Osmanlı tarzı sağlıklı yaşama rehberi
Yaz ayları gelince, malum, basında bir furyadır başlar. Yok sağlığınız için şunları yemelisiniz, yok gençliğinizi korumak için şunlara dikkat edeceksiniz, yok yaz diyeti, yok formda kalmanın yöntemleri… Bunların benzerlerini dünya basınında da görebilirsiniz.
İyi de bu ‘sağlıklı yaşam’ takıntısı nereden geliyor? Neden ille de genç kalmak önemli olsun?
Vücudumuzu bir kaportaya dönüştüren bu yaklaşımların, onu aynı zamanda sanki bizim dışımızda bir varlıkmış gibi ele aldıklarının farkında mıyız?
Oysa sağlığın esası, ruh ve vücut uyumunu sağlamak değil midir? Sağ-lık, yani ‘sağ olma hali’, aynı zamanda ruh ve zihnimizin bedenimizle beraber sağaltılmasını gerekmez mi? Hayır, öyle olmuyor. Ruh, ruh hekimlerine havale ediliyor, vücudumuz ise doktorlara. Böylece modern insanın vücudu parçalara ayrılıyor. Bu boşluğu gidermek için son yıllarda psiko-somatik hekimlik diye bir dal ortaya çıktı. ‘Soma’ vücut demektir, ‘psike’ ise ruh. Böylece psiko-somatik hekimlik, ruh-vücut bütünlüğünü göz önünde bulundurur, hastaya hem fizyolojik, hem de psikolojik yönden yaklaşmayı amaçlar.
Ancak modern insanın ruh-vücut bütünlüğü, fena halde çarpılmış durumdadır. Dikkat ederseniz, vücudumuzdan bir başkası gibi söz ediyoruz. Sanki ruhumuz bir makinenin içine girmiş hayalet gibidir. ‘Güzel bir vücudum var’ demek, vücudu kendimizden ayrı bir mekâna yerleştiriyoruz demektir. Oysa ruh-vücut birliği açısından doğru olan cümle, ‘Ben güzel bir vücudum’ olurdu. Ruhumuz bu bedende geçici bir misafir değil; mahşerde onunla beraber haşr olacağımıza göre, ruhumuzla bedenimiz kader birliği yapmış demektir. Bu durumda nasıl olur da vücudumuzu bir kenara itecek şekilde yaklaşabiliriz kendimize?
Geçenlerde eski bir tarih dergisinin koleksiyonunu karıştırırken Osmanlılarda sağlıklı yaşama kurallarıyla ilgili bir mektup geçti elime. Mektup, bir dönem Başbakanlık da yapmış bulunan Müşir (Mareşal) Gazi Ahmed Muhtar Paşa’dan Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’ye yollanmış. Tecrübeli, gün görmüş bir generalin, bir dönem talebesi de olan şehzadeye babayanî tavsiyelerinin sizin de ilginizi çekeceğinden eminim. Bu tavsiyelerin bugünkü tıp nazarındaki değerini takdir edecek durumda değilim ama kendi payıma sabah yapılacaklar faslını uyguladığım her seferinde faydasını gördüğümü söyleyebilirim.
Ahmed Muhtar Paşa, velinimeti olan Abdülaziz’in emaneti olan Yusuf İzzeddin Efendi’yle, babasının ölümünden sonra da çok yakından ilgilenmiş, sık sık sinir krizleri geçiren ve düzensiz bir hayat süren Veliahda elinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışmıştır. Aşağıda özetini sunacağımız mektup, İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayınlanmış olup 1913 tarihlidir. (Kaynak: Resimli Tarih Mecmuası, Sayı: 56, Ağustos 1954, s. 3273-5.)
Mektup işin felsefesini izah etmekle başlıyor: “İyi bir zihin ve iyi bir fikre sahip olmak, iyi, sıhhatli bir vücuda malik olmakla hâsıldır. Vücut sıhhatte oldukça güzel uyku uyunur ve vücut daima akl-ı kâmil ile bulunur. Sıhhatli vücut ise soğuk almak vs. gibi arızî şeylerden sarf-ı nazarla (ki bu misillu şeyler hep tahaffuzla kolayca bertaraf edilmek kabildir) başlu iştiha ile taam etmek ve her sabah vücudu muzır şeylerden kurtarmak ile hasıldır; bu ikisi de taht-ı intizam ile yaşamakla mümkündür.”
Özetlersek Paşa, akıl ve beden sağlığını beraber düşünüyor. İyi düşünmek sağlıklı bir vücuda sahip olmaya, sağlıklı bir vücuda sahip olmak da sağlıklı düşünmeye bağlıdır. Sağlığı korumanın anahtarı, soğuk almak gibi vücuda zararlı şeylerden korunmakla, yemeği iştahlı yemekle ve her sabah vücudu, ona geceden kalmış zararlı şeylerden kurtarmakla mümkündür. Tabii düzenli bir hayat sürmek de işin esasını oluşturuyor.
Ahmed Muhtar Paşa, birazdan anlatacaklarını kendi hayatından örneklendiriyor, yani tecrübesini konuşturuyor. Ben onun söylediklerini sadeleştirip maddeler haline getirerek anlaşılmasını kolaylaştıracağım. Bakalım Paşa 24 saati nasıl geçiriyormuş?
1) Her akşam saat 9-10 arasında uyurum.
2) Güneş doğmadan kalkar, namazımı kıldıktan sonra güne başlarım (sadece yaz aylarında namazdan sonra biraz daha uyurum).
3) Devamlı kabız olduğumdan ilaç kullanmak yerine şunları yaparım: Sabah ezanından sonra bir litre ılık suyu içer, sonra sedire uzanırım. 10 dakika kadar ellerimle bağırsaklarımı hareket ettirir ve tuvalete giderek içimin boşalmasıyla dünyaya yeni gelmiş gibi olurum.
4) Ardından banyoya gider, elime bir küçük havlu alır, eşimin eline de bir havlu veririm. Kurnayı sıcak suyla doldururum. Her ikimiz de havluları suya batırıp ıslak havlularla vücudumu tepeden tırnağa ovarız. Bu işlem 3-5 dakika sürer. Ancak bu sırada üşütmemeye özen göstermek gerekir.
5) Derhal bornozumu giyip dışarıda oturur, vücudumu biraz daha ovduktan sonra ellerime bir kıl eldiven giyer ve onunla elimin yetiştiği yerleri ovarım. Sırtımı ise eşim yine kıl eldivenle ovar. 5-6 dakika da bu işlem sürer.
6) Eğer bu sırada vücudum yeterince ısınmamış olursa bir havlu eldiven giyerek biraz da onunla hızlı hızlı ovunarak hararetin vücudun her tarafına yayılmasına özen gösteririm. Daha sonra odama gidip kahvaltımı ederim.
7) Kahvaltım bol sütlü bir çay, rafadan bir yumurta, marmelat ve münasip miktarda ekmekten oluşur.
Bütün bunlar tam bir saatimi alır. Sonra yazım varsa yazar, yoksa kitap okumaya geçerim. Yürüyüş yapmayı ihmal etmem.
9) Tam saat 12′de öğle yemeğine otururum. Menüm şöyledir: Bir tabak çorba / Bir tabak et yemeği / İki tabak sebze yemeği / Bir tabak pilav / Muhallebi veya sütlaç (meyveyi, gaz yapıp uykumu kaçırdığı için hemen hemen hiç yemem).
10) Öğle yemeğinden 3-3,5 saat kadar sonra bir bardak çay içerim fakat çayla beraber bir şey yemem.
11) Akşam tam saat 7′de yemeğe otururum. Bu defa yukarıdaki menüden sadece sebze yemekleri eksik olur sofrada.
12) Bu üç öğün arasında kesinlikle bir şey yemem.
Hatta yemeklerde su dahi içmem. Sadece pilav yerken bir bardak su içerim.
13) Saat 9 veya 10 oldu mu yatağımdayımdır.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın tavsiyeleri bitecek gibi değil. Kulağını çekmeyi ihmal etmez: Cinsel münasebetten mümkün olduğu kadar uzak durmasını tavsiye eder genç Veliahda. Ayrıca “gönül hoşluğu ile çalışma”nın çok sevap olduğunu da ekler sözlerine.
Paşa 80′ini geçkin olarak vefat ettiğine göre tavsiyeleri yerindedir ama Veliahd’ın genç yaşında intihar etmesine (bir rivayete göre babası gibi katledilmesine) engel olamamıştır. Yaşasaydı Vahdettin’in yerine Yusuf İzzeddin padişah olacak, belki de Osmanlı tarihinin bu son sayfası farklı bir şekil alacaktı. Sizin anlayacağınız, Ahmed Muhtar Paşa’nın tavsiyeleri belki de tarihin akışını değiştirecekti…