Avukat Bekir Berk cinayetin peşini bırakmamış, katil komiseri mahkum ettirip hapse attırmıştır. Fakat 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra bu cânî komiser hemen darbeciler tarafından bir kahraman gibi hapisten çıkarılıp bir de terfi ettirilerek taltif edilmiştir...
Bunlardan Mehmet Ali Özdin ise diğerleri gibi hapishanede zulüm gören mağdurlardandır. O zaman onlarla beraber içeriye atılan Yunanlı balıkçılar da vardır. Hatta ilgilendikleri birisi ihtida etmiş ve rüyasında beraat ettiklerini görmüş, gerçekten rüyası çıkmış ve helalleşerek hapishaneden ayrılmıştır. İşte bu Tavaslı Mehmet Ali Özdin'in oğlu
Fikret Bey şimdi Mozambik'in başşehri Maputo'da halıcılık yapmaktadır. M. Ertuğrul Bey'in bildirdiğine göre
Fikret Bey, Japonya'da yaklaşık 20 yıl İslam Kalkınma Bankası'nda çalışmış. Tokyo'daki caminin yapılmasına vesile olanlardandır.
Emekli olduktan sonra rüzgâr onu Kırgızistan'a sürüklemiş. Halıcılığa orada başlamış. Yanında 160 kişi çalışıyormuş. Dört yıl üst üste UNESCO'dan ödül bile almış, ama nasıl olduysa işler ters gitmiş ve
bir yıldır halıcılığı Mozambik'e taşımış. Gelmesine de Mozambik cumhurbaşkanının yeğeni Mozeş Massell vesile olmuş. Mozeş, Kırgızistan'da okuyormuş... Orada tanışmışlar.
Kırgızistan'dan evlendiği eşi Sabira Hanım'la Fikret Bey hacda ilginç bir olay yaşarlar. Eşinin ailesi ilk başta razı olmaz. Ama vizeleri alınca, Fikret Bey'le beraber o mukaddes yolculuğa çıkarlar.
Kâbe'yi görünce eşi çok etkilenir. Mukaddes beldeye vardıktan bir müddet sonra da hastalanır
Sabira Hanım. Eli ayağı tutulur ve komaya girer.
Hiçbir yerini hissetmez. Hastaneye kaldırırlar.
****Fikret Bey ızdırapla dua eder***.
Hiç ümit yokken gece iki gibi uyanır.
"Ben iyiyim." der, elleri ve diğer uzuvları açılır.
Allah'ın izni ile hiçbir şeyi kalmaz.
Sabah namazı vakti 'Veda tavafını yapalım' diyerek ayağa kalkar. Israr edince otobüse yetişirler.
Veda tavafında yine aynı durum yaşanır.
Hemen hastaneye kaldırırlar Sabira Hanım'ı.
Tam üç gün komada kalır. Analizler vs. hiçbir sonuç vermez ve bir teşhis koyamazlar.
Artık ümit kalmamıştır.
***Fikret Bey hep dua eder ve, "
-- Allah'ım bu diyarlardan beni onsuz geri döndürme!"
diye niyaz eder.
Allah'ın izni ile üç gün sonra yine bir anda kendine gelir, gözlerini açar. Fikret Bey şaşkındır.
Sabira Hanım'ın ilk sorusu,
"Beyaz entarili üç kişi vardı, nerede onlar?" olur.
"Doktorlar mı?" derler. "Hayır, onları biliyorum." der.
Hemen sonrasında sağlığına kavuşur.
Yakaza halinde gördüklerini Fikret Bey'e şöyle anlatır:
"Gelen beyaz entarililer, melekti.
Benimle konuştular
"Seni Resulullah (sas) davet ediyor.
Seni götürmeye geldik." dediler.
***"Ben iki sebepten gelemem." dedim.
Melekler bu cevap üzerine giderlerken,
--kendi aralarında konuştular. İçlerinden birisi
"Tam olarak herhalde nereye davet ettiğimizi anlamadı, tekrar ben davet edeceğim." dedi ve tekrar yanıma gelip sordu:
--"Nedir o sebepler?" dedi.
"Efendimiz'in davetine icabet ettirmeyen.
--" "Birincisi, Fikret Bey bensiz dönerse Kırgızistan'da ailem onu yaşatmaz.
--İkincisi ise onun mal varlığı benim üzerime.
Ölürsem kul hakkı ile gitmiş olurum." dedim.
Melek de "Kul hakkı olunca mazur görebiliriz."
dedi ve ayrıldı.
Hac dönüşü de Sabira Hanım başını örter ve bütün baskılara rağmen bir daha açmaz.
Dünyaya gelen evlatlarının isimleri Osman Gazi ve Ertuğrul Gazi'dir. Sabira Hanım, gerek Kırgızistan'da gerek Mozambik'te evlatlarını hiç abdestsiz emzirmediğini söylemektedir.
Madagaskar'a ziyarete gelirler.
Aslında İslam Bankası,
Fikret Özdin Bey'i bundan yirmi yıl önce bir görev için Madagaskar'a göndermiş.
Türk okulunda görev yapan bilgisayarcı Kırgız asıllı Talgat öğretmen burada karşısına çıkınca çok şaşırdı.
Çünkü Kırgızistan'dan tanışıyorlarmış. a.aymaz@zaman.com.tr