Kemal Özer'in yazısı
Bankalardan bayram özel vurgunu mu?
Türkiye'de bankalar ana gelirlerini, vadeli vadesiz mevduat toplayıp, kısa veya uzun vadeli olarak devlete yüksek faizle satmaktan elde ederdi. Devletin bir kurumunun büyük miktar parası özel bir bankada faizsiz bekletilirken bir başka kurum bankalardan yüksek faizle kredi kullanırdı. Bu sayede telaffuzu bile güç vurgunlar yapılırdı. Faturada dolaylı olarak vatandaşa kesilirdi.
Refah-Yol Hükümeti, Prof. Dr. Osman Altuğ'un fikri olan 'Havuz Sistemi' adı verilen yeni bir modeli 18 Ekim 19996'da başlattır. İlk olarak devlet bankasında 'Kamu Ortak Hesabı' oluşturulur. Kasasında parası olan devlet kurumları parasını bu hesaba yatıracak ve yine paraya ihtiyacı olan kurumlar da özel bankalara değil bu devlet bankasına başvurarak hesaptaki paradan -devletin kendi parasından- faydalanabilecektir. Bu sayede devlet başkasından faizle borç almayacaktır.
Havuz Sistemi sayesinde sadece sekiz ayda devlet 6,5 Milyar dolar tasarruf sağlamayı başaran sistemi Osman Hoca şöyle özetliyor; “Bu paralar bankalarda vadesiz, faizsiz, resmi tasarruf mevduatı olarak duruyor. O günkü ortamda resmi mevduat faizi yüzde 5-10'lar civarındaydı, devlet olarak yüzde 130-135'le borç alıyorduk. Kendi paramıza kendimiz faiz ödüyorduk. Havuz sistemi ile topladığımız fonlar için, resmi mevduat sahiplerine yüzde 50 faiz verdik. Yüzde 50 ile bir anlamda biz onlardan fon satın almış olduk.”
Durumdan hem bankalar hem de medya memnun değildir. Medya bugünkü gibi ayağa kalkmış, bir merkezden belirlenen manşetleri ardı ardına sıralar. Refah-Yol'un yıkılması ile Mesut Yılmaz Başkan olur. İlk icraatlarından biri de kendisini iktidara getirenlere Havuz Sistemi kaldırma hediyesi olur. Hürriyet haberi şu şekilde verir 'Erbakan'ın havuzu kapandı' şeklinde vermişti. Bugünler Dışbank'ın patronu Aydın Doğan'ın Başbakan Mesut Yılmaz'ı pijama ile karşıladığı günlerdir.
Mesut Yılmaz'ın 2001 krizinden sonra havuz sistemini kaldırmasının büyük bir hata olduğunu kabul etmek zorunda kalacaktır. 2001 krizi ile Türkiye yeni bir sürece girer. 2003 sonrasında ise faizler hızla gerilemekle kalmaz bankaların kamuya yüksek faizli para satışı da büyük oranda ortadan kalkar. Devlet sırtında toplumu semiren bankalar vakit geçirmeden dolaylı olarak 'haraca' bağladıkları tüketicileri direkt olarak 'haraca' bağlama yöntemine yönelirler.
Kredi kartı ücreti, kredi kartı faizi hesaplama hileleri, hesap işletim ücretleri, talep olmaksızın sigorta yapma, maaşlarını bankalardan alan çalışanlara açtıkları habersiz kredi ile sistemi tanımayanları faize bağlama, tüketici kredileri, banka şubesine para yatırırken bile para alma, ödeme açıklaması için haraç kesme, şubeden çek tahsilâtında haksız ücret alma, banka kartları ile tedavüldeki para birimlerini ödemek yerine 10 veya 20 YTL altında para ödemeyerek hesapta bloke etme, hesap bildirim ücreti, e-posta bildirim ücreti, ATM'lerdeki güvenlik açıklarını müşteriye fatura etme, kredi dosya ücreti, kredi tahsis komisyonu, rehin kaldırma ücreti, ipotek kaldırma (fekt) ücreti vs. vs. gibi sayısız soygun alanı keşfetmişti.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun gözetiminde yapılan bu hukuksuz eylemlere bir yenisini de daha eklediler. Bu ilginç bayram soygunun hikâyesi şöyle:
Zaman zaman bankalara gittiğiniz zaman sistemlerinin bozuk olduğunu gerekçe göstererek işlem yapamadıklarını bildirirler. Bu bazen gerçekten teknik bir sorun olabilirken bazen sistem bilerek banka tarafından bozukmuş gibi gösterilir. Bunu birçok bankacıdan bizzat duymuştum.
Bu durum ya para ödemek istemedikleri yahut para almak istemedikleri zaman olurmuş.
Malum banka ATM'leri artık sadece para vermiyor aynı zamanda para ödüyor. Bankadan alacağınız hizmetin büyük bir kısmını kendiniz buradan yapabiliyorsunuz.
Fıtr/Fıtrat/Ramazan Bayramı nedeniyle bankalar kapalı ama ATM'ler hizmet vermeyi sürdürüyor, tıpkı bankalar açıkmış gibi. Ama biri istisna…
ATM'lere tatilde para yatıramamak iki açıdan önemli. Birincisi Banka ATM'ler aracılığı ile topladığı paraları repo, kredi gibi amaçlarla değerlendirememektedir. Bu yüzden para almak pek işlerine gelmez. İkincisi de zorunlu kredi kullandırarak faiz işletmek…
Bugünlerin bayrama denk gelmesinin yanı sıra aynı zamanda ayın son günleridir. Bir çok kredi kartının ve tüketici kredilerinin son ödeme günleridir.
Kredi kartlarının ödemeleri bankalar kapalı olduğu için bankadan ödemek mümkün değil. Hesabınızda da para yok ve İnternet Şubesi ile de ödeme imkânınız yoksa tek çare ATM'lerden nakit ödeme yapmaktır. İşte kurnazlık tam burada devreye giriyor.
Bankanın ATM'si para çekme dâhil tüm bankacılık hizmetlerini ATM'den yapabildiğiniz halde nakit para yatıramıyorsunuz. Üstelik bu bankanın nakit para kabul eden tüm ATM'lerinde yapamıyorsanız hiçbir makul yok demektir.
İşte Sabancı Grubu ile can çekişen ABD'ye ait Citibank ortaklığı olan Ak Bank tamda bugünlerde 'bu hileye mi müracaat ediyor' sorusunu akla getiriyor. Cuma akşamdan itibaren Akbank'ın bütün ATM'leri nakit kabulünü durdurmuş. Bana ulaşan bir şikâyet üzerine Akbank kredi kartı borcu olan bir kişi ile Cumartesi bankaya ait ATM'lerini dolaştım. Diğer tüm bankacılık hizmetlerini sürdüğü halde para kabulü yapılmadığını Pazar günü de bu sorum aynen devam etti bizzat gördüm.
Bazı ATM'lerin para kabulü için 20-30 Km uzak mesafelerdeki ATM'lerde para kabul edildiği mesajı veriliyor. Bunu test etmek için adı geçen ve para kabulü yapıldığı belirtilen ATM'lere gittik. Buralarda para kabul edilmiyor ve bu ATM'lerde 'özür dileriz hizmet veremiyoruz' mesajı ile karşılaştık.
Bütün bu ne için yapılıyor? Tüketicilerin bayram süresinde borç ödemesini engelleyerek kredi kartı borçlarına faiz işletmek ve kredi kartı borçlularına faizli bayram kredisi hediyesi(!) sunmak.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)'nın ülkeye bir iyilik yapmak istiyorsa yapması gereken iş Türkiye'nin 'Deli Dumrulları'nı acilen hukuk zeminine çekmektir. Akbank bayramda işleteceği haksız gecikme ücretlerine engel olarak tüketicilerin mağduriyetlerini gidermektir. Tüketiciler ise bu faizleri ödememek için ikamet ettikleri ilçe Kaymakamlığı'ndaki Tüketici Sorunları hakem Heyetine müracaat etmelidirler. Tüketici uğrayabileceği bir haksızlığı sineye geçmesi durumunda haksızlığa rıza göstermiş olacaktır. Unutmamalıyız ki 'zulme rıza da zulümdür!'