Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  Prof.Maurıce BUCAILLE
 







Prof. Maurice Bucaille
neden Müslüman oldu?

 



 

   

 

Kitap Adı

 Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim

Yazar Bilgisi

 Maurice Bucaille

 

Yayınevi Bilgisi

 NİL YAYINLARI

 

 

Açıklama:
- Kitabın yazarı Prof. Dr. M. Bucaille, Sorbonne Tıp Fakültesinde Cerrahi Bölüm başkanlığı yapmış bir Fransız hekimidir.
- Mesleğindeki şöhreti, merhum Kral Faysal'ı ona hasta olarak götürürken bu tedavinin, kendi fikri ve dini yapısını tedavi edecek olan Kur'an-ı Kerim'i tanımasına vesile olacağını nereden bilecekti ki?
- Kur'an tercümelerinin kendisini bazen yanıltabileeceğini düşündüğünden, O'nu doğru anlamak için oldukça ileri seviyede Arapça öğrendi.
- Yıllarca süren incelemelerini, Kral Faysal'ın öldürülmesinden bir sene kadar sonra, 1976'da bu kitapta yayınladı ve müslüman oldu.
- Fransa gibi gayr-i müslim bir ülkede, iki yıl zarfında, 1978'de altıncı basıma geçmesi hayret ve hayranlık uyandırdı. 1978'de Mısır, Amerika, Yugoslavya, Pakistan ve Endonezya'da tercümeleri yayınlanmış bulunuyordu.
- Bu tarihten itibaren daha birçok ülkede kitabın tercümesi yayınlandı.
(Arka Kapak)

 

 Prof. Dr. Maurice Bucaille

Prof. Dr. Maurice Bucaille,
Kuran'ın, Firavun'un cesedinin
ileride bulunacağını söyleyen ayetindeki mucizeye,
kitaplarında dikkat çekmektedir

Prof. Dr. Maurice Bucaille, Paris Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniği Başkanı, iyi bir Hıristiyan ve ünlü bir cerrahtır. Bir gün, o zamanki Suudi Arabistan Kralı Faysal hasta olarak kendisine gelir. Bucaille, Faysal'ı ameliyat eder. Faysal, çok aydın, bilgili, iyi lisan bilen bir kraldır. Doktorla arasında kısa zamanda iyi bir dostluk gelişir.

Ayrılırken doktor dostuna bir Kur'an'ı Kerim hediye eder. Doktor, çok önemli bir kişinin hediyesi diye Kur'an'ı okumaya başlar. Okurken Kur'an'da çeşitli bilim dallarıyla ilgili bilgilere rastlamaktadır. Kur'an'ın 14 asır evvel nazil olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla bugünkü bilgilerle tıpa tıp örtüşen bu ayetlerin Kur'an'da bulunmasına şaşırmaktadır. Bu durumda kendi kendine şu soruları sorar: Acaba bu bilgiler bir tefsir hatası mıdır? Bunlar gerçekten de Kur'an'ın ilk indiğinde de var mıydı?

Bir araştırma şaheseri
Dr. Bucaille'ye göre bu soruların cevabı çok önemlidir. Eğer Kur'an'daki bu bilgiler ilk orijinal nüshasında da varsa, o zaman Kur'an-ı Kerim, bir insan ürünü olamaz. Allah'ın bir kitabıdır ki, bu da bugünkü hak dinin İslâmiyet olduğuna delalet eder. Bu karışık durumu bizzat kendisinin çözmesine karar verir. Yıllarca çalışarak Kur'an Arapçasını öğrenir. Yeniden yaptığı araştırmalarda Kur'an'da gerçekten çeşitli bilim dallarıyla ilgili birçok ayetin bulunduğunu görür.

Ayrıca bu ayetlerdeki bilgilerin günümüzdeki teknolojiyle elde edilen bilgilerle tam uyum içerisinde olduğunu da tespit eder. Böylece Kur'an-ı Kerim'in kesin olarak Allah tarafından gönderildiğini kabul eder. Bunun üzerine, "Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim" başlığıyla Türkçe'ye de çevrilen bir araştırma şaheseri olan kitabını yazar. Her insanın, özellikle her Müslüman'ın okuması gereken bir kitap. İslâmiyeti kabul eden Prof. Maurice Bucaille, hayatı boyunca dinimize büyük hizmetlerde bulunmuştur.



 

 

 

 

 

 

Mukaddes Kitaplar ve Kur'an

Prof.Dr. Maurice Bucaille


Aşağıda okuyacağınız yazı, Cezayir’de yapılan 12. ‘İslam Düşüncesi Kongresi’nde Prof.Dr. Maurice Bucaille’in sunduğu ‘Din, Mukaddes Kitaplar ve İlim’ adlı tebliğin özetidir.

Yirminci asırda bizi Allah’a sevk eden sebepler nelerdir? Bugün ilmi araştırmalar, bazı kimselerin Allah’a inancını kuvvetlendirmekte iken, birçoklarını da bu imandan uzaklaştırmaktadır.


Bazı kimseler, geçmiş nesillerden bize miras kalan bütün tasdik kabiliyetini, ilim adına insandan soyup almak, yalnız akla dayanan ilimden başka hiçbir şeyi kabul etmemek, dini bir hayalden ibaret görme eğilimindedirler.


Bunlar, Eflatun’un Sokrat’tan anlattığı her şeyi kabul ederler. Fakat Tevrat’ın, İncil ve Kur’an’ın, Hz. Musa’dan anlattıklarını kabul etmezler.


http://www.dinibilgiler.gen.tr/resim/arsiv/85.jpg


Buna karşılık Allah’a inananlar da vardır. Fakat Batı ülkelerinde Allah’a inananların çoğu, eski terbiye ve alışkanlıklarının tesirinde bulunarak Mukaddes Kitaplar’a anlatılanların eleştirisine yanaşmazlar. Onların bu aşırı tutumu, batıda Allah’a inanma konusuna büyük zarar vermiştir. İnsan, çocukluk devrinde her duyduğunu kabul eder ama, ergenliğe erdikten sonra duyduklarını tenkit süzgecinden geçirir. İlimde görülen cazip gelişmeler, çağın gencini dinde şüpheye düşürmüştür. Yahudi ve Hıristiyan dininin hakimiyeti altında bulunan batıda bugün dini bilinç, büyük eğilimler, gittikçe gerilemektedir.


“Papazlık istatistiklerine göre 1965 yılında Fransa’da 3.600 papaz vardı. Her yıl ortalama 1.500 kişi papaz olarak yetişiyordu. 1965 yılından itibaren bu sayı azalmaya başladı. 1965’te papaz olmak için başvuranların sayısı 489 iken, 1976’da bu sayı 136’ya, 1977’de de 99’a düştü.


Batıda dini hayattan böylesine kaçışın sebebi, Tevrat ve İncil’lere güvenin kalmamasıdır. Vatikan Meclisi, dini kaynakların kritiğinden kaçınmıştı. Pek az araştırıcı dışında hiç kimse İncil’lerin, Hz. İsa’nın anlattıkları üzerinde şüphe etme cesaretini gösteremiyordu. Fakat 1970’den itibaren bu tutum değişmeye başladı. Yeni Hıristiyan İlahiyatçılar, modern ilim, dil, arkeoloji, tarihi vesikalar karşısında İncilleri araştırmaya başladılar. Bugün artık İncillerin, çeşitli cemaatlerin, Hz. İsa hakkındaki düşüncelerinin derlenmesinden ibaret olduğunu kabul etmektedirler. Çünkü Hz. İsa’nın peygamberliğine ait olaylar, çeşitli cemaatlerde yetişen İncil sahiplerinin görüşlerine göre yorumlanmış ve öyle kaleme alınmıştır.


http://www.painetworks.com/photos/hd/hd2296.JPG


II. Vatikan Konseyi, İncillerde eksikler, hatta batıl şeyler bulunduğunu ve İncil’leri düzeltmek gerektiğini açıklamıştır. Hıristiyan araştırmacılara göre İnciller, çeşitli cemaatler arasında Hz. İsa hakkında ağızdan ağza dolaşan rivayetlerin derlenip bir araya getirilmesiyle vücut bulduğu için bu kitaplarda birbirine aykırı şeyler katılmıştır. Paris Katolik Enstitüsü profesörü M. P. Karuncisr de İncillerin bu durumuna işaret etmiştir. İlk insanlar, belli bir görüşü yerleştirmek istiyorlardı. Hz. İsa hakkında çeşitli kanaatlere sahip olan ve birbiriyle de mücadele eden Hıristiyan topluluklarından her biri, kendi özel görüşünü hakim kılmak için kitaplar derlediler. İşte İncil’ler böylece ortaya çıktı.
İçinde aklın asla kabul edemeyeceği şeyleri taşıyan İncil’leri biz, nasıl Allah’ın vahyi sayacağız? İsa’nın soyu hakkında Luka ve Matta’nın verdiği listeler birbirini tutmamaktadır. Özellikle Luka’nın listesinin yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Luka, Hz. İsa için, Adem’den itibaren yetmiş beş ata saymaktadır. Halbuki 20. asırda, insanın dünyada yaratılış tarihi hakkında bildiklerimiz, bu İncil rivayetini kabule imkan bırakmamıştır. Peki Allah, gerçeklere aykırı şeyleri nasıl vahyeder, insanlara gerçeğe aykırı bilgiler verir? İncil’lerde daha bunun gibi, gerçeklere aykırı düşen, birbirini tutmaz çok şeyler vardır. Bu çelişkiler, yalnız olaylara ilişkin kalmamakta, bizzat inanç alanında da görülmektedir. Aralarında İngiltere Kilise Mezhebi Komisyon Başkanı’nın da buluğdu yedi İngiliz İlahiyatçısının, 1977&de yayınladıkları ‘Mücessem (Cisimleşmiş) İlah Vehmi’ adlı araştırmaları, teslis (Allah’ın üç varlıktan ibaret olduğu) inancı üzerindeki tartışmayı yansıtmaktadır.


‘Ahd-i Kadim’ denen Tevrat’a gelince, onun da Yaratılış ve Tufan hakkında söyledikleri, modern ilmin gerçeklerine ters düşmektedir. Son yapılan araştırmalar, artık Tevrat’ın, eski çağlarda kabul edildiği gibi Hz. Musa’dan gelen orijinal bir kitap olduğunu kabule imkan bırakmamıştır. Bu araştırmalar, batıda Tevrat hakkındaki anlayışın değişmesine sebep olmuş ve özellikle gençler arasında bu mukaddes kitaplara karşı şüphe uyandırmıştır.


Modern ilim sonucunda Yahudi ve Hıristiyan kitaplarının kaynaklığından şüphe, Allah’a imanı bırakmaya da sebep olmuştur. Maalesef şüphe ile karışmış, çalkanmış akıllar, Allah’a inanmamayı tercih etmektedir. Fakat bunlar bilmiyorlar ki, Allah’ın vahyi Hz. İsa’da son bulmuş değildir. İslam’ın kendilerine vereceği çok şeyler vardır.
Biz, herhangi bir ön fikre bağlı kalmadan, çağımız bilgilerine dayalı olarak metafizik doktrinleri araştırırsak, mesela sonsuz küçüklükteki bölünmez parçayı, ya da hayat konusunu düşünürsek, bizi Allah’ın varlığını kabul zorlayan birçok sebep bulunduğunu görürüz. Şu hayat akışının ve devamının arkasında duran harika düzenin, şu kainattaki ince karmaşık düzenin bir yaratıcısı olduğunu anlamakta güçlük çekmeyiz.


http://www.astrocorner.de/pics/etc/sonnensystem_erde_l.jpg


Allah’ın gönderdiği dinin, kainat gerçeklerine aykırı düşmemesi gerekir. Elhamdülillah, din ile ilim arasındaki uygunluğu, Kur’an’ı uzun uzun araştırmaya başladığım zaman buldum. Tevrat’ı araştırırken ilimle din arasındaki aykırılık beni Tevrat’tan uzaklaştırmıştı. Halbuki Kur’an’ı okurken ilimle din arasında tam bir uygunluk gördüm.
Kur’an’da öyle ilmi gerçekler açıklanmıştır ki tarih ilimlerinden öğrendiğimize göre bu gerçekleri bir insanın söylemesine imkan yoktur. Kur’an’ın birçok ayetlerini anlamak için modern ilmi bilmek gerektiğine inanıyorum. Modern ilmin ışığı altında Kur’an’ı incelemek, zamanımızda en az bin yol sonrasının keşiflerini haber veren Kur’an’ın manasının anlaşılmasına yardım eder. 14 asır önce yaşamış bir insanın, bunları söylemesine imkan yoktur. Bu ilmi gerçekleri düşüncelerimizin önüne seren Kur’an, din ile ilim arasına, insan eliyle sokulmuş çelişkiyi de ortadan kaldırmıştır.


‘Tevrat, Kur’an ve İlim’ adıyla yayınladığım eserde, Kur’an’ın söylediklerinin, ilme nasıl uygun düştüğünü ayrıntılarıyla açıklamıştım. Kinatın yaratılışı hakkında Tevrat’ta bulduğumuz hataları Kur’an’da bulamıyoruz. Bu da batıda iddia edildiği gibi, Kur’an’ın, Tevrat’tan nakledildiği düşüncesini çürütür. Çünkü Kur’andaki olaylar, eğer Tevrat’tan nakledilerek anlatılsaydı, Tevrat’taki hataların aynen Kur’an’da da olması gerekirdi. Halbuki Kur’an’da bu hatalar yer almamıştır. Zaten bu konudaki durum, ilahi hükümde açıktır: “Kur’anı biz indirdik ve onu biz koruyacağız.” (Hicr 9).


http://www.mtholyoke.edu/acad/germ/courses/german201/friedrich/talmud.jpg

Modern astronomi, kainatın bir ilk kütleden zamanla parçalar halinde koparak oluştuğunu söylemektedir. Kur’an’da aynı şeyi bütün inceliğiyle söylemiştir. Kur’an, göklerde ve yerde görülen düzene, göklerin ve yerlerin çokluğuna, bizim dünyamıza benzer birçok dünyaların bulunduğuna işaret etmektedir. Modern astronomlar da, bu güneş sistemi dışında dünyamıza benzer yıldızların b ulunmasını çok muhtemel görmektedirler. Göklerin içeriği, yıldızlar, gezegenler, gökcisimlerinin hareketleri, birbirini izleyen gece ve gündüzün başa sarılan sarık gibi dünyaya dolanması, Kur’an’ın mucizevi izahlarındandır.


Kur’an’ın ayetlerini okuyan, bilimsel bilgiye sahip insaflı her ilim adamı, Kur’an’ın indiği çağda yaşayan bir insanın, bu sözleri kendiliğinden söylemesine imkan olmadığın kabul eder. Ben, 1976 yılında Paris Milli Tıp Akademisi’nde verdiğim konferansta bu gerçek üzerinde önemle durdum ve Kur’an’ın söylediklerine insan sözünün karışmadığını tarih gösteriyor dedim.


‘Tevrat, Kur’an ve İlim’ adlı kitabımda yaptığım gibi, burada bir örnek olarak Kur’an kıssasıyla Tevrat kıssasını karşılaştırmak istiyorum. Tevrat, Tufan olayı için öyle bir zaman göstermiştir ki tarih, o zaman hiçbir felaket olayının meydana geldiğine işaret etmiyor. Ama Kur’an, Tufan’ı, Allah’ı inkar eden Nuh kavmine verilen bir ceza olarak anlatıyor, herhangi bir zaman belirtmiyor. Bundan dolayı eleştiriye imkan bırakmıyor.


Kur’an, daha bunun gibi birçok kıssaları anlatırken, Tevrat’taki yanlışları ayıklayarak anlatmaktadır. O zaman, bütün tarihi olayların tek kaynağı Tevrat idi, arkeolojik araştırmalar yoktu. Eğer Hz. Muhammed, Kur’an kıssalarını Tevrat’tan alsaydı, ondaki yanlışları da aynen alacaktı. Başka bir tarih kaynağı bulunmadığına göre, o zamanki bir insanın Tevrat kıssalarını düzelterek anlatması, bu sözleri kendiliğinden söylemediğini, söylemesine de imkan olmadığını gösterir. Bu sözleri, sadece Allah’ın gerek vahyi olmakla izah edilebiliriz.


http://img.timeinc.net/time/potw/20030725/koran.jpg


Tevrat’ta ve İncil’lerde insanların eliyle katmalar, çıkarmalar çok olduğundan, o kitaplarda ilme ve tarihi gerçeklere aykırı şeyler çoktur. Ama Kur’an’da ilmin kabul edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Onun sözleri ispatlanmış, artık değişmeyecek olan k esin ilmi gerçeklere uygundur.


İşte bu durumlar, Batı memleketlerinde Hıristiyanlığın zayıflamasına yol açarken, İslam ülkelerinde bunun tersi olmakta, Müslümanlık güçlenmektedir. Bu zamanda genişleyen ve yayılan yegane din, İslam’dır. Uzun süre meçhul kalan Kur’an’ın ilmi gerçekleri, 20. asırda ortaya çıkmaktadır. Sizleri, “Böylece Allah ayetlerini size açıklıyor ki düşünesiniz.” (Bakara 219) ayetini derin derin düşünmeye davet ediyorum.

 

 

=> İSLAMI  SEÇMEK 
*** ÇAĞI SEÇMEKTİR***

BÜTÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ
İNCELEDİM
HEPSİ DEĞER KAYBEDERKEN

KURAN  TAZELENİYOR
GENÇLEŞİYOR

FRANSIZ  SÜŞÜNÜR
KOMÜNİST PARTİ
BŞK 
ROGER GRAUD
<<<TIKLA

 



 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 1940010 ziyaretçi (4241265 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol