Şair Ahmet Metin Şahin, on yıllık bir çalışmanın ardından, Mesnevi'yi kendi vezniyle çevirmiş ve böylelikle 17. yüzyıl şairi Nahifi'den sonra ilk defa 'tam' bir manzum çeviri ortaya koymuştu.
Ahmet Metin Şahin'le Cağaloğlu'nda Kaynak Kültür Merkezi'nde konuştuk. Sohbet, Mesnevi etrafında döndüğü için belki çok lezzetliydi. 74 yaşın bilgeliği ve inceliğine bürünmüş biriyle konuşmaktaki ayrıcalığı da gözden kaçırmayalım, satır aralarından kendi hesabımıza nice öğütler devşirdik. Okurun da nasibini alması dileğiyle, haydi bismillah...
Merhum Şefik Can'ın teşvikiyle...
Ağrı'nın Tutak ilçesinde doğup, köy enstitüsünden mezun olduktan sonra Ağrı ve Ankara'da bir süre ilkokul öğretmenliği yapan Ahmet Metin Şahin, kendisini Mesnevi çevirisine hazırlayan bir dizi müşkülden söz ediyor. Hukuk fakültesini ve ardından ilahiyat fakültesini kazanıp da gidemeyişi, ilköğretim müfettişi olacakken zatürree olup yatağa düşmesi bir arkadaşının yorumuna göre hep Mesnevi'yi çevirebilmesi için Allah tarafından yoluna çıkarılan engellerdi. O vakitler kendisini kim bilir ne kadar üzen bu aksilikler için şimdi şükrediyor: "Rabb'imin keremine hamd olsun."
Bir süre dergilere şiirler gönderen Ahmet Bey'i, merhum Şefik Can'la beraber görüyoruz. İkisi aynı evdeler, ikisinin de elinde birer çeviri, Şefik Can o meşhur Mesnevi tercümesini henüz tamamlamış, bizim şair ise Muhammed İkbal'in Cavidnâme'sini çeviriyor.
Şefik Bey bir ara başını kaldırıp diyor ki: "Evladım, İkbal çok büyük bir insan; ama Mevlânâ'nın tadını vermez. Sen Mesnevi'yi tercüme et." Şahin hemen itiraz ediyor: "Dayı ben kırık bir Farsçayla Mesnevi'yi nasıl tercüme ederim?" "Evladım bizim Farsçamız çok mu düzgün, sen şairsin yaparsın." diyor Şefik Can ve bu teşvik, şimdi önümüzde duran güzelim eserin doğuşuna vesile oluyor.
Mesnevi'nin dörtte üçünü belediye otobüsünde tercüme ettim
Ahmet Metin Şahin, Mesnevi'nin dörtte üçünü belediye otobüsünde çevirerek de bir ilginçliğe imza atmış. Belediye otobüslerinde kitap okumak bile büyük fedakârlık sayılırken, çeviri yapmak hem de Mesnevi çevirisi... Şaşılacak şey doğrusu. Otobüs serüvenini Ahmet Bey'den dinleyelim: "Bursa'da kitapçı dükkânım vardı. Birinci cilt elimde belediye otobüsüne biniyordum ve bir saat, kırk beş dakika yol alıyordum. O süre içinde on beyit hatta bazen otuz beyit tercüme ettiğim oluyordu. Düzeltmeleri dükkânda yapıyordum. Sonra dönüş yolunda yine otobüste aynı minval üzere tercümeye devam ediyordum. Diyebilirim ki kitabın dörtte üçü otobüste bitti." O günlerde otobüs müdavimlerinden bir sağlık memuru Ahmet Bey'in yanına yaklaşıp, "Gözüne yazık!" dermiş: "Hiç Allah'tan korkmuyor musun, kendine eziyet ediyorsun." "Tercüme yaptığımı bilmezlerdi." diyor Ahmet Bey, "Herkes beni kitap okuyan, yanında kitap taşıyan adam olarak tanıdı."
1996 yılında başlayan yazma serüveni 2006'da tamamlanmış ve çevirmenimiz o vakte kadar hiç aklına gelmeyen bir şeyi, bu eserin yayımlanması gerektiğini düşünmüş. "Benim zevkim beyitleri çevirmekti." diyen Şahin, İstanbul'da bir vali yardımcısıyla aralarında geçen konuşmayı hatırlatıyor: "Herkes işinden gücünden bahsetti. Sıra bana gelince vali muavini sordu: "Siz ne yapıyorsunuz?" "Ben İstanbul'dan han satın alıyorum." dedim. "Nasıl yani?" dedi, şöyle açıkladım: "Mevlânâ'dan güzel bir beyit tercüme edersem kendime derim ki Gürün Han'ı benim. Bir beyti Gürün Han'a değişmem zaten." Eserin üçüncü baskıya hazırlandığı şu günlerde o, kitabın satılıp satılmadığıyla değil, İstanbul ve Anadolu'daki kütüphanelere birer adet gönderilip gönderilmediğiyle daha ilgili.
Mesnevi'yi anladım diyemem
Şairimizin onca kıymetli bir eser ortaya çıkardıktan sonra bile, "Mesnevi'yi anladım desem yanlış söylemiş olurum." diyecek kadar mahviyet içinde bulunması takdire şayan. Ona göre; Mesnevi'yi anlamak için Mevlânâ olmak lazım, onu okuyup karar vermek içinse Bediüzzaman ya da Fethullah Gülen Hocaefendi olmak lazım. Profesörlük, öğretmenlik ya da şairlik bu kitabı anlamaya kifayet etmez. Muhakkak öyledir; fakat biz garibanlar ne yapalım, nasıl okumayalım da hiç değilse bir parça anlayabilelim Mesnevi'yi? Çizgileri çok belirgin olmasa da bir yol haritası çıkarıyor Ahmet Metin Şahin: "En başından başlayıp devam etmek güzeldir. Bazı beyitleri düşünerek birkaç defa okumak gerekir. Mesela "Dinle neyden, bak neler söyler durur/Dertlerinden ayrılıktan dem vurur." Beytindeki 'ney' kelimesinin kamil insanı, dolayısıyla Efendimiz'i anlattığını bilerek okumak, o neyin kamıştan yapılmış bir ney olduğunu bilerek okumaktan evladır. Birkaç sayfayı bilen biriyle münakaşa ederek okumak da iyi bir yöntemdir. Ne demişler; 'Bin bilsen de bir bilene sor'"
Ahmet Metin Şahin, şu sıralar merhum Şefik Can'ın bir ricasını daha yerine getiriyor; Şeyh Sadi'nin Bostan'ını tercüme ediyor. Gülistan Kaynak Yayınları'nda, Muhammed İkbal'in Cavidnâme'si ve Ferîdütdîn-i Attar'ın Kuşların Dili adlı eseri ise Irmak Yayınları'nda basılmayı bekliyor. Muhtemel ki okur da yazıyı bitirmemizi bekliyor. "Olgunun ahvâlini bilmez ki ham/Söyle az söz, yetsin artık vesselam"... u.akagunduz@zaman.com.tr
***
Farsça'yı dedemden öğrendim
Merak değil mi soruyoruz; "Farsçayı nasıl öğrendiniz hocam?" "Dedemden öğrendim." diyor. Dedesi (Şefik Can'ın da amcası) hem müftü, hem hattat, hem şair imiş, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilirmiş. Ahmet Bey, dedesini öğretmen olduğu köyde misafir etmiş ve bu arada 'eğlence olsun diye' kendisinden Farsça öğrenmiş. İlk zamanlar Şeyh Sadi'den Gülistan'ı yavaş yavaş okurken, gün gelip Mesnevi'yi tercüme edeceğini hiç bilmezmiş.
***
Bilgisayar aruzu bozdu
Mesnevi tercümesinin yayımlanma aşaması biraz yormuş Ahmet Metin Bey'i. Özellikle, bilgisayarın 'orda' kelimesini ikide bir 'orada' diye güya düzelterek aruz veznini bozması şairin tansiyonunu yükseltmiş. Sadece bilgisayar mı, çevresinde de kelimenin doğrusunu hatırlatanlar olmuş. Çevirmenimiz de onlara, "Güzelliğin on par'etmez" diyen Âşık Veysel'i hatırlatmış. ZAMAN
|