December 8, 2015
Modern dünyanın beraberinde getirdiği bir hastalık olan “tüketim çılgınlığı” hepimizin ortak noktası diyebiliriz. Hastalık diyoruz; çünkü kontrol edilemez bir noktaya geldiği reddedilemez bir gerçek artık. Bir şeyler satın alarak, aslında kendimiz için geçici mutluluklar satın alıyoruz. Ne zaman canımız sıkılsa kendimizi bir alışveriş merkezinde buluyoruz; bu anlık çözüm gerçekten de iyi hissettiriyor; ancak günün sonunda hiçbir şey ifade etmiyor bize o gün satın aldıklarımız. İşte o zaman anlıyoruz tüketerek mutlu olmanın büyük bir yanılgı olduğunu.
Farkında olmasına farkındayız bütün bunların ama hiçbir şeyi değiştirmeyerek; kendimiz için de yaşadığımız yer için de bir şey yapmış olmuyoruz aslında. Elbette bu farkındalığa sahip olmak bile çok önemli. Ve bu farkındalık beraberinde bir adım da getiriyorsa, gerçekten anlam kazanıyor. İşte “ALMADIM ” isimli blogun sahibi bu genç kadından öğreneceğimiz çok şey var. Biz de bu yüzden Yeşilist.com sayesinde haberdar olduğumuz Selma Hekim’in, kendisiyle gerçekleştirilen röportajından hareketle, anlamlı hikayesini listeledik.
Selma Hekim 22 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışıyor ve aynı zamanda bir sanatçı
Bir yıl önce “hiçbir şey satın almama” kararı almış ve bu bir yıl içinde, temel ihtiyaçları dışında aldığı pek az şey var
İşte onun bir yılda aldıkları:
Cilt uzmanının aldırdığı bir cilt ürünü,
İran gezisi sırasında sıcak havada
başını örtmek zorunda olduğu için
aldığı bir beyaz şal,
bir kalıp sabun,
telefon şarjı ve
bir bileklik.
Almama kararının nedenini ise şu sözleriyle açıklıyor: “…Tüketerek bu dünyanın tuğlalarını bizim oluşturduğumuzun farkına varmam en önemli neden. Ben aldıkça 3. köprü, HES ler, alışveriş merkezleri yapılıyordu.”
Selma Hekim, almama kararını bir sürecin sonucu olarak görüyor. Bir yandan reklamların ve eşyaların yarattığı fazlalıklar dünyasına karşı çıkarken bir yandan satın almaya devam etmenin bir samimiyetsizlik olduğunu düşünüyor ve ekliyor: “…Satın almak ihtiyaçtan çok bir tür kısa süreli psikolojik tatmin yaratıyordu ve sonrasında daha mutsuz hissediyordum.”
“Bir yıl bir şey almayarak çok önemli bir şey yaptığımı ya da dünyayı kurtaracağımı düşünmüyorum ama bu bakış açısını yaymak önemli.”
Selma Hekim, kararından dönmemek için hızlı bir şekilde bunu çevresine açıklamış ve bu deneyimi herkesle paylaşmak için bir Blog ile Facebook sayfası açmış. Tüketmemenin takdir gördüğü bir çevre oluşturmak adına, insanların bundan haberdar olmasının önemli olduğunu ve geçen bir yılda kendi çevresine bu anlayışın yerleştiğini söylüyor.
Selma Hekim; bir şeyi ihtiyaç gibi gösteren, onu alırsanız daha mutlu olacağınızı vaadeden yalanlarla dolu reklamların aslında ne kadar “yapay bir hayat”ın içinde olduğumuzu gösterdiğini söylüyor
Bu kararı almasında biraz da bu reklamlar etkili olmuş. Satın aldığımızda bir kaç saat mutlu olsak bile sonrasında içimizdeki boşlukla başbaşa kalıyoruz diyor ve şu çok önemli cümleyi ekliyor: “İnsanı mutlu eden şey mal değil, deneyim biriktirmek; iç huzuruyla yaşamın tadına vararak yaşamak. Ayrıca şunu da gözlerinden kaçırıyorlar, bu dünyanın kaynakları sonsuz değil ve bizim tüketimimizin bedelini gelecek nesiller ödeyecek.”
“Daha çok eşyaya sahip olmak, işlenmiş gıda tüketmek, hazır olanı, plastik olanı almak, hijyen manyağı olmak yeni neslin kendini daha üst sınıf görmesine neden oluyor.”
Paketli ürünler kullanmamak için pazarlardan, aktarlardan yararlanabileceğimizi ve bu konuda
“paylaşma”nın ne kadar önemli olduğunu ifade ediyor sözleriyle.
Ve paylaşım ekonomisini harekete geçirmek için bir araya gelip takaslar düzenlenebileceğini hatırlatıyor.
“Sadece alışveriş yapmamaya takılıp kalmamak lazım; doğayla, bütün türlerle ve diğer insanlarla ilişkilerde eşitliliğe dayanan daha bütünsel bir bakış açısı geliştirmeli.”
Bir yıl içerisinde neredeyse ihtiyaçlarını bile satın almayan Selma Hekim, artık eskisi gibi alışveriş yapmasının mümkün olmadığını; ancak bu farkındalığı korumanın da oldukça önemli olduğunu söylüyor. Meselenin yalnızca “alışveriş yapmamak” başlığı altında sınırlandırılmasının da asıl anlamı azalttığını anlıyoruz onun bu sözlerinden.
Ve hayalindeki ideal yaşamı
şu sözleriyle açıklıyor:
“Kendi küçük yaşamım için
daha sade, doğal ve samimi bir yaşam.”