Hocam başörtüsü tartışması bugünlerde yeniden alevlendi. Siz başörtüsü yüzünden Profesörlüğü bırakmış birisiniz. Muhtemelen en fazla hassas olduğunuz konu. Başörtüsünün simge olup olmadığı tartışılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Başörtüsü konusunda herkes bir şey söylüyor. Simge olmasının ne gibi bir sakıncası var? Bu Allah’ın emri değil mi? İnançlı olan her Müslüman kadın başını örter. Bu kişinin dini özgürlüğünden kaynaklanan kişisel bir tercihtir. Hiç kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Nur Suresi’nin 31’inci ayeti, “başörtüsü takmak Müslüman kadın için Allah’ın emridir” diyor. Eğer Kur’an’a inanıyorsanız, başınızı örtmek zorundasınız. Bu kadar. Burada neyi tartışacaksınız?
Bütün başörtülüler ‘öteki’ diyerek adlandırılıyor. Üniversitelere alınmıyorlar…
Ben ‘Ya Rabbim ben Senin kulunum’ diyorum. Başörtülü olduğum halde bana cumhurbaşkanlığı teklif edilse yine kabul etmem. Çünkü kulluğuma mani olur. Cumhurbaşkanlığı beni secdemden uzaklaştırır. Başörtüsü sıkıntısı benim için hiç olmadı. Bakanlık fiilen elimin ittiği bir şeydi. Elhamdülillah aklımın kenarından hiçbir zaman geçmez. Başkalarının yaşadığı sıkıntıları ben yaşamadım. Sosyal olarak yaşamadım. Ekonomik olarak yaşamadım. 30 yıl üniversitede hocalık yapmıştım. Başımı örttüm bununla hiçbir beyanım olmadı devlet memuruyum. 30 senedir memurun kanununu bilirim aykırı hareket edemem çünkü değiştirmek elimde değildir. Şartları kabul ederim ne yaparım emekliliğimi isterim. Bitti gitti. Elveda üniversite. O kadar da memnunum ayrıldığıma… Üniversitelerdeki baskı konusuna gelince, başörtüsü taktıkları için en temel hak olan eğitim hakkı bu çocukların elinden alınıyor. Bütün bu baskılara rağmen, gençlerin Allah’ın emrini yerine getirerek üniversiteye gitmemeleri bence şahsiyetli bir duruştur ve Allah’ın emirlerini kullarınkine tercih etmektir.
Yani hiç olumsuz etkilenmediniz mi?
Hayır. Benim için bir sosyal dışlanma ve ekonomik kayıp söz konusu değildir. Fakat bu benim çok özel konumumdan kaynaklanıyor. Ben Allah’ın iltimaslı bir başörtülüsüyüm. Fakat bazen düşünüyorum. Yani mesela emekliliğim gelmeden önce de olsaydı profesör olmadan önce de böyle bir karara varsaydım acaba ne yapardım diye. Bu konuda cevap vermem sahtekârlık olur. Çünkü bilemem. Gelmiş olsaydı yapardım ama gelmedi. Bana 30 yaşında bölüm başkanıyken geldi bu karar alma idraki. Bu konuda herkes kendi kararını kendi almalıdır.
Başörtüsü konusunda sizin çok farklı ve dikkat çekici yorumlarınız var. Mesela siz başörtüsü takmanın özgürlük olduğuna inanıyorsunuz. Ama bazıları kadınların zorla başörtüsü taktığını iddia edip mevzi kazanmaya çalışıyor…
Ben polemiklere girmek istemiyorum ama şunu söylemek istiyorum. Başörtüsü bir imtiyazdır. Allah’ın bayanlara tanımış olduğu bir ayrıcalıktır. Ben mesela dikkat edersiniz fevkalade şeffaf renklerde eşarp kullanıyorum. Hiç öyle grilerle dolaşmıyorum. Körün gözüne parmağımı sokuyorum ben başörtülüyüm diye. Ve bunun en büyük gururunu Uluslararası büyük havaalanlarında duyuyorum. Siz zavallılar böyle bir iftihar duygusu yaşayamazsınız. Pakistan’da olabilirsiniz Fas’ta da olabilirsiniz. Müslüman olabilirsiniz. Ama ben bir Müslüman kadınım. Emin olun hiç gurura kapılmışlığım yoktur hayatımda. Fakat havaalanlarında ben Allah’ın İslâm olmak şerefiyle yaşattığı bir kulum ve bakın başımda bayrağımı taşıyorum.
Vatandaşlık idrakimin yerini kulluk idrakim aldı
Hocam bir röportajınızda ‘Müslüman oluşumla sosyologluğumu kırdım’ diyorsunuz.
Teorik olarak öyle ama pratik olarak hacda kırıldı. Zihnimdeki şemanın çökmesi namazla birlikte. Vatandaşlık idrakimin intihar edip onun yerine kulluk idrakimin gelmesi. Başörtüsü dolayısıyla da vatandaşlık idrakimin intihar etmesi. O gece intihar edecektim, namaza başladığım sabahı ölecektim.
Sosyoloji dünyasının dünyeviliği kutsadığı bir dönemde nasıl oldu da Müslüman oldunuz?
Agnostisizmin dünyasından ben secdeye geldim. Ben Cenab-ı Allah’ın varlığının bilincindeydim. Azmin zirveye çıkıp Kudretullah’ın zirvesiyle buluştuğu gün secdeye gitmekle bilinemezliğin içindeki bilinilirlik, bana kendimi bildirmek sevdirildi buyrulur ya. Bu hududun içine girdiğimi hissettim.
Yani sizinki de bir nevi Hazreti Ömer’in yaşadığı gibi mi?
Hz. Ömer de bir anda Kur’an-ı Kerim tilavetiyle müslüman oldu. Benimkisi Hazreti Ömer’inkinden biraz daha farklı. Benim kulaklarımda şeytanın sesi var. Kafamda, ecza dolabındaki ilaçları mı içeyim yoksa binanın dördüncü katına çıkıp betonun fazla olduğu yere mi atlayayım düşünceleri vardı.
Ölüm benim için yeni bir başlangıç
Ondan sonra değişim nasıl oldu sizde peki?
Hiçbir farkı yok benim için onun için bir dostum ‘secdem öncesi secdem sonrası deme’ dedi benim için. Hatta geçenlerde rüya defterlerimi okuyordum. Babam bana ‘sen kendini insan zanneden bir meleksin’ demiş. Bunu şunun için söylüyorum namaz öncesinde de çok merhametli idim ama sıkıntım büyüktü. Namaz benden kavs halini aldı ve beni basta geçirdi. Bu bast hali 30 yıldır devam ediyor. Arada ufak kavslarım tabii ki oluyor ama hiçbir zaman 30 yıl önceki gibi yoğun değil. Ufak kavsları hepimiz belli dönemlerde yaşarız. Bunu her zaman derim ki ben ölmekten hiçbir zaman korkmam. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Benim için ölüm yeni ve çok cazip bir seyahatin başlangıcıdır. Öldüğüm anda küreler arası seyahat başlıyor. Her an teslimi nefese hazırım. Rabbim son nefesimizi de hayırla vermemizi lütfetsin. Fakat secdeden kovulmaktan deliler gibi korkarım. Benim için cehennem secdeden kovulmak korkusudur. Dualar ve Âminleri okudunuz mu bilmiyorum. Dualar ve Âminler kitabında şöyle bir duam var. Ya Rabbi diyorum Sana olan aşkımı bu dünyadaki secdelerim gidermeye yetmedi. Cennette de inşallah bana orada bir köşe yapsınlar Sana olan secdelerime devam edeyim. O yüzden ben diyorum ki ‘ben secde delisiyim’. 30 yıldır elhamdülillah Allah kabul etsin namazımı kılıyorum. Birkaç yatsı kazam var.
Mevleviliğe ilgi duyorum
Mevleviliğe büyük ilgi duyuyorsunuz. Bu nereden kaynaklanıyor?
Mevlevilikle irtibatım belki şuradan kurulabilir. Ben namaza başladıktan sonra gelen Ramazan’da da oruca başladım. ‘15 yıllık oruç borcum var’ diye düşünerek oruçlarımın kazasını yaptım. Ve bir kefaretim vardı. Tam 511 gün oruç tuttum. Aralıksız tuttum. Hatta babam kızmıştı aralıksız tuttuğuma. Bitti fakat ben orucu çok sevdim ve dedim ben devam edeyim. Ben oruca devam ettim aşağı yukarı sekiz yüzüncü oruca geldiğim sıralarda Muzaffer Efendi bozdurdu ve ‘artık sana oruç yok’ dedi. Alışkanlığın ötesinde bağımlılık olmuştu bana. Öğleden sonra ben mutluluktan uçuyordum. Müthiş bir hafiflik veriyordu bana. Tabii bu da nefse hoş gelen bir şey oluyor. Nefsi bozmak adına 800. günlerde ben orucu bıraktım. Seyr-i suluka başlamak için 1001 gün oruç tutarlar. Şimdi doktorlar yasak etti tansiyon rahatsızlığımdan dolayı ama nefsime kalsa hep oruç tutarım ama nefsime kalmadığı için tutmuyorum. Orucumla 3’te 2 olamasam da 10’da 8 Mevlevi dervişi sayılabilirim.
Siyasete girmeyi hiç düşündünüz mü?
Hayır. Zaman zaman beni siyasete çağırdılar ama ben ‘başörtüsüne büründüm ve kesinlikle çıkarmayacağım’ dedim. Siyasetin ruhu bende yok soy ismimi de siyasete karıştırmak istemiyorum’ dedim.
Not tutma da size göre bir özellik, sanırım her şeyi yazıyorsunuz?
Evet, bu benim bir özelliğim. Her şeyi değil önemli şeyleri yazıyorum. Bu kitapta da geçiyor.
Bir röportajınızda ‘hacca gitmem sosyolog tarafımı kırdı’ diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Sosyoloji’nin en ilkel tanımı toplumların toplum içindeki insanın ilmidir. Dolayısıyla toplumlar söz konusudur. Bir tek büyük t ile yazılan bir toplum yok toplumlar var. İnşaallah bir büyük ü ile yazılan ümmet olacak. Hacda ise bu toplumların ümmete dönüştüklerini gördüm. Orada kullaşarak ümmetleştiğini gördüm. Bir tek büyük “ü” ile hacda yazılmış İslam Ümmeti vardı.
Başını örten dinin gereklerini yerine getirmeli
Başörtülü olduğunuz için mutlu musunuz?
Başörtülü olduğum için çok büyük bir iftihar duygusu yaşıyorum. Hatta yine röportajlarımdan birinde var ne mutlu başını örtene. Bundan dolayı olacak her türlü soruna da katlanmasını tavsiye ederim insanların. Allah var çünkü yalnız tabii bu sadece başörtüsü meselesi değil yani başörtüsüne liyakat kesmek meselesi. Mesela şunu soruyorum bu konuda çok iddialı olanlara siz kardeşim başınızı örtüyorsunuz peki sabah namazına kalkıyor musunuz?
Dini yaşamanın önemine dikkat çekiyorsunuz
Eyvallah. Yani başörtüsü Allah’ın emirlerinden birisidir. Ama namaz dinin direğidir. Sabah namazı da namazlar arasında nefse en ağır geleni olduğu için en makbul olanıdır. Başını örtüyorsun tebrik ederdim. Peki sabah namazına kalktın mı, hayır. Şimdi olmadı.
Bir de yaşamın uygun mu başörtüsüne?
İşte bunun arkasında bütün o teferruat geliyor. Yani ben bütün güzel ahlakları itmam etmek için geldim diyen bir Peygamberin ümmeti olduğunu her halinle kendini layık buluyor musun? Bence başörtüsünü örtmek imanın taçlanması demektir. Herkesin başını örtmeye liyakati yok. Ben de her zaman dua ediyorum. Rabbim beni her zaman başörtüsünü takmaya layık eyle diye.
Hocam son dönemin en önemli tartışma konularından biri de bu konudaki kavram kargaşası… Kimileri Başörtüsü, kimileri türban diyor… İyice modern olanlar da peruk takılmasını savunuyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben türban ifadesinin kullanılmasına karşıyım. Bence burada kavram kargaşası yok. Türban tamam saçları kapatıyor ama boynu açıkta bırakıyor. Bizim dini inancımız gereği olarak taktığımız örtünün adı ise başörtüsüdür. İslâmiyet dininde 14 asırlık uygulamaya baktığımızda her şey ortaya çıkar. Bizde başörtüsü, saçların tamamen kapatılması anlamına gelir. Peruk konusuna gelince, eğer inanıyorsanız ve ‘Başörtüsü Allah’ın emridir’ diyorsanız bu emrin gereğini yerine getirmek zorundasınız. Birileri baskı yapıyor ya da istiyor diye dinde taviz olmaz.
Başörtüsü serbest olursa, başı açık olanların da zamanla başını örtmek zorunda kalacağı tezini nasıl yorumluyorsunuz?
Böyle bir şey olmaz. Kimse kimsenin başını zorla örtemez, örtmemeli. Yukarıda da vurguladığım gibi, insanlar eğer inanmıyorlarsa başlarını da örtmek için zorlanamaz.
|