilgili kanunda devlete, öncelikle sanayinin ve tarımın dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini sağlamak ve bunu yaparken de ülke kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasının sağlanması görevi yüklenmiştir. Bunu sağlamaya yönelik olarak kaynakların verimli şekilde kullanılması amacıyla devlet tarafından birtakım tedbirler alınması ve statülerde değişiklik yapılması tabiidir."


Öyle ya, 540 sayılı KHK'nin beşinci maddesine göre YPK, "ülkenin yurtiçi ve yurtdışı ekonomik hayatıyla ilgili konularda yüksek düzeyde kararların alınması" ile görevlendirilmiştir. Dolayısıyla, YPK'nın Cargill ile ilgili kararı da bu kapsamda, yani "yüksek düzeyde"dir!


Çalınan minareye kılıf dikenler!

Başbakanlık hukukçularına göre, iptali istenen YPK kararıyla yapımına izin verilen tesisin göle, dereye, denize büyük zararlar vererek yok olacağı, ilgili yasalara aykırı olduğu iddiaları haksız ve dayanaksızdır. Davacıların tüm iddiaları 'eksik bilgilenmeden kaynaklanmaktadır. Zira DSİ Genel Müdürlüğü'nün 31 Temmuz 1998 tarihli yazısında ([33]) tesisin, İznik II. Merhale Sulama Projesi bütünlüğünü bozmayacak ve inşaatı engellemeyecek bir konumda bulunduğunun belirtilmesiyle, davacıların iddialarının gerçekleşmesinin mümkün olmadığı açıkça vurgulanmaktadır!


Savunmada, DSİ 1. Bölge Müdürlüğü Jeoteknik Hizmetler ve YAS Şube Müdürlüğü'nden 3 Temmuz 1998 tarihinde Cargill'e gönderilen yazıya ([34]) atıfta bulunulur. Son paragraf aktarılır ve ".sahadan çekilecek yeraltı suyunun başka bir akiferde ve göle 7 km. mesafede olması nedeniyle göl suyuna herhangi bir etkisi olmayacaktır" denildiği ifade edilir.


Çevre Bakanlığı'nın 'mısır işleme fabrikası için ÇED raporuna gerek olmadığı' yönündeki yazısı da Başbakanlık hukukçularının delilleri arasındadır. Su kirliliği, hava kalitesinin korunması, katı atıkların ve gürültü kontrolü yönetmelikleri hükümlerine uyulması halinde nişasta fabrikası yapılmasında bir sakınca olmadığını bildirmiştir Çevre Bakanlığı. Yani TBMM kürsüsünde, Cargill'e karşı mücadele verdiğini anlatan İmren Aykut'un bakanı olduğu bakanlık!


Savunmayı yazarken belge açısından çok zorlanmaz elbette Başbakanlık hukukçuları. Minareyi çalan koskoca Amerikan şirketidir, kılıfı da Türk siyasetinin ve bürokrasinin usta terzilerine diktirilmiştir!


Bursa İl Sağlık Müdürlüğü'nün su kirliliği ve gayrisıhhi müessese yönetmeliklerine uyulması koşuluyla; Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nün fabrika yapılacak alanda zeytin bulunmadığı, tesisin de kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesisler kapsamında olmadığından nişasta fabrikasının kurulmasında sakınca olmadığına ilişkin yazıları da etli butlu delillerdir!


Başbakanlık ve Cargill savunmaları ortak

Daha neler, neler! Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün bir yazısında da, yapılacak tarımsal yatırımın memleketimize kesin olarak faydalı olacağı için YPK'da görüşülmesinin teklif edildiği belirtilir. Yine, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün, fabrika yapılacak parsellerin, korunması gereken kültür ve tabiat varlığı olarak tescillerinin olmadığı yolundaki yazısına da Başbakanlık itirazında yer verilir.


Başbakanlık savunmanları, bütün bu bürokratik belgelerden sonra davada müdahil olan şirketin yatırımının kamu yararına faaliyet gösterip göstermeyeceği, çevrenin korunması koşuluyla ülke ekonomisine yararlı olup olmayacağını değerlendirmeye başlar. Merkezi ABD'de bulunan Cargill Tarım Sanayii ve Ticaret AŞ firmasının, dava konusu edilen yatırımının Türkiye'de 1400 kişiye istihdam sağlayacağı öne sürülür. Yaklaşık 100 milyon dolar tutarındaki yatırıma 1998 yılında başlanarak 2.5 yılda tamamlanmasının kararlaştırıldığı belirtilir. Bunun, Cargill'in ABD dışında bugüne kadar tek seferde yaptığı en büyük yatırım olacağı bir lütuf gibi anlatılır.


Cargill'in, tarıma entegre ve tümüyle „tarımsal amaçlı' imalat yatırımı olduğu, hammadde olarak ülkemizde üretilen mısır kullanılarak fruktoz, kepek ve mısır özü üretileceği kaydedilir. Fabrikanın kurulacağı 194 dönüm araziden yılda elde edilecek tarımsal net gelir en fazla 100 bin dolarken, yapılması düşünülen tesisin 55 milyon dolar tutarında yılda 265 bin ton mısır işleyeceği yazılır. Bu yolla ülkemizin milli hasılasına sağlayacağı girdinin sözü edilen rakamın yüzlerce kat fazla olacağı iddia edilir. Öyle ki, tesisin tamamen çevre dostu olduğu, adeta un fabrikasının bir kademe geliştirilmiş şekli olduğu savunulur.


Neymiş? Kesinlikle kimyasal tesis değilmiş!

Tümüyle tarım amaçlı bir nişasta fabrikası olan tesiste işlenmek üzere üreticilerden Türk mısırı satın alınacakmış! Mısırın işlenmesi ile ortaya çıkartılan ürünler şekerli gıda sektöründe tatlandırıcı olarak kullanılırken, aynı zamanda kağıt ve tekstil sektörlerinde de yapıştırıcı ara madde olarak kullanılacakmış!


Cargill'in mısır kökenli glikoz ürünleri, çikolata ve şekerleme pazarlarının en önemli katkı maddesiymiş. Gıda firmalarına sağlanacak bu hizmet ile bu firmaların gelişmesi ve ihracat imkanlarına katkı sağlanması hedeflenmekteymiş!


Yine mısırın işlenmesiyle ortaya çıkacak kepek ve protein yan ürünleri de hayvan yemi üreticilerine veriliyormuş!


Türkiye mısırözü yağı ve yüksek kalitede birçok gıda ürününü ithal etmekteymiş. Hatta belli dönemlerde şeker ithaline dahi ihtiyaç duyulmaktaymış! Kurulacak bu tesisle birlikte mısırözü yağı ve şeker ithalatı düşecekmiş! Tesis aynı zamanda Türk pazarına bir diğer önemli ara madde olan fruktozu sağlayarak yüksek kalitede gıda maddeleri üretiminin artmasına destek sağlayacakmış.


Bölgedeki zeytinlik alanların dışında yoğun olarak ekimi yapılan buğday ile karşılaştırıldığında mısır çiftçi için avantajlı bir ürün konumundaymış! Türkiye 1997 Ürün Gelir Tablosu'nda bu avantaj açıklamalı olarak görülmekteymiş!


1400 kişiye istihdam balonu!

Başbakanlığın savunması çok şaşırtıcı değil mi? En başta 1400 kişiye istihdam sağlanacağı iddiası tümüyle bir balon! Zira ne Cargill yöneticileri o ana kadar böyle bir rakam vermiştir,ne de fabrika faaliyete başladığından bu yana işletmede istihdam bu sayıya ulaşmıştır. Öyle ki istihdam sayısı hiçbir zaman 200'ü bile bulmamıştır!


Ayrıca mısırdan elde edilen fruktoz nedeniyle Türkiye'de pancar üreticisinin ne durumlara düştüğünü, ilerleyen sayfalarda TBMM'deki tartışmalarda göreceğiz. Pancar şekerine göre daha az maliyetli olduğu için hemen her türlü meşrubat ve şekerleme ürünlerinde kullanılan fruktozun, geçtiği kimyasal aşamalardan ötürü insan sağlığına olumsuz etkisi ise o yıllarda hiç gündeme gelmez.


"Başbakanlık, henüz yapılmamış bir tesisi nasıl olur da böylesine savunabilir"diye düşünmeden edemiyor insan! Savunmadan alıntılar yapmaya devam edelim.


Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı Celal Derya'nın imzasını taşıyan dilekçede, Cargill fabrikasının çevreye olası etkilerine yönelik iddialara karşılık olarak da "Yapılacak tesisin İznik Gölü'ne ve Karsak Deresi ile çevresine herhangi bir zararı olmayacaktır" denir. Çünkü DSİ'ye göre İznik Gölü ile tesisin bulunduğu alanın su kaynakları tamamen ayrıdır. Tesis yüzünden gölün su seviyesinde herhangi bir değişiklik olmayacaktır.


Tesisin bulunduğu alan göl kotundan 7 metre aşağıdadır. Dolayısıyla tesisten göle su sızması kesinlikle mümkün değildir. Göl koruma alanı 1 kilometre iken tesisin göle uzaklığı 6 kilometredir.


ABD'de 6, Brezilya'da 1, İngiltere'de 1, Hollanda'da 1, Polonya'da 1, Rusya'da 1 ve Türkiye'de 1 olmak üzere toplam 12 adet kurulu mısır işleme tesisi bulunan firma, faaliyet alanı gereği yalnızca mısır işleyecektir. Bu nedenle çevre sorunlarının çıkması kesinlikle söz konusu değildir. Tesis kimya alanında değil tarımsal gıda alanında faaliyet gösterecektir.


Firmanın tek atığı olan proses suyunun arıtılması için Türkiye'deki en iyi örneklerden bir olacak arıtma tesisi projesi hazırlanmış ve ihale edilmiştir. Arıtma tesisi Avrupa ve Amerika'da uygulanan sıkı ve kesin standartlar çerçevesinde inşa edilecektir. Atıksu arıtma ünitesi için yaklaşık 2 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirilecektir. Kaldı ki, mısır işleme sonucunda ortaya çıkan atıksuyun çevreye hiçbir zararlı etkisi bulunmadığı gibi zehirli olma özelliği de yoktur.


Hammadde olarak ortalama 20 derece nem içeren yaş mısır kullanılacaktır. Bacadan, mısırın yumuşatılması işleminde ortaya çıkan su buharı verilecektir. Bu nedenle hava kirliliği kesinlikle söz konusu değildir. Dolayısıyla davacıların Cargill'in bir kimya tesisi olduğu iddiası bilimsel gerçeklikten uzak bir ifadedir.


Cargill'in değil, bizzat Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin savunmasıdır bunlar unutmayalım!


Savunmada daha sonra, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Yenigün imzası ile hazırlanan Cargill Orhangazi Tesisleri Atıksu Deşarj Çevre Etki Raporu'na atıfta bulunulur. Bu rapora göre de gölün kuruyacağı, bataklığa dönüşeceği iddiaları dayanaksızdır.


Yargılama usulünde kural, davacının iddiasını ispat etmesi ise de, iddiaların gerçekleşmesi mümkün değildir. Davacıların çoğunluğunun yöre ve ülke menfaatlerini hassasiyetle korumaya çalışan ilgili meslek kuruluşları olmakla birlikte eksik bilgilenme sonucu bu davayı açtıkları düşünülmektedir.


Yasa hükmüne göre yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve telafisi güç veya imkansız zararın doğması şartlarının birlikte bulunması zorunludur. Dava konusu olayda her iki şart da bulunmadığından yürütmenin durdurulması talebinin reddi gerekmektedir.


Hadi bakalım, yönetmelik de değişti!

Resmi Gazete'nin 25-26 Ağustos 1998 tarihli sayılarında iki gün ardı ardına aynı yönetmelikle ilgili değişiklikler dikkat çeker. İlkinde11 Mart 1989 tarihinde yayınlanan'Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik"in19. maddesi şöyle düzenlenir:


"Bu yönetmelik hükümlerini, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Bakan yürütür." ([35])


İkinci gün"Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmeliksin yeniden yayınlanması şaşırtır. ([36]) Bu değişiklik değil, yeni bir yönetmeliktir ve "Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat" başlığı altındaki 18. madde şöyledir: "11/03/1989 tarihli ve 2015 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırılmıştır."


Bu, bir gün önceki değişikliğin de kaldırıldığı anlamına gelir. Yani, 'tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılması konusunda eskiden bildiğiniz her şeyi unutun' anlamına gelen bir yönetmelik!


O gün bir maddesi değiştirilen yönetmeliğin ertesi gün komple yenilenmesi bir telaşın eseri olsa gerektir! Niye ki bu telaş diye düşünmeye gerek yok elbette. Her şey Cargill için!


Bölge İdare Mahkemesi, itirazı reddetti

Bu arada Bursa 2. İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı verilen davaya Cargill'in katılma talebini kabul eder. ([37])


Bursa Valiliği'nin 11 Eylül 1998'de Bölge İdare Mahkemesi'ne yaptığı, yürütmenin durdurulmasına itirazı da karara bağlanır. ([38]) Üst mahkemeye göre; 2. İdare'nin "...yürütmenin durdurulması isteğinin savunma ve ara kararı cevapları alınıncaya kadar kabulü"şeklindeki kararına verilen cevapların savunma olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla dosyanın incelenmeksizin mahkemesine iadesine karar verilir.


2. İdare Mahkemesi aynı dosya üzerinde 16 Eylül'de bir karar daha verir ve"Yürütmenin durdurulması isteminin davanın durumu ve olayın niteliğine göre uyuşmazlık konusu mahalde mahkeme heyetince keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra incelenmesine"der. ( [39] ) Ancak kararda karşı oy vardır. "Yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmesi için keşif ve bilirkişi incelemesi gerektirir bir neden bulunmadığından bu istemin reddi gerekirken aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum"diyen, yine mahkeme başkanı Sabri Ünal'dır. İlk kararda olduğu gibi üyeler Ali Telli ve M. Ali Ceran'ın oylarıyla alınır karar.


Mahkeme 22 Ekim 1998 saat 14.30 için taraflara keşif daveti yapar. Bilirkişi Heyeti de Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyeleri arasından seçilir. Bilirkişiler ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden Prof. Dr. Melih Ersoy, Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Hasan Yazıcıgil ve aynı fakültenin Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Doç. Dr. Ülkü Yetiş'tir.


Yurtseverler Danıştay yolunda

Türkiye'yi sömürge gibi görenlerin değirmenine su taşıyan siyasetçi ve bürokratlarla, bağımsızlıkçı, hukukun üstünlüğünü en önemli değer olarak gören yurtseverlerin mücadelesinin çok çetin geçeceği bellidir. Bursa 2. İdare Mahkemesi daha fabrika alanında keşif yapmadan davacılar bu kez Danıştay'ın yolunu tutar. ([40]) Davacılar arasına 7. Bölge Eczacı, İnşaat Mühendisleri, Diş Hekimleri odaları ve Bursa Milletvekili Yahya Şimşek de katılır. Vekiller yine aynıdır. Ali Arabacı, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Ramazan Hoça. Fakat davalı sadece Bayındırlık Bakanlığı'dır.


Talep ise, Bayındırlık Bakanlığı'nın Cargill için yapılan değişikliği onaylayıp Bursa'ya gönderdiği planın yürütmesinin durdurulması ve işlemin iptalidir. Plan, Amerikan Cargill firmasının bu alanda nişasta fabrikası kurabilmesi için, salt bu nedenle "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Amaçla Kullanılması Yönetmeliği" de kişiye özel şekilde değiştirilmiştir. Oysa hukuk devletinin ana özelliği, kişiye özel yasa ya da hukuk normu konulamayacağıdır. Oysa olayda tüm işlem ve kararlar salt Cargill firmasına göre düzenlenmiş, engel oluşturan normlar kaldırılmış ya da değiştirilmiştir. Kamu yararı gözetilmemiştir.


Davacılar, Danıştay'a yaptıkları başvuruda önceki iddialarını yinelerler. Tesis, tarımsal amaçlı değil, tarım ürünü kullanan bir kimya tesisidir. Su kaynaklarını kirletecek, fazla su kullanımı nedeniyle İznik Gölü başta olmak üzere diğer kaynaklarda kurumaya neden olacaktır.


YPK'nın imar planı değişikliği yapma yetkisi yoktur. İdare hukuku ilkelerine göre, yönetimin ve kamu görevlilerinin yetkileri önceden yasalarla belirlenmiştir. İşlemi yapmaya yetkili olan yer, işlemi değiştirmeye ya da kaldırmaya da yetkilidir. Yetkinin dışına çıkılarak yapılan işlemler hukuka aykırı olur ve iptali gerekir. Yetki, kamu düzeni ile ilgilidir. Yetki ile ilgili kurallar genişletici bir biçimde yorumlanıp düzenlenemez. Buna göre Bayındırlık Bakanlığı'nın değiştirilen planı onama kararının gerekçesi Yüksek Planlama Kurulu kararı olamaz.


Bölgede 5 firmanın talebi reddedildi

Danıştay'a sunulan dilekçede, diğer yasa ihlalleri de sıralanır. İşlem Anayasa, Çevre, İmar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma, Zeytinciliğin Islahı yasaları ile davacı bakanlık tarafından 19 Ocak 1998 tarihinde onaylanan Bursa 2020 yılı 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı'na açıkça aykırıdır.


Dava dilekçesinde ilginç bir iddia daha ortaya atılır. Bayındırlık Bakanlığı, plan değişikliğine giderken, YPK kararına da uygun davranmamıştır. YPK kararında plana konu edilen alan "tarımsal yatırım kuruluş yeri"olarak belirlenmiştir. Oysa Cargill firmasınca kurulacak tesis tarımsal amaçlı değil, tarım ürününü kullanan bir kimya sanayi tesisidir.


Dilekçenin bu aşamasında, bölgede daha önce 5 ayrı firmanın tarım dışı amaçla tesis yapma talebinin "Bölgenin tarımsal niteliği, coğrafi konumu ve çevresel etkileri" gerekçe gösterilerek reddedildiği hatırlatılır. Uzun yıllar o bölgede değil sanayi tesisi, tarımsal depo yapımına dahi izin verilmemiştir. Böyle bir plan, başka talepleri gündeme getirecek, çevre daha da kirletilecek, yok edilecektir.


Dava dilekçesinde, ilk davanın başvurusunda olduğu gibi çevrenin korunmasına ilişkin Türkiye'nin de imzası bulunan uluslararası sözleşmelere aykırılıklar da hatırlatılır ki, hiçbir idare, sözleşme ilkelerini bir yana bırakıp, bireysel çıkarlar için karar alamaz.Kamu yararı olmayan böyle bir karar iptale mahkum olmalıdır.


Davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın kararı üzerine ilgili şirketin başladığı inşaat nedeniyle alandaki bitki örtüsünün yok edilmesinin önlenmesi için öncelikle yürütmenin durdurulması, sonra da iptali istenir. Dilekçe Danıştay'da işleme konur. Görev 6. Daire'nindir. Dosya numarası ise 1998/6071'dir.


Mesut Yılmaz: Hukuki olarak yapılacak bir şey yok!

.ve o günlerde Başbakan Mesut Yılmaz Bursa'ya gelir. Yılmaz'ın Bursa izlenimlerinin aktarıldığı ([41]) habere göre Başbakan, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) tarafından Organize Sanayi Bölgesi'nde yaptırılan ve bölgedeki 160 fabrikanın endüstriyel atıklarını temizleyecek olan arıtma tesisinin açılışını yapar.


BTSO Başkanı Celal Sönmez, Başbakan'a Cargill'den yakınır. Cargill yatırımına, günlük 3 bin 500 ton su kullanması, kimyasal atık ortaya çıkarması ve İznik'teki birinci sınıf tarım arazisine kurulması gibi nedenlerle karşı olduklarını söyler. Celal Sönmez, Başbakan Yılmaz'a "Sadece sizin çözebileceğinize inandığım bu sorunu acilen gündeminize alarak, tesisin yerini Bursa 2020 Strateji Planı'na uygun olarak, yine Bursa'da olan Mustafakemalpaşa veya Karacabey'e yönlendirmeniz bizleri ve bütün Bursa'yı sevindirecektir" der.


Celal Sönmez ayrıca, Bursa'da yerel yönetim ve bütün sivil toplum kuruluşlarının Cargill'in yer seçimine karşı olduğunu belirtir. Gözler Başbakan Mesut Yılmaz'a odaklanır. Acaba ne diyecektir?


Yılmaz, Cargill'in yerinin değiştirilmesi konusunda "hukuki olarak yapılacak bir şey olmadığını"söyler. Konunun, Bursa Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve yöre milletvekilleri tarafından kendisine defalarca iletildiğini anlatır. Konunun YPK'da iki kez gündeme geldiğini, DSİ'den iki kez inceleme istendiğini, kendileri açısından tesisin çevresel etkisinden ziyade makroekonomik etkisinin önemli olduğunu söyler.


Yılmaz şöyle devam eder: "En son ABD ziyaretim sırasında firmanın en üst düzey yetkilileri ile görüştüm. Bursa halkının duyarlılıklarını kendilerine ilettim. Bursalıların bundan sonra yapması gereken, yatırımı ve işletme sürecindeki durumu çok yakından izlemektir. Eğer endişe edilen hususlar gerçekleşirse bu konuda her zaman tedbir alma, müdahale etme imkanımız mevcuttur. Firma bize doğacak olumsuzlukları ortadan kaldıracağına dair gerekli güvenceleri vermiştir. Gerekli tesisleri, yatırım süresince yapmayı taahhüt etmiştir. Bu şartla ruhsat verilmiştir. "([42])


Haberde aktarıldığı şekliyle, Başbakan Yılmaz'a göre ekolojik olmayan yatırımın ekonomik olması da mümkün değildir. Cargill tesisinin Türkiye'deki diğer kuruluşlara örnek olacağı konusunda da şüphesi yoktur.


Söz konusu gazete haberini süsleyen bir fotoğrafta Mesut Yılmaz'ın, bir cinayete kurban giden eski Bursa Milletvekili Mehmet Gedik'le ile konuştuğu görülür. Aralarında da dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer vardır.


Cargill Türkiye Başkanı'na Bursa'dan mektup

Bursa'nın duyarlı dinamikleri bakarlar ki siyasetçilerden sonuç alınamayacak, "belki insafa gelir"umuduyla Cargill Yönetim Kurulu Başkanı'na hitaben bir mektup yazar. Şöyle derler;


".yatırımınızla ilgili olarak Bursa'da merkezi yönetimin temsilcileri, belediye başkanları, tüm sivil toplum örgütleri, meslek odalarının tümü, siyasi partiler, yörede yaşayan köylüler ve halkın çoğunluğu bu yatırımın bu bölgede yapılmasına aylardır karşı çıkıyorlar. Arsanın bulunduğu bölge yaşanabilen, tarımsal niteliği korunacak alan kapsamındadır. Bu bölge 1. ve 2. sınıf tarım topraklarına sahip olup, çok önemli bir kapalı su havzası konumundadır. Bu bölgede yıllardır çeşitli yatırım talepleri olmasına karşın, bölgenin tarımsal niteliği, coğrafi konumu ve çevresel etkileri dikkate alınarak hiçbirine izin verilmemiştir.


Ancak böylesine bir tepkiye rağmen yereldeki yöneticileriniz duyarsız davranmakta ve bu yer üzerinde ısrarlarını sürdürmektedirler. Bu yaklaşım Cargill ismine negatif bir tepkiyi yükseltmekte, dahası ziraat odaları Cargill'in mısır tohumu alımlarını boykot etmeyi düşünmektedirler."


Mektubun devamında yatırımın, Anayasa hükümlerine, uluslararası sözleşmelere, pek çok yasaya ve üst ölçekli imar planlarına aykırı olduğu anlatılır. Tesisin yapılmasında kamu yararı olmadığı dile getirilir. Çevreye vereceği zararlar sıralanır. Son olarak, açılan davada yürütmeyi durdurma kararı verildiği hatırlatılır ve mektup şöyle bağlanır:


"Demokrasinin gereği olarak halkın katılımının olmadığı, çevreye zararlarının tespit edildiği, yasalara aykırı olarak yürütülmeye çalışılan bu yatırımdan vazgeçilmesi için bilgilerinize rica ederiz."


Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Rüştü Murat Tarakçıoğlu'nun bu mektubu okuyunca "Yahu biz ne yapmışız böyle?" diyerek hüngür hüngür ağladığını kimse düşünmez büyük olasılıkla!


"Verdimse ben verdim" diyene bel bağlandı!

Benzeri bir mektup da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e gönderilir. Hani, siyaset hayatı boyunca "Benim çiftçim, benim köylüm" diyen Demirel'e. Hani, geçmişte „İLKSAN Arazisi Skandalı'nda'Verdimse ben verdim"diyen Demirel'e. Cumhurbaşkanı Demirel'e gönderilen mektupta da, dava dilekçelerine yazılan tüm kaygılar, hukuka aykırılıklar dile getirilir. ([43]) Son cümledeki vurgu şöyledir: "Bu tesise ve yabancı yatırıma değil, sadece yerine karşıyız. Son derece hassas bu konuya ilginizi yüksek müsaadelerinize sığınarak arz ederiz."


Mektubu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker ve Bursa Valisi Orhan Taşanlar imzalar, altına da Bursa halkı adına kurum ve kuruluşların adları sıralanır. Listenin en başında Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Bursa Ticaret Borsası, Bursa Barosu, Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği vardır. Ardından SİAD'lar gelir. BUSİAD, GESİAD, MÜSİAD, BUGİAD, KESİAD, YEGİAD, İZGİAD. Sonra İznik Ticaret ve Sanayi Odası, Osmangazi, Orhangazi, İznik ziraat odaları. Tabii ki akademik meslek odalarından Tabipler, Diş Hekimleri, Eczacılar, Veteriner Hekimler, Mimarlar, İnşaat, Makine, Harita, Ziraat, Elektrik, Çevre, Kimya, Maden, Orman ve Jeoloji mühendis odaları ve TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği. Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği, TEMA ve ÇEKÜL vakıfları ile Türk Lions.


Demirel de çare olmaz elbette.

Cargill için değiştirilen "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik"in yürütmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne verilir ya. Genel Müdür Yardımcısı Kenan Veziroğlu imzasıyla Bayındırlık ve Köy Hizmetleri Bursa il müdürlüklerine gönderilen yazıda "/'lg/'"den geçilmez! Değişik kurumların tam 10 farklı yazısına atıfta bulunularak şöyle denir:


".yapılacak tesisin en az 15 trilyon TL yatırım tutarı olması, atıksuların Medet Deresi'ne boşaltılmaması ve çevre arazilere zarar vermeyecek önlemlerin alınması kaydı ile 151,765 dekar arazinin istenen amaçla kullanılması uygun görülmüştür."([44])


Çevre hakkı, insan hakkıdır!

Bursa 2. İdare Mahkemesi'ndeki dosyada Başbakanlık tarafından yapılan savunmaya davacıların yanıtları hazırdır. ([45]) İlk itiraz, süre aşımı iddiasına ilişkindir. Yasanın tanıdığı itiraz süresinin aşılması sözkonusu değildir.


Başbakanlığın, dava ehliyeti bakımdan itirazına da "Çevrecilerin kişisel çıkarların değil de çevreyi, yani kamu yararını korumak için dava açtıkları bu davalar idari yargıda kabul görmüş, bu yöndeki itirazlar reddedilmiştir. İYUY'ndaki 'menfaat' öğesi çevre davalarında son derece geniş yorumlanmıştır. Böyle kabul edilmesinin yasal nedeni de Anayasa'nın 56. maddesidir" şeklinde yanıt verilir.


Başbakanlık avukatları, davacı meslek odalarının kuruluş yasasına aykırı davrandıklarını öne sürmüştü ya. O iddianın yanıtı da şöyledir: "Kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları, kendi mensuplarının mesleki gelişimini sağlamakla görevli oldukları kadar, aynı zamanda demokrasi kavramı içinde bir baskı grubu, sivil toplum örgütü olma işlevleriyle, toplumun genel çıkarlarını da savunma yükü altındadırlar. Bu nitelikleri ile en az siyasal partiler kadar, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandırlar. Bu örgütler, çalışma alanlarını belirlerken, meslek ve ülke sorunlarının birbirinden ayrılamayacağını ve sorunların da ancak demokrasi içerisinde çözülebileceği gerçeğini temel ilke olarak kabul ederler."


Uluslararası sözleşmelere göre çevre hakkı, insan hakkı sayılmaktadır. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'na göre de, çevrenin iyi durumda muhafaza edilmesi ya da iyileştirilmesi konusunda usulen üç hakkın tanınması gerekir. Bilgilenme hakkı, ilgililerin çevreyi bozma riski bulunan projelerden haberdar edilmesi, kişi ve toplulukların çevre konusunda alınacak kararlara katılabilmeleridir. Kanaat açıklama, karşı çıkma, birlikte karar alma gibi. Başvuru hakkına gelince. Çevrenin bozulması veya ilgili kuralların ihlali durumunda birey ve gruplara, idare ve yargı makamları önünde başvuru hakkı tanınması anlamına gelir.


Ayrıca Çevre Yasası'nın birinci maddesi, çevrenin, bugünkü ve gelecek kuşakları kapsayacak biçimde "bütün vatandaşların ortak varlığı" olduğu yolunda temel kural koymaktadır. Böyle olunca, gerçek ve tüzel kişilerin "ortak sahipleri ve sorumluları" bulundukları çevrenin kirletilmesi veya bozulması sonucu, aynı zamanda kişisel, güncel ve somut çıkarlarının çiğnendiği için harekete geçmeleri söz konusudur.


Dilekçe şöyle devam eder: "Meslek odaları, yetkilerini anayasadan ve yasalardan almaktadırlar. Hiç kimse meslek odalarını ülke sorunları ile ilgilenmekten alıkoyamaz. Her kuruluşun varlık nedeni bu ülke içindir. Nitekim gerek idare mahkemelerimiz, gerekse Danıştay'ımız bu kuruluşları aktif dava ehliyetine sahip kişilerden saymıştır. Bu yöndeki tüm savunmaların reddi gerekir. "([46])


Esasa ilişkin olarak Başbakanlık savunmasında söz edilen"YPK'nınülkenin yurtiçi ve yurtdışı ekonomik hayatı ile ilgili konularda yüksek düzeyde kararlar alabilmeyetkisi"nin sınırsız olup olmadığını sorar davacılar. Zira hukuk devleti niteliğinde en önemli işlev yargı denetimidir. Yargı denetiminin sağlanabilmesi için yasalarda yönetimin görev ve yetkilerinin sınırının açıkça gösterilmesi gerektiğinde duraksamaya yer olmaz. Hukuk devleti ilkesi bu özelliği nedeniyle, belirsizliğe ve sınırsızlığa yol açacak düzenlemeleri uygun karşılamaz.


Keza Anayasa'nın altıncı maddesinde, hiç kimse veya bir organın, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı belirtilmiştir.


"YPK yetki gaspı yapmıştır"

Yüksek Planlama Kurulu'na verilen görev, çok geneldir. Ekonomik hayatın hangi sahaları ile ilgili karar alabileceği belli değildir. Peki, kararları, yasal, hukuksal kural ve ilkelere aykırı olabilir mi? Böyle bir yatırımın Türkiye'de yapılmasına karar verebilir ama kararın uygulanmasında izlenmesi gerekli yasal kuralları ortadan kaldıramaz. Kişilere ayrıcalık tanıyan kararlar alamaz. Aksi düşünce, YPK'nın her türlü Anayasal organın üzerinde bir kurul olarak algılanmasına yol açar.


YPK, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın, il müdürlüğünün, Bursa İl İdare Kurulu'nun yetkilerini ellerinden almış, planı değiştirmiş, hatta ruhsatın kime verileceğini dahi tayin etmiştir. Diğer idari birimlere göre hiyerarşik üstünlük sahibi olan kurum, alt idari birimlere emir vermek suretiyle, formaliteleri tamamlatma yolunu seçmiştir. Böyle olunca da, hiçbir alt birim aksine görüş bildirme, işlem yapma cesaretini gösterememiştir.


Öyle ki, plan yapma ve değişiklikleri onama yetkisinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda olduğu sonradan anlaşılmıştır. Yatırımcı şirkete ruhsat verildikten, dava açıldıktan sonra değişiklik yapılan planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca 14 Ağustos 1998 tarihinde onaylanmıştır. YPK açıkça yetki gaspı yapmıştır.


Kararın ve kararı veren idari organın hiyerarşik üstünlüğü gözetildiğinde, alt idari birimlerin olumlu görüşlerinin hiçbir hukuksal değeri olmaz, böyle bir oldubittiye de hiçbir hukuk devletinde göz yumulmaz. Önce olumsuz görüş bildiren alt idari birimlerin, hiyerarşik düzen içinde nasıl görüş değiştirdikleri görülecektir.


Başbakanlık savunmasına satır satır itiraz edilen dilekçede her iddia çürütülür. Örneğin; Tesiste, ülkemizde üretilen mısırın kullanılacağına ilişkin savunma bir aldatmacadan ibarettir. Bursa Orhangazi bölgesi mısır üreten bir bölge olmadığı gibi, sanayi amaçlı mısır da üretilmemektedir. Tesis, ithal edilecek mısırla faaliyetini sürdürecektir. Buğday-mısır karşılaştırması da aldatıcıdır. Zira Bursa ve yöresinde her iki ürün de yaygın şekilde üretilen ürünler değildir. İşte bu nedenlerle savunma reddedilip,işlemin iptaline kararı verilmelidir.


Keşif günü gelir çatar!

Cargill'e "Yeraltı Suyu Arama Belgesi" verilir. Belgeye göre yeraltı suyu aranacak yer, Orhangazi'ye bağlı Karsak Köyü sınırlarındadır. (50)


Ve 2. İdare Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda keşif günü gelir. Keşif tutanağına göre davacılar vekili Ali Arabacı, davalı Başbakanlık temsilcisi S. Gülcen Özbay, müdahil Cargill'in avukatı Hilmi Biberoğlu ve bilirkişi heyetini oluşturan Prof. Dr. Melih Ersoy, Prof. Dr. Hasan Yazıcıgil ve Doç. Dr. Ülkü Yetiş hazır bulunur. Bursa Valiliği'nin ise temsilcisi yoktur.


Bilirkişiler, başkan Sabri Ünal ve üyeler Ali Telli ve M. Ali Ceran'dan oluşan mahkeme heyeti önünde usulen yemin eder. Dava konusu anlatılır ve arazi hep birlikte gezilir.


Bilirkişiler tarafından incelenmesi ve tespiti istenen konular yazılı olarak bilirkişi heyetiyle taraflara verilir. Taraflar da açıklamalarda bulunur. Bilirkişiler, dava konusunu, kendilerine verilen sorular çerçevesinde inceleyip ayrıntılı ve gerekçeli raporu daha sonra vereceklerini bildirir. Mahkeme heyeti de 15 gün süre tanır. Bilirkişilerin gerekçeleriyle birlikte teknik ve bilimsel olarak yanıtlayacakları 17 soru vardır. ([47])


Mahkemenin fabrika alanında yaptığı keşif, Bursa gazetelerine "Cargill'in çırpınışları"başlığıyla yansır. Keşif sırasında çekilmiş bir fotoğrafın da yer aldığı haberde Bursa Barosu Başkanı ve davacılar vekili Avukat Ali Arabacı'nın "YPK Başbakan'a bağlı bir kuruluş. Alt kademelerden istenilen bilgiler bağımsız olamıyor. İl İdare Kurulu Cargill olayında bağımsız ve özgürce karar veremedi" şeklindeki açıklamasına yer verilir. TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Başkanı Mustafa Özçelik'in de, yöre insanı ve sivil toplum örgütlerinin, fabrikanın söz konusu yere kurulmasına karşı olduğunu hatırlatan sözleri aktarılır. Haberde, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Yılmaz Oktay da, fabrikanın ihtiyacı olan mısırın Bursa'dan karşılanmasının mümkün olmadığını, hammaddenin ithal edileceğini yineler.


Cargill Proje Müdürü Kemal Özbelli, bu açıklamaların bilimsel dayanağı olmadığını savunur. Haberde Özbelli'nin, fabrikanın atıksularının Gölayağı Deresi'ne, oradan Karsak Deresi aracılığıyla Gemlik Körfezi'ne bırakılacağını ancak çevreye zarar vermeyeceğini söylediği yazılır. Habere göre Özbelli, izni bir yıl gibi bir sürede aldıklarını, 27 trilyon liraya kurulacak fabrikaya 600 milyar liraya arıtma tesisi yapacaklarını ifade eder.


Danıştay'dan da yürütmeyi durdurma

Takvimler 11 Kasım 1998'i gösterirken, Danıştay'a açılan ilk davada 6. Daire, yürütmeyi durdurma isteğini kabul eder. ([48]) Daire, davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'ndan, Cargill alanının tescili ve dava konusu plan değişikliğine ilişkin Kültür ve Koruma Kurulu kararlarının tümünü; İznik Gölü uzun mesafeli koruma alanını gösteren haritayı, üzerinde taşınmazın da işaretlendiği onaylı örneğini; 19 Aralık 1990 tarihinde onaylanan 1/25 bin ölçekli plan ile 14 Ağustos 1998 tarihinde değiştirilen planın taşınmazı çevresiyle gösteren onaylı paftaları; Plan değişikliğine ilişkin diğer bilgi ve belgeleri ister. İdareye 30 gün de süre verir.


Hadi bakalım, el mi yaman bey mi? Biri yerelden, biri de Ankara'dan, elde var iki yürütmeyi durdurma kararı. Bu gelişme Bursa Haber Gazetesi'nin manşetine "Cargill'e Danıştay tokadı!" başlığıyla yansır.


Ama bürokrasi hala Cargill'in değirmenine su taşımaya devam eder. ÜstelikCargill'e "Buyurun, ne isterseniz, emriniz olur" diyen Başbakan Mesut Yılmaz başkanlığındaki 55. Hükümet, 25 Kasım 1998 tarihinde TBMM'de yapılan gensoru oylamasıyla düşürülmesine karşın.


DSİ 1. Bölge Müdürlüğü, Cargill'in Karsak mevkiinde yapacağı su sondajları için lokal hidrojeolojik ve jeofizik araştırma raporu hazırlar. Teknik raporda, çok net şekilde anlaşılan şudur:


Cargill'e ait parseller yeraltı suyu tahsisine açık sahadadır. Dolayısıyla bu alanda açılacak kuyulara kurum tarafından kullanma belgesi verilecektir. Çekilecek yeraltı suyu, Orhangazi Ovası ile bağlantılı değildir, İznik Göl suyuna herhangi bir etkisi olmayacaktır. Cargill tarafından çekilecek yeraltı suyu talebi çok büyük bir miktar teşkil etmemektedir. (53)


Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü'nün de atıksu deşarj çevre etki raporu dikkat çeker aynı tarihlerde. "Tesisin ham atıksuları orta kuvvettedir ve tasarlanan iki kademeli arıtma sistemi ile arıtılacaktır. İki kademeli arıtma tesisi hedeflenen çıkış suyu özelliklerini sağlayabilecektir. Tesisin arıtılmış atıksuları Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde alıcı ortama doğrudan deşarj edilebilir niteliktedir."


Tasarlanan, planlanan bir arıtma tesisinden bahsedilir ve sonra, sanki tesis yapılmış, atıkları tahlil edilmiş, doğrudan deşarj edilebilir nitelikte olduğu görülmüş gibicümle kurulur!


Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Yenigün ve aynı kürsüden Prof. Dr. Nilsun İnce'nin imzası bulunan bu raporun dayanağı da yine Cargill tarafından hazırlanan atıksu arıtma sistemi projesinin tanıtım metni olmalıdır. ([49])


Cargill'in talebi üzerine Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nce hazırlanan yeraltı suyu kaynaklarının muhtemel kullanımının değerlendirilmesi raporuna değinmeye bile gerek yok. Malum sonuç.


Cargill tarafından hazırlanan arıtma tesisi teknik tanıtım metninin sonuç bölümünde ise "Ayrıca Cargill firması olarak atıksu besleme kalitesi ve miktarında olabilecek değişimleri göz önüne alarak, muadil bir fabrikanın besleme değerlerinin 2 katına yaklaşık bir arıtma tesisi kurmaktayız. Cargill firması bu atık arıtma tesisi projesiyle Su Ürünleri ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine uyacağını taahhüt etmektedir" denir.


Ama Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmeliğe niye uymadıklarını açıklamazlar! Niye ille de Orhangazi ısrarındadırlar tek kelime etmezler! Niye Türkiye'yi sömürge gibi görürler de, yasasına, hukukuna, yargı kararına uymazlar, söyleyecek sözleri olmaz!


Bilirkişiden demokrasi ve hukuk dersi

Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu İznik'te toplanır. ([50]) Kurul, Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nden, 1/25 binlik imar planında ne tür tadilat yapıldığına ilişkin acil bilgi ister. Aciliyet, inşaatın devam etmesinden ötürüdür. Kurulun istediği belgeler gelir. 24 Aralık'ta karar verilir.(56) Onaylanan mevzi imar planı, planlama ilkeleri ve çevrenin koruma bütünlüğü açısından sakıncalıdır. Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmeliğe uygun değildir. Sonuç: 1/25 binlik plan tadilatının reddine.


2. İdare Mahkemesi tarafından yapılan keşif sonrası bilirkişi heyeti de raporunu sunar. (57) 15 Aralık 1998 tarihli raporda konunun üç açıdan irdelendiği bildirilir. Bir planlama, iki çevre kirliği, üç hidrojeoloji.  Bilirkişiler, planlama süreci açısından irdeleme sonucunda çok çarpıcı cümleler kurar. Bir anlamda demokrasi ve hukuk dersi niteliğindedir bu cümleler.


"Bursa 2020 Planı, iki ana ilke doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu ilkelerden birincisi, planın şeffaf bir yaklaşımla, çağdaş yerel demokrasinin ana ilkesi olan halk katılımının sağlanmış olmasıdır. Bu anlamda Türkiye'de ilk kez, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında ortaklık anlaşması yapılarak, belediye sınırları yok kabul edilmiş ve il bütünü, kapsamlı bir planlamaya konu yapılmıştır. Planın yapımına ve tartışılmasına bilim adamları, meslek odaları, iş dünyası, merkezi ve yerel yöneticiler katılmışlar, fikir üretmişler ve planın oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Böyle bir süreç izlenerek hazırlanan plan, onaya sunulmadan önce Tayyare Kültür Merkezi'nde çok güçlü bir katılımla gerçekleşen Şehir Danışma ve Dayanışma Meclisi'nin görüşüne sunulmuştur. Kısacası, Bursa 2020 Planı, ülkemizde katılımcı, demokratik ve kapsamlı planlama anlayışının ilk kez bu denli örgütlü ve başarılı biçimde yaşama geçirildiği örnek bir model oluşturmaktadır.


En temel planlama ilkelerinden olan 'planların kademeli birliği' ilkesi uyarınca alt ölçekli planlar, üst ölçekte belirlenen temel strateji ve ilkelere uymak zorundadır. Özellikle alt ölçeklerde, üst kademe planlara aykırı olarak yapılacak mevzi düzenlemeler planlama yaklaşımını çok büyük ölçüde zedeleyerek bütünlüğü yaralayacaktır. Daha da önemlisi, kamu vicdanında plana olan güveni ve saygıyı ortadan kaldırarak, kişilerin planları kendi çıkarları doğrultusunda değiştirebilmek için etkili bürokrat ve politikacıların peşinde koştukları bir yapılanmaya yol açacaktır.


Dava konusu işlemde de, ne yazık ki, yukarıda anlatılan parçacı yaklaşım izlenerek planlama ilkeleri açısından yapılmaması gerekenler yapılmıştır. Birkaç parsel düzeyinde değişikliğe gidilerek plan bütünlüğünün göz ardı edildiği görülmektedir. Bu kararın en üst düzeyde karar verici olan YPK tarafından alınması, işlemi mazur göstermek bir yana daha da vahim hale getirmektedir. Her şeyden önce YPK parsel bazında fiziksel karar üreten bir kuruluş değildir. Dava konusu kararda ise yapılacak yatırıma ilişkin olarak parsel bazında yer tanımlanmaktadır. Beklenen ise YPK'nın anılan yatırımın ülke ekonomisi ve kalkınmasına yararlı olacağı saptamasını yaptıktan sonra yer seçimine ilişkin teknik süreci bu konularda görevli kuruluşlara bırakmasıdır. Tersi durumda, ülkemizde fiziksel plan hazırlama ve onama yetki, sorumluluk ve teknik donanıma sahip olan, yasalarla kendilerine bu görevlerin verildiği kuruluşların kapsamlı plan yapma olanakları büyük ölçüde kısıtlanmış ve anlamsız hale getirilmiş olacaktır. Çünkü il ölçeğinde hazırlanacak çevre düzeni planları, tepeden inme kararlarla delinmeye başladığı zaman, planın kalan bölümünde öngörülen dengeler tümüyle olumsuz yönde etkilenecek, beklenti ve öngörüler tümüyle kontrol dışı gelişmeye başlayacaktır. Bu durumda büyük emek ve masraflarla hazırlanan planın hiçbir anlamı kalmayacaktır.


Dava konusu işleme ilişkin süreç, sonuçta biçimsel açıdan mevzuata uygun hale getirilmiş de olsa, planlama bilimi ilkelerine tümüyle aykırı bir şekilde ve ülkemizde de pek karşılaşılmamış gelişim izlemiştir.


YPK'nın mevzuatın üzerine çıkarak fiilen fiziksel planlama kararı alması, dahası bunu parsel bazında ve firma adı belirterek yapması ciddi bir planlama sorunu olduğu kadar bir yetki gaspı olarak da değerlendirilmelidir. "(58)


Heyetten 43 sayfalık rapor

Bilirkişi raporunda, sürecin mevzuat ve planlama ilkelerine aykırı gelişiminin YPK kararıyla başladığı ancak bununla sona ermediğine vurgu yapılır. Daha sonra eksiklikler ya da mevzuata aykırılıkların, dava konusu işletmeye yapı ruhsatı verilmesini takip eden iki ay içinde giderildiği ve düzeltildiğine işaret edilir. Heyet, olayın özetini şöyle çıkarır: "Dava konusu işleme ilişkin izlenen sürecin, planlamanın, 'planların kademeli birlikteliği', 'üst ölçekli planlarda parsel bazında değişiklik yapılmasının sakıncaları', 'kişisel değil kamusal yarara öncelik verilmesi', 'plan yapımında izlenen sürecin değişikliklerde de aynen izlenmesi' gibi en temel ilkelerine tamamen aykırı olduğu açıktır."


Bilirkişi raporunda, fabrikanın davalı idarenin savunduğu gibi "gelişmiş bir un fabrikası"niteliğinde olmadığının teknik verilerden açıkça anlaşıldığı vurgulanır. Bu konuda en temel veri de fabrikanın su ihtiyacıdır. İşletmede kullanılacak suyun içme suyu kalitesinde olması gereğinin konuyu daha duyarlı hale getirdiği ifade edilir. Çünkü içilebilecek nitelikteki su rezervi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla azalmaktadır. Her yıl daha da derine inen ve çok daha pahalı sondajlar yapılması zorunlu hale gelmektedir. Yıllar içinde azalması ve hızla kirlenmesi, suyu bugün ülkemizin en önemli stratejik kaynakları arasına sokmuştur.


Cargill'in günlük 3 bin ton su tüketecek olması üzerinden hesaplama yapan bilirkişi heyeti, bu miktarın 20 bin kişinin yaşayacağı bir kasabanın su gereksinimine karşılık geldiğine dikkat çekerek, böylesi bir tüketimle tesisin herhangi bir işletmeden çok farklı olduğunu, yer seçiminde bu nedenle çok duyarlı olunmasını zorunlu kıldığını kaydeder.


Tek bir işletme düzeyinde fayda/maliyet analizi çerçevesinde bakıldığında hesabın marjinal kalabileceğini de hesaba katan bilirkişiler, bu aşamada bölgede daha sonra gelecek imar taleplerine dikkat çeker. Daha önceki beş talebin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın kararlı tutumu sayesinde durdurulabildiği hatırlatılır. Üstelik kümes, zeytin deposu, TIR parkı, soğuk hava deposu gibi, dava konusu fabrika ile karşılaştırıldığında çevreye ve tarımsal üretime vereceği zararın yok denilecek düzeyde olmasına rağmen bu taleplere karşı durulduğu anımsatılır. Eğer izin verilen yatırım savunma amaçlı ya da stratejik öneme sahip bir tesis olsaydı veya yönetmelikte belirtildiği gibi daha uygun alternatif alan tespit edilemediği belgelenebilseydi, uygulamanın emsal olamayacağı kamuoyuna rahatlıkla anlatılabilirdi. Dolayısıyla dava konusu yatırımın bu tür gerekçelerle savunulabilmesi olanaksızdı. Yatırım değerinin 15 trilyon (milyon) TL'nin üzerinde olması da, böylesi olumsuz sonuçlara katlanılmasının gerekçesi olamazdı. Sonuçta dava konusu alan sulu tarım arazisiydi ve yapı, yönetmelikte tanımlanan tarımsal amaçlı kategorisine girmediği gibi, istisnalar arasında da değildi.


Plan bir kere delinince çok şey olur!


Raporun bu aşamasında, "plan bir kez delinmekle bir şey olmaz" mantığını çürüten ifadelere yer verilir ve şöyle denir: "Ülkemizde tüm plan revizyonları benzer girişimlerle, yani planın bir bölümüne uyulmamasının plan bütünlüğünü etkilemeyeceği düşünce ve savları ile başlamıştır. Çünkü bu tür ayrıcalıklı kötü emsaller yaratan yönetimlerin, kamu vicdanında yaratılan adaletsizlik duygularının haklılığı nedeniyle benzer taleplere uzun süre dayanabilmeleri olanaklı değildir. Bu bakımdan eğer planlı ve sürdürülebilir kalkınma fikrini benimsiyorsak esas olan bu tür ayrıcalıkları hiç yaratmamaktır. "([51]) Cargill'in yapmayı taahhüt ettiği arıtma tesisiyle ilgili olarak görüş bildiren bilirkişi heyetinin bir vurgusu da şöyledir:


"Kağıt üzerinde hesaplanan arıtma verimine ulaşılması ya da o arıtma veriminin süreklilik göstermesi çoğu kez başarılamamakta ve her geçen gün kirlilik artmaktadır. Kamunun, yapması gereken denetimleri olanaksızlıklar nedeniyle yapamıyor olması, mevcut yasal düzenlemelerin hayata geçirilememesi, kağıt üzerinde hesaplananların genellikle yaşanamaması sonucuna ciddi katkı sağlamaktadır."


Raporda ayrıca, atıksuların bırakılacağı derenin zaten kirli olmasının, deşarj koşullarını belirleyen bir parametre olmadığı da vurgulanır ve atıksuyun bırakılacağı ortamın değil, bırakılacak suyun standardının sağlanması gerektiği kaydedilir. Bir başka deyişle, "Dere zaten kirli, arıtma tesisinden çıkacak suyu bıraksak dere daha fazla kirlenmez" denemeyeceği vurgulanır.


Raporun sonuç bölümü ise şöyledir:

1- Dava konusu işlemde süreç, kronolojik olarak olmaması gereken biçimde izlenmiştir. Planlama, „planların kademeli birlikteliği', „üst ölçekli planlarda parsel bazında değişiklik yapılmasının sakıncaları', „kişisel değil kamusal yarara öncelik verilmesi', „plan yapımında izlenen sürecin değişikliklerde de aynen izlenmesi' gibi en temel ilkelere aykırıdır. "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik" hükümlerine de aykırılık göstermektedir.


2- Cargill Tesisleri atıksularının, kurulacak arıtma tesisinde, atıksu yükünün çok yüksek olmadığı dönemlerde, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği'nin gerektirdiği düzeye kadar arıtılması mümkün olmakla birlikte, Su Ürünleri Yönetmeliği hükümlerinin sağlanması mümkün görülmemektedir. Atık yükünün çok fazla olduğu dönemlerde ise Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği hükümlerinin de karşılanması olanaksız görülmektedir. Tasarlanan arıtma tesisi ile hedeflenen arıtılmış su niteliklerinin sürekli olarak karşılanamayacağı, zaman içerisinde değişen giriş suyu nitelikleri ile çıkış suyunda belirli dönemlerde limitlerin aşılabileceği beklenmektedir. Aşılan deşarj sınırlamaları ise alıcı ortamın kalitesini doğal olarak olumsuz etkileyecektir.


3- Cargill tesisinden Medet Deresi'ne deşarj edilecek olan atıksuların Gölayağı Deresi'ne kavuştuğu nokta ile Gölayağı Deresi'nin İznik Gölü'nden çıkış yaptığı nokta arasında 7-8 metrelik bir kot farkı bulunması nedeniyle fabrika atıksularının İznik Gölü'nün su kalitesine olumsuz bir etkisi olmayacaktır.


Cargill tarafından planlanan yılda 1 milyon 95 bin metreküpgibi önemli sayılabilecek su çekiminin etkilerinin ne miktarda olabileceği, havzanın beslenim ve boşalım kaynaklarını nasıl etkileyeceği ancak uzun süreli ve ayrıntılı hidrojeolojik etütler sonucu ortaya konabilecektir. Bu tür etütler yapılmadan Cargill'e yeraltı suyu tahsisi yapılmamalıdır.


Mahkeme kararını derhal uygulayın?

2. İdare Mahkemesi'ne bir dilekçe daha yazılır ve son delil durumuna göre yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenir. Dilekçede, Danıştay 6. Daire'nin de yürütmenin durdurulmasına karar verdiği hatırlatılır. Buna uygun olarak aynı doğrultuda karar verilmesi gerektiğinin düşünüldüğü kaydedilir ve eklenir:


"Ruhsat verilmiş, inşaat devam ediyorsa, inşaatı durdurabilmenin yolu mahkemenin de aynı kararı vermesidir. Kararın başka türlü uygulanması olanağı da yok gibidir. Yoksa Danıştay kararının pratik bir faydası olamayacaktır. Bu neden bile yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesinin başlı başına nedenini oluşturuyor düşüncesindeyiz.


Keşif ve bilirkişi incelemesinin yapılmış olması, Koruma Kurulu kararı, Danıştay kararı, inşaatın devam ediyor olması ve ileride telafisi mümkün olmayacak durumların ortaya çıkacak olması gibi nedenlerle, İYUY 27. maddesinin aradığı tüm koşullar oluşmakla davada yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini diliyoruz."(60)


Aynı gün Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na da yazılır. Ekte Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararı da gönderilir. Mahkeme kararlarının uygulanmasının anayasal ve yasal zorunluluk olduğu, ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı gereği hukuki sorumluluk gerektirdiği hatırlatılır. Buna göre de, ekte örneği gönderilen Danıştay kararına konu olan Cargill firmasına ait fabrika inşaatının durdurulması istenir.


Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı Cargill'i şoka uğratır. Bayındırlık Bakanlığı yanında davaya müdahil olarak katılma talebi 18 Aralık 1998 tarihinde verilir. (61)


O günlerde Ankara'da yeni hükümet arayışları vardır. Mesut Yılmaz Hükümeti'nin gensoruyla düşürülmesinin üzerinden bir ay geçmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 23 Aralık 1998 tarihinde hükümet kurma görevini DSP Genel Başkanı, Zonguldak Milletvekili Bülent Ecevit'e verir. Ecevit hükümeti kuramaz ve görevi iade eder. 7 Ocak 1999'da yeniden görevi üstlenen Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti, 11 Ocak 1999 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak, 17 Ocak 1999 tarihinde de TBMM'den güvenoyu alarak göreve başlar. DSP Azınlık Hükümeti'nin ömrü 137 gün olur ve 28 Mayıs 1999'da sona erer.


Davacıların yanıtlarına Cargill'den itiraz

25 Aralık 1998'de Cargill, müdahil olarak katıldığı Bursa 2. İdare Mahkemesi'ndeki davada, davacıların yanıtlarına itiraz eder. Dava açma süresinin aşıldığı yinelenir. Olayda YPK kararının bir "düzenleyici işlem" olmadığı, aksine "birel işlem" olduğunun davacılar ve mahkeme tarafından da kabul edildiği öne sürülür. YPK kararının da 15 Nisan 1998 tarihli yerel gazete ile kamuoyuna duyurulduğu,dolayısıyla davacıların ıttılaına, yani bilgisine sunulduğu ifade edilir. Cargill avukatı Hilmi Biberoğlu, davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi talebini tekrarlar.


Biberoğlu, ihtilafın, YPK kararının uygulanmasında yasa kurallarının çiğnendiği noktasında ortaya çıktığını, oysa bu iddianın da dayanaksız olduğunu belirtir. YPK, anılan yerin „kuruluş yeri' olarak belirlenmesinin uygun olacağına karar vermekle yetinmiş, bunu yasalara uygun mütalaa eden Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da uygulamıştır. Oysa YPK kararında, imar planı değişikliği konusunda ne bir ifade vardır, ne de plan değişikliği konusunda Bursa'daki makamlara verilen bir emir... Gerek imar planı, gerekse yapı ruhsatı işlemleri, YPK kararı doğrultusunda yasal yetkili Bursa mercileri tarafından usulüne uygun gerçekleştirilmiştir. Zaten bürokraside usul budur!


Cargill savunmasında davacıların, fabrikanın kimya sanayi tesisi olduğu yolundaki iddiasına, mısırdan fruktoz, gluten, kepek ve öz üretilen bir gıda sanayi işletmesi olduğunda ısrar edilir. "Cargill'e karşı olmayan bir kişi veya kuruluş bulunmadığı"na ilişkin davacı iddiası da, işlemin iptaline dayanak olabilecek hukuki sakatlık sebebi değildir.


Yatırımda kamu yararı bulunduğuna ilişkin açıklamalar da öncekilerin aynısıdır. Neymiş!


Bölgedeki çiftçiler mısır üretecekmiş de 55 milyon dolarlık mısır alacaklarmış! Bin 400 kişiye ek istihdam sağlanacakmış! Cargill, tesisi bulunan diğer ülkelerde olduğu gibi sıkı çevre korumacı yaklaşımını burada da sürdürecekmiş! 2 milyon dolarlık arıtma tesisi yapılacakmış!


Cargill avukatı Biberoğlu, özeti şöyle çıkarır:

"Davanın süresinde açılmamış bulunması;


Tesisin yapılacağı arazinin tarım dışına çıkarılması uygulama kararının, yönetmeliğin yetkili kıldığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamen yasalara uygun olarak gerçekleştirilmiş olması;

İmar planı değişikliği ile yapı ruhsatının Bursa'daki merciler tarafından yapılmış ve verilmiş olması;

Tesisin geçekleştirilmesinde kamunun mutlak ve tartışmasız yararının bulunması;

Tesisin çevre kirliliğine yol açmaması ve özellikle İznik Gölü dahil çevreye herhangi bir zararının bulunmaması;

Davacıların iddialarının hukuki ve teknik dayanaktan yoksun bulunması ve resen bulunacak nedenlerle davanın reddini tekraren arz ve talep ederiz." (62)


Karapaşaoğlu yine kürsüde

O günlerde yerel gazetelere yansıyan haberler, Bursa 2. İdare Mahkemesi ve Danıştay 6. Daire'nin yürütmeyi durdurma kararlarına karşın fabrika inşaatının yükseldiğini gösterir. Bu haberlerden birinde Bursa Barosu Başkanı Ali Arabacı'nın "yargı kararlarına rağmen inşaata devam edilmesinin, halk tepkisinin yetersiz oluşundan kaynaklandığı" şeklindeki sözleri yer alır.


Bir başka haberde de, Arabacı ve bazı akademik meslek odası başkanlarının yaptığı ortak basın açıklamasına yer verilir. "Mücadeleye devam" başlıklı haberde ise Bursa Akademik Meslek Odaları Birliği (BAOB)'un Cargill başta olmak üzere diğer çevre davalarındaki gelişmeler anlatılır.


1999 yılının 9 Ocak'ındaBursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu yeniden TBMM kürsüsündedir. Gündem dışı söz alan Karapaşaoğlu, İznik Gölü civarındaki sanayileşmenin çevreye verdiği zarara ilişkin konuşur. Karapaşaoğlu, 20. dönemde TBMM kürsüsünden İznik Gölü civarıyla ilgili üçüncü konuşmasını yaptığını hatırlatır ve bölgenin ne kadar değerli olduğunu anlatır. "Ama ne yazık ki 20. dönem içerisinde ve bilhassa 55'inci Hükümet döneminde bu göl etrafına sanayi tesisleri kurma noktasında bir yarış başlatıldı" der ve ekler: "İznik Gölü kenarında, çevre bilincine ve Bursa 2020 Planına aykırı bir şekilde, Cargill adında bir firmanın, sulanabilir tarım alanları ve hatta İznik Sulama Projesi'nin başladığı ve bir kısım yatırımın da yapıldığı alan üzerinde çevreyi kirletecek büyük bir tesis kurmakta olduğunu bu kürsüde arz etmiştik. 8 Temmuz 1998 tarihinde, Bursa 2. İdare Mahkemesi yürütmenin durdurulması kararı verdi. Ne yazık ki bu karara rağmen Cargill inşaatı devam etmekte, fabrika yapılmakta. Sanki hukuki mercilerden bu firmaya, 'siz merak etmeyin, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz' dercesine, büyük bir cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir." (63)


Karapaşaoğlu, Bursa 2020 Planı'nın, Bursa'nın Anayasası niteliğinde olduğunu, halkın yatırıma değil yerine karşı çıktığını bir kez daha yineler ve sözlerini "Konumuz yatırımları engellemek değil. Ama teşvik tedbirlerinden başlanmak suretiyle, ülkemizde yapılacak olan yatırımların iş hayatımıza etkilerinin daha kalıcı ve sürekli olmasını temin etmek maksadıyla yatırım politikalarımızın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum" diyerek bağlar.


Köylüler nasıl Cargill taraftarı oldu?

Altan Karapaşaoğlu'nun gündem dışı konuşmasını yanıtlamak üzere DSP Azınlık Hükümeti'ninÇevre Bakanı Fevzi Aytekin kürsüye gelir. Bakan Aytekin, ".mısır nişasta fabrikası maalesef Çevre Bakanlığı'nın hiçbir görüşü olmadan, hatta belki de sorulmadan, bizim dışımızda, yani Çevre Bakanlığı'nın dışında gerçekleşmiş bir olay. Bu konuda benden önceki sayın bakanımız da olumsuz yanıt vermiş. Yani bu fabrikanın orada olmaması için kendisi de görüş bildirmiş. Bakanlığım döneminde henüz bir müracaat yapılmadı. Herhangi bir müracaat olursa kesinlikle bizden önceki sayın bakanımız İmren Aykut Hanımefendinin doğrultusunda olumsuz raporumuzu bildireceğiz" der.


Meclis'ten Bursa'ya dönelim tekrar...

Davacıların, 2. İdare Mahkemesi'nde Cargill'in itirazlarını yanıtlarken "tesise karşı olmayan hiç kimse ve kuruluş yok" demeleri üzerine civar köylerde "halkla ilişkiler çalışması" yürütülmüş olmalı ki, 11 Ocak 1999 tarihinde vatandaşlar, bağlı oldukları muhtarlıklardaki matbu dilekçeye imza atarlar. Orhangazi İlçesi'ne bağlı Gürle, Yeni Gürle ve Akharem köylerinden toplanan imza sayısı 234'dür. Üç köyde de aynı dilekçeye imza atılmıştır.


Altında, „köy hükmü şahsiyetine izafeten' muhtar imzası ve mührü bulunan dilekçe şöyledir: "Gürle ve Gemiç köyü sınırları içerisinde yapılmakta olan Cargill Tarım Sanayi tesisinin biz civar köylerde yaşayan çiftçiler açısından yararı olduğuna inanmaktayız. Bu sebeple tesise destek vermekteyiz. Tesisin yapımının ve faaliyetlerinin biz çiftçilere ve yöremize sağlayacağı yararları da belirtmek suretiyle ilgili yargı mercilerinde hak ve hukukumuzun savunulmasını biz aşağıdaki imza sahipleri saygı ile arz ederiz." (64)


Bu imzalar daha sonra Gürle Köyü Muhtarı Harun Gürel'in kendi adına asaleten, köy hükmü şahsiyetine vekaleten 2. İdare Mahkemesi'ndeki davaya müdahil olarak katılma talebini getirir.


Ve ertesi gün 12 Ocak 1999'da Bursa 2. İdare Mahkemesi yeni bir ara karar verir. "Danıştay 6. Dairesi'nin Çevre Düzeni Plan değişikliği işlemine karşı açılan E: 1998/6071 sayılı dosyada yürütmenin durdurulması hakkında nihai karar verilinceyekadar davacıların talebinin kabulüne"oyçokluğu ile karar verilir. Karşı oy yine mahkeme başkanı Sabri Ünal'a aittir. ([52])


"Yüzsüzlüğün böylesi" dedirten dilekçe

Onca hukuksuz girişime, yargının yürütmeyi durdurma kararlarına karşın Cargill'in son talebi şaşkınlık yaratır. Cargill, yapı koşullarında kendince değişiklikler yapar. Servis bölümü iki kattan üç kata çıkarılır, kamyon yıkama bölümü eklenir. Bu doğrultuda yeni binlik mevzi imar planı hazırlanmıştır ve onaylanması, buna göre de yeni bir inşaat ruhsatı verilmesi istenir. Talepte ayrıca "17 Haziran 1998 tarihinde verilen ruhsat koşullarını da kapsar biçimde yerine kaim olmak üzere" uyarısı yapılır. ([53])


"Bir taşla iki kuş vurmak" tam da bu durumu açıklayacak bir deyimdir. Bu talep, birinci planla ilgili davayı kadük hale getirmenin yanı sıra Cargill'e ek inşaat alanı da kazandıracaktır.


Bursa Çevre İl Müdürlüğü de Cargill'e deşarj izni verir. ([54]) Kurulacak arıtma tesisinin ÇED kapsamında olmadığının anlaşıldığı, tesisin taahhüt edilen tarihte devreye alınarak, evsel ve endüstriyel atıkların alıcı ortam standart değerlerinin sağlanması şartıyla Gölayağı Deresi'ne deşarj edilmesinde sakınca görülmediği bildirilir.


Danıştay'daki davanın muhatabı olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı da ilk savunmasını yapar. Bakan adına Müsteşar Metin Üğdül imzası bulunan savunma, plan değişikliği işleminin, yasaya, planlama kademelenmesine ve şehircilik ilkelerine uygun olarak yapıldığı iddiasını taşır. İşlem hukuka uygundur, uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zarar doğması da söz konusu değildir. Bu nedenle yürütmenin durdurulması talebi ve dava reddedilmelidir. Kaldı ki, kişisel hakları da ihlal edilmemiş olan davacıların dava açma ehliyeti yoktur. Ehliyet bakımından da davanın reddi gerekir. ([55])  Bu arada aynı davaya daha önce müdahil olmak için başvuran Cargill 19 Şubat'ta ek bir dilekçe gönderir. İlkine göre daha kapsamlı olan dilekçede davacıların iddialarına yanıt verilir. Davacıların iddialarının, gerek ilgili kamu kuruluşları, gerekse bilim adamlarınca düzenlenen raporlarla çürütüldüğü savunulur ve söz konusu yazı ve raporlardan alıntılar yapılır.


Daha önceki gerekçeler tekrarlanmaktadır artık. Cargill'in ek dilekçesinde yürütmenin durdurulması talebi ve davanın reddi istenir.


Yine aynı tarihli Bayındırlık Bakanlığı ek dilekçesinde şöyle bir ifade yer alır ama anlamak zordur:


"İlk savunmamızda belirtilen sebeplerin yanında Yüksek Planlama Kurulu kararının halen yürürlükte olması nedeniyle, Bakanlığımızın onaylamış olduğu 1/25 bin ölçekli plan değişikliği hakkında iptal davasının açılmaması gerekmektedir." ([56]) "Nasıl yani?" diye sormadan edemiyor insan. YPK kararı tanrı buyruğu mudur ki, o karara dayanarak yapılan plan değişikliğine dava açılmamalı?


Dedik ya, anlamak zor. Ama Bakanlık Birinci Hukuk Müşaviri Hasan Özay'ın bu ifadesini "Bürokrat hissiyatı" diye yorumlayıp geçmek gerekir sanırız.


"Hukuk Oyunları"nda heyecan dorukta

.ve Danıştay 6. Dairesi, bu dilekçelerden sonra bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verir ve rapor gelinceye kadar da yürütmenin durdurulması isteğini ikinci kez kabul eder. ([57]) Bu aşamadan sonra fabrika inşaatının durdurulması elzemdir artık.


Bursa Barosu Başkanı Arabacı, Bursa Valiliği ve Başbakanlık'a 1 Mart 1999'da dilekçe yazarak, süreci özetler, 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararını ekler ve Cargill firmasına ait fabrika inşaatının durdurulmasını ister. Vali ve Başbakan'a yasal zorunluluklarını, uymadıkları takdirde cezai ve hukuki sorumluklarının neler olduğunu hatırlatır.


Cargill, Bölge İdare Mahkemesi'ne, 2. İdare'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararına itiraz eder ve kararın kaldırılmasını ister. Cargill'i bu kez Hilmi Biberoğlu ile birlikte Bursalı avukatlar Muhsin İğmenve İbrahim Yaşar savunur. "Hukuk Oyunları"nda heyecan artar. ([58])


Yürütmenin durdurulması kararının dayandırıldığı iki gerekçenin de dayanaktan yoksun olduğu iddia edilir. Danıştay'da yürütmesi durdurulan 14 Ağustos 1998 tarihli Çevre Düzeni Planı değişikliğidir. Oysa 2. İdare Mahkemesi'ndeki davaya konu olan işlemler mevzi imar planı değişikliği ve ruhsat verilmesidir ki bunların tarihleri de 30 Nisan 1998 ve 17 Haziran 1998'dir. Bu tarihler göz önüne alındığında, sonraki işlemin, öncekini etkilemeyeceği açıktır. Bu nedenle Danıştay 6. Dairesi'nin o işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdiği gerekçesine dayanarak, bir anlamda bekletici meseleymiş gibi "Danıştay nihai karar verinceye kadar yürütmeyi durdurmak" açık bir takdim tehir hatasıdır. Bu, itirazın kabulü için tek başına yeterli bir sebeptir.


İYUY'daki "bağlantılı dava" tanımlamasından ötürü 2. İdare Mahkemesi'nin dosyayı göndermemekle Danıştay'a ait olan yetkiyi kullandığını da savunan Cargill avukatları, itirazlarının bu noktadan da kabulü gerekeceğini anlatır. Ayrıca, mahkemenin bir araştırma yapmadığını, yapsaydı, dava konusu işlemlerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'na uygun olduğunun tespit edilebilceği öne sürülür. Zira plan hükümlerinde "Un fabrikaları, yem fabrikaları, soğuk hava deposu, mandıra, besihane ve tavukçuluk gibi tesislerde 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ilgili idarece onaylanarak yapılabilir" maddesi vardır. Savunmaya göre bu plan hükmünden ötürü, işlemler hukuka uygundur.


Cargill avukatları, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını ya da ek bir rapor istenip karar verilmesi gerektiğini savunurlar. İdare ve Cargill hukukçularının ortak çalıştığı apaçık ortaya çıkar. İlk zamanlar mahkeme kararlarında Bursa Valiliği'nin vekilinin olmadığı dikkat çeker.


Davaya müdahil Cargill'in itirazında yer alan iddia bir sonraki günün tarihiyle Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nün itiraz dilekçesinde görülür. Yürütmeyi durdurma kararının, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı değişikliği esas alınarak verildiği hatırlatılır. Oysa inşaat ruhsatı, plan değişikliğinden önce verilmiştir ve yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması, davanın reddi istenir.


15 Mart 1999 tarihinde de Başbakanlık'ın itirazı gelir. ([59]) İYUY'na göre yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için, idari işlemin telafisi güç veya imkansız zarar doğurması ve açıkça hukuka aykırı olması gibi iki şartın oluşması gerektiği kaydedilir. Ancak, dava konusu işlemin bu şartları birlikte taşımadığı savunulur. Cargill avukatlarının itirazında yer alan gerekçeler aynı cümlelerle aktarılır.


İdare ve Cargill'in el ele vererek, belki de Cargill tarafından dikte ettirilerek yapılan itiraz Bölge İdare Mahkemesi'nde görüşülerek karara bağlanır. ([60]) Cargill, Bayındırlık Müdürlüğü ve Başbakanlık'ın itirazları reddedilir. 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmenin durdurulması kararının, yasal şartlar oluştuğundan kabulüne oybirliği ile karar verilir.


22 Mart'ta Başbakanlık yine Danıştay'a başvurur ve Bayındırlık Bakanlığı yanında müdahil olarak davaya katılmak ister. Bağlantı nedeniyle Bursa 2. İdare Mahkemesi'ndeki dosyanın da Danıştay'a aktarılması istenir. Davada Başbakanlık'ın hasım mevkiine alındığı iddia edilen dilekçede daha sonra Bursa'da yapılan savunma ve itirazlar yinelenir. ([61])


26 Mart 1999: Cargill inşaatına mühür!

Hem Bursa 2. İdare Mahkemesi, hem de Danıştay 6. Dairesi'nin yürütmeyi durdurma kararları ve Bölge İdare'ye yapılan itirazların reddedilmesinden sonra Cargill inşaatı durdurulur. Tarih 26 Mart 1999'dur ve bu tarihin altını çizerek not etmek gerekir.


Çokuluslu Amerikan Şirketi ve yerli kollayıcıları karşısında verilen hukuk mücadelesinde elde edilen ilk somut başarı budur. Cargill fabrikasını kapatma tutanağında, 2. İdare Mahkemesi kararının tarih, dosya numarası aktarılır ve "Valilik olarak yürütmeyi durdurma kararına göre inşaat faaliyetlerini mahkemenin vereceği kesin karara kadar durdurmuş bulunmaktayım. İnşaat seviye tespitleri yapılarak tutanak ekine ilave edilmiştir. Bu seviyeden itibaren yapılacak olan imalatlar için 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32 ve 42. maddelerine göre işlem yapılacağından durdurma kararına eksiksiz uyulması gerekmektedir" denir. (75)


Tespit tutanağına göre "Atı alan Üsküdar'ı geçmiş"tir oysa... Atölye binası bitmiş, içinde sıva yapılmaktadır. Kesme ünitesinde borulama işlemi sürmektedir. Çatının bir bölümü açık, yan duvarlar kapatılmamış vaziyettedir. Binanın yüzde 90'ı bitmiş durumdadır. Servis binasında yükseklik tamamlanmış, çatı kapanmıştır. Sıvaları yapılmamış vaziyettedir. Projede 3. kat iptal edilmiş ama bina 3 katlı yapılmıştır. Rafineri (Fruktoz) binasında borulama devam etmektedir. Binanın taşıyıcı konstrüksiyonu bitmiş, yanlar ve çatı kapatılmamıştır. İçine kazanlar yerleştirilmiştir. Projede gösterilmeyen kepek yükleme ünitesinin çevresi ve çatısı kapatılmıştır. Mısır alım binası her şeyiyle bitmiştir. Fruktoz depo tankları da bitmiş durumdadır. Tek katlı idari binanın sıvası yapılmamış, camları takılmıştır. Arıtma tankları yüzde 90, havuzlar ise tümüyle bitmiş vaziyettedir, borulama yapılmamıştır. Kepek kurutma da tamamlanmıştır.


Danıştay'daki savunmaya davacılardan itiraz

Bu gelişmeye Bursa gazetelerinde geniş yer verilir. O zamanlar İstanbul gazetelerinin gündeminde değildir Cargill. Davacılar açısından da mücadele bitmiş değildir. Danıştay'a, karşı tarafın itirazlarını yanıtlayan dilekçe sunulur.


Ehliyete yönelik itirazlara, daha önce açılmış ve başarılı sonuçlar alınmış Aliağa, Park Otel, Zafer Park, Güven Park ile Orhaneli, Gökova, Yatağan termik santralleri ve Yeşilşehir davaları örnek gösterilerek, çevrecilerin bu davaları kişisel çıkarlar için değil kamu yararını korumak için açtıkları ve yargıda kabul gördüğünü, itirazların da reddedildiği anlatılır.


2. İdare Mahkemesi'nce belirlenen bilirkişi raporunun da özeti çıkarılır. Bu rapor içeriği ve sonucunun, Danıştay tarafından yapılması düşünülen keşif ve bilirkişi incelemesinden elde edilecek sonucu karşılar nitelikte olduğu, dolayısıyla yeniden yapılmasına gerek olmadığıifade edilir.


Uzunca bir bölümde YPK kararı sorgulanır. Başbakan Mesut Yılmaz'ın 10 Ekim 1998 tarihinde Bursa'da yaptığı açıklamanın yer aldığı gazetede eklenir ve "Bu demeç, siyasal iktidarın devam eden bir davada yargıyı bile etkilemeyi göze alıp şirket yetkilileriyle nasıl bir işbirliği içinde olduklarını göstermesi bakımından ilginçtir. Bu yaklaşım içindeki iktidarın devletin alt kademelerini etkilememesi düşünülemez. İşte olumlu raporlar böyle alınmıştır" denir. (76)


13 Nisan 1999 tarihinde Bursa Barosu'na gönderilen Danıştay tebligatına göre ise keşif ve bilirkişi incelemesi yapılacaktır. Tarih ve buluşma yeri ayrıca bildirilecektir.


18 Nisan 1999'da Türkiye seçmeni sandığa gider. Milletvekili genel seçimleri yapılır. Bülent Ecevit liderliğindeki DSP yüzde 22,18'le birinci parti olur. Peşinden yüzde 17,97 oy oranıyla Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP gelir. Recai Kutan liderliğindeki FP'nin oy oranı 15,40, Mesut Yılmaz liderliğindeki ANAP'ın ise yüzde 13,22'dir. Tansu Çiller'in DYP'si yüzde 12,01'le TBMM'ye girerken, Deniz Baykal'ın CHP'si 8,70'lik oy oranıyla baraja takılır ve meclis dışında kalır.


Bu sonuçlarla Türkiye, 28 Mayıs 1999 tarihi itibariyle DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti'nin yönetimine kalır. Cargill'e karşı yürütülen hukuk mücadelesinin önderlerinden Avukat Ali Arabacı da artık DSP'den Bursa Milletvekili'dir.


Bursa'yı Minnesota'daki çiftliğiniz mi sandınız?

Bu sırada davacılar bir duyum alır. Fabrika inşaatı mühürlenmesine karşın imalat devam etmektedir. 3 Mayıs'ta Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'na başvurulur. Avukatlar Şenay Özeray, Cumhur Özcan ve Ramazan Hoça, yürütmenin durdurulması kararına ve bunun idarece uygulanmış olmasına rağmen, karşı tarafın inşaat faaliyetine devam ettiğini bildirirler. Cargill aleyhine gerekli başvuruların yapılabilmesi için inşaat faaliyetinin devam edip etmediğinin tespitini isterler. 26 Mart 1999 tarihindeki kapatma tutanağında yer alan verilerle mevcut durumun kıyaslanmasını isteyip işin aciliyetini bildirirler. (77)


İki gün sonra 5 Mayıs 1999. Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi Başkanı Ayşen Güven başkanlığındaki heyet tespit için Cargill'e gider. Yaşananları"tespit keşif zaptı"ndan aynen aktarmakta yarar var. Zira bu tutanak, Türkiye'yi "Minnesota'daki çiftliği" sanan Amerikalılar'ın, yerli işbirlikçileriyle birlikte plan, yönetmelik ve yasalarını delik deşik ettikleri yetmiyormuş gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir yargıcına karşı zorbalığını da gösterecektir.


Tutanak şöyledir: "Girişteki danışma bürosuna gelindi. Yetkili kişinin gelmesi beklendiği halde engellendi.  Keşif yapılmasını engellemek için içeriye sokmadılar. Ofisin yanına kadar baretler olduğu halde gidildi. Ofisin önünden inşaatların durumu, bilirkişi heyeti ve mahkeme heyeti birlikte inceledi." (78) Teknik bilirkişi, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nde görevli İnşaat Yüksek Mühendisi Yunus Kerimoğlu'nun ofis önünden yaptığı gözlem tutanağa geçirilir.


Uzaktan gözlemle imalatın devam ettiği anlaşılmaktadır. İnşaatlar üzerinde halen saha beton çalışması yapılmaktadır. Vinçlerle silo montajı, çelik konstrüksiyon çalışmaları, sahada iş makineleri vardır. Bilirkişi Kerimoğlu, inşaat sahasına sokulmadığını ve detaylı inceleme yapmasının engellendiğini 11 Mayıs 1999 tarihini taşıyan raporuna da geçirir. Aynı tarihte bu kez Cargill aynı mahkemeden keşif talep eder.


Amerikan şirketi, TC Devleti'nin bürokrasisiyle, siyaset kurumuyla, yargısıyla "kedinin fareyle oynadığı gibi" oynamaktadır. Kim dur diyecektir bu densizliğe?!


Aynı Yargıç Ayşen Güven, Cargill'in talebi üzerine bir kez daha gider inşaata. Daha önce inşaat alanına sokulmayan yargıç ve bilirkişi heyeti bu kez alay-ı vâlâ ile karşılanır. Bilirkişi bu kez serbest çalışan İnşaat Mühendisi Cafer Sadık


Şengünlü'dür. Heyet halinde bir buçuk saat boyunca inşaatlar gezilir ve Şengünlü'nün "hiçbir işçinin faaliyet göstermediğini gördüm" dediği tutanağa geçirilir. ([62])


Cargill Avukatı Hilmi Biberoğlu imzasıyla Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi'ne 31 Mayıs tarihinde yazılan dilekçenin konusu "Muhterem mahkemece davacı isteği üzerine yapılan tespit sonucu verilen rapora itirazlarımızdan ibarettir" diye özetlenir.


Davacıların talebiyle yapılan keşifte kapıdan sokulmayan "muhterem mahkeme"yi, mühürlenmesine karşın devam eden inşaatta faaliyet olmadığına inandırmaya çalışan Cargill avukatı, Bayındırlık İl Müdürlüğü'nün 7 Mayıs 1999 tarihli tutanağında da fabrika inşaatında herhangi bir ilerleme olmadığının görüleceğini anlatır.


Anlaşılan, Cargill yöneticilerinin işlediği"İmar Kanunu'na muhalefet" suçuna,bürokratların belki bilerek, belki bilmeyerek perdeleme yaptığıdır. Faruk Çelik'in soru önergesi

Yeniden TBMM'deyiz... Fazilet Partisi (FP) Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in Çevre Bakanı tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği soru önergesi gündemdedir. Çelik'in soruları şöyledir:


"Bursa-İznik Gölü kıyısında mahkemelerce durdurulmasına rağmen yapımı devam eden Cargill Firması inşaatının devamını temin eden unsur nedir? Bu tesisin çevreye yapacağı tahribatı önleyecek tedbirleriniz nelerdir?" ([63]) Koalisyon hükümetinin çevre bakanıyine DSP Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'dir.Bakanın verdiği yanıtlar, o ana kadar gelişen sürecin özeti niteliğindedir. Ama Çelik'in, "mahkeme kararlarına rağmen inşaatın devamını temin eden unsur nedir" sorusunun yanıtı yoktur. Bakan Aytekin, Bursa İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının sonradan kaldırıldığını söyler ancak, henüz o tarihte böyle bir karar yoktur.


Bursa Barosu Başkanı Avukat Ali Arabacı'nın DSP'den Bursa Milletvekili seçilmesiyle birlikte Cargill davalarının yükünüAvukat Ramazan Hoça yüklenir. Hoça, yeniden Bursa Valiliği'ne başvurur. Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen yürütmenin durdurulması kararına karşın inşaatın tüm Bursa kamuoyunun gözü önünde devam ettiğini bildirir. Dilekçe ekinde, inşaatın devam ettiğini belirleyen Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nın bilirkişi raporunu da sunar. Cargill tarafından yaptırılan tespitin de gerçeği yansıtmadığını belirtir. Cargill AŞ'nin tutmakta olduğu defterler, irsaliyeler, faturalar ve bordrolar da faaliyetin devam ettiğine delildir. Kovuşturma yapılmalıdır. ([64])


Yazıya yanıt, Bayındırlık Müdür Yardımcısı Halit Turgut imzasıyla gelir. Buna göre inşaat seviyesi, mühürleme sırasında yapılan tespitte belirtildiği gibi aynen korunmakta, fabrika sahasındaki işçiler çimlendirme ve ağaçlandırma yapmaktadır ve kontroller bundan sonra da yargı kararları doğrultusunda hassasiyetle takip edilecektir! (82)


Bu arada Danıştay 6. Dairesi, taraflara 14 Temmuz 1999 günü keşif yapılacağını bildirir. Bilirkişi olarak Yıldız Teknik Üniversitesi mimarlık ve çevre mühendisliği bölümlerinden Doç. Dr. Hüseyin Cengiz, Doç. Dr. Betül Şengezer ve Doç. Dr. Ahmet Demir belirlenmiştir.


Danıştay keşfinde avukat ordusu!

Keşif günü gelir çatar. Danıştay 6. Dairesi Üyesi Yaşar Selim Asmaz ve Tetkik Hakimi Nejdet Bayram yönetiminde keşif başlar. Davacılar adına Cumhur Özcan ve Ramazan Hoça vardır. Davalı Bayındırlık Bakanlığı'nı Meba Kalan ve Özen Abanoz, müdahil Başbakanlık'ı Bahtiyar Ay, Dilek Ünal ve Mustafa Dalkıran temsil etmektedir. Müdahil Cargill'in tam 6 avukatı oradadır. Metin Günday, Fadlullah Cerrahoğlu, Hilmi Biberoğlu, İbrahim Yaşar, Muhsin İğmen ve Tuba Çetin.


Taraflara diyecekleri sorulur. Önceki iddialar ve savunmalar yinelenir. Cargill yetkilileri, fabrikayı ve etrafını gösteren bir video kasetin seyredilmesi için teklifte bulunur. Davacı taraf itiraz eder, video kaset dosyaya konur. Bakanlık, Başbakanlık ve Cargill'in verdiği belgeler alınır. Ayrıca Danıştay 6. Dairesi heyetinin, bilirkişilerin yanıtlamasını istediği soruların yazılı olduğu belge de dosyaya konur, rapor hazırlanması için de 30 gün süre verilir.


İki soru vardır sadece.

1- Bayındırlık Bakanlığı'nın İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda yaptığı değişiklik, planın ana kararlarını bozucu nitelikte midir?Kamu yararına, imar mevzuatına, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun mudur?


2- Kurulacak tesis, tarımsal niteliği korunacak alanları, İznik Gölü'nü, gölü besleyen yeraltı su havzasını, çevrenin ekolojik dengesini etkiler mi, etkilemez mi? Etkilerse nasıl etkiler? Fabrika atıklarının bırakılacağı Medet ve Karsak dereleri ve çevresine yaratacağı etki ne olur?


Bilirkişiler raporunu verir. Birinci sorunun yanıtı davacılar lehinedir. Yani, Bayındırlık Bakanlığı'nın işlemi, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı ana kararlarını bozucu fonksiyonel değişiklik getirmiştir, kamu yararına, imar mevzuatına, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun değildir.


Tesiste kullanılacak suyun temininden deşarjına kadar olan süreç için yetkili ve söz sahibi kurumlardan olumlu görüş alınmıştır. Atıksu deşarj standartlarının sağlanması, ayrıca yeraltı suyu alınacak yerde açılacak sondaj kuyularının işletilerek İznik Gölü yeraltı su havzasına olumsuz bir etkisi olmadığının kanıtlanması durumunda ekolojik dengeye olumsuz bir etkisi olmayacaktır. (83)


Haliyle davacılar, lehte olan bölüme katılmakla birlikte, ekolojik dengeye olumsuz etki olmayacağına ilişkin görüşe itiraz ederler. Fabrika atıklarının çevreye zarar verip vermeyeceğini belirlemek için çok detaylı su kalite modelleme çalışması yapılması gerekir ki, bu da çok ciddi veri gerektirir ve ÇED kapsamında yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi çerçevesinde yapılan bu kısa çalışmayla bu konuda karar vermek yerinde ve yeterli değildir. Davacıların itiraz dilekçesinde, Cargill fabrikası atıklarının derelerde ve Gemlik Körfezi'nde yaratacağı olumsuzluklar yinelenir. Yeraltından su çekilmesinin, Orhangazi Ovası ve İznik Gölü'ne giden kaynaklarda azalmaya yol açacağı öne sürülür, bu yönden de tehlike bulunduğuna dikkat çekilir. Detaylı teknik etüt yapılmadan Cargill'e yeraltı suyu tahsis edilmemelidir.


Davalı ve müdahillerin itirazları ise, bilirkişilerden ikisinin ayrı, birinin ayrı rapor düzenlemiş olmasınadır. Danıştay 6. Dairesi de, 2 Kasım 1999 tarihli kararında üç bilim adamının birlikte müzakere etmediğine kanaat getirir ve itirazı haklı bularak bilirkişilerden yeni ve ortak bir rapor ister. 


Cargill'in, inşaat ruhsatının yenilenmesi talebine Bursa Valiliği olumlu yanıt vermemiştir. Cargill bakanlığa yazar ve bir soru yöneltilir.Bu yazı, hukuki boşluk arama çabasının göstergesidir. Cargill'in görüşü, Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik değişikliği ile yeni hukuki ve idari uygulama durumu oluştuğu yönündedir. Ama Danıştay da yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Yeni yönetmelik ile planın değişmeden önceki hali arasında fonksiyon açısından bir farklılık yoktur. Bu durumda, yeni binlik imar planı onayı ile yeni bir ruhsat verilmesinin İmar Kanunu açısından hukuki engeli olup olmadığının bildirilmesi istenir. (84)


Tut şunun ucunu döşeyelim abi!

Önüne çıkan hiçbir engel sorun değildir "Dünya devi Cargill" için. TC Devleti'nden her istediğini alan Amerikalılar, önerdikleri paraya rağmen arazisine su borusu döşenmesini kabul etmeyen köylüye mi takılacak?


3.5 kilometre mesafede Karsak Mevkii'nde yapılan sondajlardan elde edilecek suyun fabrikaya taşınması boru hattıyla mümkündür. Bunun için de yol boyunca boru döşenmesi gerekmektedir ki 23 ayrı kişinin arazisinin kazılması demektir bu. Cargill her bir arazi sahibine 1552'şer dolar teklif eder.


İyi para! Toprağın altından geçecek su borusunun tarlaya ne zararı olabilir ki!

Pek çok kişi kabul eder ve belge imzalar. Ancak Karsak Köyü'nden Ahmet Tetik adlı vatandaş, 1552 Amerikan Doları'nı reddeder. Bir süre sonra arazisinin boru döşemek için iş makinesiyle kazıldığını gören Tetik, Orhangazi Ziraat Odası Başkanı Cevdet Altın ve İbrahim Doğan'ı tanık göstererek ilçe kaymakamlığına dilekçe yazar. Zilyetlik haklarının korunmasını, dolayısıyla tespit yapılmasını ister. Tetik'in 22 Kasım 1999 tarihinde yaptığı başvuru üzerine Orhangazi Kaymakamlığı 2 Aralık'ta keşif yaptırır. Tetik'in iddia ettiği tecavüzün mevcut olmadığına, açılan kanalın tapu ve zilyetliği dışında kaldığına karar verilir. (85)


Bu gelişmeler, Olay Gazetesi Orhangazi Muhabiri Nevzat Okumuş tarafından gazetenin 23 Kasım 1999 tarihli sayısına "Yaptım oldu. Bildiğini okuyan Cargill'in son icraatı: Geceyarısı köylünün tarlasını izin almadan kazdı, su borularını döşedi" başlığıyla aktarılır. Bursa Haber Gazetesi'nin başlığı ise "Cargill şimdi de boru döşedi" şeklindedir.


Sorun Cargill'in değil, İdare'nin!

Davacılar arasında yer alan Gazeteci Levent Gencelli de aynı tarihli Bursa Haber Gazetesi'ndeki köşesinde sivil toplum örgütlerini, siyasi partileri ve iş dünyasını Cargill'e karşı direnmeye çağırır ve şöyle yazar:  "Cargill mücadelesi çok sıradan bir mücadele değil. Türkiye'yi müstemleke görenler, onların Bursa'daki entel yandaşları ülkemizin yasalarıyla yargıçlarını hiçe sayma konusunda anlaşmış durumdalar. (...) Bursa'nın, attıklarında mangalda kül bırakmayan eski yöneticileri Cargill işinde tavşana kaç tazıya tut anlayışını sergilediler ve fabrika mahkeme kararlarına karşın göz göre göre yükseldi."


Çok acıdır! Gencelli'nin de yazdığı gibi Cargill'in umurunda değildir mahkeme kararı. Siyasi iktidar söz vermiştir, her türlü olanağı sağlamıştır. Varsa bir sorun Cargill'in değil, idarenindir! Fabrika inşaatı devam etmektedir ve neredeyse üretime başlayacak duruma gelmiştir.


Karsak Köyü'nden Feridun Tetik, durumu Bursa Milletvekili Ali Arabacı'ya da bildirmiştir. Mektup üzerine Arabacı, Bursa Valiliği'ne yazar. Cargill ile ilgili mahkeme kararını hatırlatır ve şöyle der:


"Adı geçen firmanın, yargı kararına aykırı davrandığı, idari otoriteyi yok saydığı açıktır. Buna göre adı geçen firma yetkilileri hakkında Anayasanın 138/son, İYUY'nın 28 ve TCK'nun ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılması..." (86)


Diğer yandanCumhur Özcan, Ramazan Hoça ve Şenay Özeray da tüm davacılar adına Bursa Valiliği'ne başvurarak, ayrıcalıklı bu duruma en kısa sürede son verilmesini, gecikmiş de olsa mahkeme kararlarının uygulanmasını, geciktiren ya da engelleyen kamu görevlileri hakkında yasal işlem başlatılmasını isterler. Kararı yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulacağı, ayrıca tazminat davası açılacağını bildirirler. ([65])


Bayındırlık Bakanlığı da, Cargill'in son hukuki duruma göre yeni bir plan ve ruhsat verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusunu yanıtlar. Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın 16 Kasım 1999 tarihli oluruyla verilen yanıtta, yeni ruhsat düzenlenmesinin uygun olduğu bildirilir. Böylece, hukukun arkasından dolanılabileceğine (!) kanaat getirilir. Dolayısıyla, bilirkişilerin Danıştay'a sundukları ikinci raporda yer alan ".esas plan kararları öncelikli olmak üzere bu sanayi kuruluşunun pek çok faktöre bağlı olarak dava konusu alanda yapılaşması mümkün görünmemektedir" cümlesi de pek anlam ifade etmez.


Bir ay sonra Bayındırlık Bakanlığı'ndan, bakan oluru da eklenerek Bursa İl Müdürlüğü'ne gönderilen yazı bir anlamda Cargill'e yeni plan yapılması ve bu doğrultuda ruhsatının da yenilenmesi talimatıdır. ([66]) Bilirkişi raporunda yer alan ve o ana kadar hiç gündeme gelmeyen bir konu, Cargill yöneticilerini paniğe sürükler. Zira fabrika alanı, birinci derece deprem bölgesindedir ve aktif diri fay hatlarının ortasında yer almaktadır. Bölge zemin açısından da risklidir. Böylesi bir konumda deprem olduğu takdirde, arıtma tesisinin çalışmaması veya hasar görmesi durumunda kirli suların kısa sürede yeraltı sularına karışma riski de bulunmaktadır.


.ki, 19 Ağustos 1999'da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki Gölcük Depremi nedeniyle herkes hassastır o günlerde. Cargill yöneticileri, bilirkişi raporunu görür görmez 15 Aralık 1999'da basın açıklaması yapar.


"Merd-i Kıpti" tekerlemesi gibi

Fay hattı yalanlaması yapacağız derken, "Merd-i Kıpti şecaat arz eylerken sirkatin söylermiş" misali, yürütmeyi durdurma kararına karşın tesisin yüzde 90'ının tamamlandığını açıklarlar. Bilirkişi heyetinin, tesislerin "aktif diri fay hatlarının ortasında bulunduğu" iddiasının gerçeklerle bağdaşmadığını savunurlar. Oysa zemin etüt raporunu ayrıntılı bir şekilde hazırlatmışlar, inşaat analiz çalışmalarında sadece Türkiye değil, deprem konusunda dünyanın en yüksek risk faktörlerini taşıyan California standartlarını da uygulamışlardır. Tesisin zemin etüdünü Zetaş firması yapmıştır. Bayındırlık Bakanlığı da onaylamıştır. Bu rapora göre tesis alanı yakınında aktif diri bir fay hattı bulunmadığı açıktır. Cargill'in bu büyük yatırımında deprem konusunda bir ihmalinin bulunduğunu düşünmek gerçekçi olmaktan uzaktır. Kaldı ki Cargill, bölgedeki deprem mağdurlarına her gün iki tanker içme suyu taşıyarak büyük bir ihtiyacı da karşılamaktadır. Her hafta sonu farklı takımlarla da bölgeye sağlık ve giyecek yardımı organizasyonu yapmaktadır.


Basın açıklamasında, fay hattı iddiasını ortaya atan bilirkişilerden hiç birinin jeofizik ya da yeraltı bilimleriyle ilgisi olmadığına da dikkat çekilir ama şu ifadeler sanırız en komik olanıdır:


"Cargill, bütün dünyada iş yaptığı ülkelerin kanun ve yönetmeliklerine uymayı ilke edinmiş bir şirket olarak Orhangazi Mısır İşleme Tesisi ile ilgili çalışmalarını da hep bu ilke doğrultusunda yürütmektedir. İşlemeyi hedeflediği yıllık 55 milyon dolar tutarındaki mısır alımını sabırsızlıkla bekleyen mısır üreticilerine karşı sorumluluğunu da unutmayan Cargill, attığı her adımda Türk yasalarına titizlikle uymaya devam edecektir."


Reklam kokan manşetler!

Cargill olayı, İstanbul gazetelerinin ancak, tesisin aktif diri fay hattı üzerine kurulacağı iddiasından ötürü dikkatini çeker. 1999 Gölcük depreminden sonra artan hassasiyet, 21 Aralık 1999 tarihli Radikal Gazetesi'ne "Altı fay üstü suç" başlığını attırır. Haberin devamının başlığı ise "Korsan fabrika!"dır. Haberde, fabrikanın bazı bacalarından duman tüten bir fotoğrafına da yer verilir. Bu fotoğraf da göstermektedir ki fabrika, yürütmeyi durdurma kararına karşın tamamlanmış ve çalışmaya başlamıştır. Fabrika alanının birinci derece deprem bölgesi olduğuna vurgu yapılan haberde, o ana kadar yaşanan gelişmeler özetlenir. Hukuk mücadelesinden ve Başbakan Mesut Yılmaz'ın müdahalesinden bahsedilir.


Bursa gazetelerinde de Cargill ile ilgili "reklam kokan manşetler" o günlerde birbirini izler. 21 Aralık'ta Bursa Olay Gazetesi'nin manşetinde"İşte Cargill" başlığı vardır.Habere göre tesisin kapıları Olay Medya'ya açılmış ve Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli, yatırımın iki yıllık öyküsünü, yer seçiminden çevreye, su kaynaklarına etkisinden fay hattı iddialarına kadar her yönünü anlatmıştır!


Özbelli demiştir ki, 90 milyon dolarlık tesiste 175 kişi çalışacak! Oysa daha önceki resmi yazışmalarda, mahkemelere verdikleri savunmalarda 1400 kişinin çalışacağından bahsedilmişti hep!


Gazeteci Aykan Uzoğuz'un, 20 Aralık 1999 tarihinde Olay Gazetesi'ndeki yazısından da çok önemli bir bilgi alıyoruz. En başından beri Cargill karşıtı açıklamalarda imzası bulunan BUSİAD'ın nasıl ve nerede görüş değiştirdiğini Uzoğuz'un yazısından öğreniyoruz: "Kasım ayında Lale Festivali ile ilgili olarak Hollanda'ya giden BUSİAD Heyeti, Bursa'ya Cargill ile ilgili görüşlerini değiştirerek döndü. Heyet, Hollanda'da kurulu Cargill'e ait mısır işleme tesisini gezdi. Andığım fabrika, 1974 yılında kurulmuş. Orhangazi'ye gelen Cargill ise 25 yıl daha yeni ve gelişmiş teknolojiye sahip. Hollanda'daki tesisi gezen BUSİADlılar, çevre kirliliği sorununun olmadığını yerinde belirlediler."


Uzoğuz, yazısının devamında davacıları "fanatik çevreciler" diye adlandırır, tesisin ne kadar zararsız olduğunu anlatmaya çalışır. Cargill konusu önyargılı olmadan incelenirse, kamuoyunun yanlış yönlendirildiğinin ortaya çıkacağını iddia eden Uzoğuz'un, uzunca bir dönem BUSİAD'ın basın danışmanlığını yürüttüğünü de not etmek gerekir!


Yine Olay Gazetesi'ndeEngin Özpınar'ın köşesinde de Cargill değerlendirmesi vardır aynı gün. Özpınar, Cargill'e karşı kampanyanın ulusalcı söylemi nedeniyle ilgi gördüğünü iddia edip şöyle yazar:


"Cargill düşmandı. Amerikan sermayesiydi, demek ki ülkeyi sömürecekti. Ama günümüzde, ekonomik yatırımlarla ilgili böyle savlar tek başına kitleleri harekete geçirecek güçten yoksundu. Yanına Sevr'i koyarak kullanıldığında bile gereken tepkiyi yaratamıyordu. Oysa çevre sorunlarına karşı yükselen duyarlılık, düşmana karşı savaşımda sizden yana hazır bir ortam sunuyor, her türlü manipülasyona fırsat tanıyordu.


Henüz bilinmeyen, su yüzüne çıkmamış olan nedenler bulunduğu kesin. Glikoz, fruktoz, şeker fabrikaları, özelleştirme, şeker tüketimindeki doğu-batı ayrımı, rakip firmalar, Cargill sermayesini kendi topraklarına çekmeye çalışan ülkeler, Amerika-Avrupa çıkar çatışması, Türkiye'deki holdinglerin nazlanması, bürokrasinin ağırdan alması... Akla yatkın pek çok senaryo üretilebilir. Günü geldiğinde gerçekler -gerçekten- ortaya çıkar, hepimiz öğreniriz."


Özpınar yazısının son bölümünde Cargill olayının gazetecilik okullarında, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulmasını da önerir.


Karşı olmanın ölçüsü!

Aynı gazetede Ahmet Emin Yılmaz'ın yazısının başlığı"Karşı olmanın ölçüsüdür. Yılmaz, Cargill karşıtı hareketlerin tadının kaçtığını, bu işin komploya dönüşmeye başladığını yazar ve şu cümleleri kurar:


"Oluşan müthiş kamuoyu baskısı nedeniyle Cargill karşıtlığı giderek şekil değiştiriyor ki bu son derece rahatsız edici. Çevreye sahip çıkma hakkıyla gelişen kent duyarlılığının, oluşan bu baskı altında zaman zaman amacını aşıp, bazı yönlendirmelerin etkisi altında kalabileceği kaygısı yaşanır oldu."


Yılmaz başka bir yazısında da şöyle der: "Kentte havayı, suyu ve yeraltı kaynaklarını kirletip tüketen öyle çok unsur var ki, bunları bırakıp teknoloji getiren bir yabancı yatırımcıyı hedef almak haksızlık olur. Artık buna bir son vermek gerek!"


O günlerde Bursa 2000 (Hakimiyet) Gazetesi'ndeki bir başlık da "Cargill mahkeme kararını bekliyor" şeklindedir. İlk yürütmeyi durdurma kararının üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçmiş ama inşaat devam etmiştir. Söz konusu haberde yüzde 90'ı tamamlanan tesisin faaliyete geçmek için yargı kararını beklediği, Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin ifadelerine dayanılarak duyurulur.


4 Ocak 2000 tarihinde yine Bursa Hakimiyet'teNecati Akgün'ün yazısı dikkat çeker. BTSO'da yapılacak Cargill toplantısında Mesut Yılmaz'ında bulunması gerektiğini ifade ederek şunları yazar:


"Mesut Yılmaz'ın Cargill ile neden bu kadar içten ve yakından ilgilenerek, yapılmış olan bütün eski proje ve kararları tersine çevirttiğini, valiler, kaymakamlar ve de müdürler üzerinde baskı yaparak, onları bildikleri ve inandıkları görüşlerin tam tersine beyanat verme zorunda bıraktığını, mahkemenin durdurma kararlarını neden uygulamalarına engel olduğunu açıklaması gerekir. Cargill olayı Mesut Yılmaz patentlidir. Yoksa kimse ne Cargill'in yapacağı yatırıma, ne de yabancı sermayeye karşıdır."


Yönümüzü yeniden yargıya çevirelim.

O sıralarda Bursa 2. İdare Mahkemesi Heyeti de değişmiştir. Başkan Metin Çetinkaya,üyeler Mustafa Genç ve Metin Çağlar'dan oluşan heyet, hem davalı idarelerin, hem de Cargill'in iddia ettiği bağlantı mevcudiyetine kanaat getirerek bağlantı kararı alır ve dosyayı Danıştay'a gönderir. (89)


Cargill Dosyası'nda 1999 yılının son evrağı Bursa İl İdare Kurulu kararıdır. 28 Aralık tarihli toplantıda, yargı kararının arkasından nasıl dolanılabilineceğinin çözümünü bulan Bayındırlık Bakanlığı'nın yazısı ele alınır. 8 Temmuz 1998 tarihli yürütmeyi durdurma kararından sonra İmar Kanunu'na bağlı yönetmeliklerde yapılan değişiklikler dikkate alınarak yeniden hazırlanan binlik imar planının onaylanması istenmektedir.


Nitekim talimat yerine getirilir ve yeni plan onaylanır. (90) Bu arada Orhan Taşanlar 1 Ekim 1999 tarihinde Bursa Valiliği görevinden alınmış, yerine Ali Fuat Güven atanmıştır. İl İdare Kurulu kararına olur imzasını Vali Güven atar. Bu doğrultuda yeni ruhsat da verilecektir Cargill'e. Hayırlı olsun!


Kalleş! Nasıl da içirdi bana o suyu!

Cargill, aleyhindeki olumsuz havayı lehe çevirmek için yoğun halkla ilişkiler çalışmasına başlamıştır. Bursa medyasıyla başlayan çalışmalarda Olay'la ilgili sorun yoktur. Daha sonra diğer medyalar alır sırayı. BTSO Başkanı Celal Sönmez'in sahibi olduğu Medya S yazar ve yöneticileri için 24 Kasım 2000 tarihinde düzenlenen tanıtım turunda, bu satırların yazarı daBursa Hakimiyet Gazetesi Yazıişleri Müdürü sıfatıyla bulunur. Fabrika toplantı salonunda bilgilendirme yapılır. Son teknolojiyle örülmüş modern tesis gezdirilir. Son olarak arıtmaya gidilir.Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aji, Proje Yatırım MüdürüKemal Özbelli başta olmak üzere pek çok yönetici ve firmanın Bursalı avukatlarından İbrahim Yaşar da oradadır. Deneme üretiminde arıtma tesisinden geçmiş ve Medet Deresi'ne tahliye aşamasına gelmiş suyun içilebilir nitelikte olduğu iddia edilir.


Bursa Hakimiyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, Avukat İbrahim Yaşar'a,"Madem içilebilir, niye içmiyorsunuz? İçin de görelim!" der. Birkaç kadeh getirilir.Aji, Özbelli ve Yaşar, ürik asit görselliğindeki sarımtırak suyu içer. Avukat İbrahim Yaşar, yıllar sonra bir sohbette, Nuri Kolaylı ile eskiye dayanan tanışıklığından ötürü "Kalleş Nuri, nasıl içirdi bana o suyu?" diyecektir.


İlk zamanlar Cargill karşıtı hareketin içinde yer alan, hatta Bursa'ya geldiğinde Başbakan Mesut Yılmaz'danengellemesini isteyen Celal Sönmez'in sahibi olduğu Bursa Hakimiyet Gazetesi'ndeyazarlar serbest bırakılmıştır. O nedenle farklı sesler vardır. Gazetenin o tarihteki yazarlarından birkaç cümle aktarmak yararlı olur.


Okan Tuna, hem önceki Başbakan Mesut Yılmaz'ın, hem de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Vali Orhan Taşanlar'a, Cargill'e zorluk çıkarılmaması yönündeki talimatlarından bahseder ve şöyle der: "Konuya bu açıdan baktığınızda Cargill yetkililerine fazla yüklenmemek gerektiği inancı oluşuyor. Çünkü, adamlar önce Cargill'i kurmak için gidiyorlar Sakarya-İzmit arasındaki bir araziyi 400 bin dolar bastırıp alıyorlar. Ancak yapılan zemin etütlerinin olumsuz çıkması üzerine bu yerden zorunlu olarak vazgeçiliyor. Ve kendilerine şimdiki yer gösteriliyor.Kimin gösterdiğini artık sormayın. Yapılan etüt sonuçları olumlu çıkınca da Cargill kuruluyor. O nedenle kurana değil, kurdurana bakın. Yoksa gerisi hikaye..."


Erol Nural, davacılarıeleştirerek şöyle yazar: "Bu olaylar bize yakın bir geçmişi anımsatıyor. Hani Bursa'ya doğalgaz çevrim santralı kurulacaktı da, bizim o çevreci vatandaşlarımız da 'tarım alanları yok oluyor, çevre bitiriliyor' diye asfaltlara yatmışlardı. Hem de o zamana kadar köylerine 49 fabrika birden kurulurken tıkları bile çıkmadığı halde... Büyük benzerlikler arz eden Cargill'i gördükten sonra izlenimimiz şu: Galiba yine dolduruşa geliyoruz."


Sevinç Baysal, Cargill ile ilgili o ana kadar olumsuz yazan ender yazarlardan biridir. Fabrikada gördüğü teknoloji karşısında etkilenir ama bu, fikrinin değiştiği anlamına gelmez. Cargill yöneticilerinin hukuka ne kadar saygılı davrandıklarını anlatmak istediklerini, parantez içinde ünlem koyarak alaya alır. Cargill'in teknolojisiyle ilgili anlatılanlara itirazı zaten yoktur da, yerine karşıydı Sevinç Baysal da. Aslında İşadamı Mehmet Erbak'ın da bir zamanlar Uludağ Gazoz Fabrikası'nı İznik Gölü yakınına taşıma niyeti olduğundan bahseder ve şöyle yazar:


"Kabul edemediğim tek şey böyle uygun bir yere neden Bursalı sanayiciye de yatırım yapma izni verilmediği? Ben olsam sadece bu yönüyle bile Cargill'in yer tercihine karşı çıkarım. Hem de sonuna kadar..."


Niyazi Menteş'in"Cargill: 3 Matbuat: 1" başlıklı yazısında da eleştirel üslup dikkat çeker: "İstemiyoruz, ova elden gidiyor. İznik Gölü kirlenecek. Ey yargı neredesin? dedik. Ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Olamaz, tarım alanına fabrika istemiyoruz deyip, ter ter tepindiğimiz kişiler, binin üstünde çalışan ile öyle tesis kurmuş ki ovanın yeşiline, küçük dilinizi yutarsınız. Şimdide tesisi büyütme projesi hazırlığı içindeler. Biz hala olaya yargı el koydu, yürütmeyi durdurma kararı var deyip duralım. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş."


"Masaya çanta koyup fotoğraf çekerler aman ha!"

Medya turlarının yanı sıra, sivil toplum örgütleri ve özellikle de akademik meslek odaları davet edilir tesislere. Mısır taneciklerinden çeşit çeşit ürün çıkaracak olan bilgisayar donanımlı modern tesis göreni hayran bırakmaktadır çünkü! Cargill'e karşı olan kim varsa bu tesisi görüp de etkilenmemesi olanaksızdır.


Cargill'e karşı ilk davayı açan Bursa Milletvekili Avukat Ali Arabacı da davet edilir. Arabacı, yıllar sonra Cargill anılarını anlatırken davete olumsuz yanıt verdiğini söyler ama ayrıntıyı, davacılardan Gürhan Akdoğan anlatır: "Ali Arabacı aradı bir gün. Cargill yöneticilerinin yemek daveti için aradığını, yalnız gelmeyeceğini söylediğini anlattı. 'Gürhan Akdoğan ile Mustafa Özçelik de olursa gelirim' demiş. Bana sordu, 'gitmeyelim' dedim. 'Bir fotoğraf çekilirse, masaya bir çanta konulursa nasıl anlatırız'dedim. 'Haklısın'dedi ve gitmedik."


4 Ocak 2000'de Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) basın açıklaması yapar. Şöyledir açıklama: "İznik Gölü kıyısında İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararına karşın nişasta fabrikası kuran Amerikan Cargill firması, etik kurallara aykırı, kendisini kamuoyunda aklamaya yönelik propaganda eylemlerine, bir kısım gazeteci ve meslek odalarını da alarak devam ediyor. Şimdi de sivil toplum örgütleriyle toplantı yapıp, yandaş arayışı içine girmiştir. Bilindiği gibi adı geçen firma ile sivil toplum örgütleri arasındaki davalar karar aşamasındadır.


Konunun çevresel boyutları bu davalarda ayrıntıları ile tartışılmıştır. Davaların taraflarının dava dışında tartışmalarını gerektirecek herhangi bir neden yoktur. Cargill firması, söyleyeceklerinin tümünü bu dosyalarda söyledi. Söylerken de, Türkiye Cumhuriyeti yasalarını yok sayıp, fabrika inşaatını bitirme cüretini gösterebildi. Cargill firması, meşrulaşma arayışı içindedir. Dosyalara kanıt yaratma peşindedir. Gelecekteki planlarına altyapı hazırlamaktadır. Cargill firmasını meşru kılacak olan, Türk hukuk sistemine saygılı olup, yargı kararını beklemek, yargı kararı ile aklanmaktır. Yargı kararına saygı duyup, inşaat faaliyetine son vermektir. Karar aleyhine çıkarsa, fabrikayı oradan söküp, yasalara ve hukuka uygun bir yere kurmaktır." ([67])


BAOB basın açıklamasının son paragrafında ise daha önce bu fabrikaya karşı olan, şimdi de "büyük yatırım yapıldı, yazık olacak" biçimindeki oldu-bitti anlayışının tuzağına düşme gafleti içindeki kişiler de uyanık olmaya çağrılır.


Uygulanmayacak bir yürütmeyi durdurma kararı daha!

Dönüyoruz tekrar yargıya. Danıştay 6. Dairesi, 11 Ocak 2000 tarihinde dosyayı yeniden el alır. Davacıların iddiaları ile davalı Bayındırlık Bakanlığı, müdahiller Başbakanlık ve Cargill'in savunmaları değerlendirilir. Bakanlık, dava konusu plan değişikliğinin çevre ve imar mevzuatına uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunur.


Başbakanlık ve Cargill şirketinin savunmaları da aynıdır. Kurulacak fabrika göle 7 kilometre uzaktır, sahadan çekilecek su göle zarar vermeyecektir, sulama şebekesinin bütünlüğü de bozulmayacaktır. ÇED raporu düzenlemesine, alanda kültür ve tabiat varlığı bulunmadığı için Koruma Kurulu iznine de gerek yoktur. Bu nedenlerle davanın reddi istenir.


Tetkik Hakimi Necdet Bayram, yürütmenin durdurulması isteminin bilirkişilerden alınacak ek rapor değerlendirildikten sonra verilecek karara kadar kabulü gerektiğini düşünmektedir. Savcı Turan Karakaya ise İYUY'nın 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiğini, dolayısıyla yürütmenin durdurulması isteminin kabul edilmesi gerekeceğini savunur.


"Gereği düşünüldü" denir ve eklenir:

"Davanın durumuna ve olayın özelliğine göre yürütmenin durdurulması isteminin, bilirkişilerden ara kararı gereği ek rapor alınıp, bu raporun incelenmesi sonucunda yeniden bir karar verilinceye kadar kabulüne..." ([68]) Bu, Cargill ile ilgili verilen biri Bursa 2. İdare Mahkemesi'nden olmak üzere üçüncü yürütmeyi durdurma kararıdır. Ama idare ve Cargill el ele yürümeye devam ederler! Zira o tarihlerde fabrikanın bacaları tütmektedir.


Bu gelişme Özgür Bakış Gazetesi'nin 9 Şubat 2000 tarihli sayısına "Cargill'e ikinci dur ihtarı" başlığıyla yansıtılır. Haber ayrıntısında Bursa Barosu Çevre Komisyonu Üyesi Ramazan Hoça'nın "Bu ikinci karar ile Cargill'in planları yine bozuldu. Elektrik İdaresi Cargill'e elektrik vermek için istimlak çalışmaları yapıyordu. Bu artık mahkemenin yeni kararı ile hukuki olarak mümkün değil. Bu karar, Cargill'in istemi üzerine yapılan işlemlerin durdurulmasını sağlamamıza yarayacak" şeklindeki açıklaması yer alır.


Kestane kebap, acele cevap!

Cargill ve idarenin el ele, omuz omuza yürüdüğü süreçte Bayındırlık Bakanlığı'nın talimatıyla yeniden yapılan binlik uygulama imar planına ilişkin Bursa İl İdare Kurulu'nun onama kararı, o ana kadar yaşananları tekrarlattırır. Zira hukukun arkasından dolanılan bu karar için de yargı süreci başlatılacaktır. Ancak öncelikle İl İdare Kurulu'na itiraz edilmesi gerekmektedir.


İl İdare Kurulu'nun yeni plan onayı basın yoluyla öğrenilmiştir. Cargill'in, yeni plan ve ruhsat talebine dayanak gösterilen, Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik değişikliği, mevzi imar planı yapılmasına aykırı gerekçelerden sadece biridir. Bu gerekçeyle yapılacak yeni bir mevzi imar planının onaylanması diğer gerekçeleri ortadan kaldırmayacaktır. Ayrıca, İmar Kanunu'nun ilgili yönetmeliklerindeki değişiklikler dikkate alındığında da durum farklı değildir. Bursa Valiliği İl İdare Kurulu'na 18 Şubat 2000 tarihinde yazılan dilekçede, ilk itiraz gerekçeleri, dayanaklarıyla birlikte sıralanır. Fakat bu kez daha sağlam bilgiler vardır. Hem Bursa 2. İdare, hem de Danıştay tarafından yaptırılan bilirkişi incelemeleri daha teknik bilgiler ortaya koymuştur. Bu doğrultuda İl İdare Kurulu kararının bir kez daha gözden geçirilmesi istenir.


Aynı dilekçe, altında makine mühendisleri Gürhan Akdoğan, Ferudun Tetik, Kenan Sarsılmaz, Tezcan Gülçay, Reşit Güney, Eren Kural, Cumhur Sanrı, Serdar Arkan, İhsan Taşkınsel, Ali Bülent Setbaş, Arif İlksöz, Hasan Taşkut ve Seyfettin Öztuna'nın imzasıyla İl İdare Kurulu Müdürlüğü'ne de verilir.


Danıştay 6. Dairesi'nin istediği bilirkişi ek raporu da mahkemeye sunulur. Sonuç değişmemiştir. Fabrikanın kondurulduğu 6 parsel, Bursa 2020 Çevre Düzeni Planı'nda "Tarımsal Niteliği Korunacak Alan"dır. Plan kararları ve uygulama hükümlerine göre de aynı zamanda "Su Koruma Havzaları" kapsamındadır.


Davaya konu olan taşınmazlar da bu hükümlere tabidir. Bilirkişiler, bu nedenlerle plan değişikliğinin Bursa 2020 Çevre Düzeni İmar Planı, ana kararları ve hükümlerine uygun olmadığı şeklindeki görüş ve kanısını mahkemeye bildirir. ([69])


Bürokratlar, hukuksuz işlemlerden ötürü rahatsızdır ama siyasi talimatlara kılıf bulmak da onların işidir. Peki, yargı kararları?


Kimsenin umurunda değildir yargı kararları.

Cargill, yeni imar planı ve o doğrultuda yeni inşaat ruhsatı istemişti ama plan onaylandıktan hemen sonra ruhsat değil, yapı kullanma izin belgesi ister.


Niye?

Fabrika inşaatı bitmiştir artık ve yapı kullanma izni için de öncelikle deşarj izni gerekmektedir. 1 Mart 2000'de Bayındırlık İl Müdürlüğü'nün, Çevre İl Müdürlüğü'ne yazdığı yazıda görülür bu talep. Cargill'e ait ada, pafta, parselleri kapsayan mevzi imar planının 29 Aralık 1999 tarihinde İl İdare Kurulu'nca onaylandığı hatırlatılır ve şöyle devam edilir: "İlgi dilekçe ile inşa edilen nişasta fabrikasına yapı kullanma izni verilebilmesi için (...) yapılan arıtma tesisinin Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde belirtilen değerlere uygun olup olmadığının incelenerek bildirilmesi..." ([70])


Kestane kebap, acele cevap!

Hemen ertesi gün gelir: "Fabrika işletmeye açıldıktan ve atıksu çıkmaya başladıktan sonra deşarj izin belgesi için müdürlüğümüzce çalışmalar başlatılacaktır." ([71])


Bürokrasideki hıza bakın hele!

Bayındırlık İl Müdürlüğü 10 Mart'ta da, Mimarlar, Şehir Plancıları odaları ile Gürhan Akdoğan ve arkadaşlarının yazdığı dilekçeye ortak yanıt verir. İptali istenen imar planına askı süresi içinde itiraz edilmediği bildirilir.


Aynı süreç silbaştan!

20 Mart 2000'de, Bursa İdare Mahkemesi'ne bir kez daha gidilir. Cargill'e nişasta fabrikası kurmasına olanak sağlayan plan değişikliği kararı ve yapı ruhsatının düzenleyici işlemlerle birlikte iptali ile yürütmenin durdurulması istenir. Davacılar arasında yeni kurum ve isimler eklenir. Öncü yine Bursa Barosu'dur. Şöyle sıralanır davacılar: Mimarlar, Kimya, Elektrik, Ziraat, Orman, İnşaat mühendisleri, Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler, 7. Bölge Eczacılar, Diş Hekimleri, Tabip odaları ile Bursa Milletvekili Ali Arabacı ve Gazeteci Levent Gencelli. Vekilleri de Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Ramazan Hoça'dır. Davalı ise yine Bursa Valiliği.


2. İdare Mahkemesi ile Danıştay 6. Dairesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmadığı belirtilir. Davalı idarenin göz yumması sonucunda Cargill Tarım San. Ve Tic. AŞ'nin tesisin kuruluşunu tamamladığı, fabrikayı deneme faaliyeti aşamasına getirdiği ifade edilerek devam edilir:


"Mevcut gelişmelerden davanın aleyhlerine sonuçlanacağını anlayan Cargill Firması, bağlı olduğu Amerika Birleşik Devletlerinin de desteğiyle, Hükümet ve Bayındırlık İskan Bakanlığı nezdinde güçlü bir lobi faaliyetine başlayarak, mahkeme kararlarını bertaraf etmeye yönelik yeni bir yapı ruhsatı alma çabası içine girmiştir. İşte mahkemenize iptali için dava açtığımız (Bursa Valiliğince onaylanan Bursa Valiliği İl İdare Kurulu'nun 28.12.1999 gün ve 1999/4-371 sayılı plan değişikliği kararı ile Bursa Valiliğinin 25.02.2000 tarih ve 16/06 sayılı yapı ruhsatı) bu baskılar sonucunda alınmıştır."


Daha sonraki değerlendirme bölümünde de, planlama, çevresel faktörler, iç ve dış hukuk açısından engeller, kişiye özel düzenleme iddiaları sıralanır. Yürütmenin durdurulması kararı verilmelidirçünkü; İdare, tesisi resmen açabilmek ve bir an önce faaliyete geçmesini temin için büyük çaba sarfetmektedir. Aldığı kararların çoğunda birçok eksik görmezden gelinmiştir. Örneğin, İl İdare Kurulu'nun kararında, Bayındırlık İskan Müdürlüğü'nün yazısına atıfta bulunulurken, tarih ve sayı boş bırakılmıştır. Büyük bir olasılıkla, geldiği ifade edilen dosya kurula ulaşmadan böyle bir karar oluşturulmuştur. Ve Bursa Valisi de böyle bir kararı hemen ertesi günü gene tarih ve sayı kısmı boş olarak onamaktan kaçınmamıştır. Tesis bir oldubitti ile hemen açılmak ve faaliyete geçirilmek istenmektedir. Tesisin faaliyete geçirilmesi halinde durdurulması daha da güçleşecektir.


Bu davanın künyesi de E: 2000/332 olarak belirlenir.

Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce 1998/508 Esas sayısıyla önce yürütmeyi durdurma kararı verilen ve daha sonra bağlantı nedeniyle Danıştay'a gönderilen dosyanın akıbetine bakalım.


Danıştay 6. Dairesi, Bursa 2. İdare'nin bağlantı nedeniyle gönderdiği dosyayı30 Mart 2000'de karara bağlar. Danıştay Tetkik Hakimi Nejdet Bayram, 6. Daire'deki dosya ile bu dava arasında bağlantı olmadığını düşünerek, dosyanın mahkemesine geri gönderilmesinin uygun olacağını söyler. Savcı Habibe Ünal'ın da görüşü bu doğrultudadır. Mahkeme, değerlendirmesini yapar ve dosyayı mahkemesine gönderme kararı verir. ([72])


Danıştay'dan beklenen karar

10 gün sonra Cargill Dosyası yine Danıştay 6. Daire Heyeti'nin önündedir. Bilirkişi raporlarını dikkate alan mahkemekarar açıklar: "Bayındırlık Bakanlığı'nın, 1/100 bin ve 1/25 binlik imar planlarında yaptığı değişikliğin hukuka aykırı olduğu ve uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceği sonucuna ulaşıldığından yürütmenin durdurulmasına, müdahilin bağlantı isteminin incelenmeksizin reddine oyçokluğuyla karar verildi." (97)


Bu kararlar üzerine Bursa Barosu Çevre Komisyonu, bir basın açıklamasıyla gelişmeleri kamuoyu ile paylaşır. Hem Danıştay'dan gelen ikinci yürütmeyi durdurma kararı, hem de 2. İdare Mahkemesi'nin gönderdiği dosyanın incelenmeksizin Bursa'ya iade edildiği anlatılarak kamuoyuna şu mesaj verilir:


"Mahkeme kararlarına rağmen burada yaşanmakta olan şey, Anayasa'da ifadesini bulan hukuk devleti adına utanç vericidir. Burası çağdaş bir hukuk devleti midir? Yoksa ilkel bir Afrika kabilesi midir? Nedir? Ne olduğumuzu bilelim ve bizler de ona göre bu davalarla boşuna uğraşmayalım diyoruz. Ayrıca bu olay sadece bizim meselemiz değildir. Tüm Bursalıların, hatta insanlığın meselesidir. Bu nedenle Bursa kamuoyunu da bu mahkeme kararlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz."


2. İdare Mahkemesi'ne açılan ikinci davaya müdahil talebi önce Cargill'den gelir. Avukatlar Muhsin İğmen, İbrahim Yaşar ve Hilmi Biberoğlu, kamu kuruluşlarının yasal kararlarına dayanarak ve tamamen yasal koşulları yerine getirmek suretiyle fabrika kurmak istendiğini ifade ederler. İddiaya göre, bir işletmenin inşası için tüm gereklilikler, mevzuatta aranan tümprosedür zamanında ve eksiksiz yerine getirilmiştir. Verilecek karar, doğrudan doğruya Cargill'in 90 milyon dolar civarındaki yatırımı ile diğer yatırım kararlarını ilgilendirmektedir. Yargılamanın selametle yürütülebilmesi için davalı yanında savunma yapmaları gerekmektedir.


Mahkeme, 5 Nisan 2000'de ilk duruşmasını yapar. Davaya konu edilen imar planları ve notlarını, söz konusu parseller işaretlenmiş olarak ister.Parselle ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan onay alınıp alınmadığını sorar. İdareye 30 gün süre tanır. Yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesini de, idarenin birinci savunması ile ara karara cevap verme süresinin geçmesinden sonraya bırakır. ([73])


Bu arada Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu da adeta "feleğini şaşırmış" durumdadır. Kurulun görev alanındabulunan akarsu yatakları ve kıyılarda yapılacak faaliyetler nedeniyle ortaya çıkabilecek tahribatların önlenmesi amacıyla çeşitli tarihlerde aldığıkararlar Ankara'nın canını sıkmaktadır. KTVK Genel Müdürlüğü bir yazıyla, söz konusu kararların yeniden gözden geçirilmesini istemiştir.Zirabu kararlar Cargill'i de ilgilendirmektedir. ([74])


Kurul, 11 Mayıs tarihindeki toplantıda,söz konusu kararlar doğrultusunda istenen tespit ve tescil çalışmalarının ilgili kurumlar tarafından yapılmadığı için uygulamalarda hukuksal yanlışlıklara neden olduğundan hareketle, 1998/6719, 1999/7223 ve 2000/7820 sayılı kararları uygulamadan kaldırmaya karar verir. Tespit yapılıncaya kadar, kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yasa ve yönetmelikhükümleri geçerli olacaktır. (100)


Danıştay İDDGK, Bakanlık itirazına ne dedi?

Bu arada devletin tepesinde bir değişiklik gerçekleşir. AnaSol-M koalisyon hükümeti ortaklarıBülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz,Cumhurbaşkanlığı için, kendileri veya partilerinden birinin adaylığında birleşemeyince, hepsinin dışında bir aday olan, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'e teklif götürülür. Sezer seçilir ve tarih 16 Mayıs 2000'de görevi Süleyman Demirel'den devralır. Bir hukukçunun cumhurbaşkanı seçilmesi, başta Cargill mücadelecileri olmak üzere hukukun üstünlüğünü savunanların tümünü sevindirir.


Bir gün sonra 17 Mayıs 2000 tarihinde davacılar adına avukatlar Cumhur Özcan, Ramazan Hoça ve Şenay Özeray Bursa Valiliği'ne bir uyarıda daha bulunurlar. Zira 29 Kasım 1999 tarihindeki dilekçenin üzerinden 4 aydan fazla süre geçmiş olmasına karşın, Cargill fabrikasının deneme üretimi adı altında faaliyetine devem etmekte olduğu bildirilir. 2. İdare Mahkemesi ve Danıştay 6. Dairesi'nin yürütmeyi durdurma kararları doğrultusunda işlem yapılması istenir. Aksi halde başvurulacak yollar bir kez daha hatırlatılır.


Davacılar yürütmenin durdurulması kararını uygulatmaya çabalarken, Bayındırlık Bakanlığı, Başbakanlık ve Cargill, Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararına, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nda (İDDGK) itiraz etmiş, kararın kaldırılmasını istemiştir. Danıştay İDDK, itirazı oyçokluğu ile karara bağlar. ([75]) Öne sürülen hususların, kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden itirazın reddine karar veren Danıştay İDDGK'nda 24 üyeden sadece üç karşı oy çıkar.

Davacıların Bursa Valiliği'ne yazdığı yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasını isteyen dilekçeye Bayındırlık İl Müdürlüğü'ndende bir yanıt gelir ki, bürokrasi "Emir verdiler yaptım" demektedir adeta. ([76]) 6 Haziran 2000 tarihinde Cargill'e evsel nitelikli atıkları için bir yıl sürelideşarj izin belgesi de verilir. Orhangazi Kaymakamı Mehmet Mızrak'ın imzası bulunan belgeye göre deşarj yeri "DSİ drenaj kanalı"dır.


O günlerde TBMM'den"Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun ile İdari Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" geçer. 15 Haziran 2000'de Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren kanunlailgili Bursa Milletvekili Arabacı bir makale kaleme alır.


"Endişelenmeye gerek yok"

Cargill avukatlarının, meslek odalarının dava açamayacağına ilişkin iddialarına dayanak gösterdikleri, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş yasa maddesi yeniden düzenlenmiştir. İlgili fıkra "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları" şeklindedir artık. Arabacı, bu duruma ilişkin şöyle yazar:


"Bu hüküm nedeniyle çevrecilerin bazı tereddütlere düştüğü, eski hükme göre geriye gidildiği, hatta bundan böyle herkesin çevre davası açamayacağı söylenmeye başlanmıştır. Bu düşüncelerin tamamı hukuki olmaktan uzaktır."


1982 yılında yürürlüğe giren İYUY, iptal davası açabileceklerin "menfaati ihlal edilenler" olduğunu hükme bağlamış, 1994 yılında bu hüküm değiştirilerek"menfaat ihlali" metinden çıkarılmış ve iptal davasının alanı kısıtlanmıştı. Bu değişiklik Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş, yasama organına tanınan 3 aylık süre geçmesine karşın boşluk doldurulmamıştı.


Arabacı'ya göre sorun, menfaat ihlali ibaresinin ne anlama geldiğinin anlaşılamamasından kaynaklanıyordu. "Menfaat ihlali" kavramı, gerek teoride, gerek yargı kararlarında "dava konusu işlemle bir ilişkisi olmak ve o işlemden etkilenmek"şeklinde kabul edilmişti. Bu menfaatin mutlaka para ile ölçülebilecek mali bir niteliği olması gerekmiyordu. Ciddi ve ölçülü olmak koşulu ile manevi bir ilgi de menfaatin ihlal edilmiş sayılması için yeterliydi.


Danıştay İDDGK kararlarından da bir örnek verir Arabacı makalesinde. Örnek kararda şöyle denmiştir: "İptal davalarında sübjektif ehliyet şartı olarak bulunması gerekli menfaat ihlali, hak, ihlali anlamında değil, ciddi ve makul bir alaka anlamındadır. İhlal edilen menfaatin herhalde maddi veya ekonomik nitelikte olması gerekmediği gibi, mahkemelerce hak ihlali gibi düşünülmesi en başta iptal davalarının objektiflik niteliği ile bağdaşmaz. (Danıştay Dergisi, Sayı 80, S.111, 1991)"


Arabacı, ileride iki dönem TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapacak olan AKP'li Prof. Burhan Kuzu'dan da alıntı yapar. Kuzu şöyle demiştir çevre davaları konusunda:


"Yüksek mahkeme, belli bir bölgede, çevreye herhangi bir zarar verildiğinde, sırf o bölgede yaşıyor olmayı, az çok bu ilgisinin bulunmasını dava açabilmek için yeterli saymıştır. Böylece Danıştay, çevre anlaşmazlıklarında menfaat şartını daha geniş olarak yorumlamaktadır. (Burhan Kuzu, Sağlıklı ve Dengeli Bir Çevrede Yaşama Hakkı, 1997, S.425)"


Bir alıntı da, bahse konu Anayasa Mahkemesi kararından yapar Arabacı: "Hak, hukukun koruduğu menfaattir. Özel hukukta her menfaat korunmaz. Kamu hukukunda ise iptal davaları yolu ile her menfaatin korunması zorunludur. Tam yargı davalarının aksine iptal davalarında davacı olabilmek için menfaat ihlalinin yeterli sayılması, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak amacına yöneliktir."


Arabacı, yasa metninde, çevre, tarih ve kültür değerleri ile imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konuların ayrık tutulmamış olmasından hareketle, herhangi bir endişeye yer olmaması gerektiğini yazar.


Ve ruhsat nihayet iptal ediliyor!

Bursa 2. İdare Mahkemesi'ndeki 2000/332 Esas sayılı davaya müdahil olmak isteyen Cargill'in talebi, 21 Haziran 2000 tarihinde kabul edilir.


Fakat 2. İdare Mahkemesi'nde kafalar karışır. Zirabağlantı iddiasıyla Danıştay'a gönderilen, ancak incelenmeksizin geri gönderilen 1998/508 esas sayılı dosya, yeni açılan davayla neredeyse aynıdır. Geri dönen birinci dava dosyası ise bundan böyle 2000/584 Esas adıyla ele alınır.Mahkeme olay yaratacak kararını açıklar.


"Yüksek Planlama Kurulu'nun 9.12.1997 gün ve 97/T-89 sayılı kararının, Bursa İl İdare Kurulu'nun 1/1000 ölçekli mevzi imar planı onamasına dair 30.4.2998 gün ve 1998/4.118 sayılı kararının ve söz konusu yerde nişasta fabrikası yapımı için verilen 17.6.1998 gün ve 12/79 sayılı inşaat ruhsatının İPTALİNE. " (103)


Bu davanın temyiz aşaması 3 yıl sürecektir.

Valilik avukatı Şengür: Önüme koydular imzala diye...

Dönüyoruz tekrar ikinci davaya. Bursa Valiliği, 5 Temmuz 2000 tarihinde 2. İdare Mahkemesi'ne savunma verir.


Tuhaftır, Bursa Valiliği'nin yargıdaki işlerini takip eden bir avukat yoktur henüz evrak üstünde. Muhtemeldir ki, Cargill hukukçularınca yazılan dilekçeler, bürokratlarca imzalanıp verilmektedir ilgili yerlere. Nitekim E: 2000/584 sayılı davada ilk kez Bursa Valiliği vekili olarak Avukat Zeki Şengür'ün adı görülür.


Cargill davalarında 2010 yılına kadar Bursa Valiliği'ni, hatta hakkında açılacak tazminat davasında Vali Oğuz Kağan Köksal'ı da Avukat Zeki Şengür savunur.


Şengür yıllar sonra Cargill anılarını anlatırken, baskıya maruz kaldığını söyler ve şöyle konuşur: "Cargill İstanbul'da bir savunma hazırlatmış! Getirdiler, yazıyı önüme koydular, imzalayın dediler. Valilik adına savunma hazırlanmış, benim adımı da açmışlar altına... Şöyle bir baktım. 'Bu yazıyı ben yazmadım neden imzalayacakmışım' dedim. 'Biz Valilik adına hazırlattık bunu' dediler.


'Ben yazı yazmasını bilmiyor muyum?' dedim. O tarihte Cargill ile böyle olduk. (İki işaret parmağını kanca yapıp birbirine takarak çekiyor.) Hiç kusura bakmayın. Ben bir başkasının yazdığı yazının altına imza atmam dedim. Bunun üzerine beni valiye şikayet ettiler. Vali beni çağırdı.


Dedim ki 'Sayın Valim bana empoze ediyorlar. Bu davada yarın öbür gün bir terslik olursa ne olacak? Bana itimadınız yoksa beni alın görevden başka birini görevlendirin dedim. Vali, 'En azından kullanabilir misin' dedi. Bunu söylerseniz evet olur dedim.'Biz bir rapor gibi hazırladık, uygun görürseniz bakın' derseniz bakarım. Ona saygı duyarım. Bir meslektaşım yazmıştır nitekim. Savunmam için uygun göreceğim yerler varsa yazılanlardan alır kullanırım.Hasılı, yukarıdan çok fazla torpilli oldukları için herkesi ezebileceklerini zannettiler. Ama ben o mesafeyi koydum."


Başbakanlık'tan destan gibi savunma

Valilik savunmasının usule yönelik temel iddiası, davacıların, Orhangazi ve çevresi ile hak, sıfat, kamu yararı, menfaat ve ehliyet yönünden hiçbir hukuki ilişkileri olmadığı yönündedir. Meslek odaları da açtıkları davayla Anayasa ile belirlenen kuruluş amaçlarının dışına çıkmıştır. İYUY hükmüne göre, iptal davası açabilmek için bazı durumlarda menfaat ihlali, bazı durumlarda da kişisel hak ihlali şartı aranmaktadır.Valilik ayrıca, davacıların esasa ilişkin iddialarının bilimsel temele dayanmadığını yineler. Yapılan işlemlerin de hukuka uygun olduğunu savunmaya çalışır.


Başbakanlık ise bu davaya katılma talebini mahkemeye 18 Temmuz 2000 tarihinde ulaştırır. Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı Özgün Ökmen imzasını taşıyan dilekçede, Danıştay içtihadına gönderme yapılır ki dikkat çekicidir. Şöyle denmiştir o içtihatta: "...tüm faaliyetler mevzuat çerçevesinde yapılabileceğinden, mevzuata aykırı herhangi bir işlem, eylem veya çevrenin tahribi halinde her zaman dava açılabileceği ve ancak o halde davacı derneğin menfaatinin güncel olabileceğinden..."


Alıntıdan sonra savunma şöyledir: "Davacıların dava konusu nişasta fabrikasının kurulup faaliyete geçmesiyle birlikte İznik Gölü'ne, Marmara Denizi'ne, Karsak Deresi'ne, yeraltı su kaynaklarına, yöre zeytinciliğine zarar vereceği ve bu şekilde çevrenin kirlenmesine sebep olacağı yolundaki iddialarının ancak zararlar ortaya çıktığında dava konusu olabileceği aşikardır."


İmar planlarının usulsüz bir şekilde değiştirilmesi, hukukun ayaklar altına alınması, bürokrasinin emirle hukuksuz işlem yapmaya zorlanması hiç dava konusu olamazmış gibi, "ben fabrikayı yaparım, zarar verirsem ancak o zaman dava açabilirsin"demek, kabul edilebilir değildir.


Başbakanlık Hukuk Müşavirliği de, akademik meslek odalarının faaliyet alanı dışında bir etkinlikte bulunmakla Anayasa'ya aykırı davrandıklarını öne sürer. Hele Diş Hekimleri Odası ile Eczacılar Odası'nın dava konusu işlemlerle nasıl bir menfaat ilişkisinin olduğu veya bu işlemlerin davacıların hangi menfaatini ihlal ettiğinin anlaşılamadığını ifade eder.


Esasa ilişkin savunma, yatırımın kurulmasını sağlayacak tüm işlemlerin hukuka uygun olduğu yönüyle yapılır. Bursa 2020 yılı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Kararları ve Uygulama Hükümleri'nin „Genel Hükümler' başlığı altındaki 5.5. maddesinde "Bakanlıkça 19.12.1990 tarihinde onanlı 1/25.000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı, bu plan kararları kapsamında revizyon yapılana kadar geçerlidir" denildiği hatırlatılır ve şöyle denir: "Dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak hiçbir revizyon yapılmasına gerek yoktur. Zira dava konusu taşınmazlar her iki planda da Tarımsal Niteliği Korunacak Alan'da kalmakta ve her iki plan da bu taşınmaza ileri teknoloji kullanılarak tarımsal tesis kurulmasına izin vermektedir."


Bu ifadeyle, mısırı kimyasal işlemlerden geçirerek çeşitli ürünler çıkaracak bir tesis, plan notlarına göre idare izniyle yapılabileceği belirtilen soğuk hava deposu, un fabrikası, yem fabrikası, mandıra, besihane ve tavukçuluktesisleriyleeşdeğer tutulur.


Şöyle devam edilir: "Söz konusu tesis düzenleyici idari işlem olan planın ayrılmaz bir parçası durumundaki plan notlarına uygun olarak kurulmuştur. Plan notu gereği 1/1000 ölçekli plan önerilmiş, kabul edilip yapı izni alınarak yapıya başlanmıştır. Burada ne bir plan değişikliği, ne bir plan revizyonu ve ne de bir mevzi imar planı söz konusudur. Yapılan işlem 1/25.000 ölçekli planın uygulanmasıdır. Bu planın uygulanmasıyla ortaya çıkan yeni durumun, yani planda kurulmasına izin verilen tarımsal tesisin 1/25.000 ölçekli plana Tarımsal Sanayi Amaçlı Nişasta Fabrikası olarak işlenmesi, kesinlikle bir plan değişikliği değildir. Bir fonksiyon değişikliği de değildir. Zira bu bir tarımsal tesistir. İmar planında Tarımsal Niteliği Korunacak Alan'da kurulmasına izin verilmiştir."


Başbakanlık bu gerekçeyle, işlemlerin tümünün yetkili organlar tarafından yasaya, planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olarak yapıldığını savunur. Tesisin kirletici olmadığı savunması yine daha önce Cargill tarafından çeşitli üniversitelerden alınan raporlara dayanılarak yapılır."Fabrikanın Türkiye'ye faydaları" bölümünde 1400 kişiye istihdam sağlanacağı yalanı bir kez daha yazılır.


Yeni davada da yürütmeyi durdurma kararı

Yargı arenasında hukuk mücadelesi devam ederken, bürokratik işlemlerde aksama olmaz. Cargill'in deşarj izin belgesi talebi üzerine Bursa İl Çevre Müdürlüğü'nden üç görevli 20 Temmuz 2000 tarihinde, "çevre kirliliğine yol açan faaliyetler hakkında tutanak" düzenlemek üzere fabrikaya gider. Tutanağa göre önce genel tespit yaparlar.


Tesiste hammadde olarak mısır kullanılmaktadır. Yaklaşık 120 kişi çalışmaktadır. Arıtma tesisi çıkış suyundan ve dereye (alıcı ortama) deşarj noktasından 2 saat süreyle numune alınır ve analiz edilmek üzere TÜBİTAK Araştırma Merkezi'ne gönderilir. Analiz ücreti ilgili firma tarafından karşılanır. Ayrıca resmi bir kuruluşa debi ölçümü yaptırılması ve arıtma sonucunda oluşacak çamurun tasfiye ve bertarafına ilişkin bilgiler de müdürlüğe ivedilikle iletilecektir. (104)


Cargill-İdare işbirliğiyle yargı kararlarının arkasından dolanmak amacıyla fabrika alanı için yeni imar planı yapılması ve inşaat ruhsatı verilmesi işlemi hakkındaBursa 2. İdare Mahkemesi'nde bir kez daha yürütmeyi durdurmaya hükmedilmesi 1 Ağustos 2000 tarihine rastlar.


Mahkeme Başkanı Mehmet Çetinkaya'dır ama "nöbetçi başkan" unvanı vardır. Mahkeme üyeleri yine değişmiş,M. Kemal Önder ile Fikriye Doğru görevlendirilmiştir. Kararda da bu üç ismin imzası vardır.


Karar, gelişen sürecinözetlenmesinden sonraşu ifadelerle bağlanır: "İptal davaları doğrultusunda ve kararın gerekçesinde belirtilen hususlar paralelinde işlem tesisi, ilgililerin hukuki menfaatlerinin yargısal korunması ötesinde hukuk devleti ilkesinin ve idarenin hukuka bağlılığının da kaçınılmaz bir gereğidir.


Bu durumda, muhtelif yargı kararları ile 1/100 bin ölçekli ve 1/25 bin ölçekli planlarda 'tarımsal niteliği korunacak alan' içinde kalan, bu nedenletarımsal yapı niteliğinde olmayan tarımsal sanayi amaçlı nişasta fabrikası kullanımı getirilmesinin, planların kademeli birlikteliği esasına, planlama ilkelerine ve şehircilik esaslarına aykırı olduğu, keza yapılan plan ve plan değişikliği ile kurulması amaçlanan tesisin, çevrenin ekolojik dengesini olumsuz yönde etkileyeceği anlaşılan dava konusu taşınmazda, tüm yargı kararlarının aksine tekrar 'tarımsal sanayi amaçlı nişasta fabrikası' kullanımı getiren 1/1000 ölçekli mevzi imar planını onayan 28.12.1999 günlü 1999/4-371 sayılı Bursa İl İdare Kurulu Kararı ile bu plana dayanılarak verilen 25.2.2000 günlü 16-06 sayılı yapı ruhsatında hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.


Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu ve uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararlar doğabileceği sonucuna ulaşıldığından 277 sayılı yasanın 27/2'nci maddesi uyarınca yürütmenin durdurulmasına..." (105)


Bu karara rağmen, 10 Ağustos tarihinde İl Mahalli Çevre Kurulu'nun Cargill'e deşarj ve emisyon izni vermesini de yadırgamamak gerekir.


Cargill avukatlarının yeni arayışları

Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yeni yürütmeyi durdurma kararına Bölge İdare Mahkemesi'nde itiraz edilir. Cargill'in avukatları Muhsin İğmen, İbrahim Yaşar ve Hilmi Biberoğlu'nun yeni gerekçeler ürettikleri görülür.


Şöyledir;

Tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin yönetmelik değişmiş, dolayısıyla yeni plan ve yeni ruhsat, değişiklikten sonra oluşan yeni hukuki ve idari uygulama durumlarının ortaya çıkması üzerine verilmiştir. Yani davaya konu olan idari işlemin hukuki dayanağı tamamen farklı bir mevzuattır. Bu nedenle mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı gerekçesinde ciddi bir yanılgı içindedir. ODTÜ'lü bilirkişi heyetince de beyan edildiği gibi hukuka uygun hale getirilmiş bir işlemler silsilesi sonucu yeni yapı ruhsatı, eskiyi kapsar şekilde verilmiştir. Mahkeme, sadece söz konusu yönetmelikte belirlenen koşullara uygun olup olmadığını incelemek zorundayken, aksine bir tutumla, bu konuda hiçbir araştırma yapmadığı bu davada önyargılı hüküm tesis etmiştir. Mahkeme, yapı ruhsatını sanki eski işlemlerin devamı ve mahkeme kararları dolanılıp yeniden ısrarla bir idari işlem düzenlenmiş şeklinde ele alarak isabetsiz bir karar vermiştir. Mahkemenin, yürütmeyi durdurma kararının hukuki dayanağı yoktur. Sübjektif bir karardır. Nitekim alışılmışın dışında ve adeta bir nihai hüküm olarak gerekçesi yazılmış böyle bir yürütmeyi durdurma kararı, aslında „ihsası rey' niteliğinde olup; gerek İYUY, gerekse HMUY hükümlerine aykırı bir tavırdır.


Cargill avukatları, kararı kaldırtabilmek için ilginç yaklaşımlar sergiler. Şöyle derler:

"Hukuk devleti, her şeyden önce yargılanma hakkının gereklerini yerine getiren bir sistemdir. Önyargıların olmadığı, delillerin özgürce tartışıldığı ve reddedilse bile açıkça ret gerekçelerinin aynı düzeyde bilimsellikle ele alındığı ve de her türlü manevi baskı ve günlük gazete bilgilerinden uzak, sadece dosyadaki hukuki ve bilimsel delillerin değerlendirilerek hükümlerin kurulduğu özlenen bir yargı sistemi kurmasıyla da hukuk devleti herkese gereklidir. Bu çerçevede kararlarda 'meçhul' bir 'perde arkası fail' aramaktan ziyade, Anayasa'nın 125. maddesinde ifade edilen 'idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açıklığının gereklerinin değerlendirilmesi gerekir düşüncesindeyiz."


Avukatlar, Cargill'in her yönden yasal olan şartlarda inşaat yaptığını, yapı kullanma izni alıp üretime geçtiğini belirtirler ve bütün bunların onlarca kamu kurumunun onayıyla gerçekleştiğini savunurlar. Dolayısıyla, Cargill'in idari işlemlerin hiçbirinde hatası ve hilesi olmadığını ifade edip, bir Danıştay içtihadına gönderme yaparlar:


".söz konusu inşaat o tarihte yürürlükte olan imar planına uygun olarak inşa edilmek suretiyle kullanılabilir hale gelmiştir. Böyle bir yapı nedeniyle yapı kullanma izin belgesi de almış olan tesis için artık kazanılmış hakkı doğmuştur."


Cargill avukatları doğal olarak, aynı Danıştay'ın başka bir içtihadındaki şu ifadeleri görmezler: ".bir müktesep haktan söz edilebilmesi için; düzenlendiği tarih itibariyle imar planına ve imar yönetmeliğine uygun bir projenin buna dayanılarak verilmiş olan bir ruhsatın varlığı gereklidir. Daha başlangıçta usulüne uygun olarak verilmiş bir ruhsatın varlığından bahsedilemeyeceğine göre binanın bitmiş olması müktesep hak sağlamaz."


İtiraz dilekçeleri tek elden

Cargill savunmasının son bölümü oldukça ilginçtir: "Bu karar, sayın heyetinizce kaldırılmadığı takdirde, uygulanması sırasında, olsa olsa kamuoyunda idareyi, müvekkilimi (Cargill) ve davacıları karşı karşıya getirip, idareye ve yargıya güveni sarsıcı sonuçlar doğuracak bir karar olarak yargı tarihinde yerini alacaktır.


Ekonomilerin küreselleşme olgusu içinde yabancı sermayeleri teşvik ettiği bir dünya düzeninde, halkının % 80'i yoksulluk çizgisinin altına düşmüş ve dünya milletlerinin gelir sıralamasında her geçen gün aşağılara kayan ülkemizde, idarenin yargı denetimi yapılırken kamu yararının halkın refahı, milli gelirin artışı, işsize iş, aça aş bulmak olduğu her türlü izahtan varestedir. Mahkemenin idareyi kamu yararı bakımından değerlendirirken bu geniş pencereden bakması şarttır. Aksi hal, yabancı sermayeye karşı olanların artık terk edilmiş siyasal görüşlerine prim vermek ve hamasi edebiyatla bu ülke halkının hak etmediği alt ekonomik ve sosyal çizgilerde kalmasını sağlamak demektir ki, sayın mahkemenin asla bu görüşte olduğu inancında değiliz." (106)


Ya Bursa Valiliği'nin savunmasına ne demeli? 2. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarını zedelemiş olmalı ki, Valilik konunun bu açıdan da irdelenmesini ister ve şöyle der:"Yabancı sermayenin Türkiye ekonomisine olumlu katkıları yadsınamaz. Ülkenin ekonomik darboğazdan çıkışı, Avrupa Birliği kabul ön koşulları, işsizliğin önlenmesi, birey refahının artması vs. ile mümkün olacaktır. Burada davet edilen yabancı sermayeye güvenilirlik sağlamak devlet olarak görevimizdir. 100 milyon dolarlık bir yatırım sırf İSTEMEZÜK anlayışı ile yok edilmeye çalışılmakta ve işsiz kalacak 1400 aileye ve mısır üreticisinin yok olacak hazır mevcut pazarına bir alternatif gösterilmemektedir.


Olası bir aleyhte karar halinde Cargill ile gelen ve gitmek zorunda kalacak olan yabancı sermaye, yeni geleceklere milyonlarca dolarlık yatırımların heba olabileceği endişesi ile engel olacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu hususta güvenilmez damgası yiyecektir."


Bursa Valisi Ali Fuat Güven imzalı itiraz dilekçesine göre davada verilen karar, haksız, yersiz ve sadece "OLMAZ"a dayanmaktadır veCargill fabrikasına karşı oluşturulankamuoyu baskısı ile verildiği kanaati oluşmuştur.


İtiraz dilekçelerinin tek kalemden çıktığı, en azından yazılmadan önce istişare edildiği çok açıktır. Valiliğin dilekçesinin son bölümünde, Cargill fabrikasının artık inşa halinde değil, faal olduğu resmi ağızdan itiraf edilir. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar kaldırılmadığı takdirde çalışanlarişsiz kalacak (ki hala 1400 istihdam yalanına devam edilir) ve ülke ekonomisine zarar verecek, telafisi mümkün olmayacak tahribatlar yapacaktır. Bu nedenlerle yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması istenir. ([77])


Valiliğe hatırlatma ve tazminat içtihatları

Takvimler 18 Eylül 2000'i gösterirken, davacılar adına avukatlar Cumhur Özcan, Ramazan Hoça ve Şenay Özeray Bursa Valiliği'ne bir uyarı dilekçesi daha yazar. En son Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 1 Ağustos 2000, Danıştay 6. Dairesi'nin 10 Nisan 2000 tarihli yürütmeyi durdurma, yine 2. İdare Mahkemesi'nin 27 Haziran 2000 tarihli ruhsat iptali kararları hatırlatılır.


Gerek Danıştay'ın, gerekse İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararlarının infaz edilmediği, gereğinin yerine getirilmesi yönünde yapılan başvurulara olumlu yanıt verilmediği belirtilerek, idarenin açıkça göz yumması sonucu Cargill firmasının inşaatı tamamlayıp faaliyete geçirdiği anlatılır. Böyle bir durumda Bursa Valiliği'nin idari yargı kararlarını uyguladığı savunmasının samimi olmadığı ifade edilir.


Davacı avukatları, yargı kararlarının uygulanması konusunda ilgili yasalar ve Anayasa'da yazılı kuralları da hatırlatır. Yürütmeyi durdurma kararı ivedilikle uygulanmalı, dava konusu yerde faaliyet gösteren Cargill fabrikası mühürlenmeli, kararda yazıldığı gibi "uygulanmaması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması" önlenmelidir. Bugüne kadar uygulamayı geciktiren ya da engelleyen kamu görevlileri hakkında yasal işlem başlatılmalıdır. Aksi halde savcılığa suç duyurusunda bulunulacak, kararı yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında da tazminat davası açılacaktır.


Kaldı ki geçmişte yargı kararlarını uygulamadığı için tazminata mahkum edilen pek çok kamu görevlisi vardı. Bunlardan biri de aynı tarihlerde Bursa Osmangazi Belediye Başkanı Basri Sönmez'di. Cargill sürecini başlatan eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Çevre Bakanı İmren Aykut hakkında verilen tazminat kararları da içtihat oluşturmuştu. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin Yılmaz ve Aykut hakkındaki kararında "Yargı kararlarını uygulamak durumunda bulunanların kararın eksikliğini veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi, bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz" denmiştir.


Basri Sönmez ile ilgili davada ise Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin de onadığı Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kararında şöyle denmiştir: "Bursa Barosu Başkanlığı kamu görevi gören bir sivil toplum örgütüdür. Söz konusu kararın zamanında ve gereği gibi yerine getirilmemesinden,davacı Baro Başkanlığı'nın manevi üzüntü duyduğunun kabulü gerekir. Diğer davacıların da hem kararın takip aşamasında, hem de kentte yaşayan birer fert olarak, kişilerin sağlıklı, düzenli bir çevrede daha iyi yaşama hakkı ve iyi bir toplum içinde


haysiyetine yakışır bir yaşam tarzı olan kişiler olarak manevi tazminat istemeye haklarının olduğunu kabul etmek gerekir." ([78])


Ret yağmuru!

Valilik ve Cargill'in Bölge İdare Mahkemesi'ne yaptıkları itiraz20 Eylül 2000 günü karara bağlanır. Mahkeme, 2. İdare'nin yürütmeyi durdurma kararı için İYUY hükümleri doğrultusunda şartlar oluştuğunu görür ve itirazları reddeder. ([79])


Ancak bombayı Danıştay patlatır! İlk kez idare ve Cargill lehine karar çıkar.Davacılarailk ret, ehliyet yönünden gelir.Karara göre dava konusu işlem, Bursa Barosu, Makine, Kimya ve Elektrik mühendisleri ile Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler, 7. Bölge Eczacılar ve Diş Hekimleri odalarının görev alanıyla ilgili değildir. Bu nedenle bu kuruluşların dava açma ehliyetleri yoktur. Davanın, ehliyet yönünden reddine oyçokluğu ile karar verilir.


1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istemiyle açılan dava esastan da reddedilir ki, gerekçe şöyledir: ".dava konusu nişasta fabrikasının 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında, tarımsal niteliği korunacak alanlarda yapılabilecek ileri teknoloji kullanan tarımsal amaçlı nişasta fabrikası olduğu sonucuna ulaşılmakla. Dava konusu plan değişikliğinin, Bursa 2020 yılı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na aykırı ve 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nın ara kararlarını bozucu nitelikte olmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde üst ölçekli plana, şehircilik ilkelerine, planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmamaktadır."


Mahkeme, bilirkişi raporuna dayanarak, tesisin İznik Gölü'ne, gölü besleyen su kaynaklarına, yeraltı sularına, tesis bünyesinde projelendirilen ileri atıksu arıtma tesisi nedeniyle zararvermeyeceği sonucuna varır. Jeolojik etüt raporunun Bayındırlık Bakanlığı tarafından onaylanmış olmasının da, bir sakınca olmadığını gösterdiğine kanaat getiren Danıştay, fabrika için ÇED raporu gerekmediğini de dikkate alarak, davacıların bu yöndeki iddialarına itibar etmediğini bildirir. ([80])


Bu durumda, ehliyet yönünden ret kararına karşı oy kullanan iki üyenin, "İmar uygulamaları gibi kamu yararını çok yakından ilgilendiren konularda bireylerin dava açma hakkının geniş yorumlanması gerekmektedir. Özellikle imar planlarının yargısal denetimi sırasında belde sakini olmak dahi dava açma ehliyetinin varlığı için yeterli olduğu dairemizin süre gelen içtihatlarındandır. İmar planı değişikliğine ilişkin davada kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğü taşıyan bir meslek kuruluşu olan Bursa Barosu Başkanlığı'nın dava açma ehliyeti bulunduğu açık olduğundan kararın ehliyet yönünden reddi yolundaki kısmına bu nedenle katılmıyoruz"demesi, DİDDK'na yapılacak itiraz aşamasında işe yarayacaktır. İdari uygulamalardaki çetrefilli durum yargı kararlarına da yansır. Danıştay'ın ret kararından kısa bir süre sonra Bursa 2. İdare Mahkemesi, yeni ruhsatın iptali istemiyle açılan davada,davacıların isteği yönünde karar verir. Dava konusu alanda tüm yargı kararlarının aksine tekrar "tarımsal sanayi amaçlı nişasta fabrikası" kullanımı getiren mevzi imar planını onayan İl İdare Kurulu kararı ile buna dayanarak verilen yapı ruhsatında hukuka uyarlılık bulmayan mahkemeişlemi iptal eder. (111)


Bir dava da deşarj ve emisyon izni için!

Ok yaydan çıkar iyice vedavacılar yargı platformundaki mücadelede yeni bir sayfa açar. Bu kez de, Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nca Cargill'e 10 Ağustos 2000 tarihinde verilenemisyon ve deşarj izin belgelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açılır. Dava dilekçesinin tarihi 1 Aralık 2000'dir. Davacılar yine aynı kişi ve kurumlardır.


Dava dilekçesinde konu özeti, uzun bir hikayenin başlangıcı gibidir."İki yıl kadar önce Bursa Valiliği..." diye başlar. Hukuk mücadelesinde daha iki yıl geçmişken böyle bir ifade kullanıldıysa, bu çalışmanın sonlarına yaklaştığımızda "Bir varmış, bir yokmuş... Bundan 20 yıl kadar önce Amerikalı Conilerin Cargill adlı bir firması varmış!" diye başlayancümleleri kurmak yerinde olacaktır!


Dava dilekçesinde iptal ve yürütmeyi durdurma isteminin gerekçeleri, daha önce açılan davalarda ileri sürülen iddialarla aynıdır. Farklı ifade, iptali istenen işlemlerin, mahkeme kararlarını bertaraf etmeye yönelik olduğu iddiasıdır. Mahkeme kararıyla fabrikanın yapı ruhsatı iptal edilmiştir. Yargının yok saydığı bir işlemi, idarenin geçerli kabul edip bunun üzerine yeni idari kararlar oluşturması usul ve yasaya aykırıdır. Yürütmenin durdurulması kararı verilmediği takdirde, telafisi güç ve onarılmaz zararlar doğacaktır.(112) Yargıdan gelen darbeler, Cargill'in imaj düzeltme çabalarını artırmasına yol açar. Başta davacı sivil toplum örgütleri olmak üzere, medyaları da fabrikaya davet edip ne kadar teknolojik, ne kadar zararsız ve ne kadar çevreye duyarlı olduklarını göstermeye, anlatmaya çabalarlar.


O günlerde Cargill'le ilgili bir haber yayınlayan haftalık Ekohaber Gazetesi, "Cargill vergisini Bursa'ya verecek ama..." başlığı atar."Ama"nın devamında, Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aji ve Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli'nin açıklamaları vardır. Derler ki; "Biz merkezimizi Bursa'ya taşırsak her yıl vergi rekortmenleri sıralamasında ilk üçe gireriz. Kamuoyundaki olumsuz imajımızdan ötürü endişemiz var. Bursa halkı tarafından çok yanlış anlaşıldık. Oysa çevreye ve insana son derece duyarlıyız."


Çünkü oyıllarda Bursa kamuoyu sık sık, tesisi Bursa'da olmasına karşın merkezi İstanbul'da bulunan firmaların vergilerinden yararlanılamıyor olmasını tartışıyordu. Bu durum, Cargill için Bursa kamuoyunun gönlüne girecek yeni bir damar demekti. Ekohaber Gazetesi'nin başlığı da tam da bunu anlatıyordu.


Cargill'in, faaliyete geçtikten sonra bu çalışmanın sonlandırıldığı 2016 yılı sonuna kadar Bursa'da ne vergi şampiyonu olduğunu, ne de Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nca açıklanan ilk 250 firma arasında yer aldığını, kalın puntolarla not etmek gerekir.


Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde, ikinci ruhsat iptalinin duyurulduğu haberde de şu ayrıntı dikkat çeker. Cargill yöneticileri, mahkeme kararı üzerine basın açıklaması yapmıştır. Danıştay'a temyiz başvurusunda bulunulacaktır. Tüm yollar tıkandığında da son çare olarak tesisi Polonya'ya taşımak gündeme gelecektir.Habere göre Cargill, Orhangazi fabrikasıyla ilgili tüm kanuni yükümlülükleri yerine getirecekmiş!


BUSİAD'a cömert bağış!

Amerikan firması, kamuoyunu lehe çevirmek için bazı medya organlarını bağlamıştır! Ancak hala aleyhte yazan birileri vardır. Bursa Hakimiyet'te Sevinç


Baysal'ın 9 Aralık 2000 tarihli yazısı "Cargill, Şamfıstığı Amerikan armağanı" başlığını taşır. Yazıda önce deşarj ve emisyon izin belgelerinin iptali istemiyle açılan yeni davayı haber veren Baysal, ardından bir saptama yapar: "Çevre Müdürlüğü, ruhsatı olmayan ya da ruhsat işlemleriyle ilgili davalar sonuçlanmadan bir işletmeye nasıl emisyon ve deşarj izni verir anlamak mümkün değil gerçekten. Deşarj izni verilirken birinci ruhsat iptal edilmişti. İkinci ruhsat ise 14 şartın yerine getirilmesi koşuluna dayalı bir imar planı onayına dayanılarak verilmişti. 'Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan' hikayesine benziyor. Ya da perdesi olmayan bir komedi... Cargill'in yasal başvuruyu yapmasından bir ay önce ÇED yönetmeliğinde değişiklik yapılması ve sebze meyve işleyen yerlerin ÇED kapsamından çıkarılması ne büyük bir rastlantıdır."


Aynı gazetede konuk yazarBUSİAD Başkanı Celal Beysel'in"Cargill'e tepki siyasallaştırılıyor" başlıklı makalesi yayınlanır. Beysel, Cargill'in ne kadar çevreci bir tesis olduğunuanlatır ve devam eder: "Konut ve sanayi bölgeleri ile maalesef yüzde yetmişi kaçak ve ruhsatsız bir kentte oturduğumuz gerçeği ortadadır. Bu durumda cımbızla çekilip sadece Cargill firmasının üzerine gidilmesinin nedenini anlamakta güçlük çekiyorum. Üzüntüm ve kanım odur ki, Cargill ile ilgili tepki bir siyasi görüşün tezahürüne dönüşmüştür. Bir işadamı olarak hukuk sistemimizin ve Cargill'in karşılıklı olarak içine düşmüş oldukları açmazın ülkemiz açısından yabancı sermayeyi caydırıcı olduğu ve dolayısıyla ülke menfaatlerimize ters düştüğü kanısındayım." (113)


Tabii bu "güzel yazı"ya Cargill en üst düzeyde karşılık verir. Cargill Başkanı Warren Stanley ile Başkanvekili Guillaume Bastiaens 22 Ocak 2001'de BUSİAD'ı ziyaret eder. BUSİAD Dergisi Bakış'ın Ocak-Mart 2001 tarihli sayısında yer alan habere göre ziyaret sırasında sadece BUSİAD yöneticileri yoktur. BTSO ve BESOB yönetim kurulu üyeleri, BUGİAD, GESİAD, MÜSİAD başkanları, Uludağ İhracatçılar Birliği Başkanlar Kurulu Başkanı ile genel sekreteri de oradadır.


Cargill Başkanı, misafirliğe giderken eli boş gitmez elbette! BUSİAD ve BEGEV işbirliğiyle kurulacak Endüstriyel Tasarım Eğitimi Okuluiçin 40 adet bilgisayarla 65 bin dolarlık katkı götürür giderken!


Cömertliğe bakar mısınız?!

"En baba lobici"den Cargill'e destek!

Yeni Şafak Gazetesi'nde yayınlananın baba lobici" başlığını taşıyan yorum haberde, ilginç ayrıntılar dikkat çeker. "Tarım alanına fabrika kurmak isteyen ABD'li kimya şirketi Cargill, hukuk duvarına çarpınca çareyi Demirel'de aradı. Demirel, Başbakan'a mektup gönderdi, fabrika kuruldu" spotuyla devam eden haberde süreç özetlendikten sonra şunlar yazılır:


"Tüm hukuki ve siyasi yolların tükendiği bu aşamada devreye Cumhurbaşkanı Demirel girdi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinden Başbakanlık'a gönderilen B.01.0.YKB. 02-76-316-1089 sayılı yazıda, Cargill firmasının Cumhurbaşkanlığı makamına müracaat ettiği belirtilerek, firmanın fabrika için 60 milyon dolar harcadığına değiniliyor ve firmanın, hükümete yönelik 'yürütmeyi durdurma davalarına karşı ilgili bakanlıklar ve valilik müdahale etsin' isteğine aracılık yapıyor.


Dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz imzasıyla gönderilen yazı özetle şöyle: 'Yatırımcı, Bursa İdare Mahkemesi'nin aldığı yürütmeyi durdurma kararına muhatap olan Başbakanlık ve Bursa Valiliğince süresi içinde itiraz edilmesini, gerek bu davaya, gerekse Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine Danıştay'da açılan davaya muhatap mercilerin güçlü bir şekilde yasal müdahalelerini yapmalarını, tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin yönetmeliğin yenişekli çerçevesinde yeniden izin almak üzere müracaatta bulunmalarına imkan verilmesini dilemektedir. Söz konusu yatırımın önemi ve halen ihmal edilemeyecek bir seviyeye ulaştığı dikkate alınarak gerçekleştirilmesi konusunda kullanılabilecek yasal ve idari imkanların... takdirini ve gereğini arz ederiz."


Bu yazının ardından, Bursa 2. İdare Mahkemesi hakimlerinin başka yerlere atanmasının dikkat çektiği, yatırıma olumlu bakmayan Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın da görevden alındığı duyurulur Yeni Şafak Gazetesi'nin haberinde.(114)


Yürütmeyi durdurma kararına itiraz!

Cumhurbaşkanı Demirel'in, yargı kararlarına karşı ilgili bakanlıklardan etkili itiraz isteği, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin en son yürütmeyi durdurma kararında karşılığını bulur. Bursa Valiliği adına Avukat Zeki Şengür 9 Ocak 2001'deBursa 2. İdare Mahkemesi'nin 29 Kasım 2000 tarihli E: 2000/332 K: 2000/1327 sayılı yürütmeyi durdurma kararına Danıştay'da itiraz eder.


Şengür, 2. İdare Mahkemesi'nin karar gerekçesinde yer alan "muhtelif yargı kararları ile..." ifadesine dayanarak, mahkemenin gerek davanın kabulünde, gerekse daha önce açılan ancak kesinleşmemiş ve Danıştay aşamasında olan kendi kararının etkisinde kaldığını öne sürer. Olayın hukuksal cephesi değerlendirilmeksizin, yoğun kamuoyu oluşturan davacıların etkisi altında kalındığını öne süren Şengür, delillerin de gerektiği gibi değerlendirilmediği kanısında olduklarını yazar ve devam eder.


Şengür'e göre mahkeme, önceki davada yaptırılan bilirkişi incelemesini esas almış, aynı raporu bu dava için de karara yeter saymıştır. Oysa karara dayanak oluşturan bu raporda ".ancak tüm bu eksiklikler ya da mevzuata aykırı durumlar, dava konusu işletmeye yapı ruhsatı verilmesini izleyen iki ay içinde giderilmiş ve düzeltilmiştir" dendiği değerlendirmeye alınmamıştır. Bu konu da ilk davada temyiz sebebidir.Değerlendirilmiş ve dosyada bulunan uzman kişilerin bilimsel raporları dikkate alınmış,hatta yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmış olsa Valiliğin haklılığı sabit olacaktır. Eksik inceleme, bozmayı gerektirir ki, 2. İdare Mahkemesi'nin kararı bozulmalıdır.


Aynı davanın müdahili Başbakanlık da temyiz başvurusunu 19 Ocak 2001 tarihinde yapar. Başvuruda, Danıştay 6. Dairesi'nin imar planında değişiklik yapılmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davanın reddedildiği hatırlatılır. Savunma dilekçelerinde ayrıntılı biçimde açıklandığı gibi, dava konusu işlemlerin Çevre Düzeni Planı'na aykırı olmadığı ifade edilir. Kurulacak tesisin, ekolojik dengeye olumsuz hiçbir etkisi olmayacağı savunulur.Bunu doğrulayan pek çok bilimsel rapor mevcuttur. Mahkeme kararında, kurulacak tesisin ülke ekonomisine sağlayacağı faydalara değinilmemiştir. Ayrıca işlemler, meslek odalarının görev alanlarına girmediğinden dava açma ehliyetleri bulunmamaktadır. Bu nedenlerle önce mahkeme kararının yürütmesinin durdurulması, daha sonra da bozulması istenir.


Aynı şekilde müdahil Cargill'in avukatı İbrahim Yaşar da Danıştay'a başvurarak kararın bozulmasını, ayrıcaDanıştay 6. Dairesi'nin 7 Kasım 2000 tarihli ret kararının da dosyaya eklenmesini ister.


İşte küresel yağma!

Bu başlık, 19 Ocak 2001 tarihli Evrensel Gazetesi'nin manşetindedir. Hükümetin, yabancı sermayeyi teşvik için yeni bir kanun tasarısı hazırlığında olduğunu duyuran haberle gözler yeniden Ankara'ya döner. Yabancıların, orman arazileri, SİT alanı veya çevreye dikkat etme gereği duymadan istedikleri yere fabrika yapmasını öngören "Endüstri Bölgeleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın,Türkiye'nin ulusal zenginliklerinin gözetilmesine ve korunmasına yönelik tüm kurumsal, yasal ve bilgi birikimini yok etmeyi hedefleyen bir darbe niteliğinde olduğu belirtilir.


Haberde, TMMOB Merkez Yönetim Kurulu'nun bu konudaki basın açıklamasına yer verilir. Şöyle demiştir TMMOB: "Düzenlemeyle yabancı sermayenin yararlanacağı ayrıcalıklardan yerli sermayenin yararlanamaması haksızlık... Böylece ülkemizi Türkiye yapan ve uluslararası sözleşmelerde de korumaya söz verdiğimiz temel kimlik değerlerimiz, küresel yağmaya, tam ve engelsiz teslim edilirken, yine tasarıya göre, yargının dur dediği ya da yasalara aykırı başlanan, hukuk ve toplum yararını çiğnemiş yatırımlar da endüstri bölgesi içine alınarak kayırılmış olacak."


DSP Bursa Milletvekili Ali Arabacı'ya göre, Cargill'e mevzi kazandıran Danıştay'ın ret kararı, daha önceki ilkesel kararlar göz ardı edilerek alınmıştır. Arabacı'nın bu açıklamaları 26 Ocak 2001 tarihli Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde yer alır. Arabacı "Cargill'in kazandığı bir şey yok. Sadece bir mevzi kazandılar. Asıl önemli olan Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin, Yüksek Planlama Kurulu ve Bursa Valiliğinin aldığı kararları iptal etmesidir. Cargill'in tesisi kaçaktır. Hukuken konunun peşini bırakmayacağız. Sonuna kadar gideceğiz" der.


Arabacı'nın açıklamasının yer aldığı haber, aslında "Cargill'e Danıştay desteği" başlıklı habere iliştirilmiştir. Bu haberdeCargill Ülke Müdürü Andrew Glass, Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aji ve Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli ile firma avukatı, aynı zamanda Ankara Üniversitesi Hukuk FakültesiÖğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Gündayve Bursalı avukat İbrahim Yaşartarafından düzenlenen basın toplantısının ayrıntıları vardır. Günday, ağırlıklı olarak Danıştay'ın verdiği ret kararını anlatır ve davacıların haksız bulunduğunu, dolayısıyla Cargill ile ilgili işlemlerin hukuka uygun olduğunu, tesisin kirletici olmadığını iddia eder.


Bursa Haber Gazetesi de, Cargill yöneticilerinin açıklamalarına "Yola devam" başlığı altında yer verir. Aynı gazetenin yazarı Devrimde Gürler de şöyle yazar: "Sorun Cargill değildi. Sorun, Cargill'i bir oldubitti içinde Bursalı yapan idari anlayıştı. Cargill'in Orhangazi'deki tesislerini gezip gören, inceleyen, ziyaret sırasında sorgulayan, anlamaya ve tanımaya çalışanlardan biri olarak, gerçekten de alanında kurulacak en iyi tesis dediğimi de itiraf edebilirim. Ama ortada ta baştan yapılan hataların yarattığı bir açmaz olduğu da kesin..." Cargill yöneticilerinin Bursa Almira Otel'de gerçekleştirdiği basın toplantısının Ekohaber Gazetesi'ne yansıması da "Cargill'den eğitime büyük destek" başlığıyla olur. Haberde, BEGEV'e yapılacak ayni ve nakdi yardımdan bahsedilir.


Yılmaz: "Clinton'a söz verdim!"

2001 yılının ocak ve şubat aylarında gazetelerde yer alan haberler, önceki Başbakan Mesut Yılmaz ve önceki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Cargill ile ilgili foyasını ortaya çıkarır. Yeni Şafak Gazetesi'nin haberinde Bursa Milletvekilli Feridun Pehlivan'ın, konuyu Başbakan Mesut Yılmaz'a götürdüğünde "Bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Başkan Clinton'a söz verdim" dediği aktarılır.


Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, DSİ eski bölge müdürü Erdem Saker'in de Cargill'in sakıncalarını anlattığı Mesut Yılmaz'dan "Bu yatırım yapılacaktır" yanıtını aldığı duyurulur.Söz konusu haberlerde, Mesut Yılmaz döneminde Cargill'e yapılan "kıyak"lar arasında, mısır ithalatındaki fonun yüzde 35'ten yüzde 20'ye indirilmesi de sıralanır ki, bu kararla Cargill'in yurtdışından getirdiği mısırda da önemli bir kar elde ettiği vurgulanır.


Yine Yeni Şafak Gazetesi'nin "Vali deviren Cargill" başlıklı haberinde, Cargill Dünya Başkanı'nın Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile de görüştüğü, bunun üzerine Demirel'in Cargill lehine talimatlar verdiği haber verilir. Demirel'in Bursa Valisi Orhan Taşanlar'a gönderdiği mektupta, "Amerikan firması Cargill'in yatırım yapacağı konuda bilgi sahibi oldum. Gerekli kolaylıkların sağlanması için ilginizi bekler, gözlerinizden öperim" dediği ifade edilir.


O tarihlerde Yeni Şafak, Cargill üzerinden eski ve yeni siyasetçileri hedef alır. Bir taraftan Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel'i, diğer taraftan Cargill'e yeni olanaklar sağlayan Bülent Ecevit başkanlığındaki üç ortaklı hükümeti vurur. Fehmi Koru"Cargill için özel yasa mı?" başlıklı bir makale yazar.Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan Endüstri Bölgeleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın iddialı bir adı olmasına karşın, sanki bazı yabancı şirketleri rahatlatmak amacıyla çıkarılmak istendiği duygusuna kapıldığını anlatır. Tasarının herhangi bir yenilik getirmediğini savunan Fehmi Koru, "O halde böyle bir yasa neden çıkartılmak isteniyor?" diye sorar ve devam eder: "Yasanın sonuna eklenen bir cümlelik 'geçici madde' kuşku uyandırıcı... Şöyle diyor: 'Geçici madde 1- Halen yarım kalmış ya da tamamlandığı halde işletmeye geçememiş veya faaliyeti durdurulmuş olan ve beşinci maddede belirtilen koşulları taşıyan yerli ve yabancı sermaye yatırımları endüstri bölgesi yatırımı sayılır.' Atıfta bulunulan beşinci madde ise endüstri bölgesi yatırımlarında, istihdamı artırıcı ve 10 milyon doların üzerinde olma dışında bir özellik aramıyor. Bu yasayla belli ki, kenarda köşede başlatılmış ama durdurulmuş veya tamamlanmış ancak çeşitli sebeplerle hizmete geçemeyen yatırımlara yeşil ışık yakılmak isteniyor."


Koru, yazısını Cargill'e bağlar. Bu yasayla Cargill fabrikasının yasallık kazanacağını belirtir. Yasanın, çevre, imar, kültür ve tabiat varlıklarını koruma, köy ve belediye hizmetlerini düzenleme amacıyla çıkarılmış temel yasaların çiğnenmesine izin verdiğini kaydeder ve son olarak Bakanlar Kurulu üyelerini "altına imza attıkları tasarının bir veya birkaç firma için çıkartıldığını bilmeliler" diye uyarır.


Deşarj ve emisyon izni davasına ret

Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nca Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davaya da Bursa Valiliği'ninsavunması5 Şubat 2001 tarihinde verilir.  Valiliğin avukatı Zeki Şengür'ün, usul yönünden ilk itirazı, yine davacıların dava açma ehliyeti olmadığı iddiasına dayanır. Önceki davalarda olduğu gibi, meslek odalarının yasayla belirlenen kuruluş amacı dışına çıktıkları öne sürülür. İptal davalarında aranan menfaat ihlali şartının da, Cargill'in çevreye zarar vereceği tahminine dayandığı, bu durumda güncellik söz konusu olmadığı ifade edilir.


Danıştay'ın verdiği ret kararı, Valilik savunmasında da hatırlatılır. Bu davanın da öncelikle ehliyet yönünden reddinin gerektiği anlatılır. Valiliğin savunmasına göre davacılar, emisyon ve deşarj izin belgesinin iptali davası açmak için 60 günlük süreyi de aşmışlardır. Süre aşımı yönünden de davanın reddi gerekmektedir. Davacıların emisyon izni kararından,dava dilekçesini verdikleri 1 Aralık 2000 tarihinden 2-3 hafta önce haberdar oldukları iddiası ise dönemin Bursa Barosu Başkanı Çetin Göz'ün 28 Eylül 2000'de Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan demecine dayanılarak çürütülür.


Esasa ilişkin savunmada ise Cargill'in her yanıyla ne kadar çevreci, ne kadar temiz olduğunun, ilgili kurumların bilimsel raporlarıyla kanıtlandığı, emisyon ve deşarj izinlerinin de bunlara dayanarak yasalar çerçevesinde verildiği belirtilir.


İstihdam yalanı burada da tekrarlanır. Üstelik artırılarak!

"1500 ailenin ekmek yediği bir fabrikanın sırf ihtimale dayalı bir iddia ile faaliyetinin durdurulması gerçekten zarar doğuracaktır" denilerek, yürütmeyi durdurma talebiyle ilgili hiçbir şartın oluşmadığı, reddi gerektiği ifade edilir. (115)


Ertesi gün, 6 Şubat'ta da mahkemeye Cargill'in aynı davaya müdahale talebi iletilir. Savunmayı da içeren müdahale talebini yine Avukat İbrahim Yaşar hazırlamıştır. Süre ve ehliyet yönünden itiraz Valilik savunmasında olduğu gibidir. Cümleleri biraz daha süslüdür. Cargill'in tüm izinlerinin mevzuata uygunluğu ise kimyasal ve biyolojik atıklarıngerek TÜBİTAK, gerekse üniversitelaboratuvarlarında yapılan tahlil sonuçlarıyla anlatılır.


Bursa 2. İdare Mahkemesi savunmaları inceledikten sonra, Cargill'e emisyon ve deşarj izni verilen kararların yürütmesinin durdurulması istemini reddeder.


Gerekçesi de İYUY'nın 27. maddesinde öngörülen koşulların oluşmamış olduğudur.(116)


Endüstri bölgesi tasarısına sert tepki!

Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinin hazırladığı Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı gündemdeki yerini korumaktadır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi, tasarıyla ilgili görüşlerini yazılı olarak tüm milletvekillerine iletir. Prof. Dr. Gürol Ergin imzalı mektup şöyledir:


"Endüstri Bölgeleri Hakkında Kanun Tasarısı, ülkemizin 'küreselleşme' söylemi altında hangi konuma nasıl düşürüldüğünü gösteren, küresel ekonominin tüm isteklerini koşulsuz yerine getirmenin ulusal çıkarlara aykırılığını açıkça gözler önüne seren bir ibret belgesidir.


Yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmek ve yabancı sermaye girişinin artırılması içinendüstri bölgeleri oluşturulmasına ilişkin esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan yasa tasarısının asıl amacı, ulusal devleti yok sayarak, ülkenin ulusal, evrensel çevre ve kültür değerlerini korumaya yönelik tüm yasa ve kurumlarını işlevsiz kılmak, uluslararası tahkim kararından önce alınmış yüksek yargı kararlarını da işlemez duruma sokmaktır.


Bu yasa tasarısına göre;

Yabancı yatırımcıların istedikleri yerde endüstri bölgeleri kurulacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu yerleri endüstri bölgesi dışında başka bir amaçla kullanamayacaktır.


Ulusal çıkarlar-kamu yararı adına olumsuz görüş bildirecek veya çekinceler koyacak ilkeleri içeren tüm yasal mevzuat uygulama dışında bırakılmaktadır.


Tarımsal amaç dışında başka hiçbir amaçla kullanılmaması gereken 1. sınıf tarım toprakları, ormanlar, meralar, kıyılar, tarihi ve kültürel alanlar yabancı ve/veya yabancı sermaye ile bütünleşmiş yerli sermaye yatırımlarının koşulsuz ve sınırsız talanına açılmakta, her türlü imar planı yapım süreci'planlamaya bağlı yer seçimi' ilkesi yerine 'yatırımcının tercihine bırakılmaktadır.


Yatırımcıların bu yasaya bağlı yatırım izin talepleri 15 işgünü içinde karşılanarak, yasal engel çıkaran kurumların gerektiğinde 15 iş günü susması yoluyla izin vermeleri sağlanmaktadır. Yatırımcı kuruluş adına yapılan izin, ruhsat ve benzeri başvuruları, gerekçesiz olarak öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırmayan ilgili kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve meslek odalarının yöneticileri hakkında, memurluktan çıkarılmaya kadar değişen yaptırımlar uygulanarak, kamu yönetiminin çökertilmesi ve kamu yöneticilerinin 'kul' konumuna dönüştürülmesi istenmektedir. Anlaşılması olanaksız bir mantıkla meslek odası yöneticileri 'memur' konumuna sokulmaya çalışılmaktadır. Bu düzenleme, 'Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir' diyerek Türk Ulusu'nun yönünü belirleyen Atatürk'ün kurduğu cumhuriyette, insanlarımızı çokuluslu şirketlerin 'kulları- köleleri' durumuna düşürmeye çalışmaktadır ki, bu asla kabul edilemez.


Getirilen 'Yatırımları Teşvik, Koordinasyon ve Danışma Kurulu'nun üyeleri arasında görüş sormak üzere sadece TOBB ve Yabancı Sermaye Derneği (YASED) yer almaktadır. Yabancı sermayenin,ÇED sürecinden geçmesi koşuluyla ülkemize gelmesini yararlı gören üniversiteler, meslek odaları gibi bilim ve uzmanlık çevreleri, ulusal çıkarları ön planda tutacağı gerçeğinden hareketle sakıncalı görülerek kurul üyeleri arasına alınmamaktadır.


Büyük yerli yatırımcılara izin vermekte, orta ve küçük ölçekli yatırımcıları, yasadan yararlanabilmeleri için yabancı yatırımcılarla en az yüzde 60 oranında ortaklık kurmaya zorlamaktadır. Yabancı ortaklık oranının yüzde 60 gibi yüksek bir değerde tutulmasında, bu yasadan yararlanarak doğal ve kültürel değerlerin orta- küçük ölçekli yerli yatırımcılarla talan edileceği korkusu ön plana çıkmışsa, bu yasanın mantığına uygun, ama daha kabul edilemez bir durumdur.


'Uluslararası Tahkim'in yasalaştırılmasından önce, yargı tarafından ulusal çıkarlara aykırı olması nedeniyle faaliyeti durdurulan yerli ve yabancı yatırımların faaliyetine kaldıkları yerden devam etmelerini sağlamak amacıyla, tahkimi geçmişe doğru işleterek, çokuluslu şirketleri kapsayan bir 'imar affı' çıkartılmaktadır. Yerli şirketler bu aftan yararlanmaları için yabancı ortak bulmaya zorlanmaktadır.


Ülkemizde yatırım yapılmasını sağlamak amacıyla serbest bölgeler, sanayi bölgeleri ve organize sanayi bölgeleri kurulmuşken ve kurulu OSB'lerin yaklaşık yarısı boş dururken, yeni bir tanımlamayla 'Endüstri Bölgeleri' kurmaya çalışarak, yatırımcıların karlarını ön planda tutarak keyfi tercihlerine göre plansız şekilde yer seçiminde bulunabilmelerine yasal kılıf hazırlanmaktadır.


Endüstri bölgelerinin kurulması için gerekli arazi temini ve altyapı ile ilgili giderlerin kamu adına denetlenmesi engellenerek, doğal talan bir yana, oluşabilecek maddi talanın gizlenmesi de amaçlanmaktadır. Yasa tasarısı, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kamu ve özel sektör yatırımlarının küçültüldüğü ve çalışanların işten çıkarıldığı bir dönemde gündeme getirilmektedir.


Bu yasa tasarısı ile yabancı sermayeyi teşvik aldatmacası altında, 1982 Anayasasındaki koruyucu temel hükümlere, 8. BYKP'nın ana stratejisi olan sürdürülebilir kalkınma söylemine, imzaladığımız çeşitli uluslararası sözleşmelere ve erkler ayrılığına göre çalışan bağımsız yüksek yargı kararlarına karşın, ulusal ekonominin küresel ekonomi içinde yok olmasına karşı çıkacak ve doğal kaynakları koruyacak engeller bir tek düzenlemeyle ortadan kaldırılmaktadır.


Dayanağını anayasadan, gücünü üyelerinden alan ve seçimle göreve gelen Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak, yabancı sabit sermaye yatırımlarının ülkemize belirli koşullar altında gelmesi için gerekli düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bununla birlikte, bir sömürge ülkesine dayatılabilecek hükümleri içeren ve koşulsuz teslimiyeti öngören bu yasa tasarısını ulusal çıkarlarımıza aykırı buluyor ve şiddetle kınıyoruz. Yarın çok geç olmaması için, tasarının geri çekilmesini sağlamak amacıyla desteğinizi siz sayın milletvekilimizden ülkemiz adına istiyoruz."


İktidar milletvekilleri ne yapsın?

Böylesi bir yasa teklifini hazırlayan iktidar partisinin milletvekillerinden ne beklenir peki? Biat kültürü temeline oturan bir siyasi anlayış olsaydı, hemen hepsinden destek beklenirdi. Ancak o tarihte DSP milletvekilleri, yeniden aday gösterilmemeyi, siyaseten aforoz edilmeyi göze alıp Cargill karşıtı eylem ve söylemlerine devam ettiler.


Bursa milletvekillerinden Ali Rahmi Beyreli, 27-28 Şubat 2001 tarihlerinde Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde "Cargill davası ve düşündürdükleri" başlıklı iki yazı kaleme alır. İlk yazısında Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı'nın neler getirdiğini anlatır.


"O zaman karşı çıkılan husus bu tesisin kendisi değil, yeri idi. Bu husus bugün de böyle" diyen Beyreli, "Hükümete rağmen karşısında olduk" ara başlığı altında şöyle yazar: "Sürecin başlangıcından bu yana sergilenen tüm yanlışlara seyirci kalmamız düşünülemezdi. Bugüne kadar ilkelerinden hiçbir zaman taviz vermediğimiz, ancak koalisyon adabı çerçevesinde hareket ettiğine inandığımız partimiz DSP'nin de içinde bulunduğu hükümete rağmen, bu konuda büyük bir duyarlılığa sahip olan Bursa kamuoyu çoğunluğu gibi, biz de olayın karşısında olduk ve açılan davalara katıldık."


Ali Rahmi Beyreli,ikinci yazısında, Cargill'e karşı çıktıkları için kendilerine yöneltilen "vatan haini" suçlamalarına çok anlamlı bir yanıt verir: "Bu konuda tamamen kamu çıkarlarını koruyucu yönde hareket ederek davalar açmamız ve hukuki bir mücadeleye girmemiz bazılarını rahatsız etmiş. Dava açan bizlere vatan haini diyenler varmış. Bizim vatanımız belli. İlkelerimiz uğruna bu davada olduğu gibi siyasi beklentilerden uzak bir yaklaşımla, bu ülkenin ve insanının çıkarlarını korumayı, geleceğini teminat altına almayı, her zaman en kutsal görev sayarız. Bu uğurda mücadeleden bugüne kadar hiçbir zaman kaçınmadık, kaçınmayız. Ama bize vatan haini diyenlerin 'vatan' olarak hangi ülkeden söz ettiklerini bilmiyoruz. Dolayısıyla onların vatan olarak söz ettikleri ülkenin haini olmayı onur sayarız. Tüm bunlar bana Nef-i'nin sözlerini anımsattı; Tahir Efendi bana kelp demiş / İltifatı bu sözde zahirdir / Maliki mezhebim benim zira / İtikadımca kelp tahirdir."


UÜ Ziraat Fakültesi'nden Cargill raporu

2001 Nisan ayında Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü'nce hazırlanan "Cargill Orhangazi Mısır İşleme Fabrikası Çevre Emisyon ve Atıksu Tesisleri İnceleme Raporu"na bir göz atalım ama fazla üzerinde durmayalım. Ziraraporun kapağında her ne kadar "Nilüfer Rotary Kulübü katkılarıyla" yazılsa da "Cargill katkıları"yla hazırlandığı çok belli.


Raporun içeriği, Cargill'in o ana kadar kamuoyuna açıkladığı, mahkemelere savunma olarak verdiği metinlerle hemen hemen aynı. Rapor,üç soru ve yanıtlarıyla sonuçlandırılmış. Birinci soru: "Neden Orhangazi?"


Elbette birinci gerekçe su! Çünkü daha önce Gebze, Kocaeli ve Yalova değerlendirilmiş, Cargill'in ihtiyacına yanıt verecek temiz ve bol su bulunamamıştı. Ulaşım, deprem, mamul madde pazarına uzaklık kriterlerinden de bahsedilmiş raporda ama gerçekçi değildi .Zira Orhangazi'nin diğer yerlerle arasında su bolluğu ve kalitesi dışında pek bir farkıyoktu. Aynı soru altında "Tesisin ithal hammadde ile çalışması şu an için düşünülmemektedir. Ayrıca hammaddenin tesis civarından temini uzak bir ihtimal olarak düşünülmemelidir" denmesi dikkat çekicidir.


"Neden yerli mısır?" sorusu altında da, "Adana, GAP ve Sakarya ovalarında yetişen mısırın nem oranının yüksek ve ithal mısıra göre daha kaliteli olması, birim mısırdan daha fazla mamül madde (fruktoz) eldesi yerli mısırı kullanmayı daha avantajlı hale getirmektedir. Ancak bazı desteklemeler ithalatı cazip hale getirmediği sürece bu durum süreklilik kazanacaktır" yanıtı verilir.


"Kimi kurumlar neden Cargill'e karşılar?" sorusuna verilen yanıt daha da ilginçtir: "Cargill yetkili kurullarının yer saptamasını çok geç yapmaları, diğer alternatifleri çok geç elemeleri, merkeze karşı verilen zamanın daralmasına neden olmuş; kamuoyu oluşturmadan ve işleri biraz da merkezden takip ederek yasal izinleri almışlardır. Örneğin; tesisin bulunduğu arazi tarımsal alan niteliğinden, tarımsal amaçlı haline getirilişi sırasında ÇED raporu, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı alınmadan bir kimya tesisi kurulmasına Bursa 2020 yılı 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na aykırı olduğu gerekçesiyle bazı sivil toplum örgütleri bu tesise karşı çıkmışlardır. 7.11. 2000 tarihinde de Danıştay 6. Dairesi, davacıların isteklerinin reddine karar vermiştir. Sonuç olarak; 90 milyon dolarlık bir yatırım yapılarak ve üstelik 2 milyon dolarlık arıtma tesisini de atık gaz ve suların arıtılmasında kullanarak çevreye aşırı derecede kirli su, toz, gaz vermeyen bu tesisin burada yapılan ve yapılacak olan öneriler doğrultusunda çalışmalarını yönlendirmesi halinde kamuoyundan daha olumlu tepkiler alacağı düşünülmektedir."


Biz yine de, üzerinde yazdığı şekliyle bu raporu, UÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü'nün hazırladığına inanalım!


Fabrikaya bir ruhsat daha!

Danıştay 6. Dairesi, Bursa Valiliği'nin Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği 29 Kasım 2000 tarihli yürütmeyi durdurma kararına itirazını Esas 2001/655 dosya numarasıyla ele alır. Yerel mahkemekararının yürütmesinin durdurulmasını isteyen Bursa Valiliği'nin talebine Danıştay Tetkik Hakimi Nejdet Bayram, reddi gerektiği yönünde görüş bildirir. Aynı şekilde Danıştay Savcısı Sedat Larlar'ın görüşü de, Valiliğin talebinin reddedilmesi yönünde olur. Ancak mahkeme heyeti, valiliğin istemini kabul eder. Mahkeme, daha önceki ret kararını ve temyizdeki dava içeriğini de göz önüne alarak verir bu kararı. ([81])


Bu arada Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu (DİDDGK), 6. Daire'nin verdiği ehliyet yönünden ve esastan ret kararı hakkındakiyürütmenin durdurulması istemini, davalı tarafın cevapları alındıktan sonra incelemeye karar verir. ([82])


İdari yargı, gitgide çetrefilli hale gelen dosyalar arasında bocalarken, Bursa Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü Cargill'e, "2. Sınıf Gayrisıhhi Müessese Açılma Ruhsatı"nı keser! Ruhsatta "tesisin faaliyetinde sıhhi bakımdan bir mahzur bulunmadığının anlaşıldığı" belirtilir. ([83])


Ayrıca gerekçe de yazılır. Gerekçede, Sağlık Müdürlüğü'nü hiç de ilgilendirmeyen yatırım tutarı, tesisin kullanacağı hammadde mısırın yüzde 70'inin iç piyasadan karşılanacağı, kullanılacak suyun İznik Gölü'ne ve gölü besleyen kaynaklara zarar vereceği iddialarının asılsız olduğu gibi savunmaların yer alması şaşırtır elbette.


79 yıl sonra Orhangazi-İznik kuşatma altında

Cargil bir türlü durdurulamaz. Toplumun geniş kesimlerinin de bu konuya duyarlılığı sağlanmalıdır. Bunun için en iyi araç medyadır. İlk yürütmeyi durdurma kararı ile birlikte Amerikan şirketi, ileride Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde "En İyi Halkla İlişkiler


Örneği"olarakgösterilip ders notları arasına konulacak çalışmalarına başlar. Bursa yerel medyasındaki olumsuz haberler artık yoktur. Fabrikanın açılışı için de hazırlıklar yapılır. 13 Eylül'de açılışın yapılacağı bildirilir. Davacılar, olayları en başından itibaren anlatan bir duyuruyu, parasıyla (!) yayınlatmak için yerel gazetelere başvururlar. Ancak hiçbir gazete yayınlamaya cesaret edemez.


"Parasıyla" vurgusu şundandır! Gazeteler sonuçta bir ticari kuruluştur. Parola "Para olsun da, yayın ilkesi olmayıversin"dir! BTSO Başkanı Celal Sönmez'in sahibi olduğu Bursa Hakimiyet Gazetesi'nin de sesi kesilmiştir artık. Nitekim Bursa basınına "En iyi münderecat ilandır"anlayışını yerleştiren, sonraki yıllarda Cargill'in basın danışmanlığını üstlenen gazeteci Saruhan Ayber'den başkası değildir.


"11 Eylül 1922 Bursa düşman işgalinden kurtuldu... 79 yıl sonra, 13 Eylül 2001 Orhangazi-İznik kuşatma altında! Ne değişti?" başlıklı ilanı sadece Cumhuriyet Gazetesi yayınlar. İlan şöyledir: "Ruhsat iptaline ve inşaatın mühürlenmesine karşın tesisin üretime geçmesiyle; Hukuk Katledildi; Anayasal Devlet Ayaklar Altına Alındı; Meşruiyet Yok Edildi!.. Kamu yararı, plan ilkeleri ve şehircilik esasları yok sayıldı. Ayrıcalıklı imar kararları getirilerek İznik Gölü Havzası'nın geleceği tehlikeye sokuldu. Şeker Yasası'nın çıkarılmasıyla onbinlerce pancar üreticisi açlığa mahkum edildi. Havzanın su düzeni, toprağın yapısı, yörenin havası bozuldu. Kokuşma başladı. Biz aşağıda imzası olanlar; Bu çevre ve hukuk katliamına karşı mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Bu süreç içerisinde yer alanlar, açılış törenine katılanlar gelecek kuşaklara karşı sorumlu olacaklardır."


İmzacılar şunlardır: Milletvekilleri: Ali Arabacı, Hayati Korkmaz, Ali Rahmi Beyreli, Mehmet Altan Karapaşaoğlu.


Yerel yönetimler: Mustafa Bozbey (Nilüfer Belediye Başkanı)

Meslek odaları:Baro, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, Tabipler,Bursa Diş Hekimleri, Bursa Eczacılar, Bursa Veteriner Hekimler, Bursa Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler, Elektrik Mühendisleri, Harita ve Kadastro Mühendisleri, Mimarlar, Tekstil Mühendisleri, Ziraat Mühendisleri, İnşaat Mühendisleri, Orman


Mühendisleri, Şehir Plancıları, Çevre Mühendisleri, Jeofizik Mühendisleri, Gıda Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri, Meteoroloji Mühendisleri odaları Bursa şubeleri ve il temsilcilikleri ile Bursa, Orhangazi ve İznik ziraat odaları.


İşçi sendikaları:Türk-İş, DİSK, Hak-İş

Memur sendikaları:KESK Bursa Sendikalar Platformu, Bursa Memur Sen

Dernekler ve vakıflar:ADD, ÇYDD, ÇGD, İTÜ-DER, İTÜ VAKFI, MÜSİAD, GESİAD, YESİAD, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği

Siyasi partiler:CHP, ÖDP, İP,

Davacı şahıslar: Yahya Şimşek, Feridun Pehlivan, Cumhur Özcan, Şenay Özeray, Levent Gencelli, Gürhan Akdoğan, Nadir Erol, Cevdet Altun, Mustafa Özçelik.


11 Eylül saldırıları açılışı erteletti

Cargill'in açılma zamanı gelmiştir artık. 13 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilecek törenin onur konuğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarını, hukukunu, bürokrasisini Amerikan şirketinin ayakları altına seren dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'dır. Yılmaz, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla gelecektir. Fakat dünyada terör algısını değiştiren, sömürgeci Amerika'nın kendi kendine bir oyunu olduğuna ilişkin şüpheler bulunan 11 Eylül saldırıları, Cargill'in açılışının iptal edilmesine yol açar.


Bursa Demokrasi Platformu, 12 Eylül 2001 günü Bursa Almira Otel'de basın toplantısı düzenler. Açıklamayı Bursa Barosu Başkanı Ramazan Hoça yapar ve tüm karşı çıkış ve hukuki mücadeleye rağmen Cargill'in "Ben ABD Başkanına söz verdim" diyebilen bir devlet yönetiminin eseri olduğunu söyler. Hoça şöyle devam eder: "Ülkemizi yönetmekten aciz siyasi anlayışlar iflasın eşiğinde. Mandacı anlayışlarını su yüzüne çıkartarak, küreselleşmenin sınır tanımazlığı adı altında ülkeyi yönetmek zahmetinden de kurtulmak istemektedirler. Çünkü yönetecek ne ekonomi, ne eğitim, ne sağlık, ne de satacak yeraltı, yerüstü kaynak bıraktılar."


İhlas Haber Ajansı'ndan Osman Akın'ın haberinde, ANAP'lı Feridun Pehlivan'ın, yasalara aykırı bir şekilde inşa edilen Cargill yüzünden siyaseti bıraktığını söylediği duyurulur.


13 Eylül 2001 tarihli Bursa haber Gazetesi'nde yer alan haberin ayrıntısında da Cargill Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aji'nin açıklamaları vardır. Aji önce Amerika'daki terör saldırılarını değerlendirir.Daha sonra da açılışı ekim sonu veya kasım ayı başında yapacaklarını açıklar. Haberde, Mesut Yılmaz'ın Bursa programını tümüyle iptal ettiği bildirilir.


Ramazan Hoça'nın açıklamalarına bu haberde de yer verilir. Hoça'nın "Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz mantığı ile hukuk hiçe sayılıyor. Anılan tesis inşaatı birçok yargı kararına rağmen başlanıp bitirildi, hatta üretime bile başlandı. Ancak ülke ve kentin doğal kaynaklarını, geleceğini hoyratça satanlara hukukun üstünlüğünü savunarak karşı durmaya devam edeceğiz" dediğiaktarılır.


DİDDGK'dan bir onama, bir bozma

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nda, 6. Daire'nin davacılar aleyhine olan ret kararına bozma istemi hakkında hüküm kurma vaktidir. Dosyanın "tekemmül ettiği"ne, yani olgunlaştığına kanaat getiren DİDDGK, yürütmenin durdurulması istemini görüşmeksizin sonuca giderken 6. Daire'ye verilen bilirkişi raporunda yer alan ".dava konusu plan değişikliğinin 19.12.1990 onay tarihli 1/25.000 ölçekli imar planı ana kararlarını bozucu bir fonksiyonel değişiklik getirdiğinden kamu yararına, imar mevzuatına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmadığı" şeklindeki görüşü dikkate alır.Genel kurul, "6. Daire kararının ehliyet yönünden redde ilişkin kısmının onanmasına, 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin reddine ilişkin kısmının bozulmasına..."hükmeder. Karar oyçokluğu ile alınır. Ehliyet yönünden reddin de bozulması gerektiğini düşünenler Başkanvekili Tansel Çölaşan, 5. Daire Başkanı Ender Çetinkaya, 8. Daire Üyesi Ayla Alkıvılcım ile 11. Daire Üyesi İzge Nazlıoğlu'dur. Beşhakim, Bursa Barosu ile Makine, Kimya, Elektrik, Bursa Serbest Mali Müşavir ve Muhasebeciler, 7. Bölge Eczacı ve Diş Hekimleri odalarının dava açma ehliyeti olduğunu savunur. Zira bu meslek kuruluşlarının kamu yararını koruma görev ve yükümlülükleri olduğu ifade edilir. Özellikle imar planlarının yargısal denetimi sırasında "belde sakini" olmanın, dava açma ehliyetinin varlığı için yeterli olduğunun Danıştay 6. Dairesi'nin süregelen içtihatlarından olduğuna da "karşı oy gerekçesi"nde vurgu yapılır. ([84])


Ankara'da hakimler var!

DİDDGK'nun kararı, "Ankara'da hakimler var"dedirtir fakat Bursa 2. İdare Mahkemesi'nden çıkan karar şaşırtır. Mahkeme, Cargill'e verilen deşarj ve emisyon izin belgesinin iptali istemini hem ehliyet yönünden, hem de esastan reddeder. ([85])


Bu karara ilişkin Danıştay'a bozma istemi ise 20 Kasım 2001'de davacılar adına Cumhur Özcan ve Şenay Özeray tarafından yazılır. İtiraz gerekçeleri öncekilerden farklı değildir. Daha sonra ek bir dilekçeyle, DİDDGK'nun verdiği bozma kararı da bu başvuruya eklenir. O günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde "Cargill üretime hız verdi" başlığıyla yayınlanan haberde Cargill Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli ile Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın görüşlerine yer verilir. Özbelli'nin "Ekolojik yapıya zarar verirsek bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. İddialar doğru değil. Ekolojik dengeye karşı gereken hassasiyeti gösteriyoruz" sözlerine karşılık, Arabacı'nın "İddialarımızı kanıtlayan bilirkişi raporları mahkemece göz ardı edildi. Yargılama sürecinde hukuk ayaklar altına alındı" dediği ifade edilir.


Bu arada TÜBİTAK,Cargill'in talebi üzerine alınan atıksu örneklerine ilişkin olumlu rapor verir. Raporda,endüstriyel atıksu arıtma tesisi çıkış numunesinin tüm kirlilik parametrelerinin, Su Ürünleri ve Su Kirliliği Kontrol yönetmeliklerince belirlenen kabul edilebilir değerlere uygun olduğu ifade edilmiştir. ([86])


Böylesine olumlu sonuçlar Cargill yöneticilerinin moralini yükseltirken, yargı kararları da tekere çomak sokmasa iyi olacaktır ama!DİDDGK'nın verdiği bozma kararı, Cargill yöneticilerini paniğe sürüklemiştir. Basın açıklaması yaparlar. Açıklamayı medyalara İstanbul'da bulunan MPR Pazarlama ve Halkla İlişkiler Şirketi servis eder. Açıklamada, Bayındırlık Bakanlığı aleyhine açılan davanın son aşamasındaki bozma kararına kadar olan süreç kabaca özetlenir ve şöyle denir: "Cargill, tüm bu davalarda İdare'nin yanında sadece müdahil durumda bulunmaktadır. Türk gıda sektörüne ve Türkiye ekonomisine büyük getirisi olacak Orhangazi Mısır İşleme Tesisinin durumunun bu karar ve yasal gelişmeler doğrultusunda tekrar incelenmesi için Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na temyiz başvurusu konusunda gerekli çalışmalar yapılacaktır. Cargill attığı her adımda bağımsız Türk yargısına inancını sürdürerek, Türk yasalarına titizlikle uyarak, yöre halkının desteği ve inancıyla geleceğe daha umutla bakmaktadır." ([87])


Küstürmeyelim, veriverelim gitsin!

2001 yılının son ayında davalı Bayındırlık Bakanlığı, müdahiller Başbakanlık ve Cargill, DİDDGK'nun bozma kararına karşı "Tashih-i Karar" başvurusu yaparlar...Genel kurul kararının, 6. Daire'nin, bariz maddi hatalar içerdiği için benimsemediği bilirkişi raporuna dayandırıldığı öne sürülür. Bakanlık ve müdahillerin, bilirkişi raporundaki bariz hataları tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğu, dilekçelerin ve duruşmada yapılan açıklamaların hiç dikkate alınmadığı iddia edilir. Eski savunmalar yinelenir ve sonuç olarak bozma kararının düzeltilerek, 6. Daire'nin 7 Kasım 2000 tarihli kararının onanması istenir. Bayındırlık Bakanlığı ve Cargill'in itiraz dilekçelerini ayrı ayrı ele almak gereksizdir. Zira İdare-Cargill ortaklığı dilekçelerde net biçimde görülür. Avukat ve bürokratların hukuk bilgisine bağlı olarak kimi diğerinden daha süslü ifadeler içermektedir.


Başbakanlık dilekçesinde yer alan bazı ifadeleri aktarmak gerekir ki, ibret belgesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası'nı, hukukunu, onurunu, "1400 kişiye istihdam" yalanına dayanarak Amerikan şirketinin ayakları altına sermekten çekinmeyen Başbakanlık'ın şu ifadeleri dikkat çeker:


"Firmanın dava konusu edilen yatırımı 100 milyon ABD Doları tutarında olup, yaklaşık 1400 kişiye istihdam imkanı sağlamıştır. Bunun yanında tesiste işlenmek üzere Türk mısırı satın alınmaktadır ki, bunun da mısır üretimini teşvik ettiği, ayrıca mısırözü yağı ve bir ara madde olan fruktoz ithal oranlarında tesisin faaliyete geçmesiyle birlikte düşüş gözlendiği, bu şekilde ekonomik alanda fayda sağlandığı tartışmasızdır. Yabancı sermayenin ülkemizde yatırım yapması için devletçe her türlü imkanın sağlanmakta olduğu, ekonomik yönden içinde bulunduğumuz bu kriz ortamında, böylesi bir karar verilmesi dış yatırımların azalmasına sebep olacak ve yabancı yatırımcıların Türkiye'de gerçekleştirmeyi düşündükleri işlere de şüpheyle yaklaşmaları sonucunu doğuracaktır." ([88])


Aczin, teslimiyetin ikrarı değil de nedir ki bu ifadeler? Ülkenin hukukunu, onurunu ayaklar altına sererek ekonomik krizden kurtulmayı hedefleyen anlayış açıkça diyor ki yargıya "Hukuk mukuk diyerek yabancı sermayeyi küstürmeyelim. Veriverelim gitsin!"


Küresel yağmaya teslimiyet!

2001 yılının son Cargill belgesidir Başbakanlık'ın ibret verici savunması. 2002 yılı, Endüstri Bölgeleri Kanunu'yla ilgili tartışmaların yoğunlaşacağı yıl olacaktır. Çünkü TBMM Genel Kurulu, "4737 Sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu ve Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"u 9 Ocak 2002 tarihinde kabul eder. Üstelik kanun henüz tasarı halindeyken yapılan onca sert eleştiriye, onca uyarıya rağmen.


Yasa henüz meclisten geçmeden Oktay Ekinci'nin Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan"Küresel yağmaya teslimiyet" başlıklı yazısı, "taşı gediğine koymak" deyiminin hakkını verir. Ekinci, yasanın neler getirdiğini açıkladığı yazısına şöyle başlar: "Çokuluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımlarına 'yer seçimi' ve 'yasal izin' konularında karşılaştıkları engelleri 'rüşvet dağıtarak' aştıklarına dair İngiltere Parlamentosu Komisyonuna yaptıkları itiraflar dünya basınında yankılanırken Türkiye, bu tür talepleri yasal güvenceye bağlama hazırlığında."


Fakat nafile. Hükümet istediğini yapar ve yasa Meclis'ten geçer. 15 Ocak 2002 tarihindeİzmir Barosu Başkanı Avukat Noyan Özkan, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup yazarak, yasayla ilgili kaygıları dile getirir.İlk olarak, yasanın ikinci maddesinde TMMOB temsilcisinin bulunmasında da yarar olduğunu belirtir. İkinci olarak, söz konusu kanun kapsamında yapılacak harcamalarda Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile Devlet İhale Kanunu'nun uygulanmayacak olmasının, denetim konusunda kuşku doğurduğunu ifade eder.


En geniş kaygı ise ÇED süreciyle ilgilidir. Endüstri bölgelerinin ÇED sürecine aykırı olarak "yer tetkiki"nden muaf tutulması; Yöre halkının katılımıyla toplantı öngörülmemiş olması; Sürece ilişkin inceleme, değerlendirme ve nihai karar için verilen 2 aylık sürenin gerçekçi olmaması;ÇED olumlu raporu varsa başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın 15 gün içinde her türlü iznin verilecek olması.


Noyan Özkan'a göre, bu düzenlemeyle yapılacak yatırımla ilgili kamu sağlığıve diğer denetimler ortadan kaldırılmak isteniyor. Ayrıca, yasa kapsamındaki acele kamulaştırma düzenlemesi de, Kamulaştırma Yasası'yla düzenlenen ve sınırlı amaçlarla başvurulabilen "acele kamulaştırma müessesesin aykırıdır.


İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan'ın Cumhurbaşkanı Sezer'den talebi, yasayı onaylamadan önce sıraladığı bu kaygıları dikkate alması ve yasayı TBMM'ye iade etmesidir.


Bir temyiz başvurusu daha!

Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davadaki ret kararı da, davacılar tarafından temyize gönderilir. Danıştay 6. DairesiTetkik Hakimi, istemin reddi gerektiğini ifade eder. Danıştay Savcısı ise mahkeme kararının esastan redde ilişkin bölümünün yürütülmesinin durdurulması isteminin kabul edilmesi gerektiğini savunur.Heyet, istemin, karşı tarafın cevabı alındıktan ve yasal cevap verme süresi geçtikten sonra incelenmesine karar verir. ([89])


Bayındırlık Bakanlığı'nın karar düzeltme istemi de DİDDGK'nda ele alınır. Tetkik hakimi ile savcının düşüncesi, Bayındırlık Bakanlığı ve müdahillerin karar düzeltme isteminin reddi gerektiği yolundadır. Genel kurul, davacıların cevap dilekçesini aldıktan sonra incelemeyi kararlaştırır. ([90])


Davacıların cevabı da genel kurula 5 Şubat 2002 tarihinde gönderilir. Davacılar, karar düzeltme isteminin usul hukukuna aykırı olduğunu savunur. Yasada sayılan koşullardan hiçbirine dayanmayan ve temyiz incelemesi sırasında tartışılıp kabul görmeyen bir konuda karar düzeltme talebinde bulunmak İYUY'na aykırıdır ve bu nedenle esasa girilmeden reddi gerekmektedir.


Başbakanlık gibi devletin üst kurumunun, mevcut hukuka aykırılıkları görmezden gelerek, firmanın 100 milyon dolar yatırım yaptığı, 1400 kişiye istihdam sağladığı, ekonomik kriz ortamında aleyhte kararla dış yatırımların önünün kesileceği savunması oldukça ilginçtir.Davacıların dediği şudur:


"Bu savunmanın hukuk devleti olmakla ve bağımsızlıkla bir ilgisi yoktur. Hukukun üstünlüğü prensibinden taviz verilemez. Hukuk normlarının sadece ülke vatandaşları için değil, yatırım yapan yabancılar dahil herkes için bağlayıcı olduğu unutulmamalıdır. Hukukta çifte standart olamaz. 100 milyon dolarlık yatırım yaptı diye hukuk normlarında ayrıcalık tanınamaz.


Ayrıca, fabrikada 1400 işçinin istihdam edildiği ve Türk mısırı işlendiği iddiası da doğru değildir. Cargill firması Türkiye'de üretilen mısırı kaliteli bulmadığı için işleyeceği mısırı dışarıdan getirmektedir. Ayrıca o bölge dünyaca tanınan sofralık zeytin üretim merkezi olduğu için mısır tarımı söz konusu olmadığı gibi ülke ekonomisi açısından elverişli de değildir. Savunmanın aksine fabrika, çıkardığı dumanı, gazı ve atıklarıyla zeytincilik için zararlıdır."


Prof. Dr. Yücel Ünal vakası!

Cargill dosyaları arasında açılacak önemli bir parantez konusudur Prof. Dr. Yücel Ünal. Cargill'in, DİDDGK'na verdiği karar düzeltme dilekçesi ekinde "T.C. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 14.09.2001 günlü kararı hakkında teknik ve hukuki görüş" başlıklı 5 sayfalık rapor dikkat çeker. Raporun altında,"Prof. Dr. Yücel Ünal, İTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü" yazmaktadır. Bayındırlık Bakanlığı, Başbakanlık ve Cargill'in tüm savunmaları da bu rapora dayanmaktadır çünkü.


Davacılar adına Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Cumhur Özcan, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü'ne 12 Şubat 2002 tarihinde bir mektup gönderir. Mektuba, söz konusu raporun örneğini ekler ve şöyle der: "Plan uygulama hükümleri gibi teknik bir konu yanında, hukuki görüş de bildirilmiştir. Ayrıca değerli öğretim üyelerinden oluşan dosyamız bilirkişi kurulu, 'bilimsel olmayan, keyfi görüş bildirmekle' suçlanmıştır. Gerek teknik, gerekse hukuki görüş bildiren Sayın Prof. Dr. Yücel Ünal'ın rektörlüğünüze bağlı mimarlık fakültesindeki görevi ve böyle bir rapor düzenlemeye yetkili olup olmadığı merak edilmiştir."


Bu mektubun üzerinden bir ay geçer İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü'nden yanıt gelmez. 13 Mart'ta bu kez Bursa Barosu Başkanı Ramazan Hoça, yazıya yanıt alamadıklarını hatırlatır, konunun incelenerek bilgi verilmesini rica eder. Gene yanıt gelmez. Rektörle telefon görüşmesi yapma girişimi de sonuçsuz kalır. 29 Nisan 2002'de Ramazan Hoça bu kez Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı'na yazar. Yazışma trafiğini ve sonuç alınamadığını anlatır. Yanıt ister.


YÖK'ten yanıt 27 Haziran 2002 tarihinde gelir. YÖK Başkanvekili Bener Cordan, İTÜ'den gelen cevabi yazıya dayanarak, üniversite yönetim kurulunun 4 Nisan 2002'de konuyu incelemek üzere 3 öğretim üyesinden oluşan komisyon kurduğunu, çalışma biter bitmez Bursa Barosu'na bilgi vereceklerini bildirir. Davacılar zaman kaybetmeyi göze almaz. Davalı ve müdahillerin karar düzeltme isteminin görüşüldüğü Danıştay İDDGK'na Prof. Dr. Yücel Ünal ile ilgili de dilekçe verirler. İyi niyetli olmadığı düşünülen ve bilimsellikten uzak bir rapora imza atan Prof. Ünal'ın üniversitedeki görevinin bir de kurul tarafından sorulmasını isterler.


Kemal Derviş'in ziyareti ve yargı yüzsüzleri!

Takvim 18 Şubat 2002'yi gösterirken Devlet Bakanı Kemal Derviş Bursa'dadır ve Cargill fabrikasını ziyaret eder. Bakan Derviş, Bursa Valisi Ali Fuat Güven, Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser ve Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Başkanı Celal Sönmez ile birlikte gittiği tesiste, Cargill Ülke Müdürü Andrew Glass ile İş Geliştirme Direktörü Mustafa Sayınataç'dan bilgi alır. Tesisin üretim birimlerini gezen Derviş, gazetecilerin Cargill ile ilgili sorularını yanıtsız bırakarak, TOFAŞ Fabrikası'na geçer. Bu bilgilerin verildiği bir haberin son cümlesinde, ABD şirketi Cargill tarafından 90 milyon dolarlık yatırımla kurulan ve nişasta, glikoz, fruktoz, mısır özü ile kepek üretilen tesiste 120 kişi istihdam edildiği duyurulur. Yanlışlık yok, yazıyla yüz yirmi!


İki gün sonra bir protesto eylemi gerçekleşir. Cargill ile ilgili hukuk mücadelesinin önderi Bursa Barosu, Türkiye çapında ses getirecek bir eylem gerçekleştirir. Bursa Barosu Başkanı Ramazan Hoça, uygulanmayan yargı kararlarının teşhiri için adliyeye siyah ilan panosu yerleştirir. Hoça'nın yanında o günün iktidar partisi milletvekili Ali Arabacı da vardır. Hoça, hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmaması gibi bir sorun olmaması gerektiğini söyler ve şöyle devam eder: "Yargı kararlarına uyulmaması başta hak arama özgürlüğünü anlamsız hale getireceği gibi Anayasa'da ifadesini bulan yargı kararlarının bağlayıcı üstünlüğü ilkesine de aykırılık teşkil eder. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasındaki hükmüyle, sadece hiç uygulanmaması değil, aynı zamanda şeklen uygulandığı halde içeriğine uygun olarak gereğinin yerine getirilmemesi de yasaklanmıştır. Eğer buna toplum olarak karşı çıkmazsak, bu süreç tamamen uzar. Bu yüzden toplumun tüm kesimleri bir araya gelerek bu olaya karşı çıkmalıdır."


Hoça, Bursa'da 30 civarında uygulanmayan yargı kararı olduğunu açıklar ve ardından siyah panoya Cargill ile ilgili yürütmeyi durdurma kararını asar.


İstanbul basını aracılığıyla algı yönetimi!

Milliyet Gazetesi'nde tam sayfa yayınlanan Cargill Ülke Müdürü Andrew Glass ile yapılmış röportajın başlığı her ne kadar "Krizlere biz de alıştık" olsa da, içeriğinden, Cargill ile ilgili algıyı değiştirmeye yönelik bir çaba olduğu net biçimde görülür.


Eylem Türk'ün Glass'a yönelttiği ilk iki soru Cargill'i tanımaya/tanıtmaya yöneliktir.Cargill'in Türkiye'deki faaliyet ve nişasta bazlı şekerin kullanım alanı gibi iki soruya verilen yanıtlar, röportajın üçte ikisini oluşturur. Glass, ekonomik krizden ne oranda etkilendiklerini anlatır. Gazetecinin, "Ardı ardına ekonomik kriz yaşayan Türkiye, yabancı sermaye açısından dezavantaj taşıyor. Yabancı sermayeli bir firmanın yöneticisi olarak yatırımcıların Türkiye'ye gelmesi için hangi kriterler önemli?" sorusuna Glas'ın verdiği yanıt şöyledir:


"Yeni yatırımlar için önemli olan Türk ekonomisinin istikrarlı bir şekilde rayına oturup oturmadığı... İkinci olarak da yeni yatırımlara sunulan fırsatların bölgede bulunan diğer ülkelere göre rekabetçi olup olmadığına bakılır. Dolayısıyla bu iki önemli konu yeni yatırımcı için belirleyici olur."


"Sunulan fırsatlar" ifadesidir Glass'ın sözlerindeki can alıcı bölüm. Türkiye'de sunulmuştur sunulacağı kadarı... Ah bir de „çevreciler', „ulusalcılar', „ille de hukukçular' olmasa! Glass, en derin mesajını son cümlede verir. Ekonomik krizdi ya röportaj konusu. "İçinde bulunulacak zorlukta Türkiye ile beraber oluruz. Yaşanacak krizlerde muhakkak kayıplarımız olacaktır. Ama şirket olarak Türkiye'nin krize girmesi durumunda ülkeyi bırakıp gidecek değiliz. Çünkü Cargill olarak bu ülkede 40 yıldır faaliyet gösteriyoruz" der ve Türkiye'yi ne kadar çok sevdiklerini anlatmaya çalışır! (127)


Bu röportaja tepki gecikmez. DSP Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli, röportajı yapan Eylem Türk'e elektronik mektup yazar.Orhangazi'deki fabrikanın kaçak inşa edildiğini hatırlatarak "Keşke bu soruları da sorsaydınız" der ve sıralar. Bölgede hiçbir sanayi tesisine izin verilmezken nasıl izin alabildiklerini, devletin nasıl ve neden seferber olduğunu, mahkemenin durdurma kararına karşın inşaatı nasıl tamamladıklarını, Türkiye'yi müstemleke olarak görüp görmediklerini, başka ülkelerde de böyle davranıp davranmadıklarını, Türkiye'de pek çok ABD yatırımı olmasına karşın Amerikan Büyükelçisinin neden özellikle bu yatırımı takip ettiğini vs.


Daha pek çok soru yöneltir Beyreli ama gazeteci elektronik posta yanıtında sadece teşekkür etmekle yetinir. Bu soruları sonradan değerlendirme gereği duymaz. Bellidir ki söz konusu röportaj "advertorial"dır. Yani bedeli ödenmiş röportaj!


Dava üstüne dava kafaları karıştırıyor

Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgelerinin iptali istemiyle açılan davada Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen ret kararının temyizinde ilk karar davacıların lehinedir. Danıştay 6. Daire, DİDDGK kararına dayanarak sonuca gider ve emisyon, deşarj izin belgelerinin iptali yönündeki istemin esastan reddedildiği kararı isabetli bulmaz, yürütmesinin durdurulmasınahükmeder. ([91])


DİDDGK ise Bayındırlık Bakanlığı ile müdahiller Başbakanlık ve Cargill'in karar düzeltme talebini inceleyerek karara bağlayarak, karar düzeltme istemini oyçokluğu ile reddeder. ([92]) .de, kim uygulayacak bu yargı kararlarını? İdarenin kulaklarına pamuk tıkanmıştır sanki! Bir bürokrat çıkıp da "Bu yargı kararlarını uygulamazsak vebal alırız" demez mi?


Diyenler olur elbette. Ama diyenin sonu malum! Cargill ile ilgili yürütmeyi durdurma kararını uygulamaya koyacak olan Bursa Valiliği'dir. MakamdaAli Fuat Güven oturmaktadır. Davacılar adına Cumhur Özcan ve Şenay Özeray 11 Temmuz 2002 tarihinde bir dilekçe daha yazarak kamu görevlisinin sorumluluklarını hatırlatırlar.


Prensip kararı icat oldu, mertlik bozuldu?

Daha önce Orhaneli Termik Santralı davasında verilen yürütmeyi durdurma kararlarının üstünden atlamak için icat edilen "Bakanlar Kurulu Prensip Kararı",Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümet tarafından da Cargill için alınır.Yüksek Planlama Kurulu'nun karar tarihi ve sayısının hatırlatıldığı prensip kararında "Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine ait fabrikanın işletilmesine ekli gerekçelerle devam edilmesi, Bakanlar Kurulunca 24.07.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır"denir. ([93])


Ekli gerekçelerin neler olduğu, 6 Haziran 2003 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı'na gönderilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı yazıda görülür. Şöyledir: ".adı geçen tesiste kullanılacak suyun İznik Gölü ile alakasının olmadığı, DSİ 1. Bölge'den alınan yazılarda belirtildiği üzere suyun bir başka akiferden temin edildiği, İznik Gölüne 7 kilometre uzaklıkta olan bu tesisin göl üzerinde su çekimine neden olmayacağı. Saha içinde herhangi bir kuyu olmadığından çevre kuyulara olumsuz bir etkinin mümkün olmadığı ve bu durumun DSİ tarafından hazırlanan raporlarda yer aldığı, periyodik olarak yapılan denetimlerle ilgili olarak 13 Kasım 2001'de TÜBİTAK Marmara Araştırma Enstitüsünün, tesisin su kirliliği yaratmadığına dair bir raporu olduğu..."


2003 tarihine atlamışken, Erdoğan imzalı bu yazının sonunda ne dendiğini de aktarmakta yarar var. Başbakan Erdoğan, "Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip Kararı halen yürürlükte olduğundan uygulamanın Prensip Kararına göre yapılması hususunda gereğini rica ederim" der Çevre ve Orman Bakanlığı'na. ([94])


Şimdi yeniden, en son prensip kararının alındığı 2002 Temmuz ayına dönelim. DSP Bursa Milletvekili Ali Arabacı, kararla ilgili olarak Başbakan Bülent Ecevit'in yanıtlaması istemiyle TBMM'de soru önergesi verir. Arabacı'nın önergesinde altı çizilecek yerler şöyledir: ".bu işletmeyle ilgili açılan davalarda mahkemelerce verilen kararları bertaraf etmeye yönelik ve anılan işletmenin faaliyetinin devamını sağlayan 'Bakanlar Kurulu Prensip Kararı' adı altında herhangi bir karar var mıdır? Varsa bu karar Cumhurbaşkanına imza için gönderilmiş midir? Resmi Gazete'de yayınlanması düşünülmekte midir? Gizlilik gerekçesi nedir?"


Prensip kararları icrai nitelikte değildir!

Ali Arabacı'nın sorularının karşılığı, önergeye verilecek yanıta esas olmak üzereBaşbakanlık Müsteşarı Dr. Füsun Koroğlutarafından hazırlanır,Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Şükrü Sina Güreltarafından TBMM Başkanlığı'na gönderilir. Yanıtta, bakanlar kurulunca alınan tüm kararların Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması gerekmediği ifade edilir. Prensip karar ya da kararnamesinin de aynı şekilde Cumhurbaşkanı onayı gerektirmediği belirtilerek şöyle denir:


"İdarenin tek taraflı olarak hukuki durumlarda değişiklik yapan, hukuki ilişkileri etkileyen kararlar alma yetkisi vardır. İdarenin bu yetkisi doktrinde icrai karar alma yetkisi olarak adlandırılmaktadır. Bu yetkiye dayanılarak alınan kararlar ise icrai karar olarak adlandırılır. Bununla birlikte idarenin tek taraflı olarak aldığı kararların tümü icrai nitelikte olmayan, açıklayıcı, bildirici, temenni mahiyetinde kararlardır. Bu kararlar hukuki durumlarda herhangi bir değişiklik yapmazlar. Bakanlar Kurulu prensip kararları da icrai nitelikte olmayıp, bu kararlar ile bakanlar kurulunca çeşitli konulardaki temel ilkeler belirlenmektedir.


Prensip kararları, icrai nitelik taşımayıp bakanlar kurulunun çeşitli konularda kabul ettiği kimi ilkeleri belirlemeleri ve sadece ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik açıklayıcı kararlar olmaları nedeniyle yayımlanmamaktadır." (132)


Oysa Prof. Dr. Pertev Bilgen, "Bakanlar Kurulu Prensip Kararı hakkında düşünceler" başlıklı makalesinde, bakanlar kurulu prensip kararının açıkça anayasaya aykırı olduğunu yazar ve şöyle devam eder:


"Türk hukukunda 'bakanlar kurulu kararı' yoktur ki, 'bakanlar kurulu prensip kararı' olsun. Türk hukukunda 'Cumhurbaşkanlığı kararnameleri vardır. Bu kararnameler üç türdür. Birincisi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm bakanlar tarafından imzalanır. Bunlara Bakanlar Kurulu kararnameleri denir. İkincisi, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve son zamanlarda başbakan yardımcısı ile ilgili bakan tarafından imzalanır. Bunlara müşterek kararname denir. Üçüncüsü yalnız Cumhurbaşkanı tarafından imzalanır. Bunlara da Cumhurbaşkanlığı kararnameleri denir. Demek ki Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmamış, fakat Başbakan ve tüm bakanlar tarafından imzalanmış bir belge yok hükmündedir. Yoklukla malüldür. Kimseyi bağlamaz."


"Cargill'e devam" diyecek AKP iktidarı görevde

3 Kasım 2002 tarihi, Türkiye'de pek çok şeyin değişeceği, rejimin temellerinin sarsılacağı, yargının hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasallaştırılacağı, Ergenekon, Balyoz gibi kod adlarla açılacak davalarda düzmece delillerle insanların yıllarca tutuklu yargılanıp hayatlarının karartılacağı bir dönemin başlangıcı olacaktır.


Antidemokratik seçim sisteminin nimetinden yararlanan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yüzde 34,43 oyla TBMM'deki 550 sandalyeden 365'ini elde ederek tek başına iktidar olur, hükümeti de Abdullah Gül kurar. Aldığı hapis cezası nedeniyle milletvekili seçilemeyen ve özel yasal düzenlemeyle bu engelden kurtulanErdoğan ise ancak 9 Mart 2003'te yapılacak ara seçimde Siirt Milletvekili seçilerek, 59. Hükümeti kurar ve Türkiye'ye uzun yıllar damgasını vurur.


Cargill ile ilgili yargı kararlarını uygulamaya Recep Tayyip Erdoğan'ın da yanaşmadığını, Ecevit döneminde alınan Bakanlar Kurulu Prensip Kararı doğrultusunda işletmenin çalışmasına devam talimatı verdiğini 6 Haziran 2003 tarihli yazıda görmüştük. Nitekim Mesut Yılmaz döneminde başlayıp, Ecevit döneminde devam eden yargı kararlarına karşı tutumAKP'li yıllarda da sürer, Başbakan iken kararları uygulatmadığı için Recep Tayyip Erdoğan hakkında açılan tazminat davası Cumhurbaşkanı olduğunda da devam eder.


Plan değişikliğine bir iptal daha

Bayındırlık Bakanlığı'nın İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda Cargill'in bulunduğu „tarımsal' alanı „tarımsal sanayi'ye dönüştürmesinin iptali istenmiş, Danıştay 6. Daire de, talebi bir kısım davacının ehliyeti yönünden ve plan değişikliğine ilişkin de esastan reddetmişti.DİDDGK, ehliyet yönünden reddi onamış, esastan reddi ise bozmuştu.


Bunun üzerine Danıştay 6. Daire, tesisin tarımsal sanayi değil, „gıda sanayi' kategorisine dahil edilebilecek bir tesis olduğuna kanaat getirir. Dava konusu planlar, söz konusu alanda yapılabilecek inşaatları 500 metrekareylesınırlamış ve bu yapıların da sadece tarım ve hayvancılık amaçlı olmasını hükme bağlamıştır çünkü. Bu nedenle Bayındırlık Bakanlığı'nın yaptığı işlem, plan hükümlerine aykırıdır, ana kullanım kararlarını bozucu olması nedeniyle şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun değildir. Bu nedenlerle plan değişikliğinin iptaline hükmedilir. (133)


Bunca yargı kararının idare için bir anlamı yoktur elbette! Türkiye sözde bir hukuk devletidir ama bürokrasi yargı kararına değil, siyaseten verilen emre bakar. Tıpkı, Bursa İl Çevre Müdürlüğü'nün Bursa Barosu'nun yazısına verdiği yanıtta görüldüğü gibi. Yıl 2003 olmuştur. Bursa Barosu, Bursa Valiliği'nden, Danıştay 6. Daire'nin 13 Nisan 2002 tarihli yürütmenin durdurulması kararı doğrultusunda işlem yapılmasını ister. Çevre Müdürlüğü'nden Baro'ya gönderilen Vali Yardımcısı Mustafa Aydın imzalı yazıda ise dava konusu bir yıl süreli deşarj izninin süresi dolduğu için yürütmenin durdurulmasının fiilen olanağı kalmadığı bildirilir. Emisyon izniyle ilgili olarak da Danıştay kararının uygulanması yönünde işlem yapıldığı ifade edilir. Can alıcı ifadeler son paragraftadır.


"Ancak, Bakanlar Kurulu 24.07.2002 tarih ve 2002/7 sayılı kararı ile Cargill AŞ'ne ait fabrikanın faaliyetine devam edilmesine karar vermiştir. Bu husus yeni bir idari karar mahiyetinde olup Valiliğimizin yetki sınırlarını aşmaktadır." ([95])


Anayasal suç işliyorsunuz!

Bürokratın başında "Demokles'in kılıcı" sallanmaktadır her daim. Hukuken yaptırım gücü olmasa da Bakanlar Kurulu'nun verdiği prensip kararına karşı bir tavır göstermek olanaksızdır. Fakat davacılar, bürokratlara son uyarıyı yaparlar. Danıştay 6. Daire'nin 18 Nisan 2002 tarihli yürütmenin durdurulması kararına uygun işlem yapılmadığı takdirde, karara uymayan ve uygulamayanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağı ve tazminat talebiyle dava açılacağı 26 Şubat 2003 tarihli yazıyla bildirilir. Uzunca yazıda detaylı açıklama yapılır, açılacağı duyurulan davayla ilgili yasal dayanaklar hatırlatılır. Ayrıca, 'Bakanlar Kurulu Prensip kararının yeni bir idari karar niteliğinde olduğu öne sürülerek konunun Valiliğin yetki sınırlarını aştığı' yolundaki yanıta da, 1982 Anayasası'nın 138. maddesiyle karşılık verilir. Yani hiçbir idari karar yargı kararlarını değiştiremez, yerine getirilmesini geciktiremez! TBMM'de Milletvekili Ali Arabacı'nın soru önergesi üzerine Başbakanlık tarafından verilen yanıta göre de, icrai nitelikte olmayan prensip kararlarının hukuki durumlarda hiçbir değişiklik yapamayacağının ifade edildiği bildirilir.


Ancak Ankara'da rüzgar ters yönden esmeye başlar. Başbakanlık, Bursa Valiliği ve Cargill'in, yerel mahkemenin verdiği ruhsat iptali kararının bozulması talebi Danıştay'caolumlu karşılanır. Ancak işin esasından değil, sadece ehliyet yönünden bozma kararı verilir ve "İdare mahkemesince davacıların dava konusu işlemlere karşı dava açma ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı hususunun değerlendirilmesi suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir" denir.Karara karşı oy kullanan üyeler ise, imar uygulamaları gibi kamu yararını çok yakından ilgilendiren konularda bireylerin dava açma hakkının geniş yorumlanması gerektiğini savunur. ([96])


Bozma kararına itiraz, Bursa Barosu, Makine, Kimya, Elektrik Mühendisleri ile Serbest Mali Müşavir ve Muhasebeci odaları tarafından yapılır. Karar düzeltme istemidilekçesini Ali Arabacı hazırlar.Daha önceki kararlar doğrultusunda ehliyete ilişkin yapılan savunmalar bu kez daha ayrıntılı anlatılır. Bozma kararının Anayasa Mahkemesi ile dairenin kendi kararlarına, idare ve çevre hukukundaki gelişmelere, Anayasa'ya, Çevre Yasası'na, İYUY'na aykırı olduğu belirtilir ve "Bu davaya özgü verilmiş gibi görünen kararın yaratacağı tahribat hiçbir şekilde giderilemez. Bunun önüne geçilmelidir" denir.


Bursa-Ankara arası Cargill otobanı!

Yargıdaki Cargill trafiği yoğunlaşır. Bursa-Ankara arasında adeta Cargill otobanı oluşur. Kararların biri gider biri gelir. Danıştay 6. Daire, Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun 10 Ağustos 2000 tarihinde Cargill'e emisyon ve deşarj izin belgesi veren kararının iptali istemiyle açılan davada Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin ehliyet yönünden ve esastan ret kararına itirazı ele alır. Davacıların temyiz başvurusunu değerlendiren Yüksek Mahkeme, Bursa Barosu, Makine, Kimya, Elektrik mühendisleri ile Serbest Mali Müşavir ve Muhasebeciler, 7. Bölge Eczacılar, Diş Hekimleri, Tabip odalarının ehliyeti açısından redde ilişkin kısmını oyçokluğuyla onar. Davacılar arasında yer alan İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin ehliyeti yönünden ve esastan redde ilişkin kısmını da bozar. ([97])


Aynı heyet aynı gün bir başka Cargill dosyasına daha bakar. Yine Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 29 Kasım 2000 tarihli kararının bozulmasına hükmeder ki, bu karar da, Cargill'e 25 Şubat 2000 tarihinde verilen yapı ruhsatının iptaline ilişkindir. ([98])


Böylece hem emisyon ve deşarj izin belgesi, hem de ruhsat iptali davaları davacıların lehine sonuçlanır. Elbette bu kararlar da davanın sonu demek değildir.


Bürokrasi, Cargill'i aklamak için elinden geleni yapar ama korku da sezilir. Zira Bursa İl Çevre Müdürlüğü'nün gereği için Çevre Bakanlığı, bilgi için de Başbakanlık'a gönderdiği yazıda, yargı kararlarından bahsedilir ama "Bakanlığımızın talimatı doğrultusunda faaliyetine devam eden sözkonusu tesis halihazırda çevre kirliliği oluşturmamaktadır" denmesi, hukuksuzluğun, kanunsuzluğun açık belgesidir. Yazının ekine, Bursa Barosu Başkanlığı ve davacı vekilleri Şenay Özeray ve Cumhur Özcan'ın "kararları uygulayın, yoksa tazminat davası açacağız" uyarısı da eklenir ve bu uyarıların bakanlıkça da değerlendirilmesi "arz edilir!" ([99])


Vali Yardımcısı Mustafa Aydın'ın imzası vardır yazıda. Aynı imzayla avukatlar Özeray ve Özcan'a gönderilen yazıda da, Çevre Bakanlığı'nın, Başbakanlık'ın, Bakanlar Kurulu Prensip Kararı doğrultusunda Cargill'e ait fabrikanın işletilmesine devam edilmesinin uygun görüldüğü yolundaki talimatı hatırlatılır. Şöyle denir: "Bakanlığımızın talimat yazısı üzerine yapılacak yeni bir işlemin bulunamadığını..."


Etek tutuştuğunda kurtarıcı medya!

Cargill köşeye sıkışmıştır iyice. Bu durumda yapılması gereken tek şey, medya aracılığıyla masumiyet rolleri oynamak, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı da kullanarak,yargı kararlarını haksız bir engelmiş gibi anlatmaktır. "Cargill bekliyor" başlıklı Bursa Hakimiyet Gazetesi haberinde, firmanın her yıl 25 milyon dolarlık ihracat imkanı sağlayacak ek tesis yatırımını, aleyhine açılan davalar devam ettiği için gerçekleştiremediği anlatılır.


Bu ifadeden anlaşılır ki, başından itibaren usulsüz ve yasadışı vücuda getirilen Cargill'e ek tesis yapılması planlanmaktadır. Kemal Özbelli aynı haberin ayrıntısında şöyle der: "Devam eden 4 dava var ve davalar Danıştay 6. Dairesinde temyiz aşamasında. Lehimize karar çıkarsa bu yatırımı gerçekleştiririz."


Bu ifade bir anlamda, yabancı yatırım gelsin diye Türkiye'nin hukukunu, bağımsızlığını, doğal kaynaklarını yayılmacı sermayenin önüne seren siyasilere mesaj niteliğindedir. Mahkeme Cargill lehine karar versin ki, onlar da yeni yatırım yapsınlar!


Davaların, Cargill ile ilgili endişeleri olanlar tarafından açıldığını ve bu endişeler doğrultusunda verilen mücadeleyi yadırgamamak gerektiğini belirtir Özbelli. "Proje ilk gündeme geldiğinde gerekli bilgilendirmeyi yapmış olsaydık bu süreci yaşamayacaktık" der ve Cargill'in geçmişinde böyle kötü deneyimler olmadığı için önceden kestiremediklerini anlatır.


Tabii ya. Amerika'nın 1970'li yıllardan itibaren yürüttüğü GDO'lu gıda politikasının şimdiye kadarki uygulama alanı olan az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde böylesi bir dirençle karşılaşılmamıştır! Şaşkınlıkları bundandır.


Kemal Özbelli bir de müjde verir söz konusu haberde. Fabrikanın yaydığı mısır kokusundan rahatsız olunması sonucu kokuyu giderici yatırım yaptıklarını, kullandıkları teknolojinin de Türkiye'de ilk olduğunu ifade eder. (139)


Bu haberden dokuz gün sonra bu kez Olay Gazetesi'nde "Cargill'den doğulu çiftçiye mısır önerisi" başlıklı haber yer alır. Bitlis, Bingöl, Hakkari, Adıyaman, Siirt, Muş ve Diyarbakır'dan 34 çiftçi ve 11 teknik adam, Cargill Türkiye İş Geliştirme Direktörü Ender Usluoğlu'nun mısır ekmeleri önerisine „mesafe uzaklığı' yakınmasıyla karşılık verir. Kemal Özbelli ise kaliteli ve istedikleri nitelikleri taşıdığı sürece Türkiye'nin her yerinden mısır alabileceklerini söyler. Bunun üzerine Doğu ve Güneydoğulu çiftçiler Cargill'den ve tabii ki devletten destek beklediklerini dillendirirler. (140)


Son uyarı ve nihayet suç duyurusu

Danıştay'ın en son verdiği kararlar hem idare, hem de Cargill yöneticilerinin canını sıkar. Bayındırlık Bakanlığı, 6. Daire'nin plan iptaliyle ilgili kararının bozulması istemiyle DİDDGK'na başvurur. Bakanlık, imar planı değişikliğinin iptaline hükmedilen kararın "çok büyük bir hatayla alındığını" iddia eder. İddia şöyledir: "Danıştay 6. Dairesi, çok büyük bir maddi hata yaparak ve yanlış bir plan hükmü uygulayarak daha önce oybirliği ile reddettiği iptal istemini bu defa, dava konusunda, delillerde ve mevzuatta hiçbir değişiklik ve yeni durumlar olmaksızın oybirliğiyle iptal etmesi kararının bozulmasını talep ediyoruz."


Aynı şekilde davanın müdahilleri Cargill ve Başbakanlık da itirazlarını aynı gerekçeye dayandırarak, plan değişikliği iptali kararının bozulmasını isterler. Bu başvurular 2003 Mayıs ayının ortasında yapılır.


14 Mayıs 2003'te Avukat Cumhur Özcan, Bursa Barosu Başkanlığı'na bir yazı yazar ve yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulup bulunulmayacağını sorar. Yazı, o ana kadar gelinen sürecin de kaba özetini içerir.


Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, Cumhur Özcan'ın yazısı üzerine Bursa Valiliği'ne bir uyarı daha gönderir. Cargill davacıları Bursa Barosu, TMMOB'a bağlı kimya, makine, elektrik, ziraat ve orman mühendisleri ile mimarlar, serbest muhasebeci ve mali müşavirler, eczacılar ve diş hekimleri odaları, Ali Arabacı, Levent Gencelli ve Gürhan Akdoğan İçişleri Bakanlığı'na başvurur. Bursa'nın bir önceki ve o anki valileri Ali Fuat Güven ile Oğuz Kağan Köksal hakkında "görevi ihmal ve kötüye kullanmak" suçlamasıyla şikayette bulunurlar.


Şikayet dilekçesinde vekil avukatlar Cumhur Özcan, Şenay Özeray, Ali Arabacı, Ramazan Hoça, Ayşe Bakar, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Eralp Atabek, Nezih Sütçü ve İnci Kutgün'ün imzaları vardır.

Süreç anlatıldıktan sonra İçişleri Bakanlığı'ndan istenen, iki vali hakkında soruşturma başlatılması ve kamu davası açılmasıdır. Bu dilekçe aynı zamanda suç duyurusu dilekçesidir. Bir örneği de Bursa Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilir.


Buna rağmen idare, Bakanlar Kurulu Prensip Kararı doğrultusunda işlem yapmaya direnir. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden Bursa Valiliği'ne gönderilen yazıda, prensip kararının halen yürürlükte olduğu ve buna göre uygulama yapılması gerektiği bildirilir. ([100])


Bursa Valiliği, bakanlığın bu yazısına dayanarak, Bursa Barosu'nun 3 Ocak 2003 tarihli yazısını 23 Haziran 2003'te yanıtlar. Yanıtta, uygulamanın prensip kararı doğrultusunda yapılması talimatı verildiği anlatılır. ([101])

 







Cargill - "Arzu KÖK"


 - "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 5.12.1997 tarih, 11924 sayılı yazısı dikkate alınarak, Bursa-Orhangazi İlçesi Gemiç ve Gürle Köyleri Karapınar mevkiinde bulunan ve toplam 194.072 metrekare büyüklüğündeki 6 parselden oluşan arazilerin Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nce yapılacak olan tarımsal yatırımın kuruluş yeri olarak belirlenmesinin uygun olacağına, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5/b maddesine göre karar verilmiştir.


 

 


 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2057056 ziyaretçi (4530177 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol