Bilinmeyenler CIA, uzaktan beyinleri kontrol ediyor..!
Haziran 7th, 2008
Dünya bir zamanlar “Olmaz” denilenlerin olduğuna şahitlik etti. Şimdilerde ise yine bir zamanlar `olmaz’ denilen, insan beyinlerinin kontrolü için yapılan araştırmaların sonuçları konuşuluyor.
Uzmanlara göre bu konudaki araştırmalar aslında 1950’li yılların başından buyana devam ediyor. Araştırmaların yapıldığının önemli bir kanıtı ise, deneylerde kullanılan deneklerin yıllar sonra haklarını aramak amacıyla açtıkları davalardan yüklü miktarda tazminat almayı hak etmeleri.
Bir senaryo!
Bir ülke… Adı `Milli Değer’. Bu ülkenin insanları, yüzyıllarca değerlerine sahip çıkmak için, her türlü zorluğa katlanmış, gerektiğinde savaşmaktan kaçınmamışlardı. Amaçları, hasımlarına karşı ülke sınırlarını, yeraltı, yerüstü para kaynaklarını korumak ve topraklarının her karışına sahip çıkmaktı. Ülke toprakları üzerinden birçok nesil geçti. İnsanlar, yönetimler değişmişti ama ülkenin değerleri hep aynı kalmıştı. Gelen her nesil, topraklarına ve kaynaklarına sahip çıkmak için yaşamıştı.
`Milli Değer’ ülkesinin değerlerine göz koyan hasımları ise, geçen bu süre içinde birçok yöntem denemişler ama hiç birinde amaçlarına ulaşamamışlardı. Bazen, ülke yönetimlerine adamlarını yerleştirdiler, bazen halkı isyana getirmeye çalıştılar. Fakat hiç bir zaman başaramadılar. Çünkü ülke halkı da yönetimleri kadar değerlerine bağlıydı. Birlikte aynı değerleri koruyarak yıllarca yaşadılar. `Milli Değer` ülkesi her yönden güçlü bir ülkeydi. Zaten asırlarca, değerlerini bu yolla korumayı başarmıştı. YAZININ DEVAMI TIKLAYINIZ =Ancak günün birinde, hayatlarını hiçe saydıkları bu değerleri hiç düşünmeden hasımlarına verdiler. Yeraltı, yerüstü kaynaklarını, topraklarını, sınırlarını… Dünya olanları anlamıyordu. Çünkü herkes `Milli Değer’ ülkesinin inançlarına nasıl sahip çıktığını, değerlerini yüzyıllardır can siperane nasıl koruduklarını biliyordu. Dünya olanları konuşuyor, kimse yaşananlara bir cevap veremiyordu. `Milli Değer` ülkesinin halkı ise tüm inançlarını kaybetmiş, yıllardır düşman oldukları `hasım ülke’ vatandaşlarına tabi olmuşlardı. Asırlardır, iki ayrı uçta yer almalarına karşın, artık `Milli Değer` ülkesinin halkı kendilerine ters düşen değerlerin peşine takılmış, hatta yıllarca hasımlık yaptıkları ülke halkının menfaati için çalışmaya başlamışlardı. Ülke içinde depresyonlar, intiharlar ve bugüne kadar hiç görülmemiş olaylar yaşanıyordu. Kimse şaşkınlığını gizlemiyordu. Olacak şey değildi. `Milli Değer’ ülkesinin insanlarını, sanki görünmez bir el kontrol etmeye başlamıştı. Bu arada diğer ülkelerde de buna benzer olaylar yaşanıyordu. Onlarda, tüm kaynaklarını ve sınırlarını yine aynı hasım ülke adına ellerinden çıkarmışlar ve onlara hizmet etmeye başlamışlardı.Bu sırada `hasım ülke’de dünya gündemi ile ilgili bir toplantı vardı. Toplantı şu raporla bitti;Projenin kod adı :Uyuyan Güzel
Projenin amacı: İnsan Beyninin uzaktan kumandası, yönetilmesi, yönlendirilmesi…
Projeye başlama gerekçesi : Toplu bir ayaklanma ve karşı gösteri halinde insanları kontrol altına almak, sakinleştirmek, teslim olmalarını sağlamak…
Projenin şu anki uygulama amacı : Dünya ülkelerini teslim almak
Projenin uygulandığı ülkelerin durumu: Ülke, halkları ile birlikte kontrol altında…
Aslında yukarıda anlattığımız olay bir senaryo. Ancak, son günlerde koşulanlara ve yetkililerin yaptığı açıklamalara bakılırsa, bu senaryonun yakın bir zamanda gerçekleşme ihtimali var. Gelişmiş ülkelerde denenen, özellikle ABD ve Rusya’nın başı çektiği insan beyinlerinin kontrolüne yönelik deneylerle ilgili, ortaya atılan iddialar tüyler ürperten cinsten. Üstelik Türk yetkililerde bu deneylerin varlığından haberdar. Proje üzerinde çalışan yetkililerin, beyin kontrolü projesi ile ilgili çarpıcı bir gerekçeleri var ; “Biz bu araştırmayı, insanlığın hayrı için yapıyoruz. Bu teknikle toplu bir ayaklanma, ya da gösteri halinde kimsenin canı yanmada olay yatıştırılacak. Bunun yanında terör örgütlerinin eylemlerinin engellenmesi içinde bu proje önemli”
“Uyuyan Güzel”
Adında dahi uygulama amacı ile ilgili anlamı içeren ve ABD’de yürütüldüğü iddia edilen bir proje. Projenin adı “Uyuyan Güzel”. İnsan beyinlerini kontrol altına almak için uzun zamandan buyana sürdürülen bu çalışmalarda denek olarak kullanılanların, yıllar sonra çeşitli mahkemelere yaptıkları şikayetlerle ortaya çıkan insanlık açısından dehşet verici bir tablo. Proje, çalışmalarda görevli bazı üst düzey yetkililerin kamuoyuna bilgi sızdırmaları ile iddia olmanın çok daha ötesine geçip, farklı kesimlerin de ilgisini üzerine çekti. Projenin şu anda hangi aşamada olduğunu kestirmek zor ama yetkililerin yaptıkları açıklamalarda varılan ortak nokta, bu çalışmaların yeni olmadığı ve uzun zamandan buyana devam ettiği yönünde. Hatta ABD güvenlik birimlerinin, parapsikoloji araştırmalarının yapılması içinde büyük kaynak ayırdığı ortaya atılan iddialar arasında. Olayı yine iddia olmaktan çıkaran durum ise, ABD güvenlik birimlerinde üst düzey görevlerde bulunan bazı generallerin, parapsikoloji ile ilgili yayınladığı kitaplar. Aslında bu zamana kadar sürekli söylenen ama Türkiye`de “komplo teorisi” tanımlamasından daha da öteye gitmeyen bu teoriler, şimdilerde farklı bir şekilde dikkat çekiyor. Bu konuda Türkiye`de yayınlanan “CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları” kitabında, “Uyuyan Güzel” adlı projede uygulanan teknikler ve insan beyinlerinin nasıl kontrol altına alındığını anlatan bilgilere yer veriliyor. Bu söylemleri iddia olmanın ötesine taşıyan yazı ise kitabın ilk sayfasında yer alıyor.
Yazıda kitabın içindeki bilgilerin; “Bu kitap Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’nın 08 Ocak 2003 gün ve ID. ve HRK:3584-17-03 İsth. Ve İKK. Ş. (20) sayılı emri ile faydalı eser olarak uygun görülmüştür” ibaresi ile önemi vurgulanıyor.
Proje deneniyor…
Terör eylemlerinin engellenmesi, insanlık suçu işleyenlerin yakalanması ve bu tür suçlara mani olunması gibi insani amaçlarla yapıldığı iddia edilen çalışma, ABD Ulusal Güvenlik Birimi (NSA) tarafından yürütülüyor. Bu projenin kötü amaçlarla kullanıldığını düşündüğünüz zaman ise ortaya çıkan manzara korkutucu. Aslında, sadece ABD’de değil, gelişmiş pek çok ülkede, kurum ve kuruluşlarda çalışmalar yapılıyor. ABD Güvenlik Birimi tarafından insan beyinlerinin kontrolü için kurulan birimlerden biride MKULTRA. Bu birimin, kimyasal, biyolojik ve radyolojik maddelerin insan davranışlarını kontrol etmeye yönelik bir dizi gizli araştırma yaptığı iddia ediliyor. “Zihin Kontrolüne” ilişkin ilk çalışmalar, Hitler Almanyası`na kadar dayanıyor. Bu teknolojide ABD’nin yanı sıra Ruslarında önemli yol kat ettiği aktarılan bilgiler arasında. Yapılan deneylerde aralarında Türklerinde bulunduğu birçok denek kullanılıyor. Denek olduğunu iddia eden isimlerden biri de Ertuğ Taşdemir … 1991 yılında İsveç’te lokanta işletmeciliği yapan Ertuğrul Taşdemir, İsveç gizli servisi tarafından gözaltına alınıyor. Gözaltı süresince, elektromanyetik ışınlarla beyin kontrolüne maruz kaldığını söyleyen Taşdemir, bu konuda hakkını savunmak için çeşitli ülkelere başvurduğunu, yaptığı tüm başvuruların değerlendirilip olayın doğrulandığını ama çok fazla bir şey yapılmadığını söylüyor.
Neden gözaltına alındınız?
Aslında onu tam olarak bende bilmiyorum ama İsveç`te lokanta işlettiğim sıralarda, İsveç Gizli Servisi elemanları, “PKK’nın üst düzey yetkilileri ile servis arasında ajanlık yapmamı” istediler. Kabul etmedim. Benim İsveç’te çevrem çok genişti. Dev-Sol üyesi arkadaşlarım vardı. Sadece Dev-Sol değil her kesimden insanla yakın ilişki içindeydim. Gözaltına alındığım sırada, “Senin suçun bu” diye bir suç belirtmediler. Ama daha sonra, yapmadığım halde insanları tehdit ettiğimi, adam öldürdüğümü filan söylediler. Gözaltı süresinin sonunda serbest bırakıldım.
Gözaltında neler yaşadınız?
“Gözaltına alındığım ilk gün bir hücreye kapatıldım. Hücreye girdikten 10 k. Sonra nerden geldiği belli olmayan sesler duymaya başladım. Duyduğum seslerde Türklere küfür ediyor, beni öldüreceklerini söylüyorlardı. İlk önce hücre içinde bir ses sistemi olduğunu ve yayınların oradan yapıldığını düşündüm. Bu sırada, vücudumda kızarıklıklar ve morluklar oluşmaya başladı. Aradan belli bir süre geçince tuvalete gitmek istedim. Hücreden çıkardılar. Orada dikkatimi başka bir şey çekti. Hücre dışına çıkıp uzaklaşmama rağmen sesler aynı düzeyde devam ediyordu. Ne olduğunu o an anladım. Sinir bozucu sesler duymaya devam ediyordum. Bu arada tekrar hücreme geldim. Aradan birkaç gün geçti. Dua edip, “Hasbinallah ve ni`mel vekil… diyordum. O anda bir ses duydum. Yayında bana, “Senin şifreni çözdük “diyorlar ve düşüncelerimi bana başka bir sesle söylüyorlardı. İlk kez o an korktum. Çünkü ben ağzımı bile kıpırdatmıyordum ve benim aklımı okuduklarını anladım. Ne düşünsem cevap veriyorlardı. Yayınlar elektromanyetik dalgalarla direkt beynime yapılıyordu. Önceleri sakindim ama daha sonra panikledim ve delirmiş numarası yaptım. Hücredeki çarşafı yakıp, beni hastaneye götürmelerini istedim. Gelip beni aldılar. Beyaz önlüklü insanların olduğu bir odaya gittik. Aslında orası hastane değildi. Bana beyaz renkli bir sıvı içirdiler ve tekrar odama geldim. Sonra uyumuşum. Kendime geldiğimde dudaklarım ve dilim şişmişti. Hiçbir şeyi hatırlayamıyordum, konuşamaz haldeydim. Halüsinasyonlar görüyordum. O an bunların teknolojide oldukça ileri olduklarını ve beyin kontrolü yaptıklarını anladım. Üstelik sadece kontrol etmiyorlar, düşüncelerimi de okuyabiliyorlardı. Çünkü bugüne kadar aklıma hiç gelmeyenleri düşünüyordum. Daha sonra mahkemem yapıldı ve serbest bırakıldım. Oradan ayrıldım ama sesler kesilmedi. Aynı küfür ve sesleri duyuyordum. Aradan yıllar geçti ve hala sesleri duymaya devam ediyorum. Bunun yanında lazer saldırıları oluyor. Bu saldırılar her zaman etkili değil ama elektromanyetik dalgaların yüksek olduğu bir alana girdiğim zaman etkili oluyorlar. O anda dengemi kaybediyorum ve ölüyorum sanıyorum. Bütün vücudumda morluklar oluşuyor. Hücrede vücudumda oluşan morlukların nedeni de bu saldırılarmış. Birçok uzmana gittim ve onlarda beni kontrol ettiler. Anlattıklarımı doğrulayıp, vücudumda ağır hasar olduğunu tespit ettiler. Çekilen beyin filmimde, beynimde ağır hasar olduğu tespit edildi. Doktorlar o yıllarda nasıl hayatta kaldığıma şaşırdıklarını söylediler. Gözaltı süresinin ardından mahkemeye çıkarıldım. Mahkemede, vermediğim halde ifademi benim sesimden kasede kaydetmişler. Bana dinlettiler. Ama benim söylemediğim şeylerdi. İfademi dinlerken, “Dermed” diye bir kelime dikkatimi çekti. Çünkü bu kelimenin anlamını hiç bilmiyordum. Bunu hakime söyledim;”Bu ses benim ama ben konuşmadım. Bu kelimenin anlamını bile bilmiyorum hayatımda hiç kullanmadım. Bunun üzerine birkaç sorgudan sonra serbest bırakıldım”
-Daha önce beyin kontrol operasyonları ile ilgili bilginiz var mıydı?
- Hayır, yoktu ama olanlara dayanabilmek için o anda durumu çözmek gerekiyor. Yoksa çıldırdığınızı düşünürsünüz. Ben kendimi ve psikolojimi iyi biliyorum. Durumu fark etmemde psikolojimi iyi bilmem etkili oldu. Hücrede, elektromanyetik dalgalarla gördüğüm işkence sırasında, ters bir şeylerin olduğunu anladım. Sanki hissediyormuşum gibi aklıma bir şeyler geliyordu, sonra onlar gerçekleşiyordu. Yani bir bakıma olacakları bana o seslerle önceden söylüyorlardı. Sonrasında ise olay gerçekleşiyordu. Amaç benim akli dengemi bozmaktı. O seslerde “biraz sonra seni dışarı çıkarıp, öldürmeye götürecekler” diyorlardı, sonra gerçekten birileri gelip beni, öldürmek için dışarı çıkaracaklarını söylüyorlardı. Hatta bir keresinde, `öldün` diye tabuta bile koydular.
Özkaya; “Tarikatlarda da beyin yıkanıyor”
“CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları” kitabının yazarı Ömer Özkaya ise daha çarpıcı gerçeklere dikkat çekiyor. Özkaya; devletin devlet olma özelliği sağcı, solcu, dinci ve bunun gibi farklı kesimleri içinde bulundurmasından geçtiğini söylüyor. Kısacası; devletler çeşitli grupları içinde barındırıyor çünkü insanların özgür düşünme hakları var ve buna göre yaşıyorlar. Devletin devlet olmasında saklı olan diğer özellik ise, bu grupları kontrol altında bulundurmasında yatıyor. Bunun yanında bazı devletlerin diğer ülkelerde de etkin olmaya çalıştığını, bu nedenle o ülkelerde insanların toplu olarak bulundukları grupları kontrol altına almak için çabaladıklarına dikkat çekiyor. Özkaya, Türkiye`deki birçok tarikatın arkasında da gizli servislerin olduğunu iddia ediyor. Onlara göre bu tarikatlarda bulunan insanlar toplu olarak kontrol ediliyor. Kontrol, adı geçen yeni teknoloji ile olmasa da, insan psikolojisine uygun olarak yapılan farklı tekniklerle sağlanıyor. Özkaya, “Bu tarikatların bazılarında `Cihat` ilan ediliyor ve tarikat üyelerinden bombalı eylemlerde bulunması isteniyor. Din için çalışan bir insanın hiçbir zaman adam öldürmemesi gerekir ama bu insanlar yüzlerce masumu öldürebiliyor.” diyor. Özkaya, bu konuda insanların tarikatlardan uzak durmaları gerektiğini savunuyor. Bunun yanında, dünyanın adı konmamış bir savaşın içinde yer aldığını da iddia eden Özkaya, insanların kontrol edilmelerine yönelik olarak yapılan çalışmaların, toplumların geleceği açısından büyük tehlike arz ettiğine dikkat çekiyor. Hatta bazı gizli servislerde parapsikoloji tekniklerinin kullanımına yönelik araştırmaların yapıldığını da söyleyen yazar Ömer Özkaya, Türkiye`nin geç kalmadan bu alanda tedbirini alması gerektiğini savunuyor.
Bilim adamları da kabul ediyor.
Bilim adamlarına göre de, insanların zihinleri kontrol altına alınabilir. Boğaziçi Üniversitesi Elektromanyetik Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Selim Şeker, Ertuğ Taşdemir`i incelediğini ve anlatılanların doğru olduğunu söylüyor. Şeker, sadece Ertuğ Taşdemir değil aynı şikayetlerle birçok kişinin başvuruda bulunduğunu, bunların arasında bazı öğretim görevlilerinin olduğunu bile söylüyor. Prof. Dr. Selim Şeker, dünya yapısının çeşitli elektromanyetik alanlar içerdiğini ve insanların 5 duyu organı ile bu alanların bazılarını algılayabildiğini vurguluyor. Prof. Şeker, adı geçen araştırmaların, aslında insanların algılayamadıkları dalgalar üzerinde yapıldığını ve kontrol altına alınmak istenen kişinin bilinçaltına gerekli düşüncelerin aktarıldığını dile getiriyor. Şeker; insan beyinlerine gönderilen elektromanyetik ışınların, beynin belli bölgelerini uyardığını, kontrol altında bulunan insanların durumu fark etmeden iradelerini yitirdiklerini savunuyor. Prof. Dr. Şeker, “Kontrol altında bulunan insanlara yaptırılmak istenen ne ise, beynin o bölgesinin uyarılması yeterli. İnsan beyni, elektronik bir cihaza benziyor. Her duygunun, düşüncenin beyin içinde farklı bir noktası var. Bu noktaların uyarılması halinde, beyin uyarılan noktanın talimatı doğrultusunda harekete geçiyor. İnsan beynindeki noktalar arasında öyle yerler var ki bunların uyarılması durumunda kişi adam bile öldürebilir. Yani bu yöntemle insanlar katil bile yapılabilir. Bunun yanında, yine aynı elektromanyetik dalga yöntemi ile uygulanan kişiye uzak bir mesafeden kalp krizi geçirtilebilir. Bu durum devlet başkanları için bile geçerli. Ülkelerin, yeni teknolojiden haberdar olmaları ve konu ile ilgili araştırma yapmaları gerekiyor” diyor. Prof. Dr. Şeker, bunun yanında insan beyinin çözülemeyen birçok sırrı olduğunu ve ABD`de ki bilim adamlarının bu yönde çalışmalar yaptıklarına da değiniyor. Örneğin; parapsikoloji olaylarının gerçek olduğunu ve insan beyninin çözülemeyen yapısı ile ilgili olduğunu söyleyen Şeker, “ABD`de bu alanda yapılacak olan çalışmalar için yüklü miktarda paralar ayrılıyor” diyor. Türkiye`nin ise bu konuda çok geride olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Selim Şeker, “Bizler bilim araştırmalarına bütçe ayıramıyoruz. Zaten bu alanda yapılan araştırmalar oldukça pahalı. Biz daha bir profesöre bilgisayar dahi tahsis edemiyoruz. “Zihin Kontrol” teknolojisi dünya için oldukça önemli ve yeniçağın silahı. Bu konuda Türkiye`de gerekli önlemi bir an önce almalı.
Nasıl yapılıyor?
Belirlenen merkezlerden gönderilen elektromanyetik dalgaların beyne yöneltilmesi sayesinde, deneğin beyin fonksiyonları kontrol edilebiliyor. Sistem, “elektrik akımı bulunan her şey, çevresine elektromanyetik dalga yayar” prensibine dayanıyor. “Sinyal istihbaratı”nın geçerli olabilmesi için, ilk olarak insan beyninin yaydığı elektromanyetik dalgaların tespit edilmesi gerekiyor. Kişiden kişiye insanların yaydığı elektromanyetik dalga boyu değişiyor. 3-50 hertz arasında değişen bu dalgalara, “beynin parmak izi” de deniyor. Bu dalgaların tespitinden sonra sonuçlar bilgisayara kaydediliyor. Yaydığı elektromanyetik dalgaları tespit edilen kişi, 24 saat boyunca yerleşik bir alandan uydular aracılığıyla takip edilebiliyor. Bunun yanında kişinin öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör gibi durumlarda yaydığı frekansları da tespit edilebiliyor. Çünkü beyindeki elektromanyetik dalga her duygu durumunda farklılık gösteriyor. Bunların tespitinden sonra ise aynı dalgalar kişinin beynine gönderilerek, aynı duygular dışarıdan yaratılıyor. Bir bakıma kişinin duygu ve düşüncelerine dışarıdan müdahale ile kişi kontrol altına alınıyor, yaratılmak istenen duygu durumu kişide oluşturuluyor. Bu arada aynı teknoloji ile kişinin sözleri ve gördüklerinin dahi tespit edildiği iddia ediliyor. Yine aynı tekniğin kullanıldığı sistemde, deneğin her harfte yaydığı dalgalar tespit ediliyor. Bu harflere göre görüntü ve kelime tespitinin yapılıyor.
Yıllardır konuşuluyor.
“Zihin Kontrolü” alanındaki gelişmelerin ilk ipuçları, 1969 yılında Dr. Delgado`nun yayınladığı “Beynin fiziksel kontrolü-psiko-medeni bir topluma doğru” adlı kitapta veriliyor. Bu arada 16 Temmuz 1977 yılında New York Times gazetesinde akıllara durgunluk veren bir haber yayınlanıyor. Haberde, “ABD insanlığın esir edilebileceği görünmez silahlar geliştiriyor” başlığı kullanılıyor ve haberle ilgili bilgiler veriliyor. Bu haberin ardından yayınlanan “Beyin Kontrol harekatı” isimli kitapta, hipnoz tekniğinden, elektronik olarak beynin uyarılmasına kadar birçok konuda bilgiler yer alıyordu. Bu kitabın ardından yine ABD İstihbarat Servisi`nde üst düzey yetkililer arasında yer alan ve bu araştırmaların başındaki isim olduğu iddia edilen Lyn Buchanan, yayınladığı “7.his” kitabında, Amerikan askerlerine psişik tekniklerin kullanılması ile ilgili bilgiler verdi.
Yetkililer ne diyor?
Bu arada haber ile ilgili görüşlerini aldığımız, bazı TSK ve emniyet yetkilileri ise bu alanda yapılan çalışmaları doğruluyorlar. Onlara göre de “Zihin kontrol” alanındaki çalışmalar, bazı ülkelerin gizli servisleri tarafından yapılıyor. İsminin açıklanmasını istemeyen askeri bir yetkili, ABD`de parapsikoloji araştırmalarının yoğun şekilde devam ettiğini ve istihbarat çalışmalarında bu yöntemlerin kullanılması için çaba sarf edildiği gerçeğine dikkat çekiyor. İstihbarat çalışmaları açısından insan beyinlerinin kontrolü için yapılan araştırmalarla ilgili bilgi sahibi olduklarına da dikkat çeken askeri yetkili, Türkiye`nin de bu alanda çalışma yapması gerektiğine dikkat çekiyor. Bu arada Türkiye istihbaratında önemli isimler arasında yer alan bazı yetkililerde olayı doğruluyor. Onlara göre de ABD gizli servisleri tarafından insan beyinlerinin kontrolüne yönelik deneyler yapılıyor. Gerek bilim çevreleri, gerek üst düzey yetkililer aynı zamanda Türkiye`de de bu alanda çalışmaların başlaması konusunda görüş birliğine varıyorlar.
CIA mecliste
TBMM gündeminde de bir soru önergesi tartışılıyordu. Önergeyi hazırlayan CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol, “The Guardian” gazetesinin haberine dayanarak verdiği soru önergesinde, CIA`nin Türkiye`de işkence merkezinin olup olmadığını sordu. Konu ile ilgili açıklama yapan Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül ise önergeye şu yanıtı verdi; “Türkiye`de CIA`nin sorgu merkezinin olması mümkün değildir.” Konu ile ilgili görüşlerini aldığımız CHP Milletvekili Kemal Anadol ise, cevabı tatmin edici bulmadığını ve hükümetin ABD’nin avukatlığını yaptığını söyledi. Anadol; “Önergeye verilen yanıt tatmin edici değil. Konu örtbas edilmeye çalışılıyor. Verilen cevap metnini incelediğiniz zaman alt maddelerde, hükümetin tamamen ABD avukatlığını yaptığını görebilirsiniz. Konu örtbas edilmeye çalışılıyor” dedi. Ayrıca, bu gibi faaliyetlerin gizli yürütülmesi nedeniyle bilgi ya da belgelere ulaşılamayacağına dikkat çeken Anadol, konu ile ilgili bilgisi olanların destek vermesi durumunda olayı araştırmaya devam edeceğini söyledi.
Yüzlerce mağdur.
Sadece ABD ve diğer ülkelerde değil, Türkiye`de de beyin kontrol operasyonlarında kullanıldıkları iddiası ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`ne başvuranların sayısı yüzü geçiyor. Hatta ABD mahkemelerine başvuran Akwei, iddiasını kanıtlayarak 750.000 dolar tazminat almaya hak kazandı. John St. Clair Akwei, 1996 yılında Amerikan Ulusal Güvenlik (NSA) tarafından uygulanan `sinyal istihbaratı` ile sürekli takip edildiğini ve psikolojik işkence gördüğünü, yüzlerce sayfalık raporla kanıtladı. Bunun yanında ABD güvenlik birimlerinde çalışan bazı askerlerinde, bilgileri olmadan denek olarak kullanıldıkları yıllar sonra anlaşıldı.
Nöro - Elektromanyetik silahların etkileri.
Nöro-elektromanyetik silahların insan üzerinde kullanılmasıyla ortaya çıkan etkiler, silahların geliştirilmesinden habersizce denek olarak kullanılanların psikolojik yardıma ihtiyaç duymalarıyla ortaya çıktı. Bu etkilerin bazıları şöyle;
- Hafıza kaybı ve davranış bozuklukları
- Duyulan sesin yönü, şiddeti ve içeriğinin değişmesi
- Göz kapaklarını denetleyerek konuşmanın bozulması
- Şiddetli kalp çarpıntısı
- Zahmetli işler sırasında omuzların ve kolların zorlanarak kazalara neden olması
- Bir şey yaparken, dirseklerin dürtüklenmesi ve işe engel olması
- Bacaklarda ağrı ve gereksiz hareketlenme, sağ ve sola sallanma ve aşırı serleşme
- Ayağın zor ulaşılan yerlerinde kaşınma ve kızarma
- Sırttaki büyük kaslarda kasılmalar
- El hareketlerinin kontrol edilememesi
- Düşüncelerin okunması ve dışarıdan düşünce iletilmesi
- Rüyaların denetlenmesi
- Hareket eden hayali görüntülerin görünmesi
- Göz kapaklarının sürekli açık tutulması
- Sürekli kulak çınlaması
- çene ve dişlerin bir neden yokken titremesi
Araştırma: Nurcihan AZAR