Avustralya'nın fahri genel müftüsü Fehmi el-İmam'ı Melbourne'de ziyaret imkânımız oldu. Merhum Prof. Dr. Ferid el- Ensari'nin yazdığı kitabı okuduğu için bizler hakkında hüsnüzan sahibi idi.
Zaten diyaloğa açık, yumuşak tabiatı itibarıyla herkes tarafından sevilen bir zat. Lübnanlı ama kendisinin Türk asıllı olduğunu, dedelerinin Afyonkarahisarlı olduklarını, hâlâ İstanbul'da yaşayan akrabalarıyla irtibatlarının bulunduğunu ve gelip gittiklerini söylüyor...
Kendisine Şam'da medfun bulunan Mevlânâ Halid Bağdadi Hazretleri'nin mensuplarından, Afyonlu Küçük Âşık Efendi ile bir akrabalık münasebetleri olup olmadığını sordum. Bilmiyorum diye cevap verdi. Bu Küçük Âşık Efendi'nin torunlarından Asiye Hanım dedesinin, Mevlânâ Halid Bağdadi Hazretleri'nden emaneten getirdiği meşhur cübbeyi Kastamonu'da Bediüzzaman Hazretleri'ne ulaştırmıştır.
Melbourne'de yaşayan meşhur gazeteci Peter Barrett'i ziyaret ettik. Amerikan başkanlarından Nixon'ın skandalını ortaya çıkarıp deviren gazetecinin arkadaşıdır. Skandalın yaşandığı sırada Peter de ABD'de bulunmuştur. Başkan Nixon ve ondan sonraki başkanlarla da uzun beraberliği olmuştur. Avustralya Milli Radyosu'nun genel müdürlüğünden emeklidir. Endonezya'da gazeteci olarak kaldığı on senelik dönemde Müslümanların yumuşak huylarından ve sıcak davranışlarından etkilenerek İslamiyet'e ilgi duymuş ve araştırarak Müslüman olmuştur. Şimdi beş vakit namazını kılmaktadır. Biz de kendisiyle beraber evinde cemaatle bir ikindi namazı kıldık. Medyadan ve diplomatlardan geniş bir çevresi bulunmakta ve hâlâ itibarını korumaktadır.
Peter Barrett Türkiye'ye de gitmiş. Türkiye'de kaldığı üç haftalık süre boyunca dört bin kilometrelik bir yol kat etmiş. Bu gezilerinde Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden başta; Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı, Said Özdemir, Mehmet Kırkıncı ve Abdulkadir Badıllı gibi meşhur isimlerle görüşmüş. İstanbul, Urfa, Van ve Üstad'ın doğduğu yer olan Nurs'u da ziyaret etmiş...
Şimdi Bediüzzaman Hazretleri üzerine "Meşalenin Muhafızı" isimli bir kitap yazıyor. Risale-i Nur Külliyatı'ndan bazı kitapları okumuş. "Şimdi Lemalar kitabını inceliyorum." dedi. Şükran Vahide Hanımefendi'nin tercüme ettiği Tarihçe-i Hayat da masasının üzerinde duruyor. Başucu kitabı olarak takip ediyor. Türkiye'yi ve insanlarımızı çok sevmiş. "Siz çok başkasınız. İslamiyet'in güzelliğini Türkiye'de derinden duydum. Siz bana artık Ahmet Abi deyin. On senedir biraz sıkıntılı geçen aile hayatım düzelmeye başladı. Ben hayatta iki şeye çok sevindim. Birincisi oğlumun doğumu, ikincisi Türkiye'ye gidip oradaki güzelliklere şahit oluşumdur. Keşke Üstad'ı genç yaşta tanıyıp hizmetlerde koştursaydım." diyor. Mustafa Sungur ağabeyin rahatsızlığını öğrenince çok üzülmüş, onun son durumunu sordu. Sonra dedi ki: "Onunla görüşürken ikimizin de doğum tarihimizin 1927 olduğunu fakat benim daha dinç bulunduğumu söyledi." Peter sonra da şöyle bir yorum yaparak, "Mustafa Sungur Bey iman ve Kur'an hizmetinde çok sıkıntılı bir hayat geçirmiş. Biz rahat bir ömür sürdük. Elbette aramızda böyle bir fark olacak!" dedi. Ama gerçekten şu anda 83 yaşında ve evinin içinde oradan oraya rahatça koşabiliyor. Hâlâ bir gazeteci refleksiyle dünya olaylarını takip ediyor. Türkiye'nin geleceğini çok güzel görüyor ve çok şanslı buluyor...
