Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Prof.Dr.T.Nejat VEZİROĞLU -Söyleşi
 



Alternatif Yaşam Planlaması:

Hidrojen Enerjisi,








Yeşil Yol








Yeşil Yol
Yeşil Yol
Çarşamba, Mayıs 23, 2007
Hidrojen Enerjisi, Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu

Matrix’i seyretmiş miydiniz? İlk filmi? İkinci Matrix ve özellikle üçüncü Matrix konumuz dışı, içi boş filmler ama birinci Matrix filminde içi boş, örtülü mesaj içermeyen tek bir sahne yok. Filmde kaçırdığımız, farkında olmadığımız örtülü mesajların çözümü için Matrix Ve Felsefe kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Matrix’de yaşamaktan farksız yaşadığımız Dünya. Matrix filminde yaşadığımız hayatın bir rüya olduğu, asıl bedenimizin enerji üretmeye yarayan makinalar olduğu metaforu kullanılmaktaydı. Evet uyuyoruz ve yaşadığımız hayat beynimize izlettirilen sanal bir gerçek.


Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu ile yapılan söyleşiyi okuduğumda, uyuyor, uyutuluyor olduğumuz düşüncesi tüm beynimi sarıyor. Alternatif Yaşam Planlamasındaki arayışlarımızı Neo’un arayışları gibi görmeye başlıyorum. Alternatif Yaşam Planlamasında kısa sürede ulaştığımız bilgilere yetkili kişilerin ulaşamıyor, bilmiyor olması şüphelendiriyor insanı. Milli gelirimiz şu kadar dolar oldu, bu kadar dolar olmasını hedefliyoruz demeçlerinin ne kadar içi boş olduğunu fark ediyorum. Türkiye’nin imkanlarına, kaynaklarına rağmen bizlere yaşatılan hayata üzülüyorum. Petrolden elde ettikleri gelir ile çöle kapalı kayak merkezi yapacak kadar çok paraya sahip olan uluslardan, çok daha fazla doğal kaynağa sahip olan bir ulusun (Türklerin) neden bu durumda olduğunu anlayamıyorum.


Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu ile yapılan söyleyişiyi, Mert Ulaş’ın blog’unda okuduğum Hidrojen Enerjisi başlıklı yazıdan öğrendim. Mert, söyleyişiyi Potkal blogunda okumuş. Bağımsız, gelir beklentisi olmayan, kaliteli içeriğe sahip bloglar arttıkça doğru haber alma imkanımızın artacağına inanıyorum.

Prof. Dr. Nejat Veziroğlu ile Hidrojen Enerjisi Üzerine Yapılmış Bir Söyleşi

PROF. DR. NEJAT VEZİROĞLU: TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ İLE AYNI ZAMANDA HİDROJENE GEÇMELİ” 21.12.2005

Profesör Nejat Veziroğlu’nu tanımayan yoktur… Veziroğlu; fosil yakıtların tükendiği, çevrenin alarm verdiği gezegenimizde geleceğe doğru çıkmak zorunda olduğumuz yolculuğun rehberi… Birleşmiş Milletler Endüstriyel Kallkınma Örgütü’ne(UNIDO, United Nations Industrial Development Organization) bağlı Uluslararası Hidrojen Enerjisi Merkezi’nin (ICHET) kurucusu olan Prof. Dr. Veziroğlu, bu merkezin çalışmalarını yürütmek için bir süredir Türkiye’de… Merkez, geçen yıl yapılan Uluslararası Hidrojen Kongresi başta olmak üzere bir çok etkinliği sürdürmekte. Aşağıda, Profesör Veziroğlu ile ICHET’in, Zeytinburnu’ndaki geçici tesislerinde yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

Termodinamik: Hocam, bize hidrojen enerjisi serüveninizi özetler misiniz? Yurt dışındaki çalışmalarınızdan başlayarak, UNIDO-ICHET’e gelinceye değin…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Ben burada İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1.5 yıl okudum; 1941’den 1943’e kadar. 1943’de İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’ye gittim. Londra’da Imperial College’de okudum ve Makine Bölümü’nden 1946’da A.C.G.I ve B.Sc. derecelerini aldım. 1947’de Imperial College’den master muadili olan D.I.C. diplomasını, ve 1951’de Londra Üniversitesi’nden ısı transferi üzerine doktora derecesi aldım. Askerliğimi yapıp, devlet ve özel sektörde çalıştıktan sonra, 1962 yılında Miami Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak girdim.
İlk araştırma projem Mars’a gidecek roketin nükleer-hidrojen motorundaki titreşimlerin sebebini bulmak ve gidermekti. O zaman Amerikan Uzay İdaresi Mars’a seyahat planları yapmaya başlamıştı. Oraya gidecek roketin nükleer enerji ile işlemesi lazım. Çünkü roket dört ayda Mars’a gidecek, astronotlar dört ay Mars’ta çalışacak, ve bu zaman içinde Mars yine Dünya’ya yaklaşıyor. Yörüngeler öyle ki, birbirlerine yakınken dört ayda gidilebiliyor, yörüngeler uzakken belki 8 ayda 10 ayda gidilebilecek. Seyahatin başlaması ile bitmesi bir yıl sürüyor, ve bu kadar uzun zaman için nükleer enerji şart.
Tepkiyi sağlamak için, sıvı hidrojen, nükleer reaktörün ısısından yararlanarak kaynıyor, süper buhar oluyor ve tepki yaratmak için büyük bir hızla roketin egzosundan atılıyor. İşte hidrojenin bu kaynaması sırasında titreşimler oluşuyor. Biz beş sene süren araştırmalar yaptık ve sebebini bulduk. Bunu gidermek için ne yapmak gerektiğini de bulduk. Aynı zamanda hidrojenin uzun seyahatler için iyi bir yakıt olduğunu öğrendim.
1967den sonra, “şehirlerde hava kirliliğini gidermek için nasıl bir yakıt kullanabiliriz?” sorusu üzerinde beş yıl araştırma yaptık. Hava kirliliği bir çok hastalıklara neden oluyor. Los Angeles, Chicago, New York, Londra, İstanbul ve Tokyo gibi büyük şehirlerde insanlara çok zararlar veriyor. Benzin yerine alternatif yakıtları araştırdık; etil alkol, metil alkol, amonyak, hidrojen, ve gördük ki, en temiz yakıt, çevreye hiç zarar vermeyen yakıt: Hidrojen. Bu araştırma da beş sene sürdü. 1967’den 1972’ye kadar.
1973’de enerji krizi başladı. Yani Ortadoğu memleketleri diğer memleketlere, bilhassa endüstriyel memleketlere petrol ihracatını durdurdular. Petrol istasyonlarında büyük kuyruklar oluştu, fabrikalar durdu. Şehirlerde trafik durdu. Mesela, ben Tokyo’ya gitmiştim o zaman. Daha evvel de Tokyo’da bulunmuştum ve trafiğin meydana getirdiği hava kirliliğinden dolayı Tokyo şehrinden Fujiyama Dağı gözükmüyordu. Halbuki, bu petrol krizi sırasında petrol yok otomobillerin 90%’ı çalışmıyor. Hava temiz, tertemiz. Tokyo’nun ortasından Fujiyama Dağı’nı görebiliyorsunuz.
1973’te enerji krizi başlayınca ben de Miami Üniversitesi’nde Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü’nü kurdum. Yeni enerji kaynakları arayacağız, çünkü anlaşıldı ki, petrol tükenecek, kömür tükenecek, doğal gaz tükenecek Enstitünün adının başına Temiz Enerji koydum; çünkü, fosil yakıtların çevreye verdiği zararları, şehirlere, insana verdiği zararları biliyorum. Temiz Enerji kaynakları bulmamız gerekti. Güneş, rüzgar, su, nükleer enerji, jeotermal enerji, hiç biri petrol gibi doğal gaz gibi kullanışlı değil. Hiç birini otomobile koyup, otomobili süremezsin. Hiçbirisini uçağa koyup, uçağı uçuramazsın. Düşündüm; eğer biz bu yeni enerji kaynaklarından hidrojen üretirsek problemi çözeriz. Çünkü hidrojenin en temiz, en randımanlı yakıt olduğunu, seyahatler için en iyi araç yakıtı olduğunu biliyordum. “Biz hidrojen üreteceğiz” dedim ve bunun adını “Hidrojen Ekonomisi” koydum. Çünkü enerji ekonominin lokomotifidir. Fabrikaları işletmek için, araçları gereçleri işletmek için enerji lazım. Washington’a, A.B.D AR-GE vakfına gittim. Bir konferans organize edip, Hidrojen Ekonomisi fikrini yaymak istiyorum, fikri ortaya atınca, bakalım reaksiyon ne olacak dedim? 70.000 USD verdiler. Bir sene sonra, 18 Mart 1974’de Hidrojen Ekonomisi Miami Enerji Konferansı’nı açtık. İngilizcesi; “The Hydrogen Economy Miami Energy” Conference. Kısa adı da THEME Konferansı. Orada konferans açılışında, bu fikri ortaya attım. Çay molası verdik, indim kürsüden, muhtelif memleketlerden on kişi yanıma geldi; dediler ki:” Dr. Veziroğlu, biz de aynı fikirdeyiz, bir dernek kuralım”. O gece konferansın olduğu Miami Beach’teki Playboy Plaza Hotel’de toplandık. On kişi bir de ben onbir kişi. O gece, 18 Mart 1974 gecesi, toplanan 11 kişiden bazıları diyor ki, bir dernek kuralım ama birkaç sene bekleyelim, belki fosil yakıtların tükenmelerinin ve çevreye verdikleri zararların çözümü için daha iyi bir fikir ortaya atılır. Daha iyi bir fikir ortaya atılabilir; bir iki sene bekleyelim. Daha iyi bir fikir ortaya çıkmazsa, ondan sonra bir dernek kuralım. Venezuela’dan Dr. Anibal Martinez diyor ki, derhal kuralım derneği. Şimdi, Anibal Martinez bir petrol mühendisi ve OPEC’in kurucularından. Biliyorsunuz, Venezuela OPEC’in kurucu memleketlerinden birisi ve OPEC kurulurken Venezuela’yı Dr. Anibal Martinez temsil etmiş. Petrolcü, petrol mühendisi, OPEC’in kurucusu, şimdi diyor ki: “Bu derneği derhal kuralım!”. Biz, yani diğer on kişi, şüphelenmeye başladık; dedik ki “Acaba bu adam beşinci kol mu?” Halbuki adam hakikati biliyormuş. Petrolün ne kadar kötü olduğunu biliyor, ısrar ediyor. Onun fikri galip geldi, dernek kuruldu, beni başkan seçtiler; hala başkanım. Bir dergi çıkarmaya başladık. İlk önce, yılda 4 tane bastık, üç yıl sonra 6, ondan üç yıl sonra 12, iki yıldır da 15 sayı çıkarıyoruz. Çünkü hidrojene ilgi arttı. Fikri yaymak için iki yılda bir kongreler yapmaya başladık, Dünya Hidrojen Enerjisi Kongreleri… Üniversitelerde, firmalarda AR-GE çalışmaları başladı. Otomobil, otobüs şirketleri, elektrik santralı üreten şirketler hidrojen enerjisi AR-GE çalışmasına başladılar. Fakat petrol şirketleri hep bu işin aleyhinde. Milletlerarası Hidrojen Enerjisi Derneği’ni kurduktan sonra petrol şirketleri bize karşı çıktı. Hidrojenden korkmaya başladılar. Bize, bu onbir kişiye “hidrojen romantikleri” adını taktılar. “Bunlar rüya görüyor, olacak iş değil” dediler ve hidrojeni kötülemek için Shell, British Petrol, Exxon, Mobil gibi bütün büyük petrol şirketlerinin aralarında bulunduğu büyük bir konsorsiyum kurdular. Maksatları, petrolün, doğal gazın, kömürün iyi olduğunu, temiz olduğunu ispat etmekti. Bu konsorsiyum yedi sene evveline, yani 1998’e kadar çalışıyordu. Onlara göre, mesela, şehirlerdeki hava kirlenmesi egsozlardan çıkan gazlardan dolayı değildir. Uzaklarda infilak eden yanardağların havaya saldığı zehirli gazlar ve tozlar şehirlere düşüyormuş atmosferden, oymuş sebep! Raporlarından bu çıktı. Ondan sonra, “Dünya ısısının artması, iklim değişikliklerinin sebebi karbondioksit değildir” dediler. “Tarlalarda geviş getiren ineklerdir!” diye raporlar çıktı üniversite profesörlerinin imzalarıyla. Şimdi ben düşünüyorum, petrol şirketlerini nasıl kendi tarafımıza çekeriz diye. 1998’de Buenos Aires’de 12. Dünya Hidrojen Enerjisi Kongresi olacaktı. 1997’de büyük petrol şirketlerine, bu konsorsiyum üyelerine birer mektup yazdım. “1998’de Buenos Aires’de 12. Dünya Hidrojen Enerjisi Kongresi’ni yapacağız. Bir oturumu petrole ayırıyoruz. Lütfen gelin, bize petrol tükendiğinde ne satacağınızı söyleyin.” Buna çok kızdılar, hiç birisi cevap vermedi. Fakat Shell şirketi 15 mühendis gönderdi kongreye. Kongreden iki ay sonra, Ağustos 1998’de Shell konsorsiyumdan ayrıldı. Shell’de üç bölüm vardır; petrol arama, petrol çıkarma, petrol taşıma. Şimdi dördüncü olarak hidrojen bölümü de var. Shell’den sonra British Petrol de ayrıldı, ve bütün konsorsiyum dağıldı. Şimdi bütün petrol şirketleri, bizim Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı dahil, hidrojen şirketi olmak peşinde, yani petrol tükenince hidrojen satmaya hazırlanıyorlar. Bir çoğu hidrojen dolum istasyonu kurdu ve şimdi 150’den fazla dolum istasyonu var dünyada. Hep petrol şirketleri kuruyor hidrojen dolum istasyonlarını, hidrojen satmaya hazırlanıyorlar.

Termodinamik: Hocam, Türkiye’deki Hidrojen Teknolojileri Araştırma Merkezi nasıl kuruldu? Türkiye’de, yine basından izlediğimiz kadarıyla, resmi makamlarla temaslarınız var.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi bu merkezin kuruluşuna gelelim. Birleşmiş Milletler beni hidrojen enerjisi üzerine danışman olarak tuttu. Zaman zaman benden rapor istediler. 1988’de yani 17 sene evvel verdiğim bir raporda, dedim ki, “ hidrojen enerjisine geçilmesi kaçınılmazdır ve burada önemli rol oynayacak, dünyada liderlik yapacak bir Birleşmiş Milletler Merkezi kurulmasını öneririm” Bunu beğendiler, benden bir rapor daha istediler. “Peki nerede kuralım bu merkezi?” diye sordular. Ben yeni bir rapor daha verdim, iki memleket önerdim. “Birisi” dedim, “Üç kıtanın birleştiği yerde. Bu memleketin kalkınmakta olan bir memleket, endüstriyel memleketlerle kalkınmakta olan memleketler arasında bir noktada olması iyi olur”. “Böyle bir memleket üç kıtanın birleştiği yerde bulunan Türkiye’dir.” “Bir de” dedim, “ Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasında Meksika’dır.” İki seçenek verdim onlara. Onlar bana geri döndüler. Dediler ki, “biz Türkiye’yi beğendik.” Ben bana sormalarını bekliyorum, “Türkiye’nin neresinde yapalım?” diye. MTA’nın Datça’da güzel bir güneş enerjisi laboratuarı var. Orasını düşünüyordum ben, fakat bana sormadılar. Viyana’daki UNIDO teşkilatı, kendi aralarında tetkik ediyorlar ve diyorlar ki “bu merkez Birleşmiş Milletler Merkezi olacak, kongreler yapılacak. Ondan sonra bilim adamları gelecek, dünyanın her tarafından insanlar gelip çalışacak. Onun için hava ulaşımı kolay olan bir şehir olması lazım. O da İstanbul.” Bana telefon ettiler, dediler ki, “biz İstanbul’u seçtik”. 1992’de Ankara’ya gittik. Demirel Başbakan, Erdal İnönü bilimsel işlerden sorumlu Başbakan yardımcısıydı. Erdal İnönü ile görüştük, derhal işin ehemmiyetini anladı. UNIDO ile Türk hükümeti arasında böyle bir merkezin İstanbul’da kurulması için ön anlaşma yapıldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda onay çıkması lazım Merkez’in kurulması için. Dünyayı dolaştık, Amerika, Japonya, Çin, Hindistan, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Mısır, Kuveyt… Gitmediğimiz memleketlerle İstanbul’da bir toplantı yaptık. Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Brezilya, Arjantin vs. ve hepsinden Merkez’in İstanbul’da kurulmasına olumlu oy vereceklerine dair söz aldık. 1996’da bu karar UNIDO genel kuruluna gitti, ve oy birliği ile UNIDO genel kurulu, yani bütün memleketler, bu merkezin Türkiye’de kurulmasını onayladı. Ondan sonra hükümetimiz, bunun müzakerelerinin devamını Enerji Bakanlığı’na verdi. Enerji bakanları ile UNIDO arasında müzakereler başladı. Birçok hükümet değişti. Ben de yardım ettim bu konularda, Mesut Yılmaz hükümeti onayladı, Ecevit hükümeti onayladı, Milli Güvenlik Kurulu’na gönderildi. Beni davet ettiler, orada anlattım, Milli Güvenlik Kurulu onayladı. İmzalamak, şimdiki hükümetimizin sayın Enerji Bakanı Dr. Hilmi Güler’e nasip oldu. O da bunları tetkik etmiş olarak, bunun Türkiye’ye çok faydası olacağının bilinci içerisinde Viyana’da Ekim 2003’de anlaşmaları imzaladı. Anlaşmalardan evvel, “bu anlaşmaları imzalayacağım fakat gelip başında durup kuracaksın merkezi” dediler. Ben de “peki” dedim. Öyle olunca, Miami Üniversitesi’nden izin aldım. Mayıs 2004’ten itibaren merkezi kurmak için çalışmaya başladık. Şimdi geçici tesislerdeyiz, daimi yer arıyoruz. Bir üniversite kampüsünde olacak merkez. İdari binalar, laboratuvarlar, konferans merkezi, kütüphane, misafirhane, sosyal tesisler… Sarıyer’de denize nazır güzel bir yer bulduk. Onun da sözünü aldık, şimdi resmi yazı için uğraşıyoruz. Resmi yazı geldikten sonra, projeler hazırlanacak ondan sonra ihaleye çıkılacak, tahmin ediyorum 3-4 sene içinde daimi yerimize geçeceğiz. Fakat şimdi bu daimi yer hazırlıkları yapılırken, AR-GE çalışması gerektirmeyen işlere başladık. Bunlar nelerdir? Dünyanın her tarafında pilot bölgeler kuruyoruz, pilot projelere başladık. Çin’de su enerjisinden istifade ederek hidrojen üretip bir kasabanın enerjisini sağlayacağız. Hindistan’da üç tekerlekli arabalar hidrojen ile çalışacak. Güney Kore’de otobüs ve otomobil filoları hidrojen ile çalışacak. Azerbaycan’da bir projeye başladık. Libya’da güneşten hidrojen üretilecek. Portekiz adalarında jeotermal enerjiden hidrojen üretilecek. Fas’ta rüzgardan hidrojen üretilecek ve Avrupa Birliği’ne verilecek. Ondan sonra, Türkiye’de iki projeye başladık. İstanbul’da hidrojen ile otobüs işleyecek, Bozcaada tamamen hidrojene çevrilecek, hidrojen rüzgardan üretilecek. Türkiye’de Türk kaynaklarıyla hidrojen üretme projelerine başladık. Rüzgardan hidrojen üreteceğiz, gece kullanılmayan elektrikten hidrojen üreteceğiz ve bunları doğal gaz boru hatlarına enjekte edeceğiz, doğalgaz-hidrojen karışımı kullanılacak ve hidrojen oranı giderek artacak. 50-60 yılda şimdiki doğal gaz boru hattı hidrojen boru hattı olacak ve Türkiye hidrojene geçmiş olacak. Dediğim gibi, Türkiye, bütün yakıtını kendisi hidrojen olarak üretecek. Güneş, rüzgar, su enerjisinden, jeotermal enerjiden hatta nükleer enerjiden üretilecek hidrojenin fazlasını Avrupa’ya satabileceğiz. Avrupa’da güneş yok, yer yok. Avrupa hidrojeni Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan alacak. Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Avrupa’ya hidrojen satmak için hazırlıklara başladı fakat biz daha yakınız Avrupa’ya onun için biz daha avantajlıyız.

Termodinamik: Biz daha yakınız bir de, Türkiye’de tüm yenilenebilir enerji kaynaklarından var.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Tabi Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok zengin.

Termodinamik: Hidrojen kullanımına geçildiğinde teknoloji tümüyle yenilenecek. Örneğin, güç santrallerinde doğal gaz yerine hidrojen kullanılması, baştan aşağı yanma odasının değiştirilmesini gerektirmeyecek mi? Taşıtlarda verimi nasıl etkileyecek, hidrojen kullanımı?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Evet…. İleride yakıt pilleri kullanılacak, çünkü yakıt pillerinin çok sayıda avantajı var. İçten yanmalı motorlardan iki üç misli daha randımanlılar. Bütün otomobil şirketleri, otobüs şirketleri yakıt pilli otomobiller, otobüsler yapıyorlar çünkü çok randımanlı, hem de temiz. Fakat, yakıt pilleri pahalı, onun için başlangıçta içten yanmalı motorlar kullanılacak. Çünkü içten yanmalı motorlar daha ucuz. Sonra yavaş yavaş onların yerini yakıt pilleri alacak.

Termodinamik: Peki, bu geçiş aşamasında konstrüksiyonu değiştirmek konusunda bir çaba var mı Türkiye’de?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi biz UNIDO-ICHET olarak, Türkiye’nin yol haritasını hazırlıyoruz hidrojene geçmek için. Bunu hidrojen konusunda çalışan bilim insanlarıyla, sanayicilerle, mühendislerle tartışacağız, Türkiye için bir yol haritası ortaya çıkaracağız ve bunu planlamaya sunacağız. Yani istiyoruz ki, Türkiye de Avrupa Birliği ile beraber aynı zamanda hidrojene geçsin. Tabi Türkiye’nin yol haritası Avrupa’nınkinden, Amerika’nınkinden başka olacaktır. Onların kendi endüstrilerine, kendi enerji kaynaklarına bağlı olarak yol haritaları var. Onların çoğunda hidrojen dışardan gelecek. Bizim yol haritamızda biz hem hidrojeni kendimiz üreteceğiz, hem ihraç edeceğiz. Fakat, kendi yapabileceğimiz mevcut teknolojilere bina edeceğiz hidrojen sistemine geçişi. Sanayicilere onun için soruyoruz: “Ne yapabilirsiniz, ne yapıyorsunuz?” Mesela Vestel çalışıyor bu konuda, İzmit’te Elimsan şirketi çalışıyor. Bunlar hidrojen ile ilgili çalışmalar yapıyorlar, yakıt pilleri ile ilgili. Vestel gelecek sene ticari olarak yakıt pillerini piyasaya süreceğini ilan etti, kongre sırasında.
Biliyorsunuz, çalışmalarımızdan birisi IHEC 2005 Kongresi. Orada sergi vardı. Güney Kore otomobil getirdi. Güney Kore parlementosu beni davet etti, parlementoda hidrojeni anlatacağım milletvekillerine. Bu şekilde ilgiyi artıracağız hidrojen enerjisine dünya çapında ve ülkemizde. Daha sonra hükümetler ve sanayi çevrelerinin katılımıyla yakıt sistemimiz de değişime uğrayacak.

Termodinamik: Hidrojen enerji sisteminde “Bor”un önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi, biliyorsunuz, dünyanın en büyük rezervi Türkiye’de bor madeninin. Bir çok kullanım yerleri olan bir maden. Cam sanayisinde, seramik sanayisinde, kurşun geçirmez zırh yapmakta, madenleri sertleştirmekte kullanılıyor. Enerjideki en mühim yeri de, nükleer enerji. Nükleer enerjide nükleer reaktörlerin kontrolü bor ile yapılır. Her reaktörün üstünde 20, 30, 40, 50 tane bor silindirik çubuğu vardır. Hepsinin altında bir levha vardır, altları da boştur. Silindirik bir delik vardır reaktörde. Reaktörün sıcaklığı yükselmeye başlayınca, yani erime ihtimali doğunca, bu levhalar çekilir, bor çubukları düşer ve bor nötronu emer. Nasıl sünger suyu emiyorsa, bor da nötronları, nükleer enerjiyi meydana getiren parçacıkları emer ve nükleer reaktörün çalışmasını durdurur. Bor, nötronu emdiği gibi hidrojeni de emiyor. Dünyada en çok hidrojen emebilen maden olan borun, şimdi otomobillerde, otobüslerde hidrojen deposu olarak kullanılması öngörülüyor. Araçlardaki hidrojen depolarının hacmi petrolünkine nispetle üç defa daha büyük ve üç defa daha ağır. Fakat hidrojen borda depolanırsa o zaman petrol ağırlığına iniyor, hacim de küçülüyor. Mesela, sodyum borhidrür kullanılıyor. Suyla karışınca hidrojen çıkıyor ve sodyum borhidroksit oluyor. O sodyum borhidroksitin tekrar sodyum borhidrüre çevirmek lazım ki, o kimyevi maddeyi tekrar ve tekrar kullanalım. Bu pahalı bir işlem. Şimdi dünyanın her tarafında laboratuarlarda ucuz bir yöntem bulmak için çalışmalar var. Şimdiye kadar piyasaya çıkan otobüs, otomobillerin hemen hemen hepsinde hidrojen, basınçlı kaplarda depolanıyor. BMW otomobillerinde sıvı hidrojen kullanıyor. Yani henüz borda depolanmış hidrojen kullanılmıyor, çünkü henüz ekonomik değil.

Termodinamik: Ama eğer borun ekonomik olmasını sağlayacak bir teknoloji bulunursa, Türkiye’nin bor rezervlerinin tüm dünyanın %72’si oranında olması bir avantajdır.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Tabi. Dediğim gibi dünyanın her tarafında çalışmalar var. Başarılı olursa, o zaman depolamakta kullanılacak. Mesela cep telefonları için, diz üstü bilgisayarlar için, hidrojen borda depolanabilir, orada fiyat o kadar mühim değil, çünkü çok az hidrojen kullanılacak. Sodyum borhidrür orada hidrojen depolanmasında ticari olarak kullanılabilir. Sodyum bor hidrüre çevirmek pahalı olsa bile piyasa bunu kaldırır. Ama otomobillerde ve taşıtlarda henüz karlı değil.

Termodinamik: Bor dışında hidrojen enerjisini depolamak için alternatifler nelerdir?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Hidrojen gazometre benzeri basınçlı kaplarda depolanacak. Eskiden İstanbul’da havagazı vardı, kömürden gaz çıkardı, havagazı. Havagazının yarısı hidrojendir, diğer yarısı yanıcı karbonmonoksit. Karışım boru hatlarından şehre dağılırdı, gazometrelerde depolanırdı. Yemek pişirmek için, ısınmak için bu gaz kullanılırdı. Yani dediğiniz gibi, mesela bir elektrik santralinde gece kullanılmayan elektrik, hidrojen olarak depolanır. Gündüz talep çok iken, elektrikle beraber gazometrelerde depolanan hidrojen kullanılacak. Türkiye gibi bir memleket için, hidrojen depolamada farklı alternatifler de var. Mesela hidrojen yeraltında boşalmış maden yataklarında depolanabilir. Kömürü almışız, demiri almışız, madenin içini boşaltmışız. İngiltere’de hidrojen demir madeninde depolanıyor. Amerika’da tuz kayalarında; bazen doğal mağaralar var, orada depolanıyor. Doğal mağara olmayan yerde suni, sentetik mağara yapılıyor. Nasıl? İki tane delik açılıyor tuz kayasına, aşağıda dinamit ile patlatılıyor tuzlar, ondan sonra bir delikten tatlı su veriliyor, diğer borudan tuzlu su çıkıyor ve tuzlar eritiliyor. Su tuzları eritiyor, yer altında mağara açıyor, ve o mağaralarda hidrojen depolanıyor. Avrupa’da, doğal gazı da böyle depolamaya başladılar. Şimdi Türkiye Rusya ile anlaşma yaptı, Tuz Gölü altında bu şekilde doğal gaz depolamak için mağaralar yapılacak. Şimdi bütün dünyada her memleketin jeolojisi tetkik ediliyor, “Nerelerde hidrojen yahut doğal gaz depolanabilir?” diye. Bir memleket için doğal gazı gazometrelerde depolamak pahalı, çünkü binlerce gazometre yapacaksın. Hem çok yer alacak, hem de çok malzeme kullanılacak. Onun için yer altındaki boşluklarda depolamak ekonomik oluyor, kayıp ise çok az, bir senede %1 oluyor.

Termodinamik: Bu depolamanın çevreye etkisi var mı? Yani suni olarak yer küreye müdahalede bulunuyorsunuz…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Boşluklar kullanılacak mümkün mertebede, boş maden yatakları kullanılacak. Yahut, bu şekilde mağaralar yapacağız suni olarak. Ama şimdi hidrojen zehirli bir gaz değil, bu odada hidrojen olsa nefes alsak öldürmez. Hidrojen kullanılınca meydana gelen su, yahut su buharı zehirli değil, su buharını nefes alsak kimseyi öldürmez.

Termodinamik: Bunun doğal dengeyi bozacağı söyleniyor…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Daima mukayese yapmak lazım. Hidrojen ile kıyaslanacak bir şey yok. Onu söyleyenin elektriğini kes, otomobilinin yakıtını al. “Yok ben yakıtımı isterim” der, “elektriğimi isterim” der. Peki, “doğal gaz ile mi yapacaksın, hidrojen ile mi yapacaksın, kömür ile mi yapacaksın? Karar ver!” Seçmesi lazım. Biliyorsunuz, bilimde kıyaslarız. Hepsiyle yemek pişirebiliriz ama hangisi daha temiz, daha ucuz?.

Termodinamik: Peki bu aşamada sizin öneriniz nedir, hocam? Fosil yakıtlar zaten bitecek, onlar bitinceye kadar hidrojeni onları kullanarak mı üretmek, yoksa bitinceye kadar onları yine geleneksel yöntemlerle mi kullanmak?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Bakın, tabiat yıllardır yaptığımız yıkımı durdurmak için bize mesajlar gönderiyor. Katrina’yı gönderdi, Rita’yı gönderdi. Bundan evvelki en büyük kasırga Andrew kasırgası idi. 1992’de 30 milyar dolar zarar verdi. Şimdi, Katrina ile Rita Amerika’ya belki 200 milyar dolar zarar verdi, ötekinin 7-8 misli. Ayrıca Pasifik’te olan kasırgalar var, Çin’de, Japonya’da, Hindistan’da, Filipinler’de. New Scientist’e bakıyordum. Enteresan bir haber var. Katrina mühim değil diyor. Katrina mühim. Katrina kasırgası neymiş biliyor musunuz? Şimdiye kadar kasırgalar Atlantik’in kuzeyinde oluyordu hep. Kuzey Atlantik’te ısı daha çok ve deniz ısısı. Şimdi Güney Atlantik de ısınmaya başlamış ve ilk defa Güney Atlantik’te kasırga olmuş. Katrina’dan sonra petrol fiyatları varili 70 dolara çıktı. Gelecek sene 100 dolar mı olur, 200 dolar mı, Allah bilir. Bunlar hep mesaj bize, bir an evvel hidrojene geçmeliyiz. Hem çevreyi korumak bakımından, hem de ekonomi bakımından daha iyi. Zaten aslında petrolü, doğal gazı yakıp çevreyi kirletmemek lazım. Petrol ve doğal gazdan yapılan ilaçlar var. Suni elyaf var, suni kumaş var, plastik maddeler var. Kimya sanayiinde kullanmak lazım petrolü, doğal gazı ham madde olarak. Yakarak ziyan ediyoruz, hem de çevreyi kirletiyoruz, yani, bir an evvel hidrojen enerjisine geçmek şart. Artık bunu bütün dünya iyice tetkik etti. Yani karar verdiler ki, en iyi sistem hidrojen enerjisi sistemidir. Buna mesela Amerika’nın petrolcü başkanı Bush bile karar verdi. “Hidrojenden, hürriyet yakıtıdır, her memleketi petrole bağımlılıktan kurtaracaktır” diye bahsetti. Tabi Japonya daha 1974’de karar verdi hidrojene geçmeye. Ben bu fikri ortaya atınca Japonya’dan beni derhal davet ettiler. Tokyo’ya gittim orada birkaç konuşma yaptım. 1975, Japonlar hidrojene geçmek için Sun Shine projesini başlattı. Avrupa 2002’de hidrojene geçmeye karar erdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi, 2002’de yapmış olduğu bir konuşmada, hidrojene geçmeye karar verdiklerini anlattı. Basın toplantısı yaptı Brüksel’de Eylül 2002’de. Prodi orada dursaydı, Amerika’da bir hareket olmayacaktı. Romano Prodi iki cümle daha söyledi basın toplantısında. Dedi ki: “Ben, Avrupa’nın Amerika’dan ve Japonya’dan evvel hidrojene geçmesini istiyorum. Zira bu, Avrupa’ya büyük teknolojik ve ekonomik avantajlar sağlayacaktır.” Ertesi gün, bu beyanat, büyük başlıklar halinde New York Times’te, Wall Street Journal’da çıktı, tabi Bush’un masasına gitti. Bush’a daha evvel hidrojen hakkında raporlar gidiyordu, okumuyordu. Şimdi bu gazeteler yazınca, danışmanlarını çağırdı. “Nedir bu, Avrupa bize neden rest çekiyor ?” diye sordu ve Amerika da hidrojene geçmeye karar verdi.
Gönderen faik murat zaman: 2:20 PM
Etiketler: Enerji
2 yorum:

yüksel güzel dedi ki...

sayın hocam ben ilkokul meznu
arastırmacı mucitim likit hidrojen
üretimiyle ilgili buluşumu izlemek için yotube.yüksel güzel i.tıklayın saygılarımla
2:37 PM
tugra113gmail.com dedi ki...

Muhterem Hocamla

Merkezle ilgili 5 yıl gönüllü çalışmalarımız oldu.Hayretler içinde kalacağınız ,bu kadarda olamaz diyeceğiniz,Ülkenin nasıl geri bırakıldığının ,hazin Ayrıntlarını www.hiziracil.tr.gg de, -BM,İstanbul Hidroden Enerji Mrk. Bölümünde bulabilirsiniz.
Saygıdeğer Hocamız;Beni gönüllü belgesi ile onurlandırmışlardır.

Halen ABD de görevini sürdüren
Hocamızla, irtibatımız devam etmektedir.

Abdurrahim BARIN
www.hiziracil.tr.gg



 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2057137 ziyaretçi (4530288 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol