Sıcak para ve çılgınca tüketimin yarattığı
“yalancı bahar”la halkın gözünü boyamayı ve üç dönem üst üste iktidar olmayı başaran Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iktidardaki 10 yılının Türkiye’ye faturası ağır oldu. Bu süre içerisinde iç ve dış borçlar korkunç artarken, büyüme mehter takımı gibi iki adım ileri bir adım geri giderken, Erdoğan’ın politikalarından en çok yabancılar karlı çıktı. Yabancılar tam 114 milyar doları alıp götürdü.
İSTİKRAR SÜRMEZ TÜRKİYE BÜYÜMEZ
Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mart’ta doldurduğu iktidardaki 10. yılı için ekonomi karnesi hazırladı. Oran,
“İktidardaki 10. yılında Erdoğan’ın ekonomi karnesi kırıklarla dolu. Bu notla istikrar sürmez Türkiye büyümez” dedi.
Genel Başkan Yardımcısı Oran’ın açıklaması şöyle:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mart itibariyle iktidardaki 10. yılını doldurdu. On yıllık iktidarı boyunca Türkiye’nin idari sistemini rayından çıkaran, hukuk sistemini, bürokrasiyi hallaç pamuğu gibi atan, toplumsal dinamikleri ve Türkiye’nin yönünü tersine çeviren Başbakan Erdoğan, ekonomiye de ağır bir darbe vurdu.
Giderek otoriter bir rejime dönüşen Erdoğan yönetiminde, resmi kurumların istatistik manipülasyon ve makyajları da kullanılarak, her gün ekonominin ne kadar iyi olduğu halka empoze ediliyor; zapturapt altına alınmış, bastırılmış, sindirilmiş sivil toplum örgütleri çıkıp gerçekleri dile getiremiyor. Erdoğan, medya üzerine kurduğu ağır baskı sayesinde ve toplum mühendisliği yöntemleri ile tüm bu alanlarda olduğu gibi ekonomideki kötü yönetimini de kamuoyuna tam tersi göstermeyi başardı.
Başbakan Erdoğan ve ekonomiyle ilgili AKP yetkilileri ekonomik durumu öve öve bitiremezken, halk borç batağından kurtulamıyor, gelir dağılımı giderek daha da bozuluyor, işsizlik artıyor, esnaf kepenk kapatmaya devam ediyor, karşılıksız çek ve protestolu senet sayıları her gün hızla artıyor, gelecekten umudu olan insanların sayısı gittikçe azalıyor. AKP ise sistematik bir toplum mühendisliği ile halkın gözünü boyuyor, güdümündeki medya organlarının hipnotik etkisiyle vatandaşlara içinde yaşadığı olumsuzlukları cennet gibi algılatan bir illüzyonu başarıyla uyguluyor.
Erdoğan ve partisi, durmaksızın
“ekonomi büyüyor, kalkınıyoruz, dünyaya parmak ısırtıyoruz” derken, temel makroekonomik göstergeler ise bunu doğrulamıyor. On yıllık ekonomi yönetimine ilişkin değerlendirmede Erdoğan’ın karnesi; tüm gürültüsüne rağmen, vasat, tembel, haylaz bir öğrencininki gibi kırıklarla dolu…
BÜYÜMEDE KARNE NOTU ZAYIF
“Hızlı büyüme, kalkınma” masallarına rağmen Erdoğan, 2008 ve 2009’dan sonra iktidardaki 10. yılı olan 2012’de ekonomiyi bir kez daha karaya oturttu. Tüm istatistik hile ve oyunlarına rağmen 2012 büyüme oranı yüzde 2’lerde kalıyor. Başlangıçta yüzde 4 ile düşük oranda belirlenen, daha sonra revizyonla yüzde 3.2’ye düşürülen hedefin dahi tutmayacağı anlaşıldı.
Önceki bazı yıllarda sıcak para gazıyla, vatandaş borçla tüketime teşvik edilerek kağıt üzerinde yakalanan yüksek büyüme oranlarına rağmen, 2003-2012 dönemi ortalama büyümesi yüzde 5’i bulmayacak. Erdoğanlı yıllar Türkiye’nin en yavaş büyüdüğü dönemlerden biri olarak tarihe geçecek.
İŞSİZLİKLE MÜCADELE: ZAYIF
Büyüyen, kalkınan bir ekonominin en temel göstergesi istihdam yaratmasıdır. Bize on yıldır büyüyen-kalkınan ekonomi masalları anlatılıyor. O halde bunun işgücü göstergelerine yansıması gerekir. Vatandaşlara her fırsatta
“en az 3 çocuk” yapmaları tavsiyesini giderek neredeyse emre dönüştüren Erdoğan’ın başbakan olduğu döneme baktığımızda ise işsizlikle mücadelede bir arpa boyu yol alınamadığını görüyoruz. Aralık 2012 itibariyle işsizlik oranı yüzde 10.1’le on yıl önceki ile neredeyse aynı. Resmi işsiz sayısı ise Aralık 2012 itibariyle 2 milyon 790 bin kişi ile on yıl öncekinin çok üzerinde bulunuyor. Üstelik bu sayı ve oran da buzdağının sadece görünen kısmı… İşsiz ve iş başı yapmaya hazır olduğu halde TÜİK’in hane halkı iş gücü anketi yaptığı dönemde iş arıyor olmadığı için sayıya dâhil edilmeyen 2 milyon 69 bin kişi de dikkate alındığında ise gerçek işsiz sayısı 4 milyon 859 bin kişiye, işsizlik oranı da yüzde 16.4’e ulaşıyor. Yani Erdoğan, 10 yıllık başbakanlığında bu dersten de sınıfta kaldı. Bu veriler,
“büyüme-kalkınma” söyleminin bir masal ve kandırmaca olduğunu ortaya koymaya yetiyor.
BORÇLANMADA “KARNE SAHTEKARLIĞI”
Erdoğan, borçlanma verilerinde ise ailesinin tepkisinden korkarak karnesindeki kırık notu tahrifat yoluyla değiştiren tembel öğrenciye benziyor. Başbakan her fırsatta; iktidara geldiklerinde 20 milyar dolar olan IMF borcunu sıfırlamakla övünüyor. Kamuoyunu manipüle etmeyi, göz boyamayı çok iyi bilen Erdoğan, bu söylemiyle halkı kandırıyor, yanıltıyor. Başbakan, toplam borç stoku içinde sembolik bir paya sahip olan bu kalemi dilinden düşürmeyerek, aslında devasa hacimdeki asıl borcu gözlerden kaçırmaya çalışıyor. İktidara geldiği tarihteki iç ve dış borç miktarıyla bugünkü toplam borç miktarını ise hiç gündeme getirmiyor.
Oysa işin gerçeği şu ki Erdoğan döneminde kamunun toplam borcu ve özel sektörün dış borcu rekor üstüne rekor kırdı. Kamunun iç ve dış toplam borcu 2002 sonunda 257.2 milyar TL düzeyinde bulunuyordu. Başka deyişle Cumhuriyetin ilk 80 yılında yapılan kamu borçlanmasının bakiyesi bu kadardı. Toplam kamu borcu, en son açıklanan verilere göre Eylül 2012 itibariyle 561.1 milyar TL’ye ulaştı. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti Erdoğan başbakanlığında, önceki 80 yılındakinden daha fazla borçlandı.
Bu dönemde özel sektörün dış borcu 43 milyar dolardan 217 milyar dolara, Türkiye’nin toplam (kamu+özel) dış borcu da 129.6 milyar dolardan 326 milyar dolara yükseldi. 2002 yılında 3 bin 896 TL olan kişi başına düşen kamu borcu, 2012’de 7 bin 419 liraya ulaştı. Türkiye’nin 2002’de 1.963 dolar olan kişi başına ortalama dış borcu da 2012’de 4 bin 315 dolara çıktı.
AKP’nin 10 yıllık iktidarı dönemindeki rekor borç artışı, büyük oranda piyasadan yapılan iç borçlanmadan kaynaklandı. Özel sektör dışarıdan, devlet ise özel sektörden borçlandı.
“Yüksek faiz-düşük kur” politikasını
“dünyadaki en yüksek reel faizi” vererek uygulayan AKP, rantiyeyi ve bankaları ihya ederken, vatandaşı ise tüketici kredisi ve kredi kartlarına mahkum etti; Erdoğan döneminde ailelerin borç yükü katlandıkça katlandı. 2002’de 1 milyon 655 bin dolayında bulunan tüketici kredisi borçlularının sayısı 2012’ye gelindiğinde on kata yakın bir artışla 13 milyonu aştı.
DIŞ DENGE NOTU DA ZAYIF
Sıcak parayla büyüme kolaycılığının bir sonucu olarak Erdoğan döneminde ekonomide ortaya çıkan en önemli sorunlardan birini de cari işlemler açığı oluşturdu. Cari açık, bu dönemde
“vurgun”a gelen sıcak paranın bollaştırdığı döviz sayesinde ucuzlayan ithalattaki patlama sonucu astronomik biçimde büyüdü. 2002 yılında 1 milyar doların da altında bulunan cari açık, 2011 itibariyle 80 milyar dolara yaklaştı. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 10’la kırmızı alarm vermeye başladı.
2012’de yurttaşların borçlanma gücü kalmadığı için tüketimde frene basması, özel yatırımların hızla gerilemesi sonucu ekonominin duraklamaya geçmesi, ithalatı, dolayısıyla cari açığı geriletti. Ancak 2012’de 50 milyar doların altına inen cari açıktaki küçülmede, TÜİK’in, İran’a gaz bedelinin altın ile ödenmesini ihracat gibi göstermesi yanında, geriye doğru revizyonla turizm gelirlerinde kağıt üzerinde sağlanan artışların da etkisi bulunuyor. Bütün bunlara rağmen 2012’de cari açığın milli gelire oranının yüzde 6 dolayında; hala yüksek çıkması bekleniyor.
2002-2012 döneminde Türkiye’nin yıllık ihracatı yüzde 328 büyürken, ithalatındaki büyüme ise son yıldaki gerilemeye rağmen yüzde 359’a ulaştı.
BÜTÇE VE ENFLASYONDA NOTU “ORTA”
Erdoğan’ın on yıllık dönemde bütçe ve enflasyonla mücadeledeki notu ise
“orta”… 2002 yılında yüzde 29.7 olan yıllık TÜFE, Erdoğanlı yıllarda gerileyerek 2010’da yüzde 6.4’e kadar indi. 2011’de yüzde 10.5’le yeniden çift haneye çıkan enflasyon, 2012’yi ise yüzde 6.2 ile kapadı.
Enflasyon hesabında kullanılan tüketim sepetine ilişkin tartışmalar bir yana bu dönemde enflasyonda yaşanan gerilemede de asıl etken, ucuz ithal ürünler oldu. Parayla para kazanmak için gelen yoğun hacimdeki sıcak para, döviz arzını artırarak kurları düşürdü, TL’yi değerli tuttu. Bu süreçte hızla ucuzlayan ithal ürünler, piyasayı etkiledi. Sanayi giderek neredeyse tamamen ithal girdiye bağımlı hale geldi. İthal tüketim maddeleri fiyatları aşağı çektirdi. Bu süreçte enflasyonda düşüş yaşanırken, başka yapısal sorunlar ortaya çıktı.
2002 yılında 40 milyar TL dolayında bulunan bütçe açığı 2005’te 6.9 milyar inerken, 2010’da yine 40 milyar liraya yaklaştı, 2012’de ise 28.7 milyar lira oldu. Bütçe açığının milli gelire oranı 2002’deki yüzde 11.5’lik düzeyinden 2012’de yüzde 2’ye inmiş oldu.
ON YILDA TÜRKİYE’NİN RANTINI YABANCI YEDİ
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, küresel finansal sisteme
“zayıf halka” olarak eklemlenen Türkiye’nin rantını en çok yabancılar yedi. Dış kredilere ödenen faizler, yabancıların Türkiye’deki doğrudan ve portföy yatırımlarından elde ederek ülkelerine aktardıkları karlar ve Türkiye’de çalışan yabancıların elde ettiği ücret ve primlerden aktarmalar şeklinde yapılan toplam kaynak transferi 2003-2012 döneminde 114.2 milyar dolara ulaştı. Söz konusu tutar, önceki on yıllık dönemdekini ikiye katladı. On yıllık dönemde; dış kredilere ödenen faiz 60.2 milyar, sıcak paracıların Borsa ve DİBS’teki portföy yatırımları kazançlarından ülkesine yaptığı transferler 32.7 milyar, doğrudan yatırımlardan elde edilerek aktarılan karlar yaklaşık 20 milyar ve maaş-primlerden yapılan aktarma 1.2 milyar dolara ulaştı. Son on yıldaki faiz, kar, rant, ücret ve benzeri nitelikte yurt dışına kaynak transferi, önceki on yıllık dönemdekini ikiye katladı. 1993-2002 döneminde büyük bölümü kredi faizi olmak üzere toplam 55.1 milyar dolarlık transfer gerçekleşmişti. 2003-2012 döneminde transfer tutarı önceki on yıla göre yüzde 107 artış gösterdi.
Başbakan Erdoğan'ın ekonomi karnesi
Faiz, kar ve rant olarak yurt dışına kaynak transferi (Milyon $)
Erdoğan döneminin diğer bazı göstergeleri