Hiç kimse her şeyi bilerek doğmamıştır. Hayat'ta hata yapmamak için tecrübe kazanman gerekiyor; tecrübe kazanman için hata yapman gerekiyor. Kendimi ne kadar akıllı, görgülü, bilgili olduğumu düşünsem, aslında tek bildiğim her şeyi bilmediğimdir. Hz. Mevlana der ki, "Bin sene de okusam, 'Ne biliyorsun?' diye sorsalar, 'Haddimi bilirim,' derim." En lüks evde oturmak senin diğer insanlardan daha üstün olduğun demek değildir; en popüler kişi olmak çok sevildiğin demek değildir; en iyi kitapları okumak akıllı olduğun demek değildir. Mütevazilik her zaman en önde yürüyen bir erdemdir. Gördüğüm kadarıyla insanlar mütevaziliğe yönelir.
"Ben şu'yum. Ben bu'yum," diyerek kendimi tanıtamam. İnsanlar seni ve beni istedikleri gibi görecektir. Bu yüzden, kendimi tanıtmak için en basit gerçekleri açıklamam gerekir. Ben yirmi üç yaşındayım ve Amerika'da doğdum büyüdüm. Ben rahmetli terzi Hüseyin İnci'nin torunu, Menderes İnci'nin kızıyım. Dedemin doğum yeri Kars olduğu için, "Nerelisin?" diye sorulduğunda bana, her zaman, "Karslıyım," demişimdir. Amerika'da üniversite'den mezun oldum ve İstanbul'a yerleştim. Ne düşündüğünü çok iyi biliyorum: "Salak mıdır nedir? Ne işi var Türkiye'de?" Fakat benim aradığım orada değildi. Meğer benim aradığım burnumun dibindeymiş.
Genel'de yeni deneyimlere merhaba demek çok kolaydır ama nedense veda etmek çok zordur. Benim için Amerika'ya veda etmek o kadar kolaydı ki bende şaşırmıştım. Ben Amerika'ya iyi veya kötü demem; sadece bana göre değil. Her zaman kendimi Türkiye'ye ait bildim. Nasıl bu kadar emin oldum, bende bilmiyorum. Ben sadece kısmetimin nerede olduğunu biliyordum ve onun peşinden gittim.
Amerika'da yirmi iki yıl içerisinde öğrenemediklerimi bir yıl'da İstanbul'da öğrenmişimdir; hatta hala öğreniyorum. Komik olan Amerika'nın kibirliğinden kurtuldum demişken, öğrendim ki bunu dememem gerekiyormuş çünkü İstanbul bin kat daha kibirliymiş. Çoğu İstanbul’un nasıl bir gösteriş budalası olduğunu söyleyeyim: iki kuruş vererek iki milyarlık hava atarlar. İstanbullularda bulunan hava bir araba'nın dört lastiğinde bulunmayan bir havadır. Verdiğim karar’da pişmanlık duymuyorum; sadece insanları olduğu gibi kabullenmem gerektiğini öğrendim. Artık bu tür şeyler bana komik geliyor; benim nerden geldiğimi, neleri başardığımı, kim olduğumu kendim bilmem benim için yeterlidir.
Ekim 2010'da hayatımda ilk defa Kars'a gittim. Gerçekten çok daha önce'den gitmek isterdim ama kısmet o zamanmış. Dedem vefat ettiğinde ben henüz on yaşındaydım ama ben ona hiç doyamadım. O küçük yaş'ta bile sanki dedemin hiç sönmeyen gözlerinin masmavi parlak olmasını, gülümsediğinde gözlerinin etrafında ki kırışıklıklarının da gülümsediğini ve dert görmüş ama o kadar da alkışlamış olduğu ellerini ezberlemem gerektiğini biliyordum. Ben dedemi çok severdim ve onu hafızamda hala canlı tutmak için her zaman elimden geleni yapmışımdır. Dedemin Kars’da yürüdüğü yolları yürüdüm, yaşadığı mahalleyi dolaştım, oturduğu evi gezdim ve aynaya bakarmış gibi orada kendimi gördüm. Sonunda her şey çok berrak geldi bana: benim içimde koskoca bir Kars yaşıyor. Ben gerçekten Karslıyım. Kars'ta ki insanlarda gördüğüm huzur'a çok imrendim. İnsanlar birbirlerine kendilerini ispat etmeye çalışmıyorlardı. Kimse para'dan pek etkilenmiyor orada. Karslılar her sınıfta ki insanları kabul eden bir toplum; işte Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “Ne olursan ol, yine gel.” Benim yıllardır aradığım mütevaziliği Kars'ta buldum.
Gayet varlıklı büyüdüm ve bunun için gerçekten dede’me çok minnettarım; fakat, elimde olsaydı her kuruşu vererek dedemle daha fazla vakit geçirmek isterdim. Her zaman aklımda bir sordu vardı: "Niye ben?" Bazen kötü olay geçer ya başından? Aynı soruyu sorarsın: "Niye ben?" İyi bir şey olduğunda aynı soruyu sormayı unutuyoruz. Neden herkesin istedikleri bu kadar kolay bir şekilde benim elime konulmuş? Benim hiç kimse’den bir farkım olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar neden kendi değerlerini para ile biçtiğini hiçbir zaman anlayamadım. Hayat'ta en önemli şeyler satın alınmaz. Zaten kendimizi tanıdıktan sonra, başkalarının takdirine gerek kalmıyor.
Ben sadece kendi adıma konuşabilirim. Hayatımızın amacı kendi değerlerimizi kendimizin biçmesidir. Yüz güzelliği zaman'la solar; para bu gün vardır yarın yoktur; yaşlandıkça okul'da öğrendiklerin aklında kalmayacaktır, ama kalp temizliği kalıcıdır ve herkes bunun için hatırlanılır. Neler yaşadıklarımız pek önem taşımaz ama ömrümüzün sonunda en önemli olan arkamızda bıraktığımız iyilikler ve güzelliklerdir çünkü Hz. Mevlana'nın dediği gibi, "Şu yerin altında çırak ne olmuşsa, usta da o olmuştur."
Sevgilerimle,
Pelin İnci
|