Hitler, Kudüs Müftüsü ile yaptığı görüşmede ülkesi için mühim bir problemi istişare etmek istiyordu.
Adolf Hitler ile Kudüs Müftüsü’nün Berlin’de, bir istişare toplantısı yaparken çekilmiş bu fotoğrafı, sahaflarda zuhur etmeseydi hiçbir zaman yayımlamak imkânımız olamayacaktı. Bana kalsa, bu fotoğrafta gördüklerimizi bile konuşsak sorularımız uzar gider… Özel bir görüşmenin tahşidatını yapmak için hazırlanmış bu ‘kartpostal’ tadındaki fotoğrafın yan tarafında bulunan açıklama kısmında; buluşmanın Berlin’de yapıldığı ve fotoğraftaki eşhasın Emin el-Hüseyni ile Adolf Hitler olduğu izah ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde bu fotoğrafın, Babil Sahaf’ın tozlu kitap rafları arasında arz-ı endam ettiğini görünce hayretimden ne yapacağımı bilemedim. Aslında biraz da bu heyecanın verdiği şaşkınlıkla, Lütfi Bayer’e sorularımı birer ikişer sıralayıvermişim. Öyle ya, bu ‘özel gün kartının’ bir hikâyesi olmalıydı. Şu sol tarafta nezaketli bir şekilde oturan sarıklı zat-ı muhterem ile resmî kıyafetiyle el kol hareketi rahatlığında bir şeyler anlatan Adolf Hitler’in samimi bir havada cereyan eden bu görüşmeye rengini veren mühim bir gündemi olmalıydı?
Babil Sahaf’ın sorulara kısa kısa ve merakı arttıracak cevaplar vermesi, kaçınılmaz bir şekilde fotoğrafı satın almak ve yeni bir maceraya başlamak imkânı sağladı.
İnternet marifetiyle ulaştığım bilgiler benim de başımı döndürecek kuvvetteydi. Genç yaşta Kudüs Müftülüğü yapan Hacı Emin el-Hüseyni, Filistin davasının başaktörlerinden bir isim olarak öne çıkıyordu. Meraklı okurlarımız için kısa bir biyografi aktarmakta fayda mülahaza ediyorum. Zira, Emin el-Hüseyni’nin hayatında sıralanan hadiseler, yazılmamış bir tarihin belgeseli gibi uzayıp gidiyor: “Bugün birçoklarının uttuğu ya da adını hiç anmadıkları, Filistin Ulusal Hareketi’nin kurucusu Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'nin bir Osmanlı beyefendisi olduğunu biliyor muydunuz? Çanakkale'de savaşan ve Teşkilâtı Mahsûsa'da çalışan el-Hüseyni, Sultan Abdülhamid hayranıydı. 1893'te Kudüs'te dünyaya gelen Emin el-Hüseyni, Kudüs ve Mısır'da gördüğü öğreniminin ardından eğitimini tamamlamak için İstanbul'a geldi. 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı ordusuna girdiği için eğitimi yarım kaldı. Türk topçu birliğinde görevlendirildi. Çanakkale Savaşı’nda İngilizlere karşı mücadele etti. Daha sonra İstabul'da bulunan aile fertlerinin desteğiyle Teşkilâtı Mahsûsa’ya girdi. Burada Kudüs'ün sorumlusu olarak atandı. 1917'de Kudüs'ün İngilizlerin denetimine geçmesiyle Filistin'e döndü. 1922 yılında, genç yaşına rağmen Kudüs müftüsü seçildi. İsrail’in kuruluşunun ilan edildiği 1948 yılına kadar el-Hüseyni 30 yıl boyunca Filistinlilerin lideri oldu. Filistinli Müslümanlar onun taklitleriyle işgal yönetimine ve Yahudi göçüne karşı mücadele ettiler. Yahudi göçüne karşı gerçekleştirilen en geniş hareket 15 Nisan 1936'da başlatılan genel grev oldu. Altı ay süren grevden sonra Yahudi göçünü durdurma sözü veren İngilizler daha sonra sözlerinden döndüler. Grevde öncülük edenleri ölüm, sürgün veya hapisle cezalandırdılar. İsrail’in kurulmasının ardından Arap devletleri tarafından dışlanan el-Hüseyni, 1974'te Lübnan'da vefat etti.”
Fotoğraf bahsinden uzaklaştığımızın farkındayım. Bence bu geçmiş zaman belgesinin belki de en kıymetli haberi, o gün Berlin’de yapılan bu ikinci görüşmede neler konuşulduğudur.
Elbette bu sorunun cevabı verilmiş olmalıydı. Çok uzağa gitmeden, bu sorunun cevabını da, Medine-i Münevvere’de yaptığı güzel hizmetlerle anılan merhum Ali Ulvi Kurucu, geçtiğimiz aylarda Kaynak Yayınları arasında çıkan hatıratının ikinci cildinde veriyordu.
Hitler, İngilizlerin Filistin'e 1917 yılından itibaren Yahudi yerleştirme politikalarına direnen ve bütün bir hayatını hapishanelerde, sürgünlerde geçiren Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni'yi Berlin'de bulunduğu sıralar makamına çağırır ve şöyle der: “Müftü Efendi harp devam ediyor. Çok gencimiz öldü, daha da ölecek… Korkuyorum ki, harpten sonra birçok kızımız, kadınımız kocasız kalacak. (…) Bunun için kiliseye birkaç kere müracaat ettim. Kiliseye laf anlatmak zor. (…) Lütfen, İslam dininde, birden fazla kadınla evlenmenin şartları nedir, hangi hâller, zaruret hâli sayılıyor? Nasıl tatbik ediliyor? Bunları bana geniş bir şekilde yazıp anlatmanızı rica ediyorum…”
Belki de bu şaşırtıcı, bir o kadar da ilginç bulduğumuz satırların devamında şu hatırayı da yine merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kaleminden aktarmamızda bir beis yoktur:
"Hacı Emin el-Hüseyni ile daha sonraları muhtelif zamanlarda beş-altı defa görüştük. 1962 yılında Mekke-i Mükerreme'de kurulan Rabıtatü'l el-Alemiyye teşkilatına kurucu üye olarak katılmıştır. (…) Müftü efendi daima Türkiye için dualar eder; ‘Türkiye'yi ben de sizin kadar takip ediyorum, Türkiye dua almış bir beldedir.’ derdi. Hatta bir keresinde Şeyh Şamil'in torunu Sait Bey'e şunları söyledi: ‘Türkiye bozulmakta Müslüman dünyasına örnek oldu, düzelmekte de örnek olacak inşallah.’ Hacı Emin el-Hüseyni sonra şöyle demişti: ‘Müslüman dünyasının başına gelen Osmanlı devletinin bedduasıdır. Biz Müslümanlar bilhassa Araplar masum ve mazlum Osmanlı Devleti'nin bedduasına uğradık. Babasının bedduasını alan bir evlat gibi. Başımıza gelen felaketler bu yüzdendir...”
Uzun söze ne hacet! Sahaflarda zuhur eden her belgenin hakikatini araştırmaya devam etsek çalışmalarımız uzayıp gidecek. Bu belge de birçok bahse kapı aralayacak nitelikte... Pek meraklı kaarilerimiz isterse araştırmalarını devam ettirerek, bu tarih deryasında diledikleri kadar seyahat edebilirler.
Son sözümüz yine cevap bekleyen bir soru olacak: Ne dersiniz; Adolf Hitler, Kudüs Müftüsünün kaleminden sorularının cevabını istiyordu. Bu sorulara cevap alabilmiş midir? Ya çok eşle izdivaç bahsi… Harp yıllarında Almanya’da bu hususta bir uygulama yapılmıştır mıdır? Bakarsınız önümüzdeki haftalarda bir belge daha zuhur eder. İşte tam da bu sorulara cevap verecek belgeler. Görelim Mevla neyler…