Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, 2012 yılı vergilendirme dönemine ilişkin “verilen Gelir Vergisi beyanları” sonucunda Türkiye genelinde en çok vergi beyan eden ilk 100 mükellefi geçtiğimiz hafta açıkladı.
Haberlerden de okudunuz, 2012 vergi rekortmenleri listesine Koç ailesi damga vurdu!
İlk 5 vergi rekortmeni Koç ailesinden çıkarken, ilk 10’da Koç ailesinden 6 isim var.
Bu isimler ve sıralamaları şöyle:
1. Semahat Arsel (Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi): 26.8 Milyon TL
2. Rahmi Koç (Holding Şeref Başkanı): 26.1 Milyon TL
3. Suna Kıraç (Rahmi Koç’un kardeşi): 20.5 Milyon TL
(2011 vergi rekortmenleri listesinin ilk 3 sırası da bu isimlerden oluşuyordu.)
4. Mustafa Koç (Holding Yönetim Kurulu Başkanı): 15.9 Milyon TL
5. Ömer Koç (Holding Başkanvekili): 14.4 Milyon TL
7. Ali Koç (Yönetim Kurulu Üyesi): 13.3 Milyon TL
***
Koç’lar kazanıyor ki, beyan ediyor.
Allah daha çok versin!
Paraları üzerinden çenemi yoracak değilim.
Benim üzerinde durmak istediğim konu, çok farklı:
TÜPRAŞ’ı bilirsiniz.
Koç’un TÜPRAŞ’ını.
(Hatırlayın: Türkiye’deki rafinelerin çatı şirketi. Alanında tek ve Türkiye’nin en büyük sanayi şirketi. Hükümet bu dev devlet şirketini 2006’da 4.1 milyar dolara Koç Grubu’na sattı. TÜPRAŞ’ın 2011 yılı cirosu 41 milyar TL olarak gerçekleşti.)
TÜPRAŞ’ın Kocaeli Körfez’deki rafinerisiyle ilgili bana gelen bazı bilgiler var.
İddia değil, net bilgi ve basında ilk defa yer alıyor.
Şöyle:
TÜPRAŞ burda işlettiği tesislerin önündeki dönümlerce deniz yüzeyini, satın aldığı 2006 yılından beri hiçbir bedel ödemeden kullanmakta.
Ortada ne bir izin ne de bir “kira” sözkonusu.
Yani “kaçak” durumu.
Maliye Bakanlığı’nın genel politikasına göre, özellikle kıyı yatırımları ile ilgili “kullanma izni” taleplerine yönelik olarak bedel çalışmaları Bakanlık bünyesindeki denetim elemanlarınca yapılıyor…
Bunların belirlediği bedeller üzerinden yatırımcılarla sözleşme imzalanıyor.
Koç’un TÜPRAŞ’ında bu böyle olmamış.
TÜPRAŞ, dönümlerce deniz yüzeyini 7 yıldır kaçak kullanıyor.
Bakanlıkta görev yapan bir üst düzey yetkiliden edindiğim bilgilere göre;
Burası için TÜPRAŞ’a gönderilecek kira bedeli konusunda Bakanlıkta birden fazla rapor var oysa.
Fakat 7 yıldır hiçbiri işleme konulmamış.
Devlet her yıl milyonlarca lira kira gelirinden mahrum kalıyor böylelikle.
İşte o raporlar:
-Raporlardan birinde, TÜPRAŞ’ın izinsiz kullandığı bu dönümlerce arazi için metre karesi 35 TL’den kira değeri biçilmiş.
Fakat öylece duruyor rapor.
İşleme konulmamış.
-26.07.2011 tarihli bir başka raporda araziye metre karesi 40 TL’den yaklaşık 3.5 milyon yıllık kira bedeli biçilmiş.
Bu da öylece duruyor, işleme konulmamış.
-Ve bir başka rapor(16.09.2011):
Araziye metre karesi 35 TL’den yıllık yaklaşık 3 milyon TL kira bedeli koyuluyor.
Bu da öylece duruyor, işleme konulmamış.
Hükümet bütçe hedeflerini gerçekleştirmek için, 2B arazilerinden, kamu konutu ile sosyal tesislerin satışına kadar bir çok alandan gelir elde etmeyi hedeflerken…
Yıllık 3 ile 3,5 milyon lira arasında kira getirecek bir alanın kiralama işlemi 7 yıldır yapılamıyor!
(3 milyon TL olsa, 21 Milyon TL; 3.5 milyon TL olsa 24.5 milyon TL eder.)
Kaçak kullanımdan dolayı ecrimisiller de alınmış değil.
Maliye Bakanlığı ve ilgili genel müdürlük olan Milli Emlak ile Koç-TÜPRAŞ arasında nasıl bir ilişki var ise artık?
Yazımız üzerine açıklık getirirler herhalde!
Değerli okurlar,
Koç’un TÜPRAŞ’ının kaçak kullandığı devlet malı için ödemediği kira ücretine, en başta aktardığımız vergi rakamlarını hatırlayarak, bir daha bakalım:
Rekortmen Koç’ların 2012 yılı içinde devlete ödedikleri vergi miktarları 26.8 milyon TL ile 13.3 milyon TL arasında değişiyor.
Aynı Koç’ların TÜPRAŞ’ının kaçak kullandığı deniz yüzeyinin kira bedeli ne: 21-24.5 milyon TL.
Bilmem anlatabildim mi?
Ülkenin en zenginlerinin devletin malını 7 yıldır kaçak kullanımına göz yumulan Maliye’de gündem ne peki?
“Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesi.”
Sayın Bakan, partisinin Kızılcahamam Kampı’nda yalan yanlış bilgilerle, Sayın Başbakan’ın iptal ettiği bu “satışı” yeniden gündeme getirmiş.
“Şeker Farikaları’nı satalım da satalım” diye tutturmuş durumda adeta.
Başbakan’dan dönen bu “satışa” zemin hazırlama derdine düşen Bakan, devlete ait şeker fabrikalarında şekerin tonunun 1400 dolara malolduğunu ileri sürmüş.
Ya bilgisiz ya da yalan konuşuyor.
Şeker fabrikalarının üretim maliyetleri ortada.
Ton başı maliyet, Bakan’ın açıkladığı gibi 1400 değil, 1000 dolar civarında.
Şekerin ülke geneli ton maliyeti 1000 doları da bulmaz aslında.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunan bazı şeker fabrikalarının üretim maliyetleri diğerlerine oranla daha yüksek.
Buralarda işsizliğin ve göçün önlenmesi gibi çok önemli sosyal görevler ifa ediliyor.
(Bir nevi açılım politikası.)
Ton başı maliyet ortalaması 1000 dolara dolayısıyla çıkıyor.
Bakan’ın, “27 şeker fabrikasının 5-6’sının yılda sadece 1 ile 6 gün arasında çalıştığı” iddiası da gerçek dışı:
“Yılda 1 gün çalışan hiçbir şeker fabrikamız yok. FAO verilerine göre dünya pancar üretimini kontrol eden Almanya’da bile bir şeker fabrikası yılda ortalama 110 gün, Fransa’da sadece 85 gün çalışırken bu süre sadece ABD ve Türkiye’de 180 güne kadar çıkabilmekte.”
Aynı Bakanlık, diğer taraftan ise “görünmeyen tehlike” Nişasta Bazlı Şekerlerin (NBŞ) önünü ise sonuna kadar açıyor.
Ne kadar sağlıklı olduğu tartışmalı NBŞ kotaları artırıldıkça artırılıyor.
Asıl sorgulanması gereken, şeker fabrikaları değil budur.
Sayın Bakan, şeker fabrikalarını biran önce satmanın planlarını yapacağına, Koç’un 7 yıldır kaçak kullandığı devlet malına sahip çıkmalı…
Türk şeker piyasasını, NBŞ’nin önünü açarak ABD’li kartel Cargill’e bırakacak adımlardan vaz geçerek, devletin elindeki şeker fabrikalarının daha nasıl verimli çalışabileceğine kafa yormalı.