Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Çinuçen TANRIKORUR-Berhüda TANRIKORUR.ABD Üniversiteden-Türkiye Akademisyenliğine.
 


 - İSTANBUL
Barihüda Tanrıkorur, 2000 yılında kaybettiğimiz merhum udî-bestekâr ve mütefekkir Cinuçen Tanrıkorur’un eşi. Hayatında bir tevafuklar zinciriyle okyanus ötesinde İslâmiyet’le müşerref olmak varmış. Değişen hayatını ve hayatına giren orucu konuştuk.
Jamaika’da doğup Çin asıllı Protestan bir ailede yetişen Barihüda Tanrıkorur, İslamiyet’i tanıdığında Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. Ardından Türkiye’ye geldi ve uzun yıllar üniversitelerde hocalık yaptı. 15 sene alan ‘Mevlevîhane Mimarisi’ doktora teziyle bugün bu alanda geniş bir kaynağı barındıran Barihüda Tanrıkorur’a en büyük paye, UNESCO’dan geldi. 2005 senesinde Türkiye’yi temsilen kurulan 60 kişilik heyete başkanlık ederek, iki  ay gibi kısa bir sürede tamamlanan ‘Mevlevi Ayini Şerifi’ çalışması, dünya kültür mirası şaheseri unvanıyla ödüllendirildi. Tanrıkorur’dan, oruçla nasıl tanıştığını ve ona ne kadar sadakat gösterdiğini dinledik.
İslâm diniyle sonradan müşerref oldunuz. Tanışmadan evvel oruç bir gayrimüslim gözüyle nasıl görünüyordu?
Aslında oradan bakınca çok zor bir mefhum. Batı’dan ve Hıristiyan geleneğinden gelen bir kişinin İslâm’da ilk gördüğü şey müthiş bir disiplin ve nefis terbiyesi gerektirdiği. Müslüman olmadan Ramazan’ın ne olduğunu bilmiyordum. Hıristiyanlıkta buna benzer bir ibadet yoktur. Bu yüzden bir Hıristiyan için geniş serbestliklerin içinden gelip günde beş vakit namaz kılmak, namaz için abdest almak, yılda bir ay oruç tutmak, kendi kazancından zekât vermek kolay değil. Ama kelime-i şehadet getirdikten sonra bunları adım adım gerçekleştiriyor kişi.
Oruçla nasıl tanıştınız?
İslamiyet’le tanışmam, üniversitede hocalık yaptığım yıllarda oldu.  Kaliforniya Üniversitesi’nde güzel sanatlar alanında çalışıyordum. Los Angeles’ta kelime-i şehadet getirdim. Konyalı Süleyman Hayati Dede’nin vasıtası ile Müslüman oldum. Hatta o zamanlar, yani bundan otuz küsur sene evvel Ramazan, yine yaz aylarına denk geliyordu. Ama çok şükür ilk orucumu bir Müslüman memlekette tuttum.
Türkiye’deki ilk Ramazanları özlüyor musunuz?
Yetmişli yıllarda İslâm dünyasının durumu yine pek iç açıcı değildi. Müslüman olmama vesile olan Süleyman Dede, bana Müslüman bir ülkeye gitmemi tebliğ etti. Benim bir ülkeye gitmem gerek fakat hiçbir ülkede İslâm dört dörtlük yaşanmıyor ki orada öğreneyim. Ve nihayetinde Türkiye’ye geldim. O zamanlar büyük şehirlerde oruca ayrı bir saygı vardı. Orucunu yiyen kimseler dahi bir köşeye çekilirdi. Ama bugün aynı saygı ve edebi göremiyorum. Ramazan ayında sözde bir ‘Müslüman memlekette’ oruç tutanların önünde sokaklarda hiç çekinmeden açıkça yemek yiyebiliyorlar.
Öyleyse oruca saygılı bir muhit içinde bulunmak da önemli...
Evet. Onu oruçlu bir toplulukta idrak edebilmek çok büyük nimet. Çok defalar Ramazan umresi yaptım. Oradaki atmosferi gidenler çok daha iyi bilir. Çünkü oradaki tüm insanlar bir taraftan orucunu tutarken tavafını yapıyor, ibadetle meşgul oluyor. İşte böyle bir mübarek iklimin içinde olup orucun feyzinden hep beraber nasiplenmek apayrı bir şey. Oruç, toplulukla beraber yapılan bir ibadet aslında.
İslâmiyetle tanıştıktan ne kadar sonra oruç tutmaya başladınız?
Nisan ayında Müslüman oldum ve aynı senenin (1976) Temmuz ayında Konya’ya geldim. Bulunduğumuz ortamda Amerika’da pek kadın Müslüman yoktu. Süleyman Dede, bu sebepten bana dinimi iyi öğrenebilmem için Müslüman bir ülke tavsiyesinde bulunmuştu. Kendisi bana İslâm’ı hakkıyla öğrenebilmem için kadın hocalardan ders almam gerektiğini anlattı. Üç ay sonra hayatımın ilk orucunu, o sıcak yaz günlerinde, iftarın saat 9 buçuklarda açıldığı zamanlarda tuttum. Tabii inanamıyordum insanlar nasıl bir yandan çalışırken bir yandan da aç ve susuz kalabiliyorlar diye...
İlk sahurunuz?..
Konya ve İstanbul’da ailelerin yanında misafir kaldım Ramazan ayı boyunca. Gecenin ortasında burnuma kokular gelince anladım Ramazan’ın ayrı bir iklimi olduğunu. O zamanlar düşünüyordum; Allah’ım ben üç ay evvel neredeydim şimdi neredeyim? Tahmin bile edemezdim, nasıl buralara geldim? Müslüman bir memlekette, Müslümanlarla beraber oruç tuttuğuma inanamıyordum. ‘Bu Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu’ diyordum kendi kendime.
Sonra...
Türkiye’den sonra tekrar Jamaika’daki ailemin yanına döndüm. Tabii onlardan, bunu kolayca anlamasını beklemiyordum. Annem ve babam maneviyata açık insanlar. Beni çok yadırgamadılar. Kardeşlerim ve ben, annemin anlattığı peygamberlerin hayat hikâyeleriyle büyüdük. Onların yanına gidince beni yepyeni bir insan olarak buldular. Yeni bir inanç ve yeni ibadetler... Ben onların yanında tek başıma orucumu tutuyordum. Hiçbir şekilde aksatmadım Ramazan orucunu. Onların arasındayken, oruç tutmayanlar arasında oruç tutmaya alıştım. O yüzden şu son senelerde rastladığımız Ramazan manzaralarına daha o günlerden alışkındım.
Ramazan’ın bereketinden daha fazla istifade edebilmek için neler yapıyorsunuz?
Aslında üç aylar bereket ayları. Recep ayından başlayarak manevi yoğunluk artar ve Kadir Gecesi’nde zirveye ulaşır. Ne ilginçtir ki, bu ayda Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gibi diğer semavi kitaplar; Tevrat, Zebur ve İncil de indirilmiş. Sadece İslamiyet için değil, diğer ümmetler için de mühim bir ay Ramazan. Bu ayda mağfiret kapıları aralanıyor. İnsanın tövbe etmesi için kaçırılmayacak fırsatlar sunmuş Cenab-ı Allah. Deniliyor ki; hakkıyla oruç tutan biri için cehennem kapıları kilitlenmiştir. Bu ayda insan kendi hayatında daha kolay değişiklik yapabiliyor. Ben bu ayda arkadaşlarla bir araya gelip Kur’an mukabelelerine katılıyorum. Ama sadece okuyup bırakmıyoruz. Sesi, tilaveti güzel hocalarımız okuduktan sonra o cüzün açıklaması yapılıyor. Daha iyi istifade için tefsir ediliyor. Bununla beraber çok salavat getirmek gerekli Peygamber Efendimiz’in şefaatine (s.a.s) nail olmak için. Bu ayda insan nefsini muhasebeye çekmeli. Varlık nedenini idrak edebilmek için sorular sormalı. Ve insan ‘Geçen Ramazan ne vaatte bulundum ve ne yapmadım?’ diye sorguya çekmeli kendini. Allah’a yaklaşmak için salih amele gayret etmeli mesela en azından bir sûre ezberleyerek hayatına bir şeyler katmalı.


Cinuçen Tanrıkorur

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Cinuçen Tanrıkorur (d. 20 Şubat 1938 İstanbul - ö. 28 Haziran 2000, (İstanbul) ud virtüözü ve bestekar.

İstanbul'un Fatih ilçesinde doğdu. Kürdilihicazkâr makamından bestelediği sözleri Feyzi Halıcı'ya ait "Günaydınım" fantezi şarkısı ile "Köyde Sabah" isimli Hüseyni saz semaisi en tanınmış eserlerindendir. Ud icrasında, klasik Tanbur tavrına yakın, az mızrap vuruşuyla çok melodi elde etmeyi amaçlayan kendine özgü bir stil geliştirdi. Saim Konakçı ve günümüzün tanınmış icracılarından Gülçin Yahya ve Başak İlhan yetiştirdiği öğrencilerdendir.

Tanrıkorur 1938 senesinde İstanbul Fatih’ te dünyaya gelir. Babası Zaferşan Bey oğluna, kendi isminin Türkçe’deki tam karşılığı olarak “Cinuçen” ismini koyar. Daha çocuk yaşlarında ilk müzik derslerini kemanî-bestekâr Mustafa Sunar’in öğrencisi olan annesi Adalet Hanım’dan alır. Daha 14 yaşında iken “Ferahnâk” saz semaisi ve sözleri Fuzulî’ye ait olan bir şiiri “Şevkefzâ” makamında besteler. Yarım asır süren müzik hayatında 505 beste yapar. Kendinin terkib ettiği “Şeddisabâ”, ”Zavilaşîran” ve “Gülbûse”ismini verdiği makamlar da dahil olmak üzere birçok değişik makamdan klâsik fasıl takımları besteler. İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra müzik eğitimi devam etme isteği babasınca tepki ile karşılandığında, mimarlık eğitimini alır. Güzel Sanatlar Akademisi [Mimar Sinan Üniversitesi]'nde yüksek mimarlık eğitimini bitirdikten sonra İmar İskan Bakanlığı’nda 1973'ten sonra TRT bünyesinde değişi görevler alarak devam etti. 1980 senesinde Konya Turizm Derneği'nin açtığı beste yarışmasında “Bayatîarabân Âyin-i Şerîfi” birinci seçilir. Aynı eser 1981 yılnda Paris'te Akademie Internationale de Lutece tarafından da altın madalya ile ödüllendirilir. 1982 yılında A.B.D.'in Miami şehrinde, sanat tarihçişi, Şermin Barihüda Tanrıkorur (Charmaine Angela Moo), Çin kökenli bir Jamaikalı hanımla evlenir.

1987'de Konya Selçuk Üniversitesi Müzik Eğitim Bölümü’nü kurma görevini alır ve başarı ile tamamlar. Geleneksel mûsıkimize sırf bestekâr olarak değil, ayrıca kalemiyle de büyük hizmetler yapar. Çeşitli gazete ve dergilerde haftalık makaleler yayımlar. Bununla da yetinmez, “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler (2. baskı "Türk Müzik Kimliği")” ve “Biraz da Müzik (2. baskı "Müzik Kültür Dil")” isimli kitaplarını yazar. Ölümünden sonra, "Saz Ü Söz Arasında -Cinuçen Tanrıkorur Hatıraları" (2002'de) ve çeşitli dönemlerde yayımlanan akademik yazıları İsmail Kara tarafından yayına hazırlanır ve “Osmanlı Dönemi Türk Mûsikîsi” ismiyle 2003 senesinde basılır.

Hayatı boyunca davetli olarak gittiği 22 ülkede resital, konferans ve seminerler verir. 1986'da Fransız Devlet Radyosu’nca LP'si yapılan ilk Türk sanatçısı ünvânını alır.

Münir Nurettin Bey’ den sonra üstâd Yahya Kemal’in şiirlerini en çok besteleyen ikinci bestekâr Tanrıkorur’dur.

“..Yahya Kemal, şiirlerini, sesini ve tavrını çok sevdiği, meclisinde bulundurmaktan zevk aldığı Mümir Nureddin tarafından bestelenmesini aslında pek istemez, yaptıklarını beğenmezmiş. Ancak bana öyle geliyor ki, eğer Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerini dinleseydi, ’Tamam, derdi, benim de aradığım ses bu’…Çünkü on sekiz besteden hiç biri, varlığını borçlu olduğu şiire ihanet etmedi; aksine derinden kavrayıp kucakladı, sarıp sarmaladı…” (1)

Tanrıkorur’un, Yahya Kemal’in şiirlerine yaptığı besteler 1996’da özel bir konserle icra edilir. Bu besteleri dinleyen bir yazarımızın izlenimleri oldukça heyecan ve zevk doludur. Bakın konser sonrası neler yazmış :

“…Cinuçen Tanrıkorur’un Yahya Kemal’in şiirlerinden yaptığı ve musıkimizin içindeki, tâ içindeki saf, hâresiz ve elmas melodileri, bir ’te’sir-i sihirkârî’ile bulup çıkaran bestelerini dinlemenin hazzını yaşadım. Bu müstesnâ elmas melodileri, beni parçalanmış hayatımızın hemen hemen her tarafına hakim olan ‘zevk hezimeti’nden (deyiş, Tanpınar’ındır) çekip çıkardı ve bir haz transandansı ile, musıkisinde bir taraftan dinin,öte taraftan bütün hayatın aktığı büyük Itrî’nin iklimine götürdü. Musıkinin köksüzleşmiş ve içleri boşalmış ağaç gövdelerine benzeyen, kuru hayatımızı nasıl baştan başa derleyip toparlayarak bir gülistana döndürdüğünü o "Rast Destan"’da yaşamak nasip oldu….”(2)

Aynı Hilmi Yavuz’un, Tanrıkorur’un ölümünden sonra da hakkında söyleyecekleri bitmemiştir ve şunları yazacaktır :

“…Cinuçen Tanrıkorur, Türk mûsıkisinin geleneksel konumuna bağlılığı bir dünya görüşü olarak temellük etmiş bir besteci olarak anılacaktır. Bir dünya görüşü, evet, -çünkü, klâsik mûsıkimizi, sadece bir melodi dağarının formal anlamda yeniden üretiminden ibaret bir teknik mesele olarak ele alan bestecilerimizden değildir Cinuçen Tanrıkorur…

…Cinuçen Tanrıkorur bestelerinin, bilhassa (Halime Güngör’un da isabetle belirttiği gibi), melodik yapıya ilişkin ‘geçki ve kompozisyon özellikleri’ bakımından yeniliği, klâsik musiki fomlarımızın makam,usûl ve seyir gibi geleneksel unsurlarının kısıtlayıp hudutlandırdığı muhtevayı ’aşma’ denemeleri olmalarındandır. Bu ‘aşma’yı, Cinuçen Bey’in, özellikle, Yahya Kemal’in ‘Itrî’ şiirinin bestesi olan ‘Rast Destanı’nda bulmak mümkündür: Bence, Cinuçen Bey’i, büyük bir bestekâr kılan eserler, 1990'dan sonra bestelediği, gerçekten benzersiz müziklerdir…” (3)

Yahya Kemal’in şiirlerinin bestelerine dair bir başka isim bakın neler yazmış :

“…Değerli sanatkâr bu besteleriyle Türk mûsıkisine kendi öz vadisinde yeni ufuklar açmaktadır. İleride bu günlerin tarihi yazılırken, 20. y.y. Türk Sanatı bahsinde, birkaç kırık cümle arasına bir Cinuçen Tanrıkorur isminin pırıl pırıl ışıldayacağını düşünmüştüm. Bu fikrimde halâ ısrarlıyım. Hiç şüphesiz asrımızın zavallı Türk tarihi ileriki asırlarda okuyanların içlerini burkacaktır. Eğer o burukluk içinde birkaç güzel teselli bulunacaksa, onlardan birisi her türlü hastalık, itilip kakılma, muhitsizlik, anlayışsızlık tufanına rağmen bu ebedî bestelerle mûsıkimize ve metoduyla da diğer sanatlarımıza rehberlik edecek Cinuçen Tanrıkorur adı olacaktır….” (4)

Bu besteler, aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür İşleri Daire Başkanlığı tarafından CD ve kaset olarak piyasaya verilir.

Tanrıkorur 28 Haziran 2000 akşamı saat 19.40’ da fânî hayata vedâ eder. Geride 505 beste ve kendine özgü bir üslup, tarz ve seviye bırakmıştır. Ölümünden sonraki yıllarda Türkiye’ de bütün değerler gibi kıymeti geç anlaşılır ve sağlığında hakkedip de görmediği ilgiyi görür. 2002 senesinde onun bestekârlığının 50. yılı anısına İstanbul, Ankara, Konya, Kütahya gibi şehirlerde çeşitli etkinlikler yapılır. Onunla ilgili olarak Mehmet Eryılmaz’ın hazırladığı ”O Şafak Vaktinin Cihangiri” adıyla bir saatlik belgesel film yapılır. Çeşitli konferans, konser gösterileri düzenlenir. 5 Mart akşamı CRR'de Gazi Üniversitesi Korosu 63 makamlık büyük eseri "Kâr-ı Nev Edâ" adlı kâr-ı nâtık’ ını seslendirir. Konserin solistleri Selma Sağbaş ve Bora Uymaz’ dır.

28 Haziran akşamı CRR Konser Salonunda Ahmet Özhan yönetiminde Kültür Bakanlığı Tarihî Türk Müziği Topluluğu Cinuçen Tanrıkorur’un Bestelerinden Tasavvuf Müziği” adı ile bir konser verir. Konserin Solisti Ahmet Özhan Tanrıkorur’un bestelediği ilâhileri okur. Aynı topluluk besteci’nin 'Zâvilaşirân Mevlevî Ayin-i Şerîfi’ni de ilk defa icra eder.

K A Y N A K[değiştir]

  1. Beşir AYVAZOĞLU, ”Şairler ve Bestekârlar”, Zaman Gazetesi, 8 Kasım 1996
  2. Hilmi YAVUZ, ”Gelenek,Müzik ve Tanrıkorur”, Zaman Gazetesi, 21 Mayıs 1996
  3. Hilmi YAVUZ, ”İkinci Ölüm Yıldönümünde Cinuçen Tanrıkorur”, Zaman Gazetesi, 28 Haziran 2002
  4. Sait BAŞER, ”Tanrıkorur’un Besteleri veya Kırık Bir Destan”, Zaman Gazetesi,

Albümleri[değiştir]

  • “Cinuçen Tanrıkorur I”, Kervan Plakçılık
  • “Turquie - Cinuçen Tanrikorur, Lute / Oud, Male Vocal”, Ocora - OCD 580045, C 5580045 (1986)
  • Cinuçen Tanrikorur / Murat SalimTokaç / Fahrettin Şukru Yarkin: "Turquie - Fasil - Concert De Musique Classique Ottomane", Le Chant Du Monde - CMT 2741013 (1995)
  • “Cinuçen Tanrıkorur’un Bestelerinde Yahya Kemal”, İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri, A.Ş., (1996)
  • “Cinuçen Tanrıkorur’un Bestelerinde Aziz Mahmud Hüdâyi”, İBB, (1996)
  • “Şedd-i Sabâ Faslı ve İlâhiler”, İBB, (1996)

 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2054435 ziyaretçi (4519200 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol