Alevilerin Büyük Sırrı
Kendisi de Alevi olan ve “Alevilerin Büyük Sırrı” adli bir kitap yazan yayıncı Ünsal Öztürk; “Alevilikte Allah anlayışı yoktur.Yurt Yayınları’ndan çıkacak olan ve bu yayınevinin sahibi olan Ünsal Öztürk tarafından kaleme alınan “Alevilerin Büyük Sırrı”, hayli tartışılacak gibi görünüyor. Kayseri kökenli bir Alevi olan Öztürk, kendileri için inançlarının neredeyse felsefi temeli olarak kabul ettikleri “Kırklar Cemi-Meclisi’nin Sırrı”nı çözdüğünü iddia ediyor
Nedir “Alevilerin Büyük Sırrı”?
Bizimkiler kendilerine “Hak Ehli Erenleri” adini verirlerdi. Alevi sözcüğünü ilk kullanan Baha Sait’tir. Yani, her bilginin insanin kendisinde olduğuna ve her olgunun merkezinde insan olduğuna inanırlar. Onlar için her şey insanda baslar ve biter. İsin temeli sudur: Tek ve çok tanrılı dinlerin tümü yaradılış teorisine inanmaktadır. Oysa, bilim bu inanışı reddetmektedir. Din insanin çamurdan yaratıldığını söyler.
Kuran’ın Hac Süresi’nin 5. Ayeti “Biz sizi topraktan, sonra az bir sudan yarattık” der. Aleviler buna inanmıyorlar mı?
Aleviler öz olarak anneler ve babalardan oluştuklarına inanırlar. Alevilikte, Hak Ehli Erenleri’nde yaradılış yoktur. Bilimin savunduğu evrimci teze inanmışlardır. İslam öncesinde de böyleydi. Benim görüşüm, İslam’la birlikte Alevilerin kendi görüşlerini “sır” etmiş olduklarıdır. Bu sır da doğuşla ilgilidir.
Bu sırrı çözdüğünüzü söylüyorsunuz?
Sır insanin doğusudur. Alevilerde ölünün kefenlenmesi geleneği, sırrın başlangıç noktasıdır. Ölüyü tamamen örten iki katli ve diş kefenin altında “yakasız gömlek” denilen, ancak ölüyü boydan boya örtmeyen bir iç kefen vardır. Bu kefene ölünün cinsel organını örttüğü için, “sır örtüsü” de denir. Edep örtüsü yerine sır örtüsü denmesinin nedeni de, Alevilerin sırrını saklamasıdır. Çünkü cinsel organlar, üreme organlarıdır. sır, birleşmede, üremededir.
Bu, herkesin bildiği bir gerçek, sır bunun neresinde?
Alevilerde temelde Allah anlayışı yoktur. Yaradılışa inanmazlar. Aleviler, insanin evrimci bir mantıkla yaratıldığına inanırlar; ancak, Müslüman olmak zorunda kaldıklarında, bu inanışlarını saklamak zorunda kalmışlardır. Bu sırrı bildiğini inandığım Basköylü Hasan Efendi adli Alevi piri, “Varlığın Doğusu” adli kitabında bu konuyu söyle açıklar: “Baba mayayı ana sütüne katar, ana rahminde vücut tutar. Mayalanan maya 40 gün mayada kalır. 41. gün vücut hasıl olur.” Yani anne rahmindeki mayalanma 40 gün sürer. 41. gününde insanin ilk sekli oluşur. İlk insanin oluşumu 40. günden sonra, 41. günde gerçekleşir. Anne rahminde bebeğin ilk nüvesi tamamlanır. Bu da Alevi inancında çok önemli bir yer işgal eden “Kırklar Cemi-Meclisi” inancıdır.
Kırklar Cemi-Meclisi nedir?
“Kırklar Cemi”, insanin ilk kez belirmesi, ilk insanin ana rahminde toparlanması, cem olmasıdır. Bu da başka bir alemde, “Kubbe-i Rahman’da yani ana rahminde gerçekleşmektedir. Cem kavramı anne rahminde oluşan insanin ilk toparlanmasını, cem olmasını anlatmaktadır. Kırklar cemi ve semah insanin ana rahminde mayalandığı ilk 40 gün ile ilgilidir. 40 günden sonra da 41 yoktur. Yani Kırklar bir’e dönüşmektedir. Zaten Kırklar Söylencesi’nin bütün anlatımları da buna dönüktür. Kırklar cinsiyetsizdir, cinsiyet henüz oluşmamıştır. Bu yüzden Sırrı Hakikat Kapısı’ndan geçip Kırklar Cemi’ne girenlerin cinsiyetinin olmadığı kabul edilir. Bir başka değişle, Adem’in Allah tarafından çamura sekil verilerek; kadının da onun kaburgasından yaratıldığı inanışına karsı, Aleviler evrimci bir mantıkla meseleye bakarlar. Ve insanin evriminin bir sonucu olarak doğduğuna inanırlar. Kırklar Cemi’yle de, erkeğin spermlerinin, kadının rahim içinde bulunan yumurtasını döllemesiyle ortaya çıkan embriyonun yolculuğunu tasvir ederler. Sözle söylenemeyen bilimsel gerçeğin dans ile anlatılmasıdır. İlk 40 günün anlatılmasıdır. Alevi inanışı bu bilimsel düşüncenin sır edilmesidir.
Müslüman gibi görülen, ancak kendi içlerinde evrim inancını yasamaya çalışan bir topluluktan mi bahsediyorsunuz?
Tam da öyle. Alevilerin bilimle ilgileri var, dinle ilgileri yok. Kendilerini “Hak Ehli Erenleri” diye tanımlayan bir grup, İslam kapıyı çaldığında korkudan, “Biz de Müslüman olduk” diyorlar. Ama kendi inançlarını, bir nevi Sebataycilar gibi sırra büründürüyorlar. Aslında kendi dünyalarında doğuma inanıyorlar. Bunlar, çok büyük bir ihtimalle Harran Üniversitesi ya da bu üniversiteye bağlı çevredeki eğitim kurumlarında çalışmalarını sürdürüyorlar. Bunların ortaya koyduğu bilim felsefesi de zamanla, özellikle Anadolu coğrafyasına yayılıyor. Bu felsefeye inananın topluluklar sayesinde kitleselleşiyorlar. Örneğin Baba Issak, Baba Ilyas gibi erenlerin köyleri Harran etrafındadır. Onların izlerini sürerseniz, o coğrafyaya ulaşırsınız.
Aleviler için “Orta Asya’dan gelen Türklerdir” deniyor. Siz bu tezi ret mi ediyorsunuz?
Aleviliğin Orta Asya’dan gelmediği bellidir. İddiam da sudur, bundan böyle hiç kimse Alevilerin cemlerinin ve semahlarının Orta Asya’dan eski Türk inançlarından ve Saman ayinlerinden geldiğini söyleyemez. Çünkü aralarında çok farklı kozmik ve mitolojik farklılıklar var. Birbirine çok zıt iki sistemdir. Orta Asya kültürü ve Saman, Kutup Yıldızı merkezli düşünür, dünya merkezli düşünmez. İnanışa göre Kutup Yıldızı’nın etrafında dönen bütün gök cisimleri dönmektedirler. Orta Asya’dan gelmedikleri bellidir ama kimdir bu Aleviler? Dediğim gibi evrimci düşünceyi benimsemiş farklı topluluklardır.
Bu sırrı saklayanlara, bir süre sonra kendi cemaatinden de mi bu sırrı saklamaya başlıyor?
Evet kesinlikle! İslam’la tanışılmasının ardından bilgi, sırra büründü. Bir süre sonra sırrı bilenler, özellikle diğer baskıların da etkisiyle Aleviler içinde azalmaya başladı. sır hak edenlere verilmeye başlandı.
Aleviler içile bir grup var ki, sırrın gerçekte ne anlama geldiğini biliyor ve ona göre mi yasıyorlar?
Evet! Kesinlikle böyledir. Dedelerin çoğu sırrı bilmez. Mürşit ve Pirler bilirler. Kırklar cemi yaparlar. Kırklar Cemi’ne sadece Mürşitler ve Pirler katılır. Bu cemde kimse oturmaz herkes kendi hizmetlerini kendisi görür ve yaşanan hiçbirsek anlatılmaz. sır iste burada gizlidir. Su anda Alevi sırrını bilen olup olmadığını bilmiyorum. Yoksa bu kadar kafa karışıklığı olmazdı. Alevi cemaati içinde Mürşit ve Pir denen iki makam var, bunlar sırrı biliyor ve bunlar sırra göre yasıyor, zaman zaman bir takım ritüllerde bulunuyorlar. Yunus Emre Kırklar Cemi’nin gerçek anlamını bilen biridir örneğin. Örneğin Yunus Emre diyor ki, “Derviş adini duydum/ derviş yolun dolandım/ yola baktım utandım/ her isim yanlış benim” Yunus, “sır-i Hakikat Kapısı’ndan geçtim” diyor. “Yola bakınca geçmişimden utandım, bütün islerim yanlışmış” diyor.
Bu sırrı bilen son kişi kim sizce?
Bas köylü Hasan Efendi, Erzincan’ın Çayırlı yakınlarında bir köyündedir; o, bu sırrı biliyordu. kitabında da saklıyordu. Ama ben hem ondan hem sırrı bile Alevi ozanlarından öğrendim ve sırrı çözdüm.
Haber : Okan Konuralp
Fotograf : Baris Oral
Kitapta böyle anlatılıyor:
Kırklar Meclisi’nin sırrı
“...Nihayet dışarıdan gelen 40. kişi Muhammet’in önüne bir üzüm tanesi koyar. Üzümü paylaştırmasını ister. Sonuçta sonradan gelen üzümü de kendisi ezerek Kırklara tattırır. Muhammet’e de tattırır. Artık 40 tamamlanmıştır ve Kırklar coşkuyla aralarına Muhammet’i de alarak, “ Gezegenlerin dünyanın etrafında dolaşımı” gibi semaha kalkarlar. Bu semah tabii ki üryan, yani çıplak olacaktır. Oturan kimse, semahın dışında kalan kimse kalmamıştır meydanda, yani ana rahminde. Artık Kırklar yoktur. Bir’e dönüşmüştür. Anne rahminde ilk insanin 366 azasının oluşumu tamamlanmıştır. Kırklar, 41. günü Muhammet ile tamamlayarak gelecek insani selamlamaktadır. Semah sırasında Muhammet’in basındaki sarık yere düşer. Kırklar bu sarigi alıp 40 parçaya bölerek bellerine bağlarlar. Kırkların sarigi bellerine bağlaması Göbek Kordonunu ifade etmektedir. Muhammet’in sarigi Alevilerin “kemerbest” sırrını, bebeğin Göbek Kordonunu saklamıştır. Muhammet’i de evine göndermişlerdir. Ali ise Hak’ça yani Bir’e tavaf ederek Kırkların Bir’e dönüşümünü ve Bir’i selamlama ritüelini gerçekleştirmiştir. İste Alevilerin sırrı budur.“
Kitap hakkında görüşler:
Alevi Dedesi Ali Yıldırım: Hüseyin Gazi Derneği’nin Kurucusu
„Âlevilerin Tanrısı, insanların isine karışmaz”
“Ünsal Öztürk sonuçlardan yola çıkarak “olsa olsa böyle olmalıdır” diyor. Ancak buna ait bizim elimizde bilimsel açıdan veriler olması gerekir. Ama bu başka insanların isi. Tabu diye bir şey kalmamalı. Bunlardan biri de oradaki kırklar Cemi’ne ilişkindir.
Birçok konu Alevilerde Kırklara dayandırılır. Cesaretle bunun üzerine giden bir çalışma bu. Kırklar hakkında söyledikleri, yaratılış ve doğuş üzerine söyledikleri son derece sağlıklı. Bir üstün yaratıcı, her şeye kadir yaratıcı Alevilikte yoktur zaten. Tanrı yoktur anlamında söylemiyorum, ama Alevilerin Tanrısı insanların islerine karışmaz. Benim temel eleştirim, tarihsel bağlamına oturtmak gerektiğidir. Kitabin, bilimsel olarak desteklenmesi gerekir. „
Avukat Fevzi Gümüş – Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri
“Alevi öğretisine uygun”
-Bu kitabi nasıl değerlendiriyorsunuz?
„Bu kitap, anladığım kadarıyla, “Aleviliğin merkezi insandır” tezine dayanıyor. Doğadaki dönüşüme atıf yapılıyor. Kadın ve erkeğin birleşmesi sonucu çocuk doğuyor. Burada çocuk sır olarak gösteriliyor. Ana rahmine düsen sperm 41. gün insan seklini alıyor.
- Evrimci-Bilimsel bir yaklaşım değil mi?
Evet, öyle görünüyor. Yaradılışa değil, doğula gönderme yapılıyor. Bu da aslında Alevi öretişine uygun. Alevilikteki bütün ibadetlerin ana merkezi insandır. Hacı Bektaş’ın bir sözü var. “Her ne arar isen insanda ara, Kâbe’de, Hac’da, Mekke’de değildir” diyor. Bu anlamda doğru.
Kaan Tecelli
YASAKLI YAYINCI
Kayseri doğumlu Ünsal Öztürk (1957), 1981’de IÜ Orman Fakültesi’nden mezun oldu. 1982’de Orman Bakanlığı’nda başladığı görevine, 1983’de son verildi. 1987’de Yurt Yayınları’nı kurdu. 1994-97’de İsmail Besikçi’nin kitaplarının yayıncısı olduğu için tutuklandı. Yayınladığı 41 kitap toplatıldı; 36’sından mahkum oldu. Yargılamalarının tamamını AIHM’e götürdü ve bir kısmını kazandı.
Tempo Dergisi, 25 Ekim 2005