Ömer Musluoğlu, 1957 yılında ihtisas için ABD'ye gelir ve New York'ta Medical Center Hospital'da çalışmaya başlar. 217 No.lu odada yatan, 75 yaşlarındaki kanser hastasından kan almak üzere odaya girer.
Sol kolunu sıvayan hastanın pazusunda dövme Türk bayrağını görünce şaşırır ve "Türk müsünüz?" diye sorar. İhtiyar hasta, "Hayır" der; fakat, doktorun Türk olduğunu öğrenince, kolundaki bayrağın hikâyesini şöyle anlatır:
"Adım Joseph Miller. Avustralyalıyım. Birinci Cihan Harbi başlayınca, İngilizler Avustralya'ya geldi ve 'Barbar Türkler, Hıristiyan dünyayı yakıp yıkacaklar.' diyerek, bizi askere aldılar. Gemilerle önce Mısır'a getirildik. Burada birkaç aylık talimden sonra Çanakkale'ye sevk edildik.
"Çanakkale'de, çok üstün güçler ve silahlarla saldırmamıza rağmen, Türkler direniyordu. Karaya her yaptığımız çıkartmayı geri püskürtüyorlardı. Bunu, onların barbarlığına ve vahşî savaşçılığına veriyorduk. Yine bir kara çıkarmasında, başımdan aldığım bir darbeyle kendimden geçmişim. Neden sonra, gözümü açtığımda, yaralarım sarılmıştı. Fakat, etrafımdaki insanlar bana yabancıydı. Türklerdi bunlar. Vahşî ve barbar bildiğimiz Türkler. Yaralarımı sarmışlardı ve bana hiç de düşmanca gözlerle bakmıyorlardı. Sonra, yanlarındaki yiyeceklerden ikram ettiler. Halbuki, kendilerinin pek az yiyeceği olmalıydı. Öldürülmeyi beklerken, öldürmeyip, cephe gerisine aldılar. Demek ki, bu insanlar bize yanlış tanıtılmıştı. 'Yazıklar olsun bana! Bu insanlara karşı savaşılır mı? Demek İngilizler bizi kandırdı!' dedim.
"Savaş bitti ve serbest bırakıldık. Ülkeme döndüm. Türk milletini unutmamak için koluma bu dövme bayrağı yaptırdım. Derken buraya geldim. Talihin cilvesine bak ki, şimdi de beni bir Türk tedavi ediyor."
Adı Joseph Miller olan bu Anzak askeri, kendisine bakan Türk doktorun adını sorar. Ömer olduğunu öğrenince, "Bu isim ne demektir?" der. Doktor, "Ömer, tarihimizde Peygamberimiz'den sonra halife olan ikinci şahsın adıdır. Babam, bana onun adını vermiş." açıklamasında bulunur. Hasta, o anda yatağında doğrulur. "Benim adım da Anzak Ömer olsun. Ben de Müslüman olmak istiyorum." der.
Anzak Ömer, daha sonra doktorundan, "Türkler tesbih çekerlerdi. Bana bir tesbih tedarik edebilir misin?" ricasında bulunur. Artık o, hasta yatağında tesbihiyle Allah demektedir. Doktoru, sık sık kendisini ziyaret eder. Bir süre hastanede kaldıktan sonra, elinde tesbihi, kolunda dövme Türk bayrağı ve dilinde Allah lâfzıyla gözlerini bu hayata kapar, ebedî âleme açar.
Joseph Miller'i Anzak Ömer yapan ruh, kendisini kuyuya atan ve yıllar sonra hatalarını itiraf eden kardeşlerine, "Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." diyen Hz. Yusuf'tan akseden ruhtur; sadece "Rabbim Allah" dediği için, kendisine 13 yıl her türlü işkenceyi yapan, sonra, doğduğu şehirden çıkmak mecburiyetinde bırakan, arkasından üzerine defalarca savaş açan putperestlere, muzaffer ve tarihin en büyük komutanı olarak Mekke'ye girdiği gün, "Hepiniz serbestsiniz. Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir" diyen Dünya-Ukbâ Sultanı'ndan tevarüs edilen ruhtur; 53 günlük kuşatmadan sonra girdiği İstanbul'da, Ayasofya'da toplanmış Bizanslılara, aynı sözleri tekrar eden 21 yaşındaki genç serdardan yansıyan ruhtur. Malazgirt'te esir aldığı Bizans imparatorunu bağışlayıp, yanına kattığı askerleriyle sağ salim Konstantiniyye'ye ulaştıran Al-parslan'ın; yüz binlerle, İslâm diyarlarını yaka-yıka geldikleri Kudüs'te de on binlerce Müslümanı katleden Haçlıların, kendisiyle gündüz savaştığı komutanını gece tedavi eden ve onu yendikten sonra, Voyvodaların diyarından sağ-salim geçebilsin diye, yanına kattığı askerleriyle İngiltere'ye ulaştıran Salâhaddin'in ruhudur.
Bu ruh, hem ülkemizin, hem bütün insanlığın en çok muhtaç olduğu günümüzde, bir defa daha, her türlü düşmanlığa, doymak bilmez kine, kaynayan gayza rağmen ülkemiz insanına ve bütün cihan sathına "sevgi, barış, diyalog ve hoşgörü" sarmalında bütün sıcaklığıyla açılan aynı ruhtur. Bu ruhu kin, gayz, düşmanlık ve kıskançlık kazanlarında boğmak isteyenler, Türkiye'de yaşayıp, Türk isimleri taşıdıkları halde, acaba Yusuf'un kardeşlerinin ve/veya Ebu Cehil'lerin, Ebu Leheb'lerin, Konstantin'lerin, Richard'ların, Diyojen'lerin ruhunu mu taşımaktadırlar; buna da, elbet bir gün tarih karar verecektir.
|